Zıplanacak içerik

Dogrucudavut

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Dogrucudavut tarafından postalanan herşey

  1. Zazaca, Kuzey-Batı İrani dilleri arasında Prof. Dr. J. Gippert ve P. Lecoq’un şemasına göre (bkz. İrani Diller) şöyle sınıflandırılmakta: KUZEY-BATI IRANÎ: Hyrkani (Gurgan/Cürcan) Gurubu: Beluçi, Sengiseri, Gurani, Zazaca Karmani Grurbu: Kürtce, Sivendi Medo-Hazar (Caspic) Gurubu: Gileki, Mazederani, Sorxeyi, Taleshi, Âseri GÜNEY-BATI IRANÎ: Farsca, Tacikçe, Tati Tarihsel olarak son yapılan araştırmalara göre Zazaca, bir Ortaçağ-İrani dili olan Partça’ya yakınlık arzetmekte. Günümüz Kuzey-İran’da, Hazar Denizi kıyısında konuşulan diller de Zazaca’ya ilginç yakınlık göstermekte. Kaynak: Web Siteme Git
  2. Paylaşım için teşekkürler
  3. Sn.Mavi Olmayan Gökyüzü, "Ortak dil" için örnek verdiğiniz "İstanbul Ağzı" yaklaşımı biraz alakasız olmuş.Adı üstünde ağız,şive farklılıkları nasıl olur da sizin varsaydığınız lehçe farklılıklarıyla ya da benim ve tarafsız dil bilimcilerin kanıtladıkları dil farklılıklarıyla bir tutulabilir? Kürtçe için düşünülen "Ortak Dil" anlayışı tamamen asimilasyona yönelik yapay, hayal ürünüdür ve Zazalara bir dayatmadır. Tabiiki Zazaca, Kürtçeye benzer ama bu her ikisi pehlevi farsçasına da benzer. Belucicenin de benzediği gibi... Bu yaklaşımınız Fince ile Kazakçanın aynı olduğunu iddia etmek gibi birşey. Harezm ya da Göktürk ya da Osmanlı Türkçesi yaklaşımınıza gelince; ölü dil demek günümüzde konuşan yok demektir. Bu diller bir dönem saray(yönetim) çevresinde ve edebi eserlerde geçerli olmuştur, bugünkü dilimize etkileri ölüoldukarı gerçeğini değiştirmez. Saygılar, sevgiler.
  4. Şöyle anlatayım tekrar ediyorum. Kırgızca ( Türkçenin lehçesi ) resmidir ama bu Tuvacayı( Türkçenin lehçesi ) resmi bir dil yapmaz. Ya da İngilizcenin ( Angskson dilinin lehçesi ) resmi olması, Bretoncayı ( Angskson dilinin lehçesi ) resmi bir dil yapmaz. Aynı şekilde Soraninin (Kürtçenin lehçesi-ben demiyorum b.adamları diyor )resmi olması, Kurmançiyi (Kürtçenin lehçesi-ben demiyorum b.adamları diyor resmi bir dil yapmaz. Örnekler çoğaltılabilir. Saygılar.
  5. O nasıl söz "kullanmak"? Ayıp olmuyor mu? Ben yine de yazılanları bir daha oku derim Saygılar.
  6. Geç bunları, git bir daha oku yazdıklarımı. Saygılar.
  7. Sn.Politika, O konuda hemfikiriz. Ayrıca, ek bilgi olarak Yavuz Sultan Selim'in, İrandaki Safeviler üzerine yaptığı Çaldıran seferi sırasında, şehirler dışında, tüm Anadolunun Alevi olduğunu, Yavuz Selim'in İrandaki Safevi Şii devletinin ( o da bir Türk devletidir ) özellikle doğu anadoludaki Alevi Türkmenler üzerindeki siyasi ve dini etkisi sebebiyle, bu bölgede büyük bir Alevi Türkmen kıyımı yaptığını, kalan Alevi Türkmenleri zorla Sünni yaptığını, bazılarının ise kendilerini Alevi Kürt diye tanıtıp katliamdan kurtulabildiklerini ve bu bölgedeki yerli halka karıştıklarını söyleyebiliriz. Bunun yanısıra Osmanlıların da Avşar boyuna yaptıklarını ve sürülen Türkmenerin doğuda Kürtleştiklerini de ekleyebiliriz. ( bkz.Kalktı göç eyledi Avşar İlleri türküsü ) Ancak, velev ki Zazalar ayrı bir topluluk, Zazaca, Kürtçeden farklı bir dil ve velev ki PKK Kürdistanı kurdu. Ben sorumu yineliyorum; bu durum da,resmi dil ne olacak? Kürtçe mi? Zazaca mı? Yoksa her ikisi de mi? Peki bölgede konuşulan hadi Türkçeyi geçtim Süryanice, Keldanice, Arapça ne olacak. Bu dilleri konuşan halklar ne olacak? Bunlara cevap verebilen çıkmadı henüz "Ortak Dil " ütopyasından başka. Onun için şu anda PKKnın güneydoğuda sistemli şekilde Kürtleştirme politikası uyguladığı görülüyor. Bugün, Erzincanın geçmişte Zazaca konuşulan bazı köylerinde şimdi sadece Kürtçe konuşuluyor. ** Saygılar.
  8. Kürtçe ( Kurmançi lehçesi ) resmi bir dil değildir. Irakın resmi dilleri arasına Sorani lehçesi girmiştir. Eğer Irakta Kürdistan kurulursa bunun resmi dili Sorani lehçesi olacaktır. Bu durum şunlara benzer; Samoyetçe resmi bir dil değildir, Fince, Estonca resmi bir dildir. Bretonca resmi bir dil değildir, İngilizce resmi bir dildir. Tuvaca resmi bir dil değildir, Özbekçe resmi bir dildir.
  9. Kürt Sorunu ..Feodalizm.. konusunu bir daha okumanı tavsiye ederim. Saygılar.
  10. Verdiğiniz Şeriat Devleti örneğinde, böyle bir şey asla mümkün olamaz. Bu devlette böyle memnuniyetsiz bir kesimin büyüyüp %99 oranına ulaşması eşyanın tabiatına aykırıdır. O halde, böyle ütopik bir durum demokratik sistemin yanlış olduğunu ispat için kullanılamaz. Elma-Armut meselesi yani Bu durumda, senaryomuzu demokratik sistem içerisinde kurgulamalıyız ki bende bunu yaptım. Şimdi oldu mu? Saygılar.
  11. Sn. Kafadengi, Burdaki mantık hatası şu, şöyle ki; Anayasa’sında “değiştirilmesi teklıf dahi edilemez” türünden bir madde bulunan “Demokratik Devlet”’in bir yasal partisinin kağıt üstündeki kuruluş felsefesinde ve parti programında “biz demokrasiyi yıkacağız, şeriat devletini kuracağız “ diye bir madde olamayacağından, asıl niyeti bu olan bir parti, ister istemez niyetini gizleyip, diğer partiler nasıl iktidar olabiliyorsa yani değişik ( popülist yada değil ) söylemlerle iktidara %99 oyla bile gelse ve iktidara gelince de “biz demokrasiyi yıkacağız bu halkın iradesidir” derse,bu halkı kandırma anlamına gelir ve bir dayatmadır. Buna halkın iradesi denemez, çünkü bu parti iktidara gelmeden önce seçim propagandalarında bunu açıkça söyleyemediğinden, ima dahi edemediğinden ( kanunen yasak ) sadece bu konu dışındaki söylemleriyle propaganda yapabilmiştir ve seçimde aldığı oylar bu söylemleri sayesindedir, yani iktidara gelebildiyse halkın iyi niyeti sayesinde gelmiştir. İktidara geldiğinde gerçek niyetini dile getirirse, buna, halkın iyi niyetini suistimal etmek, seçmenlerini kandırmak denir. Bu durumda, Anayasal kurumlar tarafından sorgulanması “halkın iradesine karşı gelmek” değildir. Kusura bakmayın ama bu da demokrasinin yanlış bir sistem olduğunu kanıtlamaz. Bilmem anlatabildim mi? wink.gif Saygılar.
  12. demokrasının cogunluk rejımı oldugu masalı eskımıs olmalıkı sımdıde demokrasınınde kendını koruyacak kuralları vardır masalını soylemeye basladılar. cok basıt sevgılı braın. bugunku tabloyu tersıne cevırın. yonetım seklını serıat olarak belırleyen bı ıktıdarın anayasasına degıstırılmesı teklıf dahı edılemez turunden bı yasa ılave ettıgını dusunun. o ulkede yasayan ınsan sayısıda 100 mılyon olsun ve bunların 99 mılyonu bu yonetım bıcımını tasvıp etmesın. orda yazan ıkı satır yazı sızı yanı 99 mılyonu durdurabılırmı. hıc kusura bakmayın ama bunların hıcbırı dogru sıstemler degıl. Sn. Kafadengi, Burdaki mantık hatası şu, şöyle ki; Anayasa’sında “değiştirilmesi teklıf dahi edilemez” türünden bir madde bulunan “Demokratik Devlet”’in bir yasal partinin kağıt üstündeki kuruluş felsefesinde ve parti programında “biz demokrasiyi yıkacağız, şeriat devletini kuracağız “ diye bir madde olamayacağından, asıl niyeti bu olan bir parti, ister istemez niyetini gizleyip, diğer partiler nasıl iktidar olabiliyorsa yani değişik ( popülist yada değil ) söylemlerle iktidara %99 oyla bile gelse ve iktidara gelince de “biz demokrasiyi yıkacağız bu halkın iradesidir” derse,bu halkı kandırma anlamına gelir ve bir dayatmadır. Buna halkın iradesi denemez, çünkü bu parti iktidara gelmeden önce seçim propagandalarında bunu açıkça söyleyemediğinden, ima dahi edemediğinden ( kanunen yasak ) sadece bu konu dışındaki söylemleriyle propaganda yapabilmiştir ve seçimde aldığı oylar bu söylemleri sayesindedir, yani iktidara gelebildiyse halkın iyi niyeti sayesinde gelmiştir. İktidara geldiğinde gerçek niyetini dile getirirse, buna, halkın iyi niyetini suistimal etmek, seçmenlerini kandırmak denir. Bu durumda, Anayasal kurumlar tarafından sorgulanması “halkın iradesine karşı gelmek” değildir. Kusura bakmayın ama bu da demokrasinin yanlış bir sistem olduğunu kanıtlamaz. Bilmem anlatabildim mi? Saygılar.
  13. Ülkemizde yaylalarda keklik gibi bir çok tür vardı eskiden. Küresel ısınma yüzünden değişen ekolojik şartlar ve bilinçsiz avlanma ( ne demekse o da ayrı konu ) yüzünden keklik yok artık bir çok yerde. Bir de bunları avlayanlar demez mi ya "bu kuşlar nereye gitti vuracak birşey kalmadı"!! Kimsenin umrunda değil maalesef! Evsel atıklarınızı ayırın diyor bazı belediyeler, ama millet duyarsız."Tüket, At", "bana ne! dünyayı ben mi kurtaracağım" diyenlerin kendi çocuğunun, torununun gelecekleri adına konuya duyarlılık göstermeleri gerek artık, gidişat kötü!
  14. Maalesef insanlıktan nasibini almamış bazı insanların yaşadığı bir memlekette yaşıyoruz. Bunun gibi vahşice olmasa da günlük hayatta bu anlayışta örneklere hergün rastlamaktayız; yolda giderken önüne çıkan kediye tekme sallamak, köpeklere sopayla vurmak gibi...
  15. Sn. Politika dedikleriniz ve ortaya koyduğunuz belgeler doğru olabilir. Bunun yanısıra, tarih boyunca Kürtleşen Türkmenler olabildiği gibi Türkleşen Kürtler de Türkleşen Zazalar da, Kürtleşen Zazalar da olabilmiştir. Ancak, bence, bugün bizim sorunumuz Kürtler ırksal olarak Türk müdür, değil midir? olmamalıdır. Bu başlığın amacı, Zazalar, Kürt mü değil mi? Zazaca Kürtçenin bir lehçesi mi yoksa başlıbaşına bir dil mi bunu sorgulamaktır. Ben bir soru ortaya atmıştım. Dedim ki; diyelim ki PKK Kürdüstanı kurdu. ( olamaz ya diyelim ki oldu ) ve diyelim ki Zazaca, Kürtçeden farklı bir dil -ki bana göre öyle görünüyor- bu durum da, Resmi dil ne olacak? Kürtçe mi?Zazaca mı? Yoksa her ikisi de mi? Peki bölgede konuşulan hadi Türkçeyi geçtim Süryanice, Keldanice, Arapça ne olacak. Bu dilleri konuşan halklar ne olacak? Bunlara cevap verebilen çıkmadı henüz "Ortak Dil " ********** başka.Onun için şu anda PKKnın güneydoğuda Kürtleştirme politikası uyguladığı görülüyor. Bugün, Erzincanın geçmişte Zazaca konuşulan bazı köylerinde şimdi sadece Kürtçe konuşuluyor. Bir de eskiden Kürtçe eğitim ve yayın isteyen Sn. Diyarbakırlı arkdaşımız bu konu açıldığından beri hem Kürtçe hem Zazaca eğitim ve yayın isterüz deyu tutturdu:) Ben de oldu gözlerim doldu diyorum. Saygılar.
  16. Korkuyla ilgisi yok! Bir arkadaş sürekli Belçika'yı örnek gösteriyordu., farkında değil misiniz? Yorumları okumadan ön yargıyla yorum yazmak ta bir tür ********* olsa gerek! Ayrıca, biz bölünmeden neden korkalım? Bugün güneydoğuya akan para 400 milyon dolar! Yani Türkiye bütçesine yakın. Bilakis, bölünmeyi kürt vatandaşların dışında kalan Türklerin istemesi gerek mantıken, tıpkı İtalyadaki zengin Lombardiyalıların, Belçika'daki zengin Flamanların, Çekoslavakya'daki Çeklerin yaptığı gibi. Oysa, ülkemizde tam tersi oluyor, oldukça düşündürücü. O zaman, insanın aklına, bölünme acaba kimin işine geliyor diye bir soru geliyor. Öyle Çiçek Çocuk yaklaşımıyla analiz yapılamaz bu işler. Yahu, şöyle sloganların ötesinde bu konuyu tartışabileceğim kimse yok mu bu forumda bıktım valla herkese ayrı laf anlatmaktan! Forumda olmamızın amacının, konuları uygar biçimde tartışarak, doğruyu, ülkemiz ve insanlar için faydalı olanı hep birlikte bulmak olması gerektiğini düşünüyorum. Ön yargı ve sabit fikirlerle tartışmanın sonu da yok, kimseye ve ülkemize de bir faydası yok çünkü. Yoksa forumda olmamızın ne anlamı kalır?
  17. Sadece enerjiden ibaret bir evren tabii ki olabilir, zaten şu anda da sadece enerjiden ibarettir. Madde dediğimiz enerjiin algılayabildiğmiz durumudur. Tüm madde enerjiye dönüşse lafı yanlıştır. Madde şeklinde algıladığımız enerji ortadan kalkarsa bu denebilir. Ama bu durumda ki evrene de hala evren denilir. Çünkü madde olmayan enerji parçacıkları arasında da etkileşim sürer ve tekrar maddeyi oluşturabilir. ( 2 gama ışını--> madde+antimadde )
  18. Madde ve enerjiyi daha iyi anlayabilmek için, biraz da Kuantum Mekaniğinden söz etmek gerekir; Elektromanyetik ışımalar, dalga özelliklerinin yanı sıra sanki bir parçacık ( foton ) özelliği gösteriyordu. Bunakarşın hareket eden bir kütle bazı yönleriyle, sanki bir dalgaymış gibi davranır. Bir elektron, hatta herşey hatta biz bile dalgalar gibi davranırız. Burada söz konusu olan dalgalar bu sefer elektromanyetik dalga değildir. Bu tamamen farklı olarak, madde dalgaları, olasılık dalgalarıdır. Amerikan bilim adamı Richard Feynman tarafından bu dalga-parçacık ikilemine güzel bir yaklaşım yapılmıştır: Hiçbir parçacık bir A noktasından bir B noktasına tek bir düz yoldan gitmez, ama parçacığın A'dan B'ye aynı anda olası her yoldan gittiği var sayılır. Yani bu demek olurki parçacığın hiçbir kesin geçmişi yoktur. Bu düşünce tarzının adı GEÇMİŞLER TOPLAMI'dır. Bunu akılda canlandırmak çok zordur, çünkü hayatımızda daha önce buna benzer hiçbirşey görmedik. Elektromanyetik dalgalarda da olduğu gibi maddede hem parçacık ( foton ) hem de dalga özelliği aynı anda gözlenemez. 1924 yılında, maddenin bu özelliğini farkeden ilk kişi bir Fransız, Louis Victor De Broigle dır. (Madde dalgaları genellikle De Broglie dalgaları diye isimlendirilir). 1923 yılında Lois De Broglie, optikteki "ermat Prensibi" ve mekanikteki "en küçük etki prensibi" ile benzerlik kurarak, ışınların gösterdiği dalga-parçacık ikililiğinin maddeler tarafından da gösterilmesi gerektiğini öne sürdü. De Broglie; Eisteinın özel rolativite teorisi ile Planckın kuanta varsayımı sonuçlarını yeni bir ışık kuantum teorisi kurmak için birleştirdi Gerçi o, ışık kuantumu için küçük bir durgun kütle kabul ediyordu ama bir ışık fotonunun momentumunu p=h/l denklemi ile belirlenbilir.. ( Burada p momentum, h Planck sabiti ve l ise dalgaboyudur. ) Bu formül madde dalgaları için de geçerlidir. biz bu durumda parçacığın momentum'unu p= m.v olarak gösterebiliriz.( Burada m cismin kütlesi ve v ise hızı dır.)Relativistik etkileri ihmal edersek, fotonun dalga enerjisi, E = p.c = h.f yazabiliriz. Bu eşitlikten de, f= c / l l=h./ p elde edilir. Bu, De Broglie bağıntısıdır. Burada p, ışığın doğrusal momentumudur. De Broglie daha da ileri giderek, ışık kuantumu için verdiği bağıntısının sabit p doğrusal momentumuyla hareket eden herhangi bir parçacık içinde geçerli olması gerektiğini ve bu hareketli parçacıkların dalga boyuyla karakterize edilen dalga özelliklerini sergilemesi gerektiğini öne sürdü.Bu durumda, l=h./ m.v yazılabilir. De Broglie, ayrıcabir elektron demetinin kırınım verebileceğini söyledi. Yani, elektron kırınımı deneysel olarak gözlemlendi. Tıpkı ışık ( foton-e.m. dalga ) gibi! Işık Dalgaları Foton Olduğu gibi Madde Dalgaları da Parçacıktır! Hareketli parçacıkların dalga özeliğinin, yüksek hızlı makroskopik cisimlerde gözlenmesinin sebebi h Planck sabitinin çok küçük olmasıdır. Eğer Planck sabiti çok büyük olsaydı, makroskopik evren çok tuhaf olurdu. Planck sabitinin bu kadar çok küçük olması yüzünden,maddenin ikili dalga-parçacık yapısı sadece temel parçacıkların mikroskopik aleminde kendini gösterir. Eğer Planck sabiti sıfır olsaydı, o zaman, dalga-parçacık ikiliği olmayacak,evren tamamen klasik olacak ve biz de kuantum mekaniğiyle uğraşmayacaktık. Öte yandan,, Heisenberg Belirsizlik İlkesi der ki, bir elektronun momentumunu -dolayısıyla hızını- ve konumu aynı anda tam doğru olarak ölçemeyiz, her iki niceliğin ölçümünde de bir miktar belirsizlik vardır ve bu belirsizliklerin çarpımı bir minimum değere sahiptir. Mesela konumunu doğru belirlemek istersek momentumundaki belirsizlik sonsuza yaklaşır. Tabi bunun tersi de doğrudur. Böyle bir sistemi inceleyebilmek için bir foton gönderdiğimizde de fotonun etkisiyle sistem bozulacak, bundan böyle incelediğimiz sistem 'esas' sistem değil bizim etkimizle 'değişmiş' sistem olacaktır. Elektron gibi çok küçük parçacıklar, artık fotonla kıyaslanabilir düzeye inmiştir. İşte kuantum mekaniğinin dayandığı 2 ilke budur. Bu ilkelerden Schrödinger tarafından geliştirilen dalga mekaniği denklemleri, maddenin ( elektron-atom altı parçacıklar ) konumunu sadece o noktada bulunma olasılığı anlamında zamana bağlı yada bağımız olarak hesaplayabilmemizi sağlar. Bulduğumuz matematik formülleri de doğanın formülleri değil, bizimle ilişkiye giren doğanın formülleridir.Biraz sıkıcı oldu galiba  Boşverin gitsin! Saygılar.
  19. Kurt sorununu anlayabilmek oncelikle Kurt feodal yapisini anlayabilmekten gecer. Iste Kurt Feodalizmi dedigimiz olay : kürt feodalizmi bu ülkenin en büyük sosyal sorunlarından birisidir. ne yazık ki, ülkenin toplum bilimci akademisyenleri bu konuya pek ilgi göstermemiştir. kürt feodalizmine girmeden evvel kürtleri tanımak gerek. kısaca bahsetmek gerekirse, kürtler tahmini olarak m.s. 6-10.yy arası kuzey ve orta iran’dan anadolunun güneydoğusuna göç ettiği düşünülen hint-aryan kökenli bir ırktır. kürtler büyük oranda hayvancılıkla uğraşırlar. bu yüzden yüksek düzlüklerde ve dağlarda yaşarlar. dağ olgusu o kadar güçlüdür ki, kürt mitolojisine dahi girmiştir. kürtlerin dağlık bölgelerde yaşamaları, onları merkezi yönetimin etki alanından bir nebze olsun çıkarmış ve yerel feodal güçlerin etkin olmasına sebep vermiştir. coğrafik sebepler dışında feodalizmin etkin olmasının en az onun kadar etkili başka sebepleri de vardır. hint aryan ırklarının sosyokültürel olarak feodalizme yatkın olmaları, tarihte stratejik sebepler ile bölgede hiçbir devletin tam olarak hakimiyet kuramaması diğer etkenlerdir. son maddeyi açmak gerekir. kürt aşiretleri osmanlı ve safeviler (iran’da kurulu alevi/şii türk hanedanlığı) arasındaki anadolya hakim olma mücadelesini çok iyi değerlendirmiş böylece osmanlı hanedanının bölgede merekezi yönetmi etkin hale getirmesini engellemiştir. (merkezi yönetim ile feodalizm tezat şeylerdir. çoğu zaman birinin olduğu yerde diğeri olamaz yada güçlü olamaz.) kürtler tam olarak anadolu ile safeviler arasında sınır gibiydiler. osmanlı, safevilerin anadoluda mukim alevi türkmenler üzerinde etkili olması engellemek için sünni kürt aşiretleri ile ittifak yapmış, onları safeviler ile alevi anadolu türkmenleri arasında doğal bir tampon olarak kullanmıştır. bunun karşılığında osmanlı aşiret liderlerinin bölgedeki hegomanyasına karışmamış böylece aşiret düzeni bölgede iyice semirmiştir. bu üç adet oyucunun olduğu oyuna çok iyi dikkat etmek gerekir. bu basit bir tarihsel vaka değildir. sırayla gidersek; osmanlı – aşiretler – safeviler osmanlı veya türkiye – aşiretler – emperyalist güçler türkiye – aşiretler – pkk görüldüğü üzere aşiretler ne yapıp ne edip bu oyunda merkezi hükümet ile teke tek kalmamayı başarmış böylece dengeyi sağlamıştır. merkezi hükümetler bu oyuna ister istemez gelmiş, aşiret düzeni bir türlü yıkılamamıştır. bu konu için konuya geri dönersek, feodal güçler yöre halkı üzerindeki hegomanyalarını kaybetmemek için faydalı olası her stratejiyi kullanmıştır. töre baskısı yada dini baskı bunların arasındadır. kürt feodal sistemi o kadar etkin olmuştur ki, töre denilen sosyal olgu dahi feodalizmi desteklemek üzere inşa edilmiştir. kürt toplumu için töre herşey demektir. gündelik yaşamdan, evliliğe, ticaretten, bir babanın çocuğunu toplum içinde nasıl sevmesi gerektiğine kadar her alanda yazılı olmayan feodal kurallar işler. bölgede herşey feodal sisteme uygun işler, en ufak uyumsuzluğa tahammül gösterilmez. söz gelimi hayvancılık için çok önemli olan otlakların nasıl paylaşılacağı tamamen aşiret düzeni içinde belirlenir. hiçbir istisanaya müsade yoktur, mesela vaktinde hakkari yüksekova’da nehil ırmağın etrafındaki bataklıkların kurutulup otlak olarak bazı köylülere verilmesi gündemdeydi. aşiret liderleri ne yapıp ne edip bunu engellediler. çünkü bu bölgedeki iktidar yapısını değiştirecekti. töre namına ne kadar kural varsa hepsinin feodal yapıyı güçlendirdiğini kolayca görebiliriz. misal kürtlerde amca kızı yada baba tarafı kuzenleri ile yapılan evlilikler bütün evliliklerin % 40’ı kadardır. amca kızı yada kuzen olmasa dahi evliliklerin nerdeyse tamamı aşiret içinden olur. kürt olmayan (misal bir türk) biri ile yapılan evliliklerin oranı o kadar düşüktür ki, bu tür bir evlilik çevrede sansasyon yaratır (kasabalarda bu evliliklerin oranı bir miktar daha yüksektir). bunun sayesindedir ki, belirli bir bölgede mülkiyet aşiret içinde kalır, yabancılaşma ve asimilasyon engellenmiş olur. böylece feodal yapı dağılmaz. kürt feodal düzeninde hiyerarşiyi tanımlarsak (sömürü piramidi); aşiret ağası melalar, şıhlar (dini liderler) kabile reisi (aşiretin bir alt birimi kabiledir) hane reisi hanenin yetişkin/evli erkekleri (malxo) evin en kıdemli kadını (kebani) küçük erkek çocuklar evlenmemiş kızlar (çocuk yada genç) evin gelinleri bebekler genel kanı bu düzenin tek sömürücülerinin aşiret reisleri olduğu yönünde olsa da, bu çok büyük bir yanılgıdır. zannımca hane reisi ve daha üstte bulunan birimler, bu düzende verdiklerinden çok daha fazlasını alıyorlar. yani bir erkek doğduktan sonra hane reisi oluncaya kadar sömürülen, hane reisi olduktan sonra da sömüren statüsüne geçiyor. bu yüzden genç kürt erkekleri olabildiğince çabuk hane reisi olmak, hane reisi olanlarda evli oğullarının, evlerini ayrımasını olabildiğince uzatmak gayesindedirler. (klasik bir kürt hanesinde, anne-baba, evli erkek çocuklar, eşleri ve bunların çocukları, evlenmememiş kızlar ve diğer çocuklar hep beraber otururlar. çoğu zaman amca tarafı da bu haneye katılabilir) kürt feodal sisteminde en tepede aşiret liderleri varsa an aşağıda kürt kadınları (bebeklerden sonra) vardır. bu bahsedilmesi gereken bir konudur. kürt kadınlarının kendilerine yönelik bu baskıdan kurtulmak için, en kabul gören yeteneğini yani doğurganlığını bir silah olarak kullanır. aslında bu da dolaylı olarak feodalizme hizmet eder. gerçekten de feodalist düzende bir çok kere üremek/çoğalmak desteklenir. eve yeni gelin gelmiş ve evde en düşük sosyal statüde (çocuklardan bile düşük) olan gelin statüsünü yükseltmek ve kebani yani en yüksek statülü kadın olmak için çok çocuk özellikle de erkek çocuk sahibi olmak zorundadır. çok çocuk sahibi olmak feodal düzende; - hane reisi için daha çok hizmetkar yada bir nevi işçi anlamına gelir. tıpkı aşiret ağasının haneleri sömürmesi gibi hane reisi de kendisinin altındaki bireyleri sömürür. onları kendi malı gibi görür. erkek yada kız fark etmez. erkek çocuk olsanız dahi babanız için çalışmak zorundasınızdır. bu anlayış her türlü sosyal yaptırım ile desteklenir. mesela bir kürt atasözü “kureki ku ji bo bavê xwe dixebite, ji bo nefsa xwe dixebita” der ki, “babası için çalışan oğul, kendisi için çalışıyordur”. bu sebeple baba olabildiğince evlenen oğlunun evini ayrımasına izin vermez. bir adamın erkek çocuğu ne kadar çabuk yetişkin* çocuğu olursa o kadar işlerden kaytarır. kendisini köy kahvesine daha fazla atabilir, daha fazla aylaklık yapabilir. - hane reisi ve aşiret için çok nüfus güç demektir. ne kadar çok nüfusunuz varsa olası bir çıkar çatışmasında o kadar çok arkanız var demektir. tamamen fiziksel şiddete dayalı olan bir sistemde arkası olmamak acınası, zavallı bir halde sömürülmek demektir. - aşiret düzeninin sömürücüleri, nüfus fazla oldukça merkezi hükümetin bölgede daha fazla zorlanacağını iyi bilirler. çok çocuk demek, eğitimsizlik yani bilincsizlik demektir. bilincsizlik ise düzenin devamı demektir. - en temelde evin gelini için çocuk bir nevi rütbe demektir. hiyerarşinin en altında bulunan kadın için baskıdan biraz olsun kurtularak, saygı duyulmanın tek yolu olabildiğince çocuk yapmaktır. esasında bu da bir çeşit sömürüdür. bu sebeple bebeğin yeri piramitte annesinin altıdır. gerçekten de, yeni doğan çocuk 2-3 yaşına gelinceye kadar aileden sayılmaz, kendisine isim dahi verilmez. - söz konusu piramitte her zaman için aşağı doğru indikçe nüfus artar. yani bir aşirette, sadece bir tek aşiret reisi varken, bir kaç tane kabile reisi ve şıh, yüzlerce hane reisi, daha aşağı unsurlardan ise, aşağı doğru gittikçe artmak ana kural olmak üzere binlerce vardır. bu kural unutulmaması gereken bir kuraldır, her zaman için sömürülenler, sömürenlerden sayıca daha fazla olmalıdır. bu yüzdendir ki, çok çocuk yapmak sömürülen sayısının artması için gerekli şarttır. bütün bu sebepler birleşince, bölgede % 3,5’lara varan inanılmaz düzeyde bir nüfus artışı ortaya çıkıyor. bırakın bu kadar fakir bir bölgeyi, bu oran bir çok petrol zengini ülke olan ortadoğu bölgesinde dahi bir rekordur. sürdürülmesi imkansızdır. bir süre sonra ülke bütçesinde çok büyük gedikler açılacak. daha da önemlisi çok büyük sosyal sorunlar çıkacaktır. bu da kürt feodalizminin zararlarının artık bölgesel nitelikten çıkıp ulusal bir sorun olduğunun kanıtıdır. feodalizmin batıya ihracı, üzerinde durulması gereken çok önemli bir konudur. 1980 sonrası feodal kürtlerin batıya göçleri hızlandı. giderek daha fazla bireyselleşen ülkenin batısına feodal bir ailenin göçmesi tam anlamıya züccaciye dükkanına giren fil misali gibidir. doğuda aşiretlerin çıkar çatışmaları söz konusu olduğunda en azından bir aşiret aşirete karşı mücadele eder. fakat batıya göçmüş bir aşiret karşısında aşiretleri değil savunmasız ve şiddetin değil hukuğun üstünlüğüne inanmış bireyleri bulur. eğer türkiye’de hukuğun bu gibi durumlarda zayıf kaldığını düşünürseniz, aşiret ile yüzyüze kalmış bireyin haklarından vazgeçmesi ve bir nevi serf durumuna düşmesi kaçınılmaz sondur. gerçekten de bu süreç bir çok bölgede yaşanmıştır. mesela güney bölgelerdeki turistik kasabalarda orta ve küçük çaplı turistik işletmelerin (küçük oteller, restoranlar, plajlar vs vs) çoğu baskı ve tehdit ile bu aşiretlerin eline geçmiştir. hatta yerel halk işten tamamen çekilmiş, tıpkı güneydoğu anadoluda olduğu gibi aşiretler artık kendi aralarında çatışır olmuştur. http://www.hurriyetim.com.tr/...~2@nvid~610390,00.asp güneydoğuda kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretinin kürt feodal sistemini besleyen bir damar haline geleli 25 seneden fazla oluyor. batıya göç eden aşiretler ise mafyalaşarak sadece üretimi yada kaçakçılığı değil sokakları da ele geçirmek için çabalamaktadırlar. bu çaba sadece türkiye’de değil avrupa’da da görülmektedir. ayrıca kapkaç, hırsızlık, değnekçilik gibi adi suçlarda aşiretler olmasa bile yine bölgedeki feodal sistemin sonucu olarak ortaya çıkan sokak çocukları sorunu ile ilintilidir. güneydoğuda bir çok aile çocuklarını bu tür çetelere para karşılığı vermekte yada çeteler çocukları kaçırıp kapkaça ve hırsızlığa zorlamaktadır. http://www.sabah.com.tr/2004/12/08/gnd101.html http://www.tempodergisi.com.tr/...lum_politika/06149/ http://www.aksiyon.com.tr/...=14434&yorum_id=1820 http://www.hurriyetim.com.tr/...~1@nvid~552793,00.asp bütün bu olaylar her geçen gün şiddetlenerek devam etmektedir. batı insanının bu insanlara tepkisi ırkçılık olarak olmakta bu ise aşiret bireylerinin aşiretten çözülmesini engellemekte feodal düzenin şehirlerde de devam etmesine neden olmaktadır. bu da biz ve siz kavramını her iki taraf için de güçlendirmekte ve batıya göç eden kürtlerin bile asimile olmasını engellemektedir. hatta bu ayrım o kadar şiddetlidir ki, çoğu zaman büyük şehirlerde kürt milliyetçiliği güneydoğuya göre daha güçlüdür. son olarak kürt milliyetçiliği yada pkk ile kürt feodalizmi arasındaki ilişkiyi incelersek, kürt feodalizminin hem kürt milliyetçiliğini beslediği ve desteklediğini hem de bu vakte kadar bölgede bağımsız bir kürt devletinin kurulmasının önünde en büyük engel olduğunu görüyoruz. bunda şaşılacak bir şey yoktur. yazının başında bahsedilen 3 kutuplu oyunda ne ankara ne de pkk tam anlamıyla başarılı olacaktır. bu oyunda nash dengesi şu anki düzenin devamı üzerine kurulmuştur. oyunun şartları değişmediği sürece yeni bir denge kurulmasını beklemek oyun teorisine aykırıdır. bu düzen sadece aşiretlerin yararınadır. ayrıca giderek daha fazla ülkenin batısında çıkar elde eden aşiretler için türkiyeden kopmak çıkarlarına terstir (bu durum değişebilir). öte yandan pkk’nın yada kürt milliyetçilerinin mücadeleyi kaybetmesi yada yok olmaları da işlerine gelmez çünkü böyle bir durumda merkezi hükümet ile pazarlık kozunu kaybetmiş olacakları için merkezi yönetim feodal düzeni yıkarak onları yok edecektir. ayrıca kürt feodalizmi hizipçilik üzerine kurulmuştur. bölgedeki aşiretlerin her birinin çıkarları çatışır. bu sebeple ne hepsi kürt milliyetçisi olur ne de devlet yanlısı olurlar. bu feodal sistem gereğidir. hatta bazı aşiretler zaman zaman kürt milliyetçisi (barzanici) rolüne bürünmüş, başka zaman da sıkı şekilde devlet tarafına geçmiştir. bunda şaşılacak bir şey yoktur, aşiretler söz konusuysa kaypak bir zemine alışmak gerekir. türkiye yöneticileri ne yazık ki, bu oyuna gelmişlerdir. bölgedeki korucu uygulaması buna örnektir. halbuki bizim politikamız feodal sistemin olabildiğince çabuk yıkılması, bölge insanının medenileşerek ulus devlet içinde hızlı bir asimilasyonu üzerine olmalıydı. fakat ne yazık ki türk eğitim sistemi feodal çarklar sebebiyle bölgeye girememiş, bölge türkiye’ye bağlı olmasına rağmen çoğu yerde türkçe bilen insan sayısı 15-20 %’yi geçmemiştir. neredeyse 1000 senedir (bunun 500 senesi türk yönetimi altında) beraber yaşadığımız insanlara türkçe öğretememişsek çuvaldızı (hatta mümkünse daha kalın bir şeyi) kendimize batırmamız gerekir. aşirete karşı aşiret politikası artık iflas etmiştir. bu politikanın terk edilmesi gerekmektedir.... özellikle kürt feodalizmini anlamadan bu sorunu çözmek mümkün değildir. kürt sorunu, kürt feodalizminin, merkezi yönetim ve kendi arasındaki mücadelede, merkezi yönetimin elini zayıflatmak için bizzat emperyalist devletler ve kürt feodalleri tarafından icat edilmiş bir sorundur. böylece kürt feodalleri merkezi yönetimin gazabından kendilerini korumuş, sömürüye dayalı düzenlerinin devamını sağlamıştır. bu düzen dolaylı da olsa kürtlerin asimile olmasını ve ulus devlete entegre olmalarını engellemiştir. türk tarafı da, bu düzene hizmet edecek yanlış politikalar gütmüş, hem feodal düzenin devamını sağlamış hem de dolaylı da olsa kürt milliyetçiliğinin gelişmesine sebep olmuştur. aşiretler, merkezi yönetim ne zaman bölgede aşiret çıkarlarına ters hareket etse kürt milliyetçiliği kisvesi altında isyan çıkarmış böylece merkezi yönetimi bölgede sindirmiştir. merkezi yönetim de, bu oyuna gelmiş, güya kürt milliyetçisi aşiretlere karşı yine güya devletçi aşiretleri kollamıştır. mesela korucular bu politikanın bir eseridir. bir aşiretin kürt milliyetçisi (barzanici) yada devletçi olması tamamen konjonktüre bağlıdır. bu seçimin altında fikri derinlik aramak bölgeyi tanımamak demektir. şöyle ki; söz gelimi hakkari’de 6 tane büyük aşiret vardır*. bunlar; baskê çep (sol kanat) ertuşi jirki diri baskê rast (sağ kanat) pinyanişi oramari dorski burada sol-sağ siyasi anlamda sol-sağ değil, aşiret gruplaşmasını gösterir(milan-zilan hikayesi). pinyanişi aşireti isyanlara katılmamış bunun karşılığında devletten çıkar elde etmiştir. buna karşılık diğer cenahtaki aşiretler ise zaman zaman kürt milliyetçiliği gütmüşlerdir. fakat zaman zaman devletçi göründükleri de olmuştur. pinyanişi aşireti ile aynı tarafta olan oramari aşireti 1930’da oramar isyanını çıkartmış olsa da artık devlete bağlıdır. işte bu nokta bize aşiretlerin devlet tarafında yada pkk tarafında olmalarının tamamen konjontürel nedenleri olduğunu gösteriyor. oramari vaktinde isyan etmiş bile olsa şimdi devlet tarafında olabilirken, ertuşi şimdi kürt milliyetçisi olarak bilinse bile duruma göre her an devlet tarafına geçebilir. yani ne devlet ne de pkk hiçbir zaman aşiretlerin tamamını kendi taraflarına çekemeyecektir. bu düzenin tabiatına aykırıdır. çünkü aşiretlerin çıkarları çatışır. bu yüzden hiçbir zaman hepsi aynı tarafta olamazlar. işin ilginç yanı pkk da, devlet de bunu bilir ama her ikisi de sadece kahrolsun aşiret düzeni diye slogan atsalar da, düzenin devamına politikaları ile destek verirler. görüldüğü gibi sorunun çözümü için bölgede feodalizmin yıkılması gerekir. kürt feodalizmi yazısında, bu düzenin en altında kadınların olduğu belirtilmişti. işte bu nokta kilit noktadır. aşiret düzenini yıkmak isteyenler (gerek devlet gerek diğer güçler) hep piramidin en tepesine yani aşiret liderlerine odaklanmıştır. halbuki bir lider gider diğeri gelir. eşek çok olduktan sonra ona semer vurmak isteyen eksik olmaz. aşiret düzenine karşı uygulanacak strateji kadınlar üzerine ve sülale tipi aile yerine çekirdek aileyi kurmak üzerine olmalıdır. yani kadınlar statü atlatılmalı, böylece piramidin yapısı bozulmalıdır. bu beslenme piramidinin en altında bulunan bitkilerin yok edilmesi (benzetmede kadın sömürüsünün durması) ile bütün ekosistemin yok edilmesine benzer. aslanları tek tek öldürerek, aslanlar yok edilemez. bir aslan gider diğeri gelir. aslanlar azimle yok edilse bu sefer sırtlanlar meydana çıkar. fakat bitkileri yok ederseniz, geyikler yok olur. geyikler yok olursa, aslanlar da yok olur. benzetecek olursak burada bitkiler kadınlar, geyikler hane reisi erkekler, aslanlar ise aşiret liderleridir. kadınların bu çarktan çıkarılması ve düzeninin yıkılması için bölgenin hayvancılık ekonomisinden kısmen sanayi ekonomisine geçirmemiz gerekir. bu amaca ulaşmak için artık elimizde daha önce olmayan bir silahımız var. tekstil sektörü ve diğer emek yoğun sektörler ! bu sektörlerin yapısı itibariyle maliyetleri daha çok emek bedelidir. bu yüzden çok büyük istihdam sağlarlar (türkiye genelinde 3 milyon kişi, 10 milyon kişiye de dolaylı ekmek) türkiye’nin batısında kurulmuş bu sektör artık emek maliyetlerinin artması yüzünden tabir caizse can çekişmekte, diğer ülkelere* kaçmaktadır. halbuki, bu ülkenin doğusu halen söz konusu ülkeler ile emek maliyeti bazında rekabetçidir. fakat asgari ücretin, sanki bütün ülke aynı kalkınmışlık seviyesindeymiş gibi her yerde aynı seviyede olması, bu bölgenin istikrarsız olması ile de birleşince yatırım için cazip olmaktan çıkarmaktadır eğer asgari ücret, die tarafından her şehrin şartları gözetilerek açıklanır ise bir çok tekstil yatırımı yurtdışı yerine bu bölgeye gidecek ve bölgenin sanayi toplumuna geçiş süreci başlatılacaktır. bu sürecin bir kere başlaması yeterlidir. kendi kendine yeterli bir süreç olacaktır. asgari ücretin her yerde eşit olmaması bir çok eleştiriye yol açacaktır. kesinlikle bu eleştirilere kulak tıkamalı, politik doğruluk zaman zaman sonuca ulaşmanızı engeller. unutmamalı ki, cehnneme giden yol iyi niyet taşları ile döşelidir. bazen pragmatik olmakta fayda vardır. devlet bölgede tekstil fabrikaları için merkezi yerlerde (şehir merkezlerinde) organize sanayi siteleri kurmalı ve bu sitelerin güvenliği ne olursa olsun sağlanmalıdır. zaten pkk’nın da artık bu sitelere eskisi gibi ağır silahlar ile saldırması pek mümkün değildir. saldırsa bile bu onları 20 yıl geriye götürecek tekrar bölge halkı ile karşı karşıya kalacaktır. 1- kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalı, fabrikalarda kadınlara 50-60 % kontenjan şartı getirilmelidir. böylece kadınların para kazanması onların toplum içinde statüsünü artıracak, eskisi gibi statülerini artırmak için doğurganlıklarını kullanmayacaklardır. çekirdek tipi aileye dönüşüm başlayacaktır. 2- fabrikalar aynı zamanda birer eğitim merkezi olmalı, fabrikalarda türkçe kursları, aile sağlığı ve doğum kontrol dersleri düzenli olarak işçilere verilmelidir. böylece bir şekilde feodal düzen tarafıdan bypass* edilmiş türk eğitim sistemi ve medeniyet arka kapıdan bölgeye girecektir. 3- koruculuk sistemi mümkün olan en kısa zamanda kaldırılmalı, silahlar toplanmalıdır. koruculara maaş verileceğine, türkçe kurslarına** gitmiş ve akabinde sınavlarda başarılı olmuş insanlara tek seferlik ücret verilmelidir. (bu tip uygulamalar avrupa’da da vardır) 4- fabrikalarda ve bölgede çocuk işçi çalışıtırılmasına kesinlikle engel olunmalıdır. bu hayati bir meseledir. bölgede tam bir çocuk sömürüsü vardır. eğer çocuk işçi sorunu çözülmez ise, kontrolsüz çocuk yapmak bütün bu önlemlere rağman yine de cazip kalacaktır. çocuklar medeni dünyada olduğu gibi okutulmalıdır, sömürülmemelidir. bu da çocukların haneye gelir getirici halden, gider sebebi haline getirecek, feodal sistemin altını oyacaktır. 5- zamanında batıya göç etmiş yada köyleri boşaltılan insanlara, bölgeye geri dönmek şartı ile fabrikalarda işe girmek konusunda öncelik verilmelidir. böylece hem köy boşaltma sonucu mağdur olan insanların mağduriyeti giderilir hem de batıya göç etmiş kürtlerin batıda feodalleşip, tepki olarak, ırkçılığın ülkede gelişmesi önlenir. bu da gayet önemli bir maddedir 6- toki bölgede konut projeleri gerçekleştirmelidir. böylece köyden kente göç eden insanlar için medeni yerleşim imkanı sağlanmalıdır. bu konutlar çoğu zaman 2 odalı olmalı dolaylı olarak yine çekirdek aile dikte ettirilmelidir. görüldüğü üzere bölgede insanlara türkçe öğretmek en çok üzerinde durduğumuz konulardan biri. bu çok önemli. tek bir ulus olacaksak, aramızda dil birliğinin bulunması şarttır. sakın yanlış anlaşılmasın, kürtçe yasaklansın demiyorum ama desteklensin de demiyorum. yasaklar ile asimilasyon olmaz. kürtçe serbest olmalı ama türkçe devlet eliyle desteklenmelidir. (eğer birisi olurda “ba ba ba, resmen asimilasyon istiyor, ayıp ayıp” diyecek olursa, seni kiniyorum ve sana laflar hazirladim, haberin olsun.) peki, bu yol garantili mi ? hayır değil. açıkçası bu süreç çok zorlu bir süreçtir. daha önce, kürt feodalizminin hem kürt milliyetçiliğinin ana damarı olduğunu ama aynı zamanda da bir kürt devleti önündeki en büyük engellerden olduğundan bahsetmiştim. eğer, kürt feodalizmi yıkılırsa ve kürt toplumunun ulus develete entegrasyonu ve sanayi toplumu olma süreci başarılı olmaz ise işte o zaman tam bir felaket olacaktır. bu sürecin sonu http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=7928096 `daki yazıda belirtilmiştir. kürtler, kürt milliyetçliğinin kucağına itilecek, tabir caiz ise, eskiden sadece elimiz kangren iken kangren tüm vücudumuza yayılacaktır. böyle bir risk varken, bu yola girmek toplumun bütün kesimlerinin onayının alınması gereken bir konudur. giderek bu yapının içinde olmadığı halde mağdur konumuna düşen batı insanı ödeyebileceği bedeli bilmeğe hakkı vardır. zira tek çözüm yolu bu değildir !.... http://www.hackhell.com/archive/index.php/t-330718.html
  20. 1-Elektrik dağıtımı özel şirketlerde( Bedaş, Ayedaş vb. ). Belediyeyle alakası yok. Bu durum ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 122.maddesi ne aykırı. Göz yumuluyor hkümet tarafından. 2-Bİr de şöyle düşün. Kürtçe Tv yayını var, gazete var, internet var. Yeterince iltimas, imtiyaz değil mi? Lazın, Çerkezin başı kel mi? Resmi dil Türkçedir. Belediye de resmi bir kurumdur. Dolayısıyla, Belediye de olmaz. Çarpıtmayın!
  21. Nazımın şiirindeki gibi Uzak Asyadan gelenler, bir kavim ismi olan Türkmenlerdi. Bilim adamları ve araştırmacılar Türkiye sözcüğünün İtalyanca'dan geldiğini kabul ederler. Tarihçi İlber Ortaylı bir makalesinde Cenevizli ve Venedikli tüccar ve diplomatların, 12. yüzyılda, Türkiye'yi Turchia ve Turmenia olarak tanımladıklarını belirtir.Ayrıca, Türkiye adı ilk defa 1190'da bir yazılı kaynakta, Haçlı Seferi vak'ayinamesinde geçmektedir. Abdulhaluk Çay ise Turchia tanımını çok daha gerilere götürür ve Turchia tabirine ilk defa 6. yüzyılda Bizans kaynaklarında rastlandığını belirtir ve şöyle der "Bu tabir 9. ve 10. yüzyıllarda İdil/Volga Nehri'nden Orta Avrupa'ya kadar uzanan saha için kullanılmıştır. Bu kullanımın Kafkasya bölgesinde Hazar Kağanlığı için Doğu Türkiye’si, Arpad Hanedanı'nın kurduğu Macar Devleti için Batı Türkiyesi şeklinde olduğunu ve aynı tabirin 12. yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanıldığını belirtir. Tarihte 13-14. yüzyıllarda Mısır Memlukları de Türkiye adını kullanmışlardı: ed-devlet üt Türkiya (1250-1387). Batılılar, Turchia halkına hiçbir zaman Türkiyeli demeyip, Türk (Turc) demişlerdir Ulusla( Millet ), ırk,kavim, boy vs. farklı kavramlardır. Modern bir kavramdır.Fransız devriminden önce tarihsel olaylarda millet kavramı kullanılmaz. Ya ümmet vardı, ya da etnisite. Ben Kürtler, Türktür derken kart, kurt saçmalığını demiyorum. Başkaları ile karıştırmayın. Vatandaşlık aidiyeti anlamında Kürtler, Türktür diyorum. Daha doğrusu Anayasamız öyle diyor. Basklarda Fransızdır gibi.
  22. Dediğim gibi Zazaca'nın İran dilleri arasındaki yeri politik bir tartışma konusudur. Bu tartışmada 2 grup vardır. 1.grup: Dil bilimcileri ve Zazalar Zazaca'yı bir dil olarak kabul eder. İranoloji dilbilimine göre, Zazaca başlıbaşına bir dildir. Oskar Mann ve Karl Hadank'ın 20. yy.ın başında yaptığı araştırmalar sonucu derleyip 1932'de Leipzig'de çıkan kitabında, ilk kez bilimsel olarak Zazaca'nın bir Kürt lehçesi olmadığı kanıtlanmış, ondan beri Zazaca dilbiliminde ayrı bir dil olarak kabul edilmiştir. 2. grup: Özellikle Kürt milliyetçileri, Zazaca'yı Kürtçe'nin dört lehçesi arasında saymaktadır. Ortak dil düşüncesi ise, yapay( suni ) bir düşüncedir. Örnek olarak, 19.yy da birbirine yakın Avrupa dilleri için düşünülüp geliştirilen Esparontaca benimsenmemiş, tutmamıştır. Saygılar.
  23. Tartışma düzeyinin bu noktaya gelmesin istemem. Lütfen düşüncelerimizi yarıştıralım, kişiliklerimizi değil! Atatürk'e göre milliyetçilik : Atatürk’e göre Avrupa uluslar topluluğunun fiziki sınırlar dışında, bu sistemin üstünlüğüne karşı mücadeleler mutlaka ulusçu nitelikte olmalıydı.[2] Atatürk’ün amacı ulusal ve savunulabilir sınırlar dahilinde, bir Türk ulus-devletini kurmak için Türk milliyetçiliğini öne çıkarmaktı. Atatürk milliyetçiliği din ve ırk ayrımından uzak, ortak yurttaşlık temelindedir. Kemalistlerin anlayışına göre milliyetçilik temelde Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğünü korumayı ve ülkenin birliğini tehdit edebilecek ayrılıkçı akımları engellemeyi amaçlıyordu. sevsinler seni![/color] Bu tanımı bana yorumlar mısınız?
  24. Rica ederim. Sizin gibi olaylara katı bakmayan insanlarla tartışmak güzel. Doğru bir tespit bunu da eklemek gerek. Teşekkürler. Yalnız söylemeyi unuttum o yazı alıntı Saygılar. Unutmuşum:) -http://www.hackhell.com/archive/index.php/t-330718.html-

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.