Zıplanacak içerik

sarıgöl

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sarıgöl tarafından postalanan herşey

  1. أولم يرى الذين كفروا أن السماوات والأرض كانتا رتقا ففتقناهما وجعلنا من الماء كل شيئ حي أفلا يؤمنون – İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden ayırdığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” (el-Enbiyâ, 21/30). Şimdi yukarıdaki Ayet ve Meali 1400 küsür yıl evvel gelmiş 21. yüzyıla geldiğimizde "inançsızlarlar" KENDİ BİLGİ BİRİKİMLERİ İLE KARŞI ARGÜMANLARI NEDİR. Yoksa'ki yok nedeni,NEDİR...
  2. xprensesx Yazdığım iletinin yanıtı bu değil galiba anlamadın yanıtı "MUHATAPLARI" versin ve sana iyi günler...
  3. Gelmek istediğim biz ve bizim gibiler (İnananlar) Dünya tarihinde ( İnsanın oluşumundan beri) her halukarda var oldukları ve tarihin oluşumuna sebep (katkı) yaptıkları üstelik sevmediğim halde (yahudi,hırıstiyan) artı Müslüman'ların bilimsel katkılarıylada Dünyanın (insan) ilerlemesine sepep oldukları "21. yüzyılda'da görüldüğü gibi" artı her devirde en namlı putperestlerin çıktığı "COĞRAFYALARDA'DA" şu an onların yaşadığı (DİN) peki siz ve sizin gibilerin durumu nedir (fikir,bilim) ve hangi yerde çoğunluktasınız ve azalıyormusunuz,çoğalıyormusunuz durum bu şimdilik buraya gelmek istiyordum.
  4. sarıgöl şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Ebû Derda (r.a.) anlatıyor: “Allah Resûlü’nü (s.a.v.) şöyle derken dinledim: ‘Kim ilim tahsili için yola koyulursa Allah onun için cennete giden yolu kolaylaştırır. Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim helâl kazancından bir hurma kadar sadaka verirse –zaten Allah ancak helâl kazançtan yapılan sadakayı kabul eder– Allah o sadakayı sağ eli ile kabul eder. Sonra onu içinizden birinin tayını büyüttüğü gibi büyütür ve sonunda o sadaka dağ gibi olur.” Allah Resûlü’nü (s.a.v.) şöyle derken dinledim: “İnsanoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Bir kaç lokma belini dik tutmaya yeter. Eğer mutlaka midesini dolduracaksa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeye ayırsın ve diğer üçte birini de nefes alıp vermek için boş bıraksın.” Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İnsanlara merhamet etmeyen kimseye Allah da merhamet etmez.” Buhârî, Müslim, Tirmizî ve İmam Ahmed “Birbirinize merhamet etmedikçe gerçek mü’min olamazsınız.” Bu söz üzerine sahâbe-i kirâm şöyle karşılık verdi: –Ya Resûlallah. Hepimiz merhamet sahibiyiz!. Hz. Peygamber (s.a.v.) ise onlara şöyle buyurdu: –Bahsettiğim merhamet, sizden birinizin arkadaşına olan merhameti değildir! Fakat o, bütün insanlara, bütün herkese karşı olan merhamettir Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Biz insanlarla beraberiz. İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız, onlar kötülük yaparlarsa biz de kötülük yaparız, diyen düşünce yoksunu, kararsız, zayıf karakterli insanlar olmayınız. Aksine nefsinizi iyilikte sabit tutunuz da insanlar iyilik yaptıklarında siz de iyilik yapın, kötülük yaptıklarında zulme yer vermeyiniz.” Bir başka rivayette ise son bölüm şu şekildedir: “Kötülük yaptıklarında kötülüklerinden uzak durunuz "O NE SÖYLERSE DOĞRUDUR"...
  5. Yukarıda görülen kısa alıntıdan belli oluyorki "İSLAM" Dünyada yükselen bir değer (alıntı belgeleri çoğaltabilirim) Şimdi öğrenmek istediğim bu site ve forumlarındaki inançsız ve yandaşlarının İslami değerleri ve kurallarını istedikleri gibi eleştirdikleri (özgürce bilip,bilmeden) bende derimki bu eleştiriyi yapan zevat'ın inandığı nedir ileri sürdükleri fikirler nedir her konuda açıklasalarda bilsek işleri,güçleri yok şu şöyle bu böyle eleştiri yapmak dünyada en kolay olan bir şey peki siz kimsiniz değer yargılarınız nedir dünyaya neyi vaad ediyorsunuz ve çoğalıyormusunuz yoksa azalıyormusunuz yani açıkçası sizi ve sizin gibilerin kalibresi (fikri) yaşamı (medeni) sosyal ilişkileri nasıldır ne yersiniz ne içersiniz malum Müslüman domuz yemez içkj içmez bize veya Dünyaya sunduğunuz "ALTERNATİF" nedir çapınız ne merak ediyorum.
  6. M.Ö. 2500'lü yıllardan kalma Ebla Tabletleri, dinler tarihi açısından çok önemli bilgileri günümüze kadar taşımaktadır. Arkeologlar tarafından bulundukları 1975 yılından itibaren birçok kez araştırma ve tartışma konusu olan Ebla Tabletlerinin en önemli özelliği ise, içinde İlahi kitaplarda bahsedilen üç peygamberin adının geçmesidir. 1975 yılında yapılan kazılarda ilk bulunduğunda, o zamana kadar klasik bir arkeoloji başarısı olarak değerlendirilen Ebla Krallığı, gerçek önemini çivi yazılı yaklaşık 20.000 tablet ve parçalarından meydana gelen arşivin bulunması ile kazanmıştır. Bu arşiv, aynı zamanda diğer arkeoloji uzmanlarının üç bin yıldan beri bildikleri bütün çivi yazılı metinlerin dört kat daha fazlasıydı. Tabletlerdeki dil, Roma Üniversitesi'nde arkeolojik yazı uzmanı olan İtalyan Giovanni Pettitano tarafından çözüldüğünde, konunun ne denli önemli olduğu daha da iyi anlaşılmış oldu. Bu sayede Ebla Krallığının ve bu muazzam devlet arşivinin bulunmuş olması artık yalnızca arkeolojik değil, dini çevreleri de ilgilendiren bir konu haline gelmişti. Çünkü tabletlerde Kuran-ı Kerim'de adı geçen melek Mikail (Mi-ka-il) yanı sıra (Doubleday, 1981, s. 271-321) üç İlahi kitapta bahsedilen peygamberlerin adı geçiyordu. Hz. İbrahim (Ab-ra-mu), ve Hz. İsmail (Iş-ma-il)'in isimleri... (Howard La Fay, "Ebla: Bilinmeyen Büyük Bir İmparatorluk", National Geographic Magazine, Aralık 1978, s. 736) Aynı taktik fakat forumdaş başka yani aynı şeyleri tekrar,tekrar servis.
  7. sarıgöl şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Beyin, 10-15 milyar nörondan ve her nöron ise bir trilyon atomdan meydana gelmiştir. Bir sinir hücresinin bütün sırrını çözsek bile veya tipik bir sinir hücresi devresindeki faaliyetin bütün girift modellerini açıklığa kavuştursak dahi, zihnin sinirsel temelinin esrarını keşfetmenin mümkün olmadığı açıktır. Sonra beynimizdeki sinir hücresi bağlantılarının modelleri ve sinapsların gücü nasıl ve ne zaman belirlenir? Bunlar beynin her yerindeki sistemler için aynı zamanda mı belirlenir? Bir kere belirlendiklerinde, sonuna kadar kalıcı mı olurlar? Henüz bu soruların da kesin cevapları yoktur. Evet, düşünme, akıl yürütme, utanma, konuşma, sevinç, tiksinme vs. gibi melekelerimizin beyin hücrelerinin fonksiyonu olduğu doğrudur. Ancak bu neyin etkisiyle olmaktadır? Beyin hücrelerini idare eden ve onun da üstünde olan nedir? Ölüyle diri arasındaki fark nasıl olmaktadır? Cevabı o beyni yaratanın ezelî kitabında aramak işin en akıllıcası olacaktır: “Sana ruhtan soracaklar, de ki, o Allah’ın bir emridir ve insanlar ondan pek az şey bileceklerdir.” Bu konulara en az benim bildiğim on veya yirmi cevap yazdım tahminen ama bana gelen soru hep aynı "MEKAN" veya bilinen taktik yılgınlık vermek içinmi bilmiyorum aynı soruyu ben sordum "KAİNAT NASIL OLUŞMUŞTUR" diye verdiği cevap ciddi,ciddi Kainat devamlı aç kapa,aç kapa olarak sonsuzdan beri vardır yani son açılıp kapanmada'da ilkel çorba oluşmuştur oradanda tesadüfler neticesinde bakteriler oluştu falan,filan aslında değmez.
  8. sarıgöl şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Ve Evren'i (Göğü) kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz. 51 Zariyat Suresi 47 İşte Kuran'ın Allah tarafından indirilip indirilmediğini anlamak isteyenler için bir test imkanı. Bir tarafta ne felsefe, ne fizikle uğraşmış çöldeki Muhammed. Diğer tarafta felsefenin, fiziğin ünlü düşünürlerinin iddiaları. İşte Aristo, işte Ptolemy, işte Giordano Bruno, işte Telesio Patrizzi, işte Galieo Galilei, işte Isaac Newton... Dünya tarihinin bu en büyük dehaları gözlemleriyle, formülsel uğraşlarıyla Evren'in sınırlı, sonlu veya sonsuz olduğunu iddia etmişler, fakat hiçbiri genişleyen dinamik Evren modelini çizememişlerdir. Ancak 20. yüzyılda Edwin Hubble'ın gelişmiş teleskobuyla gözlemleri, tüm yıldız kümelerinin hızla birbirlerinden uzaklaştığını tespit etmiş, böylece genişleyen dinamik Evren modeli doğrulanmıştır. Evren'in genişlediği ilk kez 1900'lü yıllarda ortaya atılmıştır. 1900'lü yıllardan önce Kuran dışında bu iddiayı ortaya koyan tek bir kaynak bile yoktur. Tek bir kaynak bile!.. İslam kurtuluştur hiç bir inanış veya felsefi düşünceyle kıyaslanamaz. İslam “TEVHİD “dinidir kaos kabul etmez sonra ezoterik değildir bu itibarla dualizm İslamdan evvel varmış varsın olsun hiç biri “İSLAM” ın getirdiğini getirememiştir dolayısı DÜNYADA ATEİST’TE VAR ve tesadüflere inanıyor. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır." (Sebe' Suresi, 3) ... Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61) Günümüzden 20 yıl öncesine kadar, atomları oluşturan en küçük parçacıkların protonlar ve nötronlar oldukları sanılıyordu. Ancak çok yakın bir tarihte, atomun içinde bu parçacıkları oluşturan çok daha küçük parçacıkların var olduğu keşfedildi. Atomun içindeki "alt parçacıkları" ve onların kendilerine has hareketlerini incelemek üzere "Parçacık Fiziği" isimli bir fizik dalı ortaya çıktı. Parçacık fiziğinin yaptığı araştırmalar şu gerçeği açığa çıkardı: Atomu oluşturan proton ve nötronlar da aslında "kuark" adı verilen daha alt parçacıklardan oluşmaktadırlar. Bu konu ile ilgili dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta ise, zerre ilgili bu ayetlerde özellikle ağırlığa dikkat çekilmesidir. Ayette geçen "miskale zerretin" (zerre ağırlığınca) ifadesindeki, "miskal" kelimesi ağırlık anlamındadır. Nitekim atomu bölünebilir hale getiren proton, nötron ve elektron gibi parçaların, aynı zamanda atoma ağırlığını veren bileşikler olduğu keşfedilmiştir. Bu bakımdan "zerre"nin boyutlarına ya da başka bir özelliğine değil de, ağırlığına dikkat çekilmesi Kuran'ın ayrı bir bilimsel mucizesidir. Bilimadamları Beynin İçinde Bilincin Yerini Gösteremezler Zihin-beden ilişkisi ister gerçek bir metafizik konu veya ister sistematik bir aldanış olarak ele alınsın, bu konu psikologlar ve insan sorunuyla ilgilenen nörologlar için bir sorun olmaya devam etmektedir... Nasıl olur da beyin, bir fiziko-kimsayal sistem olarak, bir şeyi algılayabilir veya bilebilir; ya da bunu yaptığına dair bir aldanış geliştirebilir? Materyalist bir bilim adamı madem kendisine ait olduğunu sandığı düşüncelerinin, nöronlarının bir etkileşimi olduğunu kabul ediyor, öyle ise onun düşünceleri neden önemli olsun? Bu düşünceler nihayetinde -kendi iddiasına göre- proteinlerden oluşan sinir hücrelerinin bir ürünü değil midir? Beyindeki nöronlar (sinir hücreleri), aralarında "sinaps" denilen bağlantı noktaları sayesinde iletişim kurarlar. Her bir nöronda 10 bin sinaps bulunmaktadır. Bu, bir nöron aynı anda 10 bin farklı nöronla iletişim kurabilir demektir. Burada küçük bir kıyas yapalım. Dünyada, mevcut telefon santralleri sayesinde, insanlar arasında aynı anda yüzmilyonlarca telefon görüşmesi yapılabilir. Buna karşın tek bir insan beyninin içindeki sinapsların sayısının 1 katrilyon olduğu tahmin edilmektedir. (Bu 1.000.000.000.000.000 haberleşme demektir.) Sonuç “İLHAM” madem bilinç altıdır,bilinç üstü ne demektir... Ölümüne girdiği zorlu bir meydan savaşı sonucu değilse esir almak bir peygambere yakışmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah sizin için ahireti istiyor. Allah çok güçlüdür, çok bilgedir.” (Enfal; 8/67) Bu ayet Bedir savaşında ele geçirilen esirlere ne yapılması gerektiği tartışması çıkınca nazil oldu. Rivayete göre Hz. Peygamber’in ((Selamun AleykümV)) yanına içlerinde kendi amcası Abbas ve amca çocuğu Akil b. Ebi Talip’in de bulunduğu yetmiş esir getirildi. Hz. Ebubekir bunların fidye alınıp serbest bırakılmasını teklif ederken, Hz. Ömer öldürülmelerini, Abdullah ibn Revaha da odunu bol bir ateşte yakılmalarını teklif etti. Hz. Peygamber bu teklifler üzerine duygulanarak Ebubekir’i İbrahim ve İsa’ya, Ömer’i Nuh ve Musa’ya benzeten bir konuşma yaptı ve fidye alınarak serbest bırakılmaları yönünde eğilim gösterdi. Sonuçta, önceden fidye karşılığı bırakılanların ardından esirlerin her on kişiye okuma yazma öğretme karşılığı serbest bırakıldığını görüyoruz. “Cariye” kelimesi Arapça (CRY) kökünden geliyor. Sözlükte “olmak, geçmek, koşmak, akmak” demek. Yapmak, yürütmek, uygulamak (icra), akıcı, akan, geçerli (câri), kız çocuğu, halayık (câriyeh), su üzerinde akan, gemi (câriyetun), askerin günlük yiyeceği (cerâye), rota, alt yapı, kanal, çığır, akım yeri (mecra), akan, dolanan, elektrik akımı (cereyân) kelimeleri bu kökten… Kur’an fekku ragabe (kölelik zincirlerini kırmak, parçalamak) ve tahriru regabe (kölelere özgürlük, hürriyet) diyerek köleliği kaldırma çağrısı yaptı. Aşama aşama kaldırma operasyonlarına girişerek köleliğin olmadığı bir toplum idealini Müslümanların önüne koydu. Bu çağrı o günkü dünyada muazzam bir rüzgar estirdi. Fakat köleci dünya buna direndi. MELEKET EYMANUHUM: Harfi harfine “Sağ ellerinizin sahip olduğu” demektir. Bu deyimle iki mananın kastedildiği anlaşılıyor; 1- Veli, şahitler vb. meşru şartları yerine getirerek nikah sahibi olmak 2- Savaş sonucu esir kadınlara sahip olmak. Yani ister hür ister esir böyle “meşru nikah sahibi olmadan” hiç kimseyle evlilik ilişkisine girilemeyeceği anlatılmak isteniyor. Çünkü “Sağ elin sahip olduğu” deyiminden maksat nikah mülkiyeti veya nikah sahibi olmaktır. Zira bu tabir henüz savaş ve esir kadın ele geçirmenin söz konusu olmadığı Mekke dönemi ayetlerinde de geçmektedir (70/30). Bu kavramın maksadı insanları zinadan menetmek ve yeni bir nikah bulunmaksızın veya eğer kadın memluke (esir, köle) ise nikah sahibi olmaksızın onlarla cinsi temasta bulunmaktan men etmektir. Cenabı-ı Hak bunu “sağ elin sahip olduğu” ile ifade etmiştir. Çünkü “sağ elin sahip olduğu” hem nikah ile evlenilen kadınlar hem de mülk olarak sahip olunan kadınlar hakkında söz konusudur Hz. Peygamber Cüveyriye'yi babasına teslim edip; ondan istedi. Cüveyriye müslüman olmuştu. Rasûlullah (s.a.s.) kendisine mehir olarak dört yüz dirhem gümüş verdi ve O'nunla evlendi (M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi, XII, 55, 56). Daha önceki adı "Berre" iken, Hz. Peygamber tarafından, kadıncık, kızcağız anlamında "Cüveyriye" ismi verildi. Hz. Cüveyriye çok oruç tutar ve çok namaz kılardı. Hayır severdi. Kendisi aç durur, yoksulları doyururdu. Bir gün Allah Rasûlü Cüveyriye'yi sabah namazını kıldıktan sonra, kuşluk vaktine kadar dua ve zikirle uzunca zaman meşgul olurken görmüş ve kendisine şöyle buyurmuştur: "Ben senden sonra, üç kerre, dört kelime söyledim ki, bugün sabahtan beri senin söylediklerinle tartılsa, onlardan daha ağır gelir. Dikkat et, o kelimeleri sana da öğreteyim: Sübhânallâhi adede halkıhî; (Allah'ı yaratıklarının sayısınca tesbih ederim). Sübhânallâhi rıza nefsihî (Allah'ı razı olacağı Şekilde tesbih ederim). Sübhânallâhi zinete arşihi (Allah'ı Arşı'nın ağırlığınca tesbih ederim. Sübhânallâhi midâde kelimâtihi (Allah'ı kelimelerinin miktarınca tesbih ederim). " (Ahmed b. Hanbel, VI, 430; Ebû Dâvud, II, 81; Tirmizî, V, 556; İbn Sa'd, Tabakât, VIII, 119; Âsım Köksal, a.g.e., XII 57-58) Allah Teala, kendisi için bir ihtiyaç ve (Arş’ın üzerine) istikrar (yerleşme, mekân tutma) olmaksızın Arş’a istiva etmiştir. O, Arş’ı da diğer mahlukatı da korumaktadır. Eğer (Arş’a ve bir yerde yerleşip mekân tutmaya) muhtaç olsaydı, tıpkı mahluklar gibi alemi yoktan var etmeye ve idareye muktedir olamazdı. (Bir mekânda) oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş’ı yaratmadan önce Allah Teala nerede idi? Yüce Allah bundan münezzehtir. “Nerede?” sorusu, mekân tutan varlıklar için sorulabilir. Bunlar da maddî varlıklardır. Mekân madde olduğu gibi onda yer tutanlar da maddedirler. Mekânı ve maddeyi yaratan ve bir ismi Nur olan Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez.. Kaldı ki, mahluklar içinde bile, mekânla kayıtlı olmayanlar vardır. Bunun en yakın misali kendi ruhumuzdur. Vahy olayını anlamak için “AKIL VE BİLNÇ”i kavramak lazım materyalist düşünce zaten her olayda yetersiz olduğundan mekan kavramına takılır adama sorarlar iki “NOKTA” ya takıldın kaldın bu noktalardan biri peygamber efendimiz a.s.v.ın BİLİNÇİ öbürüde Kainatın yaratıcısı “ALLAH” C.C. tır (bak yukarı) gerisi teferruat. Not. Akıl,Bilinç,İlham; soyutmudur,somutmudur. Bak yukarda.
  9. "HAZRETİ İBRAHİM . Not. İnanmayanlar,inanmasın kimin umurunda.
  10. sarıgöl şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Annesi ya da babasında epilepsi olduğunda çocukta epilepsi görülme riski var mıdır? Tüm epilepsilerin %40-60'ının temelinde genetik yani kalıtsal etkilerin olduğu düşünülmektedir. Ancak bu faktörler tek başına epilepsi gelişen tüm olguları anlamaya yeterli değildir. Epilepsili olguların yaklaşık yarısını nedeni bilinmeyen, daha doğrusu nedenin genetik olduğu düşünülen grup (idyopatik epilepsi) oluşturmaktadır. Bu hastalıkta nöbet şekilleri farklılık gösterebilir, dalma, sıçrama ve kasılmalı büyük nöbet şeklinde olabilir. Özellikle bu epilepsi türlerinde ailede epilepsi varlığı daha dikkat çekicidir. Bu tür epilepsisi olan anne-babaların çocuklarında epilepsi riski artabilmektedir. Beyinde sonradan oluşan bir hasara bağlı epilepside ise genetik faktörlerin etkisi yine varolmakla birlikte daha düşüktür. Anne ya da babadan birinde epilepsi olduğunda çocukta epilepsi riski bu nedenle önce uygun incelemelerle epilepsi tipinin araştırılması ve ilgili doktorlara danışılarak öğrenilebilir. Anne ve Babası epilepsi olsa da çocukta epilepsi görülmemesi yüksek olasılıkla mümkündür. Evet, bu durum ailede epilepsi hastası varsa çocukta epilepsi olma olasılığını çok arttırır. Editörün Notu: Yazıda dikkat edeceğiniz gibi kalıtımsal özellikler, nedeni anlaşılamayan epilepsilere açıklama olarak düşünülmekte. Özetle net ve doğrudan bir ilişki ortaya konamadığı görülmektedir. Bayağı bir tutarlı.
  11. Müslüman "KISKANIR" nerede "DÜNYADA" ve bu kıskanma olayınıda cennette sürdürmez hoppa gibide kıskançlık ve benzeri çirkin huylardan arınacaklar lafından "KISKANÇLIK (VE) BENZERİ" ve'yi yazmayıp mal bulmuş mağribi gibi yazar.
  12. sarıgöl şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Brainslapper. Farkındamısın bilmem ama senin sorunun bu Hintli meczup olayında yazılacaklar yazıldığı halde bana soru olarak sorduğun ve cevabınıda aldığın halde aynı soruyu tekraren başkasınada soruyorsun (KISTAS) ama soruya bir daha yanıt vereyim aynısının tıpkısı değil. Hintlinin iddiasına inanmıyorum demedin? Hintli’nin iddasından yola çıkarak peygamberlerinde (vahy) almadığını iddia etmek istedin (polemik) yoksa senin ve senin gibilerin inanıp inanmaması hiç bir şey ifade etmez “KISTAS” da meydanda peygamberin (vahy) neticesi getirdikleri ortada misal (Yeryüzünün bitirdiklerinden, kendi benliklerinden ve daha bilmediklerinden hepsini eşler halinde yaratan çok yücedir.Yasin suresi 36.) Maddenin eşler halinde yaratılışı fiziğin en önemli keşiflerindendir. İngiliz bilim adamı Paul Dirac bu konudaki çalışmalarından ötürü 1933 yılında Nobel Fizik ödülü'nü almıştır. Dirac'ın buluşu "Parite" adıyla bilinir ve maddenin antimadde denilen bir eşi olduğu da bu buluşla ortaya konulur. Peygamberin dönemindeki herhangi bir kimsenin bu bilgiyi bilemeyeceğinin ortaya konması çok önemlidir. Anlaşılmıştır umarım. 1) Metafizik varlıklara kanıt Peygamberler,kitaplar, Kainat ve İnsan “AKLI” dır. 2) Var olunan varlıklarla irtibata geçilmiştir Peygamber,kitaplar. Ve test edilebilir normal bir İnsana gelen “İLHAM” nereden gelir,nasıl gelir, mahiyeti nedir. 3)Var olduğu kesin olan metafizik varlıklara inanan insanlardan iki tane yazacağım bakalım onlarmı deli yoksa iddia edenlermi. Louis Pasteur, Albert Enistein. 4) Peygamberlerin “VAHY” neticesinde vaz ettikleri bellidir (Kitaplar) Şeytani fikirler (dürtüler) bellidir ve en basit karşılaştırma ile olay meydana çıkar misal şeytani dürtülere uyan için hırsızlık,cinayet,fuhuş farketmez DİN yasaklar. 5) Takmışsın İki varlığa zaten “ALLAH” ve yarattıkları var kainat ve insan bu itibarla zorlama bir yorumla illa ALLAH c.c. bir mekanda oturup (haşa) VAHY vermesi gerekiyor ALLAH zamandan ve mekandan münezzeh ise niye VAHY vermesin iddiacı, iddiasını ispat etmesi gerekir yoksa uydurma bir yorum olur. Allah Teala, kendisi için bir ihtiyaç ve (Arş’ın üzerine) istikrar (yerleşme, mekân tutma) olmaksızın Arş’a istiva etmiştir. O, Arş’ı da diğer mahlukatı da korumaktadır. Eğer (Arş’a ve bir yerde yerleşip mekân tutmaya) muhtaç olsaydı, tıpkı mahluklar gibi alemi yoktan var etmeye ve idareye muktedir olamazdı. (Bir mekânda) oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş’ı yaratmadan önce Allah Teala nerede idi? Yüce Allah bundan münezzehtir. “Nerede?” sorusu, mekân tutan varlıklar için sorulabilir. Bunlar da maddî varlıklardır. Mekân madde olduğu gibi onda yer tutanlar da maddedirler. Mekânı ve maddeyi yaratan ve bir ismi Nur olan Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez.. Kaldı ki, mahluklar içinde bile, mekânla kayıtlı olmayanlar vardır. Bunun en yakın misali kendi ruhumuzdur. Mesela, “Ruh nerededir, akıl nerede oturur, sevginin, korkunun, hafızanın mekânları nerelerdir?”şeklinde sorular soran inanmayan kişi evvela kendisi bu soruya cevap versin. Not. demir efe. Galiba forumdaki; forumdaşlarla aynı nakarat sizede bulaşmış...
  13. Müslüman kadınlar zaten düşündükleri için "CENNETE" gidecekler. Temiz ve ASİL olanlara CENNETTE armut piş, ağzıma düş muamelesi yapılacaktır Hizmetçi'de olacaktır İsteyen dilediğince tertemiz (her istediği) yerine gelecektir.
  14. Aslında ben teşekkür ederim nasıl bir mantık ürünü ile karşı,karşıya olduğumu anladığım için sebebi?de olmayan bir şey için yapılan yorum (kadına gılman) kontra tekraren sanki varmiş gibi kabul edip ?CENNETİN? nasıl bir yer olduğunu anlayan ******* *******... Aslında şu an ?DÜNYA?DAYIM? iNŞAALLAH CENNETE gitmek nasip olur. Cennete İnsanlar sevapları dolayısı ile gider zaten bir zamanlar ?MÜSLÜMAN? olduğundan dem vurduğun için bilmen gerekir değilmi sonra Mahrem demekle kolhoz yaşamımı zannettin Müslümanın mahremi kendini peşkeş çekmemektir (teşhir) Cennette daha nasip olmadığından tam bilemiyorum. Doğru zannedersem türban,çarşaf takmak durumu olmayabilir malumundur Cennet giysileri Dünyadan tarif edilemeyecek kadar çeşitli istediği kıyafeti tercih edebilir Bir zamanlar Müslüman olduğun için yazıyorum ?CENNET? in büyüklüğü insan için sonsuz olan ?GÖKLER? kadar yani mekan büyük birde ?ZAMAN? sorunu yok anlatabildimmi yoksa tekrar yazabilirim. Eskilerin ?OĞLAN? demekle ne kasdettiklerini bilmeyenler kendi çarpık düşüncelerine kılıf hazırladıklarını zannederler mesela eskiler kız?a da kızoğlan kız derlerdi şimdilerde ?DELİKANLI? anlamında onun için ?CENNET? temizlerin yani çarpık bir hayat yaşamayan (Dünyada) ların gideceği yerdir zaten Müslümanlar böyle şeyleri (çarpık yaşam) düşünmezler dahi düşünüpte mübah görenler içinde yer var ?AHİRETTE? CEHENNEM? ... Buradan ?GILMAN? deyip yine çarpık düşünce üretmek yanlış sebebide ?CENNET? temizlerin yeridir müslüman zaten çarpık ilişkiye ?DÜNYADA? girmez dolayısı ile zaten İNANÇSIZIN, İNANMADIĞI CENNET İÇİN MÜSLÜMANI ZAN ALTINDA BIRAKMAKTIR MAKSAT yoksa kendide bilir İNANMAYAN; Müslüman çarpık ilişki yaşamaz hele CENNET?TE (haşa) bu düşünce herkesi kendi gibi zannedenlerin düşüncesidir. Esas itibariyle Cennetin nimetleri hem erkek, hem de kadın mü'minler için müşterek iken, bazı hususlarda her iki cins de birbirlerinden üstünlüklere sahiptirler. Bu üstünlüklerin bir kısmı erkeklere mahsus iken, büyük bir kısmı da kadınlara mahsustur. Kur'ân'da Cennetlik kadınlar "Ezvâcün mutahharatün" yani "temiz kadınlar" olarak vasfedilir. Bu ifadenin içinde şu mânâlar saklıdır: Cennet kadınlara mekân ve meskendir. O kadınlar o yüksek Cennette lâyıktırlar. Aynı zamanda Cennet derecelerinin yüksekliği nisbetinde onların güzellikleri de artar. Ve Cennet onlarla güzelleşir ve süslenir. Yani Cennetlik kadınlar, Cennetin güzelliğine güzellik katmakta, Allah'ın ebedî yurdunu süsleyen canlı bir unsur olmaktadır. Bu "mutahharatün (temiz)" ifadelerinden ayrıca şu mânalar çıkıyor: "Dünya kadınları Cennete girdikten sonra kötülüklerden, kıskançlık ve benzeri çirkin huylardan arınacaklar, içleri de dışları gibi berrak ve ter temiz olacak. Güzellikte hurileri geçecekler."
  15. sarıgöl şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Hintli "MECZUP" onun içinmi dillere pelesenk olmuştu? biraz samimiyet... İslam bir yaşam biçimidir İslamı yaşayıpta anlayamayan zaten baştan kaybetmiştir bu nedenle İslamın savunmaya ihtiyacı yoktur bilakis İslamı yaşamın verdiği "GÖNÜL HUZURU" vardır ve devamlı "AKLETMEZMİSİNİZ" der dolayısı ile İslam karşıtı olanlar her zaman her devirde sıkıntılı ve huzursuzdur bundan dolayı anlayamadığından dolayı gazelleri dışarıdan olur. Güya Eyüpsultan,Sultanahmet'in bekçilerini katarsa "KABE" nin bekçiliğine halel gelir intibası yaratmaya çalışmak abesle iştigaldir tutmaz sonra soyluluk tarihen sabittir ve herkese nasip olmaz birde "KABE'DE" bekçilik yapmakta her soyluya nasip olmaz birde soylu insanlar başkalarını kullanırlar'la ne demek? aslında bu işler birazda "SOSYOLOJİKTİR" sosyalden anlamayan tarihtende anlamaz sebebide tarihte insan kaynaklıdır İnsanda "SOSYAL" bir varlıktır. Not. Sayın CYRANO. Sizin yerinize yazmış gibi oldum kusura bakmayın ama gerekli cevabı zaten siz yazarsınız.
  16. Kopyacılık bile eğreti duruyor her zaman yazdığım gibi anlamadığınıda,anlayamamış ?MAKARNACILAR VE ŞÜREKALARI? var olandan kopya çekip sallamak değil aslolan ?YOKTAN VAR ETMEK? yani makarnacılar ve şürekaları BİR TEK ?DNA? yapsınlar gerisi teferruat ancak böyle ?EĞRETİ KOPYA VE ****** ÜSTELİK TUTTURAMAZLAR.
  17. Eğer yukarıdaki yazıyı yazana ben sebep oldu isem "ALLAH'TAN AF DİLERİM VE GERÇEKTEN HEM UTANDIM VE HEMDE KORKTUM" yok eğer bu yazıyı yazanın düşüncesi bu yönde ise bu kafa yapısını forumdaki insanların İdrakine sunarım İnsanda biraz tutarlılık olur sen evvela çıkaracağın HERHANGİ BİR YERİNDEN OLANI TUT sonra yaz.
  18. 21. Yüzyıldan "KANAAT" belirtmek binler sene evveline "YORUM'DA" değil tarafgirliktir nerden biliyorsun veya gördünmü derler değilmi.
  19. Mü'minun. Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O’dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alakı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşâ ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. Fussilet. Biz ayetlerimizi hem (evrenin) uçsuz bucaksız ufuklarında (âfâk) hem kendi nefislerinde (enfüs) onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz O’nun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şâhid olması yetmez mi? Casiye. Şüphesiz, mü’minler için göklerde ve yerde âyetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için âyetler vardır. Gece ile gündüzün ardarda gelişinde (veya aykırılığında), Allah’ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgârları (belli bir düzen içinde) yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için âyetler vardır. Not. Spagetçiler (makarnacılar) uçmadan...
  20. Ön yargı kendini nasıl belli ediyor değilmi; "sizlerde olmayan" birde "ÇOĞUL" kullanarak sonra bizim veya bizlerin istediği soruları,sorun değildir " EMPATİ" karşıdakinin ne düşündüğünü veya eylemini duygusal olarak anlamaktır kendini onun yerine bir an koyarak yoksa zaten materyalist düşüncede "DUYGULARA" yer olmadığı zaten bilir "İNANANLAR" sorun değil bir deneyelim dedik. Sayın brain. Çok rica ediyorum “LÜTFEN” sorupta alamadığın cevap hangisidir ve kim topu taça atmış (polemik) yanıtlarsan memnun olurum. Aslında “gılman” ın kadınlar için olduğu yorumu zaten “UYDURMA” ve çarpıtılarak,uydurulan yorumlarda ABESLE İŞTİGALDİR dolayısı ile üzerinde yazmaya değmez.
  21. Uçan spagetti taraftarları veya her hangi bir putperesı veya put’un “KAİNAT,İNSAN VE OLUŞUMU” hakkında ileri sürdükleri “BİLİMSEL BİR KANIT VARMI?” varsa nedir. İnançsızlar dikkat edilirse her iddiaları “DİN” karşıtı argümanlarla doludur (mizahi,ajite,tahrik) fakat bir türlü “DİN’İN SEMİTİK” inancının özellikle “MÜSLÜMAN” ın verdiği açıklamaları verememektedir misal yukarıda değinildiği gibi “Kainatın ve İnsanın oluşumu gibi” şimdi hiç bir ciddi kanıt ortaya sürmeden yanlız itiraz etmek nasıl bir mantıktır? İnsana sorarlar madem itirazın var o zaman ciddi tutarlı bir kanıt göster oda yok bu itibarlar tarihin her hangi bir döneminde putperestler ya “ALLAH’a” eş koşarak (haşa) inanırlar yada taşa,toprağa vs vs inanırlar yada kendilerine vehmettikleri (sahte) bir üstünlükle “İNANAN” insanları hor görme eğilimindedirler ama tarihende sabittirki her dönemdede hüsrana uğrarlar ama İnsan “NEFSİ” bu ve İMTİHANDAYIZ onun için CENNET VE CEHENNEM var 21. yüzyıldada Biliminde İspat ettiği gibi “ALLAH” var ve eseri olan KAİNAT VE İNSAN’DA ORTADA dolayısı ile inançsızlara sorarım öyle ortaya atanınında söylediği gibi sahte uçan makarna imiş yok şu putmuş yok bu putmuş geçelim onları bana kendi oluşumlarını en azından bilimsel bir veriye yakınlaşmış olarak sunsunlar yoksa zaten KUTSAL KİTAPLARDA ÖZELLİKLE KUR’AN’DA YAZDIĞI GİBİ CENNET’TE HAK CEHENNEM’DE GERİSİ TEFERRUAT.
  22. Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla HAŞR. 22.O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur. 23.O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Meliktir; Kuddûstur; Selam'ır; Mü'mindir; Müheymindir; Azizdir; Cebbardır; Mütekebbirdir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir. 24.O Allah ki, Yaratan'dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. IHLAS. 1.De ki: O Allah, birdir. 2.Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). 3.O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. 4.Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir
  23. ARAF; 191) Peki, bunlar hiçbir şey yaratmayan, tersine kendileri yaratılmış bulunan varlıklara mı Allah'la birlikte tanrılık yakıştırıyorlar? Açıklama; Lafzen, "hiçbir şey yaratmayan şey": tekil olarak dile getirilmiş olup gerçekte çoğul, "varlıklar" anlamını taşıyan ve hem azîzler, velîler gibi kendilerine kutsallık yakıştırılan türden canlı varlıkları, hem de onların cansız sembollerini işaret eden bir ifade. 192) Ne onlara ne de kendi kendilerine bir yardımda bulunamayacak olan varlıklara mı? 193) Onları hidayete çağırırsanız size uymazlar. Onları çağırırsanız da, suskun dursanız da size karşı (tutumları) birdir. 194) Allah'tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler. Açıklama; Yani, Allah'ın iradesine boyun eğen yaratıklar. Bu tabir hem yaşayan ya da ölmüş bulunan azîzlere, kutsallık yakıştırılan kişilere, hem de put, idol, fetiş gibi, kutsal bilinen varlık ve kişileri temsîlen yapılmış her türlü sembolik ve tasvirî şeylere işaret için kullanılmaktadır. 195) Onların yürüyecek ayakları var mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var? De ki: "Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra bir düzen (tuzak) kurun da bana göz bile açtırmayın." Açıklama ; Yani sizin gibi akılsız, şuursuz heykeller, ya da heykel gibi bedenlerdir. Bu tabir, müşriklerin tıpkı kendileri gibi, memlûk (köle) durumunda olan bir takım insanlara taptıklarını da işaret yoluyla ifade ederse de asıl murat bu değildir, kendilerinin, taptıkları put ve fetişler gibi eşya cinsinden olan o varlıklara benzediklerini başlarına vurmaktır ki, bu mânâyı da "Onların yürüyecek ayakları mı var ki onunla yürüsünler, onların tutacak elleri mi var ki tutsunlar..." ifadeleri açıklamış olur. FATIR; 14 ) Onlara yalvarırsanız çağrınızı duymazlar; duyabilseler bile size cevap ver[e]mezler. Ve [üstelik] Kıyamet Günü onları Allah ile eş tutmanızı kabul etmezler. Hiç kimse her şeyi Bilen kadar size [gerçeği] göstermez. AÇIKLAMA. Kur'an, birçok yerde, bütün sahte ibadet objelerinin -ister velîler/azîzler, melekler, din adamları ve fetişler, isterse kutsanan tabiat güçleri olsun- Kıyamet Günü, kendilerine tapanlara karşı "tanıklık" yapacaklarını ve onları "reddedecekleri"ni belirtir: bu, zamanın bitiminde, insanın mutlak gerçekliği kavramasına bir atıftır. AKSİNİ İSPAT EDEN VARSA ETSİN. AHKAF ; Allah'ı bırakıp kıyamet gününe kadar kendisine icabet etmeyecek şeylere tapandan daha sapmış kimdir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler. Rahman : Yarattığı bütün canlılara nimet veren Rahman vasfı gereği Cenab-ı Hakk, dünyada bütün canlılara, mümin-kafir ayırımı yapmaksızın bütün insanlara, şefkat ve merhametle davranmayı kendi nefsine farz kılmıştır. ? ALLAH c.c. Sabır, cezanın Allah'ın takdir ettiği ve süresini belirlediği bir zamana kadar ertelenmesidir. Cenab-ı Hak buyuruyor: Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler. (Nahl, 61) Allah bütün söz ve fiillerinde mutlak adalet sahibidir. O'nun kararı doğru, hükmü adildir. Nimet ve ihsanını dilediğine verir veya vermez. Aziz veya zelil kılar, yükseltir veya alçaltır, ikram eder veya etmez, hemen yapar veya veya erteler, yarar sağlar veya zarar verir, korur veya korumaz, zengin veya fakir yapar, sağlık verir veya hastalandırır, bela verir veya beladan muaf tutar. Allah, bütün bunları mutlak iktidar sahibi sahibi olması nedeniyle dilediği şekilde, verdiği karara göre yapar. Şimdi yukarıdaki Ayet meali ve ESMA dan sonra buraya put ve inançsız hakkında yazı yazmak aslında doğru değil fakat inançsız evvela şunu İDRAK edemiyor kendiside bir yaratılmış KUL (yani tesadüfen ilkel çorbadan çıkmış değil) bu itibarla ALLAH yarattığı her şeyin (Kainat,insan,cin) rızkını verir ADALETİ gereği birde İMTİHAN var kulunu ona verdiği İRADESİ ile sınar her insan çabasının karşılığını alır bu dünya hayatının insan açısından vakti (zaman) çok kısadır Ahirete göre yok hükmündedir bu itibarla ?MÜSLÜMAN? dışındaki kafirlerin dünya saltanatıda yok hükmünde olacaktır Ahirete nazaran onun için ALLAH dilediğine,dilediği kadar dünya malı verir kafir putperest ayırımı yapmadan çabasına ve DUASINA karşı ve MÜSLÜMANIN DA DUASINA KARŞI AHİRETİ VERİR bu demek değildirki Müslümana dünyada mal,mülk vermez,verir AMA AHİRET SONSUZLUK YURDUDUR bu itibarla dünya nimeti ile kıyaslanamaz birde ALLAH hakkında yorum yapan inançsızlara şunu hatırlatırım GÖREMİYORUZ,GÖRMEDİK DEMEYİN GÇRDÜĞÜNÜZ AN KIYAMETİ İŞ BİTMİŞ OLACAK sonra gördükten sonra İMTİHANIN ne kıymeti var değilmi birde inançsızlara benden bir soru BİZE AKLINIZI GÖSTERİN VEYA BİLİNÇ?İNİZİ bak biz yanlız AKLI gösterin diyoruz DUA?YADA GEREK YOK. Not. İnananlar için endişeye mahal yok. Evrimciler, yaşamın ve türlerin kökeni hakkındaki propagandalarını belli ?semboller?i kullanarak sürdürürler. Hiçbir bilimsel kanıtla desteklenmeyen, sadece hayal ürünü olan bu semboller, sadece evrimci düşüncenin bilimsel bazı terimlerle süslenerek akıllarda yerleştirilmesi çabasında bir araç olarak kullanılırlar. İlkel çorba kavramı da, hayat ağacı veya maymun adam gibi evrimci düşünce sembollerinden birisidir. Bunlar hiçbir bilimsel gerçekliği olmadığı halde evrim teorisinin ihtiyaçları doğrultusunda ?icad edilmiş? kavramlardır. Gerçekte ilkel çorbanın varlığına dair kanıtlar hiçbir zaman varolmamıştır. Nitekim matematik ve astronomi profesörleri Prof. Fred Hoyle ve Prof. Chandra Wickramansinghe, ?Ne bu gezegende ne de bir başkasında, hiçbir ilkel çorba var olmamıştır? diyerek bu gerçeği dile getirmişlerdir. Yaşamın ilkel bir su birikintisinde başladığı iddiası sadece ideolojik olarak ayakta tutulmaya çalışılan bir safsatadır. Yaşamın olağanüstü kompleksliği, bu iddiayı akıl dışı olarak reddetmeyi gerektirmektedir. Örneğin insan vücudunu meydana getiren trilyonlarca hücreden tek bir tanesi dahi insanoğlunun bugüne kadar erişebildiği teknoloji düzeyinin çok ötesinde kompleks sistemlere sahiptir. Canlı hücrelerinin en basitinin sahip olduğu mekanizma bile, insanoğlunun şimdiye kadar yaptığı, hatta hayal ettiği bütün makinelerden çok daha komplekstir".
  24. Sayın muki. Şimdi siz bilgisayarın başında klavyenizle "AKIL VE İRADENİZLE" istediğinizi yazıp istediğiniz tercihi yapıyorsunuz ve "DİN" diye bir olgunun var olduğunu biliyorsunuz (ister kabul edersiniz ister etmezsiniz) şimdi ne yapılması gerektiğinide klavye ile sizmi belirlemek istiyorsunuz yoksa "DİN'İN" kuralları var uyulması gereken "YARATANMI" belirleyecek İnsanın şeçeneğine göre siz karar verin değilmi "İRADENİZLE ŞEÇENEĞİNİZE GÖRE VE KATLANIN" ama nasılsa siz inanmıyorsunuz sorun yokta diyebilir ve istediğiniz gibi davranabilirsiniz "HÜR İRADE İLE ŞEÇEREK" sonunda görülecek...
  25. Olay bitmiştirden kasıt İslami kaynaklar ortada isteyen bakar öğrenir yoksa bir inanmayan kurgu yapmış ve illa cevap istiyorum dayatmasına girmiş sonrada gelen cevaplarıda kafasına göre katogorize edip illa bu cevap benim istediğim tarzda değil ben istemiyorum kabul etmiyorum demek (şüreka'larınla beraber) zaten çocukça bundan dolayıdırki inananların verdiği cevaplar "İNANMAYANLAR" nezdinde polemik boyutuna çekilip sanki "ALLAMER" soru,sormuşta cevap alamamış gibi yansıtmak hoş değil saygılar sunarım her cevap yazan forumdaşa. Not. Amacım kimseye karşı kırıcı olmak veya tartışmaları polemik boyutuna çekmek değildir. İnanmayan insanlar "İNANCIN" nasıl anlaşıldığını "EMPATİ" yaparak anlamaya çalışıp öyle soru sorsalar tartışmaların seyri değişir bundan dolayı kişi evvela kendini tartmalı'ki başkasında kusur arasın.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.