sarıgöl tarafından postalanan herşey
-
KURAN'DA KİŞİSEL AYETLERİN NE İŞİ VAR?
Tek bir soru, bu soruya verilecek yanıta (bilimsel olarak) takdirlerimi sunacağım... Erkek ve Kadın; nasıl ayrılmışlar "ERİL VE DİŞİL" olarak veya "İNSAN" nasıl oluşmuş (yaratılmış) ilk önce dişimi imiş, yoksa erkekmi,sonrasında bu ayrım nasıl oluşmuş (erkek,dişi) bilimsel olarak cevabını merak ediyorum teşekkür ederim. Not. Maymun'dan örnekte kabul edilebilir yanlız bilimsel olmak koşulu ile tabiiki onunda "DİŞİ VE ERKEK" oluşmasını (nasıl) yazmak gerek.
-
Bu nasıl din! Bu nasıl İbadet!
Kerpiç koydum kazana Poyraz ile kaynattım Nedir diye sorana Bandım verdim özünü Yunus. Endişe; Şüphesi olana...
-
Bu nasıl din! Bu nasıl İbadet!
Yazıldığını bilmiyordum... Sonra okumayı hatırlatmanız sizide kapsar ve yazdıklarımdaki farkı,farkedersiniz umarım.
-
Bu nasıl din! Bu nasıl İbadet!
Erzurum'da Camide Namaz kılarken (kalp krizi geçirerek) ölen kişi için kimse yardım etmemiş ve bunu fırsat bilen bazı ulemalar "DİN" hakkında herzamanki gibi (AHKAM) kesmişler. Kişi veya kişilerin hatası kendilerini bağlar bu nasıl Din'dir denilen "DİN" EVRENSELDİR VE KAİNATI KAPSAR bu itibarla hariçten gazel okuyanlar evvela "DİN" in kaynaklarına bakıp sonra söz (yazı) söylesinler bu itibarla her zaman yazdığım gibi itibar etmemek gerek çünkü anlamak veya anlayıpta kritik etmek yerine bodoslama çala kalem sırf fırsat bu fırsat deyip bezirganlık yapmak adetlerinden olduğundan aldırmamak lazım ama biz yine yazalım doğrusunu... Namaz bozmayı mubah kılan özürler; Dinimizde kafadan konuşmak haramdır. Kapı çalınınca dört rekat namaz kılacak kadar beklenir diyor kitaplarda. Beklenmezse hemen bekletmemek için kapı açılır denmiyor. Namazı bozmak haramdır. Telefon çalınca da namazı bozmak haramdır. Namazın bozulduğu yerler de vardır. Yani haramı mubah hale getirecek özürler vardır. Mesela: İmdât diye bağıran bir kimseyi kurtarmak için, kuyuya düşecek âmâyı, yanacak, boğulacak kimseyi kurtarmak, yangını söndürmek için namaz bozulur. Ana, baba, dede, nine çağırınca, farz namazı bozmak vacip olmaz, caiz olur ise de, ihtiyaç yok ise, bozmamalıdır. Nafile [sünnetler dahi] ise, bozulur. Bunlar, imdât isterse, farzları da bozmak lazım olur. Namaz kıldığını bilerek çağırıyorlarsa, nafileyi de bozmayabilir, bilmeyerek çağırdılarsa, bozması lazımdır. Bir de namaz bozmayı mubah kılan özürler vardır: 1 -Sokmak ihtimali olan, yani yaklaşan yılanı ve akrebi öldürmek namazı bozmaz ve mekruh da olmaz. 2 -Kaçan hayvanı yakalamak için, 3 -Sürüyü kurttan kurtarmak için, 4 -Taşan tencereyi ateşten ayırmak için, 5 -Kendinin veya başkasının malını yok olmaktan korumak için 6 -Abdest ve yel sıkıştırmasından kurtulmak için. "ANLAYANA"
-
OLMASIN!...... İSTEMİYORUM!.........
muki. Yazdığım iletideki "birhaber" in nedenini anlamadığından sizde "birhabersiniz" ama ben yinede faydalı olması için yazayım nacizane. ( (her hafta dınımızde olmayan cuma namazı hutbelerını hatırlayın!..) Anladınızmı?... Aslında yazacak (hata) çok ama bir tanesi kafi deveye demişler neren eğri oda demişki nerem doğru misali...
-
KURANIKERİM'İ AÇIK SEÇİK ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEK İSLAMCILARIN SAHTECİLİĞİNİ ORTAYA ÇIKARMAK EN GERÇEKÇİ VE DOĞRU YÖNTEMDİR...
Engin Ardıç diyor ki, ‘Özdemir İnce yalan söylüyor. 1925-1945 döneminde, ‘çağdaş demokrasi için gerekli kurumların’ çoğu değil, hiçbiri kurulmamıştır. Yoktur böyle bir şey!’ Sonra da olan şeyleri sıralıyor... Şöyle ki: ‘TDK, TTK gibi kurumların demokrasiyle falan uzaktan yakından ilgileri yoktur, ille de bir bağ kurmak için zorlarsak pek pek ‘kültür politikasıyla’ ilgileri olduğunu söyleyebiliriz. Yoksa Serbest Fırka’nın apar topar kendini feshetmeye zorlanması mı çağdaş demokrasinin önünü açmak oluyor? Tam tersine, çağdaş demokrasinin önünü kapatmak için girişimler vardır. 1936 yılında! Başta Recep Peker olmak üzere CHP’nin faşist kanadı, TBMM’nin dışında ve üstünde yer alacak bir ‘Yüksek Konsey’ kurmak için planlar hazırlamışlar, Atatürk’ten sıkı bir fırça yiyince susup oturmuşlardır!’ Budur! Fakat ‘Özdemir İnce yalan söylüyor’ iddiası bence haksızlık. İnsan bildiği, künhüne vakıf olduğu konularda (gerekiyorsa) yalan söyler, gerçeği çarpıtma gereği duyar. Bence Özdemir İnce bilmiyor. Hatta, Ertuğrul Özkök, ‘İkinci cumhuriyetçiler korksun, entelektüel mahalle artık sahipsiz değil, Özdemir İnce geliyooor’ diyerek ‘süper yazar’ın doğuşunu müjdelemişti. Daha gelir gelmez, ayağının tozuyla çuvalladı. Ne yaptı? İstiklal Savaşı komutanlarından Ali Fuat Cebesoy, Adnan Adıvar (Adıvar komutan değildir), Kazım Karabekir ve Rauf Orbay’ın, ‘hilafetçi, saltanatçı ve eski mandacı oldukları için Atatürk’ün çevresinden uzaklaştırıldıklarını’ yazdı. Sonra tuttu ‘karşıdevrim’in tarihini Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulduğu tarih olan 1924’e çekti. (Bu işlerden anlar görünenlere göre ‘karşıdevrim’in tarihi, demokrasinin de tarihi olan 1950’dir.) Bununla da kalmadı, İsmet Paşa’yı ‘karşıdevrimci’ ilan ediverdi. İsmet Paşa, ‘Atatürk’ün çevresinden uzaklaştırılan’ isimleri CHP’ye davet ederek, hem karşıdevrim sürecini hızlandırmış, hem de 17 Temmuz 1947’de toplanan Büyük CHP Kurultayı’nda bugünkü Millî Görüş ve mevcut AKP iktidarının temellerini atmış... Böyle şeyler yazmaya başladı. Had bildirme göreviyle entelektüel ortama salınmıştı ama, gülünç olduğuyla kaldı. Bilmiyor. Cumhuriyet tarihiyle ilgileniyor, Cumhuriyet tarihini bilmiyor. Entelektüel durum tespitleri yapıyor, ‘entelektüalizm’in ne olduğunu bilmiyor. Şiir yazıyor, şiirin ‘gelenek’le ilişkisini bilmiyor. Daha da kötüsü şu: Bilmediğini de bilmiyor. Mesela, Sabetay Sevi’yi, bir dönem hahambaşılık da yapan Sabetay Levi’yle karıştırıyor. Minareyi ‘kule’, ezanı ‘şarkı’, Kur’an’ı ‘ağıt’ diye çeviriyor. Tarık Akan’ı solcu, Suriyeli şair Adonis’i büyük düşünür sanıyor. Hadi, ‘gayri asri’ gibi harika Türkçe örneklerine yer verdiği yazılarına hiç girmeyelim, tadında kalsın... Ahmet Kekeç. Alıntıyı kısa aldım aslında buda yeterli benim anlamadığım "KİŞİ" niye bilmediği konuda yazar üstelik "bilmediğinin'de farkında olmaz" neyse zaten Ahmet Kekeç ve Engin Ardıç biraz nizamat veriyorlar'da foruma asan forumdaş ne zannediyor kendi yazdıklarını merak bu ya...
-
OLMASIN!...... İSTEMİYORUM!.........
Yukardaki alıntı ***** "DİN"den birhaber olduğunun belgesidir itibar edilmez...
-
Kur’an’a Göre Cahil Kimdir
İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.' (Kıyamet Suresi, 36-38) Vücudumuzda bulunan bütün organlar genlerin tarif ettiği bir plan çerçevesinde inşa edilirler. Birkaç örnek verirsek; bilimadamlarının çıkardıkları bir gen atlasına göre vücudumuzda, deri 2.559, beyin 29.930, göz 1.794, tükürük bezi 186, kalp 6.216, göğüs 4.001, akciğer 11.581, karaciğer 2.309, bağırsak 3.838, iskelet kası 1.911 ve kan hücreleri 22.092 gen tarafından kontrol edilmektedir. "BİLGİ" Not. Tesadüftür,tesadüf...
-
Muhammedin savaşları
"MUHAMMED" a.s.v. İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür. Hadis.
-
İnanmak ya da İnanmamak
Neye inandıktan sonra; "İLKEL ÇORBA" masalınamı yoksa "TESADÜFE" mi...
-
RİSALE-İ NUR OKUMANIN KİMSEYE FAYDASI YOK... (Sıradışı Nakşibendi şeyhi Kıbrısi'den çok tartışılacak açıklama...)
Sayın dipnot. Genç bir cumhuriyetiz doğru ama kökümüz derin. Sonra benim yazdığıma cevap değil yazdığınız, üstelik beni anlamanızda gerekmiyor ama tahmin edebiliyorsanız doğrudur ezberlerin bozulduğu...
-
GÜNÜMÜZ DİNCİLERİNİN İNANILMAZ TAKİYELERİ... ("Demokrasi" derler, "Demagoji" yaparlar, "Özgürlük" derler, "Ortaçağ karanlığını" savunurlar, vs. vs.)
Ben bir mütedeyyin İnsan olarak "DEMOKRASİ" yi istiyorum bana "DEMOKRASİ" isteyen (TÜRKİYE)de ve "türbana" serbestlik diyen tek bir solcu parti gösterin sonra "TAKİYYE" mevzuuna geliriz. Yoksa,yokmu...
-
MAKYAJ YAPAN 40 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ... (Müslüman bir ülkede 5 ayda 40'tan fazla kadının islami kullara uygun davranmadıkları gerekçesiyle...)
[bBilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp dolayısı ile "İNSAN" kendi yazdığı ile "İRADE"sini inkar ederse ne yazarsan, ne söylersen boş yani insanın yaptığı her eylem "İRADESİ" (istemi) ile olur ama İnsanın yaptığı her olayı "YARATAN" ALLAH tır dolayısı ile ALLAH öyle olmasını istediği için yapıyoruz demek (haşa) kendisini (İRADİ) olarak reddetmesi demektir biraz mantık...[/b] **********************
-
Kurandaki Bilgilerin Kaynağı
Demirefe saygılarımı sunarım.
-
Kurandaki Bilgilerin Kaynağı
İnsan düşüncesi 21. yüzyılda ortaçağa ait böyle bir "***********" mantık üretmesi bayağı bir çabayı gerektirir bravo doğrusu neresini düzelteceksin ben vazgeçtim. Yeryüzü devasa bir gemi? Dağlar geminin direkleri ? Kara parçaları sonsuz (veya kavranamayacak kadar (çok) büyük)? ve okyanus fırtınalarında geminin (yeryüzü) bastırarak sallanmasını önleyen , direkleri (dağlar) gerçekten güzel bir kurgu ama ancak okumuş yazmış biri üretebilir bu senaryo'yu. Sonra Güneşin çamurlu suda battığı; Dünyanın düz olduğu, tekraren Güneş "BATIDA" çamurlu suya batıp sönüp, Dünyanın altından geçiyor,"SABAH" sudan çıkıyor, tekrar alevlenip parlıyor, sonra "RÜZGAR" devreye giriyor ve gemiyi (YERYÜZÜ) bulut gibi sürüklüyordu. Deveye sormuşlar neren eğri; deve'de demişki; nerem doğru... 21. yüzyılda okumuş,yazmış birinin levha tektoniği ile kurduğu bağlantı (ortaçağa atıf yaparak kurgu yapmış) yazık gerçekten yazık bir olaya karşı olmak demek illa çağlarıda karıştırıp abuk,sabuk yazı yazmakmıdır veyahut 1400 küsür sene evvel Nazil olmuş bir Ayet'in (NEML,88) levha tektoniği ile bu kadar bağlantısının nasıl olabileceğini merak etmesimidir pes doğrusu neyse olay bu ve malzeme bu...
-
zekat toplumsal paylaşım
"SECİYE"
-
Kurandaki Bilgilerin Kaynağı
Yahu çatır,çatır öbür yazılarıma cevap yazıyorsun işine gelmedimi "YERİM DAR" mı diyorsun neyse paşa gönlün bilir... Çelişki yumağı imiş?... Yer bilimleri hakkında tarihsel bilgi gelişimini (bilimsel) olarak inceleyen siz yersoy olarak Dünyanın ve Kainatın oluşumunu açıklarmısınız. Sonra siz yersoy'a soru sormak haddimizmi nede olsa bilim yanlız sizin tekelinizde ve siz istediğiniz an bizim yazdıklarımıza "çelişki yumağı" yaftasını yapıştırırsiniz değilmi neyse sağlık olsun... Sağol...
-
Islam - "Religion of Peace?"
Hamd ü sena münhasıran Allah'a olsun. Ve Allah u Teala Peygamberimiz Efendimize ve güzeller güzeli, temizler temizi olan ashabına, ehli beytine Salat u Selam eylesin. Mesnevi,Önsöz. MEVLANA. Kerpiç koydum kazana Poyraz ile kaynattım Nedir diye sorana Bandım verdim özümü YUNUS.
-
RİSALE-İ NUR OKUMANIN KİMSEYE FAYDASI YOK... (Sıradışı Nakşibendi şeyhi Kıbrısi'den çok tartışılacak açıklama...)
İ'lem eyyühe'l-aziz! İnsanı hayvandan ayıran şeylerden, Biri: Mazi ve müstakbelle alakadar olmasıdır. Hayvan bu iki zamanı bihakkın düşünecek bir idrake malik değildir. İkincisi: Gerek enfüsi, gerek afaki, yani dahili ve harici şeylere taallük eden idraki, külli ve umumidir. Üçüncüsü: İnşaata lazım olan mukaddemeleri keşif ve tertip etmektir: Mesela, bir evin yapılması için lazım olan taş, ağaç, çimento misilli lüzumlu mukaddemeleri ihzar ve tertip etmek gibi. Binaenaleyh, insanın en evvel ve en büyük vazifesi, tesbih ve tahmiddir. Evvela mazi, hal ve istikbal zamanlarında görmüş veya görecek nimetler lisanıyla, sonra nefsinde veya haricinde görmekte olduğu in'amlar lisanıyla, sonra mahlükatın yapmakta oldukları tesbihatı şehadet ve müşahede lisanıyla Sanii hamd ü sena etmektir. İlgili Risale : Mesnevi-i Nuriye | 174 Fark,farkedenlerce,farkedilir.
-
Kurandaki Bilgilerin Kaynağı
Aslında olayı anlamamazlığa veren ben değil, sizsiniz sebebide (Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 88) bu Ayetin belirttiği Tabaka tektoniği"dir. Dağların sabit oluşu ("Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık..." (21/ 31) (Örneğin zirvesi yeryüzünden yaklaşık 9 km yukarıda olan Everest Dağı'nın 125 km'den fazla kökü vardır) Everst yerinde durur kıtaların hareketi ise (tektonik) komple bir faaliyettir yani Dağlar tektonik hareketler ile sürüklenen kıtalarla hareket eder kıtaların hareketi etmesi ise dağların (everest) in yerinden başka bir yere gitmesi değildir “everest” tektonik hareket ile (kıtaların) sürüklenmesi ile sürüklenir ama yerinde “SABİTTİR” anlaşılmıştır umarım. Depremlerin büyüklükleri ile dağların köklerinin ilişkisi sizce olmayabilir ve depremlerin faylar boyunca uzanmasıda doğrudur bak sizin yazdığınız bir yazı (Levhaların çarpıştıkları dağ oluşum yerlerinde (orojenik kuşaklar), litosferin kökü oldukça derine iner. Ancak bu sarsıntıyı önlemez, sarsıntıyla birlikte zaten gelişir bu olay) Anlayamadığında bu Neml 88. belirttiği olay senin bilimsel olarak bahsettiğin “levha hareketi neticesidir ve deprem oluşur” tamam ama sonrası Bu özellikleri sayesinde dağlar, yeryüzü tabakalarının birleşim noktalarında yer üstüne ve yeraltına doğru uzanarak bu tabakaları birbirine perçinler. Bu şekilde, yerkabuğunu sabitleyerek mağma tabakası üzerinde ya da kendi tabakaları arasında kaymasını engeller. Kısacası dağları, tahtaları birarada tutan çivilere benzetebiliriz. Dağların bu perçinleme özelliği, son derece hareketli bir yapısı olan yerkabuğunu adeta sabitleyerek sarsıntıları büyük ölçüde engeller Şimdi asıl inat sende niçin aslında aynı şeyleri değişik yazıyoruz Ayet diyor Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 88) sen diyorsun tektonik levha hareketi biri dini, biri bilimsel ama aynı şey söyleniyor ve peşiden gelen senin yazın (Levhaların çarpıştıkları dağ oluşum yerlerinde (orojenik kuşaklar), litosferin kökü oldukça derine iner.) ve Ayet’in söylediği (Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık? " (Nebe Suresi, 6-7) dolayısı ile inadı bırak birazda benim yazdıklarım üzerine kafa yor nedenide 1400 küsur sene evvel jeoloji ilmi’mi vardıda “KUR’AN” da bunlar yazıyor anlaman umudu ile... Saygılar...
-
Kurandaki Bilgilerin Kaynağı
Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 88) Yer kabuğu ve üst mantodan oluşan 100 km kalınlığındaki Dünya yüzeyi "tabaka" adı verilen parçalardan oluşmuştur. Dünya yüzeyini oluşturan altı büyük tabaka ve sayısız küçük tabaka vardır. "Tabaka tektoniği" adı verilen teoriye göre bu tabakalar kıtaları ve okyanus tabanını da beraberinde taşıyarak Dünya üzerinde hareket ederler... Kıtasal hareketin yılda 1 ile 5 cm civarında olduğu hesaplanmıştır. Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler meydana gelir. Örneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir. Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette "sürüklenme" olarak bildirmiştir. Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de "continental drift" yani "kıtasal sürüklenme"dir. Nasıl bu kadar benzeşme var yoksa 1400 sene evvel "JEOLOJİ" ilmi bu kadar ilerlemişmi idi. "Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık?" (78/ 6-7) "Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık..." (21/ 31) Şimdi buradan hareketle kıtaların kayması sonucu oluşan; levha hareketleri ile deprem ve dağlar oluşur ve dağların kökleri 70 km. kadar iner sormak istediğim eğer bu oluşumlar olmasa (KÖK) oluşan depremlerin etkisi (sarsıntısı) daha fazla olmazmı idi bana aksini ispat edebilirmi bir bilen. Teşekkür ederim.
-
Kurandaki Bilgilerin Kaynağı
Manto 2 – 60 km arasındaki derinliklerde mantoya ulaşılır. Burası Mohorovicic süreksizliği adı verilen sınır bölgesiyle üstündeki kabuk katmanından ayrılır. Bu alandaki maddelerin yoğunluğu birden bire 2,9 gr/cm3’ten 3,3 gr/cm3’e çıkar. 700 km kadar derine inildiğinde ise yoğunluk 3,3 gr/cm3’ten 4,5 gr/cm3’e yükselir. 2.000 km derinlikte bu değer 5,7 gr/cm3 olur. Bu bölge yaklaşık 900 milyar km3’lük hacmiyle yerkürenin toplam hacminin yüzde 83’ünü oluşturur. Mantoda bulunan kayaçların daha az silisyum oksit içerdiği, buna karşılık daha ağır olan metal oksitlere, özellikle de magnezyim (% 37) ve demire (% 12) sahip olduğu bilinir; bu da onun renginin daha koyu olmasına yol açar. Kayaç yapılı meteorların kimyasal bileşimi bu mantonun yapısıyla uyuşur. Deprem dalgalarının yayılış biçimine bakılırsa burası sıvı değil katı, daha doğrusu plastik bir durumdadır. Sıcaklık kabuktaki kadar çok artmaz, en çok 2.500 dereceye çıkar.Kayaçların sıvıya dönüşmelerini engelleyen etken, üstlerindeki yüksek basınçtır.Yanlız tektonik tedirginlikler sonucu yerel sıvılaşmalar olabilir. Kabukta ortaya çıkan bütün hareketlerin nedeni mantonun astenosfer adı verilen üst katmanlardan kaynaklanır. Katmanlar arasındaki ısı farklarından dolayı plastik haldeki kayaçlar da durumları elverdiğince hareket ederler. Deprem bölgelerinin gösterdiğine göre 600 km derinliklerde kırılmalar olabilmektedir. Sayın yersoy. Mesleğiniz olması dolayısı ile (zannedersem siz yazdınız) size bir sorum olacak devamıda gelebilir yukarıda renkli olan yazıda ne denilmek isteniyor açıklarsanız memnun olurum teşekkür ederim. Not. Bu yazdıklarımda kopya hazır bulmuşken ilmini yapandan faydalanalım bari değilmi.
-
İnsanın Özgürlük Arayışı
KALP. Siz henüz anne karnında 3 haftalıkken atmaya başlayan bu mükemmel pompanın, yani kalbin, çok önemli bir sorumluluğu var; vücut içinde kanın dolaşmasını sağlamak; bir başka deyişle sizi meydana getiren ve tıpkı sizin gibi "canlı" olan yaklaşık 100 trilyon hücreye hayat vermek; bu hücrelerin nefes alıp vermelerini ve beslenmelerini sağlamak, onları temizlemek, hastalıklarını iyileştirmek ve onları düşmanlardan korumak. Kısacası, sizi oluşturan hücreleri, dolayısıyla sizi Allah'ın izniyle yaşatmak. Kalpte bulunan bu hücreler özel kas hücreleridir. Bu hücre topluluğunu özel yapan; henüz gelişmeye başlayan bir embriyoda aniden hareket etmeye başlamalarıdır. Bir açık kalp ameliyatı sırasında, "kendilerine bağlı tüm sinirler alınmış ve çevrelerindeki organlarla tüm ilgileri kesilmiş olmasına rağmen" hala "atabiliyor" olmalarıdır. Hatta bu hücrelerden "tek bir tanesini" dışarı çıkarıp mikroskop altına koyduğunuzda bile, kanla beslediğiniz sürece, atmaya devam edebilmektedirler. Bu hücreler, her bir kalp atışının başladığı yerlerdir. Onların "atmalarını" sağlayan özellik, üzerlerinden geçen elektrik akımıdır. Kalbi oluşturan her hücre, adeta canlı bir pil gibidir. Kalp atışı adını verdiğimiz hareketi başlatan kimyasal enerjiyi kendileri oluştururlar. Hücrelerin bu özelliği, hiçbir evrimci iddia ile açıklanamayacak olağanüstü bir özelliktir. Kalp hücreleri kendileri için gerekli olan elektriği, kanda rahatça bulabildikleri potasyum ve sodyum elementleri ile sağlarlar. Bu iki elementi meydana getiren atomlar, sahip oldukları bir elektronu kaybetmiş atomlardır. Dolayısıyla fazladan bir protonları, yani artı yükleri bulunmaktadır. Kalbin, zamanlaması kusursuz olan bir düzeni vardır. Bu da kalbi oluşturan hücreler arasındaki koordinasyon ve haberleşme ile sağlanır. Burada elbette ilk dikkati çeken Allah'ın ilhamıyla hareket eden hücrelerdeki "akıl"dır. Kalbi oluşturan bu hücreler akımı, kalbin diğer tarafına doğru saniyede yaklaşık 60 cm hızla gönderirler. Sinyal, S.A yumrusu adı verilen bölgeden gönderilmiştir. S.A yumrusunu oluşturan hücrelerin sinyali ürettikleri süre ise saniyenin 14'de biri kadardır. Burada ikinci akımı üreten hücreler bulunur ve A.V. yumrusu adını alırlar. Akım, hızla ilerlerken sırayla iki kulakçığı harekete geçirir ve kan toplamak için bunların kasılmalarını sağlar. Hala ilerlemekte olan elektrik akımı tam karıncık kaslarına ulaşacakken, sağ kulakçık ile sağ karıncık arasındaki kas dokusunda bulunan özel ipliksi hücreler tarafından durdurulurlar. Bu durum, akımın karıncığa ulaşırken gecikmesine neden olur. Akım, saniyede 20 cm hıza düşer ve saniyenin 16'da biri gibi bir sürede iletilmeye başlar. Bu gecikme son derece önemlidir. Bu gecikme nedeni ile karıncıklar kasılmadan, kulakçıklar kendi içlerini kanla doldurmuş ve pompalamak için hazırlanacak fırsat bulabilmişlerdir. Kalbin senkronize hareketinin sırrı budur. Kalp hücrelerini ayrı ayrı alıp mikroskop altında inceleme imkanınız olsaydı, her bir hücrenin farklı hızlarda attıklarını görürdünüz. Bu son derece şaşırtıcı ama aynı zamanda da gerçek anlamda mucizevi bir durumdur. Ancak bu bir düzensizliğin değil, aksine kusursuz bir düzenin göstergesidir. Hücreler, bu senkronizasyona uygun olarak ne zaman kasılıp ne zaman gevşeyeceklerini adeta "bilirler". Allah, hücrelerin her birine atmaları gereken zaman aralığını ilham etmiştir. Bu yüzden her birinin atma hızı ve sırası farklıdır. Kısacası kalp, Allah'tan aldığı ilham ile sürekli enerji üreten, kanı koordine eden, Allah'tan aldığı ilham ile kendi kendine kasılıp gevşeyen, kendi düzenini kendisi ayarlayabilen hem planlama ve hesap yapma hem de tedbir alma ve hızlı hareket etme özelliklerine sahip özel hücrelerden oluşmuştur. Verilen bu bilgiler, bir insan bedeninde tesadüflere yer olamayacağını gösteren sayısız delilden yalnızca birkaçıdır. Bu muhteşem sanat hiç şüphesiz herşeyi kusursuz yaratan, hem büyüklük hem Kerem ve İkram sahibi alemlerin Rabbi olan Allah'ın eseridir. Alıntı. Not. KALP ve ruhunu, akıl ve hissiyatını kelime-i tevhid ile aydınlatan bir insan, derece derece kemal-i imanı kazanır, Allah’ın feyzine, rızasına ve saadet-i ebediyeye mazhar olur. Evet, Allah zikredilince mü’minin kalbinde havf ve haşyet, O’na karşı tazim ve tebcil hissi tecelli eder; imanı artar, kalbi tenevvür eder, tasdikleri daha ziyade kuvvet bulur. Cenab-ı Hak bu hususu bir ayette şöyle ifade buyurur: “Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri ürperir, O’nun ayetleri kendilerine okunduğu vakit (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.”Enfal Suresi 8/ 2. KUR'AN NE YAZARSA DOĞRUDUR.
-
Kurandaki Bilgilerin Kaynağı
Benden alıntıladığı yazının tamamını birde ben alıntılayayım. Fark,farkedenlerce; anlaşılır. Saygılarımı sunarım.
-
Kurandaki Bilgilerin Kaynağı
Vardır... Çok uzun yazmak gerekeceğinden dolayısı ile İnsanların okumaması durumu hasıl olacağından gerek görmedim. Sonra kişi iddiası için bir,iki "BİLİMSEL" veri sunar en azından "TEZ" yoksa,yokmu...