Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. İşte bunda çok haklısın. Sevgili Evrensel... Bağırıp çağırmakla hiç bir şey çözülemiyor. Geldiğimiz yer ve nedenleri üzerine gerekli değerlendirmeleri -ve ölçütü- sosyologlar yapıp sonuçlarını önümüze koyacaklardır elbet...
  2. Bu insani anlayışla düşünenler için evet... Üstelik, kim olursa olsun... YERYÜZÜNDE YAŞAYAN VE YAŞAMIŞ TÜM ANNELER BUNU HAK EDİYOR. Ancak; doğurana değilde doğana biat eden yalaka zihniyetidir eleştirilen... Başlık yazısı bu açıdan senin önerin doğrultusunda kaleme alınmış aslında... TV lerde izlemedik mi? Kendi annesine hakettiği saygıyı gösterdiği bile şüphe götürür şahsiyetler "Kendi annem ölmüş kadar üzülüyorum" diyebiliyorlardı. Sukuneti bozanlar bu insanlar... Sukuneti yalaka anlayışıyla bozanları eleştirenler değil...
  3. Yani... İnsanın kanına giriyorsun... Sevgili Radya Yakın olsa da çıkıp gelseydik Çaylara Keklere.... Yanında bir şey olmasda da olur aslında resimde ki sunum bile yeter... Ardından iki çift tatlı sohpet...
  4. *** Köstebek ... 12 Ekim 2011 Beşir Atalay’ın içişleri bakanlığı döneminde, polislerden toplanan bağışlar, Kızılay dururken bu arkadaşlara verildi mi? Verildi. TBMM’nin mutfağı yenilenirken, TBMM’nin tabağı, çatalı, bardağı bu arkadaşlara verildi mi? Verildi. Kamu yararına dernek statüsü almak için başvuruda bulunduklarında, Danıştay tarafından iki defa reddedilince... Kamu yararına dernek statüsü verme yetkisi Danıştay’dan alınıp, Bakanlar Kurulu’na verildi mi? Verildi. Kamu yararına dernek statüsü verme yetkisi Bakanlar Kurulu’na geçer geçmez... Bu arkadaşlara, izin almadan bağış toplama yetkisi verildi mi? Verildi. Mehmetçik Vakfı’na bile verilmeyen vergi avantajı bu arkadaşlara verildi mi? Verildi. TBMM Üstün Hizmet Ödülü verildi mi? Verildi. Bu arkadaşları soruşturan savcıların işine son verildi mi? Verildi. * Ne der hep başbakanımız? Gözleri var görmezler... * Bi nevi “köstebek” tarifidir o. Gözleri vardır ama, görmez. * Dolayısıyla... Beşir Atalay asla köstebek olamaz. Gördüğünden eminim. * Bu ülkede yaşayıp, göz göre göre’yi hâlâ kim görmüyorsa... İşte odur köstebek. ***
  5. Dili, Irkı, Cinsiyeti, Yaşı, Harcadığı Emek ve Toplum içinde statüsü ne olursa olsun;.. İnsanların eşit haklara sahip birer birey olduğunu "-Tartışmadan, Ön koşulsuz-" kabul etmemiz gertiğini kavradığımız zaman, "-Uyarmak adına iyi niyetle sorduğunuz-".. "Biz neyi tartışıyoruz, Neyi konuşuyoruz?" soru ve sorunları ortadan kalkacaktır. Bu toplum ve bireylerin yaşam enerjilerini nasıl sağladığıyla doğrudan ilişkilidir. Bu sorunları kolayca aşıp çözümleyebilen toplumlar ve onun bireyi olabilmek için, O toplum ve bireylerin yaşam enerjilerinin bağırsaklarından beslemememesi gerekiyor. Eğer bağırsaklarıyla düşünen bir toplumun bireyi isek çatışma kültürü yaşamımızın olmazsa olmaz bir parçası olacaktır elbet. Arada bir vicdan yapıp, biz ne yapıyoruz yahu demek ihtiyacı duysak bile... Enerjisini bağırsaklarından alan bir toplumun bireyleri olarak ne kadar akıl, fikir, izan ve mantıktan söz edilse de sonuçta yapılanlar, davranış ve eylemler, içinde bulunduğumuz toplumun hastalıklı beyin yapısının ürettiği düşüncelerle beslenmeye devam edecektir. Sonuçta akşam yenilenlerin sabah dışkılandığı gibi, hastalıklı toplum yapısının beslediği düşüncelerle yaşamı algılayan o bireyler su testisi gibi su yolunda kırılmaya devam edeceklerdir... Bu yargıları içinde bulunduğumuz topluma mal ederek değerlendirmeye kalkmak eksik kalır. Yüz yıllardır yaşanan kan ve savaşların beslendiği kaynak, toplumsal enerjisini bağırsaklarından sağlayan hakim çoğunluğun oluşturduğu genel algılamadır. Bu genel algılama; bireysel ve onların oluşturduğu toplumlar olarak, emeğin ve değerlerin gaspına dayalı, bir diğerini ve toplumları paylaşımda bulunmadan sömürü ve baskılarla kontrol altında tutmaktır. Bu baskılar, emek ve değerleri zor yoluyla almanın ötesinde, topluluklar üzerinde kişisel inançları dinsel hegemonya yoluyla kontrol ederek, Öbür dünya kaygıları gündemde tutularak, bu yaşamda bireylerin sınavda olduğu öne sürülerek katkı sağlanır. Tüm insanlığın sorunudur bu!
  6. İnsanların davranışları, kişisel ihtiyaçlarını "-yerinde, zamanında ve çevreye uyumlu olarak-" çözümleme kültürüyle doğrudan ilişkilidir. Bu kültür ise, çevrenin ve bireyin kendi kişisel gelişimine yaptığı olumlu katkılarla değişim gösterir. Olumluya yönelim eksik kalınca da "-ne ve kim olursanız olun-" birileri tarafından uyarılır ve yönetilirsiniz. İnsanın yüzü kızarır "-yapılması gerekeni hala öğrenmemiş yada bildiği halde-" uyarılıyor olmaktan... Kızarır mı dersiniz?.. Yoksa "-uyarının konumu ve bakış açısına göre-" inançlarımıza baskı var diye feryat figan mı ederler?
  7. *** Bu gerçekleri çocuklarınıza öğretin. Çocuklarınıza mutlu olmaları için kendi dışlarında hiçbir şeye -hiç kimseye, hiçbir yere ya da şeye- gereksinimleri olmadığını, Kendi kendilerine yeterli olduklarını öğretin... Çocuklarınıza başarısızlığın bir kurgu olduğunu, her denemenin bir başarı olduğunu, Her çabanın zafere ulaşan bir adım olduğunu ve ilkinin de ikincisi kadar onurlu olduğunu öğretin... Çocuklarınıza Yaşamın tümüyle derin bağları olduğunu, Yaşamda var olan her şeyle aynı ortamı ve ortak bir yaşamı paylaşan birer canlı olduğumuzu öğretin. Çocuklarınıza son derece bollukla dolu bir dünyada yaşadıklarını, Herkese yetecek kadarı olduğunu ve en fazlasını almak için toplamak yerine, Elimizdekilerin fazlasını paylaşmak gerektiğini öğretin... Çocuklarınıza şerefli ve mutlu bir yaşam sürdürmeye hak kazanmaları için yapmaları gereken hiçbir şey olmadığını, Kimseyle herhangi bir şey için yarışmalarının gerekmediğini, Ve yaşamda var olan iyiliklerin ve başarının herkes için var olduğunu öğretin... Çocuklarınıza bir şeyin sonucuyla cezanın aynı şey olmadığını, Her zaman doğru anlamaları gerektiğini düşünerek endişelenmelerinin gerekmediğini, Mükemmel ve güzel olmak için bir şeyleri değiştirmek ya da "daha iyi" olmak zorunda olmadıklarını öğretin... Çocuklarınıza sevginin hiçbir koşulu olmadığını, Asla sizin sevginizi yitireceklerinden endişe duymamalarını, Onların koşulsuzca paylaştıkları kendi sevgilerinin dünyaya verebilecekleri en büyük armağan olduğunu öğretin. Çocuklarınıza özel olmanın daha iyi olmak anlamına gelmediğini, Birinden daha üstün olduğunu iddia etmenin onları “Gerçekte Oldukları Kişi” olarak görmemek olduğunu, "Benimki daha iyi bir yol değil, benimki sadece başka bir yol" diye düşünmenin iyileştirici bir özelliği olduğunu öğretin... Çocuklarınıza yapamayacakları bir şey olmadığını, Cehalet yanılsamasının yeryüzünden silinebileceğini, Herkesin tek gereksinimi olan şeyin onlara gerçekte “Kim Olduklarını” anımsatarak, onları kendilerine geri vermek olduğunu öğretin... *** Eğer onlara bu GERÇEKLERİ anlatır ve öğretirseniz, Onların gelecekteki yaşamları için çok ama çok önemli bir şeyler öğretmiş olursunuz... Bunları yalnızca sözcüklerinizle değil davranışlarınızla… Konuşarak değil göstererek öğretin... Çünkü çocuklarınız yaptıklarınızı örnek alacak ve taklit edeceklerdir. Ve gerçek şu ki; Siz nasılsanız, Ne kadar pozitif, Olumlu ve Bilinçli iseniz onlarda öyle olacaklardır. ***
  8. Yazdıklarınızın hangi bir tarafını düzeltsek ki? Alıntılanan bu son cümleniz bile tamamen çelişkilerle dolu... En basitinden, Bir ateisti dini inançları olan bir kişi olarak ele alıp görüş belirten birine ne denebilir ki şimdi?
  9. *** Çok soğuk bir kış günü padişah "IV. Murat", tebdil-i kıyafet gezmeye karar vermiş. Yanına baş vezirini alıp yola çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş. Padişah, ihtiyarı selamlamış: 'Selamünaleykümum ey pir-i fani...' 'Aleykümselam ey serdar-ı cihan...' Padişah sormuş: 'Altılarda ne yaptın?' 'Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor...' Padişah gene sormuş: 'Geceleri kalkmadın mı?' 'Kalktık... Lakin, ellere yaradı...' Padişah gülmüş: 'Bir kaz göndersem yolar mısın?' 'Hem de ciyaklatmadan. ..' Padişahla baş vezir adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar. Padişah baş vezire dönmüş: 'Ne konuştuğumuzu anladın mı?' 'Hayır padişahım...' Padişah sinirlenmiş: 'Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım.' *** Korkuya kapılan baş vezir, padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere kenarına dönmüş. Bakmış adam hala orada çalışıyor. Yanına gidip sormuş.. 'Ne konuştunuz siz padişahla?' Adam, baş veziri şöyle bir süzmüş: 'Kusura bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim.' Baş vezir, yüz altın vermiş. 'Sen padişahı, serdar-ı cihan, diye selamladın. Nereden anladın padişah olduğunu.' 'Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi.' Vezir kafasını kaşımış. 'Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek?...' Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış. 'Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun, diye sordu. Ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kışın çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim. (32 ise ağızdaki dişten kinaye, boğaz)' Vezir bir soru daha sormuş... 'Geceleri kalkmadın mı ne demek?' Adam bir yüz altın daha almış. 'Çocukların yok mu diye sordu. Var, ama hepsi kız. Evlendiler, başkasına yaradılar, dedim....' Vezir gene kafasını sallamış. 'Bir de kaz gönderirsem dedi, o ne demek...' Adam gülmüş: 'Onu da sen bul...' ***
  10. *** Yirmi yıl sonra "HEY NE HABER" deyip napıyor, ne yapıyor muş?
  11. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Müthiş bir varsayım ve Müthiş bir zeka pırıltısı; -yaşamın geçekleri, kanun ve kuralları- ile varsayımlar arasında benzerlik ve ilgi olduğunu düşünebilmek. Müthiş bir yaklaşım, önce kendini şimdi de bizleri "ölde gör." diyerek korku salma, korkutarak sonuç alma, kendi inançlarını dayatma çabası... *** Müthiş bir bilgi birikimi; -yada her kimse- diyerek newton dan söz edebilmek. *** Varsayım bu ya belki siz; öldükten sonra gelip ölümden sonraki yaşamı anlatırsınız. Nasıl olsa ölüp de göreceksiniz ya! Varsayım bu ya; iyisi mi mezarlıklara gidip ölen fanilerden öbür yaşama dair orada neler yaşadıklarına dair bilgiler alsak? Sayın lc1d18; ne dersiniz?
  12. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Sevgili gloria; Son satırını anlamlandırabilmek için okudum, okudum, tekrar okudum. Benim kavrayamadığım bir şey vardır belki diyerek tekrar okudum... Sonunda işin içinden çıkabilmek için sormam gerektiğini düşündüm... "Ölümden önce bir hayat yok mu? Yok mu yani öyle bir hayatımız?"
  13. Sevgili Dayı; O satırları yazan bir kadın, sen ve ben birer erkek... Aşk var, aşk var. Senin ki başka, bir diğerininki daha bir başka... Algılanan ise belirttiğin gibi "Suretler"... olunca da her aşkın finali de bu ifadelerle bitecektir elbette... Ama Pakize'nin yazdıklarında o kadar gerçekler var ki.., Sahi sen gençliğinde hiç bir "surete" aşık olmadın be Dayı.. Dolu dolu yaşamadın mı hissetiklerini çılgınca ve umarsız.. Ne acılar çekmiştik be Dayı unuttun mu? Birileri bize de bir şeyler anlatmamışlar mıydı durmadan? Bize de dememişler miydi "Yaşamak güzel." "Boşver, her şey unutulur." diye? Bir kulağımızdan girip bir kulağımızdan çıkmamış mıydı tüm o söylenenler? Ayrıca dediğin gibi "AŞK bu kadar zor değil", hatta bazen de çok kolay. Senin Esas Olarak Bizlere Anlatmak İstediğinden Farklı da Olsa... Olasılıklara bağlı olarak bir minibüs koltuğunda bile başlayabilir yeni bir aşk... http://www.turkish-media.com/forum/topic/248625-bir-yol-hikayesi/#entry944087 Sevgilerimle sevgili Dayı
  14. *** BİR YOL HİKAYESİ Minibüste yanımda oturan genç bayan... Ne kadar da güzelsiniz? Yemyeşil gözleriniz çekinik genlerin baskın yanı adeta. Kim bilir kaçıncı kalıtımsal varyasyonusunuz soyunuzun. Firari bakışların boşuna, gözlerin bana mahkûm. Artık kelimelerimdeki "ınız" ekini de çıkardım sana olan samimiyetim bir kat daha arttı. Seninle aramızda mekanik bir dayanışma var sosyolojik olarak. İneceğimiz duraklara kader birliği etmişiz yanyana. Koltuğun demirine koyduğun şemsiyen bana sokulmakta. O şemsiye senin şeytani tarafın. Sen de keşke şeytana uysan. Yağmur aromalı şu havada elini tutup yürümek isterdim. Oysa para uzatırken bile sana dokunabilme saadetine erişemedim henüz. Seninle gizlerimi paylaşmak da mümkün ve acılarıma hissedar etmek seni. Ne olur sen de benimle son durağa gel. Belki bu son durak bizim için başlangıç olur. Sahilde bir kafede rastlaşırız. "Yine mi sen?" der gibisinden gülüşürüz. Kaçamak bakışlar birbirini kovalar. Öyle ayrı ayrı oturmak olmaz. Az önce yan yanaydık, şimdi yabancı mı olduk? Bir şeyler ısmarlama bahanesiyle yanına gelirim. Benim sözlerim, senin gözlerin etkiler ikimizi. Havayla suyu konuşacak vaktimiz yoktur, hem banane havadan sudan. Nasılsın? İyi misin? Neredeydin sen bugüne kadar? Kimlerin fantezilerine malzeme oldun? Şimdi uzun uzun sana bakıyorum. Gölgem... 0 Güneşten oluşan gölgem de sana bakıyor. Birazdan öpüşürüz, gölgem de peşi sıra... Kıskanırım o zaman. "OLMAZ!" derim. Bak seni gölgemle bile paylaşamıyorum. En iyisi karanlıkta öpüşmek. Adımını attığın sokaklar izini taşır güzelliğinin. Hani güzelliğin bir standardı olsa sana ISO bilmem kaç onayı verilirdi herhalde. Mühim değil buralarda olmamız, yaşanılası mekandır seninle cehennem. Uykuluyum. Şehir gözlerimden akıp gidiyor. Bizim sevgili olma potansiyelimiz var. Ufak bir kıvılcım bu potansiyeli kinetik enerjiye çevirecek ama cesaretimiz yok henüz bitecek olan bir sevdaya başlamaya. *** İniyor musun? İnemezsin... Son durağa kadar bir yerler namüsait. Benle son durağa gelsen, piyangodan çıkmış gibi yine rastlaşsak kimbilir. Belki bir gün bir yerde yeniden karşılaşırız. (Bir minibüs koltuğunda değil ama..) Belki bu yazılanlar hayata dönüşür. Kim bilir yıllar sonra. Bir gün yine, yine böyle bir akşam üzeri bir durakta karşılaşmak dileğiyle. ELVEDA... ***
  15. GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Psikoloji - Psikoloji Forumu
    *** OLASILIKLAR... Bir zamanlar yaşlı ve bilge bir adamın yaşadığı bir köy varmış. Köylüler ne zaman bir konuda çıkmaza girseler, kaygıya kapılsalar, bu adamın yanına koşarlar ve onun açıklamalarıyla tatmin olurlarmış. Bir gün köyün çiftçilerinden biri büyük bir telaş içinde bilge adama gelmiş. Bilge adam, bana yardım et. Korkunç bir şey oldu. Öküzüm öldü, tarlamı sürecek başka hayvanım yok. Söyle bana, bundan daha kötü bir şey olabilir mi? Bilge adam cevap vermiş: “OLABILIR de OLMAYABILIR de.” Adam bir koşu köye dönmüş ve komşularına bilgenin aklını kaçırdığını söylemiş. Tabi ki ona göre, başına gelenden daha kötü bir şey olamazmış. Bilge adam bunu nasıl göremiyor diye düşünmüş. Ne ki, ertesi gün çiftçi çiftliğinin yakınlarında başıboş gezen genç ve güçlü bir at görmüş. Adamın artık bel bağlayacağı öküzü olmadığı için, aklına bu atı yakalayıp ölen hayvanin yerine kullanmak gelmiş ve atı yakalamış. Bu duruma çok sevinmiş. O güne kadar tarla sürmek hiç bu kadar kolay ve keyifli olmamış. Yanıldığını söyleyip, özür dilemek için bilge adama gitmiş. “Haklıymışsın bilge adam. Öküzümü yitirmek olabilecek en kötü şey değilmiş. Eğer başıma bu gelmeseydi yeni atimi yakalamazdım. Sen de kabul edersin ki, bu da olabilecek en güzel şey.” Demiş. Bilge adam bir kez daha “OLABILIR de, OLMAYABILIR de” demiş. Eyvah diye düşünmüş çiftçi bu adam gerçekten keçileri kaçırmış. Oysa çiftçi yine olacaklardan habersizmiş. Birkaç gün sonra oğlu ata binerken düşmüş. Bacağı kırıldığı için artık tarlada babasına yardım edemeyecek duruma gelmiş. Açlıktan öleceğiz diye hayıflanmış çiftçi ve bir kez daha bilge adama koşmuş. Bu kez ona “atı bulmanın olabilecek en güzel şey olmadığını nasıl bildin?” Diye sormuş. “Bir kez daha haklı çıktın. Oğlum sakatlandı ve tarlada bana yardım edemez hale geldi. Bu kez artık bundan daha kötü bir şey olamayacağına eminim. Herhâlde sen de kabul edersin.” Ne var ki bilge adam yine sakin bir ifadeyle çiftçinin yüzene bakmış ve onun üzüntüsünü paylasan bir sesle “OLABILIR de OLMAYABILIR de”, demiş. Bilge adamın bu denli cahil oluşuna öfkelenen çiftçi hışımla tekrar köyüne dönmüş. Ertesi gün köye askerler gelmiş ve yeni patlayan savaş için ne kadar eli ayağı tutan erkek varsa götürmüşler. Köyde bıraktıkları tek genç adam çiftçinin oğluymuş. Böylece orduya alınanlar büyük ihtimalle ölecekken, oğlanın hayati kurtulmuş. BU HİKAYECİKTEN ALINACAK EN ÖNEMLI DERS; Gelecekte ne olacağını tam olarak bilemeyecek olmamızdır.... SADECE, tahminlerde bulunur ve bunların gerçekleşeceğine inanırız. ÇOĞU ZAMAN, ufak bir şeyi büyütme eğilimindeyizdir. İleride korkunç şeyler olacak diye kafamızda olmadık senaryolar üretiriz. VE ÇOĞU ZAMANDA YANILIRIZ. Sakin kalıp,çeşitli olasılıklara açık olabilsek, eninde sonunda “HER ŞEY YOLUNA GIRER.” Aslında. UNUTMAYALIM Kİ: Yaşamımızda oluşabilecek her değişim, olasılıklara bağlı olarak “OLABILIR de, OLMAYABILIR de.” ***
  16. *** Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak... Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz... Sokağa fırlayacaksınız... Sokaklar da dar gelecek... Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi... Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü... Kendinizi taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksiniz... Birileri size bir şeyler anlatacak durmadan... "Önemli olan sağlık." "Yaşamak güzel." "Boşver, her şey unutulur." Siz hiçbirini duymayacaksınız... Gözyaşlarınızdan etrafı göremez hale geleceksiniz. O'ndan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksiniz... Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz... "Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet kopacakmış" deseler, Başınızı kaldırıp "Ne dedin?" diye sormayacaksınız... Yalnız kalmak isteyeceksiniz... Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak... İkisi de yetmeyecek. Geçmişi düşüneceksiniz... Neredeyse dakika dakika... Ama kötüleri atlayarak... Onunla geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz... Gittiğiniz yerlere gitmek... Bu size hiç iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksınız. Biri size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksınız... Aslında kurtulmak istediğiniz halde, o acıyı yaşamak için direneceksiniz... Hayatınızın geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksiniz... Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz... Herkesi ona benzetip... Kimseyi onun yerine koyamayacaksınız... Hiçbir şey oyalamayacak sizi... İlaçlara sığınacaksınız... Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla onu unutturmayan... Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren... Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... Boğazınız düğümlenecek, dinleyemeyeceksiniz... Uyumak zor, uyanmak kolay olacak... Sabahı iple çekeceksiniz... Bazen de "Hiç güneş doğmasa" diyeceksiniz... Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler... Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksiniz... Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz... Nafile... Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek... Rüyalar göreceksiniz, gerçek olmasını istediğiniz... Her sıçrayarak uyandığınızda onun adını söylediğinizi fark edeceksiniz... Telefonun çalmasını bekleyeceksiniz. Aramayacağını bile bile... Her çaldığında yüreğiniz ağzınıza gelecek... Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla... Yüreğiniz burkulacak... Canınız yanacak... Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz. Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden... Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız... Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz... Yaşadığınız şehri terk etmek isteyeceksiniz... Onunla hiçbir anınızın olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek... Ama bir umut... Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu... Bu umut sizi gitmekten alıkoyacak... Gel gitler içinde yaşayacaksınız... Buna yaşamak denirse... *** Razı mısınız bütün bunlara? Hazır mısınız sonunda ölüp ölüp dirilmeye? O halde áşık olabilirsiniz. *** Pakize Suda
  17. AŞKIN TÜRLERİ İlk aşk : Ne yaparsanız yapın, ilk aşkınızı unutmanız mümkün değildir. Yıllar sonra dönüp, "ben ona nasıl âşık olmuştum acaba" diye pişmanlıkla karışık garip bir duygu da yaşayabilirsiniz, olsun. O, size ilk aşkı tattırmış, en önemli yaşam tecrübelerinizden birini yaşatmıştır. Aranızda geçenler acı bile olsa, dönüp minnetle anacağınız biri hep var olacak. Daha ne olsun? Yıldırım aşk : Var mı yok mu tartışmasının içinde değiliz. Diyelim ki var. Demek ki bazılarının duyguları yağmur olup yağabiliyormuş. Yıldırım aşkla başlayıp yıllar süren beraberlikler de var üstelik. Barda oturan kadını/erkeği görüp "bu akşam nasıl yatağa atarım?" diye düşünenlerden bahsetmiyoruz elbette. Sözünü ettiğimiz gerçek yıldırım aşk. Tek dikkat edilmesi gereken, sürekli yıldırım aşka tutulanların genellikle kendi yarattıkları illüzyonun peşinden koşmaları, gerçekle karşılaştıklarında da yeni bir illüzyon yaratmalarıdır. Olanaksız aşk : Bazen yolda yürürken rastlarız, bazen en yakınımızda bulunabilirler. "Bu ikisi bir araya nasıl gelmiş?" diye düşünürüz. Kendi başımıza geldiği de olmuştur, pedini sağa sola bırakan bir kadın ya da televizyondaki futbol maçını seyrederken daha önce hiç duymadığınız küfürler eden bir adam. Aman Allahım?" dersiniz. Ama olmuştur bir kere. Her aşkın olanaksız bir tarafı vardır gerçi, çoğunlukla bunları görmemeyi yeğleriz. Ama bu olanaksız taraflar bazen o kadar ağır basar ki, aşkın hem kaynağı, hem iddiası, hem motorize gücü, hem de terminatörü olurlar. Yasak Aşk : Men edilmiş, engellenmiş ve çoğu zaman da yasa dışıdır. Ama aşığın gözü görmez ki... Belki de aşkı aşk yapan bu "illegal" tarafıdır. Kim bilir? Platonik Aşk : Onu görmek bile sizi heyecanlandırırken, o sizin yanınızdan, geçip gider. Siz heyecandan sapır sapır titrerken, o işiyle meşgul olur. O sizin için hayatınızdaki en önemli kişiyken, siz onun için sıradan birisinizdir. Hem aşık hem de salak hissedersiniz kendinizi... Davranışlarından, konuşmalarından işaretler alıp, umutlanır, bozulur, küsersiniz. İnsanın bir kereliğine bu duruma düşmesi, tecrübesizlikle yorumlanıp, bağışlanabilir. Ancak, bir kereden fazla başınıza geldiyse, oturup kendi hakkınızda düşünmenizde yarar var.
  18. *** Bir küçücük oğlancık bir gün okula başlamış. Pek mi pek akıllıymış. Okulu da pek büyükmüş. Ama akıllı çocuk sınıfına dışarıdan kestirme bir yol bulmuş. Buna çok sevinmiş. Artık okul ona kocaman görünmüyormuş. Bir zaman sonra bir sabah öğretmen demiş ki: "Bugün resim yapacağız." "Ne güzel" demiş çocuk. Resim yapmasını çok severmiş. Her türlüsünü de yaparmış: Aslanlar, kaplanlar, Tavuklar, inekler, Trenler, gemiler. Mum boyalarını çıkarmış ve çizmeye başlamış. Ama öğretmen "Durun" demiş. "Henüz başlamayın!" ve herkes hazır olana kadar beklemiş... "Şimdi" demiş öğretmen, "çiçek çizmesini öğreneceğiz." "Ne güzel" demiş çocuk. Çiçek çizmeyi çok severmiş. Ve yapmaya başlamış pembe, mavi, portakal mum boyalarıyla. Ama öğretmen "durun" demiş. "Size nasıl yapılacağını göstereceğim." Yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş. "İşte" demiş öğretmen. "Simdi başlayabilirsiniz. " Küçük çocuk bir öğretmeninin resmine bakmış. Bir de kendininkine. Kendininkini daha bir sevmiş. Ama bunu söyleyememiş. Kâğıdını çevirip öğretmenininki gibi yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş. Bir başka gün şöyle demiş öğretmen: "Bugün çamurdan bir şey yapacağız." "Ne iyi" demiş çocuk. Çamurla oynamayı çok severmiş. Her şeyi yapabilirmiş onunla: Yılanlar, kardan adamlar, Filler, fareler, Arabalar, kamyonlar. Başlamış çamuru yoğurup sıkıştırmaya. Ama öğretmen “Durun!.. Daha başlamayın!..” demiş ve beklemiş hazır olmasını herkesin... "Şimdi" demiş öğretmen. "Bir çanak yapacağız." "Güzel" demiş çocuk. Çanak yapmasını severmiş. Ve başlamış yapmaya Boy boy, şekil şekil çanakları. Ama öğretmen "durun" demiş: "Size nasıl yapılacağını öğreteceğim." Ve de göstermiş herkese bir büyük çanağın nasıl yapılacağını. "İşte" demiş öğretmen "Artık başlayabilirsiniz." Küçük çocuk bir öğretmenin çanağına bakmış. Bir de kendininkine. Kendininkini daha bir sevmiş Ama bunu söyleyememiş. Toprağını yuvarlayıp yeniden yapmış öğretmeninki gibi Derin bir çanak. Ve çok geçmeden küçük çocuk öğrenmiş beklemeyi izlemeyi ve her şeyi öğretmeni gibi yapmayı. Ve çok geçmeden başlamış kendiliğinden hiçbir şey yapmamaya. Ama bir gün birdenbire taşınıvermişler başka bir eve, başka bir ülkede. Ve çocuk gitmiş başka bir okula. Bu okul daha da büyükmüş öbüründen. Kestirme yolu da yokmuş dışarıdan. Büyük basamakları çıkmak ve uzun koridorlardan geçmek gerekmiş sınıfa kadar. Ve daha ilk gün Demiş ki yeni öğretmen: "Şimdi resim yapacağız." "Güzel" demiş çocuk ve beklemiş öğretmenin ona ne yapacağını söylemesini. Ancak öğretmen bir şey söylemeden başlamış dolaşmaya. Küçük çocuğa gelince durmuş. Sormuş: "Resim yapmak istemiyor musun?" "İstiyorum" demiş çocuk. "Ne yapacağız?" "Ne istersen", demiş öğretmen. "İstediğim renk mi?" diye sormuş çocuk. "İstediğin renk" demiş öğretmen. "Herkes aynı resmi yaparsa ve aynı renkleri kullanırsa kimin neyi yaptığını ve neyin ne olduğunu nasıl anlarım ben?" "Bilmem", demiş çocuk. Ve başlamış çizmeye “Yeşil saplı kırmızı bir çiçeği”... ***
  19. Türkiye'de Anayasa; dini özgürlükleri korur ve devlete genel anlamda bu korumaları uygulamasını ifade eder... Pratikte ise; laik devletin bütünlüğü ve varlığıyla alakalı bazı anayasal hükümler bu hakları kısıtlar sürekli... Geçmişte bu anlamda farklı uygulamalarla ortaya çıkan kısıtlamaların yerini şimdi "Devletin laik ama kişinin laik olamayacağını" kabul eden bir zihniyetin laiklik algılaması aldığı için... "Devletin laik ama kişinin laik olamayacağını" kabul eden zihniyetlerin elindeki bu anayasanın uygulamasında ise bu tür garip sonuçlar ortaya çıkacaktır elbette... Aynı yolun yolcusudur; Şikayetçi olanlarda ... Şikayeti TCK hukuki metinlerinden bir kılıf bulup, iddianamede Baruter’in “Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama” suçundan 1 yıla kadar hapis istemiyle yargılanılması talep edenlerde...
  20. CAPTCHA KARDEŞLİĞİ - Captcha Brotherhood Captcha kardeşliği tamamen ücretsiz, otomatik bir captcha çözme sistemidir. Dünyaca ünlü download programı JDownloader a bir eklenti olarak kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Bu sistem nasıl çalışıyor? Basitçe, sizin kullandığınız JDownloader, bir captcha çözmesi gerektiğinde, captcha yı sistemin sunucusuna gönderir. O sırada bir başka kullanıcı server a çözülmesi gereken bir captcha var mı diye sorar. Sunucu da sizin captchanızı bu kullanıcıya gönderir ve gelen cevabı sizin JDownloader a söyler. Bu şekilde birçok linki download sırasına koyabilir ve bilgisayar başında beklemek zorunda kalmadan indirebilirsiniz. Bu sistem kimler için ?: Sistem, Premium hesabı olmayan JDownloader kullanıcıları için tasarlanmıştır Bu sistemi niye kullanmayım ?: Artık çoğu popüler download sitesi ücretsiz kullanıcıların downloada başlamadan önce recaptcha çözmesini istiyor. JDownloader da recaptcha ları çözemediği için çok sayıda linki JDownloader a ekleyip bilgisayarın başından ayrılmak mümkün olmuyor. Bu sistemle artık bu mümkün. Kredi oranları nasıl ?: Her çözdüğünüz captcha için 8 puan kazanırsınız. Sizin captchalarınızı başkası çözerken 10 puan harcarsınız. Eğer bir captcha ya yanlış cevap verirseniz 4 puanınız gider. Bu oranlar sistemin işleyişine göre ileride değiştirilebilir Kredi satın alabilir miyim ?: Hayır. Biz parayla kredi satmıyoruz ve satmayacağız, çünkü bu birinin emeğini satmak demektir. Kredi kazanmak istiyorsanız lütfen boş zamanlarınızda diğer kullanıcılar için captcha çözün. Peki benim captcha ma yanlış bir cevap verilirse ne olacak ?: Kredileriniz hesabınıza geri yüklenecek, sistem kredilerinizi ziyan etmeyecek. Detaylı ve ayrıntılı bilgi için: http://ocrhood.gazcad.com/tr/default.aspx
  21. GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Download & Net Programları
    Nedir? Nasıl Kullanılır? Jdownloader ücretsiz ve yasal bir dosya indirme yöneticisidir. Jdownloader indirme yöneticisi sayesinde dosyalarınızı beklemeden indirebilir ve indirme hızını kendiniz ayarlayabilirsiniz. Özellikle birçok sitenin rapidshare gibi dosya paylaşım sitelerini kullandığından dosya indirmeniz zorlaşıyor bu program sayesinde beklemenize gerek kalmayacak linkleri sıraya koymanız yeterli. Program hem Free hem de Premium Kullanıcılar içindir. Premium Kullanıcılar her paylaşım sitesi için 6 adet hesap kayıt edebilir ve kota doldukça otomatik olarak program diğer hesapları kullanır. Free kullanıcılar gerekli ayarları yaparak modeme otomatik reset attırabilir programla, böylece premium üye gibi beklemeden tüm linkleri download edebilirler. jDownloader tüm işletim sistemlerinde (Windows, Linux, Mac…) çalışabilen açık kaynak kodlu ücretsiz bir dosya indirme yöneticisidir. Java üzerinden çalıştığı için javayı destekleyen tüm platformlarda çalışabilmektedir. Bu program Rapidshare.com ya da Megaupload.com gibi tek tıklama ile dosya hizmeti veren sunuculardan masaüstü programı ile dosya indirmenize imkan verir. JDownloader ile ücretli dosya sunucularından, bu sunucularda ücretini ödediğiniz bir hesabınız bulunmasa dahi dosya indirebilirsiniz. Paralel dosya indirme, Captcha (Resim kodu) çözümleme, otomatik dışarı çıkartma ve daha fazlası JDownloader‘ın özelliklerindendir. Program sadece bu sitelere paralı üyelikleri olan kişilere değil aynı zamanda ücretsiz olarak bu sitelerden gerçekleştirilmek istenen dosya indirme işlemlerinde de kullanıcılara yardımcı oluyor. Çoklu paralel dosya indirme captcha resim doğrulama tanıması otomatik sıkıştırılmış dosya açma ve daha birçok özelliği bulunan jDownloader paylaşım linklerinin korunması için son günlerde popülerleşen “link şifreleme” sitelerinden birçoğuna da destek sağlıyor. Türkçe dil desteği de bulunan jDownloader programında sık sık karşınıza çıkan arşiv (rar) şifrelerini kayıt altında tutabiliyor ve programın otomatik olarak bu şifreleri girerek arşiv dosyalarının içerisindeki dosyaları klasörlere açmasını sığlayabiliyorsunuz. İndireceğiniz dosyaların boyutu ne olursa olsun kaç bölümden oluşursa oluşsun jDownloader şifrelenmiş veya normal linkleri ona eklediğiniz andan itibaren geri kalan işlemleri kendisi sizin yerinize gerçekleştiriyor. Link koruması için yaygınlaşan CCF RSDF ve yeni DLC uzantılı dosyaları da kullanarak linkleri program içerisine aktarabiliyorsunuz. Hesap kısıtlamlarını aşmak isteyen kullanıcılar sahip oldukları birden fazla paralı hesabı program içerisine entegre edereken bir hesaptaki limiti doldurduklarında program otomatik olarak dosya indirme işlemlerine diğer hesaptan devam edebiliyor. Kısacası jDownloader paylaşım dünyasının sınırlarını tamamen kaldırmanıza yardımcı olan sürekli olarak güncellenmeye ve geliştirilmeye devam eden güçlü bir program. Program kullanımında yaşanan sorunları günlük olarak birbirleri ile paylaşan program üreticileri ve paylaşımcı jDownloader kullanıcıları sürekli olarak birbirleri ile iletişim halinde. Böylece karşılaşılan hatalar ve sorunlar en kısa zamanda düzeltiliyor. Son sürümü ile program yepyeni bir arayüze sahip olurken daha kararlı bir jDownloader oluşturulmuş bulunuyor. Bugüne kadar karşılaşılan birçok hata giderilmiş ve birçok yeni özellik ve seçenek programa eklenmiş durumda. Ayrıca bilgisayar kullanımı sırasında karşılaştığınız linklerle ilgili bir işlem yapmaya kalktığınızda jDownloader link yakalama özelliği ile de size kolaylık sağlıyor. YASAL indirme Linkleri: Download Windows WebInstaller(recommended) : http://jdownloader.org/afterdownloadw'>http://jdownloader.org/afterdownloadw Download Windows offline Installer : http://jdownloader.org/afterdownload Download (MULTIOS ZIP without Installer) : http://94.23.204.158/JDownloader.zip Not: Programın bilgisayarınızda çalışabilmesi için Java kurulumunu gerçekleştirmiş olmanız gerekmektedir. Eğer Java bilgisayarınızda yüklü değilse buradan indirebilirsiniz. Windows için Java yazılımını indirme: http://www.java.com/tr/download/windows_xpi.jsp?locale=tr
  22. Bu kadar mı farkındasınız çevrenizde olup bitenden... İnsanlar köpeklerine "arap" derler köpek "Türk" olmadığı için değil rengi siyah olduğu için... Dikkat edilirse "arap" ifadesini küçük harfle yazdım. "Türk" de olduğu gibi büyük harfle değil... Çünkü buradaki amaç bir ırkı ifade etmek ve aşağılamak değil... Söz konusu olan köpeğin rengi... Ama görünen o ki; sizin derdiniz başka, "Arap"ın yada "Türk"ün ırksal haklarını savunmak değil. Öyle olsaydı konuyu çarpıtma çabası içinde olmaz ırkçılığın ne kadar anlamsız bir yaklaşım olduğunu vurgulardınız. "Kabe","Çankaya" kıyaslamaları yaptıktan sonra konuyu köpekler üzerinden çarpıtıp, "Arap"ların ne kadar rahatsız olabileceğinden dem vurmak yerine, Ümmetçilik üzerine bir şeyler karalasanız daha anlaşılır ve tutarlı olurdu...
  23. İnsanın dışındaki tüm canlılar bu dünyada yaşar ve zamanı geldiğinde ölür giderler. Öleceklerini de bilmeden yaşarlar üstelik, ne cennete gideceklerini düşünürler nede cehenneme... Bir insan farkındadır öleceğinin, yaşamın değerini bilende odur diğer canlılar içinde... Bu yüzden değerli bir şeyi kaybetmekten, yaşamının sona ermesinden, ölümden korkar insan oğlu... Görür ve gördükleriyle ilgili düşünür çünkü; İnsanoğlu farkındadır çevresinde olup bitenden... Tek insan oğlu kaygılıdır yaşamı sona erince ne olacağından... Bu korkunç gerçekten kurtulmanın yollarını arar durur yüz binlerce yıl boyunca... Ölünce yaşamdan kopacağını ve canlılığın avantajlarını kaybedeceğini anlamıştır insanoğlu... Yerine bir şeyler koymalıdır önüne geçemediği bu gerçeğin... Koymuştur da nitekim... Kimi öldükten sonra başka bir canlı olarak yeniden dünyaya geleceğini umar... REENKARNASYON (YENİDEN DOĞUŞ) üzerine çok kafa patlatmıştır... Kimileri de yaşamdan sonra dünya yaşamına birebir özelliklerle donattığı Cennete gitmeyi umar... Yine birebir dünya da var olan olumsuz deneyimleriyle donattığı Cehenneme gitmekten ise korkunç korkar... Kimileri de gerçeğin bu yaşamda olduğunu ve ne kadar korkarsa korsun bu gerçeklerden efsane ve masallarla kaçamayacağını bilir... Umanlar yaşamın yalın gerçeklerini bilen, kavrayan ve düşünenlere salak muamelesi yapar... Müthiş bir akıllılık ve zeka örneklemesi göstererek üstelik... Allahsız ve kafirdir onlar onların umutları, varsayımları ve inançları adına... Kan kustururlar yaşamın gerçeklerine ve gerçekleri dile getirenlere, Onlardan farklı düşünüyor ve onların inandıklarına inanmıyorlar diye... Kan kustururlar yaşamın gerçeklerine, umutlarına engel ve korkularına neden oluyor diye...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.