Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
Ahmet Altan'ın Güzel Yazılarından
Bütün sorun burdan kaynaklanıyor demek ki. Yani, Türk adından, yani mesela Kütürk olsa bir sorun kalmayacak. Şaka bir yana Türk sözcüğünü bir üst kimlik olarak ele alırsak, bunun, Batılıların, Avrupalıların Selçuklulara ve Osmanlılara 1000 yıldır verdiği ad olduğunu görürüz. Avrupalılar, Anadoluya da Türkiye diye gelmişlerdir. Hatta, eski Yugoslavyada Boşnaklara saldıran Sırplar da Türk diye nitelerler onları. Sanırım bunun en belirleyici özelliği müslüman olmaktır. Malum Osmanlı din eksenli bir imparatorluktu. Cumhuriyetle birlikte, bu ismin alınmasında bu durumunda etkisi olmakla beraber çoğunluğu oluşturan Türk etnik kimliğine sahip insanların etkisi de vardır. Bu durumda bu Türk etnik adı nedir diye sormak lazım tabii yani bir alt kimlik anlamında. Türk kelimesi-etnik olarak söylüyorum- Anadoluya gelen Türkmenlerin yüzyıllar boyu yerli halkla karışmasıyla kendiliğinden oluşmuş bir etnisite adı olarak kabul edilmiştir. İşte bu yüzden Atatürk, Hititleri de, Lidyalıları de, Frigleri de atalarımız kabul etmiştir. İlginç bir şey söyleyeyim o dönemlerde Avrupadan, Anadoluya gelen Galatlar, İskoçların, İrlandalıların atası olan Keltlerin bir koluydu ve Çankırı yöresine yerleşmişlerdi. Empoze edildiğinin aksine, Kürtler de Anadoluya sonradan gelmiştir ve yerli halkla karışmıştır. Günümüzde zaten etnik anlamda arı bir ırk yoktur. Bu genetik araştırmaların gelişmesiyle ispatlanmış bir gerçektir. Bu tür bir bakış en son Nazi Almanyasında kalmıştır. Nazımın şiirindeki gibi Uzak Asyadan gelenler, bir kavim ismi olan Türkmenlerdi. Bilim adamları ve araştırmacılar Türkiye sözcüğünün İtalyanca'dan geldiğini kabul ederler. Tarihçi İlber Ortaylı bir makalesinde Cenevizli ve Venedikli tüccar ve diplomatların, 12. yüzyılda, Türkiye'yi Turchia ve Turmenia olarak tanımladıklarını belirtir.Ayrıca, Türkiye adı ilk defa 1190'da bir yazılı kaynakta, Haçlı Seferi vak'ayinamesinde geçmektedir. Abdulhaluk Çay ise Turchia tanımını çok daha gerilere götürür ve Turchia tabirine ilk defa 6. yüzyılda Bizans kaynaklarında rastlandığını belirtir ve şöyle der "Bu tabir 9. ve 10. yüzyıllarda İdil/Volga Nehri'nden Orta Avrupa'ya kadar uzanan saha için kullanılmıştır. Bu kullanımın Kafkasya bölgesinde Hazar Kağanlığı için Doğu Türkiye’si, Arpad Hanedanı'nın kurduğu Macar Devleti için Batı Türkiyesi şeklinde olduğunu ve aynı tabirin 12. yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanıldığını belirtir. Tarihte 13-14. yüzyıllarda Mısır Memlukları de Türkiye adını kullanmışlardı: ed-devlet üt Türkiya (1250-1387). Batılılar, Turchia halkına hiçbir zaman Türkiyeli demeyip, Türk (Turc) demişlerdir( Wikipedi) Ulusla( Millet ), ırk,kavim, boy vs. farklı kavramlardır. Ulus, modern bir kavramdır.Fransız devriminden önce tarihsel olaylarda millet kavramı kullanılmaz. Ya ümmet vardı, ya da etnisite ile tanımlanan feodal beylikler, krallıklar, şahlıklar... "Ne Mutlu türküm Diyene" Ben Kürtler, Türktür derken kart, kurt saçmalığını demiyorum. Başkaları ile karıştırmayın. Vatandaşlık aidiyeti anlamında Kürtler, Türktür diyorum. Daha doğrusu Anayasamız öyle diyor. Basklarda Fransızdır gibi. Türkler de, Kürtler de bunu böyle anlamalılar artık!
-
Ahmet Altan'ın Güzel Yazılarından
Sn. Patates Soğancı, Ahmet Altan'ın kastettiği bayramlar, Atatürk döneminden bu yana kutlanan milli bayramlardır. 27 mayıs bayramının bir dönem kutlanmış olması onu milli yapmaz. Bizim bahsettiğimiz bayramlar ortak verilen Kurtuluş Savaşımızla anlam kazanan, Kurtuluş savaşının dönüm noktalarını simgeleyen millete mal olmuş bayramlardır. Darbelere tabii ki karşıyız. Eğer, 27 mayıs bayramını da, devrimlerden uzaklaşan, ülkeyi değerler sisteminde geriye götüren DP'ye karşı yapılan bir meşru girişimin bayramı olarak düşünürseniz bunu da kutlayabilirsiniz bu siyasi bir tercihtir. Saygılar.
-
Ahmet Altan'ın Güzel Yazılarından
Bu bayramlar 'resmi bayram' değil milli bayramdır. Sadece son zamanlarda değil her sene fener alayları ile halkın katılımı ile kutlanmışlardır. Bu bayramlar halkın, milletin büyük bir çoğunluğunun hayatına doğal olarak girer, büyük çoğunluk tarafından benimsenmiştir. Cumhuriyeti kuran Türk halkıdır, bu yüzden bu bayramların resmi törenlerle kutlanması da halka uzak olduğunu göstermez. Devletin televizyonu yanında halkın kurduğu TVlerde de eğlenceler düzenlenir. Bunu benimsemeyenler, doğal kabul etmeyenler sadece Cumhuriyet, Türkiye ve Türk düşmanlarıdır. Dini bayramlarda da resmi TV kanalı TRT programlar yapar, eğlenceler düzenler. Cumhuriyetin ideolojisiyle yetişenler hem dini bayramları hem de milli bayramları coşkuyla, doğal olarak kutlar. Cumhuriyet ideolojisi ile değil de Marksist-Leninist veya Şeriatçı ideoloji ile yetişenler için milli bayramların anlamı olmayabilir normaldir. Kızlarını, oğullarını yapılan bu resmi törenlere gönderenler zorla göndermiyor. Dediğim gibi benimsemeyenler sadece Marksist-Leninist veya Şeriatçı ideolojilerle yetişenlerdir. Amerikada veya Fransadaki Marksistler ve dinciler, milli düşündüklerinden ortak değerleri olan George Washington'u veya Fransız Devrimini falan inkar edip rahatsız olmazlar. Rahatsız olanlar ise sadece satılmış ve vatan haini olanlardır. Cumhuriyete ve milletine bağlı insanlar, bu milli bayramlar kaldırılırsa eksikliğini derinden hissederler, kaldırılmaması için de gerekirse canlarını verirler. Cumhuriyetin ezdiği, mili düşünmeyen, Şeriatçı veya Marsist-Leninist ideolojiyle yetişip, bu milli bayramlarda sevinç, coşku, kardeşlik, huzur hissetmeyen, kendi gibilerini halk zannedip genelleme yaparak, sonradan öğrendikleri postmodernist zırvalarla halkı Cumhuriyetten soğutma amacıyla, bir şeyler yumurtlayan ve kendi çevresine ve dış güçlere yalakalık yapan, tarafını belli eden satılmış Cumhuriyet, Türkiye ve Türk düşmanları ve vatan hainleridir.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Sn. Mavi, Mustafa Akyolun değerlendirmeleri arasında yanlış bilgiler var. Bediüzzaman Said Nursi gibi önde gelen Kürt din adamları isyana karşı çıktı. Said-i Nursi, Kürt teali cemiyetini kurucularındandır ve Şeyh Sait ayaklanması sonrasında yargılanıp, zorunlu iskan cezası almıştır. Mustafa Akyol galiba Nur cemaatine yakın yada Zamanda yazdığı için o yüzden burayı çarpıtmış. Kurtuluş Savaşı"nın kahramanlarından Kazım Karabekir Paşa, farklı bir politika geliştirmiş ve önermişti. Kazım Karabekir, doğu sınırlarının çizilmesinde büyük katkısı olan iyi bir asker olmasına rağmen, devrimlere karşı çıkan, Osmanlıyı devam ettirmek isteyen yapısı ile Atatürkle arası pek iyi olamayan birisidir. Hatta, İzmir süikastı nedeniyle de yargılanmıştır. Kurduğu parti (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) bu sebeplerle kapatılmıştır. Mustafa Akyol ise bunları sanki Atatürk'ün bilgisi ve iradesi dışındaymış da İsmet İnönü yapmış gibi göstermektedir. tarihlere bakılırsa bu yutturmaca anlaşılabilir. Kürt bölgelerinin kalkınması için önerdiği çözümün ise Köy enstitülerinden farkı Osmanlı gibi dini ögelere ağırlık vermesidir. Oysa, Osmanlının bunu başaramadığı açıktır. Sıkıyönetimi isyanın sonucu olan bir şey değil de sanki sıkı yönetim dolayısıyla isyan oluyora getirerek olayı çarpıtmak ve sorunların temelindeki feodaliteyi es geçmek hiç bir zaman çözüm olamaz. Köy enstitülerin ve Halkevlerinin DP ve feodal ağalar tarafından engellendiğini zaten önceden anlattık. Ortak değerler asıl bu kurumlarda üretiliyordu. Örneğin, o dönem meşhur Lorke türküsü ders kitaplarına girmiş, konservatuarlarda çalınmaktadır. Halk, 'çocuklarımız gavurlaşacak' diye değil, ağalar, 'çocuklarınız gavurlaşacak' dediği için çocuklarını bu okullara göndermemiştir. Asıl kırılma noktası da DP nin kurulmasıyla başladı. DP feodalizmi körükledi, devrimleri askıya aldı, ucuz siyaset yolunu seçti, medeniyetleşme sorununu görmezden geldi. Mustafa Akyolun aldığı eğitim incelendiğinde de bunları neden böyle yazdığı da gayet net anlaşılıyor.
-
GÖNÜLLÜLER BURADA...YA SİZ?
Dogrucudavut şurada cevap verdi: mavi olmayan gökyüzü başlık Yardım - Gönüllü Yardım - Okul - Dernek - Yardım KuruluşlarıDeğerli Arkadaşım, İnsanlık için, insan olmak için, insanlar için elimden geleni yaparım, ben de burdayım tabii ki. Güzel ve temiz yüreğine sağlık! Hayırlı olsun! Sevgiler, Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sn. Yakışıklı, Ben Türk dili dışındaki dillerin kağıt stünde yasak olduğu 80 döneminden İstanbul için örnekler verdim. Aynı yazımı Kürtçe yerine Arapça, Lazca koyarak da okuyabilirsiniz. Yani, o dönem dil yasağının terör bölgesi dışında uygulanmadığını gösterdim. Bugün de zaten herkes özgürce istediği dili konuşuyor, buna engel olan da yok. Atatürk milliyetçiliği yerleşmelidir, milletin %100'ü bunu anlamalıdır, anlatmalıyız. Bu çok zor bir şey değil, Ne Mutlu Türküm Diyene! Bu kadar basit. Burda ırksal bir atıf,gönderme yok. Madem Almanyadan örnek verdiniz, bir örnek de benden: Almanyada tanıdığım bir çok Macar kökenli, Polonya kökenli, Çek kökenli insan Almanız diyor. Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
İyi de Sn. Dipnot, biz de bunları anlatmaya çalışıyoruz zaten. Sağolun siz toparlamışsınız ama bir önceki yazınızda değişen, globalleşen(!) dünyada, evrensellikten, kardeşlikten, milletlerüstü, milletlerötesi gibi post modern kavramlardan bahsedip, sözü mikromilliyetçiliğe ve Kürtlerin haklarına getirmişken şimdi ulusal solu savunuyorsunuz. Sizce, Atatürk milliyetçiliğinde size ters gelen nedir, vermek istediğiniz mesaj nedir, pek anlaşılmıyor. Biraz daha açabilirmisiniz, belki de aynı şeylerden sözediyor, aynı şeyleri savunuyoruz. Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sn. Yakışıklı, O yasak saçma bir yasaktı zaten daha önce de söylemiştim. Kürtçe üzerinde fazla durulması da terör bölgesinde olmalarındandır. Yoksa çok net hatırlıyorum mesela o dönem İstanbulda otobüslerde, trende falan gayet yüksek perdeden Kürtçe konuşuluyordu, kimse de bir şey demiyordu ( gürültüden başı şişenler hariç ), tutuklananı da görmedim. Biliyorsunuz adab-ı muaşeret kurallarında başkasının yanında anlamadığı bir dil konuşmak da ayıptır, insana kendi hakkında konuşuluyor zannı verebilir, küfür mü ediyorlar gibi... , bu anlamda rahatsız olanlar da olmuş olabilir, yaşlı amcalar gibi... Ne mutlu Türküm sözünün de, hem Türk hem de Kürtlerden bazıları tarafından yanlış anlaşılabildiğini de daha önce söylemiştim ve en bariz örnek olarak da başbakanımızı vermiştim. Eğer milliyetçilikten anladığınız Atatürk milliyetçiliği ise de bu söz o anlamda milliyetçiliği tanımlayan bir sözdür. Sanırım Sn. Şuheda da bu anlamda söylemiştir. Saygılar.
-
Kürt Sorunu Ve Çözümü
KARDUK YERİNE KÜRT MÜ? Kürtlerin ataları nereden? 'Anabasis' adlı kitabın çevirisi kafaları karıştırdı. Kürtler nereden geliyor? Asılları nereye dayanıyor. Tarihçiler ortak noktada buluşamıyor. Ancak Kürt edebiyatçı Mehmed Uzun'un 25 Mayıs 1999 tarihinde tuttuğu günce tartışmaları yeniden alevlendirecek.. Yazar "Ksenophon’un ’Anabasis’ adlı kitabının Türkçesinde Kürtler ve ülkelerinden, Karduklar* ve ülkesi şeklinde söz ediliyor. Oysa İsveç çevirisinde Kürtler ve ülkesi diye geçiyor. Bu 25 Mayıs 1999 tarihli notu gündeme getiren de Ertuğrul Özkök oldu. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni çevirideki bu dikkat çeken farkı araştırdı. Kitabın orjinalinde Kürt yerine Karduki kelimesi geçiyormuş.. Ertuğrul Özkök, İsveçli çevirmenin işgüzarlık yaparak kendi ülkesinin ön yargılarıyla hareket ettiği düşüncesinde.. Yazar, Türkiye'deki yazar ve aydınların ön yargılarına dokundurdu.. Böyle bir çeviriyi Türk çevirmenin yapması halinde neler olabileceğini soran yazar cevabını da şöyle veriyor: -(...)Eskimolar ve Amerika yerlileri de Türk’tür efsanesine benzer bir yaklaşımla, eserin Yunanca orijinalini, kendi nesebine uygun biçimde "aranje" etmiş. Ben çeviri uzmanı değilim. Merak ediyorum, böyle bir yorumu bir Türk çevirmen yapsaydı ne olurdu? En başta bizim yazarlarımız alır yerden yere vururdu. Görüyorum ki, İsveç’te bu çarpıtmadan rahatsız olan kimse çıkmamış. Ne yapalım, bu da onların bileceği iş... *M.ö 401 yıllarında Yunanlı yazar Ksenophon tarafından yazılan "Anabasis(Onbinlerin Dönüşü)" adlı kitapda adından sözedilen Karduklar, bazı tarihçi tarafından bugünkü Kürtlerin ataları olarak bilinir. Haber Tarihi : 12 Eylül 2007 (08:03) Haber Ekleyen : Güncel Haber Bot Haber Kaynağı : İnternet Haber
-
Kürt Sorunu Ve Çözümü
Anadolu'da Türkler ve Kürtler Taha Akyol Milliyet 15 Ağustos 2005 "TARİHÇİ Prof. Osman Turan, bizde, hatta dünyada bir numaralı Selçuklu dönemi uzmanıdır ve eserleri Anadolu'nun Türkleşmesi, bu arada Güneydoğu'da Kürt nüfusunun gelişimi gibi konularda son derece aydınlatıcı niteliktedir. Bugün merhum Turan'ın bir eserinden, "Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi" adlı kitabından bahsedeceğim. (www.otuken.com.tr). Cemşid Bender gibi şoven Kürt milliyetçilerine göre, Kürtler beş bin yıldan beri bugün bulundukları topraklarda yaşıyorlar, Türkler sonradan gelmişlerdir, Kürtçe antikçağı aydınlatan bir dildir, insanlığı mağaradan kurtaran, matematiği icat eden Kürtlerdir! vs... (Kürt Tarihi ve Uygarlığı, Kaynak Yay., sf. 29-31, 46) Prof. Turan'dan öğreniyoruz ki, Türklerin Anadolu'ya girmesinden önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun pek çok yerinde, şehirden şehre değişmek üzere, Ermeniler ve Süryaniler çoğunluğu oluşturuyordu, hatırı sayılır bir Rum nüfusu da bulunuyordu. Mesela Malatya'da Ermeniler ve Süryaniler; o zaman adı Hısn-ı Mansur olan Adıyaman'da, Harput'ta, Muş, Bitlis ve Van'da Ermeniler; Urfa, Mardin, Hasankeyf, Silvan ve Diyarbekir'de Süryaniler, biraz da Yahudiler yaşıyordu. Prof. Turan, 1070 yılındaki Urfa nüfusunu örnek verir: "20 bin Süryani, 8 bin Ermeni, 6 bin Rum ve Frenk..." Frenkler Birinci Haçlı Seferi'nde Urfa ve çevresini içine alan bir "Haçlı Kontluğu" bile kurmuşlardır. (Sf. 250) * * * BİZANS hem sosyoekonomik bakımdan çöküntüye gidiyordu ve hem de mezhep farkı sebebiyle Doğu'daki Ermeni ve Süryanilere büyük baskı yapıyor, onları dağıtmak için şuraya buraya tehcir ediyordu. Malazgirt'ten sonra kurulan Türk beyliklerinin dinlere saygılı davranışı Ermenilerin, özellikle de Süryanilerin dostça duygularıyla karşılaşmış, hiç büyük Türk-Ermeni veya hele de Türk-Süryani savaşı yaşanmamıştır. (Sf. 252-253) Bölgenin Müslüman nüfusuna gelince... İslamlaşma, Hz. Ömer'in fetihleriyle 7. yüzyılda başladı. Bugün Diyarbakır ilini oluşturan topraklara o zaman Arap Bekir Bin Vâil aşireti yerleştiği için buraya "Diyar-ı Bekir" denildi. Müslüman nüfus, değişen oranlarda Türk, Kürt ve Araplardan oluşuyordu. Selçukluların Ortadoğu'ya girişi Anadolu'ya doğru büyük göçlere yol açtı: Biri Anadolu'yu Türkleştirecek Türk göçü... Öbürü, Kürtlerin de Doğu İran'daki orijinal dağlık yurtlarından kuzeye ve batıya, yani Anadolu'ya göçmeye başlaması... (Sf. 255) Bölgeye ikinci Kürt göçü, Eyyubiler zamanında oldu. (Sf. 134, 155) Yavuz Selim'le Şah İsmail'in kavgasında bazı Alevi Türkmen aşiretleri İran'a, İran'daki bazı Sünni Kürt aşiretleri Türkiye'ye göçecektir. * * * KÜRTLERİN Fırat'ın doğusuna yayılmasında, Selçukluların Bizans'ı geriletmesinin rolü çok büyüktür. Bölgede kurulmuş bulunan Türk beylikleri, Saltuklular, Sökmenliler ve Artuklular ile Türkleşmiş Kürt Mengücek hanedanları Kürtleri "cihat arkadaşı" olarak gördüler. (Sf. 252) Göçebe hayat tarzı Türkmenlerde de Kürtlerde de hâkimdi, bu yüzden ikisinin içinde geniş bir kesim eşkıyalık, yağmacılık yapıyor, birbirleriyle de çatışıyorlardı. (Sf. 133, 143, 212) Ama göçebe Türkmenlerin göçebe kesimleri daha Artuklular zamanında tarım ve ticarete, şehir hayatına yöneldiler. (Sf. 256-259) Tarihçi Claude Cahen, dağlık arazileri yüzünden Kürtlerde göçebeliğin çok uzun süre devam ettiğini belirtir. Aynı sosyal kulvarda rakip olmamaları ve dindaşlık faktörü, tarihte Türkmen ve Kürt birlikteliğini sağlamış, Gökalp'in belirttiği gibi, nüfus yoğunluğuna ve hayat tarzına göre bazı Türkmenler, mesela Siverek'te Karaçeli aşireti gibi Kürtleşmiş, buna karşılık tarım ve şehir hayatına geçen Kürtler Türkleşmiştir. Bu konularda Claude Cahen'in ve Mükremin Halil'in eserlerinde çok geniş bilgi vardır; onları başka yazılarımda tanıtacağım. Böylesine iç içe geçmiş bir tarihi, etnik milliyetçilik fanatizmiyle parçalamaya çalışmak, ancak kötü niyetle yapılabilecek bir 'tahrif'tir." Ben de bu yazıyı yapıştıryım dedim, tarihi bir de burdan okuyalım, bakalım. Gellicem yine.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Sn. Politika, Düşüncelerinize katılıyorum, aynı doğrultuda düşünüyoruz. Yalnız 12 Eylülün getirdiği sorunlar ülkemizde bir hayli fazla olmuştur. Elbette, bir dönemki her dil için olan yasağın PKK sonucunu doğurduğunu söylemiyorum bazıları gibi, bu olayı, yani terör olgusunu oldukça basit almak, uluslararası büyük siyasi oyunlardan soyutlamak olur. PKK'ya katılımların sebepleri çok fazladır. Örneğin, aşiret baskısından bıkan, özgür olmak isteyen kızlar da kandırılıp dağa çıkarılmaktadır. Benim sadece vurguladığım olay, bir dönem, tüm yurtta olduğu gibi o bölgede sıkıyönetim sonucu olan baskıların PKK tarafından argüman yapılmasıdır. Biz ise bu yasak gerçeğini yok sayarak yine bazı arkadaşların PKK'yı haklı görmesine yolaçabiliriz ve bu da hiç bir yarar sağlamaz, çözüm için. Saygılar.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Sn. Mavi, Başbakanın ağız değiştirmesi ve bugün yaşanan olayların sebebi, Sn. demirefenin başka bir başlıkta yaptığı tespitinin doğrulanması gibi görünüyor. Yani, Laik Cumhuriyet, Türkiye karşıtı ittifakın çıtırdaması. Bu ittifağı oluşturanlar da ortak amaç için bir araya getirilmiş bir yanda ılımlı İslamı yerleştirmeye çalışanlar, öte yanda ise bölücülük yapan, PKK'yı destekleyen Kürtçüler. Asker zoruyla söylem değiştiren AKP'nin, yerel seçimlerde güneydoğuda oy alması zor görünüyor artık. Burda anlatılanlar FEDERASYONU çağrıştırmıyor mu ? Yoksa bana mı öyle geliyor ? Siz bu yazıya katılıyor musunuz, Sn. Mavi ? Hani, federasyon istemiyordunuz ?
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Sn. Mavi, Uğur Kaymaz,Metin Göktepe,Musa Anter'e yapılanlar, JİTEM; HİZBULLAH, "Kürt Sorunu" değil terör sorunu nedeniyle yapılan hukuk dışı, yetki dışı, insanlık dışı olaylardır.Bunlara göz yuman iktidarlardaki devleti, hükümetleri oluşturan partilerdir. Hiç birine güvenmiyorum, inanmıyorum demekle umutsuzlukla çözüm olmaz. Bir şeylerin değişmesi isteniyorsa o partilerin içinde yer alıp mücadele etmek gerekir, değiştirme adına. Yaşadıklarınızı anlıyorum ama bunlar terörden soyutlanamaz. En büyük şanssızlığınız bu ortamda doğmak, büyümek zaten. Çünkü, ister istemez bakış açınızı biçimlendiriyor. Köyler neden yakıldı ? Öncelikle neden boşaltıldı onu bilmek gerek. Köyler ve mezralar dağınık ve kontrol dışı olduğundan oradaki halk PKK baskınlarına, baskılarına maruz kalıyorlardı. Halkı korumak için, her köye askeri bir birlik bulundurmak imkansız gibi idi. Bu nedenle köyler, mezralar mecburen boşaltıldı. Bu seferde PKKlı militanlar bu köyleri, mezraları, evleri kullanmaya ve üs haline getirmeye başladılar. Bu yüzden de köyler yakılıp yıkılarak teröristin yuvalanması engellenmiş oldu. Devletin ise en büyük ayıbı evlerini yaktığı bu insanlara, başka bir yerde aynı koşullarda imkan sağlamaması yada bu evleri güvenlik sağlanınca tekrar yaptırmaması, bu konuda maalesef duyarsız ve sorumsuz davranması Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sn. Yakışıklı, Lazca da söylenemiyordu şarkılar bir dönem. Zugaşi Berepe bir ilktir mesela. Bunlar 12 Eylülün artçı yansımaları. Atatürk Milliyetçiliğinin anahtarı olan NE MUTLU TURKUM DIYENE'yi de daha önce konuşmuştuk. Bu laf etnisite dışıdır, vatandaşların tümünü kapsar. Etnik olarak söylüyorum, Türklerin de Kürtlerin de böyle anlaması gerekir artık, 85 yıl geçmiş, insaf! Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sn. Yakışıklı, O vakit bir türlü gelmiyor, gelmesi istenmiyor anlaşılan. Bugün yaşanan olayların sebebi, Sn. demirefenin başka bir başlıkta yaptığı tespitinin doğrulanması gibi görünüyor. Yani, Laik Cumhuriyet, Türkiye karşıtı ittifakın çıtırdaması. Bu ittifağı oluşturanlar da ortak amaç için bir araya getirilmiş bir yanda ılımlı İslamı yerleştirmeye çalışanlar, öte yanda ise bölücülük yapan, PKK'yı destekleyen Kürtçüler. Asker zoruyla söylem değiştiren AKP'nin, yerel seçimlerde güneydoğuda oy alması zor görünüyor artık. Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sn. Dipnot, İmparatorluklarda millet var mıydı ? Millet Fransız Devrimiyle tarih sahnesine çıkan bir kavram değil mi ? Biz mi yanlış biliyoruz, nedir ? Milli devletler değişecektir diyenler Batıda, Modernizm eleştirisi yapan Postmodernizmi savunan yazarlardır. Daha milli devlet olamamış , ulus sürecini, demokrasi bilincini tamamlayamamış olan Türkiyede ise bu fikri savunanlar, bu yazarları okuyup okuyup, bunlardan örnek verip, bu fikirler üzerinden Şeriatçılığı, Kürtçülüğü savunan birtakım yazarımsılardır. Bu moda Türkiye'de Özal döneminde başlamıştı, iyi hatırlıyorum. Milli devlet olgusu dünyada eskimiş ise, aşılması gerekiyorsa neden ABD'den, Fransa'dan, Almanya'dan, İspanya'dan vb. başlanmıyor de daha milli-devlet olma sürecini tamamlamamış Türkiye'den, Rusya'dan vb.den başlanıyor. Ortaya yeni atılan, doğrulanmamış şimdilik bir hayalden öteye gitmeyen evrensel özgürlük, adalet anlayışlarıyla mikro milliyetçiliklere yol açan, bu yolla bir çok insanı savaşlara, yıkımlara, acılara sürükleyen "Milletlerüstü", "Milletlerötesi" dediğiniz yapay kavramları ortaya atan toplumsal ve siyasi güçler dediğiniz oluşumların altında yatan gerçek, ürettikleri ürünleri için daha fazla pazar bulma amacıyla emperyalizmi kullandırarak gelişmiş ülkelerin milli-devletlerini yönlendiren çok uluslu şirketlerdir. Çünkü, dünyayı saran bu oluşumlar için en büyük engel kendi dışlarındaki milli-devletlerdir, dikkatinizi çekerim. Milliyetçilik konusunda size Sn. Suheda'nın dediği gibi önerebileceğim tek şey, bu tip yazarlar yerine Atatürk'ü ve Atatürk Milliyetçiliğini biraz okumanız, incelemeniz, anlamanız. Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sn. Mavi, bu arkadaşın göz ardı ettiği gerçek, ülkenin diğer bölgelerinde Kürtlere dair bir sorun olmadığıdır. Sorun bölgeseldir, etnik değil. 85 yıldır, tüm bölgelerde, ülkenin nimetlerinden diğer vatandaşlar gibi yararlanan, tüm vatandaşların yaşadığı zorlukları aynı oranda çeken, tüm vatandaşların geldiği mevkilere gelen ve Kürtçe konuşan, kültürünü yaşayan Kürtler vardır. Bu durumda, soruna Kürt Sorunu demek bilimsel objektifliğe, profesörlüğe yakışmaz. Dahası müziğiyle, yemek kültürüyle, isim kısaltmalarıyla Trakyanın en uç köylerine kadar bile yayılmış, benimsenmiş, sempati ile bakılan bir Kürt kültürü vardır bugün Türkiyede. Bu gibi şahısların bunları neden söylediği de biliniyor ayrıca. Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sn. Mavi, o mecliste Türkler de var, Kürtler de var, Lazlar da var, Zazalar da var, Arnavutlar da var, Araplar da var, yani ortak dili, ortak değerleri kabul eden bir millet var, o da Türk Milleti. Değerli arkadaşım, peki ne verelim, Şeriatçılara şeriatçılık imkanı, bölücülere bölücülük imkanı mı verelim ? Bu bir süreçtir eğitimle, uygarlaşma ile geçecek diyorsunuz herhalde öyle anlıyorum, anlamak istiyorum. Yani bunların çözümü bir ana dilde eğitim, bir de türban serbestliği mi ? Değerli kardeşim, burda meydan savaşı yok. Burda olan şey terör, gerilla savaşı, vurkaç savaşı. Hemde uluslararası destekli bir örgütün yaptığı gerilla savaşı. Sınırlarına hapsolmuş, sıcak takip hakkı elinden alınmış bir devlete karşı yapılan vurkaç savaşları. Üstelik saldıranlar bugünlerde Türk ( Türkiye Cumh. vatandaşı ) bile değil. Sorun galiba Kürtlerin inatçı olmasında. Kendi iyilikleri için olan her şeye direnmelerinde. Demokrasi sokaktan başlar. Taş atan Kürtler, attıkları taşlarla demokrasi getireceklerini sanıyorlarsa aldandıkları da ortada. Sn. Mavi, Çerkez Ethem ve adamları idam edilmedi mi ? Laz bilmem kim vurulmadı mı ? Şimdi soruyorum bunlar Çerkez olduklarından, Laz olduklarından mı başlarına geldi. Olayları etnisite ile ilişkilendirirsek bu büyük bir yanlış ve çarpıtma olur. Görülüyor ki, bazı Kürtler de tarih boyunca öyle yada böyle bunu yapmış. Feodalitenin kaldırılmasına direnmiş 55 tane ağanın sürülmesi Kürtlerin sürülmesi olmuş, terör yüzünden olan sıkıyönetimi farklı anlamlandırılmış, komünist olduklarından idam edilenler değil de Kürt oldukları için idam edilenler olmuş , Menemende baş kesen Nakşibendilerin Şeyhinin isyanı Kürt isyanı olmuş vs vs... Alanlarda bir zamanlar asıp asmamayı tartıştığımız APO'nun tırnağının ucunun incinmesini iddia edenlerin kışkırttığı, kandırdığı oyun oynadığını zanneden çocuklar var, hepimiz üzülüyoruz. Kürtlerin artık uyanması ve üzerlerinde oynanan oyunları farketmesi, bu oyunlarda maşa olmayı reddetmesi gerek, bunu bu insanlara anlatmak bize olduğu kadar size de düşüyor arkadaşım. Değerli Mavi, DTP'nin samimi olmasını çok beklersiniz diyeyim. İnsanımızı dışlayan bizler değiliz sadece birtakım tesirlerle kendilerini zorla dışlatanlar var, sorun burda, bunu görmemiz gerek. Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Sn. Mavi, Daha önce de yazmıştım. Resmi olarak tanınan Kürtçe dili değil, sadece bir lehçesi olan Sorani. Buna bir örnek daha iyi anlaşılabilmesi için: Kırgızistandaki Altaylı Tuvaların konuştuğu dil olan Tuvaca bir Türk dili lehçesi olmasına karşın resmi olarak tanınan bir dil değildir. Ayrıca, ortadaki terör ve diğer sorunları, böyle, 'Korkma bişeycikler olmaz' tarzında çocuk kandırır gibi tartışmak da biraz yavan oluyor. Ayrıca, korkuladabilinir, bu gayet doğal. Türkiyenin jeopolitik yerini ve emperyalistlerin türlü türlü oyununu bilmemize karşın olayları bu şekilde basite indirgemek gerçekten sığ bir yaklaşım olmaz mı ? İsterseniz Kürtçeyi resmi dil yapalım hiç farketmez ama bu terörü bitirmez, terör, dil için var olan bir şey değil bunu anlamamız gerekir artık. Saygılar.
-
"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...
Korucular Kürt değil mi ? Biz feodaliteden söz edince nedense sorunu basitleştirmekle, bulandırmakla suçlanıyoruz, Koruculara gelince feodalite kötü ha. Bu ne perhiz bu ne lahana çorbası. PKK da feodaliteye karşıymış falan yalanları...Ahmet Türk'ün ağalığından bahseden nedense yok. Diğer konuya gelince, ben şahsen ilk dönemlerde Avrupalı Türk milletvekillerinden Türkiye'de hain diye bahsedildiğini hiç hatırlamıyorum. Aksine övgü ile söz ediliyordu. Önce genelleme yapıp şimdi de konuyu Cem Özdemir'e endekslediyseniz bir ara Almanya'ya gittiğimde ona da sorarım. Ayrıca, eğer hain dendiyse ne için hain denildiğini de anlamak lazım. Gerçekten hainse de, hain de denilebilir, bundan çekinecek halimiz yok. Siz herhalde aşağıdaki haberleri dikkate alıyorsunuz. CEM ÖZDEMIR **** CIKTI Yazan: OZAN ADEM | Tarih: 23.06.2008 14:49:00 | Kategorisi: Spor | Okunma: 161 57 ki?i oylady - Skor : Hamit Almanya için oynamalı Avrupa Parlamentosu üyesi Cem Özdemir, Alman milli takımda tek eksiğin Türk kökenli bir oyuncu olduğunu savundu. Özdemir, ailesi Almanya?da yaşayan Hamit Altıntop?un aslında Alman milli takımı için oynaması gerektiğini öne sürdü. ****** DAUM ALMANYA SENI BIR HICE SAYMADIGI GIBI FIRLATIP ATTIGINDA YIE TÜRKIYE SANA KUCAK ACMISTI NE CABUK UNUTTUN Daum'dan Löw'e taktik Fenerbahçe?nin ardından Köln?de teknik direktörlük yapan Christoph Daum, Bild Gazetesi?ne Türkiye?nin zaaflarını anlattı. ?Türkleri böyle yeneceğiz? başlığı ile yayınlanan haberde Daum, çok sayıda Türk oyuncuyu tanıdığını ve Türkiye?yle duygusal bağı olduğunu belirterek, Türk oyuncuların kondisyonunun yarı final için yetersizliğine inanılmasının yanlış olacağını, Türkiye?deki yabancı teknik direktörler sayesinde yeni bir kondisyon anlayışının da geliştiğini savundu. Türkler için Almanya?yı yenmenin bir onur meselesi ve Türklerin çoğu için bu karışlaşmanın bugüne kadar sürdürülen AB üyelik müzakerelerinde sağlanan gelişmelerden daha önemli olduğu görüşüne de yer veren Daum, yine de maçı Almanya?nın kazanacağına inandığını, bunun için Alman oyuncuların maçın başından itibaren baskı yapmaları ve Türk oyuncuların hata yapmalarını sağlamaları gerektiğini ifade etti. Hırvatların Türkiye karşısında çok fazla taktik oynamaya çalışmak gibi bir hata yaptıklarını kaydeden Daum, Türk milli takımının defansta eksiklikleri olduğunu, Alman oyuncuların faul ve köşe atışlarında etkili olabileceklerini belirtti. Jogi lakabıyla tanınan Löw?e de oyun sistemini değiştirmemesini öneren Daum, Almanya?nın Avrupa şampiyonluğunu kazanmasını da en çok, 2002?de Dünya Kupası?nı kaçıran Michael Ballack için arzuladığını belirtti.
-
Zalim Yunan
Devlet ve hükümetin ne olduğunda yada aynı şey olduğunda anlaştığımıza göre bir diğer konuda da anlaşmalıyız. Geçmiş için bir şey yapılamaz, yanlışıyla doğrusuyla geçmiş, geçmiştir. Geçmişte ders alıp, yanlışları değiştirebilmek için elimizdeki tek şans iktidarı değiştirebilmek ve bugün devleti temsil eden AKP olduğuna göre, eleştirilerimizi AKP'ye ve halkımızın, insanımızın zihniyetine yapmalıyız, soyut bir 'devlet''i eleştirmek anlamsız. Bugünkü iktidar yerine demokrat, sosyal devletçi, tam bağımsızlıkçı, halkı kucaklayan bir siyasi iktidar için çalışmalıyız. CHP sosyalist bir parti değildir. Sosyal Demokrat bir partidir. Geçmişte yaşanan yanlışlarda en az payı olan partidir. Koalisyonlar haricinde çok az süreler iktidara gelme şansı yakalamış da olsa bahsettiğiniz konularda Türkiye için önemli ve doğru adımlar ( CMUK, insan hakları komisyonları ) atmıştır. Gösterilerde dayak yiyen milletvekilleri bile olmuştur. Sosyalist yada Komünist olabilirsiniz ancak yiğidin hakkını da yiğide vermelisiniz. Sizi bu anlamda bundan sonra yazılarınızda eleştirilerinizi doğru yerlere yapmaya çağırıyorum. Etyen Mahçupyan gibilerinin çelişkisini ortaya koyduğuma göre onun her yazdığını da doğru kabul etmemeniz gerektiğini anlamış olmanız gerekir. CIA'yı neden es geçtiniz onu da anlamadım.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Sn. Kaplan kardeşim, Bakın ben, 12 eylül döneminden sonra anayasa ile sabit, yazılı bir olaydan bahsediyorum. Buna şöyle itiraz edebilirsiniz ancak, bu yasa ile yasaklanan diller sadece Kürtçe değil, Türkçe dışındaki tüm dillerdir derseniz amenna, doğrudur, yani Arnavutça da yasaktır o dönem, mesela Lazca da. Yasadaki ibare budur. Sizin Ardahan, OHAL bölgesi dışında olduğundan bu yasak fiili olarak Ardahanda uygulanmamıştır, tıpkı, İstanbulda, İzmirde, Aydında, Edirnede, Mersinde, Giresunda vb. uygulanmadığı gibi. Terör nedeniyle sadece OHAL bölgesinde uygulanmıştır. Tabii ki evlerde konuşulmuştur, ancak aleni olarak konuşulduğunda müdahaleler olmuştur. Zaten bu yasanın yanlış da olsa amacı asimilasyon değildir. Sadece, devletin okullarında Türkçe bilmeyen Kürt öğrencilerin olması nedeniyle Kürtçe eğitimin yapılıyor olması ve bu nedenle halkın devletten kopacağı düşünülerek konulmuş abartı bir yasaktır. Bu yasa daha sonra 1991'de kaldırılmıştır. Bunlar sabit bilgiler. Bunu Evren paşa da kendisi söylüyor zaten, büyük bir hata idi diyor. Güvenlik görevlileri konusunda da dikkat ederseniz ben hepsi, tümü dememişim, bazısı anlamında bir cümle kurmuşum, genelleme yapmamışım. Saygılar.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Sn. Mavi, lütfen yanlış anlamayın. Bunları daha önce konuştuğumuz için belki de bu amaçla söylememişsinizdir. Yani, ben, oradaki ortamın gerçekten stresli olduğunu, her iki tarafında bakışını keskinleştirebileceğini, bunu önlemenin de terörün halkın desteğiyle bitirilmesi ve aynı anda hem askere hem polise hem de halka verilecek eğitimle olduğunu dile getirmiş ve siz de tespitime katılmıştınız. Ancak, olayı terör gerçeğininden soyutlayıp, bu yapılanları 'Kürt Sorunu' başlığı altında etiketlendirirsek yanlış yaparız. Sn. Politika, Sn. Kaplan, Daha önce de gösterdik. Lütfen, Kürtçe hiç bir zaman yasaklanmadı demeyiniz. 1981'den sonra belli bir dönem -10 sene kadar - tüm yurtta olmasa bile özellikle, terörün etkisinin olduğu OHAL bölgesinde Kürtçe yasaklanmış ve görevi sırasında yetkisi ve hukuk dışına çıkan güvenlik görevlileri olmuştur demek gerek, çünkü bunlar doğrudur ve terörü körükleyen ve katılımların artmasını sağlayan önemli unsurlardan olmuştur. Saygılar.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Ya Sn. Mavi, tam sizi anlıyorum diyorum ama öyle bir laf ediyorsunuz ki kafamda şüpheler beliriyor. Şimdi, anayasadan yada herhangi bir yasadan kaynaklı bir sebepten mi öldürülmüş o çoban ? Yoksa, sırf çoban Kürt olduğu için mi bir kaç yetkisini aşmış güvenlik görevlisinin yaptığı cahilce ve vahşi iş mi ? Yada yanlışlıkla mı vurulmuş ? Yani konuyu öyle bir yazıyorsunuz ki Kürtlere katliam yapılıyor yada yapılmış gibi anlaşılıyor. 20 senedir çalışıyorum. Kürt patronumda oldu, çalışma arkadaşlarım da oldu ama hiç bir yerde ne bir Türk patronun bu şekilde davrandığını gördüm ne de Kürt çalışanlara en ufak bir ayrım yapıldığını. İş yaşamında bunları yapan yok mu derseniz, yani memleketçilik falan, olabilir. Ancak, bir görev için önemli olan liyakattır, yani o işi hakkıyla yapılıp yapılmadığıdır esas olan patronun gözünde. Anlıyorum ki, arkadaşım, biz Kürtlerde feodalite var dediğimiz zaman siz bunu bir aşağılama, bir küçük görme olarak algılıyorsunuz, suçlanmış hissediyorsunuz kendinizi. Oysa burda bir analiz yapılıyor ve gerçekler dile getiriliyor. Siz bu gerçeği inkar ederseniz sorunun çözümü hiç bir zaman yapılamaz anlatabiliyor muyum ? Yani, sorun Kürt sorunu değil, maalesef Kürtlerin olayları algılama sorunu galiba. Yok hindu yok yamyam denilerek konuyu saptırmaya gerek yok. Böyle bir şey yok, Kürtlere ayrımcılık diye bir şey yapılmamıştır. Bu algılamadan vazgeçmelisiniz ki çözüm olsun. Saygılar.
-
Zalim Yunan
Bakalım Devlet neymiş: Devlet Vikipedi, özgür ansiklopedi "Devlet; bütün zamanlar bakımından genel geçer bir tanımının yapılması güç olan bir kavramdır. Bunun sebebi devletin "çok yönlü" ve "soyut" bir olgu olmasıdır. Bu nedenle her bir farklı bakış açısı, her disiplin, her ideoloji kendi devlet tanımını yapabilecektir. Devleti bir bütün olarak anlamak ancak bu parçaları birleştirmekle olabilir. Hukuki açıdan devlet, genellikle unsurlarından hareketle tanımlanır. Buna göre devlet; "Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir otorite altında örgütlenmesidir." Bu tanımdaki unsurlar şunlardır: İnsan Unsuru: Halk ya da millet olarak da adlandırılabilir. Bir devleti oluşturacak insanların sayısı hakkında bir alt sınır olmamakla birlikte devletin niteliğine göre makul bir alt sınır kabul edilebilir. Otorite unsuru: Siyasal iktidar olarak da adlandırılan bu unsur, topluluğun alelade bir kalabalık olmadığının, her şeyden önce kendisini yönetme kabiliyetini haiz, siyasal toplum olduğunun göstergesidir. Siyasi iktidarın kimde olduğu, nasıl ele geçirildiği, nasıl kullanılacağı, nasıl el değiştireceği sorunları devletin otorite unsuru içinde incelenmez. Ülke unsuru: Ülke sınırları mutlak anlamda belli olan bir kara parçasını ifade etmez. bu bağlamda devletin sınırları konsusunda bir tartışma bulunması mümkündür. Ancak devlet çok küçük olmayan ve sınırları öngörülebilir bir toprağa sahip olmalıdır. Devletin ülkesi kara ülkesi, deniz ülkesi ve hava ülkesi olarak üçe ayrılır. Devlet siyasal bir birliktir. Bunun için her şeyden önce devleti kuran bireyler arasında kültürel bir birliğin lazımdır. Ancak kültürel birlik devletin yaşaması için yeterli değildir. Tarihte görülen bir çok iç savaşlar kültürel birliğin devlet kurulmasında yeterli olmadığını göstermektedir. Amerikan iç savaşının anayasal düzenin kurulmasının ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyması ve savaş kültürü yerine hukuk devlet ilişkisinin kavranması açısından önemi büyüktür. Devlet, çağdaş toplumlarda en önemli kurumdur. Siyasal kurumların en iyi örgütlenmiş olanıdır. Üstün bir yaptırım gücü, zorlama olanağı vardır. Polis, jandarma, ordu yanlızca devleti yönetenlerin emrindedir. Hükûmet, politik bir aygıt içindeki görevliler tarafından politika ve kararların uygulanması süreci. Bir süreç olarak “hükümet”ten, ya da bağlayıcı politik kararların alınmasından sorumlu görevlilere göndermede bulunmak için hükümetten söz edebiliriz. Geçmişteki hükümetlerin neredeyse hepsinin başında monarklar ya da imparatorlar bulunsa da, çağcıl toplumların çoğunda, hükümetlerin başında, iktidar konumunu kalıt yoluyla edinmeyen, uzmanlık ve niteliklerine dayanarak seçilen ya da atanan görevliler bulunmaktadır." Sanırım anlamışsındır. Devlet dediğimiz soyut şey, anayasanın ve yasaların, yürütme organı olan iktidardaki parti tarafından yorumlanması ve izlediği politikası ile ortaya çıkan uygulamalardır. Geçmişteki sicil kabarıklığı, büyük çoğunlukla iktidarda yer almış olan ABD destekli sağ partilerin sorumluluğundadır. Bu partiler iktidara geldiğinde derin devleti de biçimlendirirler. Derin devlet her ülkede vardır. Önemli olan bu derin devletin milli olup olmadığıdır. Soğuk savaş öncesi Türkiye dahil özellikle Nato ülkelerinde CIA tarafından elegeçirilmiş olan derin devlet unsurları Süpernato-Kontrgerilla olarak adlandırılmıştır. Bunlar, bu ülkelerdeki komünist oluşumları sabote ederek, kargaşa çıkararak ABD çıkarlarına uygun antikomünist karakterde faili mechul cinayet ve toplumsal manipülasyonlar yapmıştır. Kontrgerilla/Süpernato, soğuk savaş döneminden sonra bu Nato ülkelerinin Türkiye hariç tümünde deşifre olup, tasfiye edilip yargılanmışlardır. Türkiyede, 90'lardaki Susurluk çetesi, bu oluşumun devamıdır. Ergenekon ise derin devlet içerisindeki yine bu tür suçlar işlemiş aşırı milliyetçi ve aşırı yurtsever milli olan kesimdir. Asıl Ergenekon yani CIA yönlendirmeli derin devlet/Süpernato/Kontrgerilla görevine devam etmektedir. Daha fazla bilgi için" Ergenekon=?Susurluk=?Ulusalcılık" adlı başlıktaki yazılanları okuyabilirsin. Onun için tekrar ediyorum; işkence, kötü muamele, faili mechul cinayetlerin tümü devleti temsil eden hükümetlerin sorumluluğundadır. Hükümet nasıl iç ve dış siyasette devleti temsil ediyorsa, örneğin savaş kararı alabiliyorsa, bu olaylardaki sorumluluğu da farklı değildir. O yüzden, ABD güdümlü AKP'nin yandaşı Taraf gazetesinde yazan Etyen Mahçupyan'ın iddiaları doğru ise devleti suçlaması anlamsızdır. Bu tür yazarların amacı, bu kavramları bilmeyenler için kafa karışıklığı yaratmak ve verilecek tepkinin hedefini ( AKP ) saptırmaya yönelik bir eylemde bulunmaktır. Gerçek tepkinin adresi, hükümetten cesaret ve yerine göre emir alarak, bu işkencecilere yönelik şikayetleri hasır altı eden/yargılamayan/aklayan yargının ( savcıların, hakimlerin ) ve göz yuman/hoş gören iç güvenlik güçlerinin ( Polis, Jandarma ) bağlı olduğu yürütme organı olan hükümettir.