Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

bozan

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.109
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

bozan tarafından postalanan herşey

  1. bozan

    Atatürk ve Muhalifleri

    İbretle okuyalım, yorumlu...... bozan Mustafa Kemal, kendisine, 'İzmir'i aldıktan sonra artık biraz dinlenirsiniz Paşam. Çok yoruldunuz' diyen Halide Edip'e şu yanıtı verir: 'Dinlenmek mi? Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz.' Bu öngörü doğru çıkar. Mustafa Kemal'i Milli Mücadele liderliğine taşıyan tarihsel koşulları bir yana bırakırsak, yüksek zekâsının ve hırslı kişiliğinin bu yükselişte önemli payı olduğu açıktır. Milli Mücadele'nin asker üyelerinden Fahrettin Altay'ın aktardığı bir hikâyeye bakılırsa, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (İTC) güçlü adamı Enver, Çanakkale Savaşları sırasında, "Siz Mustafa Kemal'i benim gibi tanımazsınız. Vakıa çok değerli, fakat o nisbette de haristir. Emin olun, şimdi liva yaparız. Kolordu kumandanlığı ister. Onu yaparız, ordu kumandanlığı ister. Ordu kumandanı yaparız, başkumandanlık ister. Ona da peki desek, yine kâfi görmez. Daha büyüğünü ister. Çünkü hırsına hudut yoktur. Bu sebeple, onu azar azar vererek gayet maharetle idare etmek, hoş tutmak lazımdır" demiştir. Bu konuşma Mustafa Kemal'e aktarıldığında "Ben Enver'in bu kadar zeki ve ileri görüşlü olduğunu bilmezdim" diyerek, hakkındaki yargıları adeta onayladığı bilinir. Mustafa Kemal, yakın arkadaşı Yunus Nadi ile yaptığı bir sohbette, Mütareke döneminde Ahmet İzzet Paşa'nın oluşturacağı hükümette kendisine Harbiye Nazırlığı'nın verilmesi için çektiği telgraftan bahsederken "Kendisi bunu mansıp (rütbe, mevki) hırsı ile yorumlamış. Halbuki ben adamlarımızı biliyordum. Orada memlekette yapılacak hizmeti, en büyük salahiyetle ancak ben yapabilirdim. Eğer ben o kabinede bulunsaydım, işi daha İstanbul'un eşiğindeyken hallederdim..." diyerek, kendine olan aşırı güvenini anlatmıştır. Bu güven öylesine büyüktür ki, ileriki yıllarda, kendisine muhalefet eden herkesi teker teker saf dışı etmesinde hiçbir yanlışlık görmeyecektir. 'Emirlerin yerine getirilmesi' Kendisine "İzmir'i aldıktan sonra artık biraz dinlenirsiniz Paşam. Çok yoruldunuz" diyen Halide Edip'e "Dinlenmek mi? Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz" diyen Mustafa Kemal'in öngörüsü doğru çıkmıştır. Ancak, dava arkadaşlarının en büyük mücadelesi, onun liderliğini önlemek değil, diktatörlük eğilimlerini frenlemek yolunda oldu. "Onbaşı" diye hitap ettiği Halide Edip'e "Ben hiçbir eleştiri, hiçbir fikir istemiyorum. Yalnız emirlerimin yerine getirilmesi[ni istiyorum]" demesi ile Nutuk'ta, "Tarih, itiraz kabul etmez bir şekilde ispat etmiştir ki, büyük meselelerde muvaffakiyet için kabiliyet ve kudreti sarsılmaz bir Reis'in vücudu lazımdır" demesi eylemlerinin ardındaki mantığı açıklar. Fevzi Paşa sevgisi Yine de 1919'da Samsun'a doğru yola çıkmasıyla, 1926'da İzmir Suikastı Davası arasında kalan yedi yıl içinde Milli Mücadele'ye birlikte başladığı arkadaşlarından ikisi dışında hepsini tasfiye etmesini anlamak pek kolay değildir. Bu iki kişiden biri olan Mareşal Fevzi Çakmak'a duyduğu sevgi hakikaten özeldir. Bazı araştırmacılar bunu Fevzi Paşa'nın siyasi hiçbir hırsı olmamasına bağlar. Paşa'nın isminin Osmanlıca'da 'kuzu' kelimesiyle benzer şekilde yazılmasından kalkarak yapılan 'Kuzu Paşa' esprisi bunu doğrular niteliktedir. İkinci 'en çok sevdiği kişi' ise İsmet İnönü'dür. Falih Rıfkı'ya göre, Milli Mücadele'nin başında Anadolu'ya birlikte gitmeyi öneren Mustafa Kemal'e, 'yeni evlendim, beni biraz rahat bırak' diyen; 1920 yılı başında kısa süreliğine Anadolu'ya geçip hemen İstanbul'a dönen, en sonunda İngilizlerin çerçevesini çizdiği 'ya Malta, ya Anadolu' ikilemi yüzünden adeta harekete katılmak zorunda kalan İsmet İnönü'ye 6 Ağustos 1933'te çektiği bir telgrafta, "İsmet sen büyük adamsın. Hassas olduğun kadar his veren adamsın. Sen benim sözlerimi okurken gözlerin yaşarmış; ya ben seni okurken hıçkırıklarla ağladığımı söylersem, inanır mısın? Bu duygularımı sonradan değil, kimsenin yanında değil, yatak odama çekildikten sonra mahremimde yazıyorum. Sen beni muhakkak çok seviyorsun. Ya ben seni!" demesi, bu sevginin şaşırtıcı boyutlarını gösterir. Ama, Mustafa Kemal'in sevgisini kazanmayı başaramayan, ya da muhafaza edemeyen diğer kişilerin örneğin Cavit Bey, Küçük Talat, Dr. Nazım Bey ve Kara Kemal gibi İttihatçı yoldaşlarının; Milli Mücadele'ye birlikte başladığı Çerkes Ethem, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuad Cebesoy, Cafer Tayyar Eğilmez, Kazım Özalp, Ali İhsan Sabis Paşa, Rüştü Paşa, Mersinli Cemal Paşa gibi silah arkadaşlarının; Adnan Adıvar ve Halide Edip Adıvar gibi entelektüel dostlarının, Rıza Nur, Ali Şükrü Bey, Hüseyin Avni (Ulaş) Bey gibi siyasi şahsiyetlerin akıbeti hiç de iyi olmamıştır. Kimi görevden alınmış, kimi sürülmüş, kimi İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanmış, kiminin siyasi hayatı ebediyen sona ermiş, kimi öldürülmüştür. Bu yazı dizisinde, Mustafa Kemal'le muhalifleri arasında, kimi kişisel, kimi siyasal, kimi ideolojik nedenlere dayanan çatışmaların perde arkasına göz atmaya çalışacağız. Böyle mütevazı bir çalışmada, bugüne kadar genel kabul görmüş 'doğruları' tersyüz etmek gibi iddialı bir hedefin gerçekleşmeyeceğini biliyoruz. Sadece yeni sorular üretmeyi umuyoruz. Bu soruların yeni cevaplara neden olması ise, araştırmacıların olduğu kadar okuyucuların da çabasını gerektiriyor. Büyük hayaller mi, gerçekçi hedefler mi? Enver, geleceğin Gazneli Mahmut'u veya Cengiz'i olmak için Türkistan'a yürüyordu. Mustafa Kemal ise daha sınırlı bir hedefe, Anadolu'da kurulacak bir ulus-devlete odaklanmıştı Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra, 2/3 Kasım 1918 gecesi bir Alman gemisi ile İstanbul'u terk eden İttihat ve Terakki liderlerinden Talat, Kara Vasıf Bey ve Kara Kemal'e, 'Karakol' adlı bir örgüt kurmalarını ve Anadolu'da mücadeleye devam etmelerini önermişti. Enver ise Teşkilat-ı Mahsusa'nın isminin, 'Umum Alemi İslam İhtilal Teşkilatı' olarak değiştirilerek eski faaliyetlerine devam etmesini istedi. Mustafa Kemal'in Anadolu'ya Karakol tarafından gönderildiğini, ancak daha Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) sırasında Karakol'un faaliyetlerine karşı çıktığını biliyoruz. Karakol'un liderlerinden bir bölümünün, 16 Mart 1920'de işgal edilmesi sırasında tutuklanmasıyla örgüt iyice zayıflayacak ve Mustafa Kemal İTC vesayetinden biraz daha kurtulacaktı. Ülkeyi terk ederken bile ayrı örgütler kurmayı düşünen İTC liderlerinin ilişkileri, sürgün yıllarında da iyi olmadı. Bazen aynı şehirde oturdukları halde aylarca görüşemeyen liderler, daha çok mektupla temas kurdular. Birçoğu Hüseyin Cahit (Yalçın), Cemal Kutay ve Şevket Süreyya Aydemir tarafından yayımlanan bu mektuplarda sürgünde yaşamanın zorlukları hissedilirken, kullanılan dilin duygusallık, kırgınlık, umut, öfke gibi değişik duygular arasında gidip gelmesi, parasal ve ailevi meselelerin sıkça siyasi meselelerin önüne geçmesi gibi hususlar dikkati çeker. Stratejik farklılıklar İkili, Mustafa Kemal'le yazışma işini Talat'a bırakmıştır. Cavit Bey, anılarında, Talat'ın 'Sarı Paşa' dediği Mustafa Kemal'e, hareketin başı edasıyla yolladığı mektuplara, o sırada yeterince güçlü olmadığı için, uzun cevaplar vermek zorunda kalan Mustafa Kemal'in, "Biz çabalıyoruz, Berlin'deki[ler] bizim yaptıklarımızı kendilerine mal ediyorlar" diye şikâyet ettiğini yazar. Talat, önce Anadolu hareketini desteklemeyi, Anadolu'da başarı kazanıldıktan sonra bir siyasi parti kurarak iktidarı kontrol etmeyi planlarken, Enver, Anadolu hareketinin derhal başına geçmeyi ve ardından Asya içlerine yayılacak bir imparatorluk kurmayı hayal ediyordu. Ancak mektuplara bakılırsa, Talat'ın önerdiği strateji de Pan-İslamist ve Pan-Türkist boyutlar taşıyordu. Hem İngilizleri hem de Rusya'yı karşısına alacağı belli olan bu stratejide, Talat, İngilizlere karşı Rusya'nın desteğinden medet umuyordu, ancak Rusya'nın desteğini nasıl sağlayacağı konusunda gerçekçi bir açıklaması yoktu. Talat'ın ikinci planı Araplar ve Türkler bağımsızlıklarını elde ettikten sonra Avusturya-Macaristan örneğine benzeyen 'federatif İslam devleti' kurmaktı. 1. Dünya Savaşı'na girerken kendine Mısır krallığını seçen Cemal, Afganistan ve Hindistan'da İngilizler'e karşı bir İslam ihtilali yapmak için Rusların desteğini sağlamaya çalışırken, Enver, İngilizlerin icazetiyle, geleceğin Gazneli Mahmut'u veya Cengiz Han'ı olmak için Türkistan'a doğru yürüyordu. Rusya'yla ilişki Mustafa Kemal ise daha sınırlı bir hedefe, Anadolu'da kurulacak bir Türk ulus devletine odaklanmıştı. Gerçi Mustafa Kemal de Rusya'nın silah ve para desteğine güveniyordu. Hatta, Kazım Karabekir'in iddia ettiği gibi bu uğurda, 'Bolşevik prensipleri' kabul etmeyi bile düşünmüştü. Ancak askeri başarılar geldikçe, bu planı uygulamasına gerek kalmadı. Nitekim, Ocak 1921'de, önce ülkedeki sol muhalefeti tasfiye etti, ardından Moskova'ya, "Anadolu Büyük Millet Meclisi Hükümeti namına hiçbir suretle mezun olmadıklarının Enver, Talat ve Cemal paşalara tebliği" konulu bir mektup yolladı. Mustafa Kemal, Talat-Enver ikilisi ile arasındaki farkı, TBMM'de 1 Aralık 1921'de yaptığı konuşmada şöyle koydu: "Büyük hayaller peşinde koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar görünen sahtekâr insanlar değiliz. Efendiler, büyük ve hayali şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın husumetini, garazını, kinini bu memleketin ve bu milletin üzerine celbettik. Biz Panislâmizm yapmadık. Belki 'yapıyoruz, yapacağız' dedik. Düşmanlar da 'yaptırmamak için bir an evvel öldürelim' dediler. Panturanizm yapmadık. 'Yaparız, yapıyoruz' dedik ve yine 'öldürelim' dediler. (.) Bütün dava bundan ibarettir. (.) Haddimizi bilelim!" Berlin ve Türkistan 'Haddini bilen' Mustafa Kemal ülkede olmanın avantajıyla ipleri yavaş yavaş elinde toplarken, sürgünde onun bunun himmetiyle hareket etmeye çalışan Talat, 15 Mart 1921'de Berlin'de bir Ermeni tarafından; Cemal, 21 Temmuz 1922'de Tiflis'te Rus veya İngiliz istihbaratı için çalışan Ermeni veya Gürcü eylemciler tarafından; Enver ise 4 Ağustos 1922'de Türkistan'da Kızıl Ordu tarafından öldürüldüler. Mustafa Kemal, dikkatini içerideki muhaliflerine vermeye başladı. Sonuçta Mustafa Kemal'in 'gerçekçi' politikaları uygulandı. Bazı tarihçiler Rusya'nın Enver'i Mustafa Kemal'i kontrol etmek için kullandığını söylerken, bazı tarihçiler ise, Mustafa Kemal'in hiç de imkânsız olmadığı halde Musul'u bile bırakmasıyla sonuçlanan gerçekçiliğinin, İttihatçı önderlere duyduğu kişisel antipatiyle çizilmiş dar görüşlülük sınırında gezindiğini söylerler. Onlara öre, Enver'in ütopik planlarının aslında İngilizleri ve Rusları, Mustafa Kemal'in 'gerçekçi' planına razı etmekte önemli bir rol oynamıştır. Kazım Karabekir de, farklı yollardan, benzer iddialarda bulunur. Mustafa Kemal-Enver çekişmesi Enver Paşa, Harbiye Nazırı Vekili'yken Naciye Sultan'la (üstte) evlendi. Sabiha Sultan'sa Mustafa Kemal'in evlenme talebini geri çevirmişti. Mustafa Kemal'in bildiğimiz ilk muhalifi Enver'dir. Hırslı kişiliğine rağmen II. Meşrutiyet'in önderliğini Enver'e kaptıran Mustafa Kemal, 31 Mart Olayı'ndan sonra askerlerin siyasete karışmaması yolundaki tavsiyesi ile Enver'i kızdırınca, kendisine Trablusgarp yolu görünmüştü. Balkan savaşları Balkan Savaşları sırasında düşman, Edirne önlerinde boy gösterince, Mustafa Kemal İstanbul'a döndü ama Edirne'nin düşmana bırakılmasını önlemek için Mustafa Kemal'in itirazına rağmen Babıali Baskını'nı yapan ve bir süre sonra Edirne'nin geri alınmasıyla stratejisinin doğru olduğu anlaşılan Enver'in yıldızı tekrar parlayıp Harbiye Nazırı olduğunda, ilk işi, Edirne'ye ilk giren birliklerin başında bulunduğu için kıskandığı Mustafa Kemal'i pasif Sofya Askeri Ataşeliği'ne göndermek oldu. Bir süre sonra Genelkurmay Başkanlığı'na talip olan Mustafa Kemal'e itiraz yine Enver'den geldi. Mustafa Kemal'in şansı ancak Sarıkamış faciasından sonra döndü, fakat Enver, Çanakkale ziyaretinde, Anafartalar'daki başarısından sonra bile Mustafa Kemal'in grubuna uğramadı. Bu çekişmeye bir de, Mustafa Kemal'in Enver Paşa gibi padişah damadı olmak için Vahidettin'in kızı Sabiha Sultan'a talip olması, ancak reddedilmesinin yarattığı burukluğu eklersek, ikili arasındaki çekişmenin hiç de sıradan olmadığını tahmin edebiliriz. Radikal
  2. bozan

    CHP 1940'LARI MI ÖZLÜYOR ?

    chp 1940ları mı özlüyor ? öncelikle günaydın 40 yıldır 40 kere anlattık, chp adındaki gibi bir halk partisi değildir chp aslında cdp dir yani cumhuriyet devlet partisidir. halkla bir ilgisi yoktur, ümraniyede seçim kazanmaz ama bağdat caddesi chpye oy verir çünkü onlar çarktan yararlanmaktadır ve bu parti o çarkın partisidir. ce de pe, cumhuriyet devlet partisi yökçüdür, özgürlüklere önem vermez, baskıcıdır, halkatan kopuktur neden mi ? çünkü türkiyede batının tersine bir durum söz konusudur, bu ülkede solcu batıdaki sağ partilerin görevini yapar yani baskıcıdır sağcı ise batıdaki sol partiler gibi özgürlükçüdür, bu hep böyle olmuştur yeter ki at gözlüklerini çıkaralım. bozan
  3. bozan

    SÖNMEYEN MUM

    daha önce defaatle yazdım halkı mumcuyu hatırlamıyor, bir kısım marjinal sol örgütler ( tikko, dhkpc, mlkp ve saire ki hepsi devletin kontrolündedir ) ve dünyayaı 1960'larda gören bir kısım medya hatırlatmasa hiç kimse hatırlamayacak, çünkü mumcu halk adamı değildi, gönül adamı da değildi, halkı adam edilmesi gerekli olan bir gurup olarak gören tepeden inmeci aydındı. mumcuyu kim mi öldürdü, tabiki derin devlet, eğer o zaman dinciler öldürdü palavrasını solcular yutmasaydı arkasından hablemitoğlu, kışlalı ve belki bugün hrant ölmemiş olacaktı. yani yerseniz daha çok adam harcarlar, yeter derseniz ancak o zaman o kirli ellerini üzerinizden çekerler. bozan
  4. nutuk resmi ideolojiyi savunan bir devlet kitabıdır. bilim kitabı değildir, deney falan yoktuur içinde, tarih kitabı değğildir, tarihi kritik yoktur içinde bir anı kitabıdır, yazarının her anı yazarının yaptığı gibi olayları kendi açısından anlattığı bir anı kitabtır. dogmatik olmaya bilime hakaret etmeye gerek yok. ha siz derseniz ya serdar dontaç dinleyeceksin ya bunu okuyacaksın o zaman belki düşünürüm, ama 12 yaşımda orjinalinden okuduğum ( ki atatürkçüler ve kemalistler atatürkün ne yazdığını sadeleştirmeden ve yeni yazıya aktarmadan anlayamazlar ) bu kitabta lütfen mucize, büyü , sihir , fal aramayın, bir anı kitabıdır hepsi bu. Eğer bu devletin kurucusu tarafından yazılmasaydı bu kadar ünlü de olmazdı. bozan
  5. Ellerine sağlık, seninle ne kadar da çok tartıştık, çoğu zaman uzlaşamadık fakat tertemiz bir yüreğin olduğuna inancım sonsuzdur ne kadar da güzel açıklamışsın herşeyi...Ayın iletisi budur derim ve ben bozan bir şeyi boşa demem....
  6. bozan

    Akademik Hırsızlık

    İnanmayan, a-teist ya da agnostik bir kişi intihal ( akademik hırsızlık ) yapmış olabilir mi ? ya da neden böyle bir işe tevessül etmiş olabilir ? Yorumlu.... Nâzım H. Polat’ın “Suyun aynasındaki salkımsöğüt” başlıklı yazısından bir bölüm: (..) Salkımsöğüt, Nazım'ın önünü geniş bir edebi çevreye yayan ilk şiirlerindendir. 1928'de yayımlanmış, 1930'da Bahri Hazer ile birlikte şairin kendi sesiyle Columbia firmasınca plağa alınmıştır. Bu şiirde belirgin üç obje var ve üçü de ilk beş mısrada söyleniyor. Su, salkımsöğüt ve atlılar. Akıyordu su Gösterip aynasında söğüt ağaçlarını! Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını! Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere Koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere! Salkımsöğüt su bir aynaya, Salkımsöğüt o aynaya bakarak suda saçlarını yıkayan bir güzele benzetilmiştir. Vurulmuş bir kuş gibi atından yuvarlanan yaralı atlı, "yanan yalın kılıçlarla" anılınca, kanlı vücuduyla şiiri nasıl objesi olarak beliriyor. Bu tabloyu daha etkili kılan ise tabiatın bir akşam atmosferi yaşamasıdır. Güneş batarken ufku bürüyen kızıl renk, suyu da ufku da aynı renge büründürür. Atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde! Atlılar atlılar kızıl atlılar! Şiirin sonuna doğru, akşam iyice bastırınca, bu atmosfer de koyulaşır: Gölgeler gölgelendi, Renkler silindi, Siyah örtüler indi Mavi gözlerine Şiirin sonunda Salkımsöğüt tekrar obje olur; bu sefer kara suyun aynası da el bağlayarak, ölen atlıya ağlayan bir yaslı güzel hayalini canlandırmaktadır. Söğüt ağacının ağlaması, estetik heyecan ve değeri yüksek bir hayaldir. Şiiri güzelleştiren asıl unsur da işte bu, suyu ayna yapıp saçlarını yıkayan ve ağlayan güzel hayalidir. - Ama acaba bu hayalin ne kadarı Nazım Hikmet'e aittir? - Biz bu orijinal hayalin daha önce, İdris Sabih Gezmen tarafından kullanıldığını söyleyeceğiz. Nazım'ın şiirinden 10 yıl önce Nüzhet Haşim Sinanoğlu'nun, Milli Edebiyata Doğru (Cemiyet Kütüphanesi, Nefaset Mat., İstanbul 1918, s. 153) adıyla yayımladığı kitapta yer alan Öksüz Akşam başlıklı şiir (ilk yayımlanışı belki bir-iki yıl kadar daha önce) şöyle bitiyor: Suyun gümüş aynasında bakan yosma bir söğüt, Nemli kumral saçlarını dağıtarak kurutur; Ayın dolgun memesinden akan süt, Ölen günden öksüz kalan şu akşamı uyutur! Nazım'ın Salkımsöğüt'ündeki suyu ayna yaparak saçlarını yıkayan güzelin bize tanıdık gelmesi, onun aslında İdris Sabih'in Öksüz Akşam'ındaki suyun gümüş aynasına bakarak (yıkadığı) nemli kumral saçlarını, kurutan "yosma" oluşundan!.. Nazım, bu güzele, dili varıp da "yosma" diyemiyor, sadece resmini çiziyor. Çünkü Türkçenin "yosma"sı yıldan yıla yaşlanarak artık herkesin içinde anılamayacak kadar sevimsizleşmiştir. İdris Sabih'in şiirindeki "ölen günden kalan akşamı uyutan süt, ayın dolgun memesiden" aktığına göre, akşamdan biraz sonraki vakittir. Nazım'ın şiirindeki akşam ve biraz daha sonraki vakit tam olarak bu atmosferi vermektedir. Her iki şiirin de sonunda "ölüm" ve "ağlama"nın bulunması, bahsettiğimiz hayalleri aynileştiriyor. Salkımsöğüt için "ağlama" imajının kullanılması ise daha genel bir sebebe bağlanabilir. İngilizce'de salkımsöğüt, "wveeping willow" yani "ağlayan söğüt"tür. Peki Nazım'ın İdris Sabih'e ait bu şiiri ve hayali okumuş olma ihtimali ne kadar kuvvetli? İdris Sabih'in şiiri söz konusu kitapta yer aldığında, Nazım, şiir denemeleri bulunan, 16 yaşında bir çocuktu. Ama Öksüz Akşam'ı okumuş olması, "muhakkak" denecek ölçüde kuvvetle muhtemeldir. Öncelikle kitabın yazarı Nüzhet Haşim, Nazım'ın bir yıl okuduğu Galatasaray Sultanisi'nden hocasıdır. Diğer bir işaret ise hikayemsi bir olay; Nazım'ın ilk şiirlerini Bahriye Mektebi'nden hocası olan Yahya Kemal gözden geçiriyor, birtakım düzeltmeler yapıyordu. Hatta Yahya Kemal, Nazım'ın yayımlanan ilk şiiri "Hâlâ Serviliklerde Ağlıyorlar mı?" için, "O kadar tashih ettim ki adeta aslından uzaklaştı" diyecektir. "Serviliklerde" şiirinin tashihi konusunu hem Yahya Kemal'in anlattıklarında öğreniyoruz hem de Nazım'ın kendisi (Ekber Babayev'e) söylüyor!.. (Türk Edebiyatı Dergisi)
  7. Neticede ; Katilleri namazlı ya da namazsız olarak ayırmak kadar kaba bir düşünce olamaz, bu ülkede hergün onlarca cinayet işleniyor masum insanlar katlediliyor, arsızlık ve hırsızlık için on kuruş için binlerce insan öldürülüyor her yıl.... İşte bütün bunların sebebi namazın bir sonucu değildir, katillik bir insanlık suçudur, bugün samastı kullanan sözde ulusalcı özde ABD'ciler kimse dün mumcuyu katleden, kışlalıyı katleden ABD'ciler de onlardır, bunun namazla alakası ****** ********, ajiteci'nin insanlıkla alakası kadardır.... Şu da ortaya çıkmıştır, insanlar açık yürekli olmalı şekilli başlıklar arkasından konuşmamalı Allahla problemini başka adlarla ortaya atmamalı... Biz bütün insanlığı kucaklıyoruz, kötüler ve onların kötü niyetli ahbapları hariç.... bozan
  8. Çok komik Allah aşkına !!!! Önemli olan sevgidir ; ben İnsanları ajite edici başlıklarcıyı da sekreterliyi de onun dost ve ahbaplarını da sevgiyle selamlıyorum... bozan
  9. Söyleyecek çok fikrimiz var, öyle masum numaralarına kapılmaya hiç gerek yok Nasıl mı ? Şöyle ; 1. Yukarıda şöyle yazılmış, efendim ateistlik agnostiklik kolay değil öyle ? ne kadar da enterasan bir cümle.. Sen ateist yahut da agnostik olmaya kendin karar vermişsin banane zormuş kolaymış..... 2. Anlaşıldı ki mesele namazlı katil değilmiş, mesele birilerinin Namazı katletmeye çalışması imiş... Siz bilirsiniz dostlar ben sevgi derim, barış derim, bütün insanları inansın yahut da inanmasın kucaklamak derim, siz inanı yahut da sizin gibi düşünmeyeni dışlamaya devam edin...Yol sizin yolunuz...Bizim yolumuz kardeşlik yolu... Ben inanan ya da inanmayan fakat her halde karşısındakine saygı gösteren herkesi kucaklarım.. Tanrısı TEHLİKE olanlara da şunu duyururum TEHLİKE adındaki ABD menşeli inancınızı özgür irademle reddediyorum... Sevgiler tüm hoşgörülü insanlara... bozan
  10. Yazık çok yazık.... maskeler ne kadar da çabuk düşüyor.... Oysa ki Özgürlük karşımızdakinin değerlerine saygı duymak değil mi ? neden böyle şahsileştiriyorsunuz yazılanları ? Bu ülkenin barışa ihtiyacı var oysa hakarete değil... yazık çok yazık bozan
  11. Birisi özgürlüğü şöyle anladı '' özgürüm öyleyse herkese hakaret edebilir ve bir de namazlı katil deyip Allahla hesaplaşırım'' Oysa özgürlük karşındakinin değerlerini bastırmadan yaşanandır... Durum böyle olunca bazılarının anladığı özgürlük değil diktatörlük oluyor....Bu filmi dünya başlangıçtan bu yana görüyor.. bozan
  12. Aslında olan şu kendini kurnaz zanneden bir kişi ( bu forumdan değil o ) namaz kılan katil başlığı ile açıkça katile değil namaza vurduruyor ve biz de çok safız bu lokmayı yutuyoruz.. saf ayağına yatıp ya öyle mi ?? vah vah vah o zaman artık namaz kılmasınlar öyle öldürsünler daha iyi oluyormuş diyeceğiz öyle mi ? Lütfen beyler açık olun derdiniz katille mi Allahla mı ? Eğer Allahla ise buyurun din bölümüne ...... *********************** ********************************** bozan
  13. Yineliyorum, forum bu sığ yaklaşımlar yüzünden sığlaşıyor.... Forumu hep birlikte yaşatmalıyız...************. Öncelikle bize elbette... Şimdi ben şöyle bir başlık atsam acaba adminler ne derdi ? Yine yurtta sıkandal !!! namazsız abdestsizler çocukları dövüyor... İnançsızlar yüzünden ne hale geldik ( yorumsuz .....) Ben elbette böyle bir başlık açacak kadar sığlaşmayacağım. fakat hakikaten merak ettim zira bu şekilde insanları suçlayıcı mesnetsiz yüzlerce başlık açılabilir, zaten bir kaç kişi bunu sürekli yapıyor birileri de tam karşıtını yapsa bu forum ne hale gelir ? 1. neden bunlara izin veriliyor 2. sürekli ajite edici karşıt başlıklar açılsa uyarı alınır mı ? 3. yahut da bu başlık açıkça alay içeriyor, ve mesnetsiz bundan dolayı başlığı açan uyarı aldı mı? bozan
  14. anlamadıkları husus şu ; bakın ben de size bir başlık atayım Adanada bir cani 5 kişiyi öldürdü ( senelerdir namaz kılmayan, oruç tutmayan birisiydi ) İşte dinsizliğin sonu ( Yorumsuz...... ) İşte kimilerinin forumda başlık açmaktan anladığı....Yukarıdaki başlık ile ileti yazdığımız bu bölümün başlığının nitelik olarak bir farkı yoktur.... bozan
  15. Not ; Aslında şunu ifade etmek isterim, hem başlık çirkin hem de niyet çok kötü !!! Ne kadar da ayıp ne kadar da çirkin...hani forumu daha okunur hale getirmek istiyoruz ya çarnaçar ben de şu soruyu soruyorum bu başlıklarla mı? Fakat şu hususu belirtmeden geçemeyeceğim ve yalnızca Kralx kardeşime bir yanıt olsun diye yazacağım ; Sevgili Kralx, okumayacaklardır, hakikati görmek istemeyeceklerdir, Kuran'nın ifadesiyle boş sözlerle hakikati örtmeye gayret gösterceklerdir çünkü görmek istemedikleri şey aslında kendi ihtiraslarının kendilerine telkin ettiği şeylerden ibaret... Ne kadar çirkin bir iftira ? namaz kılmak ile yani bir kişinin inandığı değere karşı sonsuz saygısını belirtmek istemesi ile katilliği bir tutmak . Ne kadar çirkin bir tezgah !!!! Sevgili Karlx malesef insanlar o kadar hoşgörüsüz o kadar hasis o kadar çılgınca saldırıyorlar ki kendilerine !!Kendilerine diyorum zira bir kişinin başka kişileri körcesine suçlaması aslında kendisine verdiği zarardan başka hiçbirşey ifade etmez. Ben birşeyden çok korkuyorum o da şu ; İnsanımız giderek uçlara toplanıyor ve kendisine benzemeyen herşeyden nefret eder hale geliyor, ne kadar acı verici hoşgörü toplumundan katiller toplumuna doğru gidiyoruz, yazık çok yazık... Fakat kızdığım da birşey var insanlar Allahla ilgili düşüncelerinde hep namertçe davranıyor ; Efendi açıkça Allah'a karşı çıktığını ilan etmiyor, Efendi Allahın emirleriyle ilgili kendince dalga geçiyor ama olsun Kralx zaman ona inananlardan yana ilerliyor.. Burada bir defa daha bir inanan olarak ilan ediyorum ; Allahın kuranından aldığım ilhamla diyorum ki ; Bütün insanlar kardeştir, her insan inancını yaşamakta serbesttir ancak başkasının haklarını çiğnemeden kimseye zarar vermeden...Bunun dışında Allahın kitabı ile ilgili söylenen herşey ona bir iftiradır.. bozan
  16. Bu yanıtım sardunyam'a... Ben hep şu soruları soruyorum 80 öncesinde sağ guruplar bu vatanı kurtarmak için sol guruplara karşı mücadele ediyordu, sağ guruplar elbette samimiydi, ülkeyi komünizme karşı müdafaa ettikleri düşüncesindeydiler. Sol guruptakiler ise ülkeyi faşizme ve baskıcı rejime karşı savunuyorlardı elbette onlarda bu hususta samimi idiler fakat bütün bunlar dış siyasi meseleleri görmezden gelmemize engel olamaz, tıpkı bugün olduğu gibi, şöyle ki ; Dün Rusya ikinci dünya savaşından sonra alenen Türkiye'den toprak talebinde bulunmuş Türkiye Natoya üye olmuş ve Amerika'dan türlü yardımlar almıştır, bu sırada dış istihbarat birimleri ülke içindeki türlü gurupları örgütlemiş ve kendi menfaatleri için kullanmıştır. Bugün ABD ortadoğuda insan haklarına saygılı, paylaşımcı, ırk düşüncesinden daha geniş tabanlara hitap eden bir birey, bir topluluk ya da bir hükümet istemiyor...Bu manada ırak'ta olsun etrafındaki ülkelerde olsun her türlü ırk,din ve mezhep ayrımını körüklüyor, ben ulusalcı adı altında/ki bunlar milliyetçi değildir, çünkü serdar dontaç da sanatçı değildir/ bu oluşumu da aynı sebebe bağlıyorum. Kullanılan kavramlar aynı, ayrımcılık ve ötekini bir türlü kabullenememe. Bu forumda bile ulusalcılık adı altında her türlü özgür düşünceye kıyasıya bir mücadele var, böyle yaparak kimlerin ekmeğine yağ sürüyoruz. Adını zikredip uyarı almak istemem bu forumda öyle kişiler varki onlara göre namaz kılan terörist yahut da en ufak dini temayül irticadan ibaret. Ve bu arkadaşlar bunu bir de ulusalcılık adına yapıyorlar çünkü ulusalcıların 80 öncesindeki sol tabanından geliyorlar, işte tam burada ; İslam terörrizmdir yahut da müslüman teröristtir diyen kim ? ABD değil mi ? Bu söylemler ABD'ye yani büyük şeytana ait değil mi ? Lütfen çok rica ediyorum, beni eleştirmeden önce bir okuyun sevgili sardunyam... bozan
  17. Sana değer vermesem inan ki bunları da yazmazdım...Sevgili marcus ben elbette ulusalcı falan değilim, böyle olsaydım okuduğum tüm kitapları, varlığımı ve beni var eden bütün değerlerimi inkar etmem gerekirdi. Çünkü benim hayattan anladığım mühim bir tecrübe var o da şudur asla isimlere değer verme ve yani her zaman insanların yapıp ettiklerine değer ver. Bu durumda ben iyi işler peşinde olanlarla aynı ulustanım. Bu şudur ; hırsızlık yapan, arsızlık yapan, ormana ev yapan, bankaları dolandıran bu insanlarla benim hiçbir bağım olamaz ne kan ne de gönül..Hatta şunu da ekleyeyim insan haklarına değer vermeyen, insanları terörize eden, insanlara korku salan bir toplum benden sonsuza kadar uzak olsun... Sonra sevgili dostum çok basit bir denklem kurmak istiyorum ; Roma yıkıldı, ulus devletler ortaya çıktı, Osmanlı kuruldu ulus devletler birleşti ve her toplum kendi varlığını devam ettirdi, Osmanlı yıkıldı ulus devletler kuruldu, sırplar boşnakları katletti diğerlerini yazmayayım...Tam bu devletler belli menfaatlerde toplanmaya başlamışken ABD bu ülkelerde yine ulusçuluğu körükledi yine paramparça oldular Irak dört parça ; Filistin on parça balkanlar darmadağınık.. Unutmayalım tutsileri katleden hutulara o silahları fransızlar verdi, bu hep böyledir, Irak'a Türkiye de girse İran da girse Abd iran'a da girse netice hiç değişmez kazanan yine silah tüccarlarıdır... Bakınız sevgili marcus milliyetçilik demiyorum o artık kullanılmıyor ben ABD ve ****larının kullandığı ulusçuluktan bahsediyorum..İstersen bir iddaaya girelim ölmez sağ kalırsak ABD'nin de ulusalcılık denen sonradan muhdes ideolojinin de bu topraklarda ömrü kısa bir süredir... Sevgili marcus ideolojimi sormuşsunuz sizi tatmin eder mi bilmem amam ben insanları bilinçli yapıp ettikleri iyi yahut da kötü işlere göre değerlendiririm bu yüzden boynumda hiçbir bağ yoktur ve böylece kimseye minnet etmem ne şuculara ne de buculara buna özgür düşünce diyorlar ; bir müddet yazdıklarımı düşün hak vereceksindir çünkü benim savunduğum değerler çerçeve değerlerden ibarettir... bozan
  18. Tabiki ben başlıyorum anlatmaya ; Aslında kullanılan değerler hemen hemen aynı ; bunlar vatandır, bayraktır, millettir, bağımsızlıktır, yahut da resmi ideolojinin kutsadığı herhangi bir şeydir. Şu anda hem dünyada hem de Türkiye’de Abd yaklaşık 5 yıldır rota değiştirdi, yeni kullanım elemanı ulusçuluk, çünkü farklı kültürleri kucaklayan ve geniş bakış açılı küreli yaklaşım Abd’yi sürekli rahatsız ediyor, kendi sınırları içerisinde farklılıklara olağan bakan ve bakması gereken Abd sınırları dışındaki her yerde ayrılıkları körüklüyor. Buradaki açı çok önemli çünkü ABD’nin ayarına gelen ayrılıkçılar da sözde ulusalcılarda neticede ulusçu olduklarını söylüyorlar böylece ABD’ye yeniliyorlar… 80 öncesinin sağ ve sol uçları bugün ulusalcılık adı altında toplumu ciddi şekilde provoke ediyorlar sözde ulusalcılar bunlardır, kuruluş kaynağı belli olmayan Tv’leri var, gazeteleri, internet yayınları var, ve bir de arkalarında kocaman bir ABD var.. İşte Hırantı öldürten zihniyet budur öldüren tiplerden ise bizim gibi köylü toplumda zaten bolca bulunur. Mühim olan öldürten zihniyeti yakalamak, Yasin hayal kimdir ? neden hapiste değildir ? Mehmet Ali Ağca abdi ipekçiyi öldürdü ve yakalandı sonra askeri ceza evinden kaçırıldı onu kimler kaçırttı ? Yani ben Abdullah çatlıyı söylemiyorum yahut da ogün samastı söylemiyorum dediğim şudur bunları kimler yaptırdı ? Bu manada sözde ulusalcılar maalesef karanlık güçlerin şu andaki tetikçileri hepsi bu…devam edelim mi marcus ? Not ; Abd dediğim de açıkça küreli sermayedir, yani bunlar silah üreticileri, film endüstrisi, uyuşturucu baronları, para stokçuları yani kendileri için şu anda güvenli olan ABD’de ikamet eden güçlerdir..Yoksa buş ile samastın kullanım kılavuzlarında yazanlar aynıdır… bozan
  19. Forum uleması takdir eder ya da etmez ve bir de bunu söylemekten de bıktım ''Ben Demiştim''...Evet ben demiştim, çünkü başvekil o fotoğraf nerede çekilmişl bulunmalıdır dediğinde ben dahil bir gurup kişi o fotoğrafın kimler tarafından nerede çekildiğini zaten biliyorduk... Şimdi gerçeğe bir adım kaldı çünkü hakiki çocuklar iyi çocukları yine avladı... haber kanalının yayınladığı son görüntüler yeni bir devrin başlangıcıdır, yani ''ve derin devlet tatile çıkar'' bozan
  20. Şimdi kim yapmış olamaz ile başlayalım… 1. Türklerin kadim düşmanı Çinliler yapmış olabilir mi? Bakalım; Çinliler geçmişin rövanşını almak için Türklere karşı bir komplo içerisinde olabilir mi ? Çinliler şöyle diyorlarmış Türkler sonradan pis ve hain olduklarını anlayacakları Araplarla birleşip bizi dürtmeselerdi biz de yenik sayılmazdık !!! Ayrıca Çinlilerin kutsal kitabı NUTİNG’de şöyle der ‘’Ne mutlu Çinliyim diyene’’ Uzun süre bu söze içerlenen ve hayıflanan Çin’deki Uygur Türkleri yakınlarda şu yüce gerçeği kavradılar ‘’aslında ne mutlu Çinliyim diyene demek kendini Çinli hisseden herkes için geçerlidir!!!’’ Bunu öğrenen Uygur Türkleri hep bir ağızdan günde beş defa ne mutlu Çinliyim diyene deyip, her türlü dinciliğe karşı günde beş defa NUTİNG okuyorlarmış… Acaba Çinliler kendi nüfuzlarını Türkiye’ye yaymak için Hırant’ı öldürmüş olabilirler mi? Soru budur fakat uluslar arası çevreler buna şöyle bir yanıt vermektedirler ''70 milyonluk köylü enkazı Çinlileri hiçbir şekilde ırgalamaz’’. Bu durumda listeden Çinlileri elemek durumundayız. ( devam edecek ) bozan
  21. bozan

    Hrant'ı Kim Öldürdü ?

    Bu sefer farklı bir metotla ilerleyeceğim, önce sonuç ; Dink’i, Abd’nin maşası sözde ulusalcılar öldürdü…nedenini uzun uzun anlatacağım… bozan
  22. Yukarıda yazılanlar işte tam boş bir kitap örneği teşkil ediyor neden mi ? Çünkü bu kitap bir bilim kitabı değil hoş fakat boş bir duygu kitabı, okuyunca bizi ağlatan her cümle maalesef hakikati ifade etmiyor olabilir. Bir de müdahale etmek istemem ama bağlaç de/da eki ile -yani arkaik Türkçe'de dakı eki ile- bulunma durumunu belirten de/da ekini hep yanlış yazıyorsunuz, farkında mısınız ? Bu husula ilgili de bir ilk mektep kitabı var, ilgilenirseniz yardımcı olabilirim... Bozan
  23. Sayın Bozan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru ilerlerken son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Saflar daha belirgin bir şekilde meydana çıktı. Daha önceki Şemdinli hadisesi bize yıllardır yaşadığımız terör hadiseleri ile ilgili yeterince ipucu vermişti bu şudur; iyi çocuklar daima iş başındaydılar. Bir adım önce susurluk kazasıyla ortaya çıkan devlet içerisindeki çeteleşmeler ile ilgili hakikatler artık bir daha kapanmayacak bir kapıyı açmış oldu bu da şudur; bir takım âli menfaatler için her türlü hukuki metni hiçe sayan bir bölük insan vardır. Bu bir bölük insan iyi çocuklardır.. 80 darbesinden evvel iyi çocuklar aynı silahla sabah solcu akşam sağcı vurabiliyordu, ya da vurdurtabiliyordu, çünkü bu ülkede hem hakkını bilen vatandaş azdı hem de bunlara set olabilecek hakiki çocuklar yoktu. Evet, şimdi kamuoyu 20 yıl sonra fark edecek de olsa bu ülkede artık hakiki çocuklar var, onlar yeri geldiğinde iyi çocukları kamuoyuna faş ediyorlar böylece oyun tutmuyor, nasıl mı? Genelkurmayın önünden dağıtılan belgeleri hatırlayan var mı? İyi çocuk olmaya bu kadar meyyal bir toplumda kullanılacak çok Ogünler, çok Lapseki vapuru çılgınları, çok Danıştay baskıncıları çıkacaktır; bunlar yaptıkları eylemleri, vatan için olsun, millet için olsun, bayrak için olsun yahut da âli menfaatler için olsun gerçekleştirdiklerini düşünmekteler. Bilhassa gelişmemiş tüm ülkelerde Büyük Şeytanın ( ABD ) körüklediği ulusalcı akımlar her türlü insani hakkı hiçe sayarak, ülkelerini sözde yabancı işgalinden kurtarmak adına uluslar arası toplumdan tecrit etmeye devam etmektedirler, bir manada dün bu ülkede sağ-sol netice itibariyle kime hizmet ettiyse bugün ulusalcılık adına ittihat edip aynı şer güçlere hizmet etmektedirler yani şudur; kazananın Büyük Şeytan olduğu ortada olan bir mücadeleye hizmet etmektedirler. Önümüzdeki günler bürokrasinin en üst noktası için çeşitli mücadelelerle geçerken daha çok provokatif eylem yaşanacaktır. Daha çok vatan kurtaran, bayrak kaldıran kişi ortaya çıkması ve daha bir çok vatan evladının kurşunlanması olayının yaşanması maalesef muhtemeldir. Fakat bu Türkiye dünkü Türkiye değil artık iyi çocukların ettiklerini ifşa eden hakiki çocuklar var işte bu yüzden bu oyun bu sefer tutmayacaktır yani şudur ; ortadan tamamen kalkmasa da Derin Devlet bir müddet tatile çıkacaktır.. Bu manada tüm iyi çocuklara ve faşistlere bilhassa Büyük şeytana gebe ulusalcılara iyi tatiller dilerim… Bozan
  24. resmi ideolojiyi sevici ve okşayıcı boş bir ilk mektep müsamere kitabı... bozan
  25. bozan

    Gelecekteki günler

    Sizi buralarda görmek ne büyük saadet !! Neticede eğer işin içindeki fikir insanlara yönelik ise dün nerede idiniz? Netice çıkarlar ise böyle bir şey için insan haklarını yakılan insanların içinden geçiriyor iseniz AYIP ETTİNİZ. Ne kadar güzel hulasa etmişsiniz ...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.