-
İçerik Sayısı
3.724 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
30
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
İşte sizi de yanılsamaya düşürecek o kareler.
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
-
İşte sizi de yanılsamaya düşürecek o kareler.
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
-
İşte sizi de yanılsamaya düşürecek o kareler.
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
-
İşte sizi de yanılsamaya düşürecek o kareler.
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
-
İşte sizi de yanılsamaya düşürecek o kareler.
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
-
İşte sizi de yanılsamaya düşürecek o kareler.
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
-
İşte sizi de yanılsamaya düşürecek o kareler.
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
Photoshop hayatımıza girdiğinden beri kimin gerçekten güzel olduğunu veya hangi görüntünün aslında gerçek olduğunu anlamakta zorlanır hale geldik. Bu galerideki fotoğraflar ise Photoshop'tan geçmemesine rağmen üzerinde oynanmış gibi gözüküyor. İşte sizi de yanılsamaya düşürecek o kareler. Photoshop var mı yok mu karar sizin! -
Bilimsel evrim karşıtlığı iddiası sahtekarlıktır!
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Bilim Dünyası
Üniversite Konseyleri Derneği, Marmara Üniversitesi’nde yapılması planlanan bilim karşıtı sempozyuma dair bugün basın toplantısı gerçekleştirdi... Üniversite Konseyleri Derneği daha önceyayımladığı açıklamasında, Marmara Üniversitesi’nde yapılması planlanan evrim karşıtı sempozyumun iptali için yürütülen imza kampanyasına destek ve 9 Mayıs’ta gerçekleştirilecek basın toplantısına katılım çağrısı yapmıştı. Dernek açıklamasında 16-17 Mayıs tarihlerinde Marmara Üniversitesi’nde yapılacağı duyurulan sempozyumun bilimsel hiçbir dayanağı olamayacağını ve “bu etkinliğin bilimsellik savlarıyla düzenlenmesinin, bunun bir üniversitede yapılarak meşruiyet kazanma çabasının bir sahtekarlık olduğunu” belirtiyor. Marmara Üniversitesi yönetimiyle konu üzerine görüşme yapmak için randevu almaya çalışıldığını ifade eden dernek, rektörlüğün tavrının bilim karşıtı safsatadan yana olduğunu hissettirecek biçimde olduğunu söylüyor. Etkinliğin bilim etiği ihlali anlamına geldiği için gerçekleştirilimemesi gerektiğine işaret eden dernek, konuyu şöyle açıklıyor: “Bilimde özgürlük son derece önemlidir, ancak bilim dışı safsataların üniversitelerde “bilimmiş” gibi tartışmaya açılması bilimsel özgürlükle bağdaşmaz. Üniversiteler bilimsel bilginin üretildiği kurumlardır. Bilimsel bilgi ise inançla değil, bilimsel süreçlerle üretilir. Bir kişinin inanç sahibi olması bilim yapmasına engel değildir, ancak o kişi -eğer bilim yapmak istiyorsa- sahip olduğu inançların yönlendirmesine göre değil, bilimsel süreçlere dayanarak bilim yapmak zorundadır. Bilim camiası bilimsel süreçlerin dışında üretilen bilgileri bilimsel bilgi olarak kabul etmez. Bilimsel süreçlerin dışında bilgi üretilmesi bilim etiği ilkelerine aykırıdır ve bu tür davranışlar tüm dünya bilim camiasında uydurma, saptırma gerekçeleriyle bilimde sahtekarlık olarak nitelendirilirler. Yaratılış görüşü bilimsel bir zemine dayanmamakta, bir inanç sistemini temsilen karşımıza çıkmaktadır. Öğrencilerimizin bilimsel yaklaşımları benimsemeleri için atılacak her adımı desteklerken, sözde bilim ile akıllarının kirlenmesine karşı koymak bir akademisyen sorumluluğudur.” -
Üniversite, bilimsel düşüncenin topluma taşınmasından taraf olmalıdır!.
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Bilim Dünyası
*** 16-17 Mayıs tarihlerinde Marmara Üniversitesi'nde "Bilim Türler Arası Evrimi Neden Kabul Etmiyor?" başlıklı bir sempozyum düzenleneceği duyuruldu. Yaratılış görüşünü "bilimsel" olarak tartışmaya açmayı iddia eden bu sempozyum, ne yazık ki bir üniversitenin bünyesinde gerçekleştirilmek isteniyor. Oysa; Üniversite, bilimsel düşüncenin topluma taşınmasından taraf olmalıdır. Marmara Üniversitesi’nde düzenleneceği duyurulan evrim karşıtı sempozyumunun hiçbir bilimsel meşruluğu yoktur... Marmara Üniversitesi yönetiminin bu sempozyum temelinde “dindar gençlik” söylemini üniversiteye taşıma gayreti hiçbir şekilde yasal ve bilimsel kaygıyı içermemektedir... Eğer bu sempozyumu düzenleyenler bilim insanı olduklarını iddia ediyorlarsa "Bilim insanlarının" gerici safsatalar karşısında toplumu aydınlatmakla sorumlu olduklarını anlamak zorundadırlar. Bilimsel çalışmanın birinci şartı olgusal olmak, maddi zemine dayanmaktır. Yaratılış görüşü, bu bilimsel zorunluluğu yerine getirmediğine göre, bilimsel bir alternatif gibi sunulması da özgürlük getirmeyecektir. Bilimsel kuramlar, herkes istediğini söylesin ile değil, delillere ve sınanabilirliğe oturan soyutlamalardan oluşmaktadır. Yaratılışçılığın üniversiteye bilim diye taşınmasına izin verilmesi özellikle de son 10 yıllık süreçte üniversitelerimizde inanılmaz ve akıl almaz bir dönüşümün ulaştığı son noktayı göstermektedir. Gelinen bu noktada; Üniversiteler bilimsel bilginin üretildiği yerler olmaktan çıkarılıp Üniversitelerde yapılan bilimin inançlarla ilişkisinin kurulma aşamasına gelinmiştir. Herkesin bireysel olarak inancı olabilir ya da olmayabilir. Kişinin sahip olduğu inanç vicdani bir mesele olarak kaldığı sürece o kişinin bilim yapmasına engel değildir... Bu başka bir şeydir. Ancak kişi sahip olduğu inançlarıyla, bu inançlar doğrultusunda bilim yapmaya kalkışırsa bunun adı bilim olmaz. Bilim eleştirel bakış açısına sahiptir, sürekli sorgular, aksini kanıtlamaya çalışır, hiçbir olguyu kanıtlamadan doğru olarak kabul etmez. Oysa inançta sorgulama yoktur, bir şeyin öyle olduğunun kabulü vardır. Böyle bir şey bilimin doğasına aykırıdır. Böyle bilim olmaz! Bu, bilime ihanettir. “Bilimin evrimi kabul etmediği” iddiası ile üniversitede sempozyum düzenleme cürreti küçümsenmemeli, yanlışların toplumda ve üniversitede kabullenilmesi için uygulanan bu tür baskı ve bilim dışı yaklaşımlara ciddiyetle yanıt verilmelidir. Üniversite, tarihi boyunca sorumluluk sahibi bilim insanları ve ici bos akademik titr sahibi "memurlar" olmak uzere iki kesimi içinde barındırmış ancak birinci grubun nitelikleri ve tavır alışı sayesinde toplum nezdinde saygı duyulan bir kurum olmuştur. Ote yandan üniversitenin uzun süredir açıkça aydınlatmayan, umut vermeyen bir yer haline gelmesi de birinci grubun mesuliyetindedir. on 10 yıllık süreçte süren uzun sessizliğin bir bedeli olmuştur. Üniversitenin “bilim yuvası” misyonunun piyasacılık ve gericilikle yeniden şekillendirilmesi süreci, doğa bilimleri alanının köşe taşı kuramlarından biri olan evrimi üniversiteden kovulmanın eşiğine getirmiştir. Bugün gelinen bu aşamada bir kırılmanın eşiğindeyiz. Bilim insanları bu dönüşüme boyun mu eğecek? Yoksa bilimsel düşüncenin toplumda yayılması için harekete mi geçecek? -
'Halının altına süpürmeyin, istifa edin'
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
-
İmama 'siyaset yapma' dedi, dayak yedi
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
-
Şoförsüz arabaya trafik izni verildi
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Otomobil - Automobile - Kamyon - Kamyonet
ABD'nin Nevada eyaleti şoförsüz arabaların trafiğe çıkışına izin verdi. Trafiğe çıkan ilk şoförsüz araba Google tarafından üzerinde değişiklik yapılan Toyota Rius oldu. Videoyu izlemek için tıklayın.. Bundan böyle ABD'nin Nevada eyaletinde şoförsüz arabalar sıradan bir görüntü haline gelecek. Nevada'da ilk turunu atan şoförsüz otomobil, Las Vegas'ın ünlü sokaklarında gezindi. Başka şirketler de, şoförsüz arabalarını trafiğe sokmak için Nevada yönetimine başvuruda bulundu. Şoförsüz arabalar, yollarını bulmak için araba tavanına yerleştirilmiş bir kamera ve radar sensörleri kullanıyor. Google mühendisleri daha önce de şoförsüz arabayı Kaliforniya sokaklarında denemişti. Ancak Kaliforniya'daki denemede, aracın içinde bir sürücü, gerektiğinde kontrolü ele almak için hazır bulunmuştu. Tek kazası var Yazılım mühendisi Sebastian Thrun'e göre, araba 140 bin mil yol yaptı ve kırmızı ışıkta önündeki araca hafifçe dokunmak dışında herhangi bir kaza yapmadı. İnsan hatası Nevada Motorlu Araçlar Dairesi Başkanı Bruce Breslow şoförsüz araçları ''geleceğin arabaları'' olarak tanımlıyor. Nevada, şoförsüz araçların kullanımına izin vermek için yasalarını Mart ayında değiştirdi. Uzun vadede sıradan vatandaşlara da böyle araçlar satın almaları için izin verilecek. Google'ın aracına trafikte fark edilmesi için kırmızı bir plaka takıldı. Plakada sonsuzluk sembolü ve 1 rakamı bulunuyor. ABD'de aralarında Kaliforniya'nın da bulunduğu bir grup eyalet, yasalarında benzer değişimler yapmayı planlıyor. Kaliforniya senatörü Alex Padilla ''Birçok trafik kazası, insan hatası yüzünden oluyor'' dedi ve ''Bilgisayarlar araç kullanmaya başlarsa trafik daha güvenli hale gelecek'' diye ekledi. Kaynak: BBC -
İtalyan şirketi Dainese D-air Street, sürücülerin güvenliği için “giyilebilir hava yastığı” sistemi geliştirdi. Özellikle büyük şehirlerde motosiklet kazalarının yarattığı sakatlık ve ölüm riski çok yüksek olduğundan, böyle bir ürünle girişimde bulunmak gerçekten büyük bir güvenlik ihtiyacını karşılamış oluyor. Dainese D-air Street aslında 2 parçadan oluşuyor. J-Kit adlı giyilebilen parça ve M-Kit adlı bisiklete monte edilen parça. Bisikletin üzerinde bulunan M-Kit'te tehlikenin şiddetini algılayan sensörler ve vitesle tekerlekler arasında tehlike anını ileten bir elektronik radyo sistemi bulunuyor. Tehlike algılandığında, sistem 45 milisaniye içinde hava yastığını şişiriyor.
-
Türk Sağ Siyasetinin AKP Versiyonu...
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Siyaset Felsefesi
"Öz-üvey"; "Milli bünyeye aykırı olanlar"; Önce Türk muhafazakâr söyleminin ana temasıyla başlıyor konuşmaya: “Bu salondaki gençlik Türkiye’nin ta kendisidir. Bu salondaki gençlik, kökü mazide olan gözü istikbalde gençliktir.” Yahya Kemal’in muhafazakâr düşünceye hediye ettiği bu tanıma, kendini muhafazakâr-demokrat olarak tanımlayan bir partinin liderinin başvurması doğal. Ardından, gayet haklı ve yerinde bir ifadeyle, “Bu ülkede kimse kendini öz, diğerlerini üveymiş gibi göremez. Birileri kendisini cumhuriyetin, milletin ve rejimin gerçek sahibi olarak görüp, millete tahakküm edemez” diyerek, Türkiye ’de sağın önemli bir bölümünün Kemalist otoriterliğe karşı dile getirdiği geleneksel eleştiriyi özetliyor. Nihayet, konuşmasının sonuna doğru, bu öz evlat teması, kurulan “biz” ve “milet” özdeşliği üzerinden gene ön plana çıkıyor. “Artık bu elitler kusura bakmasın. Biz bu ülkede varız. Biz 75 milyonun birer ferdi olarak bu ülkenin sahibiyiz, öz çocukları, öz evlatlarıyız. Biz bunun için dindar nesil diyoruz. Olay budur.” Evet, olay gerçekten bu. AKP’nin parti ve ideoloji olarak temel birleşeni tam da bu “olay”da yatıyor. Milletin “öz çocukları, öz evlatları”, “milletin aydınlık yüzleri” dindar olanlardır. Tayyip Erdoğan , bunun hemen arkasından, “biz dindarların aşağılanmadığı, küçümsenmediği, azarlanmadığı bir Türkiye için dindar nesil diyoruz. Bölmek için değil” diyerek, milli iradeciliğe bir sınırlama getirmeye çalışmayı ihmal etmiyor. Ama! Dindarlığın öz evlat olmanın ifadesi, dışa vurumu olduğunu belirttikten sonra. Ayrıca bunu yaparken, Türk sağının başka bir kalıbını hemen devreye sokuyor. Bu kalıp, (Fethi Açıkel’in 1996’da Toplum ve Bilim dergisinde yayımlanan makalesinde işaret ettiği), milliyetçi-muhafazakâr kesimin mağdurluk-mazlumluk algısının ürettiği mutlak haklılık inancı ve bundan türeyen saldırganlık potansiyelidir. “Bir baskı ve zulüm neticesinde kapatılan imam hatiplerin orta kısımlarını, yaptığımız bu düzenlemeyle yeniden açtık. Bizlere, bunu nasip ettiği için de Rabb’ime şükrediyorum” diyen Erdoğan, bir hafta sonra bu acı ve zulüm temasını daha genişletip, derinleştiriyor: “Biz bu ülkede çok büyük çileler çektik, büyük zulümlere şahit olduk, büyük acılar yaşadık. (...) Bizden önceki babalarımız, dedelerimiz aynı şekilde çok büyük acılar yaşadı.” Çeşitli kesimlerin bu ülkede çektikleri, yaşadıkları acıları yarıştırmak, işi çirkin bir mağduriyet yarışmasına dönüştürmek anlamına gelir. Başbakan’ın dile getirdiği acılar, “ dindarların bu ülkede yaşadığı mağduriyetler, çektikleri acılar ve maruz kaldığı zulüm ise, - bu ülkenin başka evlatlarının çektiği acılar, gördükleri işkenceler, hayatlarını bu yolda yitirmiş insan sayısı, karartılan yaşamlar kıyas kabul edilmez derecede yüksektir." Türkiye’de sağın kalıplarından biri de tam budur zaten. Hem devletin, Kemalist devletin, despot CHP’nin mağduru olarak mazlumiyete ve bu mazlumiyetin ürettiği mutlak haklılığa sarılmak, hem de aynı devletin kıyas kabul edilemez bir vahşet ve ağırlıkta ezdiği, zulmettiği, fiziken yok ettiği kesimleri, işkence tezgahlarından geçirdiği kesim ve çevrelerin mağduriyetine büyük ölçüde duyarsız kalmak. Çünkü milliyetçi ve maneviyatçı sağ düşün kalıbında, ne olursa olsun, sonuçta bu kesimler, sosyalistler, komünistler, Kürt kimliğinin inkarına karşı mücadele edenler, gayrimüslimler bu milli iradenin parçası değildir. Bu nedenle, bu ülkenin öz evlatları da değildirler. Geçmişte ve büyük ölçüde bugün de, başları ezilecek canavarlar olarak görülürler. Çünkü “milli bünyeye” aykırıdırlar. Düşmandırlar. AKP’nin lideri, Türk sağının "Ayrımcı" ve "Ötekileştirici" baskın düşün ve söylem kalıplarının sürekliliğinin ve Kemalist otoriter gelenek ve ideolojiyle arasındaki göbek bağını koparamıyor oluşunun somut örneği olarak karşımızda duruyor. Dip Not: Konuyla ilgili detayları kavramak ve bu karşılaştırmayı yapmak için, yeni yayımlanan Türk Sağı: Mitler, Fetişler, Düşman İmgeleri başlıklı kitaptan yararlanabilirsiniz. (derleyenler İnci Özkan Kerestecioğlu ve Güven Gürkan Öztan, İletişim Yayınları) -
*** Türkiye ’de sağ siyasetin belli kalıpları var. Bu kalıplardan bazıları dönemine göre ön plana çıkar ama hepsi sahnede yerini almaya devam eder. Bunların izini, Demokrat Parti ve Adalet Partisi’nde, uluslararası siyasal ortamın değişmesinin getirdiği değişiklikler bir kenara bırakılırsa, Anavatan Partisi’nde sürmek mümkün. Adalet ve Kalkınma Partisi de, ideolojik referansları itibarıyla büyük ölçüde bu mecrada yer alıyor. Türk sağının bu asli kalıplarının bugün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında çok belirgin yansımaları var. AKP liderinin yakın tarihte yaptığı iki konuşmayı ele alarak, bunlarda yer alan bazı temaların bu kalıplarla karşılaştırmasını yapmak, anlamlı sonuçlara ulaşmamızı sağlıyor. Başbakan bu konuşmalardan ilkini, nisan 2012'de İmam Hatip Mezunları ve Mensupları Derneği’nin (ÖNDER) Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla düzenlediği programa video konferans yöntemiyle katılarak yaptı. İkincisi, partisinin gençlik kollarının olağan kongresindeki konuşması. Türk sağının açık biçimde en fazla kullandığı kavramlardan biri, kendisinin "milli iradeyi" temsil ettiği iddiası. Söz konusu olan milli iradedeki “millilik” vurgusu, bir yandan Türklük diğer yandan Müslümanlık olarak ikili bir kimliği temsil eder. Bunun bir sonucu, milli iradenin toplumun çoğunluğunu doğal olarak temsil ettiği fikri ya da inancıdır. Milli Görüş hareketinde millilik vurgusunun Osmanlı sistemindeki millet sistemine de atıf yaptığına bazı tarihçiler (örneğin Ahmet Kuyaş) işaret eder. Diğer sonucu ise, daha az sıklıkla ifade edilse de, bir o kadar önemli. Milli iradecilik, milletin özünü temsil ettiği iddiasını da taşır. İslami gelenekten gelen AKP ’nin ve bu partinin ortalamasından çok daha fazla Müslüman kimliğini sergileyen Başbakan’ın, geçmişteki sağ geleneklerden daha güçlü ve daha otantik biçimde bu “milletin özü” temasını işleme olanağı olduğunu söyleyebiliriz. Başbakan, her iki konuşmasında bu temayı kullanıyor. ÖNDER’in düzenlediği toplantıda, “bu milletin öz evlatları olan, milletin aydınlık yüzlü çocukları olan imam hatipli kardeşlerimi de sevgiyle, hürmetle selamlıyorum” diyor. Kendisi de imam hatip lisesinde okumuş biri olarak, böyle bir yakınlık oluşmasının doğal olduğu düşünülebilir. “Öz evlatlar” kavramı, bir hafta sonra AKP gençlik kolları kongresinde yeniden karşımıza çıkınca dikkat çekiyor. ***
-
Yürürlüğe giren yeni kanunda da kadına yönelik şiddette gene polisiye ya da hukuki önlemlerle çözüm aranıyor. Oysa çözüm, kadını şiddetten etkin koruma refleksinin oluşturulmasına bağlı... Tüm çabalara karşın kadına yönelik şiddetin önlenmesi bir yana, azalmaması karşısında konuya duyarlı olanların kafası karışık. Bardak dolu mu boş mu? Öyle ki siyasi iktidar tarafından yakın zamanda, kamuoyunda artan duyarlılıkla birlikte kadın cinayetlerinin de arttığı algısına iki önemli hamleyle yanıt verildi. İlki, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin, 29 Kasım 2011’de Resmi Gazete’de yayınlanması idi. Ne var ki aslında ev içi şiddet olarak daha geniş bir kapsama alanı olmasına karşın, sözleşmenin adının Resmi Gazete’de, “Kadınlara Yönelik Şiddet” yerine, “Aile İçi Şiddet” başlığıyla çevrilerek yayınlanması, aslında devletin bu konudaki ürkek, kararsız tutumunun devam ettiğini gösteriyor.
-
Bir Başkadır Athletic Bilbao..
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Futbol - Süper Lig - Dünya - Avrupa
2012 UEFA Avrupa Ligi Finali, Athletic Bilbao ile Atletico Madrid takımları arsında 9 Mayıs 2012′de Romanya’nın başkenti Bükreş’teki Stadionul Naţional’da oynanacak.Bu maç, eskiden UEFA Kupası olarak bilinen kupanın 41. UEFA Avrupa Ligi’nin ise üçüncü finali olacaktır. Ne Barcelonayı ne de Real Madrid'i tutmaya benzer Athletic Bilbao'yu tutmak... Athletic Bilbao'lu olmak başka bir şeydir... Athletic Bilbao, UEFA Avrupa Ligi finaline motive olurken bu farklılığı kullanıyor... Bilbao için çekilen bu özel ve duygusal video İspanya'nın içindeki Bask ateşinin ne kadar sıcak olduğunu ortaya koyuyor. Detaylar ve video için.. -
TUHAF AMA GERÇEK_Bunları biliyor muydunuz?
GeceKuşu şurada cevap verdi: morbezelye başlık Havadan Sudan Konular
-
TUHAF AMA GERÇEK_Bunları biliyor muydunuz?
GeceKuşu şurada cevap verdi: morbezelye başlık Havadan Sudan Konular
-
DIŞ BASINDAN_8 Mayıs 2012 Basın Özeti
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
-
İşte bu!: Ritüeller ve onların oluşturduğu sorunlar sorgulanamaz! Çünkü söz konusu olan dinsel kaygılar ve eğer bir işlem yaparsam başıma bir iş gelir mi korkusudur. Tebrikler savcı bey, tebrikler... Size göre; "İslam dininin önemli sembollerinden olan ezanın gürültü olarak nitelendirilmesi mümkün değildir." Ama şu var ki, sizin beyniniz bile bu ezan sesidir ben rahatsız olmayayım demiyor muş bakın. Sterse girersiniz strese, farkında bile olmadan... İçinizden söyleniyorsunuzdur aslında ama bunu yüksek sesle dillendirmek biraz yürek ister öyle değil mi?
-
Bir Taraf Klasiği: İtinayla Tarih İmal Edilir
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Politika Bilimi
Her döneme göre esen “rüzgârgülleri” ve bizim “din pazarlamacıları” her türlü yalan dolanın, hainliğin içinde görülürler. Sözüm ona bir tarihçi, haydi adını yazayım, Halil Berktay, 1 Mayıs 1977’de solcuların birbirini öldürdüklerini söyledi, demeç verdiği gazete ise bu saçma sapan savı destekledi. Avukat Turgut Kazan, Rasim Öz, 68’liler Birliği Vakfı Başkanı Sönmez Targan, 78’liler Girişimi sözcüsü Celalettin Can, Berktay’a tepki gösterdi. Aslında gülüp geçmek gerek... Olmuyor, özellikle gençler, bugün 35-40 yaşında olanlar bile o günleri bilmiyor... Avukat Rasim Öz, az ve öz konuşuyor bu konuda: “Cahilce ve gerçek dışı Berktay’ın anlattıkları. Görüntüler ortada. Mahkemede yaşananlar da biliniyor. 34 kişi öldü. Bunları söylemek bir MİT ajanına bile yakışmaz. Berktay, eski bir solcu olarak bunamışlığın göstergesini sergilemiştir.” Turgut Kazan: “35 yıl önce Berktay, alana girmesi yasaklanan gruptaydı. Girdiyse neredeydi? Bunları bilmeyiz. Ama olayın savcısı, tanıkları yaşıyor. Dava dosyasında polis telsizinden ‘Panzeri halkın üzerine sürün’ denmesi, ‘ama insanlar ölür’ yanıtı verilince de ‘Siz emri uygulayın’ karşılığını vermesi, Sular İdaresi’nin çatısından, bir otelin iki odasından ateş edilmesi gerçektir.” *** Sönmez Targan ve Celalettin Can da yalanlıyor Halil Berktay’ı... Katliamın bir Kontrgerilla eylemi olduğunu, Berktay’ın hayal gördüğünü, üstelik bu çıkışıyla “derin devleti” savunduğunu, darbecilerin ekmeğine yağ sürdüğünü öne sürüyor Targan ve Can... Octavio Paz’ın saydam gövdesini açtığı bir günün ilk saatlerinde o yıllara dönüyorum. 35 yıl önceki bir olayı tarihçi kimliği olan kişi nasıl olur da bu denli saptırır, bunun yanıtını sizin vermenizi istiyorum... Elimde Eray Canberk’in “Kent Kırgını” şiir kitabı (Yapı Kredi Yayınları, 1960-2010 Toplu Şiirleri) açıp okumaya başlıyorum: “senin derdini tazeler beni çaresiz bırakır pencereye konan kumru kumru üsküfü dokur mu? ölümleri unutur mu?” -
Kurtarmak için poposunu yaladı Çin'indeki Wuhan Hayvanat Bahçesi'nde bakıcı olarak çalışan bir adam soyu tükenmek üzere olan maymunun tuvaletini yapabilmesi için inanması güç bir fedekarlık yaptı. WUHAN - 50 yaşındaki Zhang Bangsheng, 3 aylık Francois’ langur türü maymunu 1 Mayıs İşçi Bayramı'nda ilk kez ziyaretçilerin karşısına çıkardı. Bakıcının amacı ona dünyayı daha fazla gösterebilmekti ancak ertesi gün maymunun hazımsızlık çektiğini ve tuvaletini yapamadığını farketti. Ziyaretçilerin attığı fıstıklar dişleri olmayan maymunun midesinde sindirilmeden kalmıştı. ChinaSmack'in haberine göre, bakıcı önce ılık su kullandı, işe yaramayınca 1 saat boyunca dilini kullanarak maymunun dışkısını yapmasını sağlamaya çalıştı.
-
_Soruyorum, yahu sen kimsin? _Yaşar. Ne yaşar ne yaşamaz. _O ne demek? Dalga mı geçiyorsun sen benimle? _Yok estafurullah. Ölüyüm nüfus kaydına göre, onu diyorum. _Vergi borcunu ödemeden, askerliğini yapmadan var mı öyle ölmek? _Ölmedim yaşıyorum; ama yaşamıyorsun diyorlar. _Sen takılmayacaksın böyle şeylere. Kimi yaşadığını kimi öldüğünü kanıtlamaya çalışır bu ülkede. Rutin. _Yaşıyorum yani öyle mi? _Şimdi kesin bir şey söylemek zor. Taşıdığın fayda ya da faydasızlığa bağlı. _Gideyim o zaman ben. _Git. Ayak altında durma.
-
*** Belgeselin finalinde şu cümleler yer alıyor: "Delikanlım" Dünyayı değiştirmek uğruna kürsülere, meydanlara, dağlara, idam sehpalarına çıkan delikanlılara, dünyanın değiştiği bir yıla ve daha adil bir dünya için ayaklanan, isyan eden, yürüyen, dövüşen, vurulan, öldürülen, yenilmeyen bir kuşağa armağandır. *** Can Dündar, idamlarının 40. yılında Denizleri ve 68 hareketini anlatan bir belgesel hazırladı. Belgeselde dönemin tanıkları ve Deniz Gezmiş'in arkadaşlarının anlatımlarıyla döneme damgasını vuran olaylar anlatılıyor. Bora Gezmiş, Ertuğrul Kürkçü, Mustafa Yalçıner, Gökalp Eren, Hacı Tonak, Mehmet Asal, Ergin Konuksever, Halit Çelenk, Şule Albayraktaroğlu, Celal Doğan, Cemil Gezmiş ve Mehmet Eymür, belgeselde 68'i ve Denizleri anlatıyor. "Delikanlım... İyi Bak Yıldızlara..." belgeselinde yer alan şiirleri ve mektupları Tuncel Kurtiz seslendirdi. *** Nazım hikmetin "Delikanlım" diye haykıran şiirini hiç dilinden düşürmezdi. Şiirdeki delikanlının kendi olduğuna inanırdı "Deniz". — Delikanlım!. İyi bak yıldızlara, onları belki bir daha göremezsin. Belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin.. Delikanlım!. Senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli ve iyidir. Yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir. Delikanlım!. Sen ki, ya bir köşe başında kan sızarak kaşından gebereceksin, ya da bir darağacında can vereceksin. İyi bak yıldızlara onları göremezsin belki bir daha... Ayrıca Deniz Gezmiş'e dair daha önce yayınlanmamış yurtdışı ve yurtiçi arşivlerden derlenen fotoğraf ve görüntüler belgeselde ilk kez izleyiciye ulaşacak. *** Bağlantıya tıklayarak Belgeseli İzleyebilirsiniz... *** BİR GENÇ ADAMA... HAKÎM HERAKLİT'E... YILDIZLARA VE AŞKA DAİRDİR... ( I ) Şehir uzakta. Genç adam ayakta. Akıyor şehirden geçen nehir genç adamın ayakları dibinden. Genç adam piposunu çıkarıyor cebinden aranıyor kibriti. Bakıyor akar suya düşünüyor Heraklit'i, düşünüyor büyük hakîm Heraklit'i genç adam... Kim bilir belki böyle bir akşam, böyle bir akşam, Heraklit alnını yeşil gözlü zeytinliklerde akan suya eğdi ve dedi: «— Her şey değişip akmada, bu hâl beni hayran bırakmada..» Heraklit, Heraklit; ne akıştır bu!. ne akıştır ki bu, dalgalarında dağlıdır alnı en mukaddes putun kızgın demir damgasıyla sukutun. Gebedir her sukut bir yükselişe. Ne mümkün karşı koymak bu köpürmüş gelişe.. Heraklit, Heraklit!. akar suya kabil mi vurmak kilit? Şehir uzakta. Genç adam ayakta. Akıyor şehirden geçen nehir genç adamın ayakları dibinden. Genç adam kibritini çıkarıyor cebinden yakıyor piposunu. ( II ) Dikine mustatil bir apartımanın en üst katında dört köşe bir oda. Perdesiz pencereler. Pencerelerin dışında yıldızlı geceler. Genç adam alnını dayamış cama. Ben, romanın muharriri diyorum ki genç adama: — Delikanlım!. İyi bak yıldızlara, onları belki bir daha göremezsin. Belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin.. Delikanlım!. Senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli ve iyidir. Yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir. Delikanlım!. Sen ki, ya bir köşe başında kan sızarak kaşından gebereceksin, ya da bir darağacında can vereceksin. İyi bak yıldızlara onları göremezsin belki bir daha... Delikanlım!. Belki beni anladın, belki anlamadın. Kesiyorum sözümü. İşte kapı açıldı geldi beklenen kadın.. « BEKLETTİM Mİ?» « ÇOK... Ama zarar yok..» Kadın yakaladı genç adamı elinden. Genç adam yakaladı kadını belinden. Bir yumrukta kırdı camı. Oturdular pencerenin içine. Sarktı ayakları gecenin içine... Işıklı bir deniz dibi gibi başlarında, sağda, solda gece yanıyor. Ayakları karanlık boşluklara sallanıyor.. Sallanıyor ayakları sallanıyor ayakları... ........... DUDAKLARI ...... Sevmek mükemmel iş delikanlım. Sev bakalım... Mademki kafanda ışıklı bir gece var, benden izin sana, seeeeev sevebildiğin kadar... Nazım Hikmet RAN
-
- Deniz Gezmiş
- Can Dündar
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler: