bozan tarafından postalanan herşey
-
Nerede o eski çılgınlar
Düvel-i seba'ya karşı arzı dar eden, gerektiğinde kendi başvekilini ipe götüren, 10 yılda bir ülkeyi rot balansa sokan nerede o eski çılgınlar ? Ahhh dostlarım ahhh, elalem misak-ı milli sınırlarındaki Kerkük'e girmiş, Lokmacı geçidi devrilmiş, Türbanlılar çankayaya sorti yapmış benim çılgınım n'apmış ? UG'de kıvırtanları seyretmiş bir tarafını devirerek. EE Devrim dedik ya hiç olmazsa bi tarafını devireceksin... Ahh dostlarım nerede o cabbar çılgınlar, gerçi şimdilerde bir alet icat etmişler, yakıtsız çalışıyormuş, tanıtmak için arada bir toplanılıyormuş fakat bir türlü aleti göstermiyorlarmış( bizim millet alet görmeye çok meraklı o ayrı ), eee tabiki çılgınların edepli olduğunu unutmayalım, fakat söz bir daha göstermezlerse bu sefer ben gösterecem benim ERKE'yi.. Ahh dostum ahhh nerede o eski çılgınlar, köylüler bastı plajları iç giysiler foraaaa...Yap artık ne yapacaksan eyy çılgın...Bak Fransa ermeni soykırımını kabul etmiş, İtalya pkk'yı desteklemiş, niyazov ölmüş, saddam asılmış bu dünyanın sana ihtiyacı var ey çılgın ver artık şu Aleme Nizamı. Ahh dostum ahhh dinciler iktidara gelmiş, fötr gitmiş sarık gelmiş, mektep gitmiş cami gelmiş, cansu gitmiş makbule gelmiş, parti gitmiş fırka gelmiş, tomofil gitmiş kağnı gelmiş, at gitmiş deve gelmiş ( hipodrumda develerin koşması harbiden gülünç olurdu, 7. ayak da sarı deve geldi abiiii!!!) neredesin ey çılgın Devir artık şu moponu.... ahhh dostlarım ahhhh nerede o eski çılgınlar ? Not ; Çocukların cinsli istismarı bahane edilerek özgür internet ortamı baltalanmaya, ve bağımsız yazarlar içeri atılmaya çalışılıyor, haberiniz ola!!!!! Bıy bıy bıııyyy bozan
-
Yürü be aslanım...
N'oldu çılgınlar ? Gazınız mı kesildi ? Ben bu başlığı açarken Türklerin Fransayı protesto etmesinin reel olmadığını böyle birşeyin olmayacağını bunun halka verilmiş soldan bir gaz olduğunu yazmıştım.. Ama ulema ne dedi ? Ulus, Millet, vatan,anıtkabir, hücuuummm ya sonra fısssssssss... Böyle eski yazılara bakıp da gazı alınmış fıskıyreleri izlemek ne kadar da hoş oluyor..eeee Bozan demişti değil mi ?, bozan
-
Terane-yi Milliye I
Akl-ı evvel ulemanın!!! arada bir yazıp zevk aldığı fakat aslında muhteviyatı en az kendi kafası kadar münhal olan hususlar vardır ki bu mevzular maktuatta meydana çıkar hakkında birkaç erbab-ı kalem!! yazı yazar sonra unutulur bütün bunlar sonra birisi tekrar hatırlatır…Şimdi bunları ele alalım… Akl-ı evvel ulema-yı şerif ve gureba-yı fikrin muvakkaten ele aldığı hususların asliyette bir manası olmadığını ve hatta bu fikirleri ortaya atanların da bunun gayetle şuurunda olduğunu eklemeyi zinhar unutmayalım… A ) Siyaset-i hariciye ; Bu ulema ne zaman Ab’den bir tokat yese yahut da AB ülkelerinden birisi ile bozuşsa söylediği hep aynı şeydir ; Efendim Avrupa’dan başka birlik mi yok biz de Çin’le birleşiriz, Rusya’yla ittifak yaparız..hatta bu çeşitlerin daha büyük terane-i milliyesi vardır ki duyar duymaz herkes de bir tebessüm meydana gelir ; Efendim biz de Türki cumhuriyetlerle birleşiriz. Bir de bunun terane-i diniyyesi vardır ; O zaman biz de Müslüman ülkelerle birleşiriz….; Fakat en gaz yapanı ise şudur ; terane-yi ulusiye ; efendim birleşmeye ne gerek var Türk’ün Türk’ten başka dostu yok o da ulusalcıysa biz bize yeteriz…Bunlardan birini duyarsan ey evlat istediğin tarafınla gülebilirsin, ağzınla gülmeni tavsiye ederim.. Zira bu ilkel uyanıkların söylediği gibi bir şey olmaz olabilemez, dünyada bir reel siyaset vardır, mesela ben coca cola satmam sattırmam diyemezsin, bunu bir Taliban dedi onların da coniler motherlarını ağlattılar….hakikat budur… B ) Afat-ı tabiyye’ye gizlenme ; Efendim Türkiye bu kişilere göre bir teslimiyetler ülkesidir, mesela sürekli tekrarlanan manşetlere bakalım ; İstanbul kara teslim, Antalya sele teslim, Ankara gaza teslim vesaire vesaire ; oysaki evlat olan yetkililerin beceriksizliğidir, sürekli kar altında kalan pek çok memlekette böyle hadiseler yaşanmaz zira onlar tedbir alır bizimkiler ise bütün suçu tabiata atarlar ; buna göre kar yağmamalı, yağmur yağmamalı, deprem olmamalı bir dostumun dediği gibi öyle deveyi ebem de güder… ( sonra devam edelim ) bozan
-
Saddam Hüseyin El-Tıkriti
Not : Bu anlatacaklarımız da tıpkı Niyazov ile ilgili yazdıklarımız gibi bize hep tanıdık gelecektir, zira diktatörler hemen tanınmak gibi bir hususiyete sahiptir... Dağılan Osmanlı toprakları üzerinde filizlenen Arapçılığın rüzgarı ile yetişti, Baasa katıldı. Elbette sert mizaçlı oluşunda Tıkritli fakir bir aileden gelmesinden başka BAAS'ın dirilişçi ruhu da egemendi..( burada kelime oyunu yaptık ama kim anlar bilmem ) Hızlı Arap milliyetçisi Saddam kısa bir sürgün ardından Baasla birlikte ırak sunni ( yapay ) devletinin başına 79'daki bir darbe ile geçti.. ( Araplar uzun yıllar kansız bir darbe oldu bütün dünya bizi örnek aldı, bu bir halk hareketi falandı gibi teranelerle kendi kendilerini elbette kandırdılar bu arada Saddam araplara göre ileri görüşlü ve bağımsızlıktan yana bir liderdi hatta bağımsızlığı ile karakteri arasında bağ kuranlar da vardı, nasıl değdi mi ? Değmediyse bekleyin biraz daha ) Büyük şeytan'nın teşvikiyle ( tabir hömeyniye aittir bilirsiniz, ABD'nin farsçasıdır, yani şöyle, USA ;ABD;BŞ ) İran'a saldırdı başlarda zaferler de kazandı, çünkü o muzaffer bir komutandı nasıl oldu mu ? Sonrası malum, yenilgiler, buhranlar, iç karışıklıklar Kuveyt işgali ve kendisini idama kadar getirecek bir sürü kıyım yıkım... Irak etnik yahut da ulusal bir devlet kurulacak sosyal yapıda değildi elbette, her ne kadar ben arapım diyen herkes araptır kakafonisi ( bu kakafoni de BŞ'nin Ankara valisi wilsona aittir affetsin ) yemedi...Bu durumda sünni olmamakla artık arap aleminde pek de arap kabul edilmeyen şiileri tepelemek, ve Kürtleri ve Türkmenleri gazlamak gibi bir takım usulsüz ve hukuksuz işlere de müracaat etti...Çünkü ne şiiler ne Kürtler ne de Türkmenler kendini ırak'a ait hissediyordu...EEE arapım diyen herkes araptır yahu demekle olmadı yani..DEğdi mi ? Tıkritli Saddam elbette katı bir diktatördü onun BŞ tarafından asılması diktatör ve katil olduğunu örtmez, örtmemeli bu biirrr. Bu arada mevzuyla pek ilgisi yok amma ki TC hükümetleri hep saddamdan yana oldu taki körfez savaşı sırasında olmayan sukut füzelerinin bir tarafında patlaması ihtimaliyle BŞ tarafından korkutuluncaya kadar, zira bizim faşist bürokratlar yanıbaşımızda adam kesilirken bunlar ırakın iç meselesi demekle yetiniyorlardı. Haaa bir de bizimkiler çok uyanık ya bir taraftan da el altında Barzanlı ve Talabanlı aşiretlerini de destekliyorlardı, hesaba göre onlar da pkk'yı desteklemeyecekti zaten hep cekti ve de caktı... Sonunda olan oldu bir diktatör daha tarihin karanlığına gömüldü. Elbette şiiler sevindi, ila cehennem diye bağırıştılar, kürtler de öyle fakat onlar cehennemî şeklinde ifade ettiler ; ortak kanaat cehenneme gitmesiydi saddamın.. Bu arada ey çılgınlar bilerek Tamu'yu kullanmadım zira sandığınız gibi o sizin dilinizden değil...( bunu da anlayan çıkmaz herhalde ) Akrabaları olan sünni araplar ise Filistinlisinden Suriyelisine ( Ürdün aslında filistindir ya da filistin ürdün o yüzden orada meydana gelen sevinçleri filistin hanesine yazın ) pek müteessir oldular, onlar büyük önderlerini, halk adamlarını, yüreklerinde yaşatacaklardır, her yıl sen ölmedin yüreğimizde yaşıyorsun, saddam sen kalk ben asılam teranelerini okuyacaklar ve onu gönüllerinin cennetine alacaklardır... Ben mi ? Ben elbette onu tüm diktatörler gibi hassaten son zamanlarda ölen Niyazovla beraber firavunların yanına yollayacağım, ve diktatörlere tapan tüm çılgınları ''Türk Koca karılarına ve onların ilaçlarına emanet edeceğim'' Sevgili dostuma bir not ( Vasatın üstünde gayr-i mütevazi oldu, hürmetler ) Bozan
-
Sapar Murat Niyazov
Niyazov ile ilgili yazacaklarımız bize bir yerlerden pek tanıdık gelecek, şaşırmayalım, çünkü diktatörlerin, tek tipçi zihniyetlerin ürettiği fikirler neticede bir ortak paydada buluşur… Niyazov bir yurt dışı seyahatinden sonra kendi adından önce gelecek ve herkes tarafından kendisine hürmet gösterilecek bir takma ad edindi…Türkmenbaşı….Türkmenlerin başı, atası, babası kısaca her şeyi manasında…Oysaki kişilerden bir kişiydi, diğer insanlardan insanlık babında hiçbir farkı yoktu ve hiçbir Türkmen de kendisine böyle bir paye vermemişti., fakat o bu payeyi kendine layık görmüştü….tanıdık geliyor mu ? Sonra da kendini ölünceye kadar prizedent yaptı, büyük kahraman oldu, milli ve ebedi şefi oldu ülkesinin… Elbette bir diktatörün, bir de fikirlerini ihtiva eden kitabı olmalı değil mi ? Evet ruhnameyi de bu yüzden yazdı / Yazdırttı. Bu da size tanıdık geliyor mu ? çevrenizdeki başka diktatörlerin de böyle kitapları var değil mi ? her derde deva, sürekli tvlerden okunan, bir vahiy misali hatmedilen, bürokrasi de yükselmenin adresi gösterilen, tabi ki var ; Kaddafi’nin yeşil kitabı gibi, hitlerin kavgam’ı gibi vesaire… Sonra insanın *****lı aklının binlerce yıldır ölümsüzlük için ürettiği ve böylece ebedi olacağını sandığı zayıflıklardan birine daha tevessül etti..her yere heykelini yaptırdı, firavunlar gibi…Her yaptığı inşaa’ya kendi adını verdirdi, gidenler bilir ; Türkmenbaşı havaalanı, Türkmenbaşı taksi, Türkmenbaşı sokak, Türkmenbaşı oteli…Bu da tanıdık geliyor değil mi ? Sonra hızını alamadı kendini peygamber bile ilan etti yakın çevresine…Yılın aylarından birini kendi adı ile değiştirdi, anasınınkini de…Ve bu diktatör de şimdi öldü… Buraya kadar olan bir zavallı adamın, sefaletinden ibaretti, asıl kötü olan putlaştırılan, bu insanın çevresindeki şişiricileriydi. Onlar bu zavallı diktatörün cehaletinden ve sefaletinden yararlandılar…. Diktatörler de ölür….Sen ölmedin yüreğimiz de yaşıyorsun teraneleri ile pinoşeyi ansak, Türkmenbaşını ansak bizi duyarlar mı zannediyorsunuz.. Hiç merak etmeyin Türkmen başının şişiricileri de onun üzerinden bir baskı rejimi kuracak, her yıl ölümünü halka bir eziyet olarak yaşatacaktır…Şu anda Türkmenistan tv’is ona ağlıyordur, okullarda sen ne büyüktün Türkmenbaşı şiirleri yazıları yazdırılacaktır çocuklara…Ama diktatörün öldüğü hakikatini ne kadar sihir yaparlarsa yapsınlar değiştiremeyeceklerdir… Gözün aydın olsun Türkmen halkı, sen de özgürlüğü hak ediyorsun bir gün sana da insan muamelesi yapanlar olacak sana da hürriyet uğrayacaktır. Birgün insanlık tüm putlarından temizlenecektir. Bir gün bütün gölgeler kalkacak hakikat belirecektir… Bozan
-
En Büyük Çağdaşlık Özgürlüktür.
En Büyük Çağdaşlık Özgürlüktür. Ve özgürlük öyle bir hakikattir ki !! Darbe ile susturulamaz…10 yılda bir darbe yapılsa daha güçlü yeşerir daima… Özel şartlar kabul etmez, her şartta her birey ancak özgür doğar ve bu yüzden elinden hakları asla alınamaz bu hakları almak cahilliktir, suçtur, günahtır… İster saçını uzatır, ister bıyığını uzatır, ister entari giyer boy boy ister şapka takar renk renk. Kimsenin özgürlüğüne baskı yapmadan dileyen dilediği gibi yaşar… Toplumu çağdaşlaştırmak adına, toplumu ileriye götürmek adına, toplumu süperleştirmek adına yapılan bütün baskılar dayatmalar suçtur, yargılanması şarttır. İnsanları daha ileriye götürme sözü vererek yapılan her türlü devlet baskısının tek tipçiliğin, devrimin, reformun, bugün ABD’nin Irakta yaptığı sözde demokratlaştırma harekatıyla hiçbir farkı yoktur her ikisi de insan haklarını hiçe sayan saygısız hareketlerdir. Kişinin hangi dili konuşacağına, hangi elbiseyi giyeceğine, hangi dini seçeceğine ve onu nasıl yaşayacağına, kiminle nasıl bir hayat yaşayacağına ( Kimseye baskı kurmadan yaptığı sürece ) hiç kimse karışamaz, bu haklara her birey doğuştan sahiptir. Resmi ideoloji, töre baskısı, kişi baskısı adı altında yapılan her türlü bastırıcı harekat kişi haklarına saygısızlıktır. Kişi istediği dili konuşur, istediği dini seçer yahut seçmez, istediği elbiseyi giyer hiç kimse kamu adına, resmi kurallar adına yahut da kendi adına kimseye baskı yapamaz… Darbe çığırtkanları, toplumu çağdaşlaştırıcılar, insanları adam edilmesi, ileriye götürülmesi gerekli sürü olarak gören baskıcılar, darbeciler sözde milliyetçilik adına bu millete deli gömleği giydirenler ; İnsanların hürr iradesine karışamazsınız… İnsan hakları evrensel beyannamesinden….. Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir. Madde 3 -Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır. Madde 4- Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz, kölelik ve köle ticareti her türlü biçimde yasaktır. Madde 5- Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez. Şimdi ey darbeciler , ey pinoşeciler yukarıdaki maddelere bir bakın ve insanlara neden zulmettiğinizin bir muhasebesini yapın…. bozan
-
Olmadı darbe yaparız
Eloğlu senin içerde laikçi türbancı çekişmeni gayet iyi biliyor, bunu da gayet güzel kullanıyor. Senin demokrat emekli bürokratların ne diyor ? Ordu lütfen olaya el koy... Şimdi siz mi demokratsınız ? Ne yani siz Kıbrıs Türkündür Türk kalacak derken sizi Ab'ye mi alacaklar ? Türkiye nasıl AB'ye girer ? Bakın sevgili nutukçular bu işin sonunda nutuk okumakla olmayacağını eski devlet başkanlarını Tanrı- hatasız / yarı tanrı ilan etmekle olmayacağını anlamışsınızdır. Benim kesin bir çözüm önerim var ; Buyurun Muhalefet partileri olarak en önde kendi çocuklarınız Kıbrısı ele geçirin. Şimdi Kıbrıs Ab Üyesi mi ? Evet. İlhak edin Kıbrısı sonra da Türkiye ile birleştiğini cümle aleme ilan edin böylece otomatik olarak AB'ye üye olursunuz, böylece türbanlıların canına bir güzel ookur, dincileri de ezmiş olursunuz. Öyle kaçak dövüşmenin manası yok iyisimi yiyin birbirinizi.. Evet sevgili pinoşeci bürokratlar ve onların takipçileri bakın faşist önderlerinizden birisi daha öldü, şimdi öte dünyada muhtemel ona da bir darbe yapıyorlardır. Bu arada solculara darbe yaptığı için pinoşeden nefret edenlere bir ikazım var, darbe ahlak dışıdır, anayasal suçtur, solcuyada yapsanız, sağcıya da yapsanız, dinciye de yapsanız, fenerbahçeye de yapsanız değişmez, darbe darbedir...Yok bu kadar demokrasi bize fazla bizim özel şartlarımız var mı diyorsunuz o zaman buyurun Fiji'ye... O zaman Bu ülkede türbancıları İran'a yollamak isyeten darbeciler de Fijiye gitsin orada haftada bir darbe yapıp doyuma ulaşırsınız demokrasiyi öğrenince de geri dönersiniz fena mı olur.... Siz Ab ülkelerinin ulusal kanallarında Nutuk okuyacağını, faşist bürokrasiyi öven demeçler vereceğini arada bir darbe yapın diyeceğini sizin özel şartlarınız var o yüzden köylü kalmanıza müsade ederiz demelerini, 10 yılda bir başbakan asmanıza müsade edeceklerini, atilla yaylayı öldürmenize yardım edeceklerini mi sandınız ? Yok o Avrupa bu avrupa değil... Bu durumda siz en iyisi darbe yapın, burada müsade etmezlerse Fiji'de yapın.... Yani sevgili faşistler olmadı darbe yaprız , hallederiz yaniii... bozan
-
bunu günahıma bi de külahıma dönüp anlatacak...
İstemeye istemeye çıktığım bir yolculuktu benimki...Yine 14 saat sürecek bir yolculuğa yine Harem'den yine son dakika bileti ve yine ek sefer adı verilen vergisiz kaçak bir firma ile başlamıştım. Tanımadığım bilmediğim insanlar... Kaçak otobüsümüz yolda bozuldu, saatlerce bekledik, Aştiye aktardılar sonra, kavgalar bağırışmalar, daha yolun yarısıydı oysa....Bütün hikayeyi burada geçiyorum . Asıl anlatmak istediğim, orada öylece çökmüş birini gördüm..Yolculardan bir yolcuydu, yorgun, mahzun, muhtaç...Bir şeyiniz var mı dedim olanca kibarlığımla, ilgilendim onunla , o da bunu istiyordu zira... Sonra döndüm geriye doğru bu sırada yaşamım geriye doğru hızla sarıyordu...Derken geldi, çok teşekkür etti alakadar olduğum için gülümsedi için için. Mutlu oldum, gökyüzü uzaklaşıyor, saatler işte bitiyor, ben Yanni'ye devam ediyorum, okumanı bekliyorum... Bir bozan incelemesi...
-
Tutku ( İftiharla Sunarım )
Buğulu gözlerin kapalıdır şimdi / daha sabahın ilk aydınlığı / Güneş ışıklarını bu mavi denize yayanda... Meltemler perdelerle oynaşanda... Bir gölgedir alır beni senden. / aramıza giren bir çirkin gölge / Şarmaşıklar nasıl sararsa bir erguvanı, Nasıl gemlenirse hoyrat bir rüzgar, Bir ada nasıl bırakılırsa bir başına okyanusta, O çirkin gölgenin elleri sende..!! Fakat nafiledir, gecenin karanlığı, Çirkinliğin kırallığı, Kimse giremez aramıza... bozan
-
Tutku ( İftiharla Sunarım )
Mukaddime Ellerinin bıraktığı yerdeyim, Yeniden düşlüyorum gökleri, Öyle mukavim, öyle biperva, Yenilmez ordunun erleri, Ebede doğru koşuyorlardı, Bir yanında sen vardın, Bir mahpus kadar özgür, Bir kuyu kadar yüce, Bir deli kadar bilgin, Bir yanında olan Akdeniz, Yor bu düşlerimi !!! Neden sonra sen oldu heryer. Çöllerde yüzdük, Kırlara tırmandık, Nasılsa saracak biri bulunur bu mabedi, Turuncu damlalar bu şehrin üstünde, Yeryüzü döndü eknafımızda, Böylece uyandım. Düşlerinle otandım, sağaldım. Öyleyse yor bu düşlerimi. Çön ; Gitmek mi ? daha ölmedim ! Kırılmak mı ? Bağımız bu kadar güçlüyken mi ? Nerede miyim ? Ellerine bak !! Bozan
-
Dönüş yok...
Geçenlerde bir bürokrat vazifeli olduğum yıllarda ben de bomba attırdım ne var bbunda dedi Şemdinli vakası ile ilgili olarak. Bir de üstüne bu sefer beceriksiz davranmış bizim çocuklar dedi. Sonra mahkemeye ifade verdi ben öyle demedim dedi ve herhangi bir ceza almadı. Bu hadiseleri önemsemek gerekli diye düşünüyorum ve iki haberi daha buraya alıntılıyorum, birisi jitem ile ilgili diğeri ise yine ''bizim çocuklar'' ile alakalı. ''JİTEM'ciden müthiş iddialar Daha önce Musa Anter cinayetine karıştığını itiraf eden eski JİTEM'ci Abdülkadir Aygan, şimdi de aynı dönemde ortadan kaybolan İlyas Eren ile infaz edilen Mehmet Emin Ayhan'ın ailesi ile avukatlarına e-mail yazıp, cinayetlerin detayını anlattı Birçok faili meçhul cinayetin tetikçilerinden eski Jİ- TEM'ci PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan, 11 Mart 1997'de kaybolan İlyas Eren'in akıbetini soran Diyarbakır Barosu avukatlarından Semir Güzel'e ve Diyarbakır Silvan'da 14 yıl önce faili meçhul bir cinayete kurban giden Dr. Mehmet Emin Ayhan'ın eşi Cennet Ayhan'a, İsveç’ten yazdığı e- maillerle yanıt verdi. 1990-1999 tarihleri arasında Diyarbakır'da yaşadığını ve bu yılların 48 yıllık ömrünün en ağır ve en acı yılları olduğunu ifade eden Aygan, "Mümkün olsa da ömrümün bu kesimini hayatımdan silebilseydim. Fakat ne mümkün hayat bir film şeridi değilki geriye sarabilesin" dedikten sonra, Türkiye'nin AİHM'deki davasında 30 bin euro tazminat ödemeye mahkum olduğu İlyas Eren'in akıbeti hakkında şunları kaydetti: "Ok yaydan çıktı. Şimdi ne desek nafile. Kayıplarımız çok oldu. O lanetli yıllarda Saraykapı denilen eski alay binasında çalışıyorduk. Aynı binada Diyarbakır Jandarma İstihbarat Timi de kalıyordu. JİTEM Grup Komutanlığı adam kaçırma, öldürme gibi faaliyetleri durdurmuştu. Aynı yıl Binbaşı Ali Yıldız Grup Komutanlığı'na tayin edilmişti. O da sadece istihbarat işiyle uğraşmamızı emretti. Fakat nedenini bilmiyorum, TİM komutanı Yüzbaşı Zahit Engin emrindeki rütbelilerle birlikte dur durak bilmiyordu. Hergün tanımadığımız insanlar, gözleri ve elleri bağlanarak beyaz Toros arabalarla Saraykapı'ya getirilip hücrelere atılıyordu. Bu insanların çığlıkları en hain Kürt’ü bile çileden çıkarmaya yeterdi. O tarihlerde azılı faşist Zahit Engin'in timi durmadan Kulp bölgesine gidiyor ve insanları avlar gibi tutup getiriyorlardı. Diyarbakır merkezinde de gündüz gözüyle yurtsever insanları 'PKK'lı terörist' suclamasıyla ölüm hücrelerinde boğuyorlardı. Bu ölum mangasının başında Yüzbaşı Astsubay Nuri Ateş (Oguz), Uzman çavuş Yüksel Uğur Zaza Sexo), Uzman Çavuş Abdulkadir Öztürk, Uzman Çavuş Cemal Kılıç (Hakan), Astsubay Levent ve Uzman Çavuş Ali adlı şahıslar vardı." KAYIP DOKTORUN EŞİNE DE YANIT VERDİ Aygan, Diyarbakır'ın Silvan İlçesi’nde 14 yıl önce faili meçhul bir cinayete kurban giden Dr. Mehmet Emin Ayhan'ın eşi Cennet Ayhan'a gönderdiği e-mailde ise, Ayhan'ın öldürülmesinde baş sorumluların Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanı Albay İsmet Yediyıldız ve Silvan İlçe Jandarma Karakol Komutanı Yüzbaşı Bülent Eroğlu olduğunu ileri sürdü. Aygan, şöyle devam etti: "Ben sadece o sırada kimlerin bu işin peşinden koşturduğunu, tanık olduğum faaliyeti açıklayacağım. 1992’de Cem Ersever Ankara'da görevliydi. Onun Dr. Mehmet Emin Ayhan olayıyla ilgisi yok. Olayın baş sorumluları Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanı İsmet Yediyıldız, Silvan İlçe Jandarma Komutanı Bülent Yüzbaşı, MHP'li Zahir Karadeniz, MİT elemanıyken Silvan'da bir kahvehanede uzun namlulu silahla öldürülen Abdulkadir Topçu'nun oğlu Muhsin adlı kişilerdir. Eylemi yapan Adil Timurtaş ve başka bir itirafçıdır. Eylemi gerçekleştirmek için bunlar Yedi Bela İsmet'ten (I.Yediyildiz) ve Bülent Yüzbaşı'dan para almışlardı. O sırada bu olay bu karanlık güçlerin dönemindeydi. Adil benim komşumdu. Ağzı gevşekti. Olayı o ve Zahir Karadeniz anlattılar. Benim çalıştığım yer ile bunların sıkı ilişkisi vardı. JİTEM dışında gerçekleştirilen bu olaydan bu şekilde haberdar olmuştum." Zanlılar sabıkalı Mehmet Emin Ayhan'ın öldürülmesinde yer aldığı iddia edilen eski MHP'li ve şimdi İzmir'de bir siyasi parti içinde faaliyet gösteren M.Zahir Karadeniz'in adı, onlarca cinayetten dava açılan JİTEM ana dosyasında da geçiyor. Halen Diyarbakır Askeri Ceza Mahkemesi'nde görülen ve birçok faili cinayette yer aldıkları tespit edilen Uzman Çavuş ve itirafçılarla birlikte yargılanan M. Zahir Karadeniz hakkındaki dava devam ediyor. Dönemin Silvan İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Bülent Eroğlu'nun adı ise bölgeye yabancı değil. 1992 yılında SHP Diyarbakır Genel Meclis Üyesi Mehmet Menge'nin öldürülmesi için tetikçi tutan Yüzbaşı'nın olayı, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'e kadar yansımıştı. '' Bu da İyi çocuklar ile ilgili '''İyi çocuklar' Uludere'de Şırnak'ın Uludere İlçesi'ne bağlı Ortaköy'de, 28 Ekim Cumartesi günü araçlarındaki el bombaları, uzun namlulu silahlar ve bazı evraklarla vatandaşlar tarafından yakalanan uzman çavuş ve astsubaylar bölge halkında Şemdinli sendromuna neden oldu. Araçtaki 3 kişi serbest bırakıldı. EYLEM İÇİN KEŞİF İDDİASI Olaydan birkaç gün önce Şırnak Uludere'ye bağlı Irak sınırına sıfır noktadaki Ortaköy çevresinde sürekli dolaşarak dikkatlerini üzerine çeken Tofaş Kartal marka beyaz araç ilçe girişinde korucular ve vatandaşlar tarafından durduruldu. Araçta, uzun namlulu silah ve doküman bulan vatandaşlar ile korucular, aracın içindeki sivil giyimli 3 kişiyi tartaklayarak indirdi. Sonradan biri astsubay ikisi uzman çavuş olduğu öğrenilen 3 kişi, "Biz jandarma istihbaratındanız. Bölük komutanını arayacağız" dediler. Karakola haber verilmesi üzerine Ortaköy Jandarma Bölük Komutanı, askerlerle olay yerine geldi ve jandarma görevlileri ile sivil plakalı aracı götürdü. Plaka yine sahte çıktı 28 Ekim 2006 Cumartesi günü Ortaköy girişinde durdurulan 73 SH 839 plakalı Kartal marka arabanın plakası da, Şemdinli olaylarında kullanılan arabanın plakası gibi sahte çıktı. Trafik kayıtlarına göre, sözkonusu plaka, trafik cezası borcundan dolayı Emniyet ekiplerince bağlanan Silopi'ye kayıtlı 1981 model bir BMC kamyona ait. Arabanın plakasının depodan çalındığı iddia ediliyor. Şemdinli'de, 9 Kasım 2005 günü Özipek Pasajı'nda Seferi Yılmaz'a ait kitapevine el bombası atılması sonucu 1 kişi ölmüştü. Bombayı atarak kaçan Veysel Ateş'i takip eden vatandaşlar pasaj dışında bekleyen 30 AK 933 plakalı aracın içinde yakalamışlardı. Arabadaki diğer iki kişinin ise astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz olduğu ortaya çıkarken, 30 AK 933 plakanın sahte olduğu ve Konya'ya kayıtlı bir traktöre ait olduğu belirlenmişti. Olaydan sonra açılan Şemdinli davası devam ediyor.'' Bu arada şunu eklemek istiyorum, dönüş yok artık öyle bir yola girdik ki bütün hukuksuzluklar er geç aydınlanacak.. bozan
-
Tehlikecinin farkında mısınız ?
Çandar'dan Tehlikecilere Tokat gibi yanıt Bozan '' Cengiz Çandar Cumhuriyetimizin 83. yıldönümü, bir başka deyimle doğum günü coşkuyla kutlandı. Bundan önceki yıldönümlerine oranla daha fazla bayraklı ve kimi yerlerde, Cumhuriyet'in 10. doğum günü hediyesi olan ama maalesef 28 Şubat simgesi olarak yeni kuşakların zihnine yerleşen "10. Yıl Marşı" ile. 83 yıllık bir ömür, bireyler açısından bakıldığında hayli "ihtiyar" bir yaşı ifade eder. İhtiyarlık da, her türlü ihtiyarlık hastalığı, bu arada "damar sertliği" de pekala olağan sayılır. Devletlerin ömrü açısından bakıldı- ğında ise, 83 yaş pekala "genç" addedilebilir. Bizimki bir hayli "genç" bir cumhuriyet. Daha yüzyıllık bile olmayan bir cumhuriyet. Yani, "delikanlı" bir cumhuriyete sahip bulunduğumuzu pekala söyleyebiliriz. Bu kadar genç, delikanlı devletlerin "çocukluk hastalıkları" olması da, bu anlamda, olağan karşılanmalı. Bizim durumumuz daha da karmaşık. Gerçi, "genç", "delikanlı" bir cumhuriyetimiz var ama onun 600 yıllı k bir İmparatorluk mirasçısı olduğunu da hepimiz biliyoruz. Yani, bir köklü devlet geleneğinin ve ancak bir Dünya Savaşı ile sonu gelen imparatorluğun külleri üzerinde yükselen bir cumhuriyet bizimkisi. Bir yandan da, dış borçlar anlamında değilse de, "kültürel" ve "kurumsal" bakımdan "reddi miras" ile kendisini ifade etmiş bir cumhuriyet. Resmi söylem, Osmanlı mirasını kabul etmez. Bu da, durumumuzu ve "ruh halimiz"i iyiden iyiye karmaşık bir hale getiriyor. Cumhuriyetimizin 83. yaş gününde, bir bakıyorsunuz, hem "damar sertliği" yani yaşlılık semptomları, hem de çocukluk hastalıklarında görülen semptomlar ortaya koyuyor. *** Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle yayınlanan mesajları bir düşünün. Cumhurbaşkanı'nın, Genelkurmay Başkanı' nın ve kendisini Cumhuriyet'in kurucu partisi olarak özel sorumluluk altı nda hisseden CHP'nin genel başkanı- nın mesajlarını. Bir "kutlama duygusu" ve "coşku" sezebiliyor musunuz bu mesajlarda? Sürekli tehlike ve tehdit vurgulaması. Ve, buna bağlı olarak kararlı lık ve tehditlere meydan okuma havası. Bu tür mesajlarda "gergin" ve "çatışmacı" bir ruh hali egemen. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana 83 yıl geçmiş ve kurulduğu ilk gündeki tehdit ve tehlikeler, başlıcası "irtica" ve "bölücülük" aynen ve hatta artan ölçülerde devam ediyor. Ve, her yıl, belirli makamları işgal eden kişilerden, sürekli, aynı basmakalıp ifadelerle, "ne demişlerdi" diye ertesi gün soruldu- ğunda hiçbir sözcüğünü hatırlamayaca- ğımız ve her yıl almaya alışık olduğumuz "uyarı mesajları" alıyoruz. Biz, sürekli "uyarılmak durumunda" bulunan bir toplumuz yani. Sürekli olarak, varlığımıza kasteden "tehdit ve tehlikeler" konusunda gözümüzün açılması, aklımızın başımıza toplanması gerekiyor. Ama, bunun "teminatı" da sürekli veriliyor. Bu tehlike ve tehditleri ezecek "büyüklerimiz" daimi bir teyakkuz halindeler neyse ki. Bize ne kalıyor? Tehdit ve tehlikeler karşısında "uyarı mesajları" aldığımız günü, bayrakları elimize alıp meydanlarda, konserlerle kutlamak. Bu "manzara"da bir tuhaşık bulunmuyor mu? Acaba, bütün bunlar ya "damar sertliği" veya tam tersine bir "çocukluk hastalığı" belirtisi değiller mi? *** Bir ülke, varoluşundan 83 yıl sonra hala din ve laiklik kavramları üzerinde bir "toplumsal mutabakat" ya da İngilizce çok çarpıcı bir tanım olan "national compact"a nasıl ulaşamaz? Nasıl olur da, 83 yıl sonra hala "SevrÈs Sendromu" yaşar, hala "bölünme tehlikesi" hissedebilir? Bunda Osmanlı İmparatorluğu'nun yaklaşık 150 yıllık bir "büzülme" ve büzülerek küçülme durumunun ve özellikle Balkan Savaşı ile, Osmanlı dönemindeki "anayurdumuzun yüreği" olan Rumeli'yi yitirmiş olmamızın kollektif bilinçaltımıza zerkettiği muazzam travmanın etkisi anlaşılabilir. Bu travma, günümüzde, özellikle Ortadoğu bölgesinde ve Türkiye'nin Avrupa ufkunda geleceğe ilişkin uzanan belirsizlikle beslenince daha da şiddetli oluyor. Ama, ne olursa olsun, sunduğumuz manzara tuhaf. İşin en ilginç yanı, dışarından bakıldığı ndan, Batı'dan ve Doğu'dan, "Cumhuriyet tecrübemiz"in bir "başarı öyküsü" olarak görülmesi. Batı, Türkiye'yi tüm Müslüman dünyaya örnek, modern bir ülke olarak önemsiyor; Doğu'da kendi olamadığını başarmış olan bir aile ferdi olarak. Cumhuriyetimizin 83. doğum günü, toplumumuza uyarılmaya muhtaç bir çocuk muamelesi yapılan son vesile olsun. Daha anlamlı kutlayacağımız nice Cumhuriyet Bayramlarımıza...'''
-
Dönüş yok...
Gün kimi zaman hakikate doğarken kimileyin karanlığa koşar. Şimdi bir gün daha dönüyor aydınlığa doğru. Susturulmuş, pıstırılmış, korkutulmuş, aç bırakılmış, cahil bırakılmış, ödü kopartılmış bu millet gün gelecek hesap soracaktır. Şayet soramazsa bütün metdana gelmiş kötü hadiselerden kendisi de mesul olacaktır çünkü... Artık özgür düşünceyi daha çok bastıramayacak, bu milleti daha çok dövemeyecekler. Bu meyanda iki alıntı yapıyorum.' ''Bayındır eski Savcısı Gültekin Avcı'dan ilginç çıkış. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) kararıyla Kars'a atanan Avcı, düzenlediği basın toplantısında Danıştay saldırısını 'Özel Harp operasyonu' olarak nitelendirdi. Atabeyler Çetesi ve İsmailağa cinayetinin de Özel Harp yöntemlerinden olduğunu savunan Avcı, operasyonların amacını ise şöyle açıkladı: "AB sürecinde demokrasiye darbe vurmak, mütedeyyin insanlara darbe vurmak, siyasi iktidarı zor durumda bırakarak cumhurbaşkanını seçmesini engellemek ve ülkeyi istikrarsızlaştırmak". Avcı ayrıca, bu olaylarla ülkede yeni bir 28 Şubat ortamı oluşturulmaya çalışıldığını savundu. Karanlık İlişkiler-Susurluk, Şemdinli ve Danıştay Olaylarının Şifresi ile Doğu'nun İstilası isimli kitaplara da imza atan Avcı, amacının 'yolsuzlukları ve ihanetleri' ortaya çıkarmak olduğunu söyledi. Asker ya da sivil, adaleti çiğneyen her devlet adamının cezalandırılması gerektiğini söyleyen Avcı, "Yargının ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) yedeği yoktur, eleştirilemez." sözüne de katılmadığını dile getirdi. Avcı, "Her kurum eleştirilebilir." dedi. Şemdinli iddianamesinin ardından meslekten ihraç edilen Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'ya da destek veren Avcı, "Sarıkaya'nın iddianamesi fevkalade isabetli. Sarıkaya'nın ihracının ardından, bir yolsuzluğun içinde asker varsa, cesaret gösterecek savcı çıkamayacak. Çıkarsa tanrıların gazabına uğrayacak." ifadelerini kullandı. Sarıkaya'nın sadece görevini yaptığını belirten Avcı, böyle bir savcının İtalya ya da ABD'de olması halinde milli kahraman ilan edileceğini söyledi. '' Gün gelecek bu millet kendisine darbe yapanları da kendisini medeniyetin gerisinde bırakanları da kendisini Cumhuriyetten, demokrasiden, muassır medeniyetler seviyesinden uzaklaştırmaya çalışanları da hakettiği yere, tarihin karanlıklarına gönderecektir. Medyadaki soysuzlaşma ile ilgili şu makaleyi de Atılgan Bayar'dan alıntılıyorum. '' Yahu bu cemaat İsmail Ağa cemaati gibi kapalı bir cemaat değil ki… Aczmendiler gibi radikal değil ki… Faaliyetlerini gizli saklı, yasadışı yollarla yapmıyor ki… Zaman Gazetesi ortada, Samanyolu Televizyonu, Türkiye içindeki ve yurtdışındaki okullar ortada… Vakıflarını teker teker biliyoruz… Bir şey saklamıyorlar… İdeolojik konumunu da biliyoruz: Arap İslamı’na karşı, Türk İslamı kavrayışının altını çiziyorlar. Öyleyse bu endişe niye? Artık sayıları yedi haneli rakamlarla, etki alanları bunun dört katıyla ölçülebilir olduğu için mi? Yoksa, cemaatin devasa gelişimi; hem devletin, hem de cemaat liderinin ‘kontrolünün dışına’ çıkabilme ihtimali oluşturduğu için mi? Bir Orta Asya seyahatim sırasında, bu cemaatin yöneticilerinden biri kulağıma organizasyon toplantılarına, ‘MİT, Genelkurmay, Dışişleri ve İçişleri Bakanlıklarından görevliler davet ettiklerini’ fısıldamıştı. Bu iddiayı Hürriyet Gazetesi’nde yazmıştım. Bu güne kadar, hiçbir yerden yalanlanmadı. Dolayısıyla bu cemaatin oluşturduğu endişe havasının ‘ideoloiik’ bir sebepten çok, ‘kontrol dışı’na çıkabilecek kadar büyümüş olmasından kaynaklanıyor, diye düşünebiliriz. Başka ülkelerin etki alanına girebileceğinden endişelenen cemaate, sırf böyle bir ‘endişe’ üzerinden yüklenilmesini ise pek anlamlı bulmuyorum. Eğer hala böyle bir endişe söz konusu ise, başından beri bu cemaatin içinde bulunan, cemaatin açıklığına rağmen onu iyi değerlendiremeyen Devlet’in bir başarısızlığı söz konusu olabilir. Devlet, eğer ‘Fethullahçılık’ diye bir suçtan bahsedecek bir duruma gelirse, milyonlarca insanı nasıl cezalandıracağı sorusuna da bir cevap bulmalıdır. Öte yandan cemaatin bir ‘ortak akıl’ taşımadığı, yönetim zafiyeti endişesi ise, tamamen yersiz bir endişe de değil. Biz gazeteciler, bu devasa cemaat ile her temas ettiğimizde bu gerçek ile yüzleşiyoruz. Yıllar önce, Hürriyet’de yaptığım değerlendirmeler, cemaatin lideri Fethullah Gülen tarafından kendi imzasıyla çok saygın bir üslupla taltif edilirken, Gülen’e niçin ‘hocaefendi’ diye hitap etmediğimi sorgulayan küfürlü mailler almıştım. Bugün de, cemaat ile veya İslam anlayışıyla ilgili yazılarım, yüksek seviyede değerlendirilebilirken, varoluşunu bu cemaate sığınarak tanımlayan bazı terbiyesiz ‘doçent’lerden hakaret mailleri alabiliyorum. Bunu birçok gazeteci arkadaşım yaşıyor. Görüyoruz ki, gerçekten ‘cemaat içi’nde bir ‘ortak akıl’ sorunu var. Ancak bu sorunun iki sorumlusu olduğunun altını çizelim. Devlete sonuna kadar açık olan bu cemaat ile ilişkilerini başarıyla yönetemeyen Devlet’in sorumlu olduğunu söylememiz gerekir. Aynı şekilde, bu sorunu yaşayan cemaatin bir yönetim çalışması yapmasında da fayda bulunmaktadır. Sonuç olarak, elbette ‘Emniyetteki Fethullahçı Kadrolaşma’ konuşabilir, Milli Eğitim kadroları tartışılabilir, hatta bunlara yönelik operasyonlar da düşünülebilir ama bu milyonlarla ifade edilen cemaatin ‘istenmeyen etki alanlarına açık’ olmasına mani olamaz. Dolayısıyla, bu noktada ‘devlet aklı’nın bu cemaati değerlendirirken kendi kusurlarını da görmesi gerekirken; cemaati yöneten iradenin de açıklığını abartıp, devletine doğru attığı adımları sıklaştırmasında fayda mülahaza ediyorum. Sonuç olarak, ‘Fethullahçı’ diye adlandırılan cemaatin medyada onurunun kırılmasına devam edilmesinin, devleti ile barışık dindarları hayalkırıklığına uğratacağı açık. Öte yandan, içinde ‘devlete karşı manuple edilebilir’ unsurları bulundurabilen cemaatin de bir güven tesis etmesi zorlaşabilir. Türk İslamı’nı vazeden, bu özelliği ile yurtdışında Türkiye’nin iddiasını seslendirebilen bu cemaat ile devlet arasındaki ihtilafın, yine bir güçlü ‘devlet aklı’ ile derhal çözülmesi Türkiye’nin lehinedir. ‘KIRAL ÇIPLAK’… MEDYA NOTU: Fethullah Gülen Cemaati’ne medya tarafından gösterilen ilginin büyük kısmının ‘tiraj’ kaygısından yaşandığını da artık itiraf etmenin vakti gelmiştir. Üzerinde Fethullah Gülen yazan her medyanın büyük ilgi ile karşılaşması bir ‘ticari operasyon modeli’ geliştirmiştir. Tirajda sıkışan yayınların, aniden ve ‘bağlam dışı,’ tiraj beklentisiyle “Fethullahçılar” yayını yapması da endişeyi besleyen unsurlardan biri olarak, soğukkanlılıkla değerlendirilmelidir.'' Artık milleti iki suikastle kandıramayacaklar. Atıgan bir kaç bomba ile bu milleti sindiremeyecek, ezemeyecekler. Gün döner karanlık biter... Jakobenler, hitlerciler, rantçılar millet düşmanları, döverek adam etme heveslilere hepinize iyi dünler diliyorum, sizi tarihin derinliklerine emanet ediyorum, orada musoliniler , hitlerler, nemrutlar , firavunlar, stalinler sizi bekliyor. bozan
-
özeleştiri
Sevgili nazan özkan. Yerinde tespitleriniz için teşekkür ederiz, bizleri tenvir ettiniz. bozan
-
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI... (83 yıl önce 29 Ekim gününe, engelleri yıkarak nasıl adım adım gelindiğini ulusça hep anımsamalıyız) [CUMHURİYET SÜRECİ]
Eski ve buruşuk, Cumhuriyeti kurduk hadi o zaman şu hükümeti devirelim basit mantığı içerisine yuvarlanmış, saçaklı ve örgülü, kendi içinde köşeli, geçelim dedirten, ya da ne olurdu olmasaydıyı düşündürmeyen, sıkıcı, mantıklı olduğunu savunmayı hiçkimseye temayül ettirmeyen, cumhuriyetten kitleleri soğutmayı amaçlayan, provokatif, Abd ve Ab'ci yanlı, taraflı, cumhuriyet karşıtı bir yazı gibi gelen....... bozan
-
Gündem Üzerine Bozan'la Röportaj
Yine bir ‘’İrtica Hortladı Terör Zortladı’’ programında daha ben haberci kız ve ben bozan birlikteyiz sevgili dostlar. Malum bayram münasebetiyle ara verdiğimiz tenviratımıza bıraktığımız yerden başlıyoruz, zira gündem kalabalık. Haberci kız ; sevgili hocam öncelikle şu cinayet hadiselerine eğilelim isterseniz ? Bozan ; hay hay... Efendim evvela Tüm ülkemizin irticayla mücadele bayramını kutlar, bayramda biraz daha şeker yiyeyim diye yollara düşen ve fakat vatanına ulaşamayan bütün köylülerimize Allah'tan rahmet kalanlara da bir daha ki bayramda akrabalarının yanına gitmekte aceleci davranmamaları hususunda nasihat ederim. Dile kolay 5 günde 105 mefta 500'den fazla mecruh. Haberci kız ; Söz tam buraya gelmişken trafik kazaları hususunda ne yapılmalı sayın bozan. Bozan ; Biz her zaman sivil insiyatifle işleri halledelim dedik ama olmadı bu durumda, trafik ülkemizde çok can almakta ülke insanımızı bölmekte, ben başka çare kalmadıysa darbe yapalım bütün araçları, yolları ve şöförleri sıkı yönetime tabi tutalım diyorum. Bu da yapılmaz ise bundan sonra arabaların ön ve arka camlarına birer sahife nutuk asılsın derim o da olmadı devrim yapalım, eee tehlikecilerde çare tükenmez. haberci kız ; Hocam seri katillerle alakalı ne düşünüyorsunuz ? Bozan ; İrticayla sıkı ve samimi bir ilişkileri olduğuna hiç şüphe yok. katillerden biri bir zamanlar imam hatip lisesinde okumuş. Olay budur, gerisi boştur. Dini baskılar zihninde zamanla saplantıya dönüşmüş ve yer geldiğinde açığa çıkmıştır, derhal tekke ve zaviyelere soruşturma açılmalıdır, bir kaç savcuyu vazifelendirelim...Olmadı devrim yaparız. haberci kız ; Sevgili hocam nasıl olurda katiller uzun yolculukları sırasında yakalanmadan öldürmeye devam edebildiler ? Bozan ; iki mühim nedeni var birincisi katillerden birisi koynunda muska taşıyormuş, gördün mü haberci kız yani mesele yine irtica. İkinci neden ise tüm ülke olarak bayramda meydana gelen ve gelecek kazalara yoğunlaştığımızdan bu adamlara yeterince vakit ayıramadık. Artık bir daha ki bayramda yaparız ve olmadı devrim yaparız... haberci kız ; ne dersiniz sevgili bozan bu katiller bir müddet sonra serdar dontaç kadar meşhur olabilirler mi ? Bozan ; Ben bu katilleri serdar dontaçtan daha ünlü olacağını düşünüyorum. Yeteneksizleri meşhur etmek, darbe yapmak gibi kötü itiyatlarımız var malumdur. haberci kız ; bu akşam bize ne yemeği tavsiye edersiniz sevgili bozan. Bozan ; bak haberci kız seni ben aşçımıyım deyip bozardım ama bu sefer affediyorum. Akşama sahanda yumurta yapın, olmadı devrim yaparız... Hepinizi Türk astronotlarına emanet ederim. ( yoksa bu da mı benim suçum, yap bir devrim kurtulalım ) bozan
-
Cüppesiz Ahmet Hoca,
Bu hususa son olarak şunu ilave etmek istiyorum, sevgili sardunyam haklıdır ve artık bu meseleyi çok uzatmamak taraftarıyım ; cübbe düşmüştür hepsi bu... bozan
-
Yürü be aslanım...
Önce marcus'a ; sen de ciddi bir ışık görüyorum dostum, insanlar ikiye ayrılır ( iyi kötü çirkin'den ) hakikate ya da herhangi bir görüşe ki buna daha önce tesadüf etmese de baştan ve belli bir önyargı ile mutlak karşı olanlar ve farklı düşüncelere karşı velev ki kendi fikrinden çok uzak da olsa saygılı ve ölçülü olanlar, ben seni ikinci hizip içerisinde addediyorum. Bu manada geçmişin öz eleştirisini yapabiliriz bunun için yürekten ziyade kafa gerekir diye düşünüyorum, insan sürekli kendini yenilemeli değil midir ? Sonra politika'ya ; öncelikle sizi ikinci bölük dahilinde addedemeyeceğim için müteessirim ve ahiran anlaşılan döverek adam etme metodunu gerektiğinde ( ali menfaat durumunda ) lüzumlu ve belki elzem görüyorsunuz. Ben bu hususa katılırsam bütün bir hayatımı yalanlamış olurum. Geldiğimiz noktada ne olursa olsun ben insanları ve onların fikirlerini anlamak siz ise yeri geldiğinde döverek adam etme usulüne göre darbelemek düşüncesindesiniz. Size kolay gelsin diyorum balyozu iade ediyorum ve sizi Türk hekimlerine Emanet Ediyorum... bozan
-
Yürü be aslanım...
İşte sihirli cümlelerden birisini söylemiş sevgili politika. ne güzel değil mi ? Aklı başında hiçkimse darbe istemez ammaaaaa, ammaaaa hep bu amalar. ama devletin âli menfaatiymiş, nedense hep kişi olmayan devlet değil de ona hükmeden rantçıların âli menfaatleri oluyor. Aklı başında hiçkimse darbe istemezmiş. peki sevgili dostum 10 yılda bir bu millet çıldırıyor mu ? Deliriyor mu ? Yoksa birileri milleti delirtiyor mu ? Geçeceksiniz böyle barbeli matkapları, darbeli demokrasileri. Ali menfaat nedir bilir misin ? Ali menfaat milleti 10 yılda bir devirmemektir. Ali menfaat komünist, solcu, faşist, dinci aramak yerine sokaklarda, bu vatanın evladına sahip çıkmaktır. Ali menfaat halkına karşı darbecilikte bulunmamaktır. Ha bir de gerektiğinde o balyozlarla şöyle yaparız böyle yaparız demenin ali menfaatle ilişkisi serdar dontaçın sanatla ilişkisi kadardır o kadar... bozan
-
Yürü be aslanım...
70 milyonluk bir ülkeyle alay edenler Atatürk'ü, 10.yıl marşını ve Nutuk'u istismar ederek, kişilerin tercihleri üzerinden metalanmaya, faydalanmaya çalışanlardır. Bu ülkeyle alay edenler, Atatürk'ü istismar ederek, Cumhuriyeti istismar ederek darbe şakşakçılığı yapan ve bu 70 milyona deli gömleği giydirmeye çalışan halkçılık nedir bilmeyen halka karşı örgütlenenlerdir. Bu ülkeyle alay edenler kendilerine aynı muamele yapıldığında hasmına aba altından sopa gösteren seni balyozla parçalarım diyen bilumum halk düşmanıdır... Kullanmak için , istismar için artık Cumhuriyetimizi ağızlarına almasınlar....Bu Ülkeyle alay edemezsiniz. bozan
-
özeleştiri
özeleştiriniz üzerine muhtelif düşünceler 1. Nâhak yere kendini helâk etmeyesin. 2. Cumhuriyet olduğu yerede baki, dün akşam en son Cumhuriyettik, sabaha karşı mutlakiyet ya da meşrutiyet mi ilan edildi ? 3. Yıllardır muhtelif izinli yada izinsiz gösterilere katılmışsınız, bakın ne Türkiye'ye birşey oldu ne de ABD'ye . olan hep memet amcayla ayşe teyzeye oldu en iyisi siz de artık emperyalizmin bu oyunundan vazgeçin. 4. ( benim gibi farklı düşünen kişilere yazılanlar gibi ben de size yazsam şöyle demeliydim ) ; Siz Cumhuriyet, Atatürk, Demokrasi, eşitlik, kardeşlik karşıtısınız ve samimi değilsiniz. Şimdi nasıl oldu ? Hoşunuza gitti mi ? bence gitmemiştir, işte bu yüzden siz de sizden başkalarını aynı şekilde itham etmeyin bence. 5. Engin ardıçı'ın dediği gibi ''devrimini al da git''... bozan
-
Yürü be aslanım...
Yürü be aslanım kim tutar seni ? Halka çağrı 1. Hadi bakalım aslanlarım alanlara, yalnız yanınızda mutlaka bulunması gerekli alet ve edevatı unutmayacaksınız. 2. Herkes büyük fransa protestosu için bir adet balyoz, bir adet odun ben sana vurdum, bol miktarda nutuk almalıdır. 3. Alanlara 10. yıl marşı eşliğinde Bursa nutku okunarak girilmeli, ve gördüğümüz her Fransız ve Fransız mamülüne doğru Bursa nutku sayfalarını iyice tutmalıyız, bir müddet sonra bu mamüller Türk malına dönüşecektir. 4. Fransız elçiliği önüne bir balya Çılgın Türkler kitabı bırakılmalı, böylece Fransızlar onları nasıl da tepelediğimizi hatırlayacaklar bizden ödleri kopacaktır. 5. Bize katılmayan bütün Türkleri vatan haini ilan edecek, kendimizi hakiki ve samimi cumhuriyetçi farklı düşünenleri patates ilan edeceğiz... Yürürüyün çılgınlar böylece geri kalmışlığımızı bir müddet daha örtbas edeceğiz.: bozan
-
Yürü be aslanım...
Gugukcuk gitmeyecektir, belki bu başlıkta bir daha yazmayabilir haklıdır da fakat forumu terketmeyecektir terketmemelidir, zira ; 1. İfa ettikleri yek amel hükümeti tahkir ( tenkit değil), 2. Fikirleri kendi fikriyatına manend olmayan kim var ise onu ya da onları vatan haini, onursuz, tepkisiz göstermek 3. Kendileri gibi kalıp düşünceler dışına çıkan her bireyi vatan düşmanı göstermek, Cumhuriyet düşmanı göstermek gibi bir düşünce ve yazı terbiyesine ancak malik olan şüreka-yı zîcehli, 4. Tek bildikleri mahall-i posttan halka telkin-i isyan olan 5. Ruhiyatı cay-ı kürek, tecsirata baîd ve fakat lafugüzâfa garîb olan, Ve buyüzden Açıkça Cumhuriyet, Hür düşünce, akıl ve mantık yagısı olan, Köligeye sinmiş kimi jakobenlere ben gugukcuk'un pirim vereceğine inanmıyorum. bozan
-
Yürü be aslanım...
Yazı budur, burada ne bir teslimiyet vardır ne de utanılacak bir durum. Yazıdan bir böyle mana çıkarıyorsanız asıl utanılacak durum budur. Ben tepkimizi gösterelim ve lakin, asıl tepki göstermesi gerekenler sakın bizleri öne sürüp sonra da ortadan kaybolmasınlar dedim. Büyük devlet ihalelerinden bahsettim asıl can acıtacak askeri ihaleler, sivil bürokrasinin ihaleleridir dedim ve ekledim, fakat kimse yerli malı arabaya bineyim ben fransız arabasına binmem diyemez zira bütünüyle bize ait arabamız, uçağımız yok...Asıl tepki göstermemiz gereken husus budur, asıl utanılacak husus budur. Ben bunu belirttim... Bozan
-
Yürü be aslanım...
Mühim olan fikirlerimizi paylaşmaktır. Ben bizdeki vatan satan, devlet satan, ajan provakator, memleketi peşkeş çeken gibi hastalıklı düşüncelere katılmıyorum. Daha önce kırk defa anlattık kendini samimi vatanperver hasmını vatansatan gören, kendini samimi müslüman karşısındakini zındık gören, kendini bu vatanın evladı ötekini vatansız kabul eden görüş kategorik, hitlerci ve hastalıklı görüştür. Görüş odur ki fikrini beyan eder karşısındakini katılmasa da dinler ve konuşmasına müsamaha gösterir. Esasen ben bozan olarak Fransız hükumetinin almış olduğu karara bu açıdan yani özgür düşünceyi baltalaması açısından karşıyım. Yarın vatandaşı olduğum ülkem, gerektiğinde kanımı akıttığım ülkem, özgür düşünceyi yasaklayıcı Fransız usülü bir kanun çıkarırsa ona da karşı olmak boynumun borcudur. Mühim olan hatta ehemm olan insandır, insanın haklarıdır. Zorla baş örttüren molla rejimi ile zorla baş açtıran bir başka düşüncenin özünde bir farklılık yoktur, her ikisi de baskıcı rejimdir, her özgür düşünür buna yapısı itibariyle muhalif olmak zorundadır. Bu manada Fransa'ya karşı tepki gösterirken, yok efendim, bizdeki kaçak ermenileri sürelim yok efendim, biz de ermeni soykırımı vardır demeyi suç sayalım gibi düşünceler mantık olarak yanlıştır. Hem bir hareket tarzını doğru bulmayıp hem de aynı hareketi yapmak kişinin kendisi ile çelişmesinden başka birşey değildir. Arkadaşlar, dünyadan soyutlanmak, kendi dışımızdaki bütün milletleri, devletleri, düşünceleri kendimize düşman addetmek ve kapılarımızı dünyaya kapatmak bir doğru davranış olmasa gerek. Hiçkimse ispat edilmediği sürece kendi zannımıza göre suçlu sayılmaz. Bugünü düşünürsek yarınımız olmaz. Bugün yarın için zihni açılım yapmamız şarttır. Şimdi Askeri ve sivil bürokrasimizi taşıyan araçlar Türk malı mıdır ? Peki hal böyle iken kimi boykot edeceksiniz ? Askeri ihalelerimize katılan devletlere bir bakalım mı ? ABD, Almanya, Fransa, İsrail vesaire..Hal böyle iken kimi boykot edeceksiniz. Hasan amca ile ayşe teyzenin alışveriş yaptığı marketten değil bu ülkeler bu büyük ihalelerden para kazanmakta. F-16 savaş uçağını ne zaman hasan oğlu mehmet yaparsa bütünüyle o zaman boykot edersin istediğin devleti zira ki elinde seçeneğin vardır. Daha evvelde söylemiştim, sizin masumane boykotlarınız devam ederken bir adam ''oraya helikopter gönderemem, yaralıysa yaralı, çünkü analar mehmetçik doğurur ama skorski doğuramaz'' diyordu. malesef bu bizim acı gerçeğimizdir.. Bunu söylemek hiyanet-i vatan mıdır ? Arkadaşlar çok çalışmamız gerek, bu ülke komünist avlamaktan, faşist yakalmaktan 30 yıl hapse mahkum oldu, 3 kere ayar yedi, bir otuz yıl da mürteci avlamakla vakit kaybetmeyelim, kendi uçağımızı kendimiz yapalım, kendi arabamızı kendimiz yapalım, kendi motorumuzu kendimiz yapalım demek vatana ihanet mi ? Şimdi çok arkadaş belki tepki göterecektir ama, Asil Nadir kötü bir iş adamı mıydı ? Şimdi birşey daha söyleyeceğim, anadoludan çıkıp iş yapmak isteyen gençlere neden sahip çıkılmıyor ? Hep aynı mantık, sen yönetemezsin ben yönetirim, sen giyinemezsin ben sana giydiririm, sen öğrenemezsin ancak ben sana öğretirim, sen iş adamı olamazsın ben olurum sen ancak benim yanımda işçi olursun. yani baskıcı mantık, tehlikeci mantık. Yani ''bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz '' mantığı. Boykota gelince tekrar ediyorum, ne zaman ki bürokrasi ihalelerine ABD, almanya, fransa, ingiltere vesaire ne kadar düşman ülke varsa sizi almayacağız derse o zaman ben de bürokrasinin samimiyetine inanır ve boykotumu yaparım yoksa gerisi laf-ı güzaftır. (Hükümete değil de bürokrasiye bu teklifi yapmamın nedeni devleti yöneten mekanizmanın hükümetten ziyade bürokrasi olduğuna olan inancımdır, hükümet beş yıllığına kendi yakın çevresini bir noktaya taşımak gibi kısır bir hedefle vazifelidir, ötesine istese de karışmaz, kimisi zaten karışmak istemez, karışanı da oradan gönderirler. Bu manada salahiyeti olmayanın mesuliyeti olmaz. Yani gençlere şöyle söyleyelim yetkisi olmayanın sorumluluğu olmaz ) bozan