Zıplanacak içerik

mavi olmayan gökyüzü

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey

  1. Bir dilin bütün sözcüklerini kullansam seni tarif edemeyeceğini biliyorum, ulaşılmaz oldun hep dokunmak, hissetmek ve dolu dolu yaşamak isterken seni,kocaman bir yalnızlıktı payıma düşen, payıma düşen her şeyi erteledim ama erteleyemediğim bir şey vardı sana benziyordu. Su olsan dokunduğumda bozulurdun, bozulmayan bir şeydin,gidilecek bir yer olsan sonu olurdu sonu olmayan bir şeydin, uykuda görülecek bir rüya olsan uyanırdım beni rüyamdan uyandırmayacak bir şeydin. Simsiyah saçların olsun istiyordum ama bahtın değil.O gün seni gözlerinden, anafatmadan, üç ırmağın birleştiği yerinden öpeyim desem aklıma ırmaklar gelir. Düşün ki yılan dağından aşağı iniyoruz; bu dünyada sadece iki kişilik türkü kalmış onu söylüyoruz öyle bir şeydin sen. Seni düşündükçe yoruluyorum desem dünyanın en büyük yalanı olur yalanım yok. Bu günden yarına ne kalır bilmem ama sen kalırsın tıpkı yatağı değişmeyen bir ırmak gibi, yaşadıklarımız azdı zamana sığmadık yaşamak isterken her şeyi. Bugün şarkı söylüyorsam o gün şarkı değil şarkı gibi seni yaşamak isterim. Halkıma benziyordun bir yanın göç bir yanın toprak kokuyordu inan gezmediğim yerin kalmadı, bazen yasaklandın bana bazen bir suç gibi boynumda taşıdım seni, yedi telli sazımla bile anlatamadım. Sen bir uçurum gülüydün ellerimi her uzattığımda bin kırıkla geri döndüm. Yasaların bile tanımlayamadığı bir şeydin. Haritalara sığmazdın, her ülkede başka gülüyordun uzundan ince idin. Dokunduğumda nereli olduğumu seninle hatırlardım. Bana hep kendimi hatırlatan bir şeydin sen.Bugün her şeyi değiştirmek için çabalarken sen değişmeyen olarak duruyorsun karşımda kabul ediyorum dünyaya bu kalsın ama sen bilme. Dünyada kaç iklim kaç zulüm kaç ölüm var bir seni bunların karşısına koymak nasıldır bilemezsin. Bugün her ölümle biraz daha ölürken seni düşündükçe hayata dönüyorum yeniden, gecenin en karanlık yerindeyim bir sigara ateşinin aydınlattığı kadar ışık bile olsan yine de istiyorum seni Sadece benim seni anladığım kimsenin unutmamak için defterine not düşmediği ama hayatımda hep bir dipnot olarak kalan kendi yasaklarım gibi unutmuyorum seni. Dağları delemiyorum inmek istiyorum oralardan hepiniz gibi aynada saçlarımı taramak ve şarkı söylemek istiyorum. Adına aşk diyorlar gelecek diyorlar bana yetmiyor. Her şarkımda sana bir daha yaklaşmak istiyorum, bir başka dilden seviyorum seni kırmızıdan daha uzundun gelincikler gibi bir mevsim değil, dört iklim köşe bucak kim ne derse desin geri dönecek yerim yok,bir kentin ortasında çığlık çığlığa bağırarak tek başıma kalsamda yine seviyorum seni. Bu bir suç duyurusudur kendimi ihbar ediyorum. Evet Sevgili Şüheda bende kendimi ihbar ediyorum;çünkü size katılmıyorum.Üstelik sorun değil sorunlardan yola çıkarak.Bu ülkede sadece Kürt sorunu değil;insan olma;vatandaş olma sorunu da vardır.
  2. Değil mi;daha neyi istiyoruz ki? Sevgili Taner Abi iletini okudum;ve ne kadar da rüzğara karşı boşa emek verdiğimizi anladım.Saygılar....
  3. Ha hemen açayım Sevgili Şüheda;Kürt sorunu tartışılrken Kürtçe diye bir dil yok diyenleri saymazsam(başkalarının varlığını kaul etmesine bile gerek olmayan bir gerçeği paylaşmanın ne anlamı olabir ki?)Kürtçe yasaklanmadı diyenlere bide yasaklanmadı ama ayıplandı diyenleri ekleyince hala bazı şeylerin yazılması gerektiğini düşündüm.Evet cevaplar aynı yine;hiç kimse yanlışların farkına varmamış.Sürekli aynı şeyleri dile getirmek denmez buna;daha çok bu da var gibi, bunları yazmak.Dün akşam haberlere bakarken;Nevruz bayramında yaşanan olaylar hala gerçekle yüzleşmeyen bir toplum gerçeğini yüzüme çarptı ki;aklıma hemen Cezmi Ersöz geldi.Bana Türkçe Bir Ekmek ver'in ardındaki korkunç gerçek geldi. Az önce Nevruz hakkında ki iletileri de okurken 'bayrammııııış ne saçma'' gibi iletilerin ne kadar seviyesizce olduğu geldi.Tamam eleştirmek,paylaşmak güzel de yanlışları,insanlar için bu kadar özel bir günü bile bu kadar basitleştirmek de neyin nesi.
  4. Modern ve çağdaşlık o kadar basit bii olaydı ki;kıyafet bunun için çoğu zaman tek ölçüt oldu.Alanlarda insan için özgürlük,demokrasi diyenler bile söz konusu türban olunca;salak olmadıklarını ilan etti.Siyasiler gerektiği gibi davrandı;ahlakı olmayan bir siyasi anlayışın hüküm sürdüğü topraklarda din bile bile malzeme edildi.Tuncay Özkan alanlarda Laiklik elden gidiyor diye avazı çıktığı kadar bağırırken bile;aslında kendiside parçası olduğu olayın yükleri ardında ezildiğini göremedi.Ben AKP yi kutlamayacağım;ama olmayan muhalefete rağmen AKP yi alkışlayacağım.
  5. Sevgili Taner abicim; valla artık ben bu konuyu es geçtim.Yaz yaz daha sonra başladığın noktaya gel!Arkadaşlarımız olayı çözmüş olduklarını düşündükleri için kulaklarını bize tıkıyorlar.Neyse ben kendimi anlıyorsam;birilerine mert olmak düştüğünde bile o ''yapma ya'' diyorsa bana susmak düşer!
  6. Kürtçe'nin yasaklı olduğu yıllardır, Evinden çıkar,yola koyulur,kasabaya varır! Alacağı bir ekmektir. Aman derler;sakın Kürtçe konuşma! Yoksa yersin cezayı! Ama gelin görün ki ; Sadece Kürtçe bilen biridir;Türkçe tek kelime konuşamaz. Yapması gerekeni yapar ve bildiği Kürtçesi ile döner fırıncıya; BANA TÜRKÇE BİR EKMEK VER! TVlerde Nevruz yıkımları ve ölenler, Ortalık kan gölü, Ergenakonlar,derin devletler,yargısal darbeler... Yine çözümsüzlüğe kurban verilen sorunlar.... Türbana dolanan Demokrasi! İnsan gibi olmanın zor olduğu; İnsan olmanın ise Kafkanın Gregoru'na dönüştüğü; Tek kelime Türkçe bilmeyen; Sımsıcak bir yürekle; Alınteriyle yoğrulmuş bir emekle; Kürtçe; BANA TÜRKÇE BİR EKMEK VER!
  7. Aklımın ermediği konu hakkında yorum yapmadım zaten!Aklımın ermediği konu sizin o iletilerinizde ki Sefer Yılmaz ve diğer güçler...Elimin altındaki internetle birilerini tanıma olanağını ne kadar ilginç bulduğumu size anlatamam;kaldı ki insanları anlamanın yolu bu internette geçseydi biz burada daha güzel şeyleri paylaşırdık.Şimdi ben size aklımın erdiği biçimde olayı özetleyeyim mi?Bir kitapevine saldırıda bulunuldu?Yapanlar Askeri mahkemeye gönderildi;bir savcı görevinden alındı....Sonra mı ne oldu?Olan bi şey yok!Herşey tekrar düşünülmesi gerekildiği gibi düşünülmeye devam edilidi. Bakın az önce haberlerde Doğu Perinçek gibi ismlerinde içinde bulunduğu önmeli siyasi,gazeteci denilen ağır abilerin Ergenakon Operasyonu dahilinde sorgulandığını okudum.İnanın ki çok şaşırdım.Ha arada da Dink cinayetinde ki görevi kötüye kullanan abinin de ''Ben bunu gerekli istihbarata bildirdim ama;onlar görmezden geldi''ifadesi de vay be dedirtti.Ben şaşırıyorum ;ya sizler?
  8. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Allah Allah çok şaşırdım Yahu bizim memelekette hiç öyle bi şey olur mu?Yanlışın olmasın Yarasa Aa pardon yorgnluktan ne yazdığımı bilmiyorum Eee tabi böyle babaya kaç çoçuk olmaz ki?Bu arada biz sokaktaki çoçukları nasıl toplayacağız?Hani yenileride gelecek ya Bush emmi aracılğıyla Valla benim zamanım yok.Saygılar...
  9. Evet Chelsea oldukça güçlü bir takım;İngiltere liginde fırtanalar estiremiyorsa dahi 3. göz dolduruyor!Ben BJK den sonra Chelsea derim ama neyse Fenerbahçeye yazık olmasın Umarım çoooook gol yemez!
  10. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    AKP’ye kapatma dersleri... Tamam, bu ülkede hukuka pek aldırmayan bir ordu-yargı işbirliği var. Biz bunu, 12 Eylül’de Anayasayı ortadan kaldıran darbecileri kutlamaya giden Anayasa Mahkemesi üyelerinde gördük, 28 Şubat’ta Genelkurmay salonlarını dolduran yüksek yargıçlarda gördük, 27 Nisan’da gördük, Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararında gördük, Danıştay Başsavcısı’nın “darbeleri öven” konuşmasında gördük. Gördük bunları. Bu iki gücün ülkeye gerçek bir demokrasinin gelmesine direndiklerini de biliyoruz. Bu da kimse için bir sır değil. Ama sistemin temellerini oluşturan bu iki güç bile daha sekiz ay önce halkın yarısının oylarını almış bir partiyi kapatmaya öyle kolay kolay karar veremez. Peki, nasıl oldu da Yargıtay Başsavcısı böyle bir kapatma isteğiyle ortaya çıktı? Bunu anlamak için biraz da AKP’ye bakmak lazım bence. Halkın yarısının oyunu almış bir parti neden böyle itilip kakılıyor? Çünkü AKP’nin bu güçleri cesaretlendiren “titrek” bir yanı var. Bastığı yere sağlam basmıyor. Yaptığı her şey “yarım” neredeyse. Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyor ama bunun gereklerini bütünüyle yerine getirmek konusunda isteksiz. Fırsat bulduğunda hemen savsaklıyor. “Hukuk” diyor ama Şemdinli’nin üstünü örtüyor... Hrant’ın katillerini araştırmıyor. “Özgürlük” diyor ama “türbanı” özgürleştirirken üniversiteyi bütünüyle özgürleştirmek fikrinden uzak duruyor. “Eşitlik” diyor ama DTP’nin kapatılmasına karşı ciddi bir mücadeleye girmiyor, sadece kendini kurtarmaya çabalıyor. “Demokrasi” diyor ama 301. maddeyi kaldırma işini erteledikçe erteliyor. “Halkı kucaklıyorum” diyor ama kadrolara hep kendine benzer insanları yerleştiriyor. Net, açık, aydınlık bir görüntüsü yok AKP’nin, bu belirsizlik yüzünden kendini toplumda “saygıdeğer” bir konuma yerleştiremiyor, güvensizlik uyandıran bir kuşku bulutuyla dolaşıyor hep. Ne zaman Avrupa Birliği yolunda attığı adımlar gibi demokratça davranacak, ne zaman Şemdinli’de olduğu gibi hukuku da bir kenara iterek “sistem”le bir ittifak arayacak, kimse bilemiyor. Çok akıllıca bulduğu bu “belirsizlik” yöntemi sanırım AKP’nin en güçsüz yanı. Zaten darbeyi de hep aynı yerden alıyor. “Avrupa Birliği’ne gireceğim” diyerek “Kemalist baskıyı” sürdürmek isteyenleri tedirgin ederken, o baskıcı güçleri zaptı rapta alacak gerçek bir demokrasi ve hukuk sistemini oluşturmayınca, hukuksuz bir ortamda kendisini devirmek isteyen güçlerle yüz yüze geliyor. Avrupa Birliği üyeliği, demokrasi, evrensel hukuk... Bütün bunlar, buranın gizli egemenlerini çıldırtıyor. Siz hem bunları hedef diye söyler hem de gereğini yerine getirmezseniz, elinizde sizi koruyacak hiçbir alet olmadan vahşi ve öfkeli aslanlarla dolu bir arenanın ortasında çırılçıplak kalırsınız. Arkasındaki bütün oy desteğine rağmen AKP’nin yaşadığı da bu zaten. Sağlam bir demokrasi ve evrensel hukuk kuralları olmazsa, AKP kendini hukuksuzluktan beslenen bir büyük güce karşı nasıl savunacak? Ne kadar denerse denesin, onlarla anlaşamaz. Hukuksuz bir ortamda, ne kadar oy alırsa alsın onlar kadar güçlü olamaz. Dünya standartlarında bir demokrasiyle hukuk dışında, AKP’yi saldırılardan koruyacak hiçbir zırh yok. AKP ise kendi zırhını kendi deliyor bu kararsız, belirsiz, titrek duruşuyla. Bütün bu muhtıralar, “darbe övgüleri”, iddianameler, zırhın o yırtık yerinden mızraklıyor bu partiyi. Üstelik güven yaratmayan bu kaygan duruş, AKP’li olmadığı halde bu partiyi korumaya koşacak milyonlarca demokrat insanı da bu kavgadan uzak tutuyor. AKP’nin yanında yer almayan insanların hepsinin “Kemalist” olduğunu, “darbe istediğini” sanmak ciddi bir yanılgı olur bence. Onlar AKP’ye güvenmedikleri için bu kavgaya karışmıyorlar. Demokrasi isteseler de “AKP’yi demokrasinin temsilcisi” olarak görmedikleri için seslerini gerektiği kadar yükseltmiyorlar. AKP’ye bu titrekliği nedeniyle saygı duymuyorlar. Sanırım, AKP yöneticileri demokrasiyi ve evrensel hukuku kendileri açısından bir “tercih” olarak değerlendiriyor. Bu, ne onlar için ne de bu ülke için bir “tercih”, bu bir “mecburiyet”. Avrupa Birliği üyeliğine atılan adımla birlikte bu ülke aslanlarla dolu bir arenaya girdi. Ne oradan geri dönebilir ne de çıplak elleriyle aslanlarla başa çıkabilir. O aslanları kafeslerine sokabilmek için eldeki tek silah, demokrasi ve hukuk. Onları sağlam bir şekilde tutmazsanız... Ne kadar oy alırsanız alın kendinizi darbelerin, pençelerin, dişlerin açacağı yaralardan kurtaramazsanız. Sonunda birileri o aslanları kafeslerine sokar ama... O arada herkes de bitap düşer.
  11. Bakn hele şu işe;nedense patlayan bombalar bize hiççç bi şey öğretememiş. Bi yerlerde bi bomba patlıyor;korkamayın bize çoook uzak bi yer;ve nedense kim ve ne içinleri bi türlü bulunamıyor!Şimdi sormak lazım;bu bombayı meşru görenlere;evet Seferi Yılmaz kim bilmiyorum,o oyunlara da aklım pek ermez;ermaz de neden hala kalıp ısrarla b teröre kılıf uyduruyorsunuz?
  12. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Ahmet Altanın bu yazısını hayalgücü ürünü gören arkadaşlar;sizler demokrasi anlayışınız gereği olmanız gereken yere inat;bu ülkede her 2 seçmenden birinin oyunu verdiği bu partiyi kapanmalı nidalarıyla karşılarken;Ergenakon,kürt sorunu ,türban sorunu vs gibi nedenlerle demokratik olmayan bir parti demokrasi adına söz istiyor.Ondan da ilginç olan nokta ;Ahmet Altanın da belirttiği gibi başsavcı bu davanın neler getireceğiniş bilmiyor mu?Bu arada AKP partisine verilen oyları kabullenmemeniz;daha bu ülkeye fildişi kulelerinden baktığınızı gösterir.Saygılar...
  13. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    Şimdi dersten kaçtım;öğleye kadar doya doya yatacağım yaşasın tembellik
  14. Lale devri aslında çekici ama olsun ben yine de taş devrinde yaşamak isterdim belki de çakmaktaşlarla tanışırdım
  15. 'O gün tüm ailemi kaybettim' Halepçe'de 5 bini aşkın insanın ölümüne yol açan ve kent üzerine bir karabasan gibi çöken 16 Mart katliamının canlı tanıkları o günleri anlattı. Katliamdan sağ kurtulmayı başaran ancak ailesinden 7 kişiyi kurban veren 74 yaşındaki Ayşe Ali, o günü hatırladığında gözyaşlarına hakim olamıyor. Katliam gününü anı anına hatırladığın belirten Ayşe nine, o günü şöyle anlattı: 'Bombalama olduğu gün eşim ve çocuklarımla birlikte evdeydik. Bombalama başladığında eşim çocukları yanına alarak üst mahallede bulunan kardeşinin evine gitti. Ben evde tek kaldım. Bombalamanın şiddeti artınca evden çıkamadım. Bombalama akşama kadar sürdü. Eşimi ve çocukları merak ettiğim için onların yanına gitmek istedim. Gittiğimde herkesin yerlerde yatan cansız bedenini gördüm. Seslendim, seslendim ama kimseden ses çıkmıyordu. Çocukları aramaya başladım. İki oğlumun banyoda cansız bedenlerine rastladım önce. Sonra evin diğer odalarına baktığımda kızlarımın birbirlerine sarılarak can verdiğini gördüm. O gün tüm ailemi kaybetmiştim. Katliamda ailemden 7 kişi olmak üzere tam 30 akrabamı kaybetmiştim.' Çocukların cansız bedenine bakış Ayşe Ali de gazdan etkilendiğini, her tarafının yanmış olduğunu söyledi. Gözlerinin görmediğini belirten Ayşe Ali, şöyle devam etti: 'Kimyasal gazdan bende etkilenmiştim. Her tarafım yanmış ve gözlerim görmüyordu. Önce İran'ın Kırmanşah hastanesine gittim ama orada tedavi olamadım. Beni Tahran'a sevk ettiler. Tahran'da 50 gün boyunca sırt üstü yarı baygın olarak kaldım. Vücudumun çeşitli yerlerinde hala yanık izleri var ve gözlerim iyi görmüyor. Katliamın üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen çocuklarımın cansız bedenleri hala gözümün önünde, onları asla unutmadım. Katliam öncesi çocuklarımı kucaklıyor onları öpüyor onlara sarılıyordum ama 16 Mart Katliamı tüm sevdiklerimi benden aldı. Herkesi toplu halde gömdükleri için onların şuan hangi mezarda olduklarını bile bilmiyorum. Mezar taşlarını okşayamıyorum, mezarları başında dualar okuyamıyorum. Ama onlar hala evimde, yanımda. Onları asla unutmayacağım. Saddam çok annenin gözyaşı dökmesine ve binlerce kişinin ölümünden sorumludur. Allah dualarımızı kabul ederek onu cezalandırıyor.' Katliam sonrası herhangi bir yerden yardım alamadıklarını da anlatan Ayşe Ali, 'Katliamdan sonra hiç kimseden yardım almadık. Ayda verdikleri beş kilo pirinç dışında bize yardım yapılmadı. Bize yardım elini kimse uzatmadı. Ne Birleşmiş Milletler, ne de başkalarından yardım almadık. Katliam öncesinde eşimin emeklilik maaşı vardı. Ondan sonra o öldü diye maşı da kestiler. Şuan ben tek başıma bir kadın olarak hiç kimsenin yardımı olmadan yaşamaya çalışıyorum' diye konuştu.
  16. YERLİ TANIKLAR Katliâmdan sonra olay yerine gidip bütün vâhşeti gözleriyle müşâhâde eden Sabah gazetesinden Ramazan Öztürk şöyle anlatıyordu: "Halepçe, İnab, Dûceyde kasabalarıyla çevre köylerde yaşayan insanların tamamı ölüyor. Biz 21 Mart günü oraya vardık. Dört gün geçmişti aradan ve aynı vâhşet gözleniyordu. Bütün sokaklar, caddeler insan hayvan ve ölüleriyle doluydu. Gördüğümüz bütün insan cesetleri kadın, genç kız, çocuk ve bebeler ile çok yaşlılardı. En katı insan bile dayanamaz. Ben tarif edemiyorum. Katliâm demek, faciâ demek hafif geliyor. Vâhşet. Vâhşet de hafif geliyor. Dûceyde ve İnab’da gördüklerimizin de Halepçe’den hiçbir farkı yok. Her yer darmadağın, taş üzerinde taş kalmamış. İnab köyü de öyle. Bir tepenin eteğinde kurulu İnab’da yaşayan yüzlerce insan, Iraq uçaklarının bombalarından kaçmak için çocukların alıp yollara düşmüşken ****** avlanmışlar. Dere kenarlarında, köyün çıkışındaki yolda, ağaç diplerinde, yerde yatan yüzlerce ceset. Hayvanlar da kaçamamış, çoğu olduğu yerde ölmüş. Köyün hemen yanındaki tepenin ardında ise, insan cesetlerinden oluşmuş bir başka tepecik. Tüylerimiz ürperiyor. Fotoğrafları çekerken ağlıyordum. Allâh bir daha bana böyle bir sahne göstermesin." Güneş gazetesinden Faruk Ölçücü ise vâhşeti şöyle dile getiriyordu: "Etrafta hardal gazının yakarak öldürdüğü kadın ve çocuk cesetlerinin resimlerini çekerken, kusmamak için kendimi güç tutuyordum. Halepçe’nin bütün sokakları, Iraq uçaklarının attığı kimyasal bombaların etkisiyle katledilmiş Kürt kadın ve çocukların cesetleriyle doluydu. Atılan sinir ve siyanit gazlarının etkisiyle iç solunum sistemleri tahrib olan bu zavallı insanlar boğularak ölmüşlerdi. Dış görünümlerinde hiçbir şey olmayan bu insanlar, sokaklarda uyur gibi yatıyorlardı. Koca kasabada, hayvan dahil hiç kimse kalmamıştı. Atılan kimyasal bombalar, düştüğü yerlerden uzak noktalara, rüzgârın etkisiyle gaz bulutu şeklinde evlerin içindeki odalarda saklanmış insanların da boğularak ölmesine neden olmuştu. Keşke ben de ölseydim."
  17. Ama ben gülmek istemiştim Şimdi bağırmak istiyom Ama cidden korkunç Neyse ki benim gibi büyük adamlar işkenceyeeee karşıııııı(BJKlı olduğumdan mıdır acep?)
  18. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    İnşallah yağan yağmur sele dönüşürde;sinemada 40 gün 40 gece mahsur kalırsın
  19. AH HALEPÇE HALEPÇE FERYADIN SENİN BAĞRIMDA HANÇERDİR İNİLTİN SENİN Uzun gurbet yolculuğunda görüyorum kendimi.. yargılanıyorum sokakların derinsizliğinde, yargısız,mahkemesiz.. vedalaşmak geliyor içimden tanıdığım-tanımadığım insanlarla.. hıçkırık tutan tüfeğimin çifte namlusuydu beynimde öten.. sokakların derinsizliğinde yargılanıyorum sorgusuz,sualsiz.. gediklerde ıslık çalan bendim, oysa mermi sesleriydi bir zamanlar.. korkulu bir duygunun prangalı esiriydim halepçe meydanında.. yargılanıyordum yargısız, sorgusuz, mahkemesiz.
  20. Ey dünya... Gülüşlerimi tutsak etmeyin... Vahşi bir katliamla güne başlıyor ölüm... Ey tarih kaderimiz değildir bu zulüm... Çocuklar... Kadınlar... Tüm insanlar... Kurumuş dallar gibi yanıyorlar... ..................... 16 Mart 1988. Gökyüzünde dalga dalga bir ağıt. Güneş dargın. Irmaklar usul usul kırılgan. Ve resmi tarih;HALEPÇE KATLİAMI! İran-Irak Savaşı’nın sekizinci yılında Enfal Operasyonu kapsamında gerçekleştirilen Halepçe Katliamı’nda, binlerce Kürt korkunç şekilde yaşamını yitirmiştir. 16 Mart 1988’de gerçekleştirilen katliam sırasında İran sınırına yakın bir bölgede bulunan Halepçeliler, Irak ordusunun yaptığı hava bombardımanından sonra sığınaklara çekildilerse de bir süre sonra helikopter ve uçaklardan atılan kimyasal gazlardan kendilerini kurtaramamışlardır. Saldırılarda en az 5,000 sivil ölmüş, 10,000’den fazla sivil yaralanmıştır. 16 Mart 1988. Ortadoğu deşilmiş bir yara. Koşar adım geleceğe uzanırken yere devrilmiş bir fidan. Yılların yorgunluğunu çizgileriyle anlatan bir çınar. Küçüçük gözleriyle dünyayı seyre dalmış bir bebe ve yavrusuna siper olmuş bir ana... Ve resmi tarih;HALEPÇE KATLİAMI! Dünya Halepçeli çocukların cansız bedenlerinde ölümün soğukluğunu ve çocukların saflığını beraber izledi Saldırılar sonrası bölge halkı tamamen mülteci durumuna düştü İnsan hakları ve özgürlükleri bir kez daha tüm dünyanın gözleri önünde hem de en acımasız bir şekilde ihlal edildi Dünya devletleri bu olayı kınamakla yetindi Bölgede hakim diğer güçler ise reelpolitiğin vermiş olduğu sorumlulukla (!) derin bir sessizliğe büründü Bugün Halepçe Katliamı’nın 20. Ci yıldönümü ve bugün bu katliamın tek teselllisi zalim saddamın diğer zalimlerle beraber olması gereken yerde olduğudur… 16 MART 1988. Ölümün adına ihanet denildi. Dünya sustu;insanlık seyirci kaldı. İhanetin bedelini ödemeliydi anneler,çoçuklar,genç kızlar,ergenler..Bunu için;sadece bunu için ;16 mart sabahı sana günaydın diyeceğim;sadece sana ve ECELSİZ VE KEFENSİZ ÖLÜMÜNE.... Nefeslerini kesiyor siyanür... Ve hardal... Yakıyor napalm... Kül ediyor acımasız... Yaşamı tanımamış güzel bedenleri... Çocuklar... Kadınlar... Tüm insanlar... Kurumuş dallar gibi yanıyorlar... .....................
  21. Lütfen kalkıp da herzaman olduğu gibi yine siyasetinize uygun kelimelerle ihanet anlayışınızı meşrulaştırmayın!Tabi ki hataları kalkıp da şu veya bu nedenden dolayı haklı çıkarma gibi bir niyetim yok.Yalnız sevgili arkadaşım herşey bizim istediğimiz gibi gitmeyebilir.Hayat herkese aynı şeyi sunmaz.Ben doğuda büyüyen biriyim ve yoksullukları yaşamadıysam da bu çaresizliklere tanık oldum.Bir ytl bulamadığı için ölen bir çoçouğun ailesindeki burukluğu hangi etik kuralla açıklayabilirsiniz ki!Para karşılığında işlenen her suçu resmileştir me çabası içerisinde yer alıop almamakdan öte acaba şunu öncelikle şunu sorgulasak daha ii olmaz mı?Neden bu çoçuklar 4 ytl ile suç işliyor?
  22. , Şiddeti savunan bir izlenim uyandıran kelimeler nerede g,österir misiniz?Ben şiddeti savunmadım;sadece şiddetin içinde yer alan çaresizliği göstermek istedim., , Ve onlarla beraber buna seyirci kalanlaraı..., , Madalyonun öbür tarafına beraber bakalım;bu tarafında elinden ekmeği alınmış,göçlere zorlanmış;eğitimden yoksun ve günübirlik kavgası olan insanlar varse;bence çok şey de söylenmemeli yada söylenecek ise;tüm pencerelere uzanıvermeli.Tabi ki sağ veya sol değildir insan olmanın ölçütü;sadecce bir örnekti!
  23. Aziz Nesin(kitabın ismini hatırlayamadım şu an)sosyalizme düşman olan bir bireyin;koşullara göre nasıl solcu olduğunu ve yine koşullara göre nasıl yeniden sosyalizme düşman olduğunu küçük bir hikaye ile öylesine gösteriyor ki;kitabı okurken sadece acemi zengine güldüm.Açsan solcusun;çünkü emeğine göz dikenler var;yok toksan sana be kardeş;sen kapitale bak!Şimdi ne alakası var diyeceksin.Çok alakası var!Neden mi?Biz akşam çaylarıyla yorgunluğunuzu atarken;ya kardeşim böyle de olur mu,su partinin politikasını hiiiç beğenmiyom derken;kimbilir hemen yanı başınızda küçük bir çoçuk sadece tam teşekkülü bir sofranın hayaliyle avutuyordur çoçokluğunu...Bir yerlerde birileri insan eliyle ölüyordur! Tabi bunlar bizi ilgilendirmiyor.Bize ne değil mi?Dünya sadece bizim olan dünyadır.İşte bakın ne güzel bir dünya.Ve herkes benim dünyama göre masumdur veya suçludur!Şimdi efendim olmaz ama değil mi;Sayın Sühedanın dediği gibi...Yarın 4 ytlye polise taş atan,yarın 5 ytlye bizide satar!Ben zaten kalkıp da size 4 ytlye muhtaçlığın doğruluğunu ispatlamayacağım;zaten size göre o çoçuklar ihanetin bedelini ödüyortlar! Sevgili Yayamaz Kayımca;şimdi ben de oturup yemek yiyeceğim.Yemek yerken Tvlerde bugünün gündemini takip edeceğim;ve tüm benim olmayan yaşamlara yarım saat yer vereceğim.Açsam solcuyum;toksam kapitalim.Polise taş atıyorsam vatan hainiyim.Ama ben de bu ülkenin çoçuğuyum değil mi?İhanet ise bir çoçukluğun ayıbı 4 ytlye benim ayıbım ne?Yüreğine sağlık Yayamaz Kayımca;ısrarla sölüyooooooooooom;huyun suyun kurumasın
  24. Ahmet hocam top yuvarlaktır ama Bakın ben bir soylu Bjkli olarak da üzüldüm bikini olayına Neysa hocam havalar gerçekten müsait!
  25. Sevgili Evren seni politikada görmek ne güzel.Diyarbakırlının dediği gibi herşeye rağmen güzel günlere uzanacağımız bizim olan güneşe haykıralım.Diyarbakırlı değilim demiştiniz ama Diyarbakırlı Kadirden bir yürek sunmuştunuz bana!Ne güzeldi o insan sıcaklığı kelimelerle daim buluşmak.Bir gül sunmak için verilirse bana;sunacağım iki güzel insan;Sevgili Evren ve Sevgili Diyarbakırlı bizi buluşturan o sonsuz ırmaktan kucak dolusu sevgiler!Sevgili Diyarbakırlının o güzel Türkiyesi;bizim olan Türkiye uzak değil bişze;çünkü sizler varsınız.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.