Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Hiçbir şey düşünemiyorum diyorsanız eğer... Ya da düşünüp de ne olacak gibi bir yaklaşım içindeyseniz... Olsun siz yinede şu sözü edilen "Faydasız İnsanlar" hakkında, Kimmiş acaba bu insanlar diyerek aşağıdaki başlıktan biraz Bilgi Edinin... http://www.turkish-m...r/#entry1014816
  2. 1925 yılında Evrim Teorisi'ni öğrettiği gerekçesi ile mahkemeye çıkartılan J. T. Scopes isimli öğretmenin davası Scopes Trial (Scopes Davası) olarak bilinmektedir. Bu dönemde, ABD'nin Tennessee eyaletinde Evrim Teorisi'ni öğretmek, eyaletin hukuk kurallarına göre bir suçtu. Bu davada, dönemin ünlü hukuk adamı Clarence Darrow gönüllü olarak biyoloji öğretmeninin avukatlık görevini üstlenmiştir. 1960 yılında çekilen Inherit the Wind (Maymun Davası) filmi işte bu davaya dayanmaktadır ve biyoloji öğretmenini gönüllü olarak savunan avukatı filmde Spencer Tracy canlandırmaktadır. Duruşma esnasında hakim; avukatın mahkemeye davet etmiş olduğu zoolog, antropolog, ve jeolog olmak üzere üç bilim insanının bilir kişi olarak dinlenmesi reddedilmiş ve böylelikle avukat, savunmasını, biyoloji öğretmeninin ceza almasını isteyen dindar politikacı ile tartışarak yapmıştır. Dava sonucunda biyoloji öğretmeni cezaya çarptırılmıştır. Ancak daha sonra karar üst mahkemece bozulmuş ve öğretmen serbest bırakılmıştır. Filmin IMDB sayfası: imdb.com/title/tt0053946/ Filmin Fragmanı: Birçok kez, dinsiz kimseler hakkında, onlar için hiçbir kutsal kavramın olmadığı iddiasında bulunulur. Benzer bir soru, Evrim Teorisi’ni öğrencilerine öğrettiği gerekçesiyle hakkında hapis cezası istenen biyoloji öğretmeninin duruşmasının anlatıldığı Inherit the Wind filminde sorulmaktadır (bu film Türkçe’ye Maymun Davası olarak çevrilmiştir). http://vimeo.com/50292445
  3. GeceKuşu şurada galeri fotoğrafı gönderdi: Üye Fotoğraf Galerileri
  4. *** Yazılan bu yazılarda bir gerçeği de vurgulamak adına -On İki Saniyede bir ölen- “Çocuklar” bir semboldü. Oysa çocukların haricinde o kadar çok insan var ki başka Tanrıların hükmü altında yaşayan. Her sabah ve gece yatsıya kadar beş kere gidip baş konulan secdelerin, yapılan tapınma ritüellerinin kime ne hayrı var? Tıpkı kurban kanları gibi Tanrıyı beslemekten başka. Aç bu insanlar aç, ölüyorlar tavuklar gibi pat pat. Ölürlerken bile açlıktan sesleri çıkmıyor. *** Yoksa "cezada acele etmeyen" El-halim’in yolladığı Ak babaların etraflarında beklediklerinden habersiz misiniz? Nasılda Tanrı kendiyle çelişiyor. El-halim’in olduğuna inanmıyorsanız, o zaman onlar başka Tanrının çocuklarıdır. Oysa İnananlarının beş vakit ibadeti onun acelesini hiç durdurmuyor. Belkide, onun ilk dediği 50 vakit ibadetin kabul edilmediğindendir. Alınlar secde ederken her rekatta, kaç “On iki saniye” geçerse geçsin mutludur insanlar namazla günahları silerken. Akbabalar dolaşırken, Beklerken aç halde, Aç bir çocuğun ölmesini... Alınlar Tanrıyı besler… Gerçek Tanrıdan yoksun kalmış çocuklardan habersiz. Tanrı O çocuklardan daha mı açtır ki, Beslenmek ister namazla, kurban kanlarıyla, hacda döne döne? *** O akbabalar bir zamanlar “Al İlah’ın”, “Zeus un”, “Ea nın”, “Enlil’ in” ve binlercesini yemişti. Yok etmişti insan oğlunun varlığında onlara olan inançlarını… Yoksa böyle bir son bu son Tanrının da mı korkusu? O akbaba ona da gelecektir diye, her “On iki saniye”de bir ölen çocuklar onu hiç mi ilgilendirmez, İnananlarına sevap sayıp kendini doyururken secdelerde, haclarda, kurbanlarda?. *** Tanrı, daha fazla cami ister durur, çıkın paraları, Tanrı sevap yazacak. Daha, daha, daha, siz minareleri göğe dikmekle meşgulken, Bu resimde “yarattıkları ile varlığı açık” Ez zahir'i göremediniz mi, O da mı yoktu orada ? Bir sürü ismi olan bu Tanrıyı orada göremezsen, gidin hala sığının örgütlü dinlere, Mitlere, simgelere, ideolojilere sığının. Sevap bol keseden nasılsa, ama karşılığı, bedeli çok ağır aslında. *** Tanrıyı doyururken parayla, dualarla, bak bir çocuk daha öldü inanç duyulan Tanrının bile haberi olmadan. Tanrı bile korkarken akbabalardan. Nereye kaçılır ki şimdi? Hangi imgeye? Bir şeylerin yok olduğunu görmek, bir şeyleri kaybetmek çok can sıkıyor değil mi? Tanrıları doyurmaya gelince; etrafta bu kadar aç insan ve diğer canlılar varken, O Tanrı geçmiyor benim gördüğüm yerlerden. Ey Tanrı!; Üzgünüm “On iki saniye”de bir ölen çocuklar varken, ben senin unuttuğun onların yanındayım. Birilerinin senden vakit bulup onlara alın sürme vakti geldi de geçiyor bile. *** Bu yazılanlar kimsenin tekeli altında değildir. İsteyen istediği yerde kullanabilir.. Ne kadar çok insan, ne kadar çok yere yazarsa bir o kadar fazla insan okur. *** Kaynak: Özgür bir dünya için Dinsizlik…
  5. *** Ne kadar çok kötü şeyler yaşanıyor gerçek yaşamda öyle değil mi? Yaşanan bu kötülüklerin büyük çoğunluğunun nedeni Tanrının yarattığı insanlar yüzünden değil mi? Tanrı varsa ve insanları yarattıysa bu işte Tanrının hiç mi suçu yok? *** Er-Rahmânu Manası: “Bağışlayan, esirgeyen; bütün yarattıkları için iyilik ve merhamet isteyen; sevdiğini-sevmediğini ayırdetmeyerek bu dünyada onlara sayısız nimetler veren." NEREDESİN EY Er-Rahmânu; Bu çocukların Tanrısı sen değil misin? … Ses Yok, NEREDESİN EY El-Muheyminu: (Kâinatın bütün işlerini düzenleyen, gözeten, yöneten), Bu çocukların Tanrısı sen misin? … Ses Yok, NEREDESİN EY El-Vehhâbu; (Her çeşit nimeti hiçbir karşılık beklemeden devamlı ve bol bol veren) Bu çocukların Tanrısı sen misin? … Ses Yok, Ya sen El-Mukiytu; "Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, her yaratılmışın azığını veren" El -Basiyru; "Her şeyi en iyi gören" Sende mi görmüyorsun bu çocukları? ... Ses yok… Ya sen El-Adlu; .. ? Ya sen El-Kâdiru; ? *** Onları önce Ed-Dârru;"Elem ve mazarrat verici şeyler yaratan" görür, El-Mumiytu; "Ölümü yaratan" sonunu getirir. Diğerlerinden tek bir ses çıkmaz… Onlar sadece bu iki Tanrının çocuklarıdır.. Elem ve ölüm Tanrısının… *** Yok diye itiraz etti "El–Kabız" "Dilediğine darlık veren, sıkan, daraltan" Bu işin içinde bende varım… Yoksa sen kabızlık neden oluyor zannettin? ***
  6. Oysa, Oysa… İçlerinde Tanrı sevgisi dolup taştığını iddia eden milyarlarca inanırın yaşadığı bir dünyada yaşıyoruz. Camilerde para toplayanlar, onlara para verenler Tanrı adına yapıyorlar bu işi. Birileri “Kurban bayramı açlar doysun diye Tanrı emretmiştir." diyordu bir dinde? Ama gel gör ki bu kurbanların kanları “On iki saniye”de bir ölen çocukları besleyemez. Onlar akan onca kanla Tanrılarını besliyorlar, açları değil. Kurban bayramlarında oluk oluk akan kanlar Tanrıyı beslemekte. Yoksa öyle değil mi? *** Nepal'e, Etiyopya'ya, Güney Afrika'ya, Bangledeş'e giderseniz eğer, çoğunlukla hiç bir dini inancı olmayan insanları görürsünüz oralarda, rahat evlerini bırakıp tek bir bedel almadan Tanrının unuttuğu insanların yararına çalışan. İçlerinde inanırlar da vardır elbette ama eğer giderseniz tüm bedeninizin utançtan kızaracağı “tek bir Müslümanın olmadığı” gerçeğiyle yüz yüze gelirsiniz ne yazık ki. Oralarda Müslümanların kurduğu yardım kuruluşları da yoktur üstelik “Deniz Feneri” benzeri. Zaten olamazda.! Neden biliyor musunuz? Bir müslüman her yıl kazandığının 40 ta birini öncelikle yakın çevresinde bulunan fakirlere vermelidir. Bunun neresi kötü ? Kötü değil elbet iyi ve yararlı bir dayanışma örneği. Ama farklı bir durum var burada, şunun iyi kavranması gerekiyor… “İslam zekatını inanana ver” der. İslam’da sevap kazanabilmek için yardım edilecek insan Müslüman insandır. Tanrı Müslümanları sever, onları kayırır kitapta. Evrensel bir iyilik yoktur. "Kendisine inanmayana, getirdiği dine inanmayana lanet eden" bir Tanrının inanırları kendilerinin dışındakilerle ne için dayanışma içine girsin, onları neden doyursun ki? *** Hac süresince Müslümanlar birlik ve beraberlik içinde olur. Birbirleriyle nefs’ e ait olmayan şehvet içermeyen konularda görüşebilirler. Şehvet içermeyen konularda görüşen Müslümanlar binlerce dolar harcarken bu görüşme için kaç “On iki saniye” geçiyor haberleri var mı? Hac kavramı bütün dinlerde vardır. “Varanasi, Allahabad, Efes ve Kabe” inanlarının hac yerleridir. Onların Tanrıları birlik beraberlik için onları “Kabe, Varanasi, Allahabad ve Efes de” toplarken, unutulmuş nesil, başka Tanrının çocukları için kaç “On iki saniye” geçmektedir? Oysa gerçek yaşamda; “Duygusuz, Tanrıdan habersiz birçok hayvan topluluğu bile dayanışma içindedir.” Ama ne yazık ki; “On iki saniye” den bi haber, inananların dediğine göre “Duygularımız Tanrıdan gelir insanoğlu için.”
  7. Bir tarafta, "Tanrını kutsadığı Arapçayı" anlamasalar da okusun çocuklar diyerek para toplarken imam ve sevapları artsın diye para verirken birileri... Diğer tarafta saçları jöleli, takım elbiseler içinde, villalarda bacılarla hayatlarını geçiren bir tarikat... Ellerinde kaynağı belirsiz milyon dolarlar!.. Onlarda yukarıda ki yazıda ki imam gibiler. İmamım anlayamayacakları bir dilin yazısını öğretmek için sarf ettiği çaba neyse, Janti tarikatında amacı aynıdır. Zira; Kuşe kağıda yazdıkları, çizdikleri safsatadan, kuru gürültüden öte olmasa da. Önemli olan, "Emperyalizmin çarklarının dönmesi için" okuduğunu anlamayan, inançlı nesillerin gerekli olmasıdır... Kuşe kağıda bastıkları, cicili bicili resimlerle süsledikleri Amerikan Kilisesi destekli, bilimsel olmaktan uzak kitapların da “On iki saniye”den haber verirler mi? Oysa o kuşe kağıdın yazarı öyle bir alimdir ki.. İncelendiğinde bu alimin; felsefe, matematik, tarih, ilahiyat gibi alanların; fizik, kimya, astronomi, biyoloji, jeoloji gibi temel doğa bilimlerinin; sosyoloji, antropoloji, arkeoloji, filoloji gibi toplum ve insan bilimlerinin; tıp, genetik ve mühendislik gibi uygulamalı bilimlerin ve bütün bu bilim dallarının alt dallarının, ayrıntı konularda tartışma ve yorum yapabilecek kadar uzman olduğunu hemen kavrarsınız. Anlaşılan o ki; Dünya bugüne kadar bu çapta bir “âlim” görmedi! O her şeyin uzmanıdır. Anacığından, babacığından kalan para ile villalarda, köşklerde abilere, bacılara rahat bir hayat sunarken, kuşe kağıtlara milyarlar dökerken, bilimsel, felsefi elini atmadığı tek bir konu yokken, bilmediği bir şey vardır. “ON İKİ SANİYE.” O aklınıza gelebilecek bütün canlı türlerinin uzmanıdır. Memeli, sürüngen, kuş, balık, böcek, bitki… hepsinin yapısını en ince ayrıntısına kadar bilir. Görülmemiş bir biyolog, zoolog ve botanikçi olduğu gibi, bunların hepsinin alt dallarında da uzmandır. Moleküler biyoloji, sitoloji (hücre bilimi), histoloji (doku bilimi), fizyoloji, anatomi, embriyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, taksonomi, ekoloji, viroloji, patoloji… aklınıza ne gelirse, hepsinde iddialı yorumlar getirecek, ortaya kuramlar atacak, tüm tartışma konularına nokta koyacak kadar bilgi sahibidir. Noktayı koyamadığı, o noktada parmak basmadığı tek bir konu vardır. “ON İKİ SANİYE." Sanırım Tanrını varlığını ispat için o kadar konuya kafa patlatıyor ki, kafası ilimle, bilimle o kadar dolu ki başka tarafta Tanrının unuttuğu çocuklar aklına gelmiyor. Zira alimimiz Tanrının ispatı için ilimle meşgul. O Tanrı ise “Alim mehdimizin” sevaplarını yazmakla, ona cennetinde en iyi yerlerini hazırlamakla meşgul... Durum böyle olunca her on iki saniyede ölen çocuklar unutulmuş bir nesil. Başka Tanrının çocukları kuşe kağıtlarda daha çok sevap arayan alimlerin, o alimlere sevap yazıp, cennette yer hazırlamakla meşgul Tanrının dünyalarında. Oysa bir düşünebilseler, bir kutu jöle parasına, kitabın kuşe kağıdının bir sayfasının bedeline “on iki saniye” duracak, çocuklar yaşayacak… Kaynak: Özgür bir dünya için Dinsizlik…
  8. Yıllardan 2007 idi… Tam tamına altmış beş bin dolardı Fatihteki bir Kuran kursu için toplanan para… Arapça okumasını öğrensin diye çocuklar. Daha fazla cami inşa edilsin diye... İmamın parayı ikiye katlayıp daha fazla çocuğa Arapça öğretme sevdası ise dolandırıcılara kolay kazanç kapısını açıverdi. İmam elindeki paraları iki katına çıkarmak amacıyla dolandırıcının vaat ettiği bir yöntem ile para basmayı, başka bir ifadeyle kalpazanlık yapmayı ulvi görevi için gayet mantıklı bulmuştu. “Gerçek yüz doları makineye sokacaksın, 24 saat bekleyeceksin, iki yüz dolar çıkacak.” Bu önerme imama normal gelmişti. Bu tür mucizelere alışıktı imam çünkü. . Zira kutsal kitap da baştan başa mucizelerle dolu değil miydi? Arapça okumasını öğrenmeliydi çocuklar. Daha fazla cami inşa edilmeli... Daha çok sevap kazanılırdı bilmediğin anlamadığın bir dilde okumak. Tanrı Arapçayı kutsamıştır çünkü… O yüzdendir ki; Milletimiz cami avlularında ellerini ceplerine seve seve atıp yardım ederler “Kuran Arapça okunabilsin” diyerek. O yüzdendir ki; Milletimiz imamlara paraları seve seve verirler “Çocukları okudukları kitabı anlayamasınlar" diye. İmamda aldığı paraları dolara çevirir, nasıl kuranın dili Arapça ise ve daha çok sevap kazandırıyorsa, paranın değerlisi ve daha fazla kazandıranı da dolardır. Milletimizin eli açıktır anlayamadan okunması için kitabın, imamın aklı çalışır daha fazla para için, ulviyse görevi, amaç anlamadan daha fazla çocuğu okutabilmekse, kalpazanlık yapmakta doğaldır. Bu yazıya başlayalı kaç tane "On iki saniye" geçti? Ve yine bilmediğimiz dünyanın herhangi bir yerinde bir sürü çocuk daha öldü... Biliyor musunuz?. Peki İmam farkında mı acaba bu acımasız gerçeğin, ya da paraları toplayan imamın cemaati, Ne kadar duyarlı?. Anlamadan okumayı sağlamak amacı ile ceplere atılan eller, güneşin aydınlattığı toprakta pusuya yatmış ölümü, gizlenmiş kötülüğü, o toprağın kalbinin derin karanlığını aşağılayıcı bir hareketiyle, haince bir yakarışla çağırdıklarından haberli midirler?. Onlar için güneş ilerledikçe yeryüzü silkinecek, her sabah olduğu gibi can suyu verilmiş çiçek edasıyla canlanıp anlatılmaz güzellikteki renklere bürünecektir anlamadığı dilde kitaplar okundukça. Onlara geçen her "on iki saniye" hayatta daha bir güzellik katacaktır, hele birde minareleri Tanrıya ulaşırcasına gökyüzüne yükselen camilerde iseler ve o camiler için ellerini ceplerine attılarsa... Cami, kuran kursu için ellerini ceplerine atanlarda okumazlar, bilmezler, okudukları ise anlamadıkları bir dildendir. Ah bir okusalar, bir okuduklarını anlayabilseler, bir bilseler o mucizelerde ki gibi değildir gerçek yaşam. Oysa Onlar ellerindeki kitapta toplarlar, bölerler, çıkartırlar, hesaplarlar ve sayılarda mucize ararlar. Oysa burada bahsedilen “on iki” sayısında hiç mi hiç mucize falan yoktur. “On iki sayısı” bu sefer bize mucize değil, ölümü verir, hem de masum çocukların ölümünü. Neden mi? Eğer dünyanın her hangi bir yerinde bir çocuk açlığa bağlı sebeplerden ölüyorsa bilin ki “on iki saniye” geçmiştir. Okuduğunu anlayamayacak çocuklar yetiştirilen ülkelerde, gözleri kamaştıran güneş şehrin üzerine abanırken, kuytu köşeler ok gibi yağan şiddetli ışıkları girintiler, çıkıntılar sayesinde engelleyip ellerinden geldiği kadar loş kalarak sırlarını saklamaya çalışırlar. Sabahtan öğlene kaç on iki saniye geçmiştir, kaç çocuk daha ölmüştür? Müslümanlar cami için para topluyor, güneş hiç kimseye, olan bitene aldırmadan yolunda ilerliyor. Sızan altın rengi ışıklarda her on iki saniyede bir çocuk ölüyor. Oysa para toplayanlarla, para verenler etrafa yayılan rengarenk ışıkların oraya buraya sahte gölgeler düşürdüğünden geçen on iki saniyeden habersizdir. Gece ağırlığını var gücüyle hissettirip denizin üzerine abanırken, bulutların arasından yaramaz çocuklar gibi her şeye rağmen birkaç yıldız göz kırparken ve soluk ay ışığı karanlığa inat dalgaların üzerinde oynaşıyorken imam evde paraları sayarken kaç on iki saniye daha geçmiştir? Kendinden büyüklerinin sevap kazanması adına bilinçli olarak zihinsel istismara uğratılan çocuklarımız ne anlattığını bilmeden okuyor evlatlık Zeyd’ in karısı Zeyneb’ in Muhammed e helal kılınması hikayesini. İnançlı büyükler daha fazla para veriyorlar anlamasınlar diye Kurandan okunanları çocukları. "Elif, Be, Te, Se, Cim, Ha, Hı, Dal" derken on iki saniyenin geçtiğinden habersiz ezber yapan çocuklar. Anlayamayan bir neslin Tanrısı sevap dağıtırken bir yerlerde, Ya her on iki saniyede bir ölü veren unutulmuş bir nesil!.. Onlar Hangi Tanrının Çocukları?.. Kaynak: Özgür bir dünya için Dinsizlik…
  9. Seninkine de sağlık... Bilimsel veriler ve hikmetlice sorgulama..?
  10. Sahipler ve Tanrılar Fıkra şöyle: Bir köpek diyor ki; “Sahibim benimle oynar, bana yatacak yer verir, beni besler, benim hayatımı güzelce sürdürmem için elinden gelen her şeyi yapar. O zaman, sahibim kesinlikle bir Tanrı olmalı!” Kedi ise şöyle diyor; “Sahibim benimle oynar, bana yatacak yer verir, beni besler, benim hayatımı güzelce sürdürmem için elinden gelen her şeyi yapar. O zaman, BEN kesinlikle bir Tanrı olmalıyım!” Bu fıkra, kedi ve köpeklerin -bizimle en sık beraber yaşayan iki hayvanın- aynı duruma farklı tepkilerini yansıtıyor. Ama aynı zamanda Tanrı olarak kafamızda yarattığımız şeyin çelişkilerini de vurguluyor. Köpeğin izlenimindeki Tanrı, bize hayat veren, o olmadan yaşayamayacağımız bir varlık olarak tarif ediyor. Bu Tanrı, yaşayacak yer için, yemek için, sağlık için, mutluluk için, ihtiyacımız olan her şey için başvurduğumuz, ve adeta mucizevi biçimde hepsini yerine getiren bir Tanrı. Burada tüm övgü Tanrıya gidiyor. Ne var ki, kedinin izlenimindeki Tanrı, insanların tapındığı, hediyeler sunduğu bir Tanrı. Dolayısıyla, kedi kendisini Tanrı olarak görüyor. Bu kedinin, daha doğrusu Tanrı’nın insanlara bir cevap vermesine de gerek yok... Tıpkı, kitaplı dinlerin Tanrı’sının dualara yanıt vermemesi gibi. Ancak bizimle iletişim kurmasa da, yine de bu Tanrı’nın olası gazabından korunmamız için hediyeler vermeye / kurbanlar kesmeye / ibadete devam etmemiz gerekiyor. Esasen biz insanlar, bu iki farklı Tanrı algısını da bir arada zihnimizde taşıyoruz. Öyle olmasaydı bu fıkra komik olmazdı... Köpeğin bakışı, Tanrı’yı iyiliğin kaynağı, tüm ihtiyaçların çözümü olarak tasvir ediyor. Bunun karşılığı olarak da Tanrı, inananlara sorumluluklar yüklüyor. Kedinin bakışı ise daha gerçekçi, zira buna göre Tanrı’ya dair tüm görevleri insanlar yapıyor. Tanrı, insan mantığının ‘ötesinde’ olduğundan dolayı, inananlar mantık dışı görevleri de yapmaktan çekinmiyor. Örneğin Tanrı ‘Kafirleri öldürün...’ derse, insanlar ordular kuruyor savaşa giriyor. Tanrı ‘4 kadınla evlenin...’ derse insanlar haremler kuruyor. Tanrı, ‘Uçakları ikiz kulelere çarptırın...’ derse, yine insanların bunu sorgulamadan uygulamaları gerekiyor. Elbette, insanların neden savaştığı, neden evlendiği ya da neden toplu katliam yaptıklarının pek çok başka sebebi olabilir. Bunların pek çoğu kişisel mantıksız ve saçma sebeplerdir. Bu kişisel sebepler, eğitim başta olmak üzere çeşitli yollarla uzun vadede değiştirilebilir. Ancak bir kişi Tanrı’nın emrettiği her şeyi yapmaya kendini adadıysa, yaptığı şeyi asla sorgulayamaz. Kaldı ki, ruhani bir güçten alınan emirlerin, sorgulanmasının herhangi bir yolu da yoktur. Bu nedenle dinsel saçmalıkları mantık çerçevesinde çözmeye çalışmak tamamen faydasızdır ve sadece yanılgıyı derinleştirir. Kaynak : Bu yazının orijinali NH Baritone tarafından İngilizce olarak yazılmış ve 1 Ocak 2009'da Atheist Nexus web sitesinde yayınlanmıştır.
  11. Bir zamanlar birileri de senin "ewrim hic olmadi.." yaklaşımında olduğu gibi, iddialı olarak dünyanın yuvarlak olmadığını savunuyordu.. NE OLDU?.
  12. ADI GEÇEN ŞAHSİYET HAKKINDA ...; Çok İyi şeyler düşündüğüm söylenemez... !
  13. Günümüzde "Abdurrahman çelebi" örneği absürt bir ziniyetten başka ne bekleyeceğiz ki? Not: Kuzunun olmadığı yerde keçilere "Abdurrahman çelebi" dermiş atalarımız...
  14. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    İmzaladım....
  15. Süperrrrrr.....
  16. Tespitler katılmışsın sevgili dennisse ama asıl yanıtlanması gereken son bölüm yani kişisel sorgulama eksik kalmış... Eğer devamında yazdıkların benim aradığım yanıtsa sana katılmıyorum. Son paragrafta yazılanlar (Eğer oluyorsa ya da olmak zorunda kalıyorsak,)dikkate alınır ve senin ifade ettiklerinden taraf olarak destek verdiğin anlamını çıkarırsak, kişisel sorgulama yapmanın zamanı gelmiş sanırım... Sevgilerimle
  17. "Çatışmak ve savaşmak iyi bir şeydir" diye bilir miyiz? Gerekçesi ve amacı ne olursa olsun savaşın bir insanlık suçu olduğunu hala kavrayamadığımız taktirde kendimizi hangi kategori içinde tanımlayabiliriz? İster din, ister sömürü, ne adına olursa olsun savaşların temelinde çıkar çatışması ve paylaşımda yaşanan haksızlıklar söz konusudur. Kendimizi tanımladığımız yer ve onun getirdiği ilişkiler, yaşanmış ya da yaşanacak olan savaşlara taraf olmamalıdır. Eğer oluyorsa ya da olmak zorunda kalıyorsak, kendimizi, içinde bulunduğumuz ortamı ve ilişkilerimizi sorgulamanın zamanı çoktan gelmiş demektir.
  18. Kazım Koyuncunun aramızdan ayrılışının üzerinden 7 yıl geçti... ’Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim’ diyerek kendini ifade eden sözleri halen hafızalardaki yerini koruyor... Onun söylediği yaşama dair şu sözler kendisini anlamak için bence yeterli..... "Güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlara, ateş hırsızlarına, Ernesto Che Guevara'ya, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya…" Işığın bol olsun 'DİNA K'AK'İ' Işığınız bol olsun Çernobil kurbanı tüm insanlar.. !...
  19. Alışkanlık kazananlar olarak bizim gibi olanlardan bahsediyorsun sanırım... Mevcut düzeni ve yapılanları destekleyenler de alışkanlık kazanır mı merak ediyorum doğrusu... Karşıt olanların alışkanlığının onları nereye götüreceği belli aslında... Ama Taraf olanların ve "yetmez ama evetçilerin" alışkanlıkları onları nereye götürür acaba... Saddamın, Kaddafinin, Mübarekin başına glenler ve da hatta "Beşar Esad'ı" bekliyen akibet şu anda her şey yolunda görülürken Erdoğanın çevresindeki kitle işler ters giderse alışkanlıklarını ne yönde geliştirip değiştirecekler, nerede duracaklar merak ediyorum... Öyle sanıyorum ki ona en büyük hakareti şimdi onu eleştirenler değil, alkışlayıp yürü ya Hazret diyenler yapacaklardır! İşte bundan son derece eminim...
  20. GeceKuşu şurada yorum gönderdi yam_yam'nın blog başlığı içinde yam_yam' ca
    Sana katılıyorum sevgili "Dostum" Kim ne derse desin, konu yada ilgili konularla ilgili kim hangi doğruyu ifade ederse etsin yollarından dönmeyecekleride kesin!..
  21. Soğukkanlılıkla gerekçesi ne olursa olsun birinin ölümünü izlemek istemem diyorsanız, kanlı sahneler yüreğinizi burkuyor, kan görmeye, birinin parçalara ayrılmasına dayanamam diyorsanız hiç bulaşmayın derim... Herşeye rağmen seri bir katilin gerekçelerini merak ediyor ve yeri geldiğinde gözlerimi kaparım diyorsanız siz bilirsiniz...
  22. Son günlerde yaşananlara bakınca 2 şey geliyor aklımıza: İdris Naim Şahin, içindeki saflığı ve dürüstlüğü eş başkan veya diğer kurmaylar kadar kaybetmemiş biri midir? Yoksa, yarattığı yapay polemiklerle mayın temizliği görevini gönüllü olarak üstlennmiş biri mi...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.