mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
Etnik çatışmalar sırası
Onlar Kürt olduğu için canlarından oldu;bundan daha büyük bir zulüm var mı?
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Çok özür dilerim ama ben bir Kürdüm.Ve bundan da gurur duyorum.Yaratıcımın bana verdiği bu güzel armağanı gururla taşımaya devam edeceğim.Sayın Yeşilsu ya dil uzatmakta ne demek!Kimseye dil uzatmıyorum;o kadar seviyesiz değilim.Bu arada çoban benzetmeniz bana daha sürü psikolojisinden kurtulamayan bir toplumu hatırlatıyor.İşte siz neyi kabullenmediğinizi bu cümlelerde gösterdiniz:Kürtler Türkiyede misafir degillerdirki onlara Kürt kimligi taninsin.bu resmen bölücülüktür ve siz ben bagimsiz Türkiye istiyorum derken samimi olamazsiniz.Kürt kimligi Kürtdistanla endekslidir.Hem Türkiye Cumhuriyeti hem Kürt kimligi olmaz...Ha o zaman ben kürt değilim diyeyim ve bütün sorunlar çözülsün!
-
Etnik çatışmalar sırası
Kürtler de Bizim Soydaşımız [10 Şubat 2005 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı] Kuzey Iraklı Kürtler de, aynı ordaki Türkmenler gibi, bizim akrabalarımız. Türkiye nüfusu "Türkler'den, Kürtler'den ve diğer anasır-ı İslam"dan oluştuğuna göre, Kuzey Iraklı Kürtler de soydaşlarımız. Peki bu soydaşlarımıza hiç kulak veriyor muyuz? ----------------- Mustafa Kemal Paşa, 1 Mayıs 1920 günü, yeni açılmış olan Meclis'in kürsüsünden şöyle diyordu: "Yüksek Meclisinizi teşkil eden insanlar yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değidir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden oluşan anasır-ı İslamiye'dir." Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı boyunca ısrarla ifade ettiği bu "kardeşlik vizyonu" sayesinde, Kürtler Ankara hükümetine büyük bir destek verdiler. Kurtuluş Savaşı'nı, Türkler ve Kürtler omuz omuza kazandık. Bugün ise her şey tersine dönmüş durumda. Kuzey Iraklı Kürtler kendilerince bir "kurtuluş mücadelesi" içindeler. En büyük engel olarak da Türkiye var karşılarında. Kuşkusuz bu noktaya gelişimiz, 80 yıllık karmaşık bir tarihsel süreç sonucunda oldu. Ulus-devletin kuruluşu, kendilerini dışlanmış hisseden Kürtlerin isyanları, bunların bastırılışı, Kuzey Irak'ın kaybedilişi, yeni isyanlar, ve en sonunda da korkunç PKK terörü... Tüm bunlar meseleye 1920'de olduğu gibi bakmamıza izin vermiyor. Oysaki hiç değişmemiş bir gerçek var: Kuzey Iraklı Kürtler de, aynı ordaki Türkmenler gibi, bizim akrabalarımız. Türkiye nüfusu "Türkler'den, Kürtler'den ve diğer anasır-ı İslam"dan oluştuğuna göre, Kuzey Iraklı Kürtler de soydaşlarımız. Peki bu soydaşlarımıza hiç kulak veriyor muyuz? "Kuzey Irak kamuoyu" Türkiye pek çok konuda başka toplumların kamuoyunu hesaba katıyor. "Amerikan kamuoyu"nu dikkate alıyor, bir TV dizisinde Türkler hakkında en ufak bir olumsuzluk geçse, tepki gösteriyor. "Avrupa kamuoyu" bir o kadar önemli ve kendimizi Avrupalılara sevdirmek için yollar düşünüyoruz. Peki ya "Kuzey Irak kamuoyu"? Orada yaşayan Kürtler bizim hakkımızda ne düşünüyor? Bundan haberimiz var mı? Gelin, bunu Kuzey Irak'lı bir Kürt'ün gözünden görmeye çalışalım: Türkiye onun için sınırın ötesinde, güçlü bir ülke. Ancak bu gücüyle 80 yıldır yaptığı işlerden biri "Kürt diye bir şey yoktur" diye ısrar etmek olmuş. "Ben Kürd'üm" demeyi bile onyıllarca yasaklamış. Hatta sırf bu cümleyi söyledi diye insanları hapse atmış. Emniyet birimlerinin "bölge"de yaptığı işkenceler, ayyuka çıkmış. Ankara, Kuzey Irak'taki Kürtlere katliam yapan Saddam Hüseyin ile gayet sıcak ilişkiler geliştirmiş. Hatta Türkiye'nin Bülent Ecevit gibi bazı liderleri Saddam ile "Üçüncü Dünyacı dayanışmacılık" içine bile girmiş. Türk uçakları arada bir gelip Kuzey Irak dağlarını bombalamış. Eskiden "Türkmen" lafını ağzına bile almayan Ankara, Kürtler'in Saddam'dan kurtulmaya başlamaları üzerine birden bire "Türkmen kartı"na başvurmaya karar vermiş. Türkmenleri riske eder şekilde... Şimdi de aynı Ankara, "Kürtler'e, Kerkük petrollerini bıraktırmayız" diye sert açıklamalarda bulunuyor. Elbette Kerkük petrollerinin karının tüm Iraklılar tarafından eşit şekilde paylaşılmasını istemek, haklı bir politika. Ancak "eşit paylaşım" üzerinde ısrar etmekle, Kürtlere esip-savurmak, "gelir işgal ederiz" tehditleri göndermek arasında belirgin bir "üslup farkı" var. Peki bütün bu geçmişi yaşayan ve söz konusu "üslup" ile muhatap olan bir Kuzey Iraklı Kürt, sizce Türkiye hakkında ne düşünmeli? Ve daha da can alıcı soru şu: O Kuzey Iraklı Kürt'ün, sınırın bu yanındaki akrabası ne düşünmeli? Abdülhamid ve Özal Eğer "bize ne Kürtlerin fikrinden, güçlü ülkeyiz, dediğimizi yaptırırız" derseniz, yanılırsınız. Bu "kafa", 80 yıldır Kürt sorununa bir çözüm getiremedi. Oysa daha önceleri Sultan Abdülhamid Kürtleri kazanmayı bilmişti. Bugün "Kuzey Irak" dediğimiz coğrafya da dahil olmak üzere, tüm "Güneydoğu"yu silahla değil, yardımla, dostlukla, eğitimle, ekonomik gelişmeyle, "kardeşlik" duygusuyla Osmanlı'ya bağlamıştı. Bu nedenle ona "Kürtlerin babası" diyorlardı. Yakında tarihte bir de Turgut Özal aynı akıl, sağduyu ve vizyonu gösterdi. Bunun unutulduğunu da sanmayın. Gidin Kuzey Irak dağlarına, "Turgut Özal'ı nasıl bilirdiniz" deyin, insanların onu saygıyla andıklarını göreceksiniz. Eğer AKP hükümeti Kuzey Irak konusunda doğru bir politika izlemek istiyorsa, tanımladığı "muhafazakar" çizginin yakın tarihteki en iyi temsilcisi olan Özal'ın yolunu izlemeli. O yol "Kürt düşmanlığı"ndan değil, Kürtleri kazanmaktan geçiyor... Mustafa Akyol dan aldığımız bu yazıyla işe başlayalım!
-
Etnik çatışmalar sırası
Neden acaba tüm ayaklanmalar Kürtler tarafından çıkarıldı?Biraz da nedenler üzerinde duralım isterseniz?Sorunları çözmenin en iyi yolu budur değil mi?
-
Etnik çatışmalar sırası
Sayın Frozen ben sizi gerçekten anlamamıştım.Olayo hemen benim laf kalabalığına getitmeme bağlama yerine en azından sorunuzu net bir şekilde sorabilirdiniz!Bir halkın yok sayılması dedim;bundan kastım Kürt Halkıdır.Şimdi soruyorum size Sayın Frozen sizce de bu halk yok sayılmadı yıllarca...Bence sayıldı!Dili yasaklandı,kendisine yabancılaştırıldı ve bu zülümlere rağmen suçlu olan yine o oldu!Yok sayılmıştır;çünkü varlığı bile kart-kurtlarla aıklanmaya çalışılmıştır!Başka sorunuz varsa cevaplamaya çalışırım.Arkasında durmayacağım sözler sar etmem!(Geciken cevaplar olabilir;sınav zamanı netti hayatımda çıkarıyorum da!)
-
İmamdan şok vaaz:çalışan kadın aldatır
Ah zavallı kadınlar; nerede olursan ol, tüm değerler senin üzerine yıkılmış.Ve olan bitenler seninle var olmuş.Namus diye öldürülen sen,mağdur olan,ezilen yine sen!
-
İmamdan şok vaaz:çalışan kadın aldatır
İşi bırakırdım ama araba almam lazım;ha birde kredi batağı var Sonra babam nasıl öder değil mi ama Neyse ben hemen bir bardak soğuk su içeyim
-
Iyi Noel`ler
Noel kimin bayramıdır veya kimlere hitap ediyor;tam olarak bilmiyorum.Özenti veya başka birşey midir?Tabi ki bunlar olması gereken yerde olmalıdır.Varsa Hristiyan arkadaşlarımız;iyi noeller ve herkese sevgi dolu yeni bir yıldır dileğim!
-
İmamdan şok vaaz:çalışan kadın aldatır
Çalışan bayanlara karşı olmak başka;çözümü basittir,çalışmayan bir bayan bulursunuz.Yoksa ne demek çalışan bayan aldatır;günah yaklaşımları!Bende çalışıyorum;yani benimle evlenen cehennem zebanilerine hesap mı vermek zorunda kalacak.Valla o zaman evde kaldık!
-
BİR YILI DAHA GERİDE BIRAKIYORUZ
Ben yeni yıla 2 kala Diyarbakır da yaşadığım kapkaç terörün verdiği bir mağdur sıfatıyla gireceğim. Sağolasın Diyarbakır hem bir hoşgeldin hem de mutlu yıllar hediyesini hiçbir zaman unutmayacağım! Mutlu yıllar sevgili forum arkadaşlarım Sizler var oldukça düşünceler apaydanlık bir okyanusta buluşmaya devam edecek! HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM Seni anlatabilmek seni. İyi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni, Namussuza, halden bilmeze, ***** yalana. Ard- arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu Dışarda gürül- gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana... Seni bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara. Akan yıldıza. Bir kibrit çöpüne varana. Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne. Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, Yitirmiş öpücükleri, Payı yok, apansız inen akşamdan, Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene, Seni anlatabilsem seni... Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini... AHMED ARİF
-
Etnik çatışmalar sırası
Sayın Frozen aslında ne demek istediğinizi tam anlayamadım.Ama dediğiniz gibi farkında olupda oyunlara iştirak etmek/daha kötüsü sadece seyirci olmak ilginçliklerin en alası!Değerli forum arkadaşım bu ülkenin bütünlüğünden,bayrağından rahatsız olanlar tabi olacaktır.Bu sadece bizim ülkemiz için geçerli değil ki!İnsanlar kendine biçilen rollerle tutumlar içerisinde bulunurlar.Hiçbir insan diğer birey gibi düşünmez.Düşünemez de çünkü o başka bir kaderi yaşamıştır;kendi umutları,acıları,hayal kırıklıkları olmuştur.Bakın yukarda Sayın Politika Yezidi Halkı üzerinde bence de hiç de yabana atılmayacak bir düşüncesini yazdı.Bunu yapan Kürtler dedi.Evet dedim;çünkü insan ne olursa olsun yine insandır.Hatalrıyla,doğrularıyla vardır.Bakın biz burada bazı şeyleri yazıyorsak;bu bu oyunlardan olan rahatsızlığımızdandır.Ben benim ülkemin sorunlarını başka ülkeler çözsün(?) diye bir yanılgı içinde değilim.Ve söz konusu Kürtler ise sadece şunu yazmak bana düşer;Bu kirli oyunlar bir halkın yok sayılmasını,onca yanlışı haklı kılabilir mi?
-
LAİKLİK VE BİZ!
Vikipedi, özgür ansiklopedi Git ve: kullan, ara 28 Şubat 1997'de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan ve Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar ve kimilerince bir dönüm noktası olan kararların uygulanması sırasında Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olan tartışmalı süreçtir. 28 Şubat Süreci, sürecin önde gelen komutanlarınca "Demokrasiye bir balans ayarı olarak" tanımlanmış ve basında ve kamuoyunda sık sık "postmodern askeri bir müdahale" olarak anılmıştır. Bizat sürecin önderlerindne olan Çevik Bir de süreci "Postmodern askeri bir müdahale" olarak tanımlamıştır. Gelişim süreci [değiştir]12 Eylül Darbesi sonucu ortaya çıkan siyasetin etkisiyle 1980 ve 1990'larda sağ partiler giderek güçlenmiş ve bunun sonucu olarak Refah Partisi 1995 genel seçimlerinde siyasette güçlü duruma gelmiştir. 1996 yılında, seçimlerin ardından kurulan DYP - ANAP hükümeti kısa sürede dağılmıştır. Bunun üzerine TBMM'de birinci parti durumunda olan RP ile DYP arasında kurulan 54.hükümet, 8 Temmuz 1996'da TBMM'de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır. 28 Şubat 1997 Cuma günü yapılan MGK Toplantısı'nda radikal dinci faaliyetlere ilişkin bir MİT raporu ele alınmıştır. Bu rapordan yola çıkarak alınan kararlar için bir çeşit "sivil muhtıra" yorumu yapılmıştır. Türk siyaset tarihine 28 Şubat Kararları olarak geçen kararlar Türk siyasi tarihinde önemli değişikliklere neden olmuştur. Olaylar [değiştir]Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) 28 Şubat kararlarının ardından gelişen olaylar şöyledir: Başbakan Necmettin Erbakan'ın 'havada yakıt ikmali' olarak tanımladığı başbakanlık görevini hükümet ortağı DYP genel başkanı Tansu Çiller'e vermek amacıyla 18 Haziran 1997'de istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sundu. Ancak Demirel, hükümet ortaklarının arasındaki protokolü dikkate almayarak hükümeti kurma görevini ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. 12 Temmuz'da Mesut Yılmaz başkanğında ANAP - DSP - MHP arasında kurulan 55. hükümet TBMM'den güvenoyu aldı. MGK'nun 28 Şubat kararlarının ardından özellikle 18 Nisan 1999 seçimlerine kadar süren zaman diliminde 14 Ağustos 1997'de 8 yıllık kesintisiz eğitim kanunu TBMM’de kabul edildi. Bu kanunla İmam Hatip Liseleri dahil Meslek Liselerinin ortaokul bölümleri kapatıldı. 21 Mayıs 1997'de Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın, Anayasa Mahkemesi'nde Refah Partisi için açtığı kapatma davası 1 yıl sonra sonuçlandı. 17 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi'nin, "laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri saptandığından" içerikli gerekçeyle kapatılmasına karar verdi. RP'nin mallarının Hazine'ye devredilmesi de kararlaştırıldı. Necmettin Erbakan ve 6 partilinin beş yıl süreyle parti üyeliği yapması yasaklandı. 1998 Kasım ayında eski RP'li İstanbul Büyükşehir belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı düşürüldü. Yeraltı irticai faaliyette bulunduğu iddiasıyla Aczimendi grubunun lideri Müslüm Gündüz 1997'de IBDA-C örgütünün lideri Salih Mirzabeyoğlu'da 1998'in son günlerinde İstanbul'da yakalandı. Daha sonra Başbakanlık Takip Kurulu ve Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarından hazırlanan rapora göre, güvenlik ve istihbarat birimleri, 1997'de 2 bin 956 kişiyi, 1998'de ise 4 bin 420 kişiyi "irticai faaliyetlere katıldıkları" gerekçesiyle gözaltına aldı. 28 Şubat süreci sırasında TSK içinde dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı yerine iki ismin; dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ile Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'ın adları daha çok ön plana çıktı. 2001 yılında bir televizyon programın katılan döneminin Genelkurmay Genel Sekreteri emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, 28 Şubat süreci'ni "post-modern bir darbe" olarak tanımlayan bazı yazarları haklı bulduğunu söyledi İktidarlar bayrağı kapar kapmaz taşları yerlerinden oynatırlar;o taşları kendilerince olması gereken yerlere bırakırlar.Kurum ve Kuruluşlarıyla bu yapı taşları ile var olurlar.Kadrolaşma,kendi kurallarıyla oynama...Bunların farkındayım.Ama şunun da farkındayım; bu ülke de 28 Şubatları,öncesi ve sonrası ile vardı... Bu arada iş kazasına olan anlayışınızdan dolayı teşekkür ederim.Biraz zor çözdüm;ama olsun çözdüm!
-
LAİKLİK VE BİZ!
Sayın Taylan Abi iletinizi değiştirdiniz galiba;özür dilerim az önce ayukardaki iletiyi özellikle belirtmediğimden dolayı oluşan bir ifade hatası vardı.Alıntı yerine kopyalama yaptım da!
-
LAİKLİK VE BİZ!
O benim toplumum derken bu toplumdan bahsettim.Ağız alışkanlığı kusura bakmayın.Aynı toplumda yaşıyoruz.Bilinçliyi niye bu kadar hayal alemiyle özdeşleştirdiniz anlayamadım.Eğer AKP nin aldığı%46 oran olarak değerlendiriliyorsa bunu toplumda değil;toplumu o noktaya getiren etmenlerden aramalı!Yok eğer gerçekten küçümsenen yada yanlışları ile var olan bir toplumsa bahis;suçu biraz da kendimizde aramak lazım!
-
LAİKLİK VE BİZ!
Yok enflasyon demeyeceğim;zaten başbakan da başarısız olduk diye itirafda bulunmuş. Sayın Yersov yukarda ki yazımda bunu belirtmiştim;kastım düne nazaran daha iyi,bilinçli bir topluma sahip olmamzdı.Sayın Yersov sizde taktir edersiniz ki;toplumsal değişimleri kendisinde barındıran bir dünyadayız.E haliyle toplumlar bu değişimlerle tarihte ki yerlerinde yer alacak.Beni toplumum da değişti.Artık ideolojilere takılmadan insanlara değer vern,tartışan,sürü olmaktan sıkılan bir toplumumuz var.Benim için toplumdan,devletten önce birey vardır;ve eğer birey olarak aşmarsak kendimizi sorunlar bir nebze de olsun çözüme kavuşur!Tüm sorunlar çözülür demek isterdim;ama insan denilen varlıkla bu imkansız!
-
Etnik çatışmalar sırası
Yezidi Kürtleri ve Yezidilikle ilgili kısaca bir bilgi vermek gerekirse; Büyük bölümü Irak ın Musul kentinde yaşayan ve Kürtçenin farklı bir lehçesi olan Kırmançi dilini konuşan Yezidi Kürtlerinin, Suriye, Türkiye, İran, Gürcistan ve Ermenistan da da cemaatleri bulunuyor. Irak´ta 100 bin olmak üzere, bugünkü toplam nüfusları 500 bin civarında olduğu tahmin edilen Yezidiler, başta Almanya ve İsveç olmak üzere Avrupa ülkelerinde göçmen olarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Ortadoğu kökenli bir din olan Yezidilikte, Allah tarafından görevlendirildiğine inanılan "Melek Tavus" kutsal görülüyor. İslam dinindeki "Şeytan"a karşılık gelen Melek Tavus, Yezidi inancına göre, kötü bir melek olmayıp, aksine Allah ın en değerli meleği olarak görülür. Günümüzde, oldukça kapalı ve geleneklerine bağlı olarak kültürlerini devam ettiren Yezidiler, günde üç defa güneşe dönerek ibadet ederler. Yezidilerin, "Siyah Kitap" anlamına gelen "Meshaf Reş" ve "Tanrısal İzahatlar" anlamına gelen "Kitab el Celve" olmak üzere iki kutsal kitabı vardır. Cennet-cehenneme inanmayan Yezidiler, şeytan konusundaki inançları ve güneşe tapma ayinleri nedeniyle yaşadıkları bölgelerdeki Müslüman ve Hıristiyan çevrelerce "dinsiz" olarak görülmüşlerdir. (9 Nisan tarihli "İşlerine Geldiğinde Kürt, Gelmediğinde Yezidi" başlıklı yazıda ayrıntılı bilgi mevcuttur) Evet Yezidiler hem kendi milletinden hem de başka inançlardan büyük bir zulüm görmüştür.Sayın Politika belirttiğim gibi Kürtler melek değil;tüm insanlar hatalarıyla,yaşam karşısında ödedikleri bedellerle vardır.Eğer zülüm varsa;kim olursa olsun karşısındayız.Ayrıca çok ilginç ama acı bir gerçek: Mazlum çoğu zaman bir zalime dönüşür.İnsan işte ne yaparsak yapalım aynı yanılgılara tanıklık eden tarihlri ile varlar.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Etnik kimlik ön plana çıkmaz;varsa olması gereken yerdedir.Benim gerçekliğimde kendi iç sorunumuzu çözememek var,inkar var;kürt sorununu sadece PKK/DTP olarak görenlerin düştüğü yanılgı var.Kürt sorunu var;bu sorunun sizin için ne ifade etttiğini bilemem!Dini ön plana çıkaranlar,demokratlar,solcular,kürtler,türkler...kimin için ne ifade ettiği hiç önemli değil ama ortada çok büyük bir sorun var!Ve bu sorun bu ülkeye o kadar çok bedel ödetti ki... "Avrupalılar diyorlar ki: 'Türkiye'de yaşayan azınlıkların en büyüğü, en kalabalığı Kürtlerdir. Bendeniz Kürdoğlu Kürdüm. Binaenaleyh bir Kürt mensubu olmak sıfatiyle sizi temin ederim ki Kürtler hiç bir şey istemiyorlar. (Alkışlar) Biz Kürtler vaktiyle Avrupa'nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyle bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki Elcezire Cephesi'nde çarpıştık. (Alkışlar) Nasıl ki, Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz. (Alkışlar) Binaenaleyh sözüme son verirken muhterem heyetinizden rica ederim ki, azınlıklar mevzuubahis edildiği zaman Kürtlerin hiç bir talebi olmadığını ve Kürtlerin kanaatine tercüman olarak buradan söylediklerimi söylesin ve iddia etsin."Yusuf Ziya Bey-3 KASIM 1922-MEBUS KONŞMASI Sayın Politika Kürtler ne mi istiyor;ben bir kürt olarak kimliğimle BAĞIMSIZ BİR TÜRKİYE CUMHURİYETİnin asli öğesi olarak yer almak istiyorum! evet senin zihniyetindeki insanlar olduğu sürece kürt sorunuda olacak !Sayın YEŞİLSU sorunlar kişilerden bağımsız gelişyorsa zihniyet kavgası verimez!
-
LAİKLİK VE BİZ!
Sayın Taylan Abi ben kesinlikle çok güzel bir ülkede yaşadığımıza iddia etmedim.Ben yalnızca ülke elden gidiyor söylemini biraz garipsedim.Bu ülkede ters giden çok şey var;bunun farkındayım.Yalnız şununda farkında olmalıyız ki;benim yaşadığım coğrafyada çok şey yitiridi.Malezya diyoruz;biz nasıl bir toplumdan geldik;neleri barındırıyoruz kendi dinamiklerimizde önce bunu anlamak lazım.Başlığı çok iyi hatırlamamak ile beraber;din toplumu olamayacağımızı Sayın Zedan çok iyi açıklamıştı.Zaten biz böyle bir toplumduk.(Yazıyı burada aktarmak isterdim;arkadaşımızdan izinsiz yazıyı kullanmanını doğru olmadığını düşünerek veremedim)Kürt Sorunu veya AKP benim konum değil derken burada sadece Laiklik konusunda ki düşüncelerinizi görmek istediğimi belirtmek istemiştim. Daha dübn asgari ücrete yapılan 16 YTLlik gülünecek rakamın bende uyandırdığı o 'nasıl adalet bu ya!' izlenimimden sonra herşeyi toz pembe görmek de ne demek!Ya da dediğiniz gibi hergün borçlu doğmak/ekonomik bağımsızlığı bir ütopyaya dönüştürmek.Siz bir yazınızda ''devlet baba'' demiştiniz;o her zaman olmalı,bize güven vermeli.Maalesef benim devletim içi boşaltılmış kurum ve kuruluşlarıyla dün ne ise bugün odur. Dindarda olabilirdik Laikte olabilirdik neden olamadigimizi tartismiyorum ama hala neden iyi günlerde oldugumuzu yazmadiniz veya ben anlayamadim. Evet dindar da olamadık alikde.Daha güzel herşey çünkü bugün herkes demokrasiye daha çok güveniyor.Bazı şeyleri tartışırken daha korkusuz.En önemlisi benim halkım düne nazaran daha dolu! Saygılar arkadaşlar...
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Bizim bu ülkeyle sorunumuz yok zaten;sadece biraz gerçekçi olmaya çalışıyoruz; Kürt sorunu raporları Kürt sorunuyla ilgili yeni çalışmalar yapıl(a)madığı için eski belgeler raflardan indiriliyor. Bir hafta arayla iki raporun sayfaları yeniden açıldı. İlki meslekdaşımız Saygı Öztürk'ün bulup kitap halinde yayınladığı İsmet İnönü'nün 1935'te Atatürk'e sunduğu Kürt raporu. Diğeri yine meslekdaşımız Ruşen Çakır'ın gündeme getirdiği Başbakan Erdoğan'ın Refah Partisi İl Başkanı olduğu 1991'de danışmanı Mehmet Metiner'e hazırlatıp Erbakan'a sunduğu Kürt raporu. İki rapor da simgesel önem taşıyor, çünkü hazırlandıkları dönemlerde Ankara'nın Kürt sorununa yaklaşımını yansıtıyor. Gerçekten de Türkiye'de Kürt sorunu iki zaman diliminde yoğun biçimde tartışıldı. 1930'lardan 1990'lara Bu dönemlerin ilki 1925-1940 arasındaki yılları kapsıyor. Devletin arşivleri o tarihlerde yazılmış Kürt raporlarıyla dolu: Ziya Gökalp'in "Kürt aşiretleri hakkındaki tetkikler" araştırması, Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'in İçişleri Bakanlığı'na raporu, Diyarbakır Valisi Cemal Bardakçı'nın raporu, Umumi Müfettiş İbrahim Tali Öngören'in raporu, Korgeneral Ömer Halis Bıyıktay'ın raporu, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın raporu, Başbakan İsmet İnönü'nün raporu, Umumi müfettiş Abidin Özmen'in "Şark Meselesi" raporu, İktisat Vekili Celal Bayar'ın "Şark Raporu", maliye müfettişi Burhan Ulutan'ın raporu İkinci dönem ise 1990'lı yıllar. 1970'lerde Türkiye İşçi Partisi'nin Kürt sorunuyla ilgili çalışmasını bir yana bırakırsak, yarım yüzyıllık suskunluktan sonra 1990'larda birden rapor patlaması oldu: SHP raporu (1990), Tayyip Erdoğan raporu (1991), Adnan Kahveci raporu (1992), ANAP raporu (1993), Türk-İş Raporu (1993), Odalar Birliği'nin İKV'ye ve Prof. Dr. Doğu Ergil'e hazırlattığı iki rapor (1995), Sakıp Sabancı'nın "Doğu Anadolu Raporu" (1995), Hak-İş raporu (1996), TÜSİAD raporu (1997), CHP raporu (1998), Ergil'in "Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için yeni bir anayasal düzen teklifi" raporu (1999), TÜSİAD raporu (2001) ve CHP raporu (2002) "Kürtler'i Türkleştirmek" Birinci dönemin raporlarında sorun genellikle "Asayiş" açısından ele alınıyor ve Kürtler'in asilimasyonunu kadar giden baskıcı yöntemler öneriliyordu. Buyurun birkaç örnek: "Silahların toplanması ve aşiret ağalarının uzaklaştırılması için askeri operasyonu yapılmalı" (Şükrü Kaya raporu), "Türkler ile Kürtler aynı okulda okumalı. Bu, Kürtler'i Türkleştirmek için etkili olacaktır" (İsmet İnönü raporu), "Her yıl birkaç bin kişi Batı bölgelerine alınarak 15-20 yıllık bir programla bu halk ortadan kaldırılmalı" (Abidin Özmen raporu), "Türkçe bilmeyen köylüyü memur anlamaya çalışmamalı, bu şekilde herkes Türkçe konuşmaya zorlanmalı" (Abidin Özmen raporu) gibi "Kürt kimliğini tanımak" Bu sert önlemler işe yaramadığı, tam tersine "Sonuç" olarak PKK terörünü doğurduğu için, 1990'ların raporlarında, demokrasi ve insan haklarındaki evrensel gelişmelerin de etkisiyle, daha gerçekçi ve sağduyulu öneriler ağır bastı: "Anadil yasağı kaldırılmalı, Kürtler kendilerini hayatın her alanında özgürce ifade edebilmeli" (SHP raporu), "Kürt sorunu etnik duyarlılıklara demokratik yaklaşımla çözülür" (CHP raporu), "Kürtler'in kendilerini ifade edebilecekleri düzenlemelere gidilmeli" (ANAP raporu), "Kürt realitesi hukuken tescil edilmeli" (Doğu Ergil raporu), "Anayasa'daki dil yasakları ve mevzuattaki öteki sınırlamalar kaldırılmalı" (TÜSİAD raporu) gibi Erdoğan'ın 1991'de hazırlattığı rapordaki önerileri de işte bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. O raporda da "Doğu değil Kürt sorunu vardır" tespiti yapılıyor ve kültürel hakların tanınması, ana dilde eğitim hakkı verilmesi, resmi ideolojinin sorgulanması isteniyor. Önemli olan ve cevap aranması gereken soru şu: Erdoğan o tarihte yaptığı önerilere bugün de sahip çıkıyor mu? Çünkü Sabancı'nın "Doğu Anadolu sorunu" gibi son derece ihtiyatlı bir adla yayınladığı raporda belirttiği gibi, "Bu sorunu sadece fabrika kurarak çözemeyiz Sadece bu olanları anlamaya çalışyoruz!
-
Etnik çatışmalar sırası
Pes doğrusu.Biz kürtler melektir demiyoruz ki;zulü kimden gelirse gelsin zalimdir!
-
Kara çarşaf
- LAİKLİK VE BİZ!
Ben böyle düşünmüyorum; hem neden hemen kürtlere getirdiniz olasyı anlamadım.Bakın konumuz ne AKP nede Kürtler.Bana sorarsanız AKP nin kürt açılımı yaptığını da düşünmüyorum.Açılım demek kalkıp afla mafla,silahla olmaz;bölge halkımı ekonomiyle yola getirmeyle olmaz.Bunlar konumuz dışında.Evet ya laik olursunuz ya dindar.Ama biz ne laik olmayı becerebildik nede dindar!Dincililkte ki kastınızı anlayamadım doğrusu.Sayın Politika siz yada bizler şunun farkında olamlıyız;din ne bireydir nede dini din haline getiren zihniyettir.Laiklik ne bir dindir nede bir ideolojiye indirgenecek bir kavram.Ve bu ülke Osmanlının mirası;bu sancıları daha nice kuşaklar çekecektir.!- LAİKLİK VE BİZ!
Ben bunları eleştiri amacıyla yazmadım!Sadece nerden nereye gelindiğini belirtmek için yazdım.Sayın Politika siz bu konuda ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bence bu ülke düne nazaran daha iyi yerlerde!Bu ülke ,bu insanlar, bu halk yani bu topraklar o kadar çok güzelliğe hakediyor ki!- LAİKLİK VE BİZ!
Çok ilginç bütün yaşananlar.Gerçekten anlayamıyorum.AKP geldi;acaba Malezya mı olcaz korkuları.Galiba Din Devleti olmayla ilgili bir başlıkda(adını yanlış yazmış olbilirim özür)arkadaşımız Zedan çok güzel bir yazıyla zaten öyle bir yapıya sahip olduğumuzu ifade etmişti(yazıyı burada vermek isterdim;yalnız izinsiz vermek doğru olmayacağı düşüncesiyle veremedim.)- LAİKLİK VE BİZ!
Pardon ama ben gereken cevabı almadım - LAİKLİK VE BİZ!
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.