Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
ASKER ESKİYİ İSTİYOR/ASKER ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
Darbe yemiş, Zincirbozanda tutuklu kalmış, mahkemelere çıkmış, yıllarca siyasi yasaklı kalmış eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'den doğru ve yerinde tespitler: "ASKERLER YAPTIKLARI HİÇBİR ŞEYDE YALNIZ DEĞİLLERDİR. -Askerler,Türkiye'de bölünmeden çok çökme derim ben, yani devletin çöküvereceği endişesinden hep korkarlar, dağılmadan korkarlar, yani orta yerde eğer yönetilemezlik bir durum görürlerse onu düzeltmenin yolunun yönetime müdahale olduğu kanaatindedirler. Yönetilemezliği. Çünkü yönetilemezliğin neticesi bu endişeleri verir. Bu endişelere yalnız askerler kendisi kapılmaz. Askerler yaptıkları hiçbir şeyde yalnız değillerdir. Onlar da bu kamuoyunun içinde yaşarlar, kamuoyu huzursuz hale gelince onlar da huzursuz hale gelir ve kamuoyu desteği olmadığı sürece de çok fazla bir şey yapmazlar. Kamuoyu desteğinden emin oldukları takdirde o hareketleri yapmışlardır. Nitekim ondan sonra da o hareketler alkışlanmıştır. Ha ne kadar gönüllü ne kadar gönülsüz başka, ama millet ikiye bölünmüştür, alkışlayan, alkışlamayan. Yani devlete olan inançta derin devlet olayını söylüyorum, kamuoyu eğer evvela inancını kaybediyorsa bu askere kolaylıkla intikal eder. - Bir bakıma asker toplumla nefes alır verir diyorsunuz... - Evet... Kamuoyunun inancını kaybetmesinden sonra işte orada asker şeye girer, uçurumun kenarına geldik, kurtaralım'a girer... Öyle girer ve bunu ülkeyi yöneten hükümetlere de hissettirmez genelde. O bekler kendisi hissetsin. Bir yerden sonra halkın hükümetleri aştığı kanaatindedir."
-
''KRİZOL' HAVUZLARI''UNUTTURULAN BU TARİHİMİZİ KAÇ KİŞİ BİLİYOR?
Görülüyor ki bu baskının sebebi, sınırın dağlık bölgede olması. Burayı korumak zor. Öte yandan, korumasanız da olmaz. Tartışma sürekli, karakolun yerinin doğru olup olmadığı konusuna geliyor. Askerlik bile yapmamış olanlar fikir bildiriyor ve fikirlerinde ısrarcı oluyor. Öncelikle, Jandarmanın o karakolda olmasının asıl nedeni sivil halkı ve mevziyi saldırılardan korumak. Ordumuz zaten askeri yönden değerlendirmeyi ve gerekli muhakematı mutlaka yapıyordur. Sınır ötesi operasyonlar yapıldığı zaman bu tür saldırılar o kadar sık ve etkili olamıyordu. Teröristler, sınır ötesinde takip edilmedikçe, tekrar toparlanıp aynı saldırıyı yapabilir. Ancak, bu hükümet bu konuda gerekli siyasi iradeyi gösterememiş ve doğal uluslararası hak olan sınır ötesi takip konusunda, ABD'ye K.Irak sınırının ihlal edilmeyeceğine söz vermiştir. Asker, bu siyasi iradeyi hükümetten göremediği için bu sınır ötesi operasyonu yapamıyor. Eli kolu bağlanmış durumda, bir savaşa sebep olmamak için hükümetten gelecek yeşil ışığı bekliyor.Sınır ötesinde düzlük yerde, öyle kısa süreli değil uzun süreli bir mevzi oluşturup bunların kökü tamamen kazınabilir. Bu olayda tepkimizi yetersiz buluyorum. "Şehitler ölmez, Vatan bölünmez"'le kalıyor sadece. Sn.Kaplan arkadaşımız oraya gidip etten duvar oluşturmayı önermiş, gayet doğru bir yaklaşım ama bu da hiç dile getirilmiyor. Oysa, Şehit cenazelerinde sadece, 'Ordu K.Irak'a, hükümet uyuma' diye hep bir ağızdan bağırsaydık bile, bu hükümete baskı oluşturur ve mecburen hükümet, pasif diplomasiden vazgeçip bu dirayeti gösterir ve ordusuna sahip çıkar. Asıl demokrasi budur. Fakat, durum tam tersi oluyor, yandaş medya, askere veryansın ediyor, verilecek tepkiyi saptırma çabası içinde, gece gündüz milletin kafasını karıştırıyor. Bir yandan birlik, beraberlik klişesi öte yandan ordumuza güveni sarsma yönünde çabalar...Onlar da biliyorlar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın tavrı devam ettiği sürece, bu tepkiler lafta kalır, kuru gürültüden öteye geçmez. Birey olarak, ben de şu anda giderim, orada çarpışırım, şehit olurum, helal olsun kanım bu vatana diyoruz ama bir türlü aklımızı çalıştırıp, birlik olamıyoruz maalesef! Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Evet Sn.Yakışıklı, eğitim şart Oyunu makarnaya, una, cennet vaadine, cehennem korkusuna, baskıya satmayan, tarikat liderinin, bilmem ne reisinin sözüyle hareket etmeyen, demokrasi ve vatandaşlık bilincine sahip, şikayet mekanizmasını işleten bireyler lazım, tam anlamıyla demokrasi için. Ben bu yüzden işte, ısrarla, Kürt sorunu konusunda, PKK bitirilmeden böyle bir şey olabilmesi imkansız görünüyor, diyorum. Şu aşamada, bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmektir, diyorum. Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir diyorum. Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Bu konuda haklısınız Sn.Yakışıklı, maalesef tüm partilerde bu anlayış vardır fakat bunun sebebi lider sultasıdır. Yani, delegeleri halk değil lider seçer. Bu yüzden, ülkemizde demokrasi tam olarak uygulanamaz. Benim DTP konusunda söyleyebileceğim şudur; DTP'nin kuruluş felsefesinde, iç tüzüğünde, parti programında bölgesel olduğu, bir etnik grubun partisi olduğu ibareleri asla yoktur, olamaz da. Çünkü anayasamıza, partiler kanununa aykırıdır. Öyle olsa zaten baştan reddedilir, öyle bir parti kurulamaz. Burda yapılan takiyye diye tabir ettiğim hadise budur. Yani, bunlar kanunlara göre yasal ideolojik bir sol parti görünümünde meclise girip, mecliste ise dokunulmazlıklara sığınarak, bölgesel, ırksal söylemlerde bulunmuşlar sonra da anayasal merciler tarafından hesap sorulduğunda bunu antidemokratik olarak gösterme çabasında olmuşlar ve Kürt halkını temsil ettikleri iddiasıyla yasaklamaları Kürt halkına yapılan bir şeymiş gibi gösterip, AB'yi yanlarına çekerek dürüst olmayan, kurnazca ve haince bir tutum içerisine girmişlerdir yıllardır. AKP de bu paralelde düşünülmelidir. Saygılar.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Ey Hıncal Uluç! Neye hizmet ettiğinin farkında mısın? Bu mu senin "aydınlığın"? Bu psikolojik savaşın kime karşı verildiğini görmüyormusun? İktidarın kendisine uyumsuz bir Genelkurmay başkanı'na çamur atıp, kuyruk acısı olduğu Cumhuriyetin savunucusu ordumuza, güveni sarsma ve PKK kullanılarak, bu yolla kamuoyu yaratıp ABD planlarının Ortadoğuda sekteye uğratılmaması çabasına destek olduğunu anlayamayacak kadar kör müsün? İyi yaşamak, para kazanmak, mankenlerle gönül eylemek için gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içerisinde olmaya değer mi? Cumhuriyet yıkıldığında, rahat edeceğini mi sanıyorsun?
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Ey Hıncal Uluç! Bu aynı şey mi Allahaşkına? Kafan çalışmıyorsa niye o gazetede yazıyorsun? yoksa, tüm kafası çalışmayanlar orda mı toplanmış? Yoksa, düşüncen ipotek altında mı? İsrail bunu yapabiliyor çünkü o İsrail, yani ABD, yani BM, danışıklı dövüş! Bunu ana okulu öğrencisi bile bilir. Tezkere neden daha yeni meclisten geçiyor diye sormuyor da, AKP'nin, neden sınırın ihlal edilmeyeceğine dair ABD'ye söz verdiğini sormuyor da... O karakolu ordan çekmek ne demek? O bölümün işgal edilmesine göz yummak mı? Ciddi misin? Madem, o kadar zekisin, niye karıştırıp duruyorsun? Havan toplarıyla saldırı, mevziye yapılıyor, mevziye! Karakola değil! yani Bayraktepe mevzisine! Mevzide sığınak mı olur? Maç yorumu mu bu?
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sn.Dipnot, Bir ara, yüzde tartışmalarına girildi ve bu konuda sizin savunduğunuz düşünce, Kürtlerin %90'nın, dolayısıyla, Türklerin %99'unun ayrılıkçı olmadığını söylediniz ki bence de doğrudur. Bu kabule göre, Güneydoğu'da yaşanan olay, ayrılıkçı Kürtlerle, teröristlerle, Türk Devleti, Türk Milleti arasındaki sorundur. Bu durumda, ayrılıkçı Kürtlerin istekleri, tüm Kürt halkının istekleri değildir. Bana göre PKK'nın siyasal uzantısı DTP'nin istekleri de, Kürtlerin istekleri değildir. Bu durumda, bu ayrılıkçı Kürtlerin, DTP yoluyla işlediği, 'Kürt istekleri verilmez ise savaş devam eder' önermesi çelişki oluşturur. Bana derseniz ki, DTP'nin bu istekleri PKK güdümünde dile getiriyor olması veya AKP gibi takiyye yapıyor olması, bu isteklerin yanlış olduğunu kanıtlamaz, o zaman bu istekleri tek tek ele alıp olabilirliğini tartışmamız ve ülkeyi bölüp, bölmeyeceğini irdelememiz gerekir ve tartışmamızın bu yönde olması gerekir diye düşünüyorum. Sizce yanılıyormuyum? Saygılar.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Sn.Bekir, Şöyle bir benzetme yapalım, malum teşbihte hata olmaz derler. İş yaşamından bir örnek verirsek, bir holding genel müdürü düşünün, holding patronundan izin almış, görevini, makamını delege etmiş, tatilde. Bu sırada bir fabrikada makinalarda arıza çıkıyor yada bir iş güvenliği faciası ya da yangın ve olay kesinleşmeden, kaç işçi öldüğü, yaralandığı ve maddi zayiat belirlenmeden ya da yangın söndürülmeden, bu olay genel müdüre haber verilmiyor.Olay haber verildiğinde ise adam tatili bırakıyor ve görevinin başına geliyor. Şimdi burda kusur, haber vermeyen diyelim ki Genel müdür yardımcısında mı? Patronda mı? Bilerek, arızayı, yangını çıkartan bir sabotajcıda mı? Saygılar.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Sn.Bekir, O karakol ile çatışmanın yaşandığı Bayraktepe mevzisi arasındaki mesafe 2 km. Bu durumda havanlar 2 km uzaktan ateşlenmiş Havanın menzilide 2 km'ye kadar çıkar. Havanlar hedefi bulmuş ki biz şimdi bunları konuşabiliyoruz. Bence, bölgeyi bilmeden askeri uzman gibi bu konuları tartışmak abesle iştigaldir. Saygılar.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Sn. Gugukçuk, Münferit vakaların ardına saklanarak çözüm üretmeye çalışan kimdir? Ben miyim? Siz misiniz? Bölgeyi bilmeden konuşuyorsunuz. Bu bir gerilla savaşıdır, meydan savaşı değil, bilgisayar oyunlarındaki savaşlara da hiç benzemez. O dağlarda, aralarındaki mesafe 50 metre olduğu halde birbirinden haberi olmadan geçen PKK grubu ve Türk Askeri Timi olabilmektedir. Çatışmadan sonra, PKK'lılar, o ağır(!) dediğiniz silahları, orada bırakarak kaçmıştır, bu bir gerilla savaşıdır ve bu teröristlerin en büyük avantajı, silahları bıraktıktan sonra halkın arasına çok kolay karışabilmeleridir. Tıpkı, Diyarbakırdaki olayda olduğu gibi... Olaya yüksekten bakan sizsiniz, orayı bilmeden yorum yapmak ne derece doğru? Bu kadar tepki çekmesi de medyanın çoğunu ele geçirmiş olan iktidarın, halkı yönlendirme çabası. Bu yandaş medyanın tutumunda art niyet sezilmese ya da neden yazdıkları, kuyruk acıları ortada olmazsa eyvallah diyecem ama bilir bilmez herkes konuşuyor. Neden bölgede uzun süreler görev yapmış eski bir asker olan Erdal Sarızeybek'in eleştirileri okunmuyor da bu kıymeti kendinden menkul satılmış kalemlere itibar ediliyor. Hükümetin yaptıkları ve ABD ile işbirliği ortadadır, bunu söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Teröristin de ABD ile işbirliği de ortadadır, bunu da söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Koordinasyon eksikliği varsa Askeri Muhakemat kanunu da vardır, gereken cezalar verilir. Demokrat olmak başka bir şeydir, tabii ki her kurum eleştirilebilinir fakat demokrat olmak tek kaynaktan bilgilendirilmeyi yeterli görmek ve çabuk yargıda bulunmak değildir. Bu arada, son cümlenizi pek anlayamadım. Biraz daha açarmısınız? Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sn Dipnot, Türkiye'de terör, devletle vatandaş arasında bir olay değildir. Kimle kimin arasındadır? Teröristle, Türk milleti ve Türk devleti arasındadır. Yani Türk milletiyle, Türk devleti ile terörist arasındaki sorun, vatandaş ile devlet arasındaki sorun haline getirilmemelidir. PKK'nın, demokratikleşme diye bir sorunu yoktur. Terörün arkasında toprak ve bayrak isteği vardır. Yani, ne PKK'nın istekleri Kürt halkının isteğidir, ne de Kürt halkının, gerçek isteklerinin yapılması -ki yapılıyor ve yapılacaktır- terörü bitirir. Şu aşamada, Kürt, Türk, Türkmen, Çerkez, Arnavut, Laz vs. bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmektir. Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir. Saygılar.
-
AB-TÜRKIYE VE FRANSA
Evet, arkadaşın, soruma, yanıtı, şeklinde olmuş. Ben de, Şeklinde cevaplamışım. Bu sefer,o da; demiş. Ben de , her şeyi kabul etmişim.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Evet, ne zannettiniz? Bu anlattıklarınızla, PKK'ya, ABD'nin, teknik ve taktik olarak destek verebileceği ihtimalini düşünmemiz gerekmez mi? Olayı, bu yönüyle değerlendirebildiğinize göre, karşımızdaki düşmanın hafife alındığını mı söylüyorsunuz? Yoksa, bilerek ve isteyerek, böyle bir hatanın yapıldığını mı ima etmeye çalışıyorsunuz? Baskın, basanındır, bunu bilmiyor musunuz? Hırsızın hiç mi kabahati yok? Orduyu eleştirmek başka bir şeydir, acz içinde ya da art niyetli göstermeye çalışmak başka... Saygılar.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Sn.Diyarbakırlı, Sizinki ”Bir ihtimal daha var …“şarkısına benzemiş. Bakın, ben ne demişim: Şimdi, federasyon tanımına bakalım: "Çoğrafi yapılarına göre oluşmuş Birden fazla devletin kendi istekleriyle biraraya gelerek dışarıya karşı tek bir siyasal güç olarak görülmeleri ve bu amaçla kurdukları örgütün oluşturan devletlerin üzerinde olması; iç işlerinde ise, gene aralarındaki anlaşmaya göre geniş veya dar ölçüde özerk olmalarına Federasyon denir.. Bu devlet içinde yaşayan çeşitli uluslar da büyük bir özerklik içinde ama aynı devlet içinde dışarıya karşı birliklerini bozmadan yaşamlarını sürdürebilirler. Buna da Konfederasyon adı verilir." Yok Kültürel Federasyon diyorsanız, siyasi literatürde bu anlamda bir tanım yok. Demişsiniz ki benim sunduğum seçenek ya ayrılık ya da YOKLUK! Yokluk diye gördüğün, Kürt asıllı Türk ‘ün ben Türküm demesi, bunun yokluk demek olmadığını, şimdiye kadar sana anlatamadıysam, ya ben kabiliyetsizim, ya da…- Bir yerde ulus olacak ki, devlet olsun. Atatürk, cumhuriyeti kuran Anadolu halkına Türk denir, diyor. Tanım bu!. Burada ırk konusu yok! Ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bugünkü anayasa herkesi bağlayan bir dokümandır. 66. maddesinde Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür, diyor. Şimdi böyle bir Türkiye var orta yerde. Yani halkının tümünü etnik veya inanç ayrıcalığına tabi tutulmadan, halkının tümünü cumhuriyetin kurucusu ve vatandaşlık bağlarıyla bağlı olan herkesi Türk sayan ülkenin adı Türkiye, devletinin adı Türk Devleti, resmi dil Türkçe ve bir üniter devlet. Milletinin adı da Türk milleti. Türkiye'de bir Kürt sorunu vardır, demek ayrılıkçılıktır.Çünkü bugün Türkiye'de hangi etnik gruba mensup olursa olsun, hangi inanca mensup olursa olsun, insanlar ülkenin her yerinde iç içe yaşamaktadırlar. Beraberce yaşamaktadırlar, birbirlerini hiç ama hiç ayırmamaktadırlar ve bu insanların bir kısmının zorlukları varsa öbürlerinin de vardır, birisinin çocuğu işsizse öbürününki de işsizdir. Yani imtiyaz veya mahrumiyet tanımamış eşit haklara sahip, hak eşitliğine sahip, fırsat eşitliğine sahip insanlardır. Bu üniter devlettir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Hukuk devleti yapan budur. Türkler ve Kürtler birbirinden nefret etmemektedir, bu abartı bir laftır. Bunu söyleyenler laflarına dikkat etmelidirler. Şimdi ne yani siz benden nefret mi ediyorsunuz? Asıl bu tür söylemler nefreti doğurur. Terör Türkiye'de Kürt sorunu değildir, ayrı bir sorundur ve zaten terörü yapanlar 3-5 bin kişidir, bundan ben Kürt'üm diyen vatandaşların çoğu da rahatsızdır.Terörün arkasındaki siyasi projeyi biliyoruz. Önce, federasyon, sonra Kürt nüfusun bulunduğu yerlerde konfederasyon. Olayın hizmetle, yok dil eğitimiyle falan alakası yoktur, olay ideolojiktir. Yani PKK terörünün hizmetle alakası yoktur, ideolojiktir. Türkler ve Kürtler, etnik olarak söylüyorum, Türkiye'nin bütün diğer insanları ortak bir kadere sahiptirler. Bir arada barış içinde yaşamaktadırlar. Terörle mücadelenin kökünde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin topraklarını, halkın sınırlarını korumak sorumluluğu yatar. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti halkın topraklarını, sınırlarını koruyamıyorsa o zaman devlet olma fonksiyonunu yitirir ve bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Türkiye'de terör, devletle vatandaş arasında bir olay değildir. Kimle kimin arasındadır? Teröristle, Türk milleti ve Türk devleti arasındadır. Yani Türk milletiyle Türk devleti ile terörist arasındaki meseleyi vatandaşla devlet arasındaki mesele haline getirmemelidir. Bu da eski söylenmiş bir laf: Terörü yapanların demokratikleşme diye bir sorunu yoktur. Terörün arkasında toprak ve bayrak isteği vardır. Türkiye'yi parçalamak ve parçaladıkları kısım üzerinde devlet kurmak, bağımsızlık talepleri vardır. Terörü yapanların demokratikleşme diye bir sorunu yoktur. Terörün arkasında toprak ve bayrak isteği vardır. Türkiye'yi parçalamak ve parçaladıkları kısım üzerinde devlet kurmak, bağımsızlık talepleri vardır. İki uluslu bir üniter devlet olmaz. Türkiye, tek ulusludur. Eşit siyasi haklar vardır herkes için. Eşit fırsatlar vardır ve bu ülkenin insanları ülkenin her köşesinde milletvekilini kendisi seçer, muhtarını kendisi seçer. Bu ülkenin insanları her istediği yerde oturur. İzmir'de de oturur, Bursa'da da oturur, Şırnak'ta da... Eşit ekonomik hakları vardır. Eşit fırsatlar vardır. Üniter devlet içinde bağımsız bir Kürt devleti mi isteniyor? PKK hareketinin arkasındaki talep bu. 15 sene süren mücadeleden sonra bunun olamayacağı görülmüş, bu sefer ne diyorlar? üniter devlet içinde bir demokratik ülke ve özgür bir parça, ama iki uluslu. Federasyona gitsin. Önce, federasyon, daha sonra başka şeyler... Çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-ihtiyar demeden, bölgedeki insanlar öldürülüyor. Devlet ise bu cinayetleri durdurmak için vardır. Devlet, sınırını, toprağını, halkını koruyacaktır. Devlet bunu yapmaya çalışıyor. Devlet, hukukun içinde kalarak halka müşfik ve adaletli davranarak, huzur ve sükunu tesise uğraşıyor. Devlet bu olayı bitirmeye kararlıdır ve mutlaka bitirecektir. Yani, kan dökenleri etkisiz hale getirecektir. Hiç kimse devlete ''Bunu neden yapıyorsunuz'' diyemez. Devlet olmanın icabıdır. Dünyanın hangi ülkesinde olsa, devlet, bizim devletin yaptığını yapacaktır. Sizin yapabileceğiniz çok önemli bir görev vardır. Ancak ne kadar serbestsiniz? Mesela, DTP'yi, Türkiye, ''PKK'nin siyasi temsilcisi ve uzantısı'' sayıyor. Bu damgadan kurtulmaları gerek. Kan dökülmesine karşı olduklarını ilan etmeleri gerek. PKK'nin devamı olmadıklarını söylemeleri gerek. Halka, ''Bu adamlara yataklık yapmayın!'' demeleri gerek. Temsilcisi oldukları halkın ve illerin bir sorunları varsa, bunun çözümünü, kan dökerek elde etmenin mümkün olmadığını söylemeleri gerek. Halkı devlete ısındırmak için yardımcı olmalerı gerek. Kan dökülmesi başka, ''Kürt sorunu'' dediğimiz olay başkadır. Hem, kan dökerek bir şey elde etmenin mümkün olmayacağını kabul ediyorsunuz, hem de bu sayede bir şeyler koparmanın peşinde gibisiniz. Kan dökülmesi durmadan hiçbir şey olmaz. Türkiye içinde kalacaksanız, Türk Devleti idaresinde yaşayacaksanız, bu görevlerinizi yapın. Devlet, silahlı harekete taviz vermez. O anlama gelecek hiçbir işin içinde de olmaz. ''Ne yapabiliriz'' diye soruyorsunuz. Halkı, devlete yaklaştırmada yardımcı olmak, görevinizdir. Devlet adam öldürüyor diyemezsiniz. Devlet, nasıl olsa bu işi bitirecektir. Bu iş bittiği zaman, bölgenin ve halkın mutluluğu için talepleriniz olacaksa, bu talepleri yapmaya yüzünüz olsun. Tekrar ediyorum.PKK bitirilmeden böyle bir şey olabilmesi imkansız görünüyor. O halde, şu aşamada, Kürt, Türk, Çerkez, Arnavut, Laz vs. bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmektir. Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir. Saygılar.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Hoppala! Şimdi de suçlu biz olduk! Hey Allahım ya! Ne diyim sana!
-
ERGENEKON=?SUSURLUK=?GLADYO=?ULUSALCILIK?
Rica ederim, o sizin kendi dürüstüğünüz arkadaşım Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Çok güzel bir soru; kim suçlu? Devletin vatandaşa verdiği toprağı, binbir hile ve desise ile tekrar ellerinden alan Maho ağa mı? Tepkisini ağalık kurumuna değil de, sadece Maho ağanın kişiliğine gösteren Kibar Feyzo mu? Jandarma geldiğinde, Kibar Feyzo'ya, Kibar Feyzo benim, Hayır benim, Hayır benim demeyerek, destek çıkmayıp bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen, umudunu yeni ağaya bağlayan köylüler mi? Olayı, adi bir suç görüp sömürü düzeninin sürmesine neden olan Jandarma mı, Hakim mi? Ağaların yanında olan/ağalardan oluşan hükümetlerin Adalet bakanları mı? Bu hükümetlerin dolaylı yollarla, toplumsal manüpülasyonlarla seçilmesini sağlayan dış güçler mi? Sanırım E) şeçeneği yani HEPSİ!
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Bakın, arkadaşlar, Kürtler bizim vatandaşımızdır. İstanbula mevsimlik işçi olarak gelip te zor koşullarda işinde gücünde olan, ailesine para gönderen - tüm işçiler gibi- iş tamamlandığında da memleketine dönen bir çok Kürt vatandaşımız da vardır. O bölgeyi bilen, bilir; ordaki insanlar da bizim gibi huzurlu yaşamak ister. Ancak, kimse sürekli stresle yaşayamaz, sonunda akli dengesini bile kaybedebilir. Burada, sapla samanı ayıran, çok sağduyulu davranan yöneticilerimiz olduğu gibi anormal davranışlar içerisine girenler de olmuştur. Kürt vatandaşlarımız arasında vatanına sahip çıkan, Atatürk'e dua edenler de çoktur. Asker olarak olsun, Korucu olarak olsun, bu ülkenin birliği için mücadele vermiş, şehit olan Kürt vatandaşlarımız da çoktur. 1980'den sonra tüm yurtta yapılan baskılar, antidemokratik uygulamalar, insan hakları ihlalleri bu bölgede de yapılmıştır. Bu baskılar, PKK terörünün çıkması için görünen ( zahiri ) neden olmuştur ve bu yüzden, OHAL durumunun uzaması sonucu stresli ortam devam etmiştir. Bu durumun oluşmasında, basiretsiz siyasetçilerimizin suçu olduğu kadar( Evrenin dil yasağı, Özalın üç, beş çapulcu demesi, Özalın, Çillerin, Demirelin, Ecevit-Bahçelinin çekiç güce izin vermesi, Tayyibin sınır ötesi operasyon engellemesi, garip konuşmaları vs. ), tüm bunların altında yatan 80 öncesi ABD-CIA güdümlü, gladyo uzantısı derin devlet-susurluk çetesinin ortaya koyduğu senaryonun sonucu olduğu ortadadır ve bu devam etmektedir. Oradaki halk, ikilem içinde bırakılmış, kaçabilenler büyük şehirlerdeki getto yaşantısı ve feodal unsurlar barındıran yaşam tarzları yüzünden illegal yollara da sapabilmiştir büyük ölçüde. Tıpkı, daha önce İstanbula Karadenizden göçenler arasında, aynı gettolaşmanın, illegaliteye sapmaların olduğu gibi...Şehir yaşamına entegre olanlar arasında böyle bir eğilim görülmez. Bölgede kalanlar arasında ise, terör sayesinde ( PKK'nın eline koz vermemek için ) yapılan asfalt yol, sağlık hizmeti, çocuk yardımı gibi hizmetlerin kesilmemesi için terörün bitmemesini isteyenler de vardır.Ancak, sonraki yıllarda PKK ve siyasal uzantıları tarafından, Kürt vatandaşlarımız üzerinde sistemli bir biçimde yapılan propaganda neticesinde, Kürtler bugün, etnik grup olma durumundan çıkarılıp bir Kürt Ulusal kimliği adı altında Uluslaşma (millet) sürecine girmiştir ve bu süreç tamamlanmak üzeredir.Yani artık, ben Kürdüm demek, etnik kimlik olmaktan çok ulusal bir nitelik kazanmıştır. Bu ise, şöyle bir sorun doğurur; bir ülkede tek ulusal kimlik olur, eğer iki ulusal kimlik olursa, iki devlet ya da federasyon gerekir. ( şimdi lütfen yanlış anlamayın, ben Kürtler yoktur, Kürtçe yasak olsun, kültürlerini unutsunlar falan demiyorum, Atatürk milliyetçiliğinde etnik ortaklık yoktur her ne kadar şimdiye kadar her kesimden yanlış anlayanlar olsa da) Olayın özü budur ve ben diyorum ki; bu durumda iki seçenek vardır, Kürt vatandaşlarımız ya biz Türküz diyerek üniter yapıdan yana olacaklar, ya da ben Kürdüm, Türk değilim diyorsa ve Türk Ulusu-Kürt Ulusu kardeştir diyorsa Ne ABD'yi, ne AB'yi, ne Barzaniyi falan arkasına almadan, demokrasiyi bahane etmeden, PKK'yı ileri sürmeden, dürüstçe ayrılmak istediğini Türk kardeşine dile getirecektir. İşin mantığı budur. Ancak, PKK bitirilmeden böyle bir şey olabilmesi imkansız görünüyor. O halde, şu aşamada, bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmektir. Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir. Bunlar benim samimi görüşlerimdir. Elbette, ifade eksikliğinden dolayı yanlış anlamalara da neden olabilir. Fakat, herkesin bildiği gibi her güzel şey, gelişme karşılıklı güven ve anlayışla olur. Saygılar.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Bakın, arkadaşlar, Kürtler bizim vatandaşımızdır. İstanbula mevsimlik işçi olarak gelip te zor koşullarda işinde gücünde olan, ailesine para gönderen - tüm işçiler gibi- iş tamamlandığında da memleketine dönen bir çok Kürt vatandaşımız da vardır. O bölgeyi bilen, bilir; ordaki insanlar da bizim gibi huzurlu yaşamak ister. Ancak, kimse sürekli stresle yaşayamaz, sonunda akli dengesini bile kaybedebilir. Burada, sapla samanı ayıran, çok sağduyulu davranan yöneticilerimiz olduğu gibi anormal davranışlar içerisine girenler de olmuştur. Kürt vatandaşlarımız arasında vatanına sahip çıkan, Atatürk'e dua edenler de çoktur. Asker olarak olsun, Korucu olarak olsun, bu ülkenin birliği için mücadele vermiş, şehit olan Kürt vatandaşlarımız da çoktur. 1980'den sonra tüm yurtta yapılan baskılar, antidemokratik uygulamalar, insan hakları ihlalleri bu bölgede de yapılmıştır. Bu baskılar, PKK terörünün çıkması için görünen ( zahiri ) neden olmuştur ve bu yüzden, OHAL durumunun uzaması sonucu stresli ortam devam etmiştir. Bu durumun oluşmasında, basiretsiz siyasetçilerimizin suçu olduğu kadar( Evrenin dil yasağı, Özalın üç, beş çapulcu demesi, Özalın, Çillerin, Demirelin, Ecevit-Bahçelinin çekiç güce izin vermesi, Tayyibin sınır ötesi operasyon engellemesi, garip konuşmaları vs. ), tüm bunların altında yatan 80 öncesi ABD-CIA güdümlü, gladyo uzantısı derin devlet-susurluk çetesinin ortaya koyduğu senaryonun sonucu olduğu ortadadır ve bu devam etmektedir. Oradaki halk, ikilem içinde bırakılmış, kaçabilenler büyük şehirlerdeki getto yaşantısı ve feodal unsurlar barındıran yaşam tarzları yüzünden illegal yollara da sapabilmiştir büyük ölçüde. Tıpkı, daha önce İstanbula Karadenizden göçenler arasında, aynı gettolaşmanın, illegaliteye sapmaların olduğu gibi...Şehir yaşamına entegre olanlar arasında böyle bir eğilim görülmez. Bölgede kalanlar arasında ise, terör sayesinde ( PKK'nın eline koz vermemek için ) yapılan asfalt yol, sağlık hizmeti, çocuk yardımı gibi hizmetlerin kesilmemesi için terörün bitmemesini isteyenler de vardır.Ancak, sonraki yıllarda PKK ve siyasal uzantıları tarafından, Kürt vatandaşlarımız üzerinde sistemli bir biçimde yapılan propaganda neticesinde, Kürtler bugün, etnik grup olma durumundan çıkarılıp bir Kürt Ulusal kimliği adı altında Uluslaşma (millet) sürecine girmiştir ve bu süreç tamamlanmak üzeredir.Yani artık, ben Kürdüm demek, etnik kimlik olmaktan çok ulusal bir nitelik kazanmıştır. Bu ise, şöyle bir sorun doğurur; bir ülkede tek ulusal kimlik olur, eğer iki ulusal kimlik olursa, iki devlet ya da federasyon gerekir. ( şimdi lütfen yanlış anlamayın, ben Kürtler yoktur, Kürtçe yasak olsun, kültürlerini unutsunlar falan demiyorum, Atatürk milliyetçiliğinde etnik ortaklık yoktur her ne kadar şimdiye kadar her kesimden yanlış anlayanlar olsa da) Olayın özü budur ve ben diyorum ki; bu durumda iki seçenek vardır, Kürt vatandaşlarımız ya biz Türküz diyerek üniter yapıdan yana olacaklar, ya da ben Kürdüm, Türk değilim diyorsa ve Türk Ulusu-Kürt Ulusu kardeştir diyorsa Ne ABD'yi, ne AB'yi, ne Barzaniyi falan arkasına almadan, demokrasiyi bahane etmeden, PKK'yı ileri sürmeden, dürüstçe ayrılmak istediğini Türk kardeşine dile getirecektir. İşin mantığı budur. Ancak, PKK bitirilmeden böyle bir şey olabilmesi imkansız görünüyor. O halde, şu aşamada, bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmektir. Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir. Bunlar benim samimi görüşlerimdir. Elbette, ifade eksikliğinden dolayı yanlış anlamalara da neden olabilir. Fakat, herkesin bildiği gibi her güzel şey, gelişme karşılıklı güven ve anlayışla olur. Saygılar.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Gerçekten güzel bir benzetme Mesela, Adnan hocaya kapılıp sizi reddeden, hakaret eden çocuğunuza ne yaparsınız ? İşin özü bu galiba... Saygılar.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Ban sana tutum değiştir demiyorum, bir şey söylüyorsan, içini doldur, net konuş, şundan bundan dolayı böyle olması gerekir gibi fikrini savun diyorum. Saygılar.
-
Sağduyu,Sağduyu,Sağduyu....
Bakın, arkadaşlar, Kürtler bizim vatandaşımızdır. İstanbula mevsimlik işçi olarak gelip te zor koşullarda işinde gücünde olan, ailesine para gönderen - tüm işçiler gibi- iş tamamlandığında da memleketine dönen bir çok Kürt vatandaşımız da vardır. O bölgeyi bilen, bilir; ordaki insanlar da bizim gibi huzurlu yaşamak ister. Ancak, kimse sürekli stresle yaşayamaz, sonunda akli dengesini bile kaybedebilir. Burada, sapla samanı ayıran, çok sağduyulu davranan yöneticilerimiz olduğu gibi anormal davranışlar içerisine girenler de olmuştur. Kürt vatandaşlarımız arasında vatanına sahip çıkan, Atatürk'e dua edenler de çoktur. Asker olarak olsun, Korucu olarak olsun, bu ülkenin birliği için mücadele vermiş, şehit olan Kürt vatandaşlarımız da çoktur. 1980'den sonra tüm yurtta yapılan baskılar, antidemokratik uygulamalar, insan hakları ihlalleri bu bölgede de yapılmıştır. Bu baskılar, PKK terörünün çıkması için görünen ( zahiri ) neden olmuştur ve bu yüzden, OHAL durumunun uzaması sonucu stresli ortam devam etmiştir. Bu durumun oluşmasında, basiretsiz siyasetçilerimizin suçu olduğu kadar( Evrenin dil yasağı, Özalın üç, beş çapulcu demesi, Özalın, Çillerin, Demirelin, Ecevit-Bahçelinin çekiç güce izin vermesi, Tayyibin sınır ötesi operasyon engellemesi, garip konuşmaları vs. ), tüm bunların altında yatan 80 öncesi ABD-CIA güdümlü, gladyo uzantısı derin devlet-susurluk çetesinin ortaya koyduğu senaryonun sonucu olduğu ortadadır ve bu devam etmektedir. Oradaki halk, ikilem içinde bırakılmış, kaçabilenler büyük şehirlerdeki getto yaşantısı ve feodal unsurlar barındıran yaşam tarzları yüzünden illegal yollara da sapabilmiştir büyük ölçüde. Tıpkı, daha önce İstanbula Karadenizden göçenler arasında, aynı gettolaşmanın, illegaliteye sapmaların olduğu gibi...Şehir yaşamına entegre olanlar arasında böyle bir eğilim görülmez. Bölgede kalanlar arasında ise, terör sayesinde ( PKK'nın eline koz vermemek için ) yapılan asfalt yol, sağlık hizmeti, çocuk yardımı gibi hizmetlerin kesilmemesi için terörün bitmemesini isteyenler de vardır.Ancak, sonraki yıllarda PKK ve siyasal uzantıları tarafından, Kürt vatandaşlarımız üzerinde sistemli bir biçimde yapılan propaganda neticesinde, Kürtler bugün, etnik grup olma durumundan çıkarılıp bir Kürt Ulusal kimliği adı altında Uluslaşma (millet) sürecine girmiştir ve bu süreç tamamlanmak üzeredir.Yani artık, ben Kürdüm demek, etnik kimlik olmaktan çok ulusal bir nitelik kazanmıştır. Bu ise, şöyle bir sorun doğurur; bir ülkede tek ulusal kimlik olur, eğer iki ulusal kimlik olursa, iki devlet ya da federasyon gerekir. ( şimdi lütfen yanlış anlamayın, ben Kürtler yoktur, Kürtçe yasak olsun, kültürlerini unutsunlar falan demiyorum, Atatürk milliyetçiliğinde etnik ortaklık yoktur her ne kadar şimdiye kadar her kesimden yanlış anlayanlar olsa da) Olayın özü budur ve ben diyorum ki; bu durumda iki seçenek vardır, Kürt vatandaşlarımız ya biz Türküz diyerek üniter yapıdan yana olacaklar, ya da ben Kürdüm, Türk değilim diyorsa ve Türk Ulusu-Kürt Ulusu kardeştir diyorsa Ne ABD'yi, ne AB'yi, ne Barzaniyi falan arkasına almadan, demokrasiyi bahane etmeden, PKK'yı ileri sürmeden, dürüstçe ayrılmak istediğini Türk kardeşine dile getirecektir. İşin mantığı budur. Ancak, PKK bitirilmeden böyle bir şey olabilmesi imkansız görünüyor. O halde, şu aşamada, bütün Türk vatandaşlarının yapması gereken, çetelerden arındırılmış, tam bağımsız, demokratik ve onurlu bir Türkiye için çalışmak, kendilerini bu anlamda temsil edecek dirayetli bir siyasal partide/partilerde oylarını birleştirmek, eğer böyle bir parti yoksa da sivil insiyatifle bir siyasal oluşum meydana getirmektir. Ancak, bu sayede oynanan oyunlar bozulabilir ve gerçek çözüme ulaşılabilir. Bunlar benim samimi görüşlerimdir. Elbette, ifade eksikliğinden dolayı yanlış anlamalara da neden olabilir. Fakat, herkesin bildiği gibi her güzel şey, gelişme karşılıklı güven ve anlayışla olur. Saygılar.
-
ŞEHİTLERİMİZİN ARKASINDAN SORULAR...
Görülüyor ki bu baskının sebebi, sınırın dağlık bölgede olması. Burayı korumak zor. Öte yandan, korumasanız da olmaz. Tartışma sürekli, karakolun yerinin doğru olup olmadığı konusuna geliyor. Askerlik bile yapmamış olanlar fikir bildiriyor ve fikirlerinde ısrarcı oluyor. Öncelikle, Jandarmanın o karakolda olmasının asıl nedeni sivil halkı ve mevziyi saldırılardan korumak. Ordumuz zaten askeri yönden değerlendirmeyi ve gerekli muhakematı mutlaka yapıyordur. Sınır ötesi operasyonlar yapıldığı zaman bu tür saldırılar o kadar sık ve etkili olamıyordu. Teröristler, sınır ötesinde takip edilmedikçe, tekrar toparlanıp aynı saldırıyı yapabilir. Ancak, bu hükümet bu konuda gerekli siyasi iradeyi gösterememiş ve doğal hak olan sınır ötesi takip konusunda, ABD'ye K.Irak sınırının ihlal edilmeyeceğine söz vermiştir. Asker, bu siyasi iradeyi hükümetten göremediği için bunu sınır ötesi operasyon yapamıyor. Eli kolu bağlanmış durumda, bir savaşa sebep olmamak için hükümetten gelecek yeşil ışığı bekliyor.Sınır ötesinde düzlük yerde, öyle kısa süreli değil uzun süreli bir mevzi oluşturup bunların kökü tamamen kazınabilir. Bu olayda tepkimizi yetersiz buluyorum. "Şehitler ölmez, Vatan bölünmez"'le kalıyor sadece. Sn.Kaplan arkadaşımız oraya gidip etten duvar oluşturmayı önermiş, gayet doğru bir yaklaşım ama bu da hiç dile getirilmiyor. Oysa, Şehit cenazelerinde sadece, 'Ordu K.Irak'a, hükümet uyuma' diye hep bir ağızdan bağırsaydık bile, bu hükümete baskı oluşturur ve mecburen hükümet, pasif diplomasiden vazgeçip bu dirayeti gösterir ve ordusuna sahip çıkar. Asıl demokrasi budur. Fakat, durum tam tersi oluyor, yandaş medya, askere veryansın ediyor, verilecek tepkiyi saptırma çabası içinde, gece gündüz milletin kafasını karıştırıyor. Bir yandan birlik, beraberlik klişesi öte yandan ordumuza güveni sarsma yönünde çabalar...Onlar da biliyorlar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın tavrı devam ettiği sürece, bu tepkiler lafta kalır, kuru gürültüden öteye geçmez. Birey olarak, ben de şu anda giderim, orada çarpışırım, şehit olurum, helal olsun kanım bu vatana diyoruz ama bir türlü aklımızı çalıştırıp, birlik olamıyoruz maalesef! Saygılar.
-
AKTÜTÜN ŞEHİTLERİ ARDINDAN ....Artık milletin boş laflara karnı doydu.
Görülüyor ki bu baskının sebebi, sınırın dağlık bölgede olması. Burayı korumak zor. Öte yandan, korumasanız da olmaz. Tartışma sürekli, karakolun yerinin doğru olup olmadığı konusuna geliyor. Askerlik bile yapmamış olanlar fikir bildiriyor ve fikirlerinde ısrarcı oluyor. Öncelikle, Jandarmanın o karakolda olmasının asıl nedeni sivil halkı ve mevziyi saldırılardan korumak. Ordumuz zaten askeri yönden değerlendirmeyi ve gerekli muhakematı mutlaka yapıyordur. Sınır ötesi operasyonlar yapıldığı zaman bu tür saldırılar o kadar sık ve etkili olamıyordu. Teröristler, sınır ötesinde takip edilmedikçe, tekrar toparlanıp aynı saldırıyı yapabilir. Ancak, bu hükümet bu konuda gerekli siyasi iradeyi gösterememiş ve doğal hak olan sınır ötesi takip konusunda, ABD'ye K.Irak sınırının ihlal edilmeyeceğine söz vermiştir. Asker, bu siyasi iradeyi hükümetten göremediği için bunu sınır ötesi operasyon yapamıyor. Eli kolu bağlanmış durumda, bir savaşa sebep olmamak için hükümetten gelecek yeşil ışığı bekliyor.Sınır ötesinde düzlük yerde, öyle kısa süreli değil uzun süreli bir mevzi oluşturup bunların kökü tamamen kazınabilir. Bu olayda tepkimizi yetersiz buluyorum. "Şehitler ölmez, Vatan bölünmez"'le kalıyor sadece. Sn.Kaplan arkadaşımız oraya gidip etten duvar oluşturmayı önermiş, gayet doğru bir yaklaşım ama bu da hiç dile getirilmiyor. Oysa, Şehit cenazelerinde sadece, 'Ordu K.Irak'a, hükümet uyuma' diye hep bir ağızdan bağırsaydık bile, bu hükümete baskı oluşturur ve mecburen hükümet, pasif diplomasiden vazgeçip bu dirayeti gösterir ve ordusuna sahip çıkar. Asıl demokrasi budur. Fakat, durum tam tersi oluyor, yandaş medya, askere veryansın ediyor, verilecek tepkiyi saptırma çabası içinde, gece gündüz milletin kafasını karıştırıyor. Bir yandan birlik, beraberlik klişesi öte yandan ordumuza güveni sarsma yönünde çabalar...Onlar da biliyorlar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın tavrı devam ettiği sürece, bu tepkiler lafta kalır, kuru gürültüden öteye geçmez. Birey olarak, ben de şu anda giderim, orada çarpışırım, şehit olurum, helal olsun kanım bu vatana diyoruz ama bir türlü aklımızı çalıştırıp, birlik olamıyoruz maalesef! Saygılar.
-
Allah mı, Tanrı mı?
Sn.Dukta, Burda da mı Üst Kimlik-Alt kimlik çıktı? Sn.Muki'nin de çeşitli kaynaklardan gösterdiği üzere Tanrı kelimesinin kullanımı, küçük harfle kullanıldığında yani tanrı şeklinde, Arapça ilaha karşı gelir, panteistik karakter kazanır. Ancak, yine ısrarla vurguluyorum, burada niyet önemlidir. 1200 senelik Türk-İslam medeniyetinde Tanrı kelimesi Allah yerine kullanılagelmiştir, ta ki Tayyibe kadar! Saygılar.