Zıplanacak içerik

Dogrucudavut

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Dogrucudavut tarafından postalanan herşey

  1. Soruşturma devam ediyor gereğini yapacağız diyorlar zaten, ortalığı bulandıranlar sadece Taraf gibi gazeteler.
  2. Sn. nyx-fallen angel, Bence de, 3 yaşındaki çocuk için böyle bir şartlanma kötü olabilir. Bugün Diyarbakırdaki olayda çocuklar ellerine taş alıp polise atıyorlardı. Belki onlar için sadece bir oyun. Biz de oynardık böyle küçükken ancak şimdi gayet aklı başında görüyorum kendimi. Size bir örnek vereyim; bir tanıdığımız çocuklarının oyuncak tabanca yada tüfek ile oynamasına izin vermemiş şiddetten uzak, barışçı yetiştirmişti. Ama onlar büyüyünce 80 öncesi sağ-sol çatışmalarında birbirlerine karşı oldular, ellerine silah aldılar. Bunun psikolojik analizini yaparsak belki çok doğrudan bir ilişki kurulamayabilir yani başka faktörler de etkili olabilir. Mesela, İsveç, şiddet içeren Tom-Jerry çizgi filmlerini bile yasakladı. Kurtuluş savaşında kadın, erkek, çocuk topyekün savaşmadı mı ? Benim bu yazı ile dikkati çekmeye çalıştığım işte bu duyarlılık. Yani, şehit cenazelerinde Şehitler ölmez Vatan bölünmez demekle olmuyor. Ordu Iraka diye hep bir ağızdan slogan atmak gerek yada DTPli kadınların TSK tarafından bombalanan yerlerde etten duvar yapmaya kalktığı gibi o kararlılığı gösterebilsek halk olarak, ne hükümet bunu göz ardı edebilir ne de sınır ötesine izin vermeyen güçler, bakın o zaman PKK kalıyor mu? Saygılar.
  3. Sn. Mavi, Askeri soruşturma sonuçlanmadan neyin ne olduğu belli olmadan, ezbere açıklama yapılabilir mi sizce ? Saygılar.
  4. Sn. Mavi, Aynı şeyde birleşiyoruz. Zaten, bir kurum ve kavram başlıbaşına kötü olamaz. Bu kavramları yıkıcı yapan ve insanlığı felakete sürükleyen fanatizm nedeniyle emperyalizmin kullanımına açık olmasıdır. Bunu da önlemenin tek yolu eğitim ile bilinç düzeyini yükseltmek, objektif bakabilen, empati yapabilen bireyler yetiştirmektir. Yani, eğitim şart! Saygılar.
  5. Diyarbakır'da polis ile göstericiler çatıştı http://www.milliyet.com.tr TERORİSTBAŞI Abdullah Öcalan'ın İmralı Ceçzaevi'nde kötü muamele gördügü iddilarını protesto etmek için Diyarbakır'da DTP'nin düzenlediği yürüyüşte olaylar çıktı. PKK flamaları ve Öcalan fotoğrafları açan göstericiler, polisi taş yağmuruna tutunca, polis göstericileri dağıtmak için gaz bombası ve tazyikli su kullandı. Bibe gazından DTP Diyarbakır milletvekilleri Aysel Tuğluk ile Gültan Kışanak da etkilendi. Terörist Abdullah Öcalan'ın cezaevinde kötü muamele gördüğü iddialarını protesto etmek için DTP'nin Diyarbakır'da düzenlediği yürüyüşe DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna, Diyarbakır milletvekilleri Aysel Tuğluk, Gülten Kışanak, Batman milletvekili Ayla Akat Ata, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, partililer ve yaklaşık 2 bin kişi katıldı. Yürüyüş öncesi DTP İl binası önünde toplanan göstericilerden yüzlerini kapatan bir grup ellerin PKK'lı simgeleyen flamalar, Öcalan fotoğrafları taşıyıp, "Önder Apo'nun özgürlüğü kadın özgürlüğüdür", " Sahipsizmi sandınız", dövizleri açtı. Sarı-kırmızı-yeşil renkli balonlara bağladıkları Öcalan fotoğraflarını havaya salan göstericiler yürüyüşe geçmek istenice polis izin vermedi. Polisin izin vermemesi üzerine DTP milletvekilleriyle polis müdürleri arasında yaklaşık 1 saat süren tartışma yaşandı. Polis müdürü Gültan Kışanak'a, "Bir siyasi partiye izinsiz gösteri yapmak yakışıyormu?" sorusuna Kışanak cevap vermedi. Polis müdürleri sık sık güvenlik önlemleri alın polisleri uyararak, tahriklere kapılmamalarını isteyerek, yaptıkları anonslarda, "Diyarbakır'ın huzurunu kaçırmak isteyenlere müsaade etmeyeceğiz" dedi. DTP miletvekillerinin yürüyüş sırasında yasadışı pankart ve slogan atılmayacağı sözü vermesi üzerine polis yürüyüşe izin verdi. DTP binası önünden Batıkent Meydanı'na kadar yaklaşık 3 kilomet süren yürüyüşün ardından basın açıklaması yapıldı. Koşuyolu Parkı'nda yapılan basın açıklamasına bazı medya kuruluşları DTP'liler tarafından alınmadı. Açıklamanın ardından grubun önünde bulunan ve yüzleri maske ile kapalı kişiler caddenin karşısında bulunan polislere taş atması üzerine ortalık karıştı. Polis, taş atan gurubu dağıtmak için biber gazı, gaz bombası ve tazyimli su kullandı. Polisin biber gazından DTP milletvekilleri Aysel Tuğluk ile Gültan Kışınak ile Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de etkilendi. Polis, grubu dağıtırken, bazı ara sokaklara kaçtı. Göstericilerden 6 kişi gözaltına alınırken, ara sokaklara kaçanlar barikatlar kurarak polise taş atmaya devam etti. Hakkari'de Öcalan gerginliği İMRALI'da ömür boyu hapis cezasını çeken çetebaşı Abdullah Öcalan üzerinde baskı uygulandığı iddialarıyla dün gece Hakkari'de değişik mahallerde ateş yakılırken, bugün de DTP basın açıklaması yaptı. Geniş güvenlik önlemleri altında basın açıklamasını okuyan DTP Hakkari il Başkanı Hasan Güzel, Öcalan'dan ?sayın' diye diye söz ederken, ?Öcalan'a yapılan fiziki şiddet, şiddet ortamının devam ettirilmesinden yana olan güçlerin bulunduğunu gösteriyor? dedi. Altay Caddesi'nde bulanan DTP Hakkari İl binası önünde toplanan ve aralarında aynı partili Hakkari Belediye Başkanı Kazım Kurt, Hakkari İl Başkanı Hasan Güzel'in de bulunduğu 500 kişilik grup, kaldırımlardan yürüyerek basın açıklamasının yapılacağı Bulvar Caddesi üzerindeki Belediye binası önüne kadar geldi. DTP'lilerin yürüdüğü caddelere Çevik Kuvvet polisleri ve zırhlı araçlar yerleştirilirken, basın açıklamasının yapıldığı alanda ise, geniş önlemler alındı. Belediye önünde toplanan grup ?Öcalan'a uzanan eller kırılsın', ?Baskılar bizi yıldıramaz', ?ABD'nin maşası AKP', ?Biji Serok Apo' (Yaşasın Başkan Apo) sloganları attı. Şırnak'ta teröre tepki mitingi -http://www.porttakal.com/haber-sirnak-ta-terore-tepki-mitingi-147913.html- -Şırnak ticaret ve Sanayi Odası, Şırnak Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliği, Şırnak Ziraat Odası, Şehit ve Gazi Aileleri Derneği ile Yeşeren Gençlik Derneği'nin de bulunduğu bir grup sivil toplum örgütünce düzenlenen mitinge katılan aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu Vatandaşlar, Cumhuriyet Meydanı'nda toplandı. Türk bayraklı tişörtler giyip, ellerinde Türk bayrakları ile Aktütün Karakolu ile Diyarbakır'da servis aracına düzenlenen saldırıda şehit olan asker ve Polislerin fotoğraflarını taşıyan Vatandaşlar, sık sık ''Şehitler ölmez, vatan bölünmez'', ''Aktütün bizimdir, bizim olacak'', ''Teröre hayır, huzura evet'', ''Kahrolsun PKK'', ''Askere uzanan eller kırılsın'' şeklinde slogan attı. Gruptan bazı kişiler ise ellerinde üzerinde Kürtçe terör örgütü aleyhinde sloganlar yazılı döviz taşıdı. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasının konuşan Şırnak Şehit ve Gazi Aileleri Derneği Başkanı Mehmet Güngör, Şırnaklıların vatan sevgisini haykırmak üzere bugün bir araya toplandığını söyledi. Bölgede yaşanan tüm sıkıntının tek sorumlusunun 30 yıldır bölge halkının üzerinden kanlı ellerini çekmeyen terör örgütü PKK olduğunu belirten Güngör, şöyle konuştu: ''Hainlere tahammülsüzlüğümüzü göstermek için buradayız. Aktütün'de, Diyarbakır'da, Şırnak'ta ve bugüne kadar farklı mekanlarda şahadet şerbetini içmiş ölümsüz kahramanlarımızı rahmetle anmak için buradayız. Mertçe değil, yiğitçe değil, haince gerçekleştirdikleri eylemlere gencecik fidanlarımızı şehit eden kanlı elleri kınamak, lanetlemek ve unuttukları birkaç şey hatırlatmak için buradayız. Fakat bugün üstüne düşeni yapmayıp PKK terör örgütünü lanetleme cesaretini gösteremeyen hiç kimse, yarın boşuna sahte gözyaşı dökmeye çalışmasın. Sizleri de hiçbir zaman temsilcimiz olarak görmedik, görmüyoruz ve görmeyeceğiz. Barış ve kardeşlik içinde yaşamaktan yana olanlar bugün burada gerçekleri dile getirmek için toplandı. Kürt kökenli Vatandaşlar olarak ülkemizin bölünmez bütünlüğü ile devletimizin ve ordumuzun yanında yer aldığımızı buradan tüm dünyaya haykırıyoruz.'' Şırnaklılar, açtıkları 150 metre uzunluğundaki Türk bayrağı ile kentte yaklaşık 5 kilometre yürüdü. Yürüyüş sırasında DTP il binası önünden geçerken bir grup, ''Meclis'te hain istemiyoruz'' şeklinde slogan attı. Miting nedeniyle il merkezinde yoğun güvenlik önlemi alındı. (aa)
  6. Askerlik yapmamış olanların bile çeşitli yorumlar yapabildiği, Genelkurmay soruşturmasını ve açıklamasını beklemeden binbir türlü spekülasyon yapıp TSK'ya güvenin sarsılmaya çalışıldığı bir ortamda hepimize örnek olması gereken bir tavır! Çocuklar bile olayın farkında!
  7. Sn. demir efe, Sanırım siz dahil bütün arkadaşlar, Başbakanın söylediği bu sözün doğru olup olmadığı üzerinde odaklanmışlar. Olabilir tabii bu da konuşulmalıdır. Benim özellikle üzerinde durduğum nokta, Başbakanın söylediğinin doğru olup olmaması değil, Başbakanın bunu neden söylediğidir. Acaba sadece kızgınlıkla mı söylemiştir. Samimi düşünceleri midir ? Başbakan söylediklerinin sonuçlarını düşünmeden konuşabilir mi ? Bu ifade seçimlerde ters tepebilir ve kendi aleyhine olabilir yani işin bu yanı da var. Böyle düşünürsek kendi bindiği dalı kesiyor diyebiliriz. Öyle değilse, bu ifade, sadece kendi cemaatine mi hitap ediyor ? Kendi cemaatinin yalakalığından eminse bu mesaj kimlere verilmiştir acaba ? Malum seçimler yaklaşıyor, bu mesaj, acaba çağdaş düşünen kesimden oy koparabilirmiyim hesabıyla mı söylenmiştir ? Saygılar.
  8. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sn Değil Öyle, Rica ederim. 1973'lü yıllar uyarınız için de teşekkürler. Sanırım konuyu şöyle toparlayabiliriz. Verdiğiniz linkteki bakış açısına göre ( Barbaros, Turgut ve Uluç Ali Reisle ilgili söylenenlere katılmamakla birlikte ), Magripli tanımı, Magribte ( Batı Akdeniz ) denizcilik-korsanlık yapan insanlar anlamı taşıyor. Bu durumda Magribi sözcüğü bir ırkı veya etnik topluluğu değil bir meslek türü yada bir suç örgütü anlamını taşıyor. Dolayısıyla, 'Mal bulmuş Magribi gibi' deyimini kullanmak bir ırkı yada etnik grubu aşağılamak anlamına gelmez ve Sn. demirefe'nin özür dilemesine gerek yoktur. Saygılar.
  9. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sn. Mavi, 1990'lı yılların sonlarında, Türkiyenin K.Irak'a müdahaleleri ve operasyonları çok etkili olmuş, PKK bitirilme noktasına gelmiştir. Ancak, Ecevit hükümeti zamanında ABD tarafından APO'nun teslim edilmesi, PKK'nın ateşkes ilanı, AB uyum yasaları ile idamın kaldırılması bu operasyonları gerekçesiz bırakmaya yönelik ABD tarafından yapılan başarılı girişimler olmuşlardır. Bu bir danışıklı dövüştür. Ardından AB uyum yasalarının çarpık biçimde terörle mücadele yasalarımıza adaptasyonu ve Uluslararası hukukun gereği olan sıcak takip hakkının engellenmesi, terörle mücadelede güvenlik güçlerini oldukça zayıflatmıştır. Sınırın dışına çıkamayan, uyarmadan ateş açamayan, karşı taraf ateş açmadan tetiğe dokunamayan askerimiz sınır ışından gelen saldırılara açık ve sadece savunma yapar durumuna gelmiştir. Unutmayalım, K.Irak'ı, ABD bölmüştür. Bu girişimde kendisine yardım edenler de Talabani, Barzani ve PKK'dır. Bugün, K.Irak'taki insanlık dışı uygulamaların yapıldığı ortamın sorumluları bunlardır. Saygılar.
  10. Anadolu'da Türkler ve Kürtler Taha Akyol Milliyet 15 Ağustos 2005 TARİHÇİ Prof. Osman Turan, bizde, hatta dünyada bir numaralı Selçuklu dönemi uzmanıdır ve eserleri Anadolu'nun Türkleşmesi, bu arada Güneydoğu'da Kürt nüfusunun gelişimi gibi konularda son derece aydınlatıcı niteliktedir. Bugün merhum Turan'ın bir eserinden, "Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi" adlı kitabından bahsedeceğim. (www.otuken.com.tr). Cemşid Bender gibi şoven Kürt milliyetçilerine göre, Kürtler beş bin yıldan beri bugün bulundukları topraklarda yaşıyorlar, Türkler sonradan gelmişlerdir, Kürtçe antikçağı aydınlatan bir dildir, insanlığı mağaradan kurtaran, matematiği icat eden Kürtlerdir! vs... (Kürt Tarihi ve Uygarlığı, Kaynak Yay., sf. 29-31, 46) Prof. Turan'dan öğreniyoruz ki, Türklerin Anadolu'ya girmesinden önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun pek çok yerinde, şehirden şehre değişmek üzere, Ermeniler ve Süryaniler çoğunluğu oluşturuyordu, hatırı sayılır bir Rum nüfusu da bulunuyordu. Mesela Malatya'da Ermeniler ve Süryaniler; o zaman adı Hısn-ı Mansur olan Adıyaman'da, Harput'ta, Muş, Bitlis ve Van'da Ermeniler; Urfa, Mardin, Hasankeyf, Silvan ve Diyarbekir'de Süryaniler, biraz da Yahudiler yaşıyordu. Prof. Turan, 1070 yılındaki Urfa nüfusunu örnek verir: "20 bin Süryani, 8 bin Ermeni, 6 bin Rum ve Frenk..." Frenkler Birinci Haçlı Seferi'nde Urfa ve çevresini içine alan bir "Haçlı Kontluğu" bile kurmuşlardır. (Sf. 250) * * * BİZANS hem sosyoekonomik bakımdan çöküntüye gidiyordu ve hem de mezhep farkı sebebiyle Doğu'daki Ermeni ve Süryanilere büyük baskı yapıyor, onları dağıtmak için şuraya buraya tehcir ediyordu. Malazgirt'ten sonra kurulan Türk beyliklerinin dinlere saygılı davranışı Ermenilerin, özellikle de Süryanilerin dostça duygularıyla karşılaşmış, hiç büyük Türk-Ermeni veya hele de Türk-Süryani savaşı yaşanmamıştır. (Sf. 252-253) Bölgenin Müslüman nüfusuna gelince... İslamlaşma, Hz. Ömer'in fetihleriyle 7. yüzyılda başladı. Bugün Diyarbakır ilini oluşturan topraklara o zaman Arap Bekir Bin Vâil aşireti yerleştiği için buraya "Diyar-ı Bekir" denildi. Müslüman nüfus, değişen oranlarda Türk, Kürt ve Araplardan oluşuyordu. Selçukluların Ortadoğu'ya girişi Anadolu'ya doğru büyük göçlere yol açtı: Biri Anadolu'yu Türkleştirecek Türk göçü... Öbürü, Kürtlerin de Doğu İran'daki orijinal dağlık yurtlarından kuzeye ve batıya, yani Anadolu'ya göçmeye başlaması... (Sf. 255) Bölgeye ikinci Kürt göçü, Eyyubiler zamanında oldu. (Sf. 134, 155) Yavuz Selim'le Şah İsmail'in kavgasında bazı Alevi Türkmen aşiretleri İran'a, İran'daki bazı Sünni Kürt aşiretleri Türkiye'ye göçecektir. * * * KÜRTLERİN Fırat'ın doğusuna yayılmasında, Selçukluların Bizans'ı geriletmesinin rolü çok büyüktür. Bölgede kurulmuş bulunan Türk beylikleri, Saltuklular, Sökmenliler ve Artuklular ile Türkleşmiş Kürt Mengücek hanedanları Kürtleri "cihat arkadaşı" olarak gördüler. (Sf. 252) Göçebe hayat tarzı Türkmenlerde de Kürtlerde de hâkimdi, bu yüzden ikisinin içinde geniş bir kesim eşkıyalık, yağmacılık yapıyor, birbirleriyle de çatışıyorlardı. (Sf. 133, 143, 212) Ama göçebe Türkmenlerin göçebe kesimleri daha Artuklular zamanında tarım ve ticarete, şehir hayatına yöneldiler. (Sf. 256-259) Tarihçi Claude Cahen, dağlık arazileri yüzünden Kürtlerde göçebeliğin çok uzun süre devam ettiğini belirtir. Aynı sosyal kulvarda rakip olmamaları ve dindaşlık faktörü, tarihte Türkmen ve Kürt birlikteliğini sağlamış, Gökalp'in belirttiği gibi, nüfus yoğunluğuna ve hayat tarzına göre bazı Türkmenler, mesela Siverek'te Karaçeli aşireti gibi Kürtleşmiş, buna karşılık tarım ve şehir hayatına geçen Kürtler Türkleşmiştir. Bu konularda Claude Cahen'in ve Mükremin Halil'in eserlerinde çok geniş bilgi vardır; onları başka yazılarımda tanıtacağım. Böylesine iç içe geçmiş bir tarihi, etnik milliyetçilik fanatizmiyle parçalamaya çalışmak, ancak kötü niyetle yapılabilecek bir 'tahrif'tir.
  11. "Misafirhane yle ilgili iddialar asılsız" Gazi Osman Paşa Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi ile ilgili son dönemlerde ortaya atılan iddialar, Kırklareli Valiliği tarafından incelendi. Merkezde yapılan incelemelerin ardından detaylı bir rapor hazırlanarak, "Misafirhane ile ilgili ileri sürülen iddialar asılsızdır" denildi. Kırklareli Valiliği Il Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü nden yapılan açıklamada, "05-08.09.2008 tarihleri arasında yazılı ulusal basın ve internet ortamında Gazi Osman Paşa Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi ile ilgili olarak "İsyan Çıkan Kamptaki Mültecilerin Ölüm Orucu Başlattığını, bazı yabancıların kamp personeli tarafından kötü davranışlara maruz bırakıldığı ve kampta çok kötü şartlar altında barındırıldıklarına" dair olumsuz iddialar titizlikle incelenmiş olup, sonuç ve mevcut durum aşağıda belirtildiği şekildedir. Gazi Osman Paşa Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezimiz Mülteci Merkezi olarak belirtilmiş ise de; esasen burası ilk kuruluş aşamasında Bulgaristan dan göç eden Soydaşlarımızın misafir edilebileceği bir göçmen kampı olarak hazırlanmıştır. Daha sonraları Yugoslavya nın dağılması sürecinde meydana gelen iç karışıklık sırasında ülkemize sığınan Bosnalı ve Kosava lıları misafir etmek için kullanılmıştır. Buradan anlaşıldığı üzere, iddia edildiği gibi Barınma Merkezimiz hiçbir şekilde insanların soyutlanması, dışlanması amacıyla veya hapishane benzeri hürriyetin kısıtlandığı bir yer değildir. Bir misafirhane mimarisinde inşa edilmiştir. 27.08.2008 tarihi itibarıyla ölüm orucuna başladıklarını bildiren Iran uyruklu Muhammad Jaber ALI POUR, Raha HOSSEINZADGAN, Zahra Nasırı SEIGHALAN, Latıfe Derya NEVERDI, Muhammed Ebu Seba KAZIMINI ve Afganistan uyruklu Abdulfatah isimli şahıslardan Muhammed Ebu Seba KAZIMINI bu eylemine başladıktan bir gün sonra ,Latıfe Derya NEVERDI 02.09.2008 günü, Abdulfatah ise 03.09.2008 günü kısa aralıklarla bu eylemlerine son vermişlerdir. Diğer şahısların sağlık durumları her gün merkezimize gelen doktorlar (Psikiyatr ve Poliklinik Doktoru) tarafından kontrol edilmiş, ciddi bir sağlık problemlerin olmadığı tespit edilmiş ve kayıtları günlük olarak tutulmuştur. Bu şahısların kampta çıkan yemekleri yemedikleri, ancak zaman zaman yemek ihtiyaçlarını beraber kaldıkları arkadaşları vasıtasıyla kantinden sağladıkları görülmüştür. 10.09.2008 günü akşamı "ölüm orucuna" devam eden bu şahıslar "ölüm orucu" eylemlerine son verdiklerini kamptaki görevli personelimize bildirmişler ve o andan itibaren sağlık kontrolleri yaptırılmış, durumlarının normal olduğu doktor kontrolü sonucu anlaşılarak normal kamp yaşantılarına dönmüşlerdir. Merkezin temizlik malzemelerinin yetersizliğinden bahsedilmekte, bu nedenle yabancıların barındırıldığı ortak kullanım alanlarının sağlığı tehdit eder derecede olduğu belirtilmekte ise de böyle bir şey mümkün değildir çünkü, merkezimize gelen misafirlere ilk girişlerinde birer nevresim takımı, yastık ve yastık kılıfı, battaniye, tabldot, çatal ve kaşık, el sabunu, banyo sabunu, oda temizlikleri için deterjan, fırça, bayanlar için kadın pedi ve çocuklar için hazır çocuk bezi de dahil olmak üzere gerekli ihtiyaçları ücretsiz olarak verilmektedir. Yatak takımları belli aralıklarla özel olarak kampa alınan çamaşır makineleri ile temizlikleri sağlanmaktadır. Kişisel temizlikleri ve barındıkları yerler için gerekli temizlik malzemeleri ihtiyaç talebi olduğunda anında karşılanmaktadır. Merkezimizde barındırılanlara mevsimine göre, her gün kalori hesabı yapılarak değişik 3 öğün yemek hazırlanmaktadır. Bu hizmet ihale ile yemek firmasına ihalesi edilmiş, çıkan yemeklerin denetimi günlük olarak kamp personeli tarafından gerek miktar, gerekse kalite kontrolü sağlanmaktadır. Bu güne kadar aksaklık bildirilmemiştir. Ayrıca ilimiz Valiliği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından, gıda yardımı yapılmakta ve bu doğrultuda en son 02.09.2008, günü içerisinde bisküvi, reçel, bal, helva, karper peyniri, kaşar peyniri, meyve suyu, süt, kuru üzüm, hurma gibi gıda maddelerinin de bulunduğu birer torba yardım malzemesi 62 yabancı misafire teslim edilmiş olup, zaman zaman da bu gibi yardımlar yapılmaya devam edilecektir. Mohammad Jaber ALIPOUR isimli Iran uyruklu şahsın "bel fıtığından ameliyat olmak zorunda olduğu" ancak kendisine bu imkânın sağlanmadığı belirtilmekte ise de, bahse konu Iran uyruklu şahsın 10.05.2008 tarihinde Istanbul Üniversitesi Istanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroşirurji Ana Bilim Dalında muayenesi yaptırılmış olup, hastaya mevcut bulgular neticesinde şu an için bir nöroşirürjikal girişim düşünülmediği, mevcut durumunun tedavisi için Algoloji ve Fizik Tedavi birimleri ile görüşülmesi önerildiğine dair rapor verilmiştir. Alınan bu rapor Emniyet Genel Müdürlüğü Sağlık Işleri Dairesi Başkanlığınca da incelenmiş olup, söz konusu şahsın bel bölgesinde daralma ve bel fıtığına uyumlu bulgular izlendiği, ancak bu bulgulara göre şu an için cerrahi müdahaleye gerek görülmediği mevcut durumunun tedavisi için Algoloji ve Fizik Tedavi birimleri ile görüşülmesi önerildiği bir yazı ile tarafımıza bildirilmesi üzerine, şahsın fizik tedavisi için Ilimiz Devlet Hastanesinden randevu alınmıştır. "Kanser Hastası" Zahra Nasırı SEIGHALAN isimli Iran uyruklu şahsa gerekli bakım ve tedavi yapılmadığı belirtilmekte ise de; 15.08.2008 tarihinde ilimiz Devlet Hastanesinde bahse konu şahsın 07.07.2008 /3862 ve 28.07.2008/6032 Protokol No. ile muayenesi yapılmış yapılan laboratuar tetkikleri ve tüm batın bilgisayarlı tomografisi çekildikten sonra yapılan değerlendirmeler sonucunda herhangi bir patolojik bir durum saptanmadığına dair rapor Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı tarafından tarafımıza bildirilmiştir. Merkezimizdeki revirimizde Devlet Hastanesinden her gün gelen doktorlarca rahatsızlığını beyan eden tüm yabancı misafirlerimizin ilk muayeneleri yapılmakta, ilaçları ilimizde bulunan eczanelerden temin edilerek görevlilerce verilmektedir. Tedavisi merkezimizde kurulu revirde yapılamayan misafirlerimizin sevki ilimiz Devlet Hastanesine yapılmaktadır. Tedavi süreci gerektiğinde Edirne ili Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Istanbul ili hastanelerine götürülerek tedavilerinin yaptırılması sağlanmaktadır. Merkezimizde barındırılan yabancılar 35 metrekarelik ranza sistemli yatakhanelerde her bir kişiye bir yatak düşecek şekilde dörder kişi olarak barındırılmaktadırlar. Yabancıların barındırıldıkları oda kapıları sürekli olarak açık bulunmakta, blok giriş kapısı ise akşamları kapatılmaktadır. Gündüz belli saatleri blok kapıları da açılarak yabancıların bahçeye çıkmaları, Merkezimizde kurulu kantinden alış veriş yaparak ihtiyaçlarını karşılamaları ve sportif faaliyetlerde bulunmaları (Voleybol, Basketbol ve Futbol gibi) sağlanmaktadır. Merkezimizdeki yabancı misafirler evli olduklarını belgeledikleri takdirde, aileler için ayrılmış olan banyo ve tuvaleti içerisinde bulunan farklı bir blokta barındırılmaktadır. Bu işlemde şahısların evliliklerini resmi belgeler ile ibraz etmeleri esas alınmaktadır. Evli olduklarını ispatlayamayan kadın ve erkek misafirlerin aynı yerde kalmalarına müsaade edilmemektedir. Kamp sakinlerinin haberleşme imkânları da sınırsızca sağlanmaktadır. Ibadet ile ilgili ihtiyaçları da karşılanmış, dini kitap ve malzemeleri temin edilerek, topluca ibadet edebilecekleri bir alan mescit olarak tahsis edilmiştir. Kamp sakinlerinin içme suyu ihtiyacı konusunda gerekli titizlik gösterilmekte ve Sağlık Müdürlüğünce periyodik olarak içme suyu numuneler alınarak kontrole tabi tutulmaktadır. Kampta görevli personel tarafından, kampta barındırılan yabancılara karşı şiddet uygulandığı iddiası tümüyle gerçek dışıdır. Kampta barınanlara zorunlu misafir muamelesi yapılmakta, istek ve ihtiyaçları imkânlar ölçüsünde karşılanmaktadır. Her gün hizmet veren kamp doktoruna bu güne kadar şiddet uygulaması iddiası ile başvuran, rapor isteyen olmamıştır. Kötü muamele ve şiddet uygulandığına ilişkin olarak tarafımıza intikal eden her türlü bilgi, ihbar kabul edilip titizlikle incelenip, araştırılmaktadır. Bugüne kadar yapılan inceleme ve soruşturmalarda bu iddiaları ispat edebilecek herhangi bir bilgi ve bulguya ulaşılamamıştır. Sıralı amirlerce kamp sakinlerinin özel alanları hariç olmak üzere her tarafı günün 24 saati kameralarla izlenmektedir. Kamptaki misafirlere yardım etmek isteyen sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine izin verilmektedir. Il Insan Hakları Kurulu da zaman zaman merkezimizde denetim yapmaktadır. Bazı kamp sakinlerinin, kamp ortamından kurtulmak, ülkemizde özgürce dolaşmak ve çalışmak amacıyla kamptaki mevcut hali kötülemeye, karalamaya çalıştıkları, ülke içi ve dışında bulunan benzeri kamplardan hiç eksiği bulunmayan kampımızdaki görevlileri suçlamaya, barınma şartlarını çarpıtarak kamuoyunun dikkatini çekmeye çalıştıkları değerlendirilmektedir. Kamuoyunun konu hakkında doğru olarak bilgilendirilebilmesi için saygı ile duyurulur" ifadeleri yer aldı. Bu haber Editör tarafından 15.09.2008/11:32 tarihinde eklenmiştir. Kaynak : Kırklar Haber
  12. Sn. Mavi, Barışa hepimiz inanıyoruz da izninizle düzeltmek zorundayım; o sözü söyleyen İkinci Adam- Lozan Kahramanı İSMET İNÖNÜ'dür. Saygılar.
  13. Dogrucudavut şurada cevap verdi: LostsouL başlık Güncel Konular
    "Türk genci, inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna ve doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket oldu mu: "Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır..." demeyecektir, hemen müdahale edecektir: elle, taşla, sopa ve silahla... Nesi varsa onunla, kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis, henüz inkılâp ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek: "Demek adliyeyi de ıslah etmek gerek, rejime göre düzenlemek lazım! Diyecektir. Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber, bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haklı ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını istemeyecek ve diyecek ki: "Ben inancımın ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!" İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!" 5 Şubat 1933 Bursa M. Kemal Atatürk
  14. Bir Kemal Sunal filminin ( Kibar Feyzo ) sorularla analizi yada son sahne-'kim suçlu ?' sorusuna cevaplar: Devletin vatandaşa verdiği toprağı, binbir hile ve desise ile tekrar köylülerin ellerinden alan Maho ağa mı? Tepkisini ağalık kurumuna değil de, sadece Maho ağanın kişiliğine gösteren Kibar Feyzo mu? Jandarma geldiğinde, Kibar Feyzo'ya, Kibar Feyzo benim, Hayır benim, Hayır benim demeyerek, destek çıkmayıp bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen, umudunu yeni ağaya bağlayan köylüler mi? Olayı, adi bir suç görüp sömürü düzeninin ( feodal düzen ) sürmesine neden olan Jandarma mı, Hakim mi? Ağaların yanında olan/ağalardan oluşan hükümetlerin Adalet bakanları mı? Buna göz yuman hükümetlerin dolaylı yollarla yani medya yoluyla ve toplumsal manüpülasyonlarla seçilmesini sağlayan dış güçler mi? Sanırım E) şeçeneği yani HEPSİ! Bunu hala anlayamayıp sadece gülüp kendini avutanlara cevaptır. ( Aziz Nesin haklı galiba )
  15. Erdoğan Başbuğ'a destek çıktı Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un dün yaptığı sert çıkışa destek verdi. Erdoğan da medyayı eleştirdi ve kimsenin TSK'nın moralini bozmaya hakkı olmadığını söyledi. Cumhurbaşkanı Gül'ün dün yaptığı açıklamanın ardından Başbakan Erdoğan da bugün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u destekleyen bir açıklama yaptı. Erdoğan'ın kısa açıklaması şöyle: TSK’ya karşı kampanya yürütülmesinin hiç hesabı yapılmıyor mu? Defalarca bunu yapmayın dedim. Adeta onlara destek veriyorsunuz, propagandasını yapıyorsunuz. Kampanyalara hedef olacak birileri varsa o da terördür teröristtir. Terörle mücadele eden asker değildir. Teröre karşı hepimiz aynı safta olmalıyız. Bu bir seçim değil, insani ve hukuki bir zorunluluktur. Kimse terörü cesaretlendirme hakkına sahip değildir, olamaz.
  16. Dogrucudavut şurada cevap verdi: kaplan-200 başlık Güncel Konular
    Misafirhane'yle ilgili iddialar asılsız" Gazi Osman Paşa Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi ile ilgili son dönemlerde ortaya atılan iddialar, Kırklareli Valiliği tarafından incelendi. Merkezde yapılan incelemelerin ardından detaylı bir rapor hazırlanarak, "Misafirhane ile ilgili ileri sürülen iddialar asılsızdır" denildi. Kırklareli Valiliği Il Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü nden yapılan açıklamada, "05-08.09.2008 tarihleri arasında yazılı ulusal basın ve internet ortamında Gazi Osman Paşa Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi ile ilgili olarak "İsyan Çıkan Kamptaki Mültecilerin Ölüm Orucu Başlattığını, bazı yabancıların kamp personeli tarafından kötü davranışlara maruz bırakıldığı ve kampta çok kötü şartlar altında barındırıldıklarına" dair olumsuz iddialar titizlikle incelenmiş olup, sonuç ve mevcut durum aşağıda belirtildiği şekildedir. Gazi Osman Paşa Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezimiz Mülteci Merkezi olarak belirtilmiş ise de; esasen burası ilk kuruluş aşamasında Bulgaristan dan göç eden Soydaşlarımızın misafir edilebileceği bir göçmen kampı olarak hazırlanmıştır. Daha sonraları Yugoslavya nın dağılması sürecinde meydana gelen iç karışıklık sırasında ülkemize sığınan Bosnalı ve Kosava lıları misafir etmek için kullanılmıştır. Buradan anlaşıldığı üzere, iddia edildiği gibi Barınma Merkezimiz hiçbir şekilde insanların soyutlanması, dışlanması amacıyla veya hapishane benzeri hürriyetin kısıtlandığı bir yer değildir. Bir misafirhane mimarisinde inşa edilmiştir. 27.08.2008 tarihi itibarıyla ölüm orucuna başladıklarını bildiren Iran uyruklu Muhammad Jaber ALI POUR, Raha HOSSEINZADGAN, Zahra Nasırı SEIGHALAN, Latıfe Derya NEVERDI, Muhammed Ebu Seba KAZIMINI ve Afganistan uyruklu Abdulfatah isimli şahıslardan Muhammed Ebu Seba KAZIMINI bu eylemine başladıktan bir gün sonra ,Latıfe Derya NEVERDI 02.09.2008 günü, Abdulfatah ise 03.09.2008 günü kısa aralıklarla bu eylemlerine son vermişlerdir. Diğer şahısların sağlık durumları her gün merkezimize gelen doktorlar (Psikiyatr ve Poliklinik Doktoru) tarafından kontrol edilmiş, ciddi bir sağlık problemlerin olmadığı tespit edilmiş ve kayıtları günlük olarak tutulmuştur. Bu şahısların kampta çıkan yemekleri yemedikleri, ancak zaman zaman yemek ihtiyaçlarını beraber kaldıkları arkadaşları vasıtasıyla kantinden sağladıkları görülmüştür. 10.09.2008 günü akşamı "ölüm orucuna" devam eden bu şahıslar "ölüm orucu" eylemlerine son verdiklerini kamptaki görevli personelimize bildirmişler ve o andan itibaren sağlık kontrolleri yaptırılmış, durumlarının normal olduğu doktor kontrolü sonucu anlaşılarak normal kamp yaşantılarına dönmüşlerdir. Merkezin temizlik malzemelerinin yetersizliğinden bahsedilmekte, bu nedenle yabancıların barındırıldığı ortak kullanım alanlarının sağlığı tehdit eder derecede olduğu belirtilmekte ise de böyle bir şey mümkün değildir çünkü, merkezimize gelen misafirlere ilk girişlerinde birer nevresim takımı, yastık ve yastık kılıfı, battaniye, tabldot, çatal ve kaşık, el sabunu, banyo sabunu, oda temizlikleri için deterjan, fırça, bayanlar için kadın pedi ve çocuklar için hazır çocuk bezi de dahil olmak üzere gerekli ihtiyaçları ücretsiz olarak verilmektedir. Yatak takımları belli aralıklarla özel olarak kampa alınan çamaşır makineleri ile temizlikleri sağlanmaktadır. Kişisel temizlikleri ve barındıkları yerler için gerekli temizlik malzemeleri ihtiyaç talebi olduğunda anında karşılanmaktadır. Merkezimizde barındırılanlara mevsimine göre, her gün kalori hesabı yapılarak değişik 3 öğün yemek hazırlanmaktadır. Bu hizmet ihale ile yemek firmasına ihalesi edilmiş, çıkan yemeklerin denetimi günlük olarak kamp personeli tarafından gerek miktar, gerekse kalite kontrolü sağlanmaktadır. Bu güne kadar aksaklık bildirilmemiştir. Ayrıca ilimiz Valiliği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından, gıda yardımı yapılmakta ve bu doğrultuda en son 02.09.2008, günü içerisinde bisküvi, reçel, bal, helva, karper peyniri, kaşar peyniri, meyve suyu, süt, kuru üzüm, hurma gibi gıda maddelerinin de bulunduğu birer torba yardım malzemesi 62 yabancı misafire teslim edilmiş olup, zaman zaman da bu gibi yardımlar yapılmaya devam edilecektir. Mohammad Jaber ALIPOUR isimli Iran uyruklu şahsın "bel fıtığından ameliyat olmak zorunda olduğu" ancak kendisine bu imkânın sağlanmadığı belirtilmekte ise de, bahse konu Iran uyruklu şahsın 10.05.2008 tarihinde Istanbul Üniversitesi Istanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroşirurji Ana Bilim Dalında muayenesi yaptırılmış olup, hastaya mevcut bulgular neticesinde şu an için bir nöroşirürjikal girişim düşünülmediği, mevcut durumunun tedavisi için Algoloji ve Fizik Tedavi birimleri ile görüşülmesi önerildiğine dair rapor verilmiştir. Alınan bu rapor Emniyet Genel Müdürlüğü Sağlık Işleri Dairesi Başkanlığınca da incelenmiş olup, söz konusu şahsın bel bölgesinde daralma ve bel fıtığına uyumlu bulgular izlendiği, ancak bu bulgulara göre şu an için cerrahi müdahaleye gerek görülmediği mevcut durumunun tedavisi için Algoloji ve Fizik Tedavi birimleri ile görüşülmesi önerildiği bir yazı ile tarafımıza bildirilmesi üzerine, şahsın fizik tedavisi için Ilimiz Devlet Hastanesinden randevu alınmıştır. "Kanser Hastası" Zahra Nasırı SEIGHALAN isimli Iran uyruklu şahsa gerekli bakım ve tedavi yapılmadığı belirtilmekte ise de; 15.08.2008 tarihinde ilimiz Devlet Hastanesinde bahse konu şahsın 07.07.2008 /3862 ve 28.07.2008/6032 Protokol No. ile muayenesi yapılmış yapılan laboratuar tetkikleri ve tüm batın bilgisayarlı tomografisi çekildikten sonra yapılan değerlendirmeler sonucunda herhangi bir patolojik bir durum saptanmadığına dair rapor Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı tarafından tarafımıza bildirilmiştir. Merkezimizdeki revirimizde Devlet Hastanesinden her gün gelen doktorlarca rahatsızlığını beyan eden tüm yabancı misafirlerimizin ilk muayeneleri yapılmakta, ilaçları ilimizde bulunan eczanelerden temin edilerek görevlilerce verilmektedir. Tedavisi merkezimizde kurulu revirde yapılamayan misafirlerimizin sevki ilimiz Devlet Hastanesine yapılmaktadır. Tedavi süreci gerektiğinde Edirne ili Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Istanbul ili hastanelerine götürülerek tedavilerinin yaptırılması sağlanmaktadır. Merkezimizde barındırılan yabancılar 35 metrekarelik ranza sistemli yatakhanelerde her bir kişiye bir yatak düşecek şekilde dörder kişi olarak barındırılmaktadırlar. Yabancıların barındırıldıkları oda kapıları sürekli olarak açık bulunmakta, blok giriş kapısı ise akşamları kapatılmaktadır. Gündüz belli saatleri blok kapıları da açılarak yabancıların bahçeye çıkmaları, Merkezimizde kurulu kantinden alış veriş yaparak ihtiyaçlarını karşılamaları ve sportif faaliyetlerde bulunmaları (Voleybol, Basketbol ve Futbol gibi) sağlanmaktadır. Merkezimizdeki yabancı misafirler evli olduklarını belgeledikleri takdirde, aileler için ayrılmış olan banyo ve tuvaleti içerisinde bulunan farklı bir blokta barındırılmaktadır. Bu işlemde şahısların evliliklerini resmi belgeler ile ibraz etmeleri esas alınmaktadır. Evli olduklarını ispatlayamayan kadın ve erkek misafirlerin aynı yerde kalmalarına müsaade edilmemektedir. Kamp sakinlerinin haberleşme imkânları da sınırsızca sağlanmaktadır. Ibadet ile ilgili ihtiyaçları da karşılanmış, dini kitap ve malzemeleri temin edilerek, topluca ibadet edebilecekleri bir alan mescit olarak tahsis edilmiştir. Kamp sakinlerinin içme suyu ihtiyacı konusunda gerekli titizlik gösterilmekte ve Sağlık Müdürlüğünce periyodik olarak içme suyu numuneler alınarak kontrole tabi tutulmaktadır. Kampta görevli personel tarafından, kampta barındırılan yabancılara karşı şiddet uygulandığı iddiası tümüyle gerçek dışıdır. Kampta barınanlara zorunlu misafir muamelesi yapılmakta, istek ve ihtiyaçları imkânlar ölçüsünde karşılanmaktadır. Her gün hizmet veren kamp doktoruna bu güne kadar şiddet uygulaması iddiası ile başvuran, rapor isteyen olmamıştır. Kötü muamele ve şiddet uygulandığına ilişkin olarak tarafımıza intikal eden her türlü bilgi, ihbar kabul edilip titizlikle incelenip, araştırılmaktadır. Bugüne kadar yapılan inceleme ve soruşturmalarda bu iddiaları ispat edebilecek herhangi bir bilgi ve bulguya ulaşılamamıştır. Sıralı amirlerce kamp sakinlerinin özel alanları hariç olmak üzere her tarafı günün 24 saati kameralarla izlenmektedir. Kamptaki misafirlere yardım etmek isteyen sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine izin verilmektedir. Il Insan Hakları Kurulu da zaman zaman merkezimizde denetim yapmaktadır. Bazı kamp sakinlerinin, kamp ortamından kurtulmak, ülkemizde özgürce dolaşmak ve çalışmak amacıyla kamptaki mevcut hali kötülemeye, karalamaya çalıştıkları, ülke içi ve dışında bulunan benzeri kamplardan hiç eksiği bulunmayan kampımızdaki görevlileri suçlamaya, barınma şartlarını çarpıtarak kamuoyunun dikkatini çekmeye çalıştıkları değerlendirilmektedir. Kamuoyunun konu hakkında doğru olarak bilgilendirilebilmesi için saygı ile duyurulur" ifadeleri yer aldı. Bu haber Editör tarafından 15.09.2008/11:32 tarihinde eklenmiştir. Kaynak : Kırklar Haber
  17. Sn.Gugukçuk, Buyrun, siz yazın o zaman olay neymiş bizde bilelim. Edebiyat parçalamaya gerek yok, bilmece çözdürmeyin bana. Saygılar.
  18. Sn. demirefe, Olayı çok farklı açıdan değerlendirmişsiniz. Belki pozitif bakış açısı; yani bardağın dolu tarafını görmek, Başbakan düşünsel olarak gelişim gösteriyor ve kendi cemaatini de çağdaşlaştırıyor yada bir özeleştiri gibi. Bu iyi bir şey tabii ki. Ancak, dini emirleri toptan kaldırmak görüşünüz biraz alakasız olmuş. Ben bu sözleri şöyle okuyorum: Kendisini iktidara getiren halk sadece kendi cemaati değil ve nasıl oy aldığını da biliyor. Cumhuriyet döneminde de buna benzer konuşup halkı eleştiren ve kendini üstün gören devlette makam sahipleri de olmuştur. ( Bu da benim kendi özeleştirim diyelim ) Ancak, Cumhuriyet aydını yada herhangi bir başbakan halkı bir üst bilinç seviyesine çekmek isterken asla hakaret etmemiştir, ahlaki yönü bir tarafa, bu elde edilmesi istenen hedefe ulaşmada yanlış bir yöntemdir. Yani, Başbakan, kendi bindiği dalı kesiyor. Saygılar.
  19. Dogrucudavut şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Ulusalcılara, laik Cumhuriyeti savunanlara, "Halkın yerine düşünüyorlar", "Halkı küçük görüyorlar", "Elit takımı" diyerek eleştiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şimdi neden böyle dedi ? Buna hakkı var mı ?
  20. Fazla söze gerek yok! Bulduğu her fırsatta ordumuza sataşanlara cevaptır bu yazı, kasıt mı var diye sorup, o kasıtı açıklamayıp, ortada bırakanlara, her ne cenahtan olursa olsun, her ne veche ile olursa olsun! Acı ama ne yazık ki gerçek!
  21. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Arkadaşlar, Sn. Değil Öyle, Hz.İsa, suda yürümemiştir yada mucize olamaz demiyor ki! Yazıyı, tekrar, sindire sindire okursanız, suda yürümenin bilimsel olarak mevcut fizik yasalarına göre olabilirliğini sorgulamış sadece. Ne kadar ön yargılısınız ya!
  22. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sn. Değil Öyle, Dediğinize ilkesel olarak katılıyorum. Bence de tüm dünya dillerinden, eski devirlerden kalan-her ne kadar döneminde gerçeklik payı olabilse-bile azınlıkları aşağılar türden bu gibi deyim, tamlama ve sözcüklerin kaldırılmasından yanayım. Atasözü bile olsa kullanılmamalıdır. Çünkü, bu deyimler, toplumsal bilinçaltına yer etmiş bakış biçimini ifade eder ve kullanıla kullanıla yeni bireylerin de bilinç altına yer eder. Dilimizde, "Çingene çalar, Kürt oynar" yada "Arnavut inadı" yada "Laz kafası" gibi onlarca deyim ve tamlama var maalesef. Aynı biçimde diğer dillerde de buna benzer şeyler var, mesela ilk aklıma gelen İngilizlerin İskoç fıkraları gibi. Öte yandan, bir yanlışınızı düzeltmeden geçmeyeceğim. Turgut Reis ve Barbaros Hayrettin Paşa'nın Magribi olduğunu söylemişsiniz. Oysa, Hayreddin Paşa, etnik köken olarak Osmanlı Devletinin Selanik Vardar Yenice'sindeki Kayı Türklerinden olup Midilli Fatihlerinden de olan sipahi Vardari Yakup Ağa'nın dört oğlundan biri olarak 1473'li yıllarda Midilli adasında doğmuştur. Turgut Reis ise Osmanlı Devletinin Menteşe (Muğla) Sancağı'na bağlı Seroz(Saravuloz) Köyü'nde, tahminen 1485 yılında doğmuştur. ( bkz. Wikipedi ) Bilindiği gibi bu insanlar, Kuzey Afrika kıyıları ve Batı Akdenizde savaşan Osmanlı donanmalarını yönetmiş ve Kuzey Afrikayı ( Trablusgarb, Tunus ) fetheden komutanlar olmuşlardır. Osmanlıcada yada Osmanlı bakışına göre Kuzey Afrikaya Magrib ( Batı ) denir. Karıştırılma sebebi bu olmuş sanırım. Saygılar.
  23. Fazla söze gerek yok! Bulduğu her fırsatta ordumuza sataşanlara cevaptır bu yazı, kasıt mı var diye sorup, o kasıtı açıklamayıp, ortada bırakanlara, her ne cenahtan olursa olsun, her ne veche ile olursa olsun! Acı ama ne yazık ki gerçek!
  24. Sn. Dipnot, Ben ne diyoruum, sen ne diyorsun? ( Siz, fikirlerinize karşı birşey yazıldığında SİZ yerine SEN dediğiniz için ben de artık Size SEN diyeceğim) Öncelikle,şunu belirteyim.Benim hayatta en kızdığım şey karşımdaki insanın benim dediğime aykırı fikirleri değil, söylediklerinin mantıksız olması ve söylenenleri farklı anlaması ya da ön yargılı okuyup anlayamamasıdır. Bağrıp, çağırdığımı söylemişsin. Bağırıp çağırmak, empoze edilmek istenen yargıları, kırmızı gibi dikkat çekici renkler, harflerin boyutu büyütülerek kullanılarak, son kelimenin son harfi tekrarlanarak veya büyük harfle kalın yazarak olur. Şimdi, ben nerde bağırmışım kimi suçlamışım bu anlamda lütfen göster. Ben, bu foruma rep almaya, başkalarının takdirini almaya, herkesle iyi geçinmeye gelmedim. Ben, net söylüyorum, sadece gerçekleri konuşmaya, varsa mantıksız bir durum, iddia, slogan, bunları mantık çerçevesinde, soğukkanlı biçimde tartışmaya ( dikkatinizi çekerim atışmaya değil ) geldim. Şimdi, gelelim yazdıklarınıza; Sen görmemişsen bu yok mu demek oluyor. Bu forumda bile var.Biz bunları da tartıştık, sen o zaman nerelerdeydin ? Gelelim ikinciye; Sen neden bahsediyorsun ? Batıdaki Kürt işadamının kalkınmakta öncelikli bir bölgede verilen teşvik, kredi ve vergi muafiyetlerine rağmen kendi köyüne bile yatırım yapmadığı üstelik el altından PKKya maddi yardım yaptığı, devletin 'Haydi Kızlar Okula' kampanyasına karşı çıkılıp çocukların okula gönderilmediği, bölgede sömürüyü engelleyecek toprak reformuna karşı çıkıldığı, okulların, sağlık kuruluşlarının yakıldığı, öğretmenlerin öldürüldüğü, batıda Tıp, Öğretmenlik okuyan Kürdün kendi köyünde dahi öğretmenlik, doktorluk yapmayı istemediği, töre cinayetlerini engellemeye çalışanlara, "Kürdün kültürünü yok etmeye çalışıyor" diye saldıranların, sağlık ocaklarının dağıttığı prezervatifleri din alimleri(!) şeyhlerin etkisiyle balon yapıp dalga geçerek, güçlü olmalıyız diye 10-15 çocuk yapanların, öncelikle kendi ağasına , şeyhine karşı gelmeyip herşeyi kabullenenlerin sonra da devlete karşı olanların olduğu bir ortamda bu devletin problemi demek, büyük şehirlerde gettolaşma nedeniyle en ufak bir tartışmada birden toplanıp bizi dövmeye kalkanların, sınıfsal bir dayanışma olan esnaf dayanışmasını Kürt esnaf dayanışmasına dönüştürenlerin, büyükşehirlerde ve tatil yörelerinde uyuşturucu dahil yasadışı işlerin çoğunlukla Kürtler tarafından yapıldığı bir ortamda, bu, bizlerin problemi değildir demek nasıl bir bakış açısı! Biz uzaydan mı geldik ? Ve üçüncü; İkincide Türkçe bilmiyor diyordun, şimdi biliyor diyorsun, ön bellek zayıflığı mı ? Bölgeyi de bilmediğin anlaşılıyor. Bakın Sn. Yakışıklıya ne demişim; Ayrıca, demişsin. Herhalde, son yorumuma göre-onu da tam anlamadan, neden bahsettiğimi anlayamadan- bunu yazmışsın. Gerçi bunu herkes yapıyor bu forumda, son yoruma bakıp yorum yazıyor bir çoğu, bu yüzden tartışmalarda bir gıdım ileri gidilemiyor, tartışmalar tekrar başa dönüyor, bu da bunu yapan tüm arkadaşlara eleştirim olsun! Buyur, herşeyi tartışalım, hodri meydan! Güneydoğunun %80'i Kürt mü ? Evet, Kürt ? O bahsettiğin evlilikler nerelerde oluyor ? Büyükşehirlerde ? Referandum yapılsa ve kazara evet,ayrılmak istiyoruz oyu %90 çıksa, demokratik bir devlette buna kim engel olacak ? Cevap yok! Büyükşehirlerdeki yarı-Kürt ve Kürtler, federasyon yada ayrı devlet kurulsa oraya taşınırlar mı ? Cevap yok! PKK ne için çalışıyor ? Ayrı devlet veya federasyon için. Hangi fikirleri yayıyor entellektüel çevrelerde ? Kürtler eziliyor, hakları verilmiyor, birlikte yaşarız, bölünme olmaz, çok uluslu yapı kuralım, bunlar demokratik haklar, Türk kelimesi etniktir, devlet bize Kürtçe hizmet versin, Kürtçe eğitim versin, bu insan hakkıdır, dökülen kan dursun. Bu fikirleri haklı bulan kimler ? Bir kısım dinciler, masa başı entelleri, tek yanlı bilgilendirilenler, satranç bilmeyenler, safça düşünenler, olaya bütüncül bakamayanlar. Ek bilgi: Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, Sevr anlaşmasında, o zamanki ABD başkanı Wilsonun prensiplerine dayanarak konulmuş maddedir. Wilson Prensipleri, ABD Başkanı Woodrow Wilson'un Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmasını istediği dünya düzenine ilişkin ABD Kongresi'nin 8 Ocak 1918 tarihindeki oturumunda açıkladığı ilkelerdir. Saygılar.
  25. Sn.Demir Efe, Doğru bir yaklaşım gerçekten. Ben konuyu fazla açmadım ama siz bu doğru bakış açısıyla zaten böyle bir şeyin anlamsızlığını kanıtlamışsınız gayet güzel. Bu tip önerileri zamanında Turgut Özal da yapmıştı, belki hatırlarsınız. Tehlikeli dedim çünkü şu ortamda ve bu bilinçle böyle bir uygulamanın nereye varabileceğini görebiliyorum ve bu beni korkutuyor açıkçası. Saygılar.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.