Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3.724
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    30

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. *** Sayın Bekir... Konuya dünkü anlatımınızdan Çok yönlü bakacağınızı sanıyordum... Ancak bu başlığınızda görüyorum ki, Tespitlerin doğruluğuna karşın bir tarafın görüşleri olarak duruyor... Tartışma alanının neresi ve tartışanların kim olduğunu aktarırsanız, biraz daha konu ve başlık anlışılacaktır diye düşünüyorum... Ve Kaynaklarınızı yazının sonunda yada alıntılarda belirtmeniz gerekiyor... Karşı tarafın görüş ve yaklaşımlarını sonradan mı ilave edeceksiniz?.. Böylece ikisi arasındaki çelişkileri tespit edip değerlendirmeler yapabilecek miyiz?... yoksa böyle mi devam edeceğiz?...Yani tek tarfın görüş ve tespitlerinden alıntılar olarak... Çünkü tek taraflı ifadeler sonuca ulaşmayacak, iki tarafında kabul etmeyebileceği monolog tespitler olacaktır... Biliyorsun hassasiyetler tek taraflı değil... Örneğin süheda'nın kendi açısından doğru kabul ederek ifade ettiği görüşü aynı cümlelerle şöylede ifade edilebilir İşte böyle Sayın bekir... Dün tespitlerde bulunduğumuz gibi birileride böyle yaklaşıyorlar olaya.. Ve her ikiside kendilerince haklı...Belirtmem gerekiyor bende bu hassasiyetle bakıyorum olaya.. Her ne kadar Kimsenin başındaki örtüyle sorunum olmasada rejim konusunda kaygılarım hayli çok... Örneğin şöylede düşünüyorum, sonuçların gittikce muhafazakar vatandaşları başka cepheye itecek bu yaklaşımları yapanlar akılsızlar mı sizce?.. yoksa başka bir şeyler mi var arkasında?.. !980 yılına kadar böyle bir sorun yokken, ihtilalden sonra neden sorun olarak karşımızda duruyor? Bunları Atatürkçü görünüp te onun içini boşaltan ihtilalci yasakcı zihniyet Cumhuriyetin temel ilkelerini koruma kaygısıyla mı bütün bu ortamın yaratılmasında baş rolü oynadı... Yoksa İçi boşaltılıp kuru kabuk haline getirilen her şeyde olduğu gibi Bütün bu yasakların arkasında yatan esas amaç ne olabilir?... Ve de elinde her türlü yasayı çıkaracak gücü bulunduran iktidar neden bu konuda diğer dayatmalarında olduğu gibi Gerekli hassaiyet ve çabayı göstermiyor...? Yasaklar kalkarsa kimler kazanacak kuşkular mı.?.. Yada bu gerginliği devamından nemalanan çevreler mi var...? Bence Kimse kemalitler, yargı, ordu gibi çıkarımlarla, işte bunlar engeliyor gibi hatalı tespitler yapmamalı... Çünkü ne devlet kademelerinde bu tanımda bürokrat yada müdür gösterebilir... Ne de ordunun kıpırdayacağı yeri olduğunu ifade edebilir... Ordu açısından müdahil olmaması esas olarak olaması gereken durumdur zaten... Hukuki bilginiz olduğunu ifade ettiğinize göre, Danıştay ve anayasa mahkemesinin işlevini yanlış yorumlayanlara da siz gereken açıklamaları yaparsınız artık... Benimkin den daha teknik ifadelerin daha anlaşılır olacağını düşünüyorum... Evet dediğim gibi rejim kaygılarım var... Beni düşündüren, dinsel esaslara dayanan gerici zihniyetten daha çok işin bu tarafı daha da kaygılandırıyor... Galiba paldur küldür yürüdüğümüz bu yolda, bu yönde, karşımıza oldukca derin içi su dolu hendekler çıkacak karşımıza atlayamayanlarımız boğularak telef olacak gibi geliyor bana ...Siz ne dersiniz?.. Bana kalırsa birilerimizde örtümüze, birilerinin bu özgürlük mücadelesine önderlik yaptıklarını düşünüp heyecanla bu karanlık yolda dolu dizgin koşturuyorlar gibi geliyor bana... Siz ne dersini?... Sizin de dün belirttiğiniz gibi... Oyuna gelmemeliyiz...Öyle değil mi?... Bu konuda Can Dündar'ın yazısını kaynak belirterek forma taşımıştım... Gözden geçireceğinizi umuyorum ... http://www.turkish-media.com/forum/ Selamlar... *tna ***
  2. *** Sevgilgi 'hayal_et'... birde Aşağıdaki linkteki "Can dündar"ın yazısını da gözden geçirmelisin... Bu ortamda bulanık suda kimler balık avlıyor onu da görmek gerekir diye düşünüyorum... Selam ve sevgiler... http://www.turkish-media.com/forum/ *tna ***
  3. *** Dostça bir öğüt... BİR başbakan için ne hazin şey... Kendisine "yönetmesi" için teslim edilmiş bir devletin en önemli kurumlarından biri, o devletin temel ilkelerini koruduğu için silahlı saldırıya uğruyor, değerli bir yüksek yargıç görevi başında öldürülüyor... Ama o laik devleti ve onun laiklik ilkesini korumaya namusu ve şerefi üzerine söz veren Başbakan, şehit yargıcın cenaze törenine katılamıyor. Katılamıyor çünkü törene katılanların kızgınlığından, tepkilerinden korkuyor. Görevini, iktidara geldiği zaman verdiği sözlere uygun şekilde yapsaydı, yani laiklik ilkesini koruma konusunda samimi ve titiz olsaydı, böyle korkmasına elbet sebep olmazdı. Hazin bir gerçek... Özellikle Büyük Atatürk’ün bağımsız, laik, çağdaş bir ulus yaratmak amacıyla Samsun’a çıkışının 87’nci yıldönümünde çok daha hazin... Bu, partisi seçimi kazandığı akşam televizyon kameraları önünde "Sadece Adalet ve Kalkınma Partisi’nin değil hangi siyasi eğilimden olursa olsun, tüm insanlarımızın ve tüm ulusumuzun iktidarı olmayı" vaat eden adamın, bir kısım vatandaşlarını aldattığının kanıtı olan bir korkudur. Önceden yapılmış programını iptal etmeyip Antalya’ya giden Başbakan Tayyip Erdoğan, o sırada Ankara’yı ağlatan törenleri de TV’den anlaşılan izleyemedi. Sık sık kulağına fısıldanan gelişmelerle ilgili bilgi almakla yetindi. Yeterince izleyemediği inancıyla biz kendisine o törenleri anlatalım: Mustafa Yücel Özbilgin’in şahadeti nedeniyle Anıtkabir’e giden yargıçları, rektörleri, öğretim üyelerini, avukatları ve üniformalı subayları görmeye değerdi. Orada onbinlerce insan vardı. Bu onbinler Büyük Atatürk’ün huzurunda saygı duruşunda bulunurken ve manevi kabrinin önünden geçerken "laik rejimi yıktırmayacaklarına" yemin ettiler. Hem de onların yemini, kürsüde dudak ucuyla okunan türden değildi. Onlar altına tüm benliklerinin, tüm onurlarının mührünü bastıkları yemini ettiler. Danıştay İkinci Daire Üyelerinin şahsında laik Anayasal rejimi hedef alan kurşunlar özellikle kadınlarımızı isyan ettirdi. Başbakan Tayyip Erdoğan bilmiyoruz bunun ne kadar önemli ve anlamlı olduğunun farkında mı? Farkında değilse diye söylüyoruz: Kadınların üstlendiği hiçbir mücadele başarısızlıkla sonuçlanmaz. Demek istiyoruz ki: Başbakan Tayyip Erdoğan çok önemli bir yol ayrımındadır: Ya verdiği sözlere sadık kalacak ve laik Cumhuriyeti koruma görevini samimiyetle yerine getirecek, yahut da Türkiye’yi büyük badirelere sürükleyecektir. Birinci şık, ona seçmen kaybettirir, hatta iktidarı bile kaybetmesine sebep olabilir ama Türkiye’ye bir devlet adamı kazandırır. İkinci şık ona ve Türkiye’ye neyi kaybettirir, doğrusu düşünmek bile istemiyoruz. Tercih kendisinindir. Kaynak:... Oktay EKŞİ [email protected] © Copyright 2006 Hürriyet19 Mayıs 2006 *tna ***
  4. *** Ata’ya şikáyet Yargı mensupları dün onbinlerce vatandaşla birlikte Anıtkabir’deydi. İlk kez mozole başında alkışlı protesto yaşanırken, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi Başkanı özel deftere ’’Hiçbir güç bizi çizdiğiniz yoldan döndüremez’’ diye ortak yazı yazdı. DANIŞTAY’A düzenlenen silahlı saldırının ardından dün onbinler, Anıtkabir’e yürüdü. Türkiye’nin dört bir yanından gelen hakim, savcı, avukat, öğretim üyesi, öğrenci ve vatandaşlar, Anıtkabir’de ilklerin yaşanmasına neden oldu. Anıtkabir ilk kez mozole başında alkışlı protestoya sahne olurken, yine ilk kez yüksek yargının ikisi kadın üç başkanı, Anıtkabir özel defterinde bir kınama metnine ortak imza attı. ORGANİZASYONSUZ ONBİNLER GELDİ Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Yargıtay Başkanı Osman Arslan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, Danıştay Başsavcısı Zafer Kantarcıoğlu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, YÖK Başkanı Prof.Dr. Erdoğan Teziç, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin Başkanları, Sayıştay Başkanı Mehmet Damar, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Boyrazoğlu, 30’a yakın ilin baro başkanı, MGK eski Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç Danıştay 2.Dairesi’ne yapılan saldırıyı lanetletlemek üzere Anıtkabir’i ziyaret etti. Saat 10.30’dan itibaren toplanan yargı mensupları, Aslanlı Yol’dan yürüyüşe başladı. Herhangi bir organizasyon yapılmamasına rağmen yargı mensuplarının arkasında onbinlerce vatandaş yürüyüşe katıldı. Yürüyüşe, yargı mensupları, öğretim üyeleri ve avukatlar cüppeleriyle katıldı. Çankaya Belediyesi işçileri törene iş giysileri, öğrenciler ise önlük ve formalarıyla katıldılar. TÜRKİYE, İRAN OLMAYACAK Yargı mensupları Anıtkabir’in avlusuna girerken onbinlerce kişinin alkışlarıyla karşılandı, bir yandan da "Türkiye laiktir, laik kalacak", "Yargıya uzanan eller kırılsın", "Türkiye İran olmayacak" sloganları atıldı. İstiklal Marşı, Gençlik Marşı ve 10. Yıl Marşı’nı da okuyan vatandaşlar, Çörtoğlu, mozoleye çelenk koyarken, alkışlarla saldırıyı protesto ettiler. Mozole başında alkış yasak olmasına askerler, müdahale etmediler. BİR METNE ÜÇ İMZA Çörtoğlu’nun Anıtkabir özel defterine yazdığı metni Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu ve Yargıtay Başkanı Osman Arslan da imzaladı. Metin özetle şöyle: "Ulu Önder Atatürk, kurduğun laik Cumhuriyetin ve temel ilkelerinin yılmaz bekçisi Danıştay, Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanırken kuruluşunun 138. ve doğumunuzun 125. yılında hain bir saldırıya uğramıştır. Yüce huzurunuzda bu saldırıyı nefretle kınıyor, hukukun üstünlüğünü savunurken, hiçbir gücün bizi, sizin ilkelerinizden, düşüncelerinizden ve çizdiğiniz yolumuzdan döndüremeyeceğini, tüm yüreğimizle bir kez daha ifade ediyor, önünde saygıyla eğiliyoruz." Tek ses, tek yürek Danıştay binası önündeki protestolar dün sabahtan itibaren hız kazandı. Sendikacılar, adliye çalışanları ve vatandaşların, Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle yaptığı protestolar gün boyunca sürdü. Molla İran’a DANIŞTAY binasının önü, saldırının gerçekleştiği andan itibaren olayı kınayan vatandaşların, Hükümet’i protesto ettiği bir yer haline geldi. Dünkü protestolar sırasında, "Hükümet istifa, Başbakan istifa", "Başbakan İran’a, Mollalar İran’a", "Katil iktidar", "Yargıya uzanan eller kırılsın", "Katiller halka hesap verecek", "Türkiye laiktir, laik kalacak" sloganları atıldı, "Kimsenin gücü laik cumhuriyeti yıkmayacak şeklinde" dövizler taşındı. YÜRÜDÜLER Danıştay çalışanları, tektik hakimleri ile idare mahkemesi hakimlerinin bulunduğu grup dün Danıştay önünde toplanan sendikacı ve adliye çalışanlarıyla Anıtkabir’e dek yürüdü. Necatibey’den yeni başbakanlığın bulunduğu köşeye gelen yargı grubu çok sayıda polisin güvenlik barikatı kurduğunu görünce, "Başbakan’ı korumak için bize karşı önlem almışlar" diye tepki gösterdiler. Yurtta onbinler yürüdü DANIŞTAY 2. Dairesi üyelerine yönelik saldırı yurtta nefret uyandırdı. Ankara’da 10 binlerin Anıtkabir’e yürüdüğü saatlerde birçok ilde de hukukçular, bilimadamları sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar saldırıyı protesto etti. İstanbul Adalet Sarayı’nda görevli hakim ve savcılar, saldırıda hayatını kaybeden üye Mustafa Yücel Özbilgin ve yargı şehitleri için 2 dakika saygı duruşunda bulundu. Bakırköy ve Kadıköy adliyelerinde de hukukçular saldırıyı protesto etti. Birçok sivil toplum kuruluşu da Taksim Atatürk Anıtı’na yürüdü. Denizli Barosu’nun çağrısına uyan avukatlar, dün duruşmalara girmedi. Adana, Diyarbakır Manisa ve Zonguldak’ta da saldırıyı kınayan yürüyüşler yapıldı. Kaynak:© Copyright 2006 Hürriyet19 Mayıs 2006 *tna ***
  5. *** Karşı manifesto Geçenlerde bir rektörün odasındaydım. Telefon çaldı. Rektör dinledi; "Maalesef izin veremem" dedi. "Hayrola" diye sordum. Bir öğrencileri okulda piyano konseri verecekmiş. Annesi dinleyici olarak gelmek istemiş. Ama türbanlı olduğu için kampusa giremezmiş. "Yazık değil mi?" dedim, "Öğrenci değil, öğretim üyesi değil, bir öğrenci velisi... Hem de çocuğunun piyano konserini izleyecek. Niye giremesin?" Buruktu: "Doğru ama, yol olur diye endişe ediyorum. Buraları bilmiyorsunuz" dedi. Bu politika, piyanist evlat yetiştiren samimi bir dindarı küstürmek ve radikalleştirmek dışında bir etki yaratabilir mi? * * * Meclis Başkanı Arınç'ın tartışılmasını istediği "laiklik ve kamusal alan" meselesi sanıyorum budur ve bence de tartışılmalıdır. Önce kendi pozisyonumu tarif edeyim. Altı imzalanacak bir manifesto aranıyorsa ben Atatürk'ün 1937 Meclis açış konuşmasına daha yakınım: "Bizim devlet idaresindeki ana programımız(ın prensipleri) (..) gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz ilhamımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz". Ne kadar saklansa da, sulandırılsa da Atatürk'ün egemenlik tanımı ve laiklik düsturu budur. Cumhuriyet'i bu irade kurmuştur. Atatürk adını ağzına alanın, önce bu 2 cümleyi sindirmesinde yarar var. Evet, devlet dogmalarla yönetilemez. Dogmacıların, "Türkiye'nin rotasını aydınlıktan geri çevirmemek için" susması hayırlıdır. * * * Öte yandan, zaman gösterdi ki, Cumhuriyet'in ilk yıllarının zorunlu (Arınç'ın tabiriyle "katı") laiklik politikası, toplumla devlet arasında bir gerilim yarattı. "Kimsesizlerin kimsesi" diye tarif edilen Cumhuriyet, başındaki örtü yüzünden çocuğunu izleyemeyen anaların, okul kapısında örtüsünü çıkarıp peruk takmaya zorlanan kızların acısını anlayamadı. Onların ıstırabını paylaşamadı. Birçok tepkinin yanı sıra bu duyarsızlık da AKP'yi iktidara taşıdı. Bugün atamalarda başörtülü eş sahibi olmayı tercih nedeni sayan, türbanı her yere sokmaya çalışan zihniyet laikliğe ne kadar zarar veriyorsa, hükümete duyduğu öfkenin acısını öğrenciden, velisinden çıkaran yaklaşım da o kadar zarar veriyor. "Din siyasallaşmasın" denirken, kamusal alanda "yasak bölgeler"in sınırı günden güne genişletilerek mütedeyyin kitleler hepten muhalefete itiliyor. * * * Üniversitede ders verdiğim dönem türbanlı öğrencilerim de vardı. Bazısıyla iyi iletişim kurmuştuk. Kaçı gönüllü, kaçı zorunlu örtünmüştü bilmiyorum, ama türbanı simge olarak taksalar da, üniversitenin onlarda yarattığı değişimi gözleyebiliyordum. Sonra YÖK onlara kapıyı kapattı; bu değişim sürecini de kesip attı. En çok içeri alması gereken kesime "Sen okuyamazsın, git evinin kadını ol" dedi. "En hakiki mürşit"le tanıştıracağı yerde gerisin geri babasının, kocasının yanına gönderdi. Oysa Cumhuriyet, kimseyi ışığından mahrum etme lüksüne sahip değildir. Sorun şu ki, bu ışığı yayacak kadrolar yetiştirilemedi. "Dogma"ya karşı laiklik, okulda fikirle değil, okul kapısında polisle korunur hale geldi. Bu daha ne kadar böyle sürebilir ki?.. Laikliği koruma adına MGK'nın "Kırmızı Kitap"ını bile savunur hale gelen CHP, hürriyet bayrağını seçime yürüyen AKP'ye armağan ediyor. Demokrasiye de Cumhuriyet kadar sahip çıkan, özgürlükçü bir hareketin tam zamanıdır. Kaynak:... [email protected] *tna ***
  6. *** Bu tuzağa düşmeyelim! Danıştay 2. Dairesi'ne karşı gerçekleştirilen menfur silahlı saldırı sonrası ülkemizde, siyasi ve fikri zemin daha da kırılgan hale geldi. Bu saldırının tartışmalı türban kararını veren daireye yapılmış olmasının sonuçlarını tartışmadan önce bazı tespitler yapalım: 1) Ülkemizde laik Cumhuriyet kurumlarını ve değerlerini içine sindirmeyen, bu kurum ve değerlerin yerine dine dayalı kurum ve değerleri ikame etmek isteyen grupların varlığı tartışmasızdır. 2) Bu grupların zaman zaman örgütlü ve kitlesel, zaman zaman bireysel nitelikte olmak üzere rejim ve hukuk düzenine karşı silahlı, silahsız eylem ve girişimleri olmaktadır. 3) Cumhuriyetin ve onun kurumlarının kendisini bu eylem ve girişimlere karşı korumak ve güçlendirme hakkı ve görevi mevcuttur. 4) Ancak bu koruma hakkı ve görevi, çağdaş hukuk düzeni ve demokratik kurallar çerçevesinde yürütülmelidir. 5) Diğer taraftan, ülkemizde demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri sorunu da mevcuttur. Cumhuriyete karşı girişimleri gerekçe veya bahane olarak gösterip, demokrasiyi ve hukuk düzenini ortadan kaldırmayı amaçlayan grupların varlığı da bir gerçektir. 6) Cumhuriyete karşı girişimlerin mevcudiyeti, ülkemizde haklar ve özgürlükler sorununun gözardı edilmesini gerektirmez, çünkü demokrasisiz ve hukuksuz bir cumhuriyetin çağdaş bir dünyada yeri ve anlamı yoktur. Bu alçakça saldırı sonrasında, haklar ve özgürlükleri savunan kişilerin işleri daha da zorlaşmıştır. Tıpkı geçmişte toplumsal adaletsizliğe karşı çıkan insanların sol görünümlü teröristler bahanesiyle susturulması, Kürt kimliğine yönelik adaletsizliğe karşı çıkanların terör örgütü PKK bahanesiyle sindirilmesi gibi artık başörtüsü konusunda bireysel özgürlük talebini savunanlar, AB doğrultusunda haklar ve özgürlüklerin genişlemesini savunanlar da, Danıştay saldırısı gerekçesiyle susturulmak istenecektir. Bu tuzağa düşmeyelim: Türkiye'de bağımsızlık, demokrasi, eşitlik ve sosyalizm taleplerini yükseltenlerin hepsi nasıl Kızıl Kmerci, Polpot'çu ya da Stalinci değil idiyse; Ülkemizde "Kürtler bir etnik grup olarak mevcuttur ve Kürt kökenli yurttaşlarımızın haklı ve çözülmesi gereken kültür ve kimlik sorunları mevcuttur" diyenlerin hepsi nasıl PKK'lı ya da bölücü ayrılıkçı değil ise, başörtüsü takmak ya da takmamak bireysel ve toplumsal yaşamda bir özgürlük sorunudur diyenlerin hepsi de irticacı, Hizbullahçı ya da radikal islamcı değildirler. Unutmayalım: Sorunumuz özgürlükten kaynaklanmıyor; Karşı karşıya kaldığımız sorunlar: Özgürlüğün, demokrasinin ve cumhuriyetin birbirine karşıt ve düşman kavramlar olarak görülmesi ya da gösterilmesinden kaynaklanıyor. Tekrarda fayda var: Bu tuzağa düşmeyelim !.. Kaynak: ... ... ... * Sabah.com.tr * 19. mayıs. © 2006 *tna ***
  7. *** Aynı anda... Millet Ankara'ya ATA'ya koştu. Başbakan ATA'yla Antalya'ya uçtu. Danıştay üyesi morgda kaldı. Başbakan 7 yıldızlı Rixos'ta kaldı. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı'yla buluştu. Başbakan, Kazakistan Cumhurbaşkanı'yla buluştu. Ay yıldızlı bayraklarla yüründü. Ampullü bayraklarla yüründü. Kuvvet komutanları Danıştay'a gitti. Başbakan şehir turu yaptı. "Türkiye laiktir, laik kalacak" sloganları atıldı. "Türkiye seninle gurur duyuyor" sloganları atıldı. Vatandaş, Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ü yuhaladı. Partililer Başbakan'ı alkışladı. Cumhurbaşkanı, "Bu saldırıya neden olanlar, tutum ve davranışlarını yeniden gözden geçirmeli" dedi. Başbakan, "Bizim burada yaptıklarımız Türkiye'nin vizyonudur" dedi. Kocatepe Camisi'ne geçildi. Falez'e geçildi. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı tartaklandı. Başbakan folklor seyretti. Cenaze töreninde ezan sesine "Hükümet istifa", "Katiller dışarı" sloganları karıştı. Açılış töreninde "beraber yürüdük biz bu yollarda" şarkısı çalındı. Mezar kazıldı. Kavşak açıldı. Cenaze namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı, cemaate, "merhuma haklarınızı helal edin" dedi. Açılış törenini organize eden AKP'liler, "helal olsun, helal olsun" diye bağırdı. Şehit yargıç toprağa verildi. Başbakan'a plaket verildi. Mevlüt okundu. Şölen yapıldı. *** Türkiye'nin siyah-beyaz fotoğrafıdır bu... Üç gün sonra unutmamak, bakıp hatırlamak için, albüme koymak lazım. Kaynak: ... ... * Sabah.com.tr * 19. mayıs. © 2006 *tna ***
  8. *** Anlaşılan o ki, Alınganlıklar… Alınganlıklar… Kaygılar… Korkular… Evet ... Hala devam ediyor..! Dürüst olmak bir yana Samimi bile durmayan yakınlıklar… Evet... Evet ... Onlarda hala yerin de sayıyor..! Fenerbahçe…Galatasaray.. Beşiktaş… Taraftar yaklaşımlar… Dış güçler… Derin devlet… Laik senaryolar… Ama nerde Cumhuriyet İlkelerini hep birlikte sahip çıkması gereken O görüşten, bu görüşten insanlar…. Tamam, bütün bunları geçtik … Kendi içimizde dürüst olalım dedik… Yine olmadı aynı düşünce ve yaklaşımlara devam, Bu sefer ardından; Hiçbir tehdit unsuru olmadan sorulan sorular ? *** Sevgili 2023; “hiçbir tehdit unsuru olmadan şu soruyu soruyorum: siz kimsiniz?” diyorsunuz… *** Ben kim miyim?... Biliyorsunuz rumuzum ' gece kuşu ' birde her yazımın altında imza olarak kullandığım ( *tna ) *** Ben kim miyim?... Ben, Atatürk’ün kurmuş olduğu Laik Türkiye Cumhuriyet’inde yaşayan onun ilke ve değerlerine bağlı Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk, Türk kavramının, ırk esasına dayanmayıp birleştirici bir unsur olduğunu bir ilke olarak benimsemiş, Demokratik, Hukuk devleti’ne yürekten bağlı, Devlet terbiyesi almış, Demokrasiye inanmış, Ülke sevgisinin bilinciyle bu ülke insanlarına ayrımsız sevgi duyan Vatanına, milletine ve bayrağına sorumluluk duyarak bağlı olan, “Laik Türkiye Cumhuriyeti” nin ONURLU bir vatandaşıyım… *** “Atatürk” ve “Türkiye Cumhuriyet”inin ilkelerine inanırım ve onlara sonuna kadar bağlıyım… Onları korumayı ve saygı duymayı bu vatana ve ecdadıma karşı bir namus borcu olarak görürüm… Cumhuriyet rejiminin; _Türk milletinin karakterine ve yapısına en uygun olan Yönetim tarzı, _ Demokrasi sistemiyle yönetilmesi gereken bir devlet şekli, _ Yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idare, _ ve Cumhuriyetin Erdem olduğuna inanırım... *** Cumhuriyetimizin dayanağının Türk toplumu, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına, Türk milleti denmesi gerektiğine, Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trakyalı her bir soyun evlatları, Ve aynı cevherin damarları olduğuna inanırım… Cumhuriyetimizin temel ilkelerine inanan ve koruyan insanların… Ve onun bütün değerlerini kavrayarak beynin de ve yüreğinde taşıyan tüm vatandaşlarının Faziletli, alçak gönüllü, Ahlakın övdüğü iyilikleri içinde taşıyan, yiğit, Doğru karakterli insanlar olduğuna inanırım… Atatürk’ün şu sözlerle ifade ettiği, “Biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği yapan bütün milletlere saygı duyarız. Onların milliyetlerinin bütün gereklerini tanırız. Bizim milliyetperverliğimiz her halde bencil ve gururlu bir milliyetperverlik değildir.” Diyen Milliyetçilik kavramını benimserim… *** Ben, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, Bizzat kendi geleceğine sahip olmasının esası olan Anayasamızı, benimser ve sahip çıkarım… Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil, Kişisel ve sosyal hayat için işbölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görürüm. Toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen, Halkçı bir toplum düzeni olarak benimser ve kabul ederim… Düşünüşe ve düşünceye karşı durmam ve saygı duyarım. Her insanın düşüncelerini ifade etme hakkı olduğuna inanırım. Herkesin adil yargılanma hakkı olduğuna inanır, Hukuka aykırı tutum ve davranışları asla tasvip etmem. *** Benim için Cumhuriyetin Laiklik ilkesi olmazsa olmaz ilkelerimin başında gelir… Din işlerinin, millet ve devlet işleriyle karıştırılmasını, Kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketleri asla tasvip etmem Herkesin dini inançlarına saygı duyarım. Dinin bir vicdan meselesi olduğuna, herkes vicdanının emrine uymakta serbest olduklarını düşünürüm. Laik'liğin, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek olmadığını, Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demek olduğunu bilirim. İnançlarım konusunda kimseye hesap vermem ve ifade etmekten de çekinmem, Tanrının var olup olmadığının bilinemez olduğunu düşünür, İnsanı ve onun yaşamını yorumlayan Teist düşünce sistemlerini kabul etmem. Hangi inanç sitemi ile olursa olsun, İnsanların o inanışlarla huzur ve mutlulukları beni sevindirir. Bu nedenle, Başörtüsü takan insanların, inançları gereği bunu takmalarına saygıyla bakarım. Onun Türban şeklinde siyasi simge ve rejimi değiştirme amaçlı istismarına karşı dururum. İnsanların İnançlarını kullanarak, topluma ve rejime dayatma yapanları asla hoş karşılamam… Bu nedenle din esaslarına dayalı rejim hevesinde olan, yobaz insanlara sonuna kadar karşı dururum. Yukarıda özetlemeye çalıştıklarım, Topluma ve Ait olduğum vatana, Laik Cumhuriyete ve onun demokratik hukuk devletine olan bakış açımı Her türk vatandaşının duyduğu, benimde büyük ciddiyetle yerine getirmeye çelıştığım Sorumluluklarımı anlatıyor *** Eğer Yaşama ve İnsani anlayışlara dair kişiliğimi de sorduysanız, özetle şöyle... Hümanist bir insanım, insanları ve bütün canlıları sever ve değer veririm… Örneğin bizim evde sinekler böcekler öldürülmez, sinekler yakalanıp pencereden atılır… Evdeki böcekler, örümcekler, yakalanıp üşenmeden bahçeye toprağa bırakılır… Çocuklarım asla karıncaları ezmezler… Sevginin her şeyin önünde yüce bir değer olduğunu kabul ederim, Bu nedenle yaşamdaki bütün canlılara sevgiyle yaklaşmaya özen gösteririm… Bir insan olduğumu, kendimin her anlamda değerli olduğumu düşündüğüm için, İnsanları ve insani değerleri önemserim, Hangi görüş ve düşüncede olurlarsa olsunlar, Bu değerlerin farkında oldukları sürece onlarla her zaman iyi ilişkiler içinde olmaya dikkat ederim… Bu değerleri hiçe sayarak, İnsani, Kişisel ve toplumsal değerlere zarar veren kişileri, Önce uygun bir üslupla uyarır, Bunu da anlamazlarsa gerekirse en sert üslup ve tavırla sonuna kadar mücadele ederim… Hiçbir zaman hoş göremeyeceğim için, İnsani, Kişisel ve toplumsal değerlere zarar verecek tutum ve davranışlardan uzak dururum… İnsani değerlerim yurtta ve cihanda barış ilkesini önemli kılar… Savaşa ve şiddete taraf insanların bu görüş ve yaklaşımlarına iyi gözle bakmam, [Dikkat edersen o insanlara demedim, görüş ve yaklaşımlarına dedim..(?) ] O nedenle bu tür insanlara omurilik yetecekken nasıl olup ta Kullanamadıkları bir beyne sahip olduklarını şaşkınlıkla izlemişimdir.. *** Kişiliğime ve görüşlerime saygı duyulmasını isterim ki, bu nedenle bu değerlere saygı duyarım… Kimsenin kişiliğime ve ben farklı olduğum için bana saldırıp hakaret etmesini hoş karışılamayacağım için Bu tür yaklaşımlardan uzak dururum.. Benim için "Evrensel ilke ve değerler" önemli ve değerli olduğu için, ilkeli insanları önemser ve değer veririm.. Bir insana bir şeyleri anlatabilmek, onlarla diyalog kurabilmek için, Üslubun, onları önemsemenin, yarına inanır ve öyle davranırım. Çünkü bana böyle yaklaşılırsa onları çok daha iyi anlayabiliyorum… Kimseye Önyargı ile yaklaşmam çünkü ; Bana önyargıyla yaklaşan insanları iyi niyetli olmadıklarını, Kendileri adına yanıldıklarını ve hep hata yaptıklarını yaşayarak öğrendim.. Küçümsenmek ve alay edilmek hiç hoşuma gitmez, bu nedenle böyle davranıp, Çevremdeki insanları üzmek, kırmak ve bu tür yanlışların içinde bulunmak istemem… İftira ve yalanın kişilikleri nasıl yaraladığını bildiğim için, Ne kendime nede bir başkasına yalan söylenmesini hoş karşılamam… Bana hoşgörü ile bakılmasını isterim, bende İnsani, Kişisel ve toplumsal değerleri zedelemediği sürece yapılabilecek hataları bir daha tekrarlanmaması şartıyla hep hoş görürüm… Savaşa, Şiddete, kavgaya, her türlü çatışmaya karşıyım, Kimseye bağırıp, vurmak istemem, Çünkü acısı geçse de kırılan kalplerin üzülen gönüllerin acısın dinmeyeceğini bilirim… *** Bilgili görünmeye çalışıp, bilmediğim konularda ahkâm kesmem, Çünkü bu yaklaşım içindeki kişilerin aslında öyle olamadıkları ortaya çıktığında Nasıl dışlandıklarını, Sosyal yaşamımda hiçte hoş olmayan çok örneklerini gördüm *** Gördüğünüz gibi Sevgili 2023, İşte ben buyum… Sanalda da olsa gerçeğim, çünkü görüşlerim, düşüncelerim, ilkelerim ve bunları ifade eden, anlatan yazılarım var… Bunun dışında fiziksel özelliklerim, Onlara sevgimi verebileceğim bir ailem, çevrem, beni seven değer veren arkadaşlarım Sıkıntıları, sevinçleri, mücadelesi olan bir yaşamım ve sizlerle buluşup zamanımı değerlerimi bu paylaştığım sanal alem… Gerçekten çok önemsediğim, buradaki herkesi forumdaş olarak kabul ettiğim (Turkish-Media.Com) Forum… *** Ama sanırım… “hiçbir tehdit unsuru olmadan şu soruyu soruyorum: siz kimsiniz?” ifadeniz kişiliğimi merak ediyordu… Bu sorunuzu şaşkınlıkla okudum… Sizin aklınızdan zorunuz olduğunuzu bile düşündüm… Bir insan karşısındaki bir insana tehdit unsuru bulundurmadan, onu tanımakla ilgili bir soru soramaz mı? Evet sorabilir… Hem de kendinizi daha iyi ifade edebileceğiniz pek çok cümle kurulabilirdi… Peki, böylesine kendi içinde çelişkili bir cümle nasıl bir ruh halinin yaklaşımıdır? Sonra oturdum düşündüm… Bu tür bir soruyu, hangi kişilik, hangi kaygı ve ön yargılarla sorabilir? Karşımda önceden de çok iyi tanıdığım bir kişilik yapısını fark ettim… Şimdi onun tahlillerine girip yargılama yapmak istemiyorum… *** Ama önemle belirtmek istediğim bir şey var… Sizin hangi amaçla olursa olsun beni tehdit ediyor olmanız beni bağlamaz… Bu tür yaklaşımlara asla pabuç bırakmam… Haklı olan insanların sadece yol gösterici, Art niyetli insanlarında ancak haklılık derecelerine göre, Ateş olup cürümü kadar yer yakacaklarını çok iyi bilirim… Yaklaşım ve üslubunuzdaki umursamaz ifadeler beni size nasıl yaklaşmam gerektiği konusunda oldukça düşündürdü, Hem Kendi duruşum ve haklılığımı zedeleyecek yaklaşımlar içinde olmamak, Hem de gereksiz polemiklerin çıkmasına engel olmak istedim… Bu nedenle bu ifade ve yaklaşımlarınıza karşın yapıcı olamaya çalışan ifadeler kullanmaya çalışıyorum… Yoksa size çok rahatlıkla.. Bu yaklaşımlar içinde olanların ağa babalarıyla tam dört sene Ankara’da “Beş evler” denen yerde Eğitim ve kariyer mücadelesi yaptığımı.. Her türlü baskı ve şiddete karşın yılmadan bu hakkımı savunduğumu ve aldığımı… Size ifade edebilirim… *** Şimdi gelelim benim öğrenmek istediklerime; “İsmimi tekrar hatırlatayım:2023 bu adı ve bu tarihi iyi belleyin. Zaten hiç unutamayacaksınız...” Diye bir cümle kurmuşsunuz… Size bir şey sorabilir miyim?… Bu cümleyle Neyi anlatma çabasındasınız? İsminizi değil ama rumuzunuzu biliyorum… 2023… 1- Bu 2023’ü neden tekrar hatırlattınız? … ne gereği vardı?... 2- Bu adı ve tarihi ne için iyi bellememiz gerekiyor? 3- Zaten hiç unutamayacaksınız. Demekle neyi ima etmeye çalışıyorsunuz? *** Size bir soru daha sorabilir miyim sayın 2023?.. Bu ardında büyük gizem ve anlamların bulunduğu 2023 rumuzunu kullanan,” siz kimsiniz?” Bize anlatabilir misiniz? *** Bu arada dikkatinizi çekmek istediğim bir şey daha… Eğer kendinize yapılmasından hoşlanmayacağınız, Tutum, davranış, yaklaşım ve söylemlerin size karşı da kullanılmasını istemiyorsanız… Sizin de buna samimiyet ve sorumluluk duyarak yaklaşmanız gerekiyor… Her ne olursa olsun cümle arasında da olsa bana yâda başkasına sizin karşı olacağınız kelimeler Kullanmanızı tasvip etmiyorum… Başkalarına gösteremezseniz, bu yaklaşımlar sizin kişisel eksikliğiniz olur ve sizi bağlar… En azından bana karşı bu yaklaşımı göstermek zorundasınız… Eğer buna dikkat etmezseniz.. Hak etmediğinizi düşünerek, benimde size aynı yaklaşımı göstereceğimi belirtmek istiyorum… *** “Ben size mi hesap vereceğim yoksa vicdanıma mı?” sorunuzun doğru cevabı Bence, “Vicdanınıza hesap vermeniz” daha doğru olacaktır… *tna ***
  9. Sanırım verdiğim bu linkte sorularının cevaplarını bulacaksın... Saltanatın Kaldırılmasına İlişkin Gelişmeler , Hilafet Meselesi
  10. Sayın Bekir; Her iki yazınızı da okudum.. Hemen cevaplamak, konusundaki yaklaşımınız ve bütünlüğünüz dikkat çekici... Ama bu sefer ben yeterli yanıtları veremiyeceğim sanırım...Biliyormusun beynim çok yorgun... Şaşkına uğradım desem yanlış olmaz... İnsanı beden yorgunluklardan daha çok hayal kırıklıklarının getirdiği sonuçlar daha çok yoruyor... İnsanların aynı çelişkinin içinde nasıl böyle ayrı kavaramlar üretebildiklerini bir kez daha şaşkınlıkla izledim... Derdim bu günkü halimle kimseye cevap yazmak bir şeyler anlatmak değil... Hoş görürüseniz kendi aramızda ufak bir sohbet diyelim... Sizin isminizin olduğu ileti dışında sizi kasdederek başka bir ileti yazmadım aslında... Ama siz hassasiyet gösterip diğer arkadaşın yerine incelik göstermişsiniz.Teşekkür ederim... İsmini hatırlamıyorum dönüp bakmak ta çok zor geliyor şu anda..O aynı inceliği gösterirmiydi bilemiyorum... Sayın bekir sizi yordum ve cevaplarım kısıtlı beni hoş görün uygun bir zamanımda bu sayfaları tekrar gözden geçirip eksik kaldığını düşündüğüm yerler olursa tekrar cevaplamayı düşünüyorum... Yada bu konu devam ederse gelişen sonuçlara göre yeni görüşlerle yeni yorumlara gidebiliriz... Sizin hassasiyetinize geç yanıt vermemek kaygısıyla birşeyler yazmam gerektiğini düşündüm... Selamlar...sevgiler..
  11. Teşekkür ediyorum...Bende öyle tahmin etmiştim... Buna bağlantılı başka bir soru soracaktım ama vazgeçtim... İncinmenizi istemiyorum...
  12. *** Anlaşılan o ki, Alınganlıklar… Alınganlıklar… Kaygılar… Korkular… Dürüst olmak bir yana Samimi bile durmayan yakınlıklar… Fenerbahçe…Galatasaray.. Beşiktaş… Taraftar yaklaşımlar… Dış güçler… Derin devlet… Laik senaryolar… Ama nerde Cumhuriyet İlkelerini hep birlikte sahip çıkması gereken O görüşten, bu görüşten insanlar…. Kimse kimsenin yüzüne kınamak zorunda mı?... hayır… Sen benim kini kınadın mı … ? … hayır Gecelim bunları isterseniz… Kendi içimizde dürüst olalım… *** Aslında dezenformasyon (bilgi çarpıtma ), (yanıltma haber ) ler … Bir de aslında kaostan, kargaşa, karışıklıktan nemalananlar var … Kendisine saçma denmesinden hoşlanmayıp, saçma lafını kolayca kullananlar.. Kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamayı bilemeyenler… *** Bir dakika kınanması gereken bir şey vardı neydi? Neydi? Neydi? Neydi? …Hay aksi… Kargaşaya geldi unutuldu?... Neyse nasılsa bir daha olur hatırlarız…Neyse… Hay aksi neydi? … şimdi merakta ederim… neyse bize ne ya boşver… Hokkabazın topu gibi bir şeydi galiba ... Kaybolu verdi ortadan ... unutuldu? *tna ***
  13. *** Sevgili berceste; Bu olayın ardında derin devlet de olsa,münferit bir olayda olsa, Bu tür Hepimizin değerlerini hedef alan bu saldırıların, Cumhuriyetin temel esaslarını hedef aldığını anlamamız görmemiz gerekmiyor mu?... Bizim olan, bize ait olan bu değerlere amasız fakatsız hep birlikte karşı durmamız gerekmiyor mu? Amalı da olsa ; “Yaşama hakkı en temel insan hakkıdır.”" diyerek bu kana susamış insanları kınamanı sevinç ve takdirle karşılıyorum... Bekliyorum...Merakla bekiliyorum...Diğer duyarlı insanları... Kaygı duymadan, üstüne alınmadan, yasak savmadan, insani ve vicdani değerleri ön planda tutarak, Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkmalarını bekliyorum... Bu tehlikenin hepimizi beklediğini görmelerini istiyorum.. Selam ve sevgiyle berceste *tna ***
  14. *** Sayın Bekir; Bunu neden birilerini memnun etmek için yapıyor olasınız ki. Bu bizim en doğal insani hakkımız ve vicdani sorumluluğumuz değilmidir… Bütün bunları geçelim…Bütün bunlara kimse için değil inandığınız değerler için karşı durmak zorundasınız. Çünkü; İlke olarak benimsediğiniz ve bu değerlere inanan herkesin de yanınızda olacağı.. “hür, insani, katılımcı, eşitlikçi, yerleşik değerlere saygılı, baskıcı-tutucu olmayan demokratik bir anlayışın hakim kılındığı, özgürlüklerin baskı değil teminat altına alındığı bir yönetim tasavvurundayız.” İfadesinin olmazsa olmaz gereği… Evet hepimiz kendi inançlarımızı yaşayabilmek için demokrasiyi istiyoruz... Zira ortada puslu bir ortam varken hep beraber el ele bu oyunu bozmak için birlikte yürümemiz gerekmiyor mu? Bunu ifade eden bir görüşün sahibi ” inanılmaz bir şekilde dezenformasyon mevcut” derken, “eylem değilse bile sonuçları” üzerine “bütün inananlar neredeyse ateşe atılacaklar” yaklaşımıyla Bu eylemi gerçekleştirenlerle, bütün insani değerleriyle bunun karşısında duranları, aynı anlayışın içinde gösteren ifadeler kulanılması etik bir yaklaşım olmamış.. Ben bu yaklaşımın maksadı aşan bir durum olduğunu düşünmek istiyorum Göstermek işaret etmeye çalıştığınız benim de çok iyi anladığım başka şeyler olabilir?.. Ama sizce “Yaşama hakkı en temel insan hakkıdır.” düşüncesiyle bu olaya karşı durmamız gereken yerde.. “Bugün bu cendere İslamcılar için kurulursa yarın başkaları için de kurulabilir.” ifadesi, yan yana uygun mudur?.. Bence,, Kaygı duymadan yapacağımız, insani karşı duruş, tepki ve kınama bizi daha anlaşılır yapabilirdi Daha sonra yapacağımız açıklamalarla Aynı başlık altında, diğer kaygı ve görüşlerimizi ifade ederek, hepimiz adına daha anlaşılır sonuc ve tesbitere daha sağlıklı ulaşamazmıydık? Bahsettiğiniz “puslu ve (yanıltma haber) mevcut olan bu ortamın” açığa çıkmasında daha yararlı olmaz mıydı? *** Bence Sayın Bekir; Birbirimize karşı daha samimi ve dürüst olmamız gerekiyor… Bence çözümsüzlüğün, ortaya çıkan bu sonuçların ve kaygıların temelinde bu yatıyor… *** Sayın Bekir, dezenformasyon (bilgi çarpıtma ), (yanıltma haber ) iddialarınızı biraz daha açmalı, Bunları bilecek kadar cahil olmaması gereken bu avukatın ne yapmaya çalıştığını? Bize açıklamalısınız Tespitlerinizin bir çok noktayı aydınlatacağını bildiğim için... Sizden gelecek bu bilgi ve tespitlerinizi merakla bekliyorum, sanırım herkes de merak edecektir. Silahı elinde tutanlarla mağdurların ayrımının ortaya çıkaracağını umduğum açıklamalarınızın Bu puslu havayı bir parça olsun temizler umudundayım… Ayrıca; Arkadaşlar lütfen yapmayın. dediğinize göre; Nerede ve hangi yaklaşımlarımızla, bireysel olduğunu söylediğiniz bu olayda, bizlerin nasıl hemen kollektif sonuçlar çıkartığımızı anlamamıza yardımcı olmanızı rica ediyorum... Selam ve saygılarımla *tna ***
  15. *** Saldırıya tepki vermek Televizyon canlı yayınında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Danıştay'a yönelik silahlı saldırıyla ilgili olarak yaptığı açıklamayı dinlerken kendimi çok zorladım. Zorladım, çünkü Arınç'ın açıklaması ilerledikçe kan beynime sıçrıyordu ve ben kendimi önyargılarımdan sıyırmaya uğraşıyordum. Bülent Arınç, siyasi kimliği bir yana Meclis Başkanlığı koltuğunda oturan, yani bizim protokolümüzde 2 numara olan bir kişi. Böyle bir kişinin bir yüksek yargı organına yönelik daha önce görülmedik bir saldırıyı kınamasından daha doğal bir şey olamaz. Ama Arınç saldırıyı kınamakla yetinmedi, sözlerine devam etti. Ve işte o sırada benim kanım beynime sıçramaya başladı. Çünkü Arınç, önce konunun adli makamlara ulaştığını ve bu konuda spekülasyon yapılmaması gerektiğini söyledikten sonra kendisi doğrudan spekülasyonlar yapmaya başladı. Ve bu spekülasyonlarda da ne zanlının adli ehliyeti olup olmadığı eksikti ne de başka şeyler. Arınç, Danıştay binasından çıkmak isterken polisle de çatışan ve yakalanan zanlının ne avukatı ne de bildiğimiz kadarıyla onun akrabası. O yüzden Arınç'ın ceza avukatı tepkilerini anlamak benim için gerçekten zor oldu. Yanlış anlamayın, söyledikleri yanlıştı diyemem ama elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin, böylesi bir olaydan sonra devletin iki numarasının bu konulara girmesi doğru bir şey miydi? Diyorum ya, önyargılarımdan kurtulmaya çalışarak yazıyorum bu satırları ama bana öyle geldi ki Arınç'ın açıklamalarının bütününde sanki 'Bu iş siyasi olarak bizim üzerimize de sıçrar mı acaba' telaşı da vardı. Hoş, anamuhalefet lideri ve Danıştay Başkanı saldırıdan hükümetin sorumlu olduğunu neredeyse söylemiş durumdalar, hal böyleyken Arınç'ın sözlerini de 'normal' bulanlar mutlaka olacaktır ama ben ısrarlıyım: Suimisal misal olamaz. Sözünü ettiğim türden bir telaş sadece Arınç'a özgü bir durum da değildi, belki Adalet Bakanı Cemil Çiçek dışında ilk ağızda açıklama yapan pek çok hükümet yetkilisi ve AKP'li için aynı telaş söz konusuydu. Bakın, saldırıya sebep olduğu söylenen ve türbanın sokakta takılmasının bile memurların sicilini ve terfilerini etkileyebilen bir unsur olduğunu vazeden Danıştay 2. Daire kararını eleştirenler arasında ben de vardım. Ancak sanıyorum benim eleştirilerimle dün Danıştay Başkanı ve kimi başka kişiler tarafından da hatırlatılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ve başka hükümet önde gelenlerinin eleştirileri arasında önemli bir fark vardı. Özgürlükleri savunmakla belli bir özgürlükten başkasını savunmamak arasındaki farktı bu bence. Ancak tabii şimdi sapla saman karışacak, Anayasa Mahkemesi veya Danıştay veya Yargıtay kararlarına karşı her eleştiri, hele hele bu kararlar laiklikle ilgiliyse 'kışkırtma' gibi, 'hedef gösterme' gibi gösterilmek istenecek. Bu ülke bir demokrasiyse ve öyle kalacaksa, temel bazı konulardaki mahkeme kararları da elbette adabınca tartışılacak, eleştirilecek. Eline silah alıp beğenmediği mahkeme kararlarını yazan yüksek yargıçları öldürmeye kalkan zorba teröristler yüzünden bu en temel demokratik haklardan vazgeçilmemeli. Ama diyorum ya, tartışmanın da bir adabı var. Aynen, silahlı zorbaların saldırılarına tepki vermenin bir adabı olması gerektiği gibi... İsmet Berkan © RADİKAL 18/05/2006 *** Umutluyuz İsmet Berkan Umutluyuz,... silahlı zorbaların saldırılarına tepki vermenin adabıyla kınayacaklardır ...Umutluyuz... *tna ***
  16. Umutluyuz Cyrano Umutluyuz, Türbana özgürlük diyenlerin de Türbanını inancıyla takanlarında, bu gözü kan bürümüş insan artıklarını ve onların yaptıklarını kınayacaklarından umutluyuz... http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ndpost&p=199214 Yukarıdaki linkini verdiğim yazıdaki anlayışla bu yapılanların farkı olmadığını anlayıpta insanlığımızı hatırlayıp kınadığımız zaman vicdanlarımız temize çıkarmı bilinmez ... Umutluyuz Cyrano Umutluyuz,... Kınayacaklardır eminim...Umutluyuz...
  17. sayın toksözlü; Haklısınız... Ama ben, insanlıktan, insanların vicdani değerlerinden, onların sağduyusundan son derece eminim... Terör düşüncesinden uzak, insani değerlere bağlı bütün insan olan insanlara Saygılar... sevgiler... *** Not: İnsan olduklarından şüphe etmediğim dini değerlere bağlı arkadaşların, bu vahşet taplosunu kınayacak vicdani ve insani değerleri içlerinde taşıdıklarına, Allah’ın izniyle yapıldığı söylenen bu vahşeti ve Gözü kan bürümüş bu insanları kınayacaklarına yürekten inanıyorum.
  18. Sayın 'ahirzaman'; Size bir şey sorabilirmiyim? "İman insanı insan eder belkide bir sultan eder kötü söz ise insanı gayet aciz canavar bir hayvan eder" Bu sözü kim söylemiş öğrenebilirmiyim?..
  19. Evet çok ama çok Haklısınız ...
  20. *** Ne dememi bekliyorsun,'taurusmutis'... Yobaz, Karanlık, Dini faşist, Ve dini zorbaya karşı Olmadığımı söylememi mi? *** Bu ülke dünyada müslümanların yaşadığı en özgür ülke değildir dememi mi? *** Bu ülkede" ŞERİAT PROPOGANDASI...CUMHURİYET DÜŞMANLIĞI " yoktur dememi mi? Dini kullanarak Cumhuriyete saldırılar yapılmamaktadır dememi mi? *** "Mübarek anneniz müslümanmı yani onun için mi örtünü yo" diyerek, bir başkasına siz müslüman değilsiniz imalı laflar mı söylemeliyim... "EY BAŞÖRTÜLÜ KADIN SEN BU ÜLKEYİ KORU , YAŞAT AMA BU ÜLKEDE YAŞAMA" diyerek İnsanları polemik çatışmaların içine mi çekmeliyim ? *** Fazla uzatmak istemiyorum... Siz ne söyleme mi istiyorsunuz söyleyin ben de yazayım... Beni çekmeye çalıştığınız yer nedir, Öğrenebilir miyim ? *** Bu sözlerim bir tek sana değil sevgili 'taurusmutis' sen sorduğun için ismin geçiyor.. Benim her zaman ne söylediğim her yazımdan belli olmuyor mu ? Benim her düşünceye saygılı durma, insani değerleri öne çıkarma çabalarım, Onlar gibi düşünmediğim düşüncelerin savunucusu olmamı mı gerektiriyor ? *** Benim sana da, sevgili 'dipnot' a da katıldığım ve katılmadığım noktalar var elbette... Burada yapmaya çalıştığım bana ait görüş ve düşünceler çerçevesinde paylaşımlarda bulunmak... Ne kimsenin zorla satmaya çalıştığı düşünceleri satın almak, nede bir şeyleri dayatmak gibi bir niyetim yok... Varsa yoksa benim kendi ilkelerim... Ne kimsenin yönlendirmesi ile ne de isteğiyle bir şeyler yazmak ifade etmek gibi bir derdim yok.. Kimsenin inancı ve dünya görüşü ile bir sorunum yok... Bir yere kadar... Laik ,Demokratik Türkiye Cumhuriyetinin Temel değerlerine saygılı olunduğu, İnsani değerlere zarar verecek tutum ve davranışlar içinde olunmadığı müddetce... *** Bana kalırsa herkes kendi doğrularını ve tutarlığını korumaya bakmalı, Ben bunun için gerekeni ciddiyetle yapıyorum... Birilerini benim yaşam ve dünya görüşüme katılmaması ilkelerimin ve kişiliğimin hatalı olduğunu göstermez... Aynı şekilde biri bana katılıyor diye ikimizinde doğru insan olduğu düşünülemez öyle değil mi? *** Yukarıdaki yazıda Senden bahsedildiğini düşünmüyorum... "Adam dinimize dil uzatmış,kadınlarımıza dil uzatmış yetmemiş askerimize dil uzatmış ve daha niceleri.." Diyorsun ama senin "dinine dil uzatmamış" çün kü sen, "Sözümona Müslüman " mısın?...Hayır... Yazının derdi, "Sözüm ona Müslüman" larla... "kadınlarımıza dil uzatmış" mı ? sen "Kadını ikinci sınıf yaratık..Kız köle!" olarak mı görüyorsun?..Hayır.. O Yazı kadınlarımıza değil , onları "ikinci sınıf, köle kız" görenlere dil uzatıyor... Dediğin gibi askerimize de dil uzatmamış, "Sözümona askeri üniforma giymiş zibidi diktatör!.." lerden bahsediyor... Vede en önemlisi çok doğru bir tesbit yapmış, Şimdi birde benim sorum var; sen; "kendi halkını sömürüp Hıristiyana yaltaklanmaktan gayrı bir iş yapmayanlara destek çıkıp arkalarında durur musun ? bence asla...sen böyle biri olamazsın.. *** "Erkeği kara sarık, kara cüppe..Kadını kara çarşaf..Kara peçe.." zihniyetini taşır mısın..? bence asla...sen böyle biri olamazsın.. *** "Kendi halkının tepesinde zalim..Emperyaliste yaltaklanan zavallı.." bir idareye taraf mısın ? bence asla...sen böyle biri olamazsın.. *** "Laik devlete düşman yobaz..Kadına karşı köleci.." Bir düşünce taşır mısın ? bence asla...sen böyle biri olamazsın.. *** Bu ülkede "ezanı Arapçaya çevirip minareye gâvur icadı hoparlörü" takmadılar mı?.. Evet taktılar.. *** "halka şeriatçılık telkini yaparak imam okullarını temel öğretim kurumuna çevirmek" istemiyorlar mı? Evet istiyorlar.. *** "İslamcı şirket kurup din sömürüsü ile kasalarına para" toplamadılar mı?... Evet topladılar... *** "Allah'ın yüce adını seçim propagandasında kullanıp sandıkta 'oy' a "dönüştürmediler mi ? Evet dönüştürdüler.. *** Yazının devamında Vs..Vs... Birçok şey gerçek değil mi? Evet gerçek... *** "ibadet sanki yasakmış gibi din özgürlüğü" isteyenler yokmu ? evet var.. ve bunlar yalancılığın, ikiyüzlülüğün, İslamın yüzkarası insanlar değil mi ? *** Ve sen okuduğunu anlayan biri olarak bütün bunları görüp duymuyor musun ?,,, Evet şüphesiz anlıyorsun ve tepki gösteriyorsun... Çünkü sen aklı başında, demokrat ve sözüm ona müslüman olmayan bir insansın... Bunu inkar edebilirmiyiz...Hayır.. *** O zaman "Sevgili gece kuşu merak ediyorum bu yazıya senin tepkin ne olacak acaba.. " dememize gerek yok...Çünkü aynı şeyleri düşünüyor ve aynı tepkileri veriyoruz... Dediğin gibi ikimizinde "Midesi bulandı.." , bu yazıyı okuyup aynı gerçekleri gördükten sonra... İkimizde aynı şeyleri düşünüyoruz... Selam ve sevgilerimle *tna ***
  21. *** Sayın terapi; Foruma katıldığınız günden bu yana yazılarınızı dikkatle takip ediyorum… Görüşleri ne olursa olsun herkesin bizlere katkıda bulunacağı olumlu bir şeyler vardır düşüncesiyle Her zaman olduğu gibi yazılarınızı önemseyerek okudum, Bilimsel kişiliğinizi açıkladıktan sonra ... bugün geldiğimiz son noktada, İfadelerinizde bilimsel kişiliğinizle bağdaşmayacak çelişkiler ortaya çıkmaya başladığını… Bilimsel eğitim almış ve çözümlere yönelik bakış açısı olması gereken bir bilim adamının, Yazılarında kaynak belirtmeden yaptığı bazı alıntıların başvuru kaynaklarının Bilimsel bir kişinin başvuru kaynaklarıyla çakışmadığını gözlemledim… Bana kalırsa inançlı olmanız ve inancınızı savunmanız en doğal hakkınız… Bulunduğunuz yer ve konum bunun için bir engel değil… Ancak bunu yaparken, Bilimsel verileri ele alıp bir takım ispatları yapmaya çalışmanız, İster istemez sizi bu çelişkilerin içine bizi de bilimsel kimliğiniz üzerinde bazı kuşkulara yönlendiriyor Eğer bunu bazı çevrelerin yapmaya çalıştıkları başka bir düşünce ile yapmıyor iseniz.. Teist inanışlara göre, Bilimin insan ve evreni tanımamızda çok daha fazla katkılarda bulunduğunun farkındasınız demektir. Ama yinede önce inanıp, sonra yorumlar getiren öğretileri, Önce gözlemleyip sonra bu gözlemleri akılcı bir biçimde sentezleyerek yorumlar getiren bilimle açıklamaya çalışınca, Bu çelişkili duruma düşülmesi kaçınılmaz oluyor… Bu nedenle diğer okuyucuların bu konuda görüşlerinin açılması için bende ufak bir katkıda bulunmak istiyorum… *** Bugün ulaştığımız düşünsel gelişmişlik noktasında, *Teist Kuram ve kavramlar,bazı çevrelerce, inanca dayalı değerleri bilimsel gerçeklerle örtüştürme telaşı içindeler Ama bütün bu çabalar kendi içinde çelişkileri daha da arttırmaktan öte bir işe yaramıyor. Onlar bunu yapabilirler, telaşa düştükleri noktalarda kendileri için haklılar, Bilim ilerledikçe ortaya çıkan gerçekler karşısında, İnsanı ve onun yaşamını yorumlayan Teist düşünce sistemlerinin eksikleri ortaya çıktıkça, "Teist kuram" ve kavramlar için yeni çıkış yolları bulmak zorundalar, *** Geldiğimiz noktada, sizin bilimsel kimliğinizi öne sürerek anlatmaya çalıştıklarınızdan şu sonuçları çıkarıyorum.. Siz bize bilimi de kanıt göstererek yapmaya çalıştığınız açıklamalarla , "Teist Kuramlar ile, bugün bilim adamlarının savundukları Bilimsel Kuramların çelişmediğini, başlangıçta her şeyi yaratan bir Tanrının, evrenin zembereğini kurduğunu ifade etmeye çalışıyor, “Bilimsel Yaratılışçılığa” göre, tüm canlılar aynı anda yaklaşık 10 000 yıl önce Tanrı tarafından birdenbire, belli bir dizaynla ve belirli bir amaca yönelik olarak yaratılmışlardır." Yaklaşımını kanıtlamaya çalışıyorsunuz... Oysa; * "Teist Kuramları" Açıklama çabasında olanların din kitaplarını kelimesi kelimesine aynen yorumlayan " radikal akımın " savundukları ile "Bilimin bulguları" birbiriyle çelişmektedir. Gerçekte bilimin, Teist kavramları kanıtlamak gibi bir işlevi olmadığı için, Bunun tam tersi olan kanıtları insanlığın önüne koymuştur… Bu nedenle, Teist kavramları bilimsel bulgularla açıklamaya çalışmak, "Teist İnançların Kuram ve kavramları" nı ve onu bu yolla açıklamaya çalışanları çelişkiye götürür… Bu kuram ve kavramlar zaten kendi içinde bir çok çelişkiyi barındırdıkları Ve bu dogmatik öğretileri savunanlar, doğal olarak bu çelişkileri kavrayamadıkları için , bu çelişkileri ifade edenleri suçlama, yada onlarla birlikte bilimin kendisini reddetme alışkanlığındadırlar… Bu dogmatik inanç sistemlerinin, "Peşin kabul dayatmasının" yadırganamayacak doğal sonucudur... *** İnsanlar düşünmeye ve felsefe veya din ile ilgili çıkarımlar yapmaya başladığından beri, *Yaşamın anlamı nedir? *Evren'in anlamı nedir? *Yasam nedir ve nasıl başlamıştır? *Evren sonsuz mudur? *Bu evrenin bir başlangıcı ve yaratıcısı var mıdır? *Bu evrendeki olayları açıklayacak fiziksel yasalar, *Yaşamın gelişimini açıklayabilecek biyolojik yasalar var mıdır? ... gibi sorular sormuştur. İnsanoğlu bu soruların cevaplarını ararken; * Dinlerin pek çoğu tarafından, tüm evren ve canlılar belli bir amaca yönelik olarak birdenbire yaratılmışlardır, diye cevaplanmış. ** Bilim ise, başından beri, olaylar arasındaki ilişkileri ve dünyadaki fenomenleri açıklamak için, gözlemler yapmak ve bu gözlemleri akılcı bir biçimde sentezlemek yöntemini geliştirmiştir. Bir Tanrı’nın olup olmadığı, başlangıçta her şeyin yaratılıp, yaratılmadığı bilimin araştırma konusu içinde değildir. Bilim gözlemleyebildiğini yorumlar, fizik, matematik, biyoloji ve kimya bilimlerinin yöntemlerini kullanarak sonuçlar çıkarır ve bu sonuçlara inanır; **Din ise inandığını yorumlar; yani din önce inanır, sonra bu konuda yorum yapar. Sizin hadi bakalım bunun arkasında hangi güç var sorunuz, bilimsel bir yaklaşım değil, önce sonuçları öngörüp sonra yorumlarda bulunduğunuz, bilimesel olmayan bir yaklaşımdır … Çünkü; **Din inandığını yorumlar; yani dinsel inanışlar önce inanır, sonra bu konuda yorum yapar. Bunun için bilimsel kanıtlara ihtiyacınız yoktur. İnanıp bu böyledir demeniz yeterlidir. *** Tartışmaya açılan bu konuda da olduğu gibi işte çelişki tam bu noktada başlıyor. * Önce inanıp sonra yorum getirince, bilimin gerçeklerine Teist ilaveler gerekiyor, Bu noktada verilemeyecek cevaplar için tek bir yaklaşım var “Peki bunun arkasında kim var?” Oysa bu yaklaşım ve yorum anlayışı gerçeklere bilimsel değil teist yorumlar getirmek isteyenlerin, Kimlikleri bilim adamı olsun yada olmasın kendi içlerinde ki çelişkisidir… Bu nedenledir ki, Teist inanışlara göre Bilim, insan ve evreni tanımamızda çok daha fazla katkılarda bulunmuştur. Bunun bizi getirdiği noktada, sizin de içinde bulunduğunuz açıklama ve yaklaşımlar… * Teist kavramlara bilimsel açıklamalar getirmek isterken bilimi kendi alanı dışına taşımaktadır… Ve görüyorum ki bu tartışmada bu yaklaşımlar bu hızla devam ederse artık varacağımız noktada, Çıkış yolu bulamazsak, bilimi ve onun çıkarımlarını ifade edip öne sürenleri reddetmek veya onunla ve onlarla alay etmek gibi bir yanlışlığa doğru gideceğiz… Çünkü; * Belirli alanda elde edilen her bilgi bilim değildir. Bilgilerin bilim olabilmeleri için bazı koşullara uygun olması gerekir. * Her bilimin kendine has konusu vardır. * Her bilim “bilimsel yöntemlerle” araştırmasını gerçekleştirir. * “Bilim objektiftir”. Elde edilen bilgiler başka araştırmacılar tarafından test edildiğinde de aynı sonuçlara varılır. * Bilim genellemelere varmayı amaçlar. Bu genellemeler “bilimsel yasa” veya “bilimsel teori” olarak ifade edilirler. *Evrendeki yaşamın belli bir amaca yönelik olup olmadığı, Tanrı’nın Evrenin gelişimini şekillendirip şekillendirmediği, Tanrı’nın evrenin ve evrimin oluşabilecek koşullarını sağlayıp sağlamadığı konuları bilimin sınırlarının dışına taşmaktadır. İşte Teist Kuramların karşısına Bilimin ifade ettiği bu çıkarımları koyduğunuz zaman Bilimi ve bu çıkarımları ifade edenleri, Teist inanış sahipleri hemen Ret edeceklerdir... Yukarıda da belirtiğim gibi bu reddetme zorunluluğu ve alışkanlığı, Dogmatik inanç sistemlerine inanların Peşin kabule dayalı yorumlarının çıkmaza girmesi durumunda başvurmak zorunda oldukları kendi iç çelişkilerinin doğal bir sonucudur... *** Bu değerlendirmeler işığında çıkan sonuçları sıralarsak; 1- “inanç ve kavramlar” dar görüşlülüğünden sıyrılıp, yeterli bilgi sahibi olamadığımız konularda kısır çekişmelerden uzak durmalıyız. 2-Birbirimizi inançlarımızdan dolayı sorgulamak yerine, inandığımız doğrularımızı da sorgulayabilme becerisine ulaşabilmeliyiz, 3- Önce inanıp sonra sorgulamak yerine, önce sorgulayıp sonra gerçeğe ve doğru bilgiye ulaşmak için her şeyi yapmalıyız… İşte o zaman inançlarımızı bilimle açıklamak veya bilimi inançlarımız nedeniyle reddetmek gibi bir çelişki içene düşmemiş oluruz.. *** Sayın terapi bu ileti bilimsel eğitim almış bir bilim adamına yazılmıştır… Alınan bilimsel eğitimin bir sonucu olarak bilimsel kaygıların ve sorumluluğun, Dinsel inanışlarla karıştırılmaması gerektiğini ifade etmek için yazılmıştır… Yada bunun terside ifade edilebilir.. Bu açıdan değerlendirilmesini, rica ediyorum… Saygılarımla.. *tna ***
  22. *** ‘Devlet yargıya sahip çıkmadı’ Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, uyarmalarına rağmen devleti yönetenlerin, Danıştay kararlarına yönelik demeçler vererek ve yargıya sahip çıkmayarak hata yaptığını söyledi. Çörtoğlu yaptığı açıklamada ; Saldırının bir takım basın-yayın organlarının hedef göstermesi ve devlet adına yetki kullanan makamların, sorumsuz ve cesaretlendirici beyanları sonucu gerçekleştiğini vurguladı. Sezer: Tarihe kara bir leke Danıştay Başkanı Çörtoğlu, başkanvekilleri Tansel Çölaşan ve Gönül Önbilgin, Danıştay Başsavcısı Zafer Kantarcıoğlu, Danıştay daire başkanları, üyeler, tetkik hakimleri ve savcılar, Genel Kurul Salonunda öğleden sonra bir araya geldiler. Çörtoğlu, demokratikve laik Cumhuriyet’in temel güvencelerinden olan Danıştayın, bugün anayasadan aldığı yetki ile Türk milleti adına yargılama görevini yerine getirdiği sırada,kendisini, dolayısıyla hukuku, anayasayı, Cumhuriyeti, devleti ve milleti hedef alan menfur bir saldırıya uğradığını kaydetti. Çörtoğlu, “Bu saldırı meslektaşlarımızı kişisel olarak hedef alan bir saldırı değildir. Bu saldırı, mensuplarının kamuoyumuzun bilgisinde olan kimi kararları dolayısıyla bir kısım sorumsuz basın ve yayın kuruluşları ile yazarlarınca hedef gösterilmeleri, devlet adına yetki kullanan makamlarca da cesaretlendirici, ihtiyatsız beyanlarda bulunulması sonucu gerçekleşmiştir. Başkanlığımızca önceki tarihlerde yapılan basın açıklamalarında ve10 Mayıs 2006 tarihinde düzenlen Danıştay’ın 138. Kuruluş Yıldönümü töreninde Danıştay adına yaptığım konuşmada bu hususlar altı çizilmek ve tehlikeye işaret edilmek suretiyle vurgulanmasına karşın, devlet yetkisini kullanan en üst makamların açıklamalarında maalesef bu tehlike hafife alınarak göz ardı edilmiştir. Yargısına sahip çıkmayan devlet bu olayda büyük yara almıştır ” dedi. Danıştay Başkanı, başkanvekilleri, başsavcı, daire başkanları ve üyelerin cüppeli olarak hazır bulunduğu açıklamadan sonra, Danıştay mensupları ayağa kalkarak uzun süre alkışlı protestoda bulundular. Danıştay’da silahlı saldırı GEÇEN HAFTA UYARMIŞTI Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu geçtiğimiz hafta Danıştay’ın 138’inci kuruluş yıldönümünü nedeniyle düzenlenen törende yaptığı konuşmada, kimi kararlara karşı duyulan memnuniyetsizliğin, eleştiri ve yorum sınırlarını aştığını söylemiş ve karara katılan yargı mensuplarının kişisel bilgi ve fotoğraflarına gazete sayfalarında yer verilmek suretiyle ‘yıpratma, hatta hedef gösterme’ girişimine dönüştürüldüğü uyarısında bulunmuştu. NTV Güncelleme: 16:29 TSI 17 Mayıs 2006 Çarşamba *tna ***
  23. *** Sayın Yağmur Biz sütcü İmamın kim olduğunu çok iyi biliyoruz... Ama sütçü imamın o günkü şartlarda göstermiş olduğu tepkisini, bu gün bazı mihraklar nasıl yorumlayıp önümüze koyuyor, Ardında ne tür provakasyonlar var okumak istermisiniz... Okumanız için aşağıya alıntı yapıyorum... Ancak, söyleyeceklerinizi sayın Erdoğanın Uyarılarına Kulak vererek yapmanızın, Hepimizin yararına olacağını size hatırlatmak istiyorum... Aşağıdaki yazıda üstü kapalı anlatılmak isteneni açıklayıp, Yüzünüzü seksen sekiz yıl öncesine dönüp bize ve Cumhuriyetin temel ilkelerine neler yapmayı düşündüğünüzü, Din namus,can,mal, baş örtüsü söylemlerinin arkasına saklanarak neler yapmak istediğinizi, Berceste arkadaşımıza yaptığınız yakışız saldırıda gösterdiğiniz açık yürek ve cesaretle bize açıklarmısınız... Ama Askerliğini yapmış bir insana yakışır dürüstlük ve bir şeyleri saklamanın gayreti içersinde olmamaya çalışın lütfen. Kısacası takiye yapmadan, düm düz, dosdoğru... Aslında siz de , o şiiri yazmış şahısta aynı tornadan çıkmışsınız, ilkelere ve değerlere saldırmak alışkanlığınız... Şimdilik bu kadar alıntı yeter... "Sütçü imam Cumhuriyetin ilkelerine mi kurşun atmıştır?.. Cumhuriyetin temel ilkelerini yok etme çabasında olanların, din, namus, can, mal, baş örtüsünü de kulanarak yapmaya çalıştıkları nedir?.. O ilkeleri koruyan yasalar kurtuluş savaşındaki işgalcilerin yasalarımıdır?.. Sütçü imamların verdikleri mücadeleyle kurulan Cunhuriyetin savunucuları işgal kuvvetlerimidir?.. O destan yazan anadolu halkının önderi kimdir?.. O ve anadolu halkının kurduğu bu Cumhuriyetin ilke ve yasaları İşgalci Zihniyetin mi yasalarıdır?.. Bu ülkenin asillari ve gerçek sahipleri, bizler dediğiniz sizin ardınıza takılp İskilipli ve benzerlerini örnek alıp ne yapmamızı istiyorsunuz.? " Şimdilik bize yukarıdaki bu kısa alıntıdaki üstü örtülü provakatif masumlukları açıklayın yeter... *tna ***
  24. *** Görüyorsun ya berceste, Sayın yağmur örneğin de ortaya çıktığı gibi... İnsanlar at gözlüğü takınca, Kendilerini dar bir kalıbın içine sokunca, Önce inanıp sonra yorumlayınca, Aklını başkalarına kiraya verince, Böylesine traji komik durumlara düşebiliyorlar... Azıcık işlerine gelmeyi ver... İnsanı maymun...Ateist ve Asker yapabiliyorlar... Boşuna bağırmıyoruz buralarda " İnsan sevgisi, diyalog, senin gibi düşünmesede saygı " diye... O şiiri yazan şahıs sana da, bana da, Cumhuriyetin temel ilkelerini savunanlara da provakatif yaklaşımlarda bulunuyor... Hani daha önce tesbitini yapmıştık ya Baş örtüsünü rant maselesi yapanlar var diye alsana bu da başka cepheden, Gerici akımlara karşı olanlardan oy rantı sağlama çabasından bir örnek... Ama bilmemiz gereken bir şey var... Cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkanlar, Bu tür ucuz pravakasyon ve söylemlere kulak asmaz ve prim vermezler... O nedenle savunmalarımızı yapacağız diye, Haklılığımızı göstereceğiz diye, bu tür provakatif söylemleri deşifre etmekle doğru bir iş yapmış olmayız... Bunu yapıyor olmanın hatası bizi bu anlamsız çekişmelerin içine her an sokabilir ne yazık ki... Elimiz de daha sağlam ve haklılığımızı ortaya çıkaracak kaynaklar vardır aslında... Günlük basit kazançlar bizi haklı çıkarmanın ötesinde bir gün geri dönüp bizi yaralayabilir... Bence ne olursa olsun bu tür yaklaşımdaki insanlarla baştan muhatap olmaman gerekli... Ona bir şey açıklamak zorunda da değildiniz bana kalırsa... Ama iki taraflı ufak bir tespit hatası olduğu kanısındayım.... Çünkü "bu noktada size cevap yazmak bile bir hata ama..." ifadeniz doğruydu... Ama "hatasız kul olmaz değil mi?" ... Yaşayarak öğreniyoruz hayatı... Etrafımızda dediğin gibi, bizlere hoş olmayan tarzda bakan, yazan, çatışan bir dolu kişilik var ne yazık ki... Selam ve sevgiyle.. *tna ***
  25. *** Ak kaşık ... Ekonomisi Geçtiğimiz kara cumadan sonra, Başbakan diyor du ki dün, "Dünya konjonktürü, ABD Merkez Bankası, petrol fiyatları" falan... *** Dolar düşünce ... Hükümet sayesinde. Dolar çıkınca ... ABD Merkez Bankası yüzünden. *** Faizler inince ... Hükümet sayesinde. Faizler yükselince ... Brezilya, Hindistan, Polonya gibi rakip ülkelerin faiz politikası yüzünden. *** Borsa yukarı ... Hükümet sayesinde. Borsa aşağı ... Avrupalı bankaların başı çektiği paragöz yabancılar yüzünden. *** Benzin 1 kuruş ucuzlayınca ... Hükümet sayesinde. Türk insanı, dünyanın en pahalı benzinini kullanınca ... Petrolü kamulaştıran Güney Amerika'daki komünistler yüzünden. *** Enflasyon azalınca ... Hükümet sayesinde. Enflasyon artınca ... Venezüella, Bolivya ve İran'ın petrol varil fiyatlarını zıplatması yüzünden. *** Örnek çok aslında ... Tekstil mi battı? ... Çin'den. Doğalgaz mı zamlandı? ... Rus'tan. Turist mi azaldı? ... Kuş'tan. *** Sütten çıkmış "AK" kaşık ekonomisidir bu. *** İşler tıkırındaysa ... Kendileri sayesinde. İşler sarpa sarınca ... Başkaları yüzünden. *** Hep olduğundan farklı görünme, Hep olayları olduğundan farklı gösterme çabaları yani sözlük anlamı : TAKİYE *tna *** ...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.