Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

mavi olmayan gökyüzü

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey

  1. Örnekleri sıralamaya kalkarsak,işin içinden çıkamayız... o kadar çok ki; mesela Başbakanımız;dün Taraf iken bugün karşı Taraf! mesela ana muhalefet liderimiz Baykal,dün demokrat iken bugün ırkçı söylemleri ile ****** lere taş çıkartanlardan. mesela Perinçek,Öcalan ile görüşen iken bugün en büyük vatansever...vs vs örnekleri,kendilerini ifade biçimleriyle değil,ne yaptıkları ile örneklemeye devam!
  2. Bursercan koş gel,ikimiz sepekmişiz ya ben bundan sonra dakka başı kesilmem mi tele ben buldum;ben,sen ve secan demi
  3. sen arada gel de ay bu ayıcık benim mi ben bunu ölene kadar hatta ölünce mezarımda bile saklarım güzellikleri sıkı sıkı sar...
  4. Bu ne Godzilla,korktum valla anladım sende cadı bayramındasın,bayram temizliği yaptın mı pasta ve börek nemi yaparım ben var ya Angele gönderdiğin o korkunç resmi nerde buldun,merak ettim Demi ama,bayramsa bu da bayram,bayramlar bitti mi ki;cadı bayramı da var işte ben 9 günlük tatil istiyom,sayın izin verecek yetkililer,orada mısınız yuk yuk be hergün izin istiyom,cadı ablalarımın ellerinden öpüp köşeyi döneceğim,deliyim işte,tüm yıl bayram bana
  5. mesela ben şu entel olan vardı ya,onu kendime yakın bulurum yemek yapmasını beceremem,ama anaç mıydı ismi,o bana çok sıcak gelir;çok da dağınığım o kitabı okurken,içimde ki sesler korosu;işte biz dedirtmişti
  6. İslam Hz Muhammed zamanında siyasi değil miydi? Yapılan savaşlar,mücadale edilen alanlar,antlaşmalar vs bunlar İslamın siyasi olan yönüydü zaten. Kaldı ki,Peygamber hem bir dini lider hem de siyasi bir liderdi. Siyasallaşan İslam değil de,kalıplaşan,emperyalizme dönüştürülmeye çalışılan İslam'dı, Emeviler zamanından arda kalan! Değerli arkadaşım,milliyetçilik ve ulusçalık gibi kavramlar,2+2=4 şeklinde önermeler değildir;tek anlama gelecek. Milliyetçilik,kimi zaman uygulama alanı ile radikalleşebilir,düşücelerde yok oluşa sürükleyebilir. Ulusalcılık da aynı şekilde;önemli olan sizin bu kavramları ifade etme biçiminizdir. Milli ve dini olan değerler;bunlar insanlar için özeldir.Kimi zaman savaş kimi zaman barışa dönüşür. Tarih de bunu gösterir zaten;onun için dikkatli olmalıyız. Tabiki tartışacağız;ama tartışırken kullandığımız uslübe dikkat etmeliyiz. Yanlış ve doğrularımız,karalama ve hakerete dayanmadığı sürece değerlidir.Saygılar!
  7. süprizlerle dolu olan denizin kızı,sana denizim diyeceğim vallaha tam uymuş,bu kadar uyması beni şaşırttı mutlu iken mutluluğu aramak yada şımarıklık,e bide tepe taslak olan hayalleri bir tarafa bırak olsun yaşamak çok güzel hem sen bloguna eklmiştin ya,içimdeki sesler korosu galiba tüm bu olanların nedeni
  8. yav denizim ben fallara inanmaya başladım,vallaha seninle...yüreğine,eline,emeğine sağlık canım iyi ki tanıdım seni;bende senin sayfanda oturmuş bekliyordum
  9. ‘Vatansızların’ Türkiye’de yasası da yok İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 14. Maddesi, “Herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir (sahiptir)” diyor. Ancak ülkelerindeki çatışmalı ortam, açlık ve geleceksizlikten kaçan milyonlarca insanın umut yolculukları, iltica edecekleri ülkeye varamadan yarım kalıyor. Varsalar da insanlık dışı koşullarda, baskı altında, taciz dolu bakışlar arasında yaşıyor, gözaltına alındıkları karakollarda polis kurşunuyla ölme riskini göze alıyorlar. Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği (BMMYK) istatistiklerine göre Ağustos ayı itibarıyla Türkiye’de BMMYK’ya kayıtlı 14 bin 517 mülteci bulunuyor. ‘Kayıt dışı’ mültecilerin sayısı ise bilinmiyor. En çok mültecinin yaşadığı şehir 2 bin 437 ile İstanbul iken, ikincilik bin 876 ile Van’da bulunuyor. Mülteci yasası yok Türkiye sadece Avrupa’dan gelenleri “mülteci” olarak tanıyor. Doğu’dan gelenler ise “geçici sığınmacı” olarak kabul ediliyor. Ve maalesef Türkiye’nin kapısını çalanların neredeyse tamamı Doğu’dan geliyor. 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme’yi ‘coğrafi çekinceyle’ imzalayan Türkiye’de halen bir mülteci yasası bulunmuyor. Bu durum mültecilerin koşullarını daha da zorlaştırırken, BMMYK yetkilileri, mülteci yasasının bir an önce çıkarılması gerektiğini belirtiyor. Statüleri olmadığı için sosyal hizmetlerden faydalanamadıkları gibi, kişi başına ayda 275 YTL ikamet ücreti ödemek zorunda olan mülteciler, çalışabilmek için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından izin almak zorunda. ‘Türkiye yeni mültecilerden korkuyor’ Çıktıkları yolculuklarda çok sayıda sorunla karşı karşıya gelen mülteciler, sürekli ‘sınır dışı edilme’ korkusu yaşıyor. Kiralık ev ve iş bulma sorunu yaşayan mülteciler, Türkçe konuşamadıkları için iletişim sıkıntısı da çekiyor. İşler o kadar çözümsüz ki BMMYK tarafından ‘siyasi mülteci’ olarak kabul edilmesine rağmen 10 yıldır Türkiye’de bekleyenler var ve bunun asıl sorumlusunun Türkiye devleti olduğunu düşünüyorlar. Bunun nedenini ise, kendilerinin mülteci olarak kabul edildikleri ülkelere gönderilmeleri durumunda Türkiye’nin yeni mültecilerin geleceğinden korkması olarak özetliyorlar. Kamplarda kalan mültecilerin de koşulları farklı değil. MAZLUMDER heyetinin hazırladığı raporda Kırıkkale Gaziosmanpaşa Mülteci Kampı’nda barınma, beslenme ve sosyal sorunlar yaşandığı belirtiliyor. Raporda hukuki talepleri ilgili mercilere iletme ve başvurularının sonucunu takip etme konusunda sıkıntı çekildiği ifade edilirken, kampın yaşam şartlarının iyileştirilmesi gerektiğine de dikkat çekiliyor. (İstanbul/EVRENSEL) Yaşam güvenceleri yok Nijeryalı mülteci Festus Okey, futbolcu olma hayaliyle Türkiye’ye gelmişti. 20 Ağustos 2007’de arkadaşlarıyla birlikte Tarlabaşı’nda gözaltına alınıp Beyoğlu Karakolu’na götürüldü. Arkadaşlarının anlatımlarına göre onlardan ayrılıp götürüldüğü yerden çığlığı ve bir el silah sesi duyuldu. Okey, polisin tabancasından çıkan kurşunla karakolda can verdi. İstanbul Emniyeti ise olayın üzerinden 2 hafta geçtikten sonra bir açıklama yaparak Okey’in polisin silahını almak üzere hamle yapması sonucu çıkan arbedede silahın ateş aldığını ileri sürdü. Ama ne kamera kayıtları bulunabildi, ne Okey’in kanlı gömleği. 11 Haziran’da Kırıkkale Gaziosmanpaşa Mülteci Kampı’nda çıkan olaylarda da polisin isyan çıkardığı öne sürülen mültecilere ateş atması sonucu bir mülteci yaşamını yitirmişti. MAZLUMDER’in raporunda ise “polisin öncelikli görevinin yaşam hakkını korumak olduğu”na dikkat çekilmişti.(alıntı)
  10. vay vay,hoşgeldin...ben seni unutur muyum,denizim benim...falıma baksana ya,ben acayip takıldım bu hayat mayat olayına hoşgeldin,sefalar getirdin kendi evine
  11. Deniz kızım....bak sana kahve yaptım hadi hadi gel,oturmaktan çoooooooook sıkıldım;ee hadine
  12. Sevgili ''dünyahepimizin'' bizler Kemal Sunal filmlerine sadece güldük;düşünme gereği hissetmeden...biz yapılamları üç beş kelime ile eleştirmeyi beceremedik;Aziz Nesin'leri anlamadan...senin cümlelerinde adı yok toplumumuzun;bende koyamadım
  13. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sayın Politika, ''Türk etniğine dayalı,Laik olan bir ülke ve bu tanım içerisinde yer alan bireyler...'' ile karşı olduğum etiket daha çok uygulama bazında değerlendirilecek bir kullanımdı,en azından benim kastım buydu.Madem ülke dediniz o zaman bunu da konuşalım. Benim için yaşadığım ülkenin adı çok da önemli değil işin aslı,yok efendim neden Türkiye falan şeklindeki bir yaklaşım çok basit düşüncelerin söyleteceği kelimelerdir.Bu basit düşünceler kadar basit olan başka bir düşünce;bu ülkede yaşayan herkesin Türk etniğine dayalı olması gerektiği.Yani herkesin Türk olma zorunluluğu....''ya sev ya terk et'' mantığı!İşte bakın yılanın göründüğü yer. Sakın kimse bunu milliyetçilik olarak algılamasın,ben milletimi severim;ama diğer milletlere olan sevgim ve saygımla ölçülecek bir anlayışla.Bu sadece dayatılana dur demektir.Dayatılan diyorum;siz azınlık yada başka etnikleri kendinize benzetmeye dönüştürürseniz;o zaman karşınıza çok büyük sorunlar çıkar. Tabi ki bu ülkede yaşayan herkes tek bir dil,tek bir bayrak ile uluslararası arenada kendini ifade edecek.Tek renge boyanacak.Ama bu demek değildir ki;kendi içinde ki farklılıkları kendisine benzetecek. Türk etniğine dayalı bir devlet değil;Türkiyeli olan vatandaşlarıyla bütün bir devlet! Laiklik,benim için din ve vicdan hürriyetidir.Bu kadar basit bir tanımı varken,görüşlere göre olmadık anlamlara gelen bu kavramı çok da sorgulama gereği hissetmeden şunu ekleyeceğim;siz laik olabilirsiniz;ama laik olmayan insanlarda kendi inançlarını yaşama alanı hakkına sahiptirler.
  14. Engin Çeber'in Ölümü: İstinye’den Metris’e “Münferit” Orantılı GüçHem Metris’te hem de İstinye’de yaşananların sistematik bir soruna işaret ettiği açıktır. İstinye’de yaşananlara ilişkin etkin soruşturma yapılmadığı sürece, Metris’te yaşananlar da kaçınılmaz olacaktır. “[İ]şkenceyi zalimane, insanlıkdışı ve aşağılayıcı muameleden ayıran kesin ölçü[t], […] çekilen acı veya ızdırabın yoğunluğu değil davranışın amacı ve mağdurun çaresizliği[dir]” (Manfred Nowak, BM İşkence Özel Raportörü, UN Doc. E/CN.4/2006/6, para. 39) Hatırlanacağı üzere, 1990’larda sıkça karşılaşılan sistematik işkence iddialarına verilen resmi yanıt, “münferit birkaç olayın sistematik işkence olarak yorumlanmaması gerektiği” şeklinde oluyordu. Gerçi çok sayıda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı yanı sıra Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite (1) ve Avrupa Konseyi’nin İşkenceyi Önleme Komitesi (2) açıkça o dönemde Türkiye’de sistematik işkence yapıldığını duyurmuşlardı ama bu durum Türk yetkililerce hiçbir zaman resmen tanınmadı. Avrupa Birliği süreciyle mevzuatta yapılan değişiklikler ve uygulamadaki iyileştirmelerle birlikte, kapatma mekânlarında işkence uygulandığına dair iddialar büyük ölçüde azaldı. Bu sayede işkence ve kötü muamelenin “münferit” olduğunu söyleyenler kendilerini daha rahat hissedebilir hale geldiler. Ceber vakası münferit mi? Engin Ceber, eski dönemden farklı olarak gerçekten de kapatma mekânlarında geleneksel kötü muamele araç ve yöntemlerine nispeten az başvurulan bir dönemde hayatını kaybetti. Ceber’in hayatını kaybetmesine yol açan olaylar, gazete haberlerine göre şöyle gelişti: “Temel Haklar Federasyonu üyeleri, Sarıyer Derbent Mahallesi’nde açıklama yapıp ‘Yürüyüş’ dergisi dağıttılar. Açıklama, 7 Ekim 2007’de Bahçelievler’de Yürüyüş dergisi satarken polisin açtığı ateş sonucu felç kalan 17 yaşındaki Ferhat Gerçek’e ilişkindi. Gerçek’i sakat bırakan polisler görevden alınmadığı gibi, Gerçek’e 15 yıl dört ay, polislere dokuz yıl hapis istenmişti. Dernek üyeleri Engin Ceber, Özgür Karakaya, Cihan Gün, Aysu Baykal ve Gözde Buldu, dergiyi dağıtırken polis müdahale etti. Dövülerek gözaltına alındılar ve İstinye Karakolu’na götürdüler.” Yine basının aktardığına göre, Ceber önce karakolda daha sonra da Sarıyer Sulh Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanıp gönderildiği Metris Cezaevi’nde uygulanan şiddet sonucu hayatını kaybetti. Metris’te de direnme ve güç kullanma vardı: “Kabul bölümünde jandarma arama için tüm elbiselerimizi çıkarmamızı istedi. Kabul etmeyince astsubay rütbeli kısa saçlı, renkli gözlü şahıs ahşap copla vücudumuza ve kafamıza 2-3 dakika vurdu. Elbiselerimiz zorla çıkartıldı... Salı sabahı koğuş sayımında ayağa kalkıp sıraya girmediğimiz için 4-5 infaz memuru su doldurma maşrapası, kapı açmakta kullanılan demir kol, plastik sandalye, tekme tokatla vücudumuza 5 dakika; salı akşam yoklamada aynı gerekçe ve aletlerle 15 infaz koruma memuru 15 dakika darp etti. Çarşamba sabahki sayımda 15 infaz koruma ekibi aynı aletlerle 30 dakika...” Adalet Bakanlığı, olay sonrasında soruşturma başlattığını açıkladı. Soruşturmanın sonunda, Engin Ceber’in gözaltında ve tutukevinde yediği dayaklar sonucunda öldüğü iddiasının doğru olduğu ortaya çıkarsa, muhtemelen bunun “münferit” bir olay olduğu ve gerekenin yapılacağı ifade edilecek. Sorun sadece kapatılma mekânlarında kullanılan klasik işkence araçları açısından değerlendirilirse, 1990’lardan farklı olarak, muhtemelen de doğru bir saptama olarak kayıtlara geçecek. “Orantılı güç kullanma” sorunu Ne var ki, doğada olduğu gibi sosyal hayatta da var olan şeyler bu kadar kısa süre içerisinde yok olmuyor. Ama bunu anlamak için bazen olaylara farklı bir gözlükle bakmak gerekiyor. Ceber yaşasaydı, büyük ihtimalle tutuklanmasına neden olan görevi yaptırmamak için direnme suçundan hapis cezasına çarptırılacak, vücudunda oluşan yaralanmaların ise polisin mukavemet karşısında uyguladığı orantılı güç sonucu oluştuğu sonucuna ulaşılacaktı. Bu tezi bilimsel olarak kanıtlamak artık imkânsız. Ceber öldü, kendisi ile birlikte gözaltına alınan ve sonrasında tutuklanan kişiler hakkında yürütülecek dava da, sıradan bir dava olmayacak. Ancak, resmi istatistikler öngörümüzü büyük ölçüde doğruluyor. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü rakamlarına göre, Türk Ceza Kanunu’nun 265. maddesinde düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçundan 2006 yılında toplam 11 bin 959 dava sonuçlandırılmış. Bu davalarda toplam 10 bin 207 kişi mahkûm olmuş, 4 bin 133 kişi beraat etmiş, diğer kararlarla birlikte 18 bin 33 kişi hakkında karar verilmiştir. Bu kararların kaçının güvenlik güçlerine, kaçının diğer kamu görevlilerine mukavemet nedeniyle verildiği açıklanmamakla birlikte daha önce yapılan çalışmalar ışığında çoğu kararın birinci gruba dâhil olduğunu tahmin etmek güç değildir. Aynı yıla ilişkin güvenlik güçleri hakkında verilen istatistikler de dikkat çekicidir. 2006 yılında, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçuna ilişkin (256. madde) 223 dava karara bağlanmış, anılan davalarda 116 mahkûmiyet ve 338 beraat kararı yanında diğer kararlarla birlikte toplam 520 kişi hakkında karar verilmiştir. Direnme suçuna ilişkin mahkûmiyet/beraat oranı 2.46 iken bu oran zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçunda 0.34’tür. Bu durumda, ilk suça ilişkin olarak verilen mahkûmiyet/beraat kararlarının yüzde 71’i mahkûmiyet şeklinde çıkarken, bu oran zor kullanma yetkisinin aşılması suçunda yüzde 25’tir. İki suç arasındaki mahkûmiyet oranı ise 1/88’dir. Yani orantısız güç kullandığı saptanan her bir güvenlik görevlisi karşısında, direnç gösterdiği için 88 kişi mahkûm olmuştur. Önemli olan bir diğer nokta ise kapatma mekânlarında işkence ve kötü muamele şikâyetlerinin azalmasıyla görevi yaptırmamak için direnme suçundan mahkûm olanların sayısı arasındaki ters orantıdır. 1996 istatistiklerine göre, eski TCK’nın konuyu düzenleyen 258. maddesinden toplam 1549 mahkûmiyet verilmişken, 2006 yılında bu rakam yaklaşık 7 kat artarak 10207’e çıkmıştır. Aynı zaman dilimi içerisinde yine eski yasadaki kötü muameleye ilişkin 245. maddeden verilen mahkûmiyet sayısında ise ciddi bir artış olmamıştır. 1996 yılında 245. maddeden 278 kişi mahkûm olurken, 337 kişi beraat etmiştir. 2005 yılı istatistikleri, bu suçtan mahkûmiyetlerin çok az bir artışla 364’e, beraatların ise 824’e yükseldiğini göstermektedir. Bu istatistiklerin kendisinde bir oran sorunu olduğu açıktır. Üstelik bu veriler, 2006 Terörle Mücadele Yasası ve 2007 Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası değişiklikleri yürürlüğe girmeden önce verilen kararlara ilişkindir. Bununla birlikte, 2006 yılında açılan dava sayıları orantının daha da bozulduğunu ortaya koymaktadır. 2006 yılında görevi yaptırmamak için direnme suçundan toplam 18 bin 92 kişi hakkında 11 bin 782 dava açılırken, zor kullanma yetkisinde sınır aşılmasına ilişkin toplam 232 kişi hakkında 93 dava açılmıştır. İlk suça ilişkin olarak açılan dava sayısı aynı yıl sonuçlandırılanlarla hemen hemen aynıyken, ikinci suçtan açılan dava sayısı aynı yıl karara bağlananların yarısından da azdır. Mukavemet suçundan açılan dava sayısı yetkide sınır aşılması suçundan açılan dava sayısının tam 126 katıdır. Yukarıdaki mahkumiyet/beraat oranları dikkate alındığında, 2006 yılında açılan davalarda iki suç arasındaki mahkumiyet oranın 1/150 olacağını tahmin etmek abartı olmayacaktır. Şüphesiz sorun sadece yukarıda verilen sayılarla sınırlı değildir, aynı zamanda bir başka yazıda açmayı düşündüğümüz gibi nitelikseldir. Yine de bu veriler karşısında hem Metris’te hem de İstinye’de yaşananların sistematik bir soruna işaret ettiği açıktır. İstinye’de yaşananlara ilişkin etkin soruşturma yapılmadığı sürece, Metris’te yaşananlar da kaçınılmaz olacaktır. (KA/EÜ) * Kerem Altıparmak, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İnsan Hakları Merkezi.
  15. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sayın Efendi Türkler, -Kuzey Irak'a yapılan müdahaleler çözüm oldu mu ki,bizler samimiyetleri bunlarla sınayalım? -Irak'ta demokrasi mi,demokrasinin olmadığı yerde tek seslilik yok orada;sadece bölünmüşlüğün ve otoritesizliği verdiğ başıboşluk ve istenilenlere olanak sağlayacak bir ortam!Hakız mıyım?
  16. '' Polise sığındı ama kurtulamadı Ağrı'da, kocam beni dövüyor iddiasıylapolise sığınan kadın, korunduğu halde öldürüldü. 17 Ekim 2008 / 16:08 Alınan bilgiye göre, ilçenin Kalus köyü yakınlarında bir kadın cesedi gören vatandaşlar, durumu Jandarma Komutanlığı ekiplerine bildirdi. Olay yerinde inceleme yapan Jandarma Komutanlığı ekipleri, cesedin Özlem Arslan’a (19) ait olduğunu ve yakın mesafeden silahla öldürüldüğünü tespit etti. Arslan’ın cesedi, Doğubayazıt Devlet Hastanesinde nöbetçi Cumhuriyet savcısının yaptığı otopsinin ardından ailesine verildi. Özlem Arslan’ın, eşi Mehmet Arslan’dan şiddet gördüğü iddiasıyla aynı gün mahkemece boşandığı ve daha önceden de şiddet gördüğü gerekçesiyle polise sığındığı öğrenildi. Jandarma ekipleri olayla ilgili olarak eşi Mehmet Arslan’ı Diyadin ilçesinde gözaltına aldı. Doğubayazıt Belediye Başkanı Mukaddes Kubilay, öldürülen Arslan’ın Karaca köyündeki baba evini ziyaret ederek aileye başsallığı dileyerek, işlenen cinayeti kınadığını bildirdi. Anne Fatma Şahin, damadı Mehmet Arslan’ın kızının üstüne kuma getirmek istediğini bu nedenle boşanma davasının açıldığını ileri sürdü. Kızı Özlem’in boşandığı eşi tarafından köye getirilmek üzere Diyadin’den yola çıkarıldığını anlatan anne Şahin, "Biz kızımızı bekliyorduk. Bir türlü gelmedi. Öldürüldüğünü biz Jandarmadan duyduk" dedi. Karaca Köyünde toprağa verilen Arslan’ın mezarına, ilçedeki bazı sivil toplum örgütleri karanfil bırakarak olayı protesto etti.'' Anne ve babalar;lütfen kızlarımıza sahip çıkalım...onları töre adı altında yapılan katliamlara teslim etmeyelim... *alıntı
  17. mavi olmayan gökyüzü şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Taraf gazetesi,Dağlıca ile adını duyurmuştu.Bugün ise Aktütün,adından söz ettirmeye devam ediyor.Bu gazetenin finans kaynağı AKP iken,başbakanın tavrından sonra hemen bilinmeyen iç ve dış güçler oldu.Taraf hakkında yazılacak pek şey de yok aslında.Taraf gazetesi nedir ve ne değildirden önce şunu sormalıyız;Taraf gazetesi ne demek istiyor,sordukları neydi ve sorulan sorulara aldığı yanıtlar neden ibaretti? Bakın kimse sakın beni şu veya bu gazetenin avukatı olarak görmesin,yalnız ben bu sorulara verilecek cevapların tüm kafa karışıklığını ortadan kaldırması gerektiğini düşünüyorum.Dağlıca da yazılmayanlar,söylenmeyenler bu gazete ile yazıldı,çizildi? Bırakalım Dağlıcayı,Aktütün de yaşananlara bakar mısınız?İstihabarat bilgileri elinizde,teröristler adım adım takip edilmiş ama herhangi bir şekilde bir önlem alınmamış...işte söz konusu gazete tarafından iddia edilenler.Peki bunu yalanlayacak bir açıklama var mı?Bildiğim kadarıyla,görüntüler hakkında yalanlama varken istihbarat ile ilgili bir açıklama henüz yok. Arkadaşım,emin olun ki hepimiz yaşananlardan,oynanan oyunlardan haberdarız.Farkındayız,tüm bunların farkındayken,bir ülkenin güvenliği için en önemli kurum olan askeri de olması gereken yerde,olması gereken değerde görmek isteriz.Kafalar fena karıştı,askeri yetkililer kalkıp birilerini tehdit etme yerine açıklama yoluna gitmeliydi.Çünkü bu savaş askerin savaşı değil,bu savaş hükümetin savaşı değil;bu savaş bizim savaşımız.Ölenler bizleriz.Hal böyleyken,bizlere,kamoyuna tatmin edici bir açıklama gelmeliydi.En azından,bu uğurda evladını kaybeden anneler için,babalar için... Medya,benim medyam...hiç güvenmiyorum.Ne yazdıklarına,ne de söylediklerine itibar etmiyorum.İktidarlarla değişen medyam,parayla devleşen medyam;yalan haberlerle kendisini satmaya çalışan medyam... Ben medyaya güvenmiyorum;ama bu soruları bana sordutan medya aracılığı ile de açıklama bekliyorum.
  18. İlk yaşandığında trajedi dediklerimiz,daha sonra bir komediye dönüşür,belki de sadece bu cümle tüm olanları özetler.Komedi mi?Sıradanlıkta,alışkanlıkta bir komedidir. İşkence,insanlığın en büyük ayıplarından biri.Bu kadar büyük bir ayıpken,maalesef ülke gerçeği.Tam bunları yazarken,aklıma Ebu Garip'te uygulanan insanlık dışı uygulamalar geldi,verilen işkence görüntüleri ve tüm bunları okurken içimizde ki ''lanet olası'' duygusunun verdiği öfke,sonra mı...?Engin Ceber,o Irak'ta değil,yasaların ve hukukun olduğu bir ülkede işkencenin bugünlük görünen kurbanı;diğerleri mi...?Onlar gündeme gelmediği sürece yokturlar.Doğru ya başbakanımız;''gözünüzü kapatırsanız sorun kalmaz'' demişti.Buyrun konu hakkında ki ayrıntılara... ''İşkencede ölüm doktor raporunda Engin Ceber’in, cezaevinde işkenceden öldüğü iddialarıyla ilgili soruşturma başlatıldı Gözaltı nasıl başladı?: Engin Ceber’in ölümüyle sonuçlanacak olay 28 Eylül 2008’de başladı. Temel Haklar Federasyonu üyeleri, Sarıyer’de 7 Ekim 2007’de Bahçelievler’de ’Yürüyüş’ dergisi satarken polisin açtığı ateş sonucu felç kalan Ferhat Gökçek olayını protesto için yürüdüler. Yürüyüş sırasında dernek üyeleri Engin Ceber, Özgür Karakaya, Cihan Gün, Aysu Baykal ve Gözde Buldu ’Yürüyüş’ dergisi dağıttı. Polis, aralarında Engin Ceber’in de bulunan 5 kişiyi ’polis memuruna mukavemet’ suçlamasıyla gözaltına alındı. Birinci doktor raporu: Şüpheliler İstinye Karakolu’na götürüldü. Doktor kontrolü için İstinye Devlet Hastanesi’ne götürülerek rapor alındı. Ceber için hazırlanan raporda şöyle dendi: “Üst dudağında sıyrık, sol üst gözkapağında kızarıklık, sağ diz ve dirseğinde cilt soyulması ve kafasının arkasında 4x5 santimlik şişlik.” İkinci rapor: İlk geceyi İstinye Polis Karakolu’nda geçirdiler. Mahkemeye çıkarılmadan önce rapor alınması için tekrar İstinye Devlet Hastanesi’ne gidildi. Rapordaki ifadeler şöyle: “Sağ üst göz kapağında 5x5 santimlik ezilme, sol üst gözkapağında 1x1 santimlik sıyrık, sağ şakak ve alında şişlik. Baş ağrısından şikâyetçi olan hastaya NRŞ (beyin cerrahisi konsültasyonu) istendi. Sağ dizde sıyrık. Tekme sonucu olmuş olabilir.” Üçüncü rapor: Avukatları raporu inceledikten sonra savcılığa başvurarak Ceber’in Şişli Etfal Hastanesi’ne naklini istedi. Savcılık bu talebi uygun bularak Ceber’i Şişli Etfal’e sevk etti. Burada üçüncü rapor hazırlandı. Bu raporda ise ifadeler kullanıldı: “Alın ve şakakta şişlikler tespit edilmiştir.” Şüphelililer, çıkarıldığı mahkemede tutukladı. İşkence iddiası: Ceber’in Metris Cezaevi’ne götürülmesinden sonra yaşadıklarını, birlikte gözaltına alındığı arkadaşı Cihan Gün şöyle anlattı: ”Kabul bölümünde jandarma arama için tüm elbiselerimizi çıkarmamızı istedi, kabul etmeyince copla vücudumuza ve kafamıza vurdu. Salı sabahı koğuş sayımında sıraya girmediğimiz için infaz memurları plastik sandalyeyle vücudumuza, salı akşam aynı gerekçe ve aletlerle infaz memurları darp etti. Çarşamba sabahki sayımda 15 infaz koruma ekibi aynı aletlerle 30 dakika... Avukatlar devrede: Ceber ile avukatı 6 Ekim’de görüştü. Ceber’in avukatı Taylan Talay yaşananları şöyle anlattı: “Ceber ’Durumumuz çok kötü, işimiz yaş, buradan çıkamayabiliriz’ dedi. Ertesi gün, İTO ve ÇHD’ye bilgi vererek heyet oluşturulmasını talep ettik. Daha sonra heyetle Metris’e gittik. Ceber ile görüşmek istediğimizi söyledik. Bizi hapishane müdürüne götürdüler. Müdür ise bize ’Kötü haberimiz var, vefat etti’ dedi. Ceber bir gün önce Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırılmış. 10 Ekim’de hayata gözlerini yumdu.” Müfettiş görevlendirildi Adalet Bakanlığı, Ceber’in, ‘cezaevinde işkenceden öldüğü’ iddialarıyla ilgili soruşturma başlattı. Bakanlık, bir müfettiş görevlendirdi. Müfettiş, Metris Cezaevi’ne gönderildi. Gül: Gereken tedbir alınır Cumhurbaşkanı Gül: “Reformların en önemli parçalarından biri Türkiye’deki şeffaflıktır. Şeffaflık ortamı içinde bir yanlış yapılabilirse, bunlar artık saklanamaz. Ne gerekirse her türlü tedbir alınır.”(VATAN)'' ve tanıklar!tıklayın. Web Siteme Git Lütfen doktor raporlarına dikkat edelim;değişimleri de işkence gibi sistematik
  19. Aslında ''rina'' için doğum gününde bir pasta yapacaktım ama düşündüm ki daha çok var;bu güzel ve tatlı arkadaşıma bi sayfa açayım dedim bu konuda açtığım ilk başlık Sevgili ''rina'' sıcacık olan kalbinle her daim burda olman dileği ile...sevgiler! Günün ilk ışığı vurunca dağlara Soluğun alırım rüzgarlardan Açarım kanatlarım buğulu bir mavzerden Dolu dizgin gözlerine Günün ilk ışığı vurunca terime Sıcağın alırım başaklardan Kömürlü ellerin uzanır göçüklerden Dolu dizgin özgürlüğe Günün ilk ışığı vurur koyaklara Haberin alırım yoldaşlardan Al bir pınar olmuş gülbahçe bedenin Gülümser sevdamıza Herzaman büyük bir zevkle dinlediğim bir sesten,umuda dair bu mısralar...sadece sana!
  20. rica ederim canım...zaten bahar ve angel hoşgeldin demişler;bende ekleyeyim...sefalar getirdin
  21. ''Balık baştan kokar''

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.