-
İçerik Sayısı
3.724 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
30
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
Sevgili omar bu konu üzerinde görüş belirtirken bir yerinde şu ifadeler geçmişti hatırlarsan; Çok geçmedi hiç de boş durmadıkları ve çoktan fişlendikleri ortaya çıktı bile.... Ancak bu fişlemelerde bir gariplik yok mu? Bir kişi hem irtica eğilimli hem Marksist, solcu, aşırı solcu diye nasıl tanımlanabilir? Bu fişlemeler bize 2000 yılında cemaat eli değmiş fişlemeleri hatırlatmıyor mu?
- 40 cevap
-
- Din Felsefesi
- Devrimci Müslüman
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
TÜRKİYE'DE ADALET DUYGUSUNU İLK KAYBEDENLER İSLAMCILAR OLDU.
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Politika Bilimi
*** Yukarıda kabaca dökümünü yaptığım meslekdaşlarım bu dönemde adil olmayı veya en azından adil olmaya çalışmayı katiyen kaale almıyorlar. Büyük Türk büyüklerini bilemem ama normal bir insan “adil olmamak” için şu vasıflara haiz olmak zorundadır: 1) Katiyen akıl kullanmamak, 2) Vicdanını hiç çalıştırmamak, 3) Güçlü kimse anında onun yanında yer almak, 4) Döneklikten hiç utanmamak, 5) Kolayca adam satmak, 6) Muhbirliği araştırmacı-gazetecilik olarak kakalamak, 7) Adına “tarihin ruhu” denen sosyolojik bir kavramı hayasızca iğfal etmek, 8) Cukkanın her derde deva olduğuna iman etmek, 9) Cukkaya giden her yolu Kasımpaşanın değil, ilahi güçlerin açtığını yutturmaya çalışmak. Bütün bu özellikleri bir arada şahsında toplayan şahıslara onların dedeleri ne derdi bilemem ama benim dedem “Ar damarı çatlamış” derdi! Dr.Cüneyt Ülsever- 3 cevap
-
- Dr.Cüneyt Ülsever
- Liberallik Nedir?
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
TÜRKİYE'DE ADALET DUYGUSUNU İLK KAYBEDENLER İSLAMCILAR OLDU.
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Politika Bilimi
*** Ancak, benim esas eleştirim meslekdaşlarıma. Hadi, medya patronlarının korkusu eşyanın tabiatına uygundur diyelim; ama şunların adalet anlayışına ne demeli? 1) Yazarlarına sansür uygulayan, sansüre boyun eymeyenleri ise işten atan gazete yöneticileri, 2) Kafasının tüm kıllarını bu meslekte ya döktükten, ya da ağarttıktan sonra konuşurken farklı, yazarken farklı fikir beyan eden, “aman işten olurum” diyerek kendi kendisine oto-sansür uygulayan koca koca köşe yazarları, 3) Arkadaşlarının yazılarını yönetim adına denetleyen/sansürleyen köşe yazarları, 4) Tarihi tahrif etmekten zerre kadar utanç duymayan prof.lar, 5) AKP’ye yağdanlık olmak için ekranlarda böğüren ama en fazla AKP’lilerin alay konusu olan beyefendiler ve hanımefendiler, 6) İddianameleri okumadan ve dahi iddianamenin sadece bir iddia taşıdığını unuturak meslekdaşlarını baştan suçlu ilan eden kalemşorlar, 7) Üç-beş kuruşluk cukka için televizyonlarda boyun kıvıran “eski tüfekler”, 8) “şunlar tutuklansın” diye açıkça yazabilen alçaklar, 9) Kirli ellerce her türlü tahrifat yapılarak özel hazırlanmış dosyaları savcılığa taşıyan eski adları “ajan provokatör”, şimdiki adları “çantacı” olan yeni yetmeler, 10) insanların hayatları ile oynayan dosyaları içeriğini okumadığını açıkça beyan ederek çantacı gazetecilerine taşıtan gazeteler.- 3 cevap
-
- Dr.Cüneyt Ülsever
- Liberallik Nedir?
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
TÜRKİYE'DE ADALET DUYGUSUNU İLK KAYBEDENLER İSLAMCILAR OLDU.
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Politika Bilimi
*** Adil olmak öncelikle başkasının hakkını teslim etmek, başkasının hakkına sahip çıkmaktır. Kimse kendisine karşı adil olmayı hüner addedemez. Adalet esasında o kadar basit bir duygudur ki, onu insan fıtratının doğal bir parçası sayarız. Heyhat! Günümüz Türkiye’sinde insanın insan olduğu için sahip olduğu bir fıtrat yok olmaktadır. Günümüz Türkiye’sinde “adalet”: 1) intikam, 2) güce tapma, 3) cukka uğruna satılmaktadır. *** Başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bir dönemin mağdurları, mağrur olduklarında “intikam” kavramını adalet kavramının içine gömmekten zerre kadar rahatsızlık duymadılar.Hatta, o kadar dengesizler ki, Ergenekon, Balyoz dalgalarından sıkılmayan Erdoğan, askerle nasıl bir pazarlık yaptı ise, 28 Şubat’ın dalgalarından şikayetçi olarak, savcılara bu kez de “yeter!” komutu verebiliyor. *** Güce tapmada sınır tanımayan askeri/adli/kolluk gücü bürokrasisi ise Erdoğangillerin intikam ihtiyacını giderebilmek amacıyla sahte iddianame hazırlamaktan, uyduruk şahit yaratmaktan, resmi evrakla oynamaktan zerre kadar utanç duymuyor.- 3 cevap
-
- Dr.Cüneyt Ülsever
- Liberallik Nedir?
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
TÜRKİYE'DE ADALET DUYGUSUNU İLK KAYBEDENLER İSLAMCILAR OLDU.
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Politika Bilimi
Cüneyt Ülsever, 6 Mayıs Pazar günü Yurt Gazetesindeki köşesinde “Liberallik Nedir?” başlıklı bir yazısında Liberalliğin ne olduğunu kabaca sıralayıp (Liberaller) “seçilmişlerin olası zulmünden korunmak için “hukuk devleti” kavramına sıkı sıkı sarılmışlardır.” diyen bir yazı yazmıştı. Onun bu yazısı ile ilgili olarak bir okur “keşke liberal olmanın bir şartı da adil olmaktır”, yazsa idiniz diye bir mektup gönderince şunları vurgulamak gereğini duymuş Cüneyt Ülsever; Dr.Cüneyt Ülsever'in bu konuda ünümüze ışık tutan bu yazısının devamını okuyalım isterseniz. Düşünün, öyle bir ülkede yaşıyorsunuz ki; “adalet duygusu” ilk önce adaleti şiar veya meslek edinenlerce iğfal ediliyor!- 3 cevap
-
- Dr.Cüneyt Ülsever
- Liberallik Nedir?
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Samizdat - Hakikatlere Dayanacak Gücünüz Var Mı?
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Edebiyat Dışı Kitaplar Alt Forumu
SAMİZDAT TBMM'NİN DE GÜNDEMİNDE Simazdat kitabında bahsedilen, çeşitli tertiplerde rol alan Amerikalı uzmanları TBMM gündemine taşındı. İllegal çalışan "yabancı uzmanların", "yasal himaye" altına alındığı, Türkiye'de istihbarat faaliyetlerinde "Yabancı uzmanların" çalıştırıldığının artık bilindiğini gündeme geldi... ATALAY BİLE BİLMİYOR "2005-2006 yıllarından itibaren 'illegal' olarak faaliyet gösteren bu uzmanlar, Kamu Düzeni ve Güveni Müsteşarlığı Kanunuyla 2010 yılından itibaren 'yasal himaye' altına alınmışlar. Bu kişilerin ağırlıklı olarak 'İstihbarat ve Yargı' birimlerinde çalıştıkları bilinmekte, sayılarının 3000'i aştığına dair bilgiler söz konusudur. Bu konulan tahkike yönelik olarak, Genel Kurul'da yönelttilen sorulara Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, 'Ben de bilmiyorum' diye cevap vermişti." "Bu kişilerden Susanne Hayden'ın, Emniyetçilerle, savcılarla toplantılar yaptığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde bir dizi çalışmalar yaptığı; 25-26 Ocak 2007 tarihinde İstanbul Hakimevi'nde CMK 250. Madde çerçevesinde görev yapan Özel Yetkili Savcılarla biraraya geldiği; 12-14 Kasım 2008 tarihlerinde Ankara'da yapılan "Savcılar için Siber Bilinçlendirme Semineri" ne iştirak ettiğine dair basına yansıyan somut bilgiler söz konusudur. Adı geçen, artık Emniyet ve Yargı Camiasıyla o kadar özel ve yakın ilişkiler içerisindedir ki; 27 Mayıs 2007 tarihin de Sait Halim Paşa Yalısında yapılan düğünde İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ili birlikte tanıklık yapabilmiştir." Başbakan Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına verilen soru önergesi: ■ Susanne Hayden ve Lany Taman, hangi ta rihten bu yana ve hangi sıfatla görev yapmakta dırlar? Adı geçenlerle benzer şekilde Türkiye'd< Emniyet ve Yargı faaliyetlerinde hizmet veren Yabancı Uzman sayısı nedir? ■ Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 2-3 Aralı! 2010 günü, daha önceden kamuoyuna yansıyar programında görünmemesine rağmen neden ivedi bir şekilde 24 saatliğine ABD'ye gidip gelmiştir1? ■ Adalet Bakanlığı bünyesinde ya da iştirakiyle, ABD'li üst düzey Yetkili ve Hukukçularla 2005 yılından bu yana yapılan toplantı sayısı nedir? ■ Bu toplantılara katılan Yargıç ve Savcı'lar halen hangi Mahkemelerde görev yapmaktadırlar? -
TRT’nin yerli çizgi kahramanı Pepee,, Diyanet TV için namaz kılmayı öğrenecek, umreye gidecek. TRT, TRT Anadolu’yu Diyanet’e tahsis etti. 17 Temmuz’da yayına başlayacak Diyanet TV, günde 12, haftada 84 saat tamamen dini yayın yapacak. Bu kapsamda oluşturulacak çizgi film karakteri çocuklara abdest almayı, namaz kılmayı öğretecek. Cumhuriyet Gazetesi'nden Fırat Kozok'un haberine göre, TRT ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında önceki gün imzalanan protokolle çalışmaları başlatılan Diyanet TV 17 Temmuz’dan itibaren yayına başlayacak. Yayın dönemi öncesinde kanalın logosu ve program içeriği bir toplantıyla kamuoyuna açıklanacak. İlk etapta 12 saat yayın yapacak kanal başarılı olursa yayın süresi 24 saate çıkacak. PEPEE NAMAZ KILACAK, UMREYE GİDECEK Protokolün imza töreninde kanalın yayın politikasına ilişkin bilgiler veren TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, TRT’nin ünlü çocuk çizgi filmi Pepe benzeri bir karakterin de Diyanet TV için oluşturulacağını belirterek şunları söyledi: “Belki Yusuf veya Yusufçuk gibi bir karakter öne çıkacak bizim TRT Çocuk’taki Pepe, Keloğlan karakteri gibi. Bu markalarla belki yavruların, çocukların dini, milli duygularını geliştirici çalışmalar üreteceğiz. Adı başka bir şey olabilir ama Yusuf, abdest alacak, namaz kılmayı öğrenecek, umreye gidecek, Kur'an öğrenecek.” Kanalda belgesel programlarına da yer vereceklerini anlatan Şahin, bu çerçevede ezan belgeseli, ihtida öyküleri, mihrap, minber, minare, mevlit, hac, camilerin yapılışı belgeselleri yayınlanacağını söyledi. Şahin’in verdiği bu bilgilerin ardından gözler kanala ilişkin protokole çevrildi, ancak protokol “özel maddeler” içerdiği gerekçesiyle gizli tutuluyor.
-
- TRT
- Diyanet TV
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Aijaz Ahmad'ın Samir Amin ile 'Arap Baharı' üzerine yaptığı röportaj Monthlyreview’de yayımlandı. Samir Amin, bölgede yaşanan gelişmeler sonrasında ön plana çıkan Müslüman Kardeşler'in İslam’ı bayrak olarak kullanan gerici bir parti olduğunun altını çiziyor. ABD ve onun ardından giden ittifakları -Avrupa devletleri ve bir NATO üyesi olarak Türkiye- Tunus’ta ve Mısır’da bir sürprizle karşılaşmış olmalarından kendilerine ders çıkarttılar: Diğer Arap ülkelerinde benzer hareketlerin ortaya çıkmasını engellemek ve hareketleri başlatma üstünlüğünü ellerinde tutarak bu hareketleri önceden ele geçirmek. Bu deneyimi, Libya’da başarılı bir şekilde sınadılar. Libya’da başlangıçta, Kaddafi’ye karşı geniş, sivil bir halk ayaklanmasının varlığından söz edemeyiz. Yalnızca küçük silahlı gruplar vardı. Bu noktada derhal sorgulanması gereken bu silahların nereden geldiğidir. Bu silahların en başından beri ABD ve Batı güçlerinin desteğiyle Körfez’den geldiğini biliyoruz. Bu gruplar, orduya, polise ve benzeri yerlere saldırılar düzenliyordu. Ertesi gün bile değil, aynı gün içinde kendilerini “Demokratik Kurtuluş Güçleri” olarak nitelendiren bu insanlar, Fransızlara ve NATO’ya kendilerini kurtarmaları çağrısında bulundular. Bu çağrı da, müdahaleye olanak tanıdı. Bu müdahale Kaddafi rejimini yıkması açısından başarılıydı. Peki, bu başarının sonucu neydi? Demokratik bir Libya mı? Yeni rejimin cumhurbaşkanının, Bulgar hemşireleri ölüm cezasına çarptıran kişiden başkası olmadığını bilen herhangi bir kimse bu soruyu gülünç bulacaktır. Ne acayip bir demokrasi! Ancak bu müdahale, aynı zamanda ülkenin Somali’nin yoluna girmesine de neden oldu. Yerel güçler -sözde “İslam” adına hareket eden savaş ağaları- ülkeyi yıkıma uğrattı. Bu noktada bu müdahalenin amacının bu mu olduğu, yani ülkenin yıkıma uğratılması mı olduğu sorusu sorulmalıdır. Bu ana soruya tekrar geleceğim, çünkü aynı stratejiyi, yani daha en başından itibaren silahlı grupların ülkeye sokulması stratejisini, hemen ardından Suriye’de de uygulamaya çalıştılar. Silahlı gruplar ülkenin kuzeyinden, Türkiye üzerinden, özellikle de Hatay’dan geliyordu. Hatay’da sözde “mülteci kampı” denilen yerler aslında mülteci kampı değil. Orada çok az mülteci var ve bu kamplar Suriye’ye müdahale edecek askeri birliklerin eğitim yeri olarak kullanılıyor. Bu durum, Türk dostlarımız tarafından belgelendi. Bir NATO gücü olarak Türkiye de bu komplonun bir parçası. Benzer bir biçimde güneyden de Ürdün, İsrail’in tarafsızlığıyla değil aktif desteğiyle, Deraa’dan bu silahlı grupların Suriye’ye girmesini sağladı. Suriye’de nesnel olarak Mısır’dakine benzeyen bir durumla karşı karşıyayız. Çok uzun yıllar önce ulusal halkçı bir rejimken meşruiyetini Mısır’daki aynı nedenlere dayandıran bu rejim, bu meşruiyeti Hafız el-Esad döneminde neoliberalizme ve özelleştirmelere uyum sağlamasıyla yitirmiş ve Mısır’daki aynı toplumsal felaketi yaşamıştı. Dolayısıyla yaygın, popüler, demokratik ve toplumsal bir ayaklanmanın zemini vardı. Ancak Batılı emperyalist güçler bu hareketi, silahlı grupların askeri müdahalesiyle önleyerek demokratik halk hareketini çekimser bir konuma soktu. Halk hareketi ne Beşar el Esad’a karşı sözde “direnişe” katılmak istiyor, ne de Esad rejimini destekliyor. Bu durum, Beşar el Esad’ın Humus’taki ve kuzeyde Türkiye sınırındaki dış müdahaleyi sınırlamasını, sonlandırmasını mümkün hale getirdi. Fakat dış güçler tarafından desteklenen silahlı grupların gerçek terörünün karşısında devlet terörüne karşı çıkmak sorunun yanıtı değil. Sorunun asıl yanıtı, gerçek demokratik halk hareketiyle müzakereler yoluyla sistemde halk yararına köklü bir değişiklik yapılmasıdır. Esas zorluk buradadır ve esas sorulması gereken de budur. Gelişmelerin nasıl seyredeceğini bilmiyoruz, en azından ben bilmiyorum ve kimsenin de bildiğini sanmıyorum. Rejim veya rejimin içerisindeki insanlar, demokratik halk hareketiyle yapılacak müzakerelerden daha fazlasına, iktidar sisteminin yeniden bölüşümüne olanak tanıya rak gerçek reforma doğru yol alacak mı yoksa patlamaları bugüne kadar yapmış oldukları gibi gaddarca karşılamaya devam mı edecekler? Eğer böyle giderlerse sonunda yenilgiye uğrayacaklar ve bu yenilgi emperyalist güçlerin çıkarına olacak. Peki, emperyalizmin Suriye’deki ve bölgedeki gerçek hedefi ne? Bu hedef kesinlikle bölgeye demokrasi getirmek değil. Amaçları tıpkı Libya’da olduğu gibi, Irak’ta olduğu gibi toplumları parçalamaktır. Irak örneğini ele alalım, Irak’ta ne yaptılar? Saddam Hüseyin’in gerçek diktatörlüğünün yerine, daha kötü üç diktatörlük getirdiler: İkisi din adına Şii ve Sünni, diğeri de sözde “etnisite” adına Kürtler. Ülkeyi sistematik cinayetlerle parçaladılar. Binlerce insanın “insani” amaçlarla bombalanmasının yanında rejim kadrosu, ülkenin elit kesimini oluşturan biliminsanları, doktorlar, mühendisler, üniversite profesörleri ve hatta şairler, sistematik bir şekilde katledildiler. Bu ülkeyi yıkıma uğratmaktır. Suriye için de hedef budur. Kendini “Özgür Suriye Ordusu” olarak adlandıranların programında ne var? Alevilerin, Dürzülerin, Hıristiyanların ve Şiilerin kökünü kazımalıyız diye bakıyorlar. O dört azınlığı topladığınızda, Suriye nüfusunun yüzde kırk beşi ediyor. Bu ne anlama geliyor? Bu demokrasi mi? Bu ülkenin parçalanması ve olası en kötü diktatörlüktür. Peki, bunda kimin çıkarı var? Bu durum üç yakın ittifakın ortak çıkarına: ABD, İsrail ve Körfez ülkeleri. Neden ABD? Çünkü bölgedeki toplumları parçalamak ikinci aşamayı hazırlamanın, İran’ı parçalamanın en iyi yolu. Böylelikle, başlıca “yükselen ülkelerin” yani Çin ve Rusya’nın -ve eğer çıkıntılık yaparsa potansiyel olarak Hindistan’ın- kuşatılmasına ve geriletilmesine ortam hazırlanacak. Hedef budur ve bu hedef, en başta İran olmak üzere Ortadoğu toplumlarının parçalanması anlamına geliyor. Bu lümpen bir kalkınmanın da eşlik ettiği toplumları parçalama projesi aynı zamanda İsrail’in de hedefi. Çünkü eğer Suriye dört, beş tane önemsiz, küçük din devletine bölünürse, İsrail’in bölgeyi sömürgeleştirme süreci kolaylaşacak. Ve bu hedefe Körfez ülkeleri de sahip. Katar Emiri’nin ve Suudi Arabistan Kralı’nın, Batılı Obama, Sarkozy ve Cameron ile yan yana demokrasi mücadelesinin önderleri rolüne soyunması maskaralıktan başka bir şey değil. Ancak bölgede İslam adına -adına diyorum çünkü farklı İslam anlayışları olabilir- hegemonya kurmaları, Mısır gibi ülkelerin yıkımı anlamına geliyor. Çünkü Nasır döneminden de bildiğimiz gibi, Mısır gibi ülkeler kendi ayaklarının üzerinde durduğunda Körfez ülkelerinin hegemonya kurması zorlaşır. Dolayısıyla bu üç gücün ortak hedefi budur. Bu hedef toplumlar içerisinde Müslüman Kardeşler tarafından desteklenmektedir. Müslüman Kardeşler’e İslamcı bir parti gözüyle bakmamalıyız. Örgütlenmeleri, partileri niteleme ve yargılama ölçütümüz, onların İslamcı veya laik olduklarına değil, gerici mi yoksa ilerici mi olduklarına dayanmalı. Müslüman Kardeşler’e baktığımızda, bütün sahici konularda gerici bir tutuma sahip olduklarını görüyoruz. İşçi sınıfının grevlerine, yoksul köylülerin direnişine karşı olduklarını, özelleştirmeden yana, kamu hizmetlerinin tasfiyesinden yana bir tutum sergilediklerini görüyoruz ve bu da en gerici güçlerle aynı çizgide oldukları anlamına geliyor. Müslüman kardeşler İslam’ı bayrak olarak kullanan gerici bir partidir. Ve bana göre emperyalizmin ve onun Ortadoğu toplumları içerisindeki gerici müttefiklerinin stratejik hedeflerinin ne olduğu ile ilgili genel resim budur. (7-5-2012/Çeviren: Olgu Kundakçı )
- 1 cevap
-
- Samir Amin
- LİBYA
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
DIŞ BASINDAN_8 Mayıs 2012 Basın Özeti
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Gazete Haberleri Paylaşımı
-
Milli bayramlar için yapılan yeni düzenlemenin ilk uygulaması 19 Mayıs'ta. Yeni yönetmeliğe göre artık Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından organize edilen törenler için kutlama programı belli oldu. Kutlamalar 1 hafta sürecek, Samsun'da Atatürk için doğum günü pastası kesilecek. Üniversite gençliği de 60 spor federasyonu da kutlamalara dahil olacak. (CNN TÜRK) -- Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın programına göre kutlamalar artık bir hafta sürecek. Gençlik Haftası adı altında kutlamalar 'Atatürk'ü Anma', 'Gençlik' ve 'Spor' olmak üzere üç ana eksen üzerine oturtulacak. Bakanlığın hazırladığı programda "12 Eylül 1980 askeri darbesinin 19 Mayıs üzerindeki tüm izleri silinecek" denildi. Bugüne kadar sadece lise öğrencilerini katılımı ile kutlanan 19 Mayıs'ta ilk kez üniversite gençliği de kutlamalarda yer alacak. Üniversite kampüslerinde Atatürk'ü anma konserleri, Latin dans gösterileri, spor müsabakaları, tiyatro gibi etkinlikler gerçekleştirecek. Kutlamalar kapsamında her yıl Atatürk'ün "Benim Doğum Günüm 19 Mayıs'tır" sözünden yola çıkılarak, Samsun'da doğum günü pastası kesilecek. Kent meydanında doğum günü kutlamaları, ışık, ses gösterileri ve sanatçıların vereceği halk konserleri yapılacak. Gençlik ve Spor Bakanlığı 60 spor federasyonunu da kutlamaların merkezine yerleştirme kararı aldı. Olimpiyat, Dünya ve Avrupa Şampiyonu sporcuları ile kutlamalara katılacak. Başarılı sporcular ve milli takımlar gençlerle buluşturulacak. Bu yıl ki kutlamalar kapsamında Ankara'da 26 yıl ardadan sonra ilk kez 'Gençlik Şurası' da toplanacak. 81 ilden 10 binden fazla gencin katılacağı Şura'dan sonra Gençlik Politika Belgesi açıklanacak. 10 bin genç, Gençlik Haftası kutlamaları kapsamında 15 Mayıs'ta Anıtkabir'e çıkacak. 19 Mayıs'ta, Ankara Arena'daki son geceye Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da katılacak. Gençlik Haftası kutlamaları için her ilden 1, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden 2, engelli gençleri temsilen 4 ve çalışan gençleri temsilen de 3 genç Ankara'da siyasiler tarafından kabul edilecek. Siyasi parti liderlerine sorunlarını anlatacak. Ve Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen Hatay Medeniyetler Korosu 18-19 Mayıs'ta ankara'da Atatürk Kültür Merkezi ve Altınpark'ta program yapacak.
-
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-
Bir Mucizedir Hayat... Çevrene pozitif enerji yayan biriysen eğer..
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Genel Psikoloji
Çevrene pozitif enerji yayan biriysen eğer daha dikkatli olacaksın. Kafalarında yarattıkları saçma bir dünyayı senin kafana geçirerek enerjini çalmalarına izin vermeyeceksin. Hayatta sadece sorunları olduğunu düşünenleri anlamak zorunda bırakmayacaksın kendini. Hayatın gerçek bir mucize oldugunu, şiir gibi güzellikleri bağrında taşıdıgını, hayatın her insana bir şekilde gülümsediğini anlamayanlarla uğraşmayacaksın. İlişkilerinde sadece sorunlarını dile getiren, yaşadıkları onca güzelliği yok sayan insanlara bir dakikanı bile ayırmayacaksın. Hakkında hiç bir şey bilmedikleri halde konuşmaya kalkanları susturacaksın. Değerinin farkında olmayanlardan uzak duracaksın. Değerini bilerek yok saymaya çalışanlara ise haddini bildireceksin. Fındık kabuğunu doldurmayan işlerle boğuşmanı sağlamaya çalışan insanları sileceksin defterinden. Gülüşlerini çalmaya kalkanları çıkaracaksın hayatından. İlişkileri bir yük haline getirenleri uzaklaştıracaksın yanından ve ilişkinin mutluluk getirmesi gerektigini yazacaksın kafana. Velhasıl, onca yılını vererek ışıl ışıl bir enerji deposuna çevirdiğin beynini düşünerek, beyinsizlere ezdirmeyeceksin kendini.. -
1. Kendini Tanı (Sokrates) -Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün, vicdanın ne diyor? Neyi öne çıkarıyor? Dünyaya bilinçli bakmanın yolu başta bu iç yolculuktan geçiyor. 2. Olduğun gibi görün ya da görüdüğün gibi ol (Mevlana) -Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. İçinden gelen sesin öne çıkardığı değerleri koru. Hayatta bir şeyleri korumak için ayakta kalmazsan, her şey seni düşürür. 3. En yukarıda aşk var (Aziz Paul) -Sesi müziğe dönüştüren aşktır. Aşk olmazsa, sevgi ilişkileri yoksa, özen eksikse, hayatın kuru bir daldan farkı kalmaz. 4. Dünyayı hayal gücü döndürür (Albert Einstein) -Yaptığımız her şey hayal kurarak başlar. Hayat herkes için; hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceğinin en iyisi, olabileceğinin en güzeli peşinde gitmektir. Bobby kennedy'nin sözü gibi: Diğerleri dünyaya bakıyor ve "Neden?" diye soruyor. Ben bambaşka bir dünya düşünüyor ve "Neden olmasın?" diye soruyorum. 5. Fazla güzellik göz çıkarmaz (Mae West) -Güzel hayat doya doya yaşanır. Mutluluk paylaşılır, hayatı sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziginde "Haydi bastır, göster kendini" temposu vardır. Kibir değil, coşku! 6. Fırsatlar yakalandıkça çoğalır (Sun Tzu) -Başarı cesaret ister, başlangıçtaki cesaret sonradan inanca dönüşür. İnanç insanlığa daha iyi hizmet arzusuna dönüştügünde, fırsatlar yelpazesi yukarı bir seviyede tekrar açılır. 7. Ya yap ya yapma. Denemek yok! (Yoda - Yıldız Savaşları) -Hayat seri hareket, karar ve kararlılık gerektirir. Teredütte kalanlar geride kalır. hayatın üstüne gitmezseniz, hayat sizin üstünüze gelir. 8. Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadğında değil, alınacak bir şey kalmadığında oluşur (Antoine de St. Exupery) -Hayatınızı basitleştirin. Basitçe indirge, indirge, bir kere daha indirge... O zaman ne kalıyor ona bak. İstekler listenizi kısa tutun. Kısa tutun ki, odaklanabilirisiniz. Güneş ışığına büyüteç tutmak gibi konsantre olmazsanız, hayatı yakamazsınız. 9. Kabiliyet yoksa sanatçı olmaz, ama çalışılmadıkça kabiliyet hiçbir işe yaramaz (Emile Zola) -Ancak akıllı, bilinçli ve odağı şaşmayan çabalar sonrası, olası potansiyelin yapabilecekleri gerçekleşir. Elması yontmadıkça elinizde sadece bir taş parçası vardır. 10. Hayatı yaşamanın iki yolu var. Biri hiçbir şey mucize değilmiş gibi yaşamak... Diğeri her şey mucizeymiş gibi yaşamak (Albert Einstein)
-
- Felsefe
- Albert Einstein
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
İnsanlar kendi gözleriyle bu çelişkiyi görsün diye mi yoksa inandıkları dine rağmen bu gösterişi para uğruna geçmişi doğayı katletmeyi göze alıp açgözlülüklerini göstermek midir amaç ? Ya da din ticareti denen olayın ekranlara yansıması mıdır bu?
-
- 1
-
-
iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya atmış şöyle ki ; "Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır." Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı: · Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. · Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimin-dedir. · Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler. · Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar. Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi... Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı. Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayan-lar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı. Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı: “İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür! Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. ‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür. Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler… Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar..." N'olur fazla mütevazi olmayın!... "Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti... Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı". Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir sözüyle bitiriyorum: “Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.” Kaynak: ephiass/sosyomat.com
-
1- Bütün anıları depolar. Hiçbir şeyi silmez. Ana rahminden ölene kadar… Geçici olan ve geçici olmayan her şeyi kaydeder. 0–7 yaş arasında kritik akıl faaliyette olmadığı için her şey doğrudan bilinçaltına kaydedilir, doğru-yanlış, güzel-çirkin, ahlaklı-ahlaksız ayrımı olmadan… Kayıt anında anlamsız olsa bile ilerleyen dönemlerde kaydedilene, yaşantılar sonucu bir anlam yüklenir ve bu anlama göre kişinin tepki vermesi sağlanır. 2- İlişkilendirmeler, genellemeler yapar. Benzer şeyler ve düşünceler arasında bağlantılar kurar ve hemen öğrenir. Bu özellik çoğu zaman kişiyi zor durumda bırakır. Örneğin belli bir köpek yüzünden gerçekleşen korku yaşantısını bütün köpeklere genelleyerek bir fobi yaratabilir. Bir başka örnek: bahar aylarında acı bir kayıp yaşayan kişinin bilinçaltı bu acı ile baharı birbirine bağlayarak kişiye yıllarca süren bir döngüsel depresyon yaşatabilir. Çoğu zaman insanlar yıllar önce olan o olayı unutmuş olsalar bile bilinçaltı unutmaz. 3- Tüm anıları organize eder. Bunun için de zaman çizgisini kullanır. Bilinçaltı geçmiş, şimdi ve gelecek zamanı farklı yerlere kodlar. Örneğin geçmiş zaman, bazıları için arkada, bazıları içinse sağ veya sol yanda olabilir. Gelecek ise önünde uzanmış olabilir. Özellikle geçmiş ile ilgili hatıraların kodlandığı yer yaşanan birçok problemin kaynağı teşkil eder. 4- Çözümlenmemiş, olumsuz duygu yüklü anıları bastırır. Amacı kişiyi korumaktır. Yine de baskılanmış bu anılar ile ilgili semptomlar yaratmaktan da geri kalmaz. Örneğin kişinin yaşadığı taciz olayını bastırır ama kişinin kirlenmişlik hissini temizlik takıntısı ile dışa vurur. Bunu klasik bir obsesif-kompülsif durum olarak görürseniz tedavi şansınız kalmaz. Bu davranışı baskılasanız bile ya bir süre sonra yeniden ortaya çıkar ya da şekil değiştirir. 5- Bastırılmış anıları çözüm için sunar. Bir davranışın neden yapıldığını açıklamak ve “sahibini” korumak için bunu yapar. Ama sunduğu anının, o davranışla ilgili olması gerekmez. Sadece mantığınıza yatması ve o duygusal tepki için “sahibine” hak vermeniz yeterlidir. 6- Bedeni işletir. Bunun için detaylı bir planı vardır: Vücudun şimdiki halinin ve mükemmel sağlığın planına sahiptir. Bu nedenle bilinçaltının yarattığı psikosomatik rahatsızlıkları yine bilinçaltının yardımıyla gidermek mümkündür. Bazen bunu kendisi de yapar. Örneğin sınav kaygısı yüksek bir öğrencinin bilinçaltı kaygıyı yaratan sınavdan sahibini korumak için bağırsak sistemini bozabilir, o geceyi acilde baygın geçirtebilir, elleri ayakları, sanki sinir ucu iltihaplanması varmış gibi tutmaz olabilir vs. Ve sınav saati gelip geçtiğinde sahibini tekrar eski haline getirebilir. Aynı zamanda Yüksek Benliğin işleyişini kontrol eder. 7- Bedeni korur. Bedenin bütünlüğünü korur. Hücre düzeyinden sistemlere, sistemlerin uyumlu çalışmasına kadar bütün bedenin işleyişini bir an bile bırakmaksızın kontrol eder. Siz nefes almayı unutabilirsiniz ama o unutmaz. 8- Duyguların hâkimidir. Bilinçaltı tüm duygularımızın kaynağı ve yerleştiği yerdir. İnsan duygudan bir an bile çıkamaz. Bir duygu durumundan bir başkasına geçer ve bütün davranışların altında duygular vardır. Bilinçaltı olaylar ve duygular arasında bağlantılar kurar. Kurulan bu bağlantılar ve yüklenen anlamlar davranışlarımızın gerçek sebepleridir. Bir davranışı değiştirmek için ona yüklenmiş anlamı göz ardı eden yaklaşımlar, bilinçaltı karşısında yetersiz kalmaktır. Örneğin eğer sigaraya kendine güven gibi bir anlam yüklenmişse, bu anlamı yükleyebileceği yeni bir davranış seçeneği sunmazsanız sigarayı bırakmanıza izin vermez. Bulunan davranış seçeneğinin de en az sigara kadar kolay ulaşılabilir olması gerekir. 9- Son derece ahlaklıdır. Size öğretilen ve içinde yetiştirildiğiniz ahlaksal yapıya sıkı sıkıya bağlıdır. Tersi davranışlarda yaşanan suçluluk duygusu bazen bir ömür boyu sürer. Bu kez de bilinçaltı kişiyi cezalandıracak bir hastalık veya bir mahrumiyet yaratabilir. 10- Hizmet etmekten hoşlanır, gerçekleştirmek için net ifadelere ihtiyaç duyar. Bilinçaltı sahibi ne isterse sahibine onu verir. Yalnız bilinçaltı çok istediğimiz veya hiç istemediğimiz şeylere, yani iyi konsantre olduğumuz şeylere ulaşmamızı çabuklaştırır. Bundan dolayı Hipnozda kişi hep olumlu olana, istenen duruma yönlendirilir. 11- İstenene ulaşılması için kaynaklar üretir, muhafaza eder, dağıtım yapar ve “enerji” iletir. İsteme noktasında dikkatli olmak gerekir. Sürekli ölmek istediğini söyleyen biri, sonunda bilinçaltını tedavisi çok zor ya da imkânsız bir hastalık yaratmaya itebilir.
-
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-
TUHAF AMA GERÇEK_Bunları biliyor muydunuz?
GeceKuşu şurada cevap verdi: morbezelye başlık Havadan Sudan Konular
-
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-
_ Soruyorum, yahu sen kimsin? _ Antigone. _ Bu kıyafet ne böyle, yarı çıplak? _ Antik Yunan’da böyle giyiniyoruz biz. _ Muhafazakâr sanatta böyle gezilmez kızım, ayıp. Ar ve haya duygularına uymaz. Ayrıca toplumun etik değerleriyle de bağdaşmaz. Bir daha görmeyeyim. _ Kardeşlerim iktidar uğruna birbirini öldürmüş, ortalık kana boğulmuş, içim yanıyor! _ Ben anlamam! Milletin vergisiyle böyle gezilmez. Satarım sizi, o zaman nasıl isterseniz gezin. _ Kardeşlerimden birini gömmeme engel olan Kreon’a başkaldıracağım. _ Başkaldırı mı? Alın bunu hemen, bildiğin terörist bu yahu! Nerede biber? Sal biberi! _ Hiçbir acı, kahır, utanç kaldı mı Zeus’un yaşarken bize tattırmadığı? _ Zeus ha? Demek örgüt lideri o? Savcım uyuma!
-
Hazret bu kezde İtalya dönüşü ayağının tozuyla yine açmış ağzını yummuş gözünü.. Bu kezde Bekir Coşkun için " O zat ne yazık ki bütün kaleminden pislik akan bir zat olduğu için böyle şeyler yapıyor' demiş... Bende merak ettim "O zat" kaleminden nasıl pislikler akıtmış okuyup anlamak istedim. Şunları yazmış bakın... Anladım ki, O zat öncesinden de bildiğim köpeği "Paşa" üzerinden "Özgür Kurt ile asimile olmuş Köpek" üzerine köşesinde kendini bilenlerin hiçte üzerine alınmasına gerek duymayacağı bir Hiciv yazısı yazmış. Sonra gördüm ki, yazının tarihi 10 gün öncesine ait sardı mı bir merak. Hazret durdu durdu da neden 10 gün sonra açtı ağzını yumdu gözünü diye... Anlaşılan o ki, Kılıçdaroğlu'nun, genel kurmayın bu yazıyı üstüne alınıp bir bildiri yayınlamasına koyduğu tepki ve İstanbul Baro Başkanı Kocasakalın Eskişehirde yaptığı konuşma bunda oldukça etkili. Tamam bunlar siyasetin anlaşılır gelişmeleri olabilir ama şuna yanıt bulamadım. Neden paşaları kastederek "dava açın" demek ihtiyacını duydu. Şimdi bekleyip göreceğiz bakalım hangi paşalar bu yazıyı üzerlerine alınıp emir büyük yerden deyip dava açmak için sıraya girecekler? Bu sefer kalkıp birisi "Paşalar", "O zatın" kulubesinde beslediği "paşa" mıdır ki sen kalkıp "tut tut, yakala" komutu veriyorsun diye yazsa ne olacak şimdi. İşler karışık anlayacağınız.. Konumuza geri dönersek, hazret böyle kelam buyurup "O Zatı" hedef alınca twetter üzerinden şöyle bir yanıt vermiş... "Üzülmeyin arkadaşlarım... Benim kalemim hep şefkat, merhamet, sevgi istedi... Kine, nefrete, merhametsizliğe kızdım... Beni eleştirirken "Kaleminden pislik akan" demesi, asıl bir Başbakan'a yakışmadı... Tabi ki dava açacağım... Yargı yoksa, o zaman sığınacağım tek yer kalır; sizin vicdanlarınız... " İyi de böylesine dezenformasyon yapılan bir ortamda, zihinlere tasma takılmış, vicdanları başkalarının eline geçmiş, % kaç özgür vicdan bulunabileceği ayrı bir soru!... Neyse biz bunu burada bırakalım, esas bomba basın toplantısının devamında gelen diyaloglar... Gazeteciler "Kılıçdaroğlu'nun, bugünkü grup toplantısında Genelkurmay Başkanlığı'na sert eleştiriler yönelten konuşması hatırlatılınca" Hazretin söyledikleri insanı kasıklarını tutararak güldürecek kadar müthiş bir yeteneğin göstergesiydi... Bu sefer Hazret demiş ki; "'Kılıçdaroğlu, siyasetin adap yanını iyi anlayamadı. Kimsenin kimseye hakaret yetkisi yok." Vay be bunu söyleyene bak sen... Balık hafızalıyız ya.. Yersen... Ama Hazret haklı bence çünkü, yaşananları ve kendisinin dile getirdiği "Edep Dolu!" laflarını duymamazlıktan gelen balık hafızalı birilerinin suçu aslında.. Anlamaza yatan, duysa da kulaklarını tıkayanlar çoğunlukta olunca, Hazret de böyle fütursuzca sütten çıkmış ak kaşık tavrıyla ahkam kesmekten hiç yüzü bile kızarmıyor doğal olarak!
-
OKUL SÜTÜ PROGRAMI TEKELLERE Mİ YARAYACAK...
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
-
OKUL SÜTÜ PROGRAMI TEKELLERE Mİ YARAYACAK...
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
-
Başkalarından üstün olmamız mı yoksa dünkü halimizden daha ileride olmamız mı önemlidir? Üzerinde düşünmekte yarar var!
-
İşte sizi de yanılsamaya düşürecek o kareler.
GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı