-
İçerik Sayısı
3.724 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
30
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
*** Buraya kadar öğrendiklerimizi bir özet olarak tekrarlayacak olursak: Türleşme, Biyolojik Tür Tanımı dahilinde, sonradan "ortak ata" olarak anılacak olan bir grup canlının, çeşitli mekanizmalar dahilinde birbirleriyle çiftleşemeyecek kadar farklılaşmaları sonucu, kendi içlerinde çiftleşebilen ancak diğer canlı gruplarıyla verimli döller veremeyen, iki veya daha fazla yeni canlı grubunun oluşması demektir. 1) Allopatrik türleşme, fiziksel bariyerler sebebiyle meydana gelen coğrafi ve cinsel izolasyon sonucu oluşan türleşmedir. Ancak türleşme, sadece fiziksel bariyerler sonucunda oluşmaz. Kimi zaman, bir popülasyonun bireyleri (örneğin bir önceki yazımızdaki fare popülasyonu) birbirlerinden coğrafi bir bariyerle (örneğin deprem sonucu yönü değişen nehirle) ayrılmadan da, aynı popülasyon içerisinde türleşme meydana gelebilir. *** 2) (Simpatrik türleşme) Simpatrik türleşme, fiziksel bariyerlerle birbirlerinden ayrılmayan popülasyonlar içerisinde meydana gelen türleşmeye verilen isimdir. Bunu hemen bir örnek ile açıklayalım: 1800'lerin ortasında Rhagoletis pomonella isimli bir sinek, yalnızca Kuzey Amerika'da bulunan alıç bitkisi (hawthorn) üzerinde yaşamakta, çiftleşmekte ve yumurtalarını bırakmaktaydı. Ancak bundan 150 yıl önce, Avrupalıların bir kısmı Kuzey Amerika'ya elma ağaçlarını getirdi ve dikmeye başladı. Bundan sonra, Rhagoletis'lerin bir kısmı, diğerleriyle aynı ortamda bulunan elma ağaçları üzerinde yaşamaya başladı. Bunun sebebi, elma ağaçlarının alıç ile oldukça yakın akraba olmasıdır. Yalnız bu noktada önemli bir fark vardır: Elma, alıça göre farklı kokmaktaydı ve mevsimsel olgunlaşma zamanı, alıçtan önceydi. Elma ağaçları yepyeni bir yaşam alanı olduğu ve henüz ele geçirilmediği için, ağaçlar üzerine yerleşen Rhagoletis'ler kısa sürede özgürlük avantajlarını kullanarak sayılarını arttırdılar ve elma ağacının kokusunu tercih edecek ve elmanın oluştuğu dönemde yumurtalarını bırakacak şekilde farklılaşmaya başladılar. Diğer tarafta, alıç üzerinde yaşayanlar, varlıklarını sürdürüyorlardı. Günümüzde, Kuzey Amerika'da iki grup Rhagoletis pomonella yaşamaktadır. Bir grup, yumurtalarını sadece alıç üzerindeki meyvelere bırakır, bir diğer grup ise sadece elma ağaçları üzerine... Ayrıca, bu iki bitkinin olgunlaşma zamanları birbirinden farklı olduğundan dolayı aralarında, coğrafi izolasyona bağlı olmaksızın oluşan cinsel izolasyon meydana gelmiştir; yani iki grup (varyete, çeşit) birbiriyle çok uzun yıllardır çiftleşmemekte ve hep kendi aralarında çiftleşmektedir. Halbuki ağaçlar çoğu zaman benzer bölgelerde bulunur. (coğrafi izolasyonun olmaması bu demektir) Araştırmacılar bu iki grubun birbirinden her geçen yıl daha uzaklaştığını ve türleşme yolunda gittiklerini düşünmektediler. Hatta artık bunlara iki farklı alt tür olarak bakan araştırmacılar bile vardır. Çünkü bu iki grubun larvaya dönüşme zamanları, büyüme hızları, vb. özellikleri oldukça farklılaşmıştır. Öyle ki, bir parazit türü sadece elma üzerindeki grubu etkilerken, diğer grubu etkileyememektedir; bu da genetik farklılaşmayı göstermektedir. İşte bu, simpatrik türleşmedir. ***
- 5 cevap
-
- Evrim Üzerine
- ODTÜ Genetik Topluluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
*** Peki iki tür arasındaki farklılık ne kadardır? İşte bu çok önemli bir noktadır: Yine burada, "ehil göz" olayı işin içerisine girmektedir. Sizin hayata bakış açınız ve biyolojiden ne kadar anladığınız çok önem kazanmaktadır. Siz, bütün farelere "fare işte" diyip geçen biri misiniz? Yoksa gerçek bir bilim insanı gözüyle, aradaki en ufak farkı bile görecek şekilde uzmanlaşmış mısınız? Bu, sorumuzun cevabını verecektir. Esasında -çoğu zaman Evrim Karşıtlarının ısrarla iddia ettiği ve pratik olarak haklı, teknik olarak haksız oldukları gibi- "fare, hala faredir". Yani değişim, öyle beklenildiği gibi bir farenin bir file değişmesi gibi değildir. Renk değişir, yapı değişir, özellikler değişir ama "fare, faredir". Tabii ki Biyoloji'den anlayamayan biri için... Fare, belki hala fare gibi görünür; ancak artık eski fare değildir! Ve şu anda, sadece birkaç on ya da yüz nesil içerisinde meydana gelen değişimlerden bahsettik. Daha farklı senaryolar dahilinde, daha farklı evrimleri işin içine katabilirdik: Örneğin ya büyüklük inanılmaz avantaj sağlasaydı yeni ortamda? Bizim eskiden o "fare" dediğimiz şey, günümüzün göreceli olarak küçük kedileri boyutuna kadar büyüselerdi (tabii yapılarında ve görünüşlerinde yüzlerce, binlerce değişiklik meydana gelerek ve dikkat! Fare, kediye dönüşseydi demiyorum, sadece boyut veriyorum)? O zaman da onlara "fare" diyecek miydik? Her neyse, bu noktayı artık geçelim, kısaca evet, ortada ciddi bir değişim vardır ve bu sadece birkaç on ya da yüz nesil içerisinde meydana gelmiştir. Artık bu yeni "fareler", tamamen ayrı bir Evrim patikasına girmişlerdir. Bilimsel isimleri, belki yine Mus cinsi içerisindedir; ancak -atıyorum- eski ortamda kalan farelerin adı Mus caroli ise, yeni ortamdaki farelerin adı Mus cervicolor olabilir. Yani farklı bir tür meydana gelmiştir. Eğer ki türler arasında farklılaşma meydana gelseydi; ancak hala birbirleriyle üreyebiliyor olsalardı, o zaman yeni ortamda evrimleşen gruba bir alt tür diyecektik ve eski ortamda kalmış grubun adı -atıyorum- Mus caroli caroli olacakken, yeni türün adı Mus caroli cervicolor olacaktı. Bu farklılaşma çok uzun süreler sürdüğünde ve farklı değişkenler işin içine girdiğinde, bir süre sonra dallanmalar ve izolasyonlar o kadar artabilecektir ki, yeni cinsler (tür toplulukları) oluşabilecektir. İşte Evrim Ağacı bu şekilde dallanmalar sonucu oluşur. *** Kaynaklar: http://www.talkorigi...speciation.html Life: The Science of Biology (Sadava, et. al), 2011 ***
- 5 cevap
-
- Evrim Üzerine
- ODTÜ Genetik Topluluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
*** Birbirinden ayrılan bu popülasyonlar, farklı seçilim baskıları etkisinde, nesiller boyu kendi içlerinde ama birbirleriyle çiftleşemeyecek şekilde ürerler ve yaşamlarını sürdürürler. İlk ortamdan, yeni ve kurak ortama geçen canlılar üzerinde yukarıda bahsettiğimiz gibi yoğun bir seçilim baskısı oluşur ve sürekli olarak popülasyonda belirli bireyler avantajlı konumda olur ve seçilirler. Diğerleri ise elenirler. Nesiller boyu bu seçilim devam eder ve yeni ortamdaki fareler, yavaş yavaş o ortama daha fazla adapte olacak şekilde (daha doğrusu daha fazla adapte olanların seçilmesi sonucu) farklılaşırlar. İşte bu, Evrim'dir. Peki türleşme hangi noktada devreye girer? Yeni ortama geçen popülasyon, sadece morfolojik özellikler açısından farklılaşmazlar. Bir diğer hatalı algılanan nokta da budur. Daha önceki yazılarımızda da paylaşmıştık, bir ayının daha güçlü pençeler geliştirmesi (daha doğrusu daha güçlü pençeli olan ayıların seçilerek hayatta kalması) sadece pençe yapısını morfolojik olarak ilgilendiren bir değişim değildir. Bu değişim dahilinde, kemikler, kaslar ve tendonlar yeniden düzenlenmesi gerekir (daha doğrusu en uygun olarak düzenlenenler avantajlı olurlar ve seçilirler), bu pençeyi besleyen damarlar ve sinirler değişir ve gelişir, hatta gerekirse beyin bu yeni pençeyi kontrol edebilmek için daha da gelişmesi gerekir. Hatta bu gelişimler dahilinde (başka organları ele alırsak) bazı organların yerlerinin değişmesi veya daha farklı biçimlere bürünmesi gerekebilir. Yani bir değişim, zincirleme olarak pek çok değişimi beraberinde getirir. İşte bu, Evrim'dir. Bu değişimler genellikle çok küçük adımlar halinde olur ve asla ama asla tek bir bireyde meydana gelmezler! Bu da yanlış anlaşılan diğer bir noktadır: Evrim, asla bireyler üzerinde gerçekleşmez! Yani bir insan, asla evrimleşmez. Evrimleşen, popülasyonlardır! Yani insan popülasyonları evrimleşir. Çünkü evrimleşmek için, hayatta kalmak ve üremek gerekir. Üreme olmadan, evrimleşmekten bahsedilemez. Üreme sonucu doğan farklı çeşitlilikteki bireyler doğa karşısında teste tabi tutulurlar. En başarılı olanlar hayatta kalır ve ürerler; bunun sonucunda da kendilerini göreceli olarak üstün kılan genleri yavrularına aktarırlar. Böylece nesiller boyunca evrim gerçekleşir; hiçbir zaman tekil bireyler evrimleşmezler. Fare örneğimize dönecek olursak; yeni ortama zorla geçirilen bireyler nesiller boyunca farklılaşırlar ve bulundukları tamamen zıt ortama adapte olacak şekilde evrimleşirler. Yukarıdaki ayı örneğinde de açıkladığımız gibi, tek bir değişim bile onlarca değişimi beraberinde getirecektir. Ki bu örneğimizde pek çok değişken değişmiştir. Bunun sonucunda zincirleme olarak pek çok özellik değişecektir: Kas yapıları, kıl rengi, boyutlar, bacak tipleri, vb. kökten değişecektir. Bu sinir sistemini, iskelet sistemini, dolaşım sistemini ve diğer pek çok sistemi ve organı etkileyecektir. Ve en nihayetinde, üreme sistemi de bundan etkilenecektir. Genellikle üreme sisteminin etkilenmesi, dolaylı yollarla olur. Diğer sistemler, organlar ve yapılar değişirken, değişen aslında fizyolojik görüntüleri değildir. Değişenler, genlerdir. Daha doğru bir ifadeyle, sürekli olarak daha avantajlı özelliklere sahip yapı, organ ve sistemleri kodlayan gen yapıları, popülasyon içi çeşitlilik dahilinde seçilir. Bu seçilim sonucunda türler farklılaşır ve farklı canlılar doğa koşullarına tabi tutulurlar. En başarılıları hayatta kalır ve ürer. Bunun sonucunda yine genler seçilir. Bu böyle devam eder. İşte bu genetik birikim ve değişim, eninde sonunda üreme mekanizmalarını ve üreme sırasında kullanılan sperm ve yumurtanın genetik yapısını değiştirir. Bunun sonucunda, sayısız nesil sonra, yeni ortama gitmeye zorlanan bireyler o kadar farklılaşırlar ki, eski ortamlarında kalmış olan farelerle çiftleşemeyecek hale gelirler. İşte buna biz allopatrik türleşme diyoruz. Yani fiziksel bariyerler sebebiyle meydana gelen coğrafi ve cinsel izolasyon sonucu oluşan türleşme. ***
- 5 cevap
-
- Evrim Üzerine
- ODTÜ Genetik Topluluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
*** 1) Fiziksel Bariyerlerin Varlığında Meydana Gelen Türleşme (Allopatrik Türleşme): Daha önce de değindiğimiz gibi, türlerin birbiriyle üreyemeyecek kadar veya verimli döller veremeyecek kadar farklılaşmalarının en temel yolu, aralarına girecek veya dış etmenlerce sokulacak olan fiziksel engellerdir (bariyerlerdir). Bunu biraz açıklayalım: Doğa, sürekli olarak değişir. Kıtalar hareket eder, mevsimler değişir, rüzgar ve akıntılar yön değiştirir, kuraklık gözlenir ve daha binlerce değişken, etrafımızda sürekli olarak değişir. Bu değişimler sırasında, belirli bölgelerde yaşayan canlılar birbirlerinden ayrı düşebilirler veya bir tür içerisindeki canlılardan bazıları başka bölgelere göç etmek zorunda kalırken, bir kısmı halihazırda var oldukları bölgede kalabilirler. Senaryoları sonsuz sayıda çeşitlendirebiliriz. Bir tanesini ele alalım: A türünden bir fare popülasyonu düşünelim. Bu fareler, normalde bol ağaçlık ve seyrek güneş alan, avcılardan kolayca saklanabilecekleri çalıların bulunduğu, toprağın yumuşak olduğu ve dolayısıyla toprağı delerek çukur açmanın basit olduğu, ortalama olarak 15 derece sıcaklığa sahip olan, kolayca besin bulunabilen bir bölgede yaşıyor olsunlar. Yaşadıkları bölgede bir de nehir bulunsun. Bu nehrin diğer yakası ise, tam tersi özellikler göstersin: Göreceli olarak kısa boylu ve az ağaçların bulunduğu, çok güneş alan ve dolayısıyla ortalama sıcaklığı 23 derece civarında olan, toprağın kurak ve sert olduğu dolayısıyla da delmenin zor olduğu, besin bulmanın göreceli olarak zor olduğu ve avcıların çok daha aktif olarak bulunduğu ve avlandığı bir alan olsun. Burada yaşamak zor olduğundan A türüne ait bireylerin o yakada yaşamadığını düşünelim. Bu şekilde yüzlerce yıldır yaşarlarken, bölgede çok şiddetli, örneğin 9.0 şiddetinde bir deprem meydana geldiğini varsayalım. Bu depremin, nehrin akışını saptırdığını ve eskiden A türünden farelerin bulunduğu bölgenin tam ortasından geçmeye başladığını ve fare popülasyonunu tam ortadan ikiye ayırdığını, farelerin bir kısmını (yarısı diyelim) kurak tarafa attığını varsayalım. Şimdi, farelerimiz tamamen farklı bir ortamdadırlar ve burada hayatta kalma savaşı vereceklerdir. Ne tip seçilimlerden geçtiğini burada ele almayacağım, uzatmamak adına, ancak kuru toprağa daha iyi adapte olanların, daha güçlü kazıcı uzuvlara sahip olanların, avcılardan daha aktif olarak kaçabilenlerin, yüksek sıcaklıklara ve şiddetli güneş ışınlarına daha çok dayanabilenlerin hayatta kalacağını görmek zor değildir. İşte bu şekilde, eskiden birbiriyle rahatça çiftleşebilen fareler, artık nehir sebebiyle birbirleriyle çiftleşemeyeceklerdir. Nehrin araya girmesiyle popülasyonun bireylerini birbirinden ayırmasına coğrafi izolasyon; türlerin birbiriyle çiftleşmelerine engel olacak şekilde olan coğrafi izolasyona ise cinsel izolasyon denir. (örneğin bu nehir, bir kuş popülasyonunu coğrafi olarak bölebilir; ancak cinsel olarak bölemez, çünkü kuşlar nehrin üzerinden uçabilirler) ***
- 5 cevap
-
- Evrim Üzerine
- ODTÜ Genetik Topluluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
*** Başlarken; TÜRLEŞME (1): Tür Nedir? Tür Tanımları Üzerine...başlığında tür tanımlarından bahsetmiştik. Bu yazımızda ise, daha da önemli bir kavram olan, türleşme kavramından ve türleşme biçimlerinden bahsedeceğiz. Böylelikle bir türün bir diğerine nasıl dönüştüğünü çok net bir şekilde anlaşılabileceğini düşünüyoruz. *** GİRİŞ: İlk olarak, genel kanıyı akıldan silerek başlamakta fayda görüyoruz: Türleşme, bir farenin bir file birkaç nesil içerisinde ya da kısa sürede veya bir anda değişmesi DEĞİLDİR! Daha yakın bir örnek verecek olursak türleşme; bir maymunun birkaç nesil geçirerek bir insana dönüşmesi değildir. Veya denizsel bir canlının bir anda karaya çıkıp koşmaya başlaması değildir. Ne yazık ki bilimsel olmayan bazı kaynaklar, insanların aklında bu şekilde bir imge yaratmaya çalışarak, akabinde söyleyecekleri "Ne kadar da saçma değil mi?" gibi sözlerine zemin hazırlamayı hedeflerler. Tabii ki bilimde bu tip asılsız iddiaların yeri yoktur *** Bilimsel olarak, türleşme nedir? Türleşme, Biyolojik Tür Tanımı dahilinde, sonradan "ortak ata" olarak anılacak olan bir grup canlının, çeşitli mekanizmalar dahilinde birbirleriyle çiftleşemeyecek kadar farklılaşmaları sonucu, kendi içlerinde çiftleşebilen ancak diğer canlı gruplarıyla verimli döller veremeyen, iki veya daha fazla yeni canlı grubunun oluşması demektir. Filogenetik Tür Tanımı, bu farklılaşmaya ekolojik, niş açısından, morfolojik, vb. bazı değişimleri de katar. Burada unutulmaması gereken nokta, türleşmenin var olabilmesi için üreme açısından verimli olamayacak kadar farklılaşmak genel olarak yeterliyken, diğer açılardan farklılaşmak yeterli olmayabilir. Bu da bir önceki notumuzda açıkladığımız tür tanımını destekleyen bir unsurdur. Türleşme mekanizmaları nelerdir? Türleşme olgusuna iki açıdan yaklaşabiliriz: 1) (Allopatrik Türleşme) Fiziksel Bariyerlerin sebebiyle meydana gelen coğrafi ve cinsel izolasyon sonucu oluşan türleşme, 2) (Simpatrik türleşme) Fiziksel bariyerlerle birbirlerinden ayrılmayan popülasyonlar içerisinde meydana gelen türleşme. ***
- 5 cevap
-
- Evrim Üzerine
- ODTÜ Genetik Topluluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
EVRİM MEKANİZMALARI (12): Virüsler (Bakteriyofaj)
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Evrim Kuramı
*** Heliks DNA Virüslerin kökenleri ile ilgili bazı başka hipotezler de bulunmaktadır. Örneğin bir hipotez virüslerin DNA arasında sıçrayan parçalar olan transpozonları kullanarak, bir diğer ise virüslerin koaservatlar ile karşılıklı olarak evrimleştiğini ileri sürmektedir. Bir diğer hipotez ise, virüslerin de eskiden birer hücre olduğu; ancak parazitizm ve uzun nesiller sonunda genlerinin çoğuna ihtiyaç duyulmayarak yitirildiğini ileri sürmektedir. Ancak ilk iki hipotez, bu son hipotezden daha güçlüdür. Virüsler, "yaşamın eşiğinde" olarak görülmektedirler; ancak halen "daha çok cansız" olarak kabul edilirler. Virüsler, bir genetik materyale sahiptirler, Doğal Seçilim sonucu adapte olabilirler ve kendi kendine organizasyon dediğimiz bir olay sonucu kendilerinin kopyalarını başka canlılar üzerinden üreterek çoğalabilirler. Öte yandan virüsler hücresel yapı göstermezler, kendilerine ait metabolizmaları yoktur ve üremek için başka canlılara bağımlıdırlar. Ayrıca geri kalan tüm canlılar belli bir çeşit hücre bölünmesi ile (amitoz, mitoz, mayoz) ürerken, virüsler başka hücreleri sömürerek, bölünmeden ürerler. Bir zamanlar virüsler sıradan kristal molekülleri sayılmışlardır; ancak Evrimsel Biyoloji'nin aydınlatıcı gücü sayesinde, Doğal Seçilim'e uğrayıp evrimleştikleri keşfedildikten sonra sıradan kristaller olmadığı anlaşılmıştır. Virüslerin varlığı, canlılığın cansızlıktan başlamış olabileceğine bir ışık tutmaktadır, yukarıda da açıklandığı gibi. Ayrıca virüsler, Evrimsel açıdan da çok önemlidirler, çünkü kopyalanma mekanizmaları sırasında yatay gen transferine sebep olurlar. Yatay gen transferi, temel olarak Evrim Ağacı'nın iki dalındaki bireyler arasındaki gen aktarımıdır. Normal olarak gerçekleşen dikey gen aktarımı, ebeveynden yavruya genlerin geçmesidir. Ancak yatay gen transferinde, akraba olmayan iki türün genleri virüs aracılığıyla karıştırılabilir. Ancak tabii virüsler son 4 milyar yılda oldukça özelleştikleri ve her virüs her canlıyı etkilemediği için, genellikle genleri karışanlar yakın akraba türler olmaktadır. Ayrıca okurumuzun belirttiği gibi 1986 yılında Fred Hoyle, Chandra Wickramansinghe ve John Watson'ın yazdığı "Uzaydan Gelen Virüsler ve İlgili Konular" isimli kitapta virüsler kullanılarak panspermia (Dünya'da canlılığın uzaydan gelen moleküllerle başladığını açıklayan teori) desteklenmeye çalışılmıştır. Panspermia çok güçlü bir yaşam teorisi olmakla birlikte, ilk yaşamı yine de açıklayamadığı için Abiyogenez Kuramı'na yenik düşmektedir. Bir ihtimal, bir gezegende Abiyogenez ile başlayan yaşam, Panspermik bir şekilde Dünya'ya ulaşmış olabilir. Ancak şu anda halen Panspermia görüşü daha çok New Age fanatiklerinin oyuncağıdır ve Dünya'daki yaşamın uzaylılar tarafından var edildiği anlamına geldiği sanılmaktadır. Ancak bilim insanları bu konuda araştırmalar yaparak, bu önemli görüşü bilimselleştirmeye ve bilimsel tabana oturtmaya çalışmaktadırlar ve özellikle Mars'tan Dünya'ya gelen örneklerde bulunan bazı yaşam formlarıyla geleceğin güçlü teorilerinden olma potansiyelini korumaktadır. Virüsler de, benzer şekilde halen incelenmeyi bekleyen bir bilgi deryasıdır. Günümüze kadar 5000'in üzerinde virüs türü tanımlanmıştır; ancak dışarıda milyonlarca virüs türü olduğu düşünülmektedir. Virüsler üzerinde bilim insanlarının yaptıkları özverili çalışmalar, belki de Dünya üzerindeki yaşamın kökenlerine ışık tutacaktır. Ancak şimdilik bilinen, virüslerin, aslında hiçbir anlam ifade etmeyen "cansızlık" kavramından, yine hiçbir anlam ifade etmeyen "canlılık" kavramına geçiş oldukları; ancak daha çok "cansızlık" tarafında yer aldıkları yönündedir. ***- 3 cevap
-
- Evrim Üzerine
- ODTÜ Genetik Topluluğu
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
EVRİM MEKANİZMALARI (12): Virüsler (Bakteriyofaj)
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Evrim Kuramı
*** Şimdi, bu ön açıklamalardan sonra "virüslere" gelelim. Bundan sonra "canlı" ve "cansız" sözcüklerini tırnak içerisinde yazmayacağız, ancak bu kavramların sadece anlatım kolaylığı için kullanıldığını ve hiçbir özelliği olmadığını unutmayınız. Virüsler, her türlü canlıyı enfekte edebilirler: hayvanları, bitkileri, bakterileri, arkeleri ve protistaları. Virüslerin genetik materyali bulunmaktadır: kiminde DNA, kiminde ise RNA yönetici molekül olarak görev yapar. Bakınız ( CANLILIĞIN EVRİMİ (4): İlk DNA Nasıl Oluştu?.. ) Virüslerin evrimi tam olarak aydınlatılamamış olsa da, her bir virüslerin kökeninin cansızlıktan canlılığa geçiş (abiyogenez) örneği olduğu düşünülmektedir. Henüz ortalıkta hiçbir hücre yokken ve sadece basit koaservatlar bulunurken, suların içerisinde Ribozim molekülleri oluşmuştur ve bunlar gelecekte RNA ve DNA'ya evrimleşecektir. Ancak en ilkin hücreler, koaservatlardan evrimleşirken daha basit bir DNA yapısı evrimleştirmişlerdir: plazmid DNA. Plazmid DNA, yuvarlak yapılıdır ve sarmal değildir. Çok daha basit çalışır ve mutasyonlara çok daha fazla açıktır, düzeltme mekanizması neredeyse hiç bulunmaz. (birkaç düzeltme mekanizması tespit edilmişse de, etkilleri sarmal DNA ile kıyaslanmaz bile) İşte bu plazmidlerin etraflarının yağ zırhları ile sarılması sonucunda virüslerin evrimleştiği; ancak daha ileriye gidemeyerek etraftaki "gerçek canlı" olarak saydığımız koaservatları ve gelecekte ise hücreleri kullanarak varlıklarını sürdüme yoluna gittikleri düşünülmektedir. Günümüzde halen plazmidler hücreler arasında gezebilen ve pek çok tedavi yöntemi geliştirmekte kullanılan basit DNA'lar olarak karşımıza çıkmaktadır. Plazmidlerin yapısı, virüslerin yşaam biçimine tam olarak uymaktadır. Plazmid DNA ***- 3 cevap
-
- Evrim Üzerine
- ODTÜ Genetik Topluluğu
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
EVRİM MEKANİZMALARI (12): Virüsler (Bakteriyofaj)
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Evrim Kuramı
*** GİRİŞ; Yukarıdaki sorudan yola çıkarak tahminen pek çoğunuzun merak ettiği virüslere şöyle bir bakış atmak istiyoruz: Virüs, en temel tanımıyla "canlı" organizmalar içerisinde yaşayarak varlığını sürdüren ve hemen hemen her zaman enfekte edici özelliği olan biyokimyasal maddeler bütünüdür. Virüslerin tam olarak ne olduğunu anlamak için, şunları tam olarak anlamış olmak gerekiyor: lk olarak, bilimsel olarak hiçbir şey, esasında, ne "canlı"dır, ne de "cansız". Bu sadece, literatür açısından işleri kolaylaştırmak, Biyoloji'nin sahasını belirlemek ve anlaşma kolaylığı sağlamak amacıyla varsayılarak kabul edilmiş, uydurulmuş ve pek bir dayanağı olmayan bir olgudur. İnsanoğlu, etrafına bakıp varlıkları sınıflandırmak istemiş ve belli başlı özellikler taşıdığı için bazı varlıklara "canlı" demiş, bu özellikleri taşımayan varlıklara ise "cansız" demiştir. İnsanın tanımına göre, bu canlı-cansız farkına sebep olan belli başlı özellikler şöyle sıralanabilir: Uyarana tepki gösterme Üreme Büyüme ve Gelişme İç Dengeyi Koruma Belli bir organizasyona sahip olma Metabolik faaliyetleri gerçekleştirme ve enerji üretme Adapte olabilme Eski dönemlere ait kaynaklara göre bu özelliklerin hepsini bir arada bulunduran varlıklar "canlı", bunları bir arada bulundurmayan varlıklar ise "cansız" varlıklardır. Kimi kaynak bunlardan sadece ilk 4'ünü canlılık belirtisi olarak yeterli bulmaktadır ve diğerlerini elemektedir. Ancak uzun on yıllardır (ve hatta geniş skalada yüz yıllardır) bu tanımlama sürekli olarak tartışılmıştır ve hala da, azalmakla birlikte, tartışılmaya devam etmektedir. Çünkü bazı "cansız" olarak görülen varlıklar ciddi biçimde "canlı" gibi gözüken özelliklere sahip olabilmektedir Cansız olmasına rağmen uyarana tepki verebilme örneği: http://youtu.be/aC-KOYQsIvU Aslında temel olarak, binlerce yıl öncesinden beri, yukarıda belirttiğimiz taşıyan varlıklarda bir "can" (insan için "ruh", diğerleri için "can") olması gerektiğini düşünmüştür insanlar. Bu kavramlar o kadar uzun yıllardır insanları etkilemektedir ki, göreceli olarak çok yeni olan bilim de bu kavramları olduğu gibi kullanmaktadır; gerek kullanım kolaylığı, gerekse de aramıza yerleşmiş memlerin yıkılmasının güçlüğünden ötürü. Halbuki, Biyoloji'nin derinliklerine inen bilim insanları, önce organlarımızı, sonra dokularımızı, sonra hücrelerimizi keşfetmiştir. Daha da derinlere indiğimizde, hücrelerin içerisindeki neredeyse her olayı gözlemleyebilir hale gelmişizdir. Ve bu boyutta, baktığımız zaman, bir canlı ile cansızı ayırmak olanaksızdır. Çünkü ikisi de belli başlı kimyasal tepkimeler bütünüdür. Bir demir, oksijenin bulunduğu ortamda sürekli tepkimeye girerek paslanmaktadır. Aynı oksijen, hücrelerimiz içerisinde bulunan bir diğer kimyasal olan şekerler ile tepkimeye girerek hücrenin "canlılığını" sürdürmektedir. Peki, demiri "cansız", hücreyi "canlı" yapan nedir öyleyse? Hiçbir şey. İkisi de, sıradan atomlar ve moleküller yığınıdır. Tek fark, bu kimyasal tepkimelerin ("canlılar" içerisinde gerçekleşiyorsa "biyokimyasal" tepkimelerin) toplamı, eğer içerisinde bulunduğu ya da totalde oluşturduğu varlığa yukarıda sayılan belli başlı özellikleri veriyorsa, o varlık "canlı" olmaktadır. Bu, insanın kendince uydurduğu asılsız bir sınıflandırmadır. "canlılığın" "cansızlıktan" başlaması çok kolay ve mantıklıdır, çünkü aralarında bir fark zaten yoktur. Başlangıçta meydana gelen farklı kimyasal evrimler bazı varlıkların yukarıdaki özelliklere hep birden sahip olmasını, bazılarının da başka türlü özelliklere sahip olmasını sağlamıştır. Örneğin karbon, yüksek basınç altında Dünya'nın en sert malzemesi olan elmasa dönüşür. Bunu hangi canlı yapabilir? Hangisinin daha "önemli" olduğuna nasıl karar vereceğiz? İşte, aslında hiçbiri önemli değildir. Önem sırası, insanlar tarafından rastgele belirlenir ve esasında doğa açısından geçersizdir. ***- 3 cevap
-
- Evrim Üzerine
- ODTÜ Genetik Topluluğu
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
*** Başlarken; Buraya kadar 'Evrim Mekanizmaları' konusunu incelerken aşağıdaki başlıklar altında ele aldık. EVRİM MEKANİZMALARI (1): EVRİM NASIL GERÇEKLEŞİR? EVRİM MEKANİZMALARI (2): Doğal Seçilim EVRİM MEKANİZMALARI (3): Yapay Seçilim. EVRİM MEKANİZMALARI (4): Cinsel (Seksüel) Seçilim EVRİM MEKANİZMALARI (5): Akraba Seçilimi EVRİM MEKANİZMALARI (6): Gen Akışı (Göç) EVRİM MEKANİZMALARI (7): Genetik Sürüklenme EVRİM MEKANİZMALARI (8): Mutasyonlar (Değişinim) Geçen yazımızda Evrim'i tetikleyen mekanizmalar arasında bulunan minör mekanizmalardan bahsedeceğimizi açıklamıştık. Bu mekanizmaların doğada çeşitlilik yaratmak için çok önemli olduğunu ve mutasyonların Evrim'in çeşitlilik açısından muhtaç olduğu tek mekanizma olmadığını belirtmiştik. İlk olarak; EVRİM MEKANİZMALARI (9): Gen Değişimi (Crossing-Over) Başlığında Gen Aktarımı, ya da Crossing-over'ı EVRİM MEKANİZMALARI (10): Transpozonlar Başlığında Transpozonları tanıttık. EVRİM MEKANİZMALARI (11): Plazmidler. Başlığı altında da bir diğer değişim ve çeşitlilik mekanizması olan Plazmidlerden bahsettik. Bu yazımızda da sizlere"Canlı" ve "Cansız" Kavramını Anlamsızlaştıran Varlıklar - Virüsler (Bakteriyofaj) Konusunu ele alarak 'Evrim Mekanizmaları' konusunu noktalayacağız.. ***
- 3 cevap
-
- Evrim Üzerine
- ODTÜ Genetik Topluluğu
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
5 BİN İLKÖĞRETİM OKULU İMAM HATİP OLACAK!.. Milli Eğitim Bakanlığı'nın İlköğretim Yasası'nda yaptığı değişiklikle birlikte yurt genelinde 5 bin civarında imam hatip ortaokulu açılacak. Bakanlığın yeni bina yapamaması nedeniyle yıllardır ilköğretim okulu olarak kullanılan çok sayıda okul imam hatip ortaokuluna dönüştürülecek. Eğitimde 4+4+4 hazırlıkları başladı. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, imam hatip ortaokullarının teşvik edilmesi ve yeni binaların bulunması için il müdürlüklerini uyardı. Müdürlükler de okul arayışına girdi. Bakan'ın "öncelik verin" demesiyle, yaklaşık 5 bin ilköğretim okulu, bağımsız imam hatip ortaokuluna dönüştürülecek. MEB genelgenin yanısıra il müdürlerine de, imam hatip ortaokullarının desteklenmesi için özel talimat verdi. Teşviklerle, imam hatip ortaokulu sayısının 5 bin civarında olabileceğini belirten bakanlık yetkilileri, imam hatip liseleri bünyesinde de ırtaokul kısımlarının açılacağını söyled, ve bu durumun da genelgede vurgulandığını kaydetti. İmam hatip ortaokulları, mevcut ilköğretim okullarının bir kısmının bağımsız imam hatip ortaokullarına dönüştürülmesiyle oluşturulacak. Bakan ömer Dinçer'in imam hatip ortaokulları açılmasına ilişkin genelgesi şöyle: “Bunun mümkün olmadığı durumlarda imam-hatip liseleri ile birlikte kurulabileceklerdir. Ancak bu durumda imam hatip ortaokulu öğrencileri ile imam hatip lisesi öğrencilerinin okul giriş çıkış kapıları ile bahçe gibi ortak kullanım alanlarının öğrencilerin yaş seviyeleri dikkate alınarak imkanlar dâhilinde düzenlenmesi sağlanacaktır. Şartların uygun olmaması durumunda aynı binada bulunan ilkokul ve ortaokul için ikili öğretim uygulaması yapılabilecektir. İkili öğretim yapan okullarda ortaokullar sabahçı, ilkokullar ise öğlenci olarak eğitim öğretim faaliyetlerini yürüteceklerdir. Çeşitli sebeplerle kapalı bulunan okulların ihtiyaç halinde yeniden kullanıma açılması için gerekli tedbirler alınacaktır." Saygı Öztürk / Sözcü
-
Badem sütlü kırmızı pirinç kokteyli http://www.turkish-media.com/yemektarifleri/viewrecipe.php?id=4557&catid=8&ord=id&asc=DESC&entries=42
-
siyah mercimekli köfte http://www.turkish-media.com/yemektarifleri/viewrecipe.php?id=4556&ord=id&asc=DESC
-
siyah pirinçli cevizli ekmek Tarif: http://www.turkish-media.com/yemektarifleri/viewrecipe.php?id=4555&ord=id&asc=DESC
-
Türk mutfağında, pirinç denilince akla ilk gelen tereyağlı pirinç pilavıdır kuşkusuz. Ancak bu algı,renkli, aromatik, sağlıklı ve eğlenceli special pirinçlerle birlikte değişiyor. Pirinç, rengarenk kekler, ekmekler, salatalar ve tatlılar da başrol oyuncusu oluyor. Çoğunlukla pilav olarak tüketmeye alıştığımız pirinçle yaratılmış ezber bozan tarifler deneyerek sevdiklerinizi şaşırtmaya, sofralarınızı renklendirmeye ve toksinlerinizden arınıp yaza formda başlamaya ne dersiniz? Türk mutfağında, pirinç denilince akla ilk gelen tereyağlı pirinç pilavıdır kuşkusuz. Ancak bu algı, Pirinç’in renkli, aromatik, sağlıklı ve eğlenceli special ürünleriyle birlikte değişiyor. Pirinç, rengarenk kekler, ekmekler, salatalar ve tatlılar kendinizi daha dinamik hissettirmekle kalmayacak sunduğu alternatif lezzetlerle hayatınıza renk, lezzet ve eğlence de katacak. Siyah pirinçli New York usulü peynir keki Tarif: http://www.turkish-m...ord=id&asc=DESC
-
_ Soruyorum, yahu siz kimsiniz? _ Vladimir. Ben de Estragon. _ Napıyosunuz bu parkta? Dur bakayım, içki mi içtiniz yoksa? _ Yok abi, biz Godot’yu bekliyoruz. _ kim? _ Bilmiyoruz. _ Ne demek bilmiyoruz? Aksırana tıksırana kadar içtiniz tabii, bilmiyorsunuz! _Yok abi içmedik. İçtik mi yoksa? Bilmiyorum. Yapacak da bir şey yok aslında. İçsek mi? Bilmem. Beklerken iyi olurdu. Konuşmayalım mı diyorsun? Konuşurken de içebiliriz diye düşündüm ben, yapabiliriz bence. Denemeden bir şey söylemek zor. Havuç nasıl? Havuç işte. Enteresan, yedikçe tadı kötüleşiyor. Benim için ise tam tersi. Yedikçe tadına alışıyorum. _ Kesin lan! Bu neyin kafası böyle? Ne boş adamlarsınız! _ Niye kızdın ki sen şimdi abi? _ Kusura bakmayın, hem belediyeden maaşını alacaksın ondan sonra da istediğin gibi yönetime de verip veriştireceksin. Böyle saçmalık olmaz.
-
Hani demiştik ya... Aynen devam çorapların ilk ilmikleri bunlar... Acaba mı sorusunu kafalara sokmakla başlar bu işler... İstanbul'u bilen arkadaşlar bilgi verirse iyi olur kanaatindeyim.. Fatih cami den Taksime giden yol güzergahı ile, "Şişli ve mecidyeköy" civarı bir birine bağlantılı mı? Bir şekilde yolları kesişiyor mu acaba... ?
- 40 cevap
-
- Din Felsefesi
- Devrimci Müslüman
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
AKP sağlığı da Diyanete emanet ediyor. Gaziantep’in pilot bölge seçildiği yeni uygulamaya göre, yatalak hastalar, “manevi” destek talep edip, Diyanet görevlilerinden imam isteyebilecek. Başlangıç aşamasındaki uygulamayla birlikte, din görevlilerinin hastanelerdeki yetkilerinin zamanla artması bekleniyor. Hastaların tedavi edilmesi gereken yerler olan hastaneler, artık din görevlileri eşliğinde helallik alınan ve imamların terapi yaptığı yerlere dönüşecek. Gaziantep'in pilot il seçildiği projeye göre, yatalak hastalar talep etmeleri halinde hastaneye din görevlileri girebilecek. Uygulama hastanelerde Diyanetin etkisini arttırmaya dönük ilk adım olurken, zamanla din görevlilerinin yetkilerin genişlemesi bekleniyor. *** Hastanede din görevlileri terapi yapacak Zaman gazetesinin haberine göre, artık Diyanet hastanelere de girecek. Gaziantep'in pilot il seçildiği projeye göre, yatalak hastalar talep etmeleri halinde hastaneye din görevlileri girebilecek ve hastayla terapi yapabilecek “Dünya bir geçiş noktası asıl olan öbür dünya” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile ortak olarak hayata geçirilecek “Destek Tedavi Merkezi” projesine Gaziantep Müftülüğü de destek verecek. Gaziantep Müftüsü Prof. Dr. Ali Bakkal, "O durumdaki bir insanın psikolojik olarak en büyük ihtiyaç duyduğu güzel şeyler söyleyecek bir insandır. Bu insana dünyanın bir geçiş noktası olduğunu, asıl hayatın öbür dünyada olduğunu hatırlatacak din görevlisinin olması gerekir. Bu görevli hastayı rahatlatacak ve ölüme hazırlayacaktır. Böyle bir çalışma önemli bir ihtiyacı giderecektir."
-
Bir Taraf Klasiği: İtinayla Tarih İmal Edilir
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Politika Bilimi
Son günlerde 1977 1 Mayıs’ındaki katliamda derin devletin rolü yoktur açıklamalarıyla tartışılan Halil Berktay’ın dönüşlerini Soner Yalçın “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor” kitabında yazmıştı. Yalçın, Berktay’ın Weimar Türkiyesi kitabının ardından “Başı dönen bir neoliberalin hikayesi” başlığıyla şöyle anlatmıştı. -
Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun’un bugünkü köşesi boş kaldı.. Usta yazar, bugün köşesine şu notu iliştirdi :
-
-
TUHAF AMA GERÇEK_Bunları biliyor muydunuz?
GeceKuşu şurada cevap verdi: morbezelye başlık Havadan Sudan Konular
Türkiye de 2012 yılı nisan-mayıs aylarında 'okul sütü programı' kapsamında dağıtılan sütlerden öğrencilerin rahatsızlanması üzerine hükümet üyeleri, vali, kaymakam, il ve ilçe milli Eğitim kademelerinin üstün çaba ve fedakarlıkları sonucu sorunun sütte değil, psikolojik sıkıntılar yaşayan öğrencilerde olduğu anlaşıldı. Okul sütü temiz çıktı. Sorun Öğrencilerde.! *** Ayrıca bu gelişmeler sonrası saygın yöneticilerimizin bu tespitlerine "hadi oradan sizde.." diyerek karşı çıkanların akıllarını başlarına almasını sağlamak amacıyla, çok bilinen bir atasözü "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır öküzü değil.." olarak güncellenmesine karar alındı... -
"Poşu davası"nda karar çıktı. Mahkeme, Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül'e 33 yıl 9 ay hapis cezası verdi. Ceza daha sonra indirim maddeleri uygulanarak 11 yıl 3 aya düşürüldü. Cihan Kırmızıgül, Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 2. sınıf öğrencisiydi. Kendi deyişiyle bir gün boynunda poşuyla Kâğıthane’de durakta bekliyordu. Aynı gün o bölgede bir markete molotof atılmış, 22 yaşındaki Cihan da zanlı olarak gözaltına alınmıştı. Gözaltına alındığında tutanak tutan polisler davada ifade verirken molotof atan kişinin Cihan olup olmadığından emin olmadıklarını söylediler. Gizli bir tanık da 3. duruşmada olay sırasında gördüğü şahsın o olmadığını söyledi. Savcı bir önceki duruşmada Kırmızıgül’e 45 yıl hapis istemişti. Mahkeme kararında şu ifadeler yer aldı: Kamu görevlisine muhalefetten CMK 233/2-a maddesinde beraatına. Güvenliği tehlikeye sokmaktan CMK 223'ten beraatına. Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardımcı olmaktan 7 yıl 6 ay, indirimle 6 yıl 3 ay hapsine. Molotof kokteyli atmaktan 5 yıl, indirimiyle 4 yıl 2 ay hapsine. Mala zarar verme sucundan 12 ay hapsine, indirimle 10 ay infaz edilmesine.
-
Türkiye'yi terk edeceği yönündeki açıklamaları olay olan Fazıl Say kendisine 'Türkiye'den gitme' çağrısında bulunan Bakan Günay'a Twitter'dan yanıt verdi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay , Fazıl Say'ın Türkiye'yi terk edip Japonya'ya yerleşeceği yönündeki açıklamalarına karşılık “Ben Türkiye ’nin turizm ve kültür işlerini koordine etmekle sorumlu bir hükümet üyesi olarak hiçbir sanatçı arkadaşımı incitici söz söylememeye özen gösteririm, gösterdim. Ancak bazı arkadaşlarımız ısrarla olumsuz şeyler söylerlerse onun değerlendirmesini de topluma bırakırım. Ben kimsenin ülkemizden gitmesini, on milyonlarca insan Türkiye ’ye koşarak gelirken benim ülkemden insanların yaşayacak başka yer aramasını büyük üzüntü ile karşılarım, gerçekten ve bunun geçici bir öfke olduğuna inanmak isterim. Bir süre sonra Türkiye ’den daha güzel yaşanacak bir yer olmadığını yüksek sesle söylenecek hale gelmesini arkadaşlarımızın iç duyguları haline gelmesini arzu ederim” şeklinde konuşmuştu. Bu sözlere karşılık Say twitter hesabından şunları yazdı: Kultur bakani bana git-kal filan diyecegine. AKP'li dokunulmazlara acaba "vatandasima hakaret/ kufur etme" diyebilir mi?
- 2 cevap
-
- Fazıl Say
- Hikmet Çetinkaya
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Sizce Süper Final'de şampiyon kim olacak?
GeceKuşu şurada cevap verdi: morbezelye başlık Futbol - Süper Lig - Dünya - Avrupa
Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanacak Spor Toto Süper Final maçından sonra, Şampiyon Kupasını statta alacak -
GeceKuşu ''Dede'' Olduuu...
GeceKuşu şurada cevap verdi: tülvent başlık Turkish-Media.Com Forum Ailesi
Rivayetler bu yönde sevgili @@omar123 ... Öyle olduğu söyleniyor... Sevgilerimle