GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
"Güvenli İnternet" adı altında "Bilim Sansürüne Hayır!"
*** Bilim Sansürüne Hayır! "Güvenli İnternet" kapsamında birçok bilim sitesine çocukların erişimi engellenirken, birçok "yaratılışçı", "dinci", "köktendinci", "şeriatçı" ve bunun gibi bilim dışı yaklaşımların propogandası yapan internet sitelerine erişim serbest bırakılıyor. Çocukların doğayla ilgili bir konu hakkında bilimsel değil, dini yaklaşımları öğrenmesi hedeflenmektedir! Türkiye'nin nice özgür düşünceli, tarafsız, bilimsel, aydınlık ve ilerici bireyleri olarak, Bu saçma uygulamalara DUR diyebilmeliyiz! Cehalete ve şahsi düşüncelerin kitleler üzerindeki egemenliğine değil, bilime ve tarafsızlığa... ÖNEMLE SAHİP ÇIKMAMIZ GEREKİYOR! Bilim Sansürüne Hayır! - imza.la Arkadaşlar, "Güvenli İnternet" adı altında uygulamaya sokulan bu sansür uygulamasına HER BİRİMİZİN DUYARLI OLMASI GEREKİYOR! Lütfen yukarıdaki (Bilim Sansürüne Hayır! - imza.la)linkindeki formu imzalamakla kalmayın, Buraya tıklayıp ( Facebook ) ve ( Twitter) profillerinizde paylaşarak yayılmasını sağlayın. Elbette ki bu imzalarla bir şey değişmeyecek, bunun her birimiz farkındayız, Ancak ne kadar çok kişiye gerçekleri ve ülkemizin durumunu gösterirsek, O kadar büyük bir farkındalık ve tepki yaratabiliriz. Lütfen Çocuklarınızın ve torunlarınızın geleceğine destek olun... Saygı sevgi ve teşekkürlerimle
-
Çamaşır Makinası
Temiz olmayan bir erkek ya da kadın farketmez..... Temiz olamayan yani temizliğin önemini kavramamış herhangi biri aylık bütçesinin bir kaç katı parayı kalkıpta bir makinaya yatıramaz. Hoş önemini kavrasada yatıramaz ya hadi neyse... Ama hoşlanıyor olmak başka bir kavram aslında... O kadar çok hoşumuza gidecek ve tüket onu, tüket, durmadan harçama yap diyen arzularımız var ki... Ev kirası, genel harçamalar, çocukların masrafları derken çoğu zaman arzu düzeyinde kalıyorlar. Bu durumda teknoloji haberlerini okumak, fikir sahibi olmak, üzerinde tartışmak, görsel olarak onlara bakıp tatmin olmak bir nebze olsun insanı rahatlatıyor sanırım. Bunu yapmakta da bir sakınca olmasa gerek... Ama bir önerim olacak, birazda elektrik süpürgesi, bulaşık makinası, mikro dalga ve elektrikli fırın, jakuzi vb... bilumum akıllı ev cihazları hakkında da tartışsak diyorum... Çamaşır makinası ve buzdolaplarına takılıp kaldık... Bu arada bir sorum olacak... Sizce teknolojiyi takip ederek onu edinip tüketmek mi? Yoksa ihtiyacımız olan teknolojiyle yetinmek mi daha önemlidir? Ben kişisel olarak, ihtiyaçlara yönelik edinimlerden yanayım... Sevgilerimle ...
-
Galatasaray - Fenerbahce derbisi ne olur?
Yok atamaz... Fener 1 tane atar, onu da Alex atar... Galatasaray da üç atar.......................
-
ALLAH YOKTUR!
Sevgili 'omar'; Kavramak istiyorum "bu senin düşüncen bakış açın" diyerek yazdıklarımın içinden ele aldığın şey nedir? Genel olarak derken tümünden mi bahsediyorsun? O halde 'gerçeğe uygun olmayan anlatımlar ' hakkında senin düşünce ve bakış açını okuyup anlamak isterim. Öne sürdüğün üzere "gerçek gözlerle görülen şey değildir" ise nasıl bir şeydir. Bir insan dört adet göze sahip olmadığına göre, gerçeklerin farkına nasıl varır, nasıl anlar, nasıl kavrar?
-
ALLAH YOKTUR!
Nedir Yalan? ; Yalanın gerçeklerin bilinmemesini sağlamak amacıyla söylenen, gerçeğe uygun olmayan anlatımlar olduğunu herkes bilir. Öyle durumlar vardır ki; gerçek dışı yada abartılı iddialar ve varsayımlar söz konusu olduğunda bile, örneğin inançlarımız söz konusu olduğunda, sürekli kendimizi kandırmayı yeğler ve gerçek dışı olabileceği ihtimalini sürekli göz ardı ederiz. Oysa kim olursa olsun gerçeğe uygun olmayan anlatımlar bir an, bir yer gelir ki herkes da ister istemez hep bir şüpheye yol açar. Kafamızda oluşan şüpheleri ve çelişkileri aşmanın en kolay ve insanoğlunun en çok başvurduğu yöntem ise varsayımları gerçekmiş gibi algılama yaratıp ön yargılar oluşturmaktır. Ancak; ne kadar sağlam varsayımlar ve aşılamaz ön yargılar oluşturursak oluşturalım, yaşamımızda var olan ve bizi etkileyen olumlu ya da olumsuz her gelişmeyi, etkisi ne olursa olsun onları sürekli olumlamak, öyle olduğunu varsaymak onları iyi ve doğru yapmaz. Sürekli olumsuz düşünerek gerçeklerin ve olayların kötüye dönüştürülemediği gibi... Ama... Ne yazık ki, istesek de istemesek de;... "Varsayım ve ön yargılarımızı, korku ve çelişkilerimizi yenebildiğimiz ölçüde" bir zaman sonra fark ederiz ki.. "Ya gerçeği bilmiyor ya da bildiğimiz şeyin kendi doğrumuz olduğu için onu gerçek kabul ettiğimizi kavrar. Farkında dahi olmadan gerçeklerin üstünü örtmüş olduğumuz gerçeğiyle yüzleşiriz..." Çünkü anlarız ki; bizlere o güne kadar söylenen bir çok şey " Ölümsüzlüğün çözümsüzlüğü karşısında yerine koyduğumuz ahiret kavramı" gibi varsayımlara dayalı ütopik değerlerdir. Herkes çok iyi bilir ki, gerçeklerle yüz yüze geldiğimizde ortaya çıkan yeni durum ve koşulları kabullenmek ve onları aşmak öyle çok kolay değildir. Elimizde var olan değerleri kaybetmek yada kaybetmiş olmak sarsar insanı. Hele inanç gibi toplumu sımsıkı saran değerler karşısında, o güne kadar hiç üzerinde düşünce üretmeden körü körüne ve içtenlikle sarıldığımız inançlarımıza dair şeylerse bunlar, içinizde oluşmaya başlayan kuşku ve şüpheler bizi korkutur ve sarsar... İçinde bulunduğunuz toplumun bir bireyi olarak o toplumun yüz karası, onlar tarafından reddedilecek güvenilmez bir kişilik olarak algılanmaktan korkarız... Zihnimizde oluşan bu 'yeni durum ve şüpheler' ya da 'yeni durum ve koşullar', yaşam algılamamızı doğru ve sağlıklı bir noktaya taşıyabilmek öyle çok kolay elde edilebilir şey de değildir. Bu şansı kendimiz yakalayabilsek ya da toplum tarafından bize verilse bile içinde bulunduğumuz koşullar yeni bir düzeltme ve doğruları bilincimize aktarabilmek için oldukça zorludur... ***
-
Dini keşfetmek.
*** Evrende muazzam bir güzellik olduğunun hepimiz farkındayız. Kozmosta yer alan parlak nebulalardan, süpernovaların yok oluşlarını gösteren muhteşem kalıntılara kadar, yıldızların doğumlarının ve ölümlerinin sergilenişini bu engin uzay ve zaman sahnesinde izleriz. Gökyüzü, trilyonlarca galaksiyle ışıldarlar. bu glaksileri meydana getiren yıldızların sayısı dünyanın tüm sahillerinde bulunan kum tanelerinden bile daha fazladır. Uzayın dipsiz derinliğinde bir yerlerde, evrende öyle pekte göze çarpmayan bir köşecik vardır. Burası 400 milyar güneşten meydana gelen sıradan bir galaksidir. Bu sarmal halindeki göz kamaştırıcı denizin ortasında, evrendeki en olağan üstü güzelliğe sahip gezegene ısı ve enerji sağlayarak onu koruyan bir ışık kaynağı vardır. Bu gezen, bizim evimiz deme ayrıcalığına sahip olduğumuz, "Dünya" dediğimiz yerdir. *** Var oluşumuzun başlangıcından beri, -gece olduğunda- gökyüzü biz insanoğlunu hep büyüledi. Takım yıldızlarını taradık, takvimlerimizi gökyüzünün düzeneğini tam olarak yansıtacak şekilde tasarladık. İnsanoğlu dünyayı gördü ve gördüğü şey gizem doluydu. Bu gizem perdesinin aralanmasını ancak binlerce yıllık araştırmalar sağladı. Astrolojinin yerini astronomi aldı. Numerolojinin yerini Matematik, Simyanın yerini Kimya aldı. Zaman içinde gözlemlerimiz birikerek çoğaldı ve sonunda organize olarak topluca BİLİM adını verdiğimiz farklı çalışma alanları haline geldi. Bilim, Evrenin dilidir. Sorularımızı yöneltirken ve onların yanıtlarını alırken kullandığımız dil evrenin dilidir. Evrenin yaşına ve dünyada yaşamın nasıl ortaya çıkıp değişime uğradığına ilişkin sorular, bilimin evren dilinin uygulanması yoluyla yanıtlanır. İnsanoğlunun bilinmezi keşfetme arzusu onun evrenin dilini kullanarak yaptığı bilimsel keşiflerle bilinmez ve gizemli olan bir çok şeyin yanıtlarını bulmasını sağladı. Ama bu çarpıcı keşiflere rağmen, hiç kimse neden var olduğumuzu veya öldükten sonra neler olacağını kesin olarak söyleyemez. Ama buna karşın konuyla ilgili olası açıklamaların bolluğu konusunda hiç bir sıkıntı yoktur. ...ki zaten insanoğlunun bu araştırmacı yapısı ve gördüğümüz herşeye anlam verme isteğimiz olmasaydı, türümüz bu kadar süre hayatta kalamazdı. Ama bir okadar şaşırtıcı olan da, varoluşumuzu açıklamak için ortaya attığımız fikirlerin, birbiri ile bu kadar zıt olabilmesidir. yaşama ve nasıl yaşamamız gerektiğine dair birbiri ile zıt düşen o kadar çok fikir vardır ki, bu fikirler insanlık tarihinin en karanlık dönemlerine sebep olmuştur. Bu zıt fikirlerin tartıması günümüzde halen devam ederek türümüzün varlığını sürdürme başarısını ve evrenin kendisini bilip anlayabilmesi için bize yaşam sunan kırılgan gezegenimizi tehdit etmektedir. *** Dini keşfetmek 1. bölüm Hazır dünya: Bugün yaşayan herkes, hazır bir dünyaya doğmuştur. Gözlemlediğimiz şeylerin hepsi, dünyayı daha rahat yaşanabilir ve güvenli bir yer yapmak için insan aklının ve yaratıcılığının, naesiller süren mücadelesinin bir ürünüdür. Yaşadığımız ortamı şekillendirip değiştirme yeteneğimizin kaynağı, önceki nesillerden birikerek bize ulaşan bilgiler bütünüdür. bunun sonucu olarak da hayatalarımız daha kolay yaşanılır hale gelmiş, yaşam süremiz de bu bilgi ve onun ürünü olan teknolojinin uygulan-abilirliğinin sağlan-masıyla uzamıştır. Doğal yaşama dair bu bilgi hazinesine ek olarak atalarımız da, hayatı nasıl yaşamamız gerektiğine ve davranışlarımızı ne şekilde idare eedeceğimize dair kendi felsefelerini dile getirmişlerdir. Örneğin; dünyada pek çok devlet, vatandaşlarının kendi iradelerini en iyi ve etkili şekilde ifade edeceği yöntem olarak antik yunan felsefesindeki, "Demokrasi" kavramını benimsemiştir. Dünya dinleri de bize ulaşan bu "hazır dünya felsefeleri" listesine dahildir. Düşünsel kurumlar, belli kültürlerin içerisine öylesine kökleşmiştir ki, genellikle ırklardan, hatta ülkelerin kendi yasalarından bile ayırt edilemez hale gelmiştir. Nasıl ki, bir çoğumuz gündelik yaşamımızda, bilimin yaşantılarımızı nasıl etkilediğinin farkına varmadan günümüzü geçiriyorsak, yaygın inanç sistemlerinin hayatımızı ve davranışlarımızı ne şekilde etkilediğni de görmezden geliyoruz. Dünyayı göründüğü gibi kabullenmek, kendi yaşamlarımızın sorunlarına dalmak, medya ve yapay ünlüler tarafından kafamızın karışması ve ihtiyacımız olmayan şeylere vaktimizi ve paramızı harcamak fazlasıyla kolay hale gelmiştir. Ancak rahat olarak algıladığımız bu yaşantımıza rağmen, dünya sakinlerinin bir çoğu aynı olanaklara ve lükse sahip değil. Dünyada iyi olan herşeye karşılık aynı zamanda büyük bir yokluk, keder ve acıda vardır. Büyük zıtlıkların bulunduğu bir dünyada yaşıyoruz. En çoşkulu neşeyi olduğu kadar, en yürek parçalayıcı acıy da yaşama kabiliyetine sahibiz. Sahip olduğumuz ve sevip değer verdiğimiz insanlarla paylaştığımız harika ve sağlıklı hayatlarımız,-ı-, bir gün eninde sonunda elimizden alınabiliyor. -bir gün eninde sonunda herhangi bir şekilde ve nedenle yitirebiliyoruz-. Bu acımasız evrenin yapısını daha iyi anlama hedefiyle çıktığımız yolculukta, varoluşumuzu açıklamaya yönelik felsefeler arasında pek çok çelişkiye tanık oluyoruz. Hatta gerçeklik dediğimiz şeyin, öylesine farklı algılanma şekilleri var ki, karşıt görüşler sahip olanlar sadece tutucu dindarlar ile radikal ateistler değildir. Aynı dinin mensupları arasında bile belli konularda fikir birliğine varılamamaktadır. Hem Hıristiyanlar, hem de Müslümanlar, evrenin yaratılışının Tevrat'ta anlatıldığı şekilde gerçekleştiğine inanır. Bu anlatılanlar üç dinde de ortak olduğu halde bu dinler, kendi içlerinde bile çeşitli mezheplere ayrıldığı için bu kutsal kabul edilen metinlerin nasıl okunup yorumlanacağı konusunda da bu kadar farklı fikirlerin olması şaşırtıcı değildir. Bazı yaradılışcılar, yazılanları yaradılış kitabında nasıl yazıyorsa o şekilde yorumladığı için, dünyanın 6000 yıl önce yaratıldığına inanıyor. Dolayısıyla genç yaradılışcılar, gerçekte 4,5 milyar yaşında olan bir dünyaya dair kanıtlar sunmakta olan kapsamlı fosil kayıtları ve diğer jeolojik fenomenlerle ilgili kendi inançlarını destekleyen, tatmin edici açıklamalar getirmenin hayati önem taşıdığına inanıyor. Her ne kadar bilimin, yaygın olarak kabul gören gerçeklerini benimseyen, musevi, hıristiyan ve müslümanlar bulunsa da, bu dinlerin her birinin bünyesinde, -"Evrim" kavramına- bilimsel değerlere ve kavramlara karşı çıkan tıutucu kişilerde vardır. Yaradılışçılar en çok karşı durdukları "Evrim" kavramını sanki ateizimle eş anlamlıymış gibi kullanmaya ya da "Evrimi" sanki alternatif bir dinsel kavrammış gibi sunmaya kalkışırlar. Ancak gerçekte bu kişiler Evrim teorisi hakkında o kadar az şey bilirler ki, teori -veya kuram- kelimesinin ne anlama geldiğini bile bilmezler. Evrim, bir tahmin veya sezgisel bir fikir değildir. Bilimsel bir hipotez olarak ortaya atılışından bu yana yapılan bilimsel gözlem ve deneysel sınamalar sonucu çok fazla destekleyici kanıta sahip olan ve bir çok bilim dalında "kuram" olarak kabul edilmiş olan hakim bir temadır. Son 150 yıllık süreçte, bütün bilimsel öğretilerden gelen veriler ve kanıtlar, "Evrim teorisi'ni" çok kuvvetli bir şekilde destekleyerek birikmiştir. Uzun bir zaman sürecinde gerçekleşmiş olan "makro evrimi" tekrar tekrar destekleyen ve insanı şaşırtacak sayıda çok kanıt vardır. Mikroskop altında ise, antibiyotiklere direnç geliştiren bakterilerde ortaya çıkan "mikro evrim" yoluyla da "doğal seçilimi" kendi gözlerimizin önünde gerçekleşirken gözlemleme şansına sahibiz. Evrim geçmişte ne kadar gerçekleştiyse, günümüzde de aynı şekilde o kadar gerçekleşmektedir. Ancak yaradılışcılar, bilimin ve "Evrim" gerçeğinin karşısında bilimsel kanıtları ve tezleri olmadığı için yapabilecekleri tek şey olarak bu gerçekleri inkar etmeye ve hatta çarpıtmaya devem ederler. Böylelikle kendi kişisel inançlarına prim yaptımak için, onca bilim insanının emeğini ve çalışmasını itibarsız hale getirmeye çalışırlar. Ancak bilim ve din arasındaki tarihsel ilişkiyi düşünürsek, buna çok da şaşırmamak gerekir. Hıristiyan Avrupanın tarihi boyunca kiliseler, doğal yaşamı açıklayan ama incil ile çelişen veya evreni açıklayan ama papanın otoritesiyle uyumsuz olan her türlü bilgiyi yayarken yakalanan insanları hapsetmiş, aforoz etmiş ve hatta öldürmiştür. Karanlık çağlarda çok yaygın olan bu bilimsel araştırmaların baskı altında tutulması ve insan haklarının ihlal edilmesi hali, tarih boyunca devam ederek 21. yüzyıla kadar gelmiştir. ABD de dindar gruplar, kök hücrenin kullanımlamsını engellemek ve eşcinsel çiftlerin diğer Amerikan vatandaşları ile aynı insani haklara sahip olmasına engel olmak için kulis yapmaktadır. Dindar gruplar, dinlerin anlayışına uygun olan ahlak anlayışlarını topluma dayatmayı kendilerine görev saymaktadır. Bu tek gerçek İlahi Tanrı nasıl oluyorsa, bu üç dine, birbirinden tamamen farklı ve birbiriyle çelişen tamamen farklı inanç sistemleri getirmiştir. Ama teistler, eğer bu ahlak kuralları olmazsa, tecavüze, cinayete, yağmalamaya, her türlü ahlaksızlığa ve toplumu kaosa sürüklemeye engel olacak hiç birşey kalmayacağını savunurlar. Dolayısıyla kendileri dışındakilere, "Evrimi", insan haklarını savunanlara ve ateistlere sosyal sapkın gözüyle bakarlar. Tanrının kim veya ne olduğuna bakılmaksızın, herhangi bir tanrıya inanmanın, hiç inanmamaktan daha saygın bir şey olduğunu savunurlar. Fakat "Evrim", bütün insan ve hayvanların birbirine benzer olmasını sağlayan ahlaki bakış açısını ve bunun uygulanma arzusunu de bu sosyal ilkelere oturtan tutarlı ve ilkesel müthiş bir süreçtir. Bu kadar farklı görüş ve kişsel inançlarını böylesine bir baskı ve vahşi bir şekilde dayatarak savunmaya istekli bunca tutucu insan varken, öyle görünüyor ki dünya, hiçbir zaman kalıcı bir barış ortamına kavuşamayacak. Dahası pek çok din için, özellikle Hıristiyanlık ve İslam için ana hedef ahiret günü olarak inandıkları nihai gün gelene kadar, mümkün olduğunca çok yandaş elde etmektir. 2000 yıldan uzun bir süredir Hıristiyanlar Mesihin dönmesini ve kendi nesillerinin kıyamet günündan önceki son nesil olduğunu ilan etmesini beklemektedirler. Ama dünyanın sonuna inananlar sadece Hıristiyanlar değildir. Müslümanlar da kendi inançlarındaki kıyamet gününü ve mehdilerini beklemektedirler. Bu tarz bir bakış açısıyla, küresel ısınmanın yıkıcı etkisinin kanıtlarının ciddiye alınmıyor olması da şaşırtıcı değildir. Fanatizmin yükselişe geçmesi ve bilimsel gerçeklerin reddedilmesi artık insana, bütün bunların bir gün doruğa ulaşıp kıyamet kehanetlerinin kandi kandini gerçekleştiren bir kehanete dönüşeceği tehlikesini düşündürüyor. *** Bu başlık altında öne sürülen görüşlerin ve yazarının amacı birilerini kişisel inançlarından veya dinden döndürmek ya da inançlarından kuşku duymalarını sağlamak değildir. Farklı inançlara sahip dindar grupların, yaradılış inancını hangi değişik şekillerde yorumladıklarını, bu yorumların Tanrı'nın/Allah'ın yarattığına inanılan fiziksel gerçekler üzerindeki etkilerini incelemektir. Eğer ki Tanrı, evrenin hem birinci el yazarı hemde kutsal metinlerin ikinci el yazarıysa, umarım ki, her iki durumda da, yaşama farklı bir pencereden bakarak gerçekliğin doğru ve tarafsız bir şekilde anlaşılması için bir çözüm sunar. Bu başlığın amacı; Kişinin manevi ve ruhsal bakış açısından ve dini inancından bağımsız olarak, gerçekten dini ve/veya dinleri keşfetmek amacıyla, entelektüel dürüstlüğü sergilemek, eleştirel düşünce yöntemlerini ve akıl yürütmeyi özendirmektir.
-
4 Saat Boyunca Hoşlandığı Kızın Şiirlerine Maruz Kalan Genç, Fenalaşarak Hastaneye Kaldırıldı...
Ambulansın lastikleride patlakmış yahu... Cafe sahibini zamanında müdahale edip zavallı Ali'yi kurtarmadığı ve patlak lastikli bir ambulansla hastaneye zar zor yetişmesine neden olayların önüne geçemediği için kınıyorum.... Böylesine önemli haber ve bilgileri bizlere ulaştıran 'morbezelye' yi de kutluyorum... Önemli bir iş yapıyor ve büyük bir boşluğu dolduruyorsunuz sayın 'morbezelye' katkılarınızın devamını istiyoruz... Saygılar...
-
Modern bilim ''ALLAH (CELLE CELALÜH) VAR''
Bilimin ilgi alanına giren ve kanıtlarını yadsınamaz bir şekilde öne sürdükleri "Yer çekimi gibi" bilimsel kavramlar, Sizin ve üstadınızın öne sürdüğü gibi öyle ilahi bir varlıkla eş değer tutulup onun varlığına delil olamaz. işte tam da burada bilimsel bir gerçekliği reddeden kişilerin bu bilimsel gerçekliğin geçerli olmadığına dair kanıt ve deneysel sonuçları sunmaları gereklidir. Burada öncesinde gerçekliği kanıtlanmış bir şey üzerine bir tartışma söz konusudur. Yani varlığı asla kanıtlanmamış sadece varsayımlar üzerine öyle olduğuna inanuılmış bir kavramla diğeri arasında hiç bir mantıksal bağlantı yoktur. Yapılmaya çalışılan popülist kavramları kullanarak kişisel ön yargı ve kabullere destek arayışı kaygısıyla yapılan demogojik bir yaklaşımlardır. Üstadınızın, fiziksel olmayan gözle görülmeyen metafizik varlıkların (yani Allahın) var olduğunu iddia ederken, gözle görülemeyen "yer çekimi" üzerinden kendine kanıt bulduğunu sanıyor. Ancak buradaki sorun, "Yerçekimi,rüzgar ya da hisler" gibi şeylerin fiziksel dünyada etkileri olmasıdır. Bir taşı ne kadar yükseğe atarsak atalım onun orada kalmayıp yere düştüğünü görebiliyoruz. Hislerin vücuttaki fiziksel etkilerini gözlemleyebiliyoruz. Benzer şekilde rüzgarı görmesek de ölçebiliyoruz, hissedebiliyoruz ve fırtına olduğu zaman yol açtığı zararı gözlemleyebiliyoruz. Hatta bu tür etkileri elektriğe dönüştürmek için kullanıyoruz. Buna karşın, fiziksel özelliklere sahip olmamanın ne anlama geldiği bile net değildir. Eğer bir varlığın bilinenden değişik bir fiziksel varlığa sahip olduğunu ve insanlar tarafından fark edilmesinin imkansız olduğunu söyleseniz bile, bu sefer sizin bunu nasıl bile bildiğinizi izah etmeniz gereklidir. Konuya kişisel ön kabul ve varsayımlarıyla bakan üstadınız gibi bir çok insan Allahın varlığının gösterilebileceğini, güçlerinin fiziksel sonuçlara sebep olduğunu ve bu fiziksel olayların kanıt yerine geçtiğini iddia eder.. Ancak insan algılamasının ve anlayışımızın çok ötesinde ve olağanüstü gibi görünen bir olaya şahit olsak bile, bu herhangi bir şekilde “ilahi bir gücün” olduğuna kanıt olamaz. En fazla doğası bilinmeyen ve enerjisi tanımlanamayan bir güce, zekaya ve/veya teknolojiye işaret edebilir. Özetle yazınızın sonunda "yok diyenlerde lütfen kanıtlarını getirsinler!!!" ifadeniz mantık olarak hiç bir anlam ifade etmeyen bir istek ve önermedir. Doğası herhangi bir şekilde ölçülemeyen ve prensipte bile algılanamayan mantık ya da kanıtlarla desteklenemeyen bilim dışı bir şeyin sadece sizin kişisel varasayımlarınıza dayanarak var olduğunu iddia ettikten sonra kalkıp "olmadığını kanıtlayın bakalım" yaklaşımı en hafif ifadesiyle karşınızdakileri, saf, düşünsel yeteneklerden yoksun insanlar olarak görmekdir. Böyle bir yakalaşım gösteren üstadınız ya da siz ya da başkaları İddianızı mantık ve kanıtlarla destekleyemediğiniz zaman da kimsenin sizinle aynı fikirde olmasını isteme hakkınız olamaz. Bu durumda insanların sizin bu kabul edilemez tavrınızı eleştirmelerine, hatalı argümanlarınızı ortaya çıkarmalarına ve afişe etmelerine şaşırmamanız, kızarak celallenmemeniz gerekir. Burada tutarlı ve olgun bir insan olmak adına yapılması gereken "neyi bilip neyi bilmediği hakkında kişinin kendi kendisine dürüst olmaya başlamasıdır." Eğer bu yapılabilirse, o zaman gerçekte Üstadın ve onun düşüncelerini taşıyan başkalarının "kural koyacak ve bu kuralların uygulanmasını isteyecek" pozisyonda olmadıkları görülecektir. Buradan kendi payımıza bir ders çıkarma çabasını gösterebilirsek eğer, " hayatlarımıza etkisi olan şeylerin davranışlarımız olduğunu, karakterimiz hakkında en çok şeyi söylediğini " fark edeceksiniz. ***
-
Modern bilim ''ALLAH (CELLE CELALÜH) VAR''
Yapılan buyuru hatalı sevgili kardeşim. Yok olan, olmayan bir şey üzerine kanıtlar istemek abesle iştigaldir. Varsaymanın dışında, olmayan bir şeyin olduğuna dair kanıtların olamayacağını bilmiyor musunuz?... Tam tersi var olduğunu iddia edenlerin geçerli kanıtları sunması gerekir. Hiçbir sağlam temele dayanmayan, sorgusuz iman ederek kabullendiğiniz bir yaratıcının var olduğu kavramını öne sürdüğünüz takdirde bu iddianızı kanıtlamak, başkalarını inandırmak ya da ikna etmek adına kendinize ispat yükümlülüğünü yüklüyorsunuz demektir. Peki bunu yapıyor musunuz hayır. Neden hayır? " Bilim bu gün var olan herşeyin üstün ilim sahibi bir yaratıcı tarafından yaratıldığını idiia ediyor yani var diyor. " demekle hiç bir kanıt öne sürmüş olmuyorsunuz. Yaptığınızı sadece size göre olan kabulleri öne sürmek. Var mı elinizde bize burada sunabileceğiniz bu konuda yayınlanmış bir tek birlimsel makale? Olamaz naden olamaz? Çünkü bilim (Tanrıların, Allahın yada ilahi varlıkların) varlığı yada yokluğu konusuyla ilgilenmez. Bilim Varlığı ve etkisi gözle görülür, elle tututlur, deneyimlenerek kanıtları sunulabilecek konu ve varlıklarla ilgilienir. Bilim, yaşamın gerçekliği üzerine bir çok şeyi açıklama çabası içindedir. Yanıtlarını verebildiği ya da henüz veremedikleri vardır. Ancak bunları hiçbir zaman varsayımlar üzerinden yapmaz. Ulaştığı sonuçlarda kişisel yargı, sanı ve varsayımlara yer yoktur. Açıklamalarını bir yartıcının varlığı ya da yokluğu üzerinden değil, gözlemlediği, deneyimlediği, sınadığı gerçeklikler üzerinden yapar. Başlığın ilk iletisinde bilim adamları ve söyledikleri üzerine alıntıladıklarınız deist bilim adamlarının özünde bilimsel olmayan öne sürdükleri kendi kilşisel görüşleri. Onların bu kişisel düşünceleri asla bilimi bağlamaz. Bilimin bir yaratıcının var olduğuna dair kanıtları olarak sunulamaz. Ayrıca bir tanrıının olabileceği ön görüsünü taşıyan ama dinleri reddden bu kişilerin görüşlerini buraya taşımış olmanız konuya ne kadar hakim olduğunuzun göstergesi. Yani onlar aslında sizinle aynı görüş ve düşünceleri taşımıyorlar. Söyledikleri sizin inandığınız şeylerin kanıtı olamaz. Oysa sizin öne sürdüğünüz olmadığını ifade edenlerin kanıtlamsı gerektiğini düşündüğünüz bir yaratıcın var olduğu varsayımı, yine sizin gibi akılcı bir sorgulama yapmadan sempatiyle bakan ya da dinsel inançları benimsemiş kişilere ne kadar uygun görünse de, böylesine karakteristik özellikleri var olan çok özel tanrıların varlığına dair tüm popüler argümanlar, yanlış ön kabuller ve/veya sonuçlar ve ispatlanamayan varsayımlara dayanmaktadır. Milyarlarca geçersiz argümanı topladığımızda tek bir geçerli kanıt oluşturmazlar. ***
-
İpi tutmasını beceremeyenler...
Yorumsuz...
-
İpi tutmasını beceremeyenler...
- İpi tutmasını beceremeyenler...
- İpi tutmasını beceremeyenler...
- İpi tutmasını beceremeyenler...
- İpi tutmasını beceremeyenler...
- Mardin'de 13 Yaşındaki Kıza Tecavüz Davasının Ardından;
Mardin'de 13 Yaşındaki Kıza Tecavüz Davasının Ardından, Yetişkin Erkeklerin Çocuk Tacizinden Korunması İçin Düğmeye Basıldı Mardin'de 13 yaşındaki N.Ç.'ye tecavüz eden 24 kişinin yargılandığı dava ile ilgili olarak yaşanan tartışmalar, Türkiye'de gözlerin yine tacizci minik kızlara çevrilmesine neden oldu. Konuyla ilgili hazırlanan raporu Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının bilgisine sunan 23. daire Başkanlığı, günümüz Türkiye'sinde kelli felli, belli bir yaşı geçmiş adamların yaşadığı cinsel baskı ve tacize dikkat çekerek gerekli önlemlerin bir an önce alınması tavsiyesinde bulunuldu. Hazırlanan raporda yer alan istatistiklere göre, ülkemizde her dakika ortalama 7 yetişkin erkeğin, küçük kız çocuklarının tacizine uğradığı açık bir şekilde ortaya konulurken, "Bugün herkes kadını, çocuğu eşcinseli bilmemneyi korumaktan bahsediyor ama bu erkeklerimizin durumuna nedense göz yumuluyor. 'Koca adam bunlar, küçücük kız ne yapacak ki buna' diye düşünmek maalesef işin kolayına kaçmaktır. Siz o kızların ne kadar fettan olabildiğini biliyor musunuz?" ifadelerine yer verildi. "Kız çocukları tarafından gerçekleştirilen tecavüzlerde Dünya 3'üncüsüyüz" Gelen raporu değerlendiren Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı ise, Bakanlığın Kızılay'daki merkezinde bu sabah bir basın açıklaması yaptı. Toplantıda konuşan Bakanlık Sözcüsü, olayın öncelikle bir eğitim sorunu olarak kabul edilmesi gerekliliğini vurgularken, bugün yetişkin erkeklere tecavüz eden kız çocukları sıralamasında Türkiye'nin istatistiki olarak maalesef Suudi Arabistan ve Afganistan'ın ardından 3. sırada olduğunun da altını çizdi. Taciz gerçeğinin sadece ülkemizde değil dünyanın her yerinde yaşanan çok ciddi bir problem olduğunu belirten Sözcü, "Gerek bakanlığımıza e-mail veya telefon yoluyla olsun, bizzat mahalli karakollara savcılıklara başvuru şeklinde olsun biz her gün, her yaştan erkek vatandaşımızdan, 12-13 yaşındaki kızların kendilerine laf attığına, sarkıntılık ettiğine yönelik çok sayıda şikayet alıyoruz." dedi. "Yetişkinler sessiz kalıyor" Kendilerine ulaşan resmi şikayetlerin buzdağının sadece görünen kısmı olduğunun da altını çizen Bakanlık sözcüsü, "Ama bi de işin gizlenen tarafı var çünkü maalesef toplumumuzda bir 'kol kırılır yen içinde kalır' anlayışı hakim. Minik kızlar tarafından namusuna ırzına göz dikilen vatandaşlarımızın pek çoğu bu konuyu kendi ayıpları zannetme yanılgısına düşüp, utanç ve suçluluk hissiyle susuyorlar. Bu şekilde aile içine saklanan, hasıraltı edilen taciz ve tecavüz vakalarını da göz önüne alırsak ortaya korkunç bir tablo çıkıyor." sözleriyle toplumsal bilincin yetersizliğinden dert yandı. Önlem paketi kapıda Bir süredir konu ile ilgili yürütülen çalışmalarda somut bir noktaya gelindiğini de ifade eden Bakanlık sözcüsü, ilk etapta çalışan erkeklere minik kızların tacizlerinden korunmak için ne yapabileceklerinin anlatılacağı eğitim seminerleri ve yetişkinlere yönelik "Koruyucu çocuk uygulaması" gibi önlemlerin gündemde olduğunu duyurdu. Eğitim seminerleri Düzenlenecek olan eğitim seminerleriyle yetişkin erkeklere özellikle "bedenim bana aittir" bilincinin aşılanması ve "dokunulması yasak olan yerlerim" refleksinin kazandırılması hedeflenirken, tacizci kız çocukları tarafından sıklıkla uygulanan yaklaşma yöntemleri de ayrıntılı olarak anlatılacak. Bu seminerlerde yetişkinlerin sosyal gelişimini ve güven duygusunu zedelememeye de özen gösterileceğini belirten Ercan Süregel, "Elbette onlarla iletişim kurmaya çalışan, oyun oynamak isteyen, 'Amcacım sizi çok sevdim' diye gelen her çocuk illa ki tacizci olacak diye bir şey yok. Bizim amacımız yetişkinlere sınırı nerede çizmeleri gerektiğini öğretmek. Misal 'Tanımadığın çocukların arabasına binme', 'Bir çocuk seni evine götürmek isterse hemen işyerindeki güvenlik görevlisine haber ver'. Bunun gibi şeyler işte" diyerek önemli uyarılarda bulundu. Kimsesiz yetişkin erkeklere "Koruyucu çocuk" geliyor Erkeklere yönelik kız çocuğu tacizlerini bir derece de olsa kaynağından önlemek amaçlı olarak, ABD'deki koruyucu ebeveyn uygulaması benzeri bir düzenlemenin de gündemlerinde olduğunu belirten Sözcü, bu amaçla yetişkin erkeklerin yanında vardiyalı olarak görev yapacak koruyucu çocuk timlerinin eğitilmeye başlandığını müjdeledi. "İşin temelinde tabii ki eğitim yatıyor ama koruyucu çocuk uygulaması sayesinde en azından kısa vadede, bugün belki 10-11 yaşında bir kız çocuğu tarafından sarkıntılığa maruz kalan, hatta ve hatta o çocuğun tecavüzüne uğrayan çaresiz yetişkin erkekleri bir nebze de olsa korumak mümkün olacak." dedi. Sistem nasıl işliyor Projenin ana çıkış noktasının, "çocuğun dilinden çocuk anlar" fikri olduğunun altını çizen Bakanlık Sözcüsü, "Bugün 7-8 yaşında bir kız çocuğu, o bildiğiniz fettan halleriyle, o tahrik edici seksapeliyle herhangi bir yetişkin erkeği çaresiz bırakabilir, ama koruyucu çocuğu bırakamaz. Koruyucu çocuk gider kızın oyuncağını kırar, saçını çeker silgisini alır, bağıra bağıra ağlar olay çıkarır, veya bişey yapar kızı ağlatır... Bu şekilde tacizleri daha başlamadan engellemek mümkün olacak diye düşünüyoruz." şeklinde konuştu. ***- Zaytung_Haberleri.. Hükümet, Bedelli Askerlik Tartışmalarına Son Noktayı Koydu:
Hükümet, Bedelli Askerlik Tartışmalarına Son Noktayı Koydu: "Heyecan olsun diye en son onu görüşücez..." Dün gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısında bedelli askerlik konusunun neden gündeme gelmediğine dair sorular, akşam saatlerinde Hükümet kanadından gelen bir basın açıklamasıyla yanıt buldu. Açıklamada, Bakanlar Kurulu'nun gündem maddelerini belirli bir öncelik sırasına göre dizip o şekilde ele aldığına dikkat çekilirken, "Bedelli askerlik konusunun dünkü oturumlarda gündeme gelmemiş olması, hükümet olarak yasamanın her aşamasında katılımcı demokrasiye verdiğimiz önemin bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. İlk oturumda kafadan bedelliyi bağlasak aranızdan bir Allahın kulu toplantının geri kalanını takip edecek miydi acaba? Kimse kimseyi yemesin..." ifadeleri kullanıldı. "Heyecan artarak devam edecek" Bakanlar Kurulu'nun ardından mikrofonların başına geçen Hükümet Sözcüsü Naci Sözüer, bedelli askerlik-vicdani ret konularında eninde sonunda bir karara varacaklarını belirtirken, "Ancak bu süreci vatandaşlarımız için mümkün olan en heyecanlı, sürükleyici ve şaşırtıcı biçimde yürütmek istiyoruz. Sosyal devlet dediğin neticede yeri gelicek vatandaşını eğlendiricek de yani" sözleriyle de asker adaylarına "bizi izlemeye devam edin" mesajı verdi. Önümüzdeki dönem çıkması söz konusu olan bedelli askerliği bekleyenlerin genelde 25-35 yaş aralığında olduğunu vurgulayan Sözüer, katılımcı demokrasi, sosyal devlet filan diye gençlerin kafasını çok da karıştırmak istemediklerini kaydettiği konuşmasına şu sözlerle devam etti: "Dizi gibi kurguluyoruz" "Eğer genç arkadaşlarımızın anlayacağı şekilde söylemek gerekirse, bu televizyonlardaki dizilerin sezon finalleri gibi düşünsünler bunu. O sezon finallerinde biliyosunuz son ana kadar ne olacağı belli olmaz, bi oraya bi buraya döner olay; son anda da öyle bi şey çıkar ki, bi dahaki sezonun ilk bölümüne kadar diken üstünde kalırsın. Mantık aynı mantık; biz bu gerilimi yükseltmek ve izleyici devamlılığını sağlamak amacıyla gerekirse yurtdışından konusunda uzmanlaşmış isimlerden dahi yardım almayı planlıyoruz. Şu an net bir şey yok ama J.J. Abrams dahil birkaç isimle görüşmelerimiz sürüyor, o konuda bir anlaşmaya varılırsa bunu da ilerleyen günlerde duyurucaz. Bunun da kendi başına bir gerilim unsuru olacağını öngörüyoruz." "Sahte bedelli tacirleri"ne dikkat Toplantının sonunda bedelli askerlik konusunda tek yetkilinin kendi hükümetleri olduğunu da hatırlatan Naci Sözüer, uygulamadan faydalanmak isteyen asker adaylarını "sahte bedelli tacirleri"ne karşı uyarmayı da ihmal etmedi. Her bedelli tartışması döneminde bu tip dolandırıcılarla karşılaştıklarını hatırlatan sözcü, "Daha bu sabah 'Size bedelli askerlik yaptırıcaz' diye Burdur'a götürülecekleri vaadiyle kandırılan 200 kadar asker adayını Gölbaşı'nda terkedilmiş halde bulduk. 20'şer bin eurolarını alıp bir de oraya kadar uygun adım yürütmüşler adamcağızları. Yazık günah bu insanlara..." sözleriyle yaşanan drama dikkat çekti.- Zaytung_Haberleri.. Türkiye'nin Resmi Özür Beklediği Ülke Sayısı 82'ye Ulaştı
Son Olarak Suriye'nin de Eklenmesiyle Birlikte Türkiye'nin Resmi Özür Beklediği Ülke Sayısı 82'ye Ulaştı Suriye'deki siyasi karışıklıklar sırasında Türkiye'nin bu ülkedeki diplomatik temsilciliklerine yapılan saldırılar Türk Hükümeti tarafından sert bir dille kınanırken, Dışişleri Bakanlığı Suriye'den "resmi özür" talebinde bulundu. Bu taleple birlikte Türkiye'nin resmi özür beklediği ülke sayısı 82'ye ulaştı. Özel birim kuruldu Konu ile ilgili bilgi veren Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Naim Sürgit, Suriye'deki olayların büyük bir dikkatle izlendiğini belirtirken, bakanlıkta resmi özür beklenen ülkelerin sağlıklı takip edilebilmesi için müsteşar yardımcılığı düzeyinde yeni bir birim tesis edildiğini duyurdu. Açıklamasında bu birimin dünyanın dört bir yanından beklenen özürleri anlık olarak takip edeceğini ifade eden Sürgit, şöyle devam etti: Trinidad Tobaggo örneği "Özür beklenen ülkelerin özür dileyip dilemediğini takip etme konusunda şu an ciddi bir sıkıntı yaşanıyor. Geçenlerde Trinidad Tobaggo'dan resmi bir özür geldi mesela. Niye böyle talepte bulunmuşuz, taa Karayipler'deki ufacık ülkeyle ne zaman ne gibi bir sorun yaşanmış, koca Dışişleri'nde bir tane hatırlayan yok. 'Neyse tamam biz sizi affettik ama siz de bi daha yapmayın o yaptığınız şeyi' diye yuvarlak laflarla geçiştirmek zorunda kaldık. Demek ki bir yerden sonra ipin ucunu kaçırmışız, ancak yeni kurulan bu birimle özür noktasında daha hassas adımlar atılacak..." "Twitter üzerinden özür dileyen ülkeler var" Dışişleri sözcüsü Sürgit, bugüne dek özür beklenen ülkeler konusunda yaşanan karmaşanın zaman zaman diğer ülkeler tarafından suistimal edildiğini de sözlerine ekledi. "Malum, her ülke özür konusunda aynı hassasiyette değil." diyen Sürgit, basın yoluyla, sosyal paylaşım sitelerinden, hatta yurdumuzu ziyaret eden turistler aracılığıyla özür dilemeye kalkan ülkeler olduğunu belirterek, bu tarz gayrıciddi özürlerin önüne geçilebilmesinin sağlıklı bir dış politika noktasındaki önemine de değindi. Türkiye'nin değişik konularda resmi özür beklediği ülke sayısının dış politika hedefleri çerçevesinde 2012 yılında 100'e, 2023'de ise 200'e çıkarılması hedefleniyor. (Zagor_te_nay Brüksel'den bildirdi)- Bedelli Askerlikle İlgili Ne düşünüyorsunuz?
Bedelli Askerlik İçin Yaptığı Kredi Başvuruları Reddedilen genç mühendis'in vatanseverliği, Son 30 Yılın En Yüksek Seviyesine Ulaştı... Bedelli askerliğin 30 bin lira olarak açıklanmasının ardından söz konusu parayı temin edebilmek amacıyla kredi arayışına giren genç mühendisin (31), son kredi başvurusunun da reddilmesinin ardından vatanı için silah altına girme opsiyonuna artık daha sıcak bakıyor. Halen özel bir şirkette inşaat mühendisi olarak çalışan genç mühendis, kredi başvurusunun büyük ihtimalle yüksek kredi kartı borcu yüzünden reddildiğini belirterek şöyle devam etti: "Atalarımızın bu toprakları bizlere bırakabilmek için, bu şanlı bayrağımız göklerde ilelebet dalgalansın diye canlarını verdiklerini düşününce benim yapacağım 5 buçuk aylık askerlik nedir ki? Keşke okul da okumamış olaydım da 15 ay gideydim. Vatan borcu kutsaldır..." Askerlik fikrine artık sıcak bakıyor Genç mühendis'in bedelli askerliğin açıklanmasının ardından içine girdiği heyecanlı bekleyiş, kredi başvurularının teker teker reddedilmesiyle yerini tekrar vatanseverliğe bıraktı. Son başvurusu ile ilgili olumsuz yanıtı da geçtiğimiz pazartesi alan 31 yaşındaki inşaat mühendisi, bedelliden yararlanamayacağının neredeyse kesinleşmesi üzerine kampa girerek, askerliğin kutsal bir vatan borcu olduğu konusunda kendisini ikna etmeye çalışıyor. Kredi başvurusu için aldığı olumsuz yanıtı bankada İstiklal Marşı okuyarak karşılayan Güzelcebey, ardından girdiği ilk kitapçıdan çeşitli kitap ve dvd'ler alarak vatanseverlik bilincini yükseltme amacıyla kampa girdi. Aradan geçen kısa süreye rağmen askerliğin kutsal bir vatan borcu olduğu konusunda gözle görülür bir bilinç artışı kaydeden genç mühendis Güzelcebey, halen çalışmalarına günde 3 seans "Nefes - Vatan Sağolsun" ile devam ediyor. "Kredi mredi bir şekilde hallederim sanmıştım" Özel bir üniversitede sürdürdüğü "İşletme yönetimi yüksek lisansı" eğitimi sayesinde askerliğini geçtiğimiz Ağustos ayına kadar ertelemeyi başaran Güzelcebey, bedelli askerlikte yaş sınırının 30 olarak açıklanmasını facebook profilinde yazdığı "Bunca sene iyi kaçtık ama değdi " iletisiyle kutlamıştı. Güzelcebey, iyimser havanın da etkisiyle o zamanlar 30 bin tl'lik bedelli askerlik ücretini bir şekilde denkleştiriceğinden emin olduğunu belirtirken, "Yani tabii böyle bir şey beklemediğim için kenara köşeye o kadar para ayırmamıştım ama nasılsa kredi mredi bir şekilde hallederim diye umuyordum, maalesef olmadı. Yaz tatili, ipad, arabanın kredi taksidi bilmemnesi derken fazla açılmışım. Neyse, vatan sağolsun..." sözleriyle silah altına alınmaya sempati duymasının sebeplerini anlattı. "Aslanlar gibi gider askerliğimi yapar gelirim" Bedelli askerliğe olan sıcak bakışının, kredi umutlarının tükenmesiyle birlikte yerini daha milliyetçi duygulara bıraktığını ifade eden Güzelcebey, "İlk başlarda epey bir üzülmüştüm ama bu kredi meselesi benim damarlarımda akan asil kanın farkına varmam için de bir dönüm noktası oldu bi yandan. Şimdi düşününce diyorum ki kendi kendime, 'İyi oldu be Faruk, başka türlü bu vatanın kıymetini nasıl bilecektin?' Ecdadımıza olan borcu 30 bin tl ile ödemek mümkün mü? 5 buçuk ay bölük yazıcılığı yaparak bu borcu hiç değilse bir nebze olsun kapatabileceğimi tahmin ediyorum." derken, yine de doğuda bir yere düşmemek için torpil arayışlarına girmekten geri durmayacağını da sözlerine ekledi. "Nasıl yüzünüz olacak insan içine çıkmaya?" Konuşmasına bedelli askerlikten faydalanacaklara seslenerek devam eden Güzelcebey, "Daha geçen gün 24 şehit vermedi mi bu vatan? Utanmıyor musunuz? Bence bu bedelliden yararlanacak arkadaşlar önce gitsin bi şehit ailesine, gözlerinin içine baksın ve 'Ana, ben işte bu elimde gördüğün dekont karşılığı askere gitmeme hakkı elde ettim. Vatan sağolsun ana" desin. Bakalım buna yüreği var mı acaba çok merak ediyorum?" ifadelerini kullandı. Acil bir telefon görüşmesi sebebiyle ara verilen basın toplantısının devamında keyifli olduğu gözlerden kaçmayan Güzelcebey, "Biraz evvel babam aradı, galiba bu bedelli işi için amcamların işyerindeki ortağından borç alabilme durumu olacakmış." diyerek sevincini gazetecilerle paylaşırken, insanın hayatında neyin ne zaman olacağının hiç belli olmadığına ve Allah'ın bir kapı kapatırken başka bir kapı açtığına dikkat çekmeyi ihmal etmedi. "Zorunlu askerlik çağımızın ayıbıdır" Son olarak zorla silah altına alınan insanlara üzüldüğünü belirten ve, "Ne yazık ki gencecik çocuklarımızı hayatlarının en verimli çağında askere alıyor, hayatlarının bir bölümüne tabiri caizse ipotek koyuyorlar. Vatanseverliğin illa da kışlalarda rap rap yürümekle, elde silahla olmadığını anlamamız için daha ne söylememiz gerekiyor bilmiyorum maalesef..." diyen genç mühendis, borç işinin detaylarını konuşmak için babasının yanına gitmek üzere toplantıyı noktaladı.- Evini satana güzel haberler.. :)
Evini satana vergide kötü haber Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in, 'Vergi kanunları gözden geçirilecek' sözünün ardından yeni düzenlemelerle ilgili önemli duyumlar ortaya çıkıyor. Bunlardan sonuncusu gayrimenkul alım satımıyla ilgili. Buna göre, şu anda 5 yıl olan alım-satım vergisinden muaf olma şartının kaldırılması planlanıyor. Maliye Bakanlığı ise resmi açıklama gelmeden haberlere itibar edilmemesi uyarısını yaptı. Değişiklik önerisi kabul edilirse vatandaş satın aldığı evini ilk yıl satarsa elde ettiği kazancın neredeyse tamamı, sonraki yıllar ise kademeli olarak belli bir kısmı vergiye tabi olacak. Süre 10 yılı aşarsa kazancının yüzde 10’u vergiye tabi olacak. HaberTürk gazetesinin haberine göre, Bakanlık’ın üzerinde çalıştığı yeni Gelir Vergisi çalışmasında, ev ve diğer gayrimenkullerin satışında şimdiye kadar uygulanan 5 yıllık süre sınırının kaldırılmasının planlandığı ifade ediliyor. Halen evini, dükkânını, arsasını 5 yıl elinde tutanlar bunları sattıklarında vergi ödemiyor. 5 yıldan önce ise satış yapılırsa alış ve satış arasındaki farkın tamamı vergiye tabi oluyor. Verginin adı ‘Değer Artış Kazancı’. Fakat örneğin 2011 için 8 bin liralık tutar vergiden istisna. 8 bin liranın üstündeki kazanç gelir vergisine tabi. 10 YILIN ÜSTÜ YÜZDE 10 Yeni düzenlemeyle 5 yıl sınırının kaldırılacağı, ev satılırken alınacak değer artış kazancının kademeli olarak vergilendirmesinin düşünüldüğü ifade ediliyor. Edinilen bilgilere göre hazırlanan çalışmada gayrimenkulün satın alındıktan sonra ilk yıl elden çıkarılması halinde alım satım fiyatı arasındaki farkın hemen hemen tüm tutarı vergiye tabi olacak. İkinci yıl satılması halinde yüzde 80, üçüncü yıl yüzde 60, dördüncü yıl yüzde 40, beşinci yıl yüzde 20’si vergiye tabi olacak. Gazetenin haberi dayandırdığı kaynaklara göre, 10 yıl elde tutulduktan sonra satılacak gayrimenkul için kazancın yüzde 10’u tutarında vergi alınması fikri ağır basıyor. ENFLASYON FARKI DÜŞECEK Bu durumda 50-60 yıllık evlerin alım satım tutarları arasında büyük tutarlar oluştuğu için vergi matrahı büyük görünecek. Ancak ‘değer artış kazaçları’nda vergi matrahı hesaplanırken enflasyon farkı düşülüp, aradaki fark vergilendiriliyor. Örneğin 20 yıl önce 10 bin liraya alınan evin bugünkü değeri 200 bin lira ise aradaki 190 bin değil 20 yıl boyunca enflasyon farkı düşüldükten sonra kalan tutar kabul ediliyor. 20 yılda enflasyon evin değerini 10 bin liradan 100 bin liraya çıkarmışsa aradaki 100 bin lira dikkate alınacak. 100 bin liranın da yüzde 10’u olan 10 bin lira vergi matrahı olarak kabul edilecek. 8 bin lira vergiden muaf olduğu için 2 bin liranın vergisi ödenecek. Böylece şimdiye kadar gayrimenkulü 5 yıldan az elinde tutarak elde ettiği gelirin tamamını beyan edenler daha az tutar beyan ederek daha az vergi ödeyecek. Ancak 5 yıldan fazla elinde tutup hiç vergi ödemeyenler artık miktarı düşük de olsa vergi ödemek zorunda kalacak. BABADAN KALMA EVE VERGİ YOK Değer artış kazancı her yıl mart ayı sonuna kadar gelir vergisi beyannamesi ile veriliyor. Eğer kişi bu kazancını gizlerse vergi kanunlarına göre bir kat ceza ve yasal faizlerini ödemek zorunda kalıyor. Diğer yandan satılan ev vatandaşlara eğer miras kalmışsa bu durumda vergi alınmaması için ayrı bir düzenleme yapılacağı ifade ediliyor. Böylece babadan kalma evini satan vatandaş herhangi bir vergi ödemeyecek. Vergi sadece ev alıp satanlar ile sınırlı kalacak. MALİYE BAKANLIĞI UYARDI Medyada yer alan haberlerden sonra Maliye Bakanlığı konuyla ilgili bir uyarı açıklaması yaptı. Maliye Bakanlığı, Yeni Gelir Vergisi Kanunu çalışmaları başta olmak üzere, henüz taslak haline dahi getirilmemiş çalışmalara ilişkin, medyada çıkan ve doğruyu yansıtmayan haberlere, yetkili makamlardan resmi bir açıklama gelmeden itibar edilmemesi gerektiğini belirtti. 2012'NİN İLK ÇEYREĞİNDE MECLİS'E GELECEK Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de gelir vergisi reformunun önlerindeki çok önemli gündem maddelerinden biri olduğunu 2012 yılının ilk çeyreğinde Meclis'e gönderilmesinin ümit edildiğini söyledi.- Dersim: Tarih mutlaka hesap soruyor
Dersim: Tarih mutlaka hesap soruyor- Kemal Bey’le gergin ama nazik bir görüşme
- Kemal Bey’le gergin ama nazik bir görüşme
Kemal Bey’le gergin ama nazik bir görüşme- Evrime Giriş_Evrimin Tanımı ve Açıklaması :
*** Evrime Giriş_Evrimin Tanımı ve Açıklaması : Evrimin Tanımı : Biyolojik evrimin en basit tanımı, değişerek türemedir. Bu tanım hem küçük ölçekte evrimi (yani bir popülasyonun içinde gen sıklıklarının nesilden nesile değişmesini) hem de büyük ölçekte evrimi (yani aradan birçok nesilin geçmesiyle ortak bir atadan farklı türlerin türemesini) kapsar. Evrim yaşamın tarihini anlamamızı sağlar. Evrimin Açıklaması : Etrafımızdaki birçok şey zamanla değişir. Ancak bunların hepsine biyolojik evrim denemez. Örneğin ağaçlar yapraklarını döker, sıradağlar yükselip erozyona uğrar, fakat bunlar biyolojik evrime örnek oluşturmazlar, çünkü bu değişimlerde genetik kalıtım ile türeme yoktur. ........................................................................... Ağaç yaprakları birkaç hafta içinde renk değiştirip dökülürler. ..........................Sıradağlar milyonlarca yıl içinde erozyonla aşınırlar. Biyolojik evrimde temel fikir, Dünya üzerindeki bütün yaşamın ortak bir atası olduğudur. Tıpkı sizin büyükannenizin kuzenlerinizin de büyükannesi olması gibi... Bir soy ağacı sayılı yıl içinde nesiller arasında kalıtım yoluyla değişimi resmeder. Değişerek türeme sürecinin sonunda Dünya'daki yaşamın ortak atasından bugün fosillerde ve etrafımızdaki canlılarda gördüğümüz inanılmaz çeşitlilik oluştu: İnsanlar ve meşe ağaçları, serçeler ve balinalar... Evrim hepimizin uzaktan akraba olduğu anlamına geliyor. Uzun yıllar boyunca süren evrim muhteşem çeşitlilikte canlı türleri ortaya çıkarabilir. Kaynak:- ALLAH YOKTUR!
Eğer, yaşamın gerçekleri üzerine algılamalar bir yaratıcının varlığı üzerinden tanımlanmaya çalışılıyorsa varılacak nokta inanmak ve inanmamak üzerine tartışmalara dönüşecektir. Sizin de bu algılama mantığını kurarak " bir yarartıcı olmadan yaşamın kaynağını izah eden olursa bende inanmayacağım" dediğiniz gibi... O nedenle size "Varsayımların dışında, olmayan bir şeyin olduğuna dair kanıtların olamayacağını bilmiyor musunuz?... diye bir soru yöneltildi. Bilim, yaşamın gerçekliği üzerine bir çok şeyi açıklama çabası içindedir. Yanıtlarını verebildiği ya da henüz veremedikleri vardır. Ancak bunları hiçbir zaman varsayımlar üzerinden yapmaz. Ulaştığı sonuçlarda kişisel yargı, sanı ve varsayımlara yer yoktur. Açıklamalarını bir yartıcının varlığı ya da yokluğu üzerinden değil, gözlemlediği, deneyimlediği, sınadığı gerçeklikler üzerinden yapar. Sonuç olarak; Bilimsel gerçeklerle, yaratıcı kavramlarını bir arada değerlendirip, kafalarda oluşan boşlukları bir yaratıcının olması gerektiği varsayımları üzerinden yanıtlar aranmaya çalışılırsa elbetteki çelişkiler içinde olunması ve tökezlenmesi kaçınılmaz olacaktır. Bir yaratıcının varlığı ya da yokluğunun yanıtının bilimsel verilerde aranmaya çalışılması ve birilerine kalkıp da "hadi bakalım yokluğunu ispatla" denilmesi anlam taşıyan bir soru ve yaklaşım değildir. Buradan ulaşılacak nokta bir şeyleri kavramaya yönelik tutarlı davranış ve görüşler değil amaçsız kısır tartışma ve polemikler üretir. Her ne kadar ""big bang" ve "cambrian explosion" öncesi izah edilmeli," gibi bilimsel terimleri kullanılıyor olsada, ardından yaratıcıların "Evrimin" içeriğini çarpıtmak amaçlı "tesadüf" kelimesi üzerinden yine bir yaratıcının olması şartını koşan cümleler kurulması aslında konunun derinliğine değil yüzeysel olarak ele alındığını göstergesi... Oysa "Evrim kuramı" canlılığın evrimini açıklarken kullandığı "doğal seçilim" ve "olasılık" kavramları, bir yaratıcının varlığını göz ardı ettiği düşüncesiyle kendilerini kökten karşı olmak zorunda olduklarını hisseden ve refleks tepkiler üreten yaratıcıların ifade ettikleri gibi "tesadüf" kelimesi ile açıklanamaz, terminolojik olarak karşılığı "tesadüf" değildir. *** Yazdıklarınızda kırıcı bir yaklaşım göremiyorum... Ama yine de özür dilemesini bilen bir kişi tavrını sergilemeniz iyi niyetli ve olgun bir kişilik göstergesi... Kendi açımdan da yıpratmak amaçlı,saygısız ve kırıcı bir yaklaşım gösterdiğimi düşünmüyorum... Yapmaya çalıştığım şey " Hatalı akıl yürütmeyi açığa vurarak entelektüel dürüstlüğü sergilemek ve özendirmekten başka bir şey değil zaten.." Yazılanların bunun dışında algılanması yazanı değil konuya alınganlık noktasından bakan kişileri bağlar... Saygı ve sevgilerimle - İpi tutmasını beceremeyenler...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.
Navigation
Configure browser push notifications
Chrome (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions → Notifications.
- Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Select Site settings.
- Find Notifications and adjust your preference.
Safari (iOS 16.4+)
- Ensure the site is installed via Add to Home Screen.
- Open Settings App → Notifications.
- Find your app name and adjust your preference.
Safari (macOS)
- Go to Safari → Preferences.
- Click the Websites tab.
- Select Notifications in the sidebar.
- Find this website and adjust your preference.
Edge (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions.
- Find Notifications and adjust your preference.
Edge (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Click Permissions for this site.
- Find Notifications and adjust your preference.
Firefox (Android)
- Go to Settings → Site permissions.
- Tap Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.
Firefox (Desktop)
- Open Firefox Settings.
- Search for Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.