Günümüzde, Astronomi ile Astrolojiyi birbirine karıştırma, birini diğerinin alternatifi sayma eğilimi ne yazık ki oldukça yaygın. Bu eğilimin gerisinde ise, bilimsel çalışma ve anlayış ile sorgusuz şekilde herhangi bir inanca dayanan anlayış arasındaki farkın iyi bilinmemesi yatmaktadır.
Astroloji, gökyüzündeki bazı olaylar ve yıldız konumlarının insan ilişkilerinde insan yaşamında etkili olduğu şeklindeki varsayıma dayanır. Bu görüş, insanlığın bilgi düzeyinin çok eksik ve yetersiz olduğu, dünyanın gök kubbe altında düz bir disk oluşturduğunun düşünüldüğü dönemlerden kalma bir inanç yığınıdır.
***
Binlerce yıl önce yaşayan atalarımız, yeryüzündeki çeşitli olayların nedenlerinin birtakım üstün güçlere veya tanrılara bağlı olduğunu düşünüyorlardı. Açlık, savaş, hastalık, depremler, seller, Ay ve Güneş tutulmaları, vb... Onlara göre, her şey ilahların kontrolü altındaydı.
Zamanla, önemli tanrılar olarak Güneş, Ay ve gözle görülebilir beşli olan (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn) ön plana geçtiler Çünkü bunlar diğer yıldızlardan farklı görünüyorlar ve gökyüzünde sürekli yer değiştiriyorlardı. Bunu fark eden ilk gözlemcilerin uğraş ve görüşleri, yeryüzünde ve daha çok da gözlemcilerin çevresinde olan olaylar arasında “ilahi” ilişkiler aramaya dönüştü.
Özetle atalarımız o zamanlar, gök cisimlerinin konumlarına ve gökyüzündeki değişimlere bakarak yeryüzünde yaşanan olayları yorumlamak ve tanrıların isteklerini anlamak için Astrolojiyi kullanıyorlardı.
***
Gökyüzünün astrolojik amaçlarla gözlenmesi ve bundan geleceğe ait kehanetlerde bulunma gayretleri, M.Ö. 2000 yıllarında eski Babil’de başlamıştır. Eski Yunan filozof ve bilimcilerinin, daha sonra da bazı İslam astronomlarının gökcisimlerinin hareket ve davranışlarını bilimsel düzeyde ele alma ve açıklamaya çalışma gayretlerine karşılık, astrolojik yorum ve açıklamalar, bütün İlkçağ/Ortaçağ boyunca devam etmiştir.
17.yüzyıldan itibaren (Galileo.,Kopernik, Tycho Brahe, Kepler, Newton gibi) bilim adamları ve gözlemciler gökcisimlerinin hareketlerini büyük ölçüde anlayıp açıkladılar. Gök cisimlerinin yasalarının insanlar arası ilişkilerle hiçbir ilgisi olmadığını ortaya çıkardılar.
Astrolojik kehanetlere olan inanç, Rönesans’la, yani, gökcisimlerinin hareket kurallarının ve gerçek karakterlerinin anlaşılmaya başlamasından sonra değişmeye başlamıştır. Ancak, astrolojiye olan inanış bundan sonra da azalarak sürmüştür. Günümüz astrolog ve falcıları bu temelsiz eski çağların anlayışının son kalıntılarıdırlar.
***
Astrologlar (Falcılar), gökcisimlerinin konumlarının yeryüzünde gerçekleşen olayları ve insanların kaderlerini kontrol ettiği iddiasındadır. Ancak, bu inancı ve iddiayı doğrulayan en ufak bir bilimsel kanıt yoktur. Herhangi bir bilimsel kuram ve gözlem temelinden yoksun olan, boş bir inançlar manzumesi olan Astrolojiye herhangi bir güven beslemek de mümkün değildir.
Artık günümüzde (Falcı) Astrologların “sosyal bir hizmet” yaptığını öne sürünler ve bu şarlatanlardan hala medet umanlar olsa da, aklı başında birçok insan bu eski efsane ve söylenceleri artık eskisi kadar ciddiye almıyorlar.
Ancak fala ve falcıya inanç, ona inanan kişi için, kolay anlayamadıkları, bu nedenle karar vermek de zorlandıkları karmaşık dünyadan bir kaçış, ona karşı bir sığınak sağlıyor olabilir.
Ama ne yazık ki, Astrolojiye inananların veya inanmak ihtiyacı duyanların çoğu, içinde bulundukları ruhsal durum ve konumları itibariyle astrologlardan, iddia ve tahminlerin doğrulanması için bir kanıt talebinde bulunamazlar. Tam tersine, astrolog ve falcıların karışık, varsayımlara dayalı öngörü ve tavsiyelerine sorgusuz sualsiz inanmayı tercih ederler. Ve bu nedenle, çoğu zaman onlara güvenerek yapılan planlanmaların hüsranla sonuçlandığı gerçeğiyle yüz yüze kalırlar...