Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3.724
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    30

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. Sayın 'shevchenko', tebrik ediyorum okulunuzu bitirmişsiniz... Nasıl iş bulabildiniz mi bari?... Yaşamda başarılı, sağlıklı ve mutlu olmanızı yürekten diliyorum...
  2. GeceKuşu

    Laiklik nedir?

    *** *** Sevgili Tan; Artık bu ifadelerle mesele burada kapanmıştır... Bundan sonra "yeteneklerinin farkına varanların " yapacakları tek şey Demagoji ve laf salatası olacaktır... Eline ,Diline, beynine, yüreğine sağlık... Artık sana selam verme "vakti" dir sevgili "Tan" *tna ***
  3. *** BENCE ÇOK YANILIYORSUNUZ...YILLARCA UĞRAŞTILAR ... MENDERESLER,DEMİRELLER,MİLLİYETCİ CEPHELER,CUNTACILAR... ÖZALLAR,ERBAKANLAR, TAKUNYACILAR GELİP GİTTİLER YILLARDIR... ŞİMDİDE EN SON MEZHEPÇİLERİN ŞERİATÇILARI İKTİDAR DA... HALA DAHA UĞRAŞIYORLAR..İÇERDE HEM DE CANLA BAŞLA İBDA-C, HİZBULLAH İRANDA, FETTULAH GÜLEN CIA 'nın KUCAĞINDA MİSAFİR... SIRANIN KENDİLERİNE GELMESİNİ BEKLİYORLAR DIŞARIDA ! nakşibendileri ingilizler, Süleymancıları Almanlar.. Fethullahçıları ABD besliyor...CANLA BAŞLA NE BİTMEZ TÜKENMEZ BİR ÇABA NE KADAR DA UZUN BİR YOLMUŞ.?... YANİ ANLAYACAĞINIZ Bir Devleti İçten Ve Dıştan Yıkmaya çalışmak çok ZORLU ve UZUN bir yoldur... Bir kurtuluş savaşı daha başlar ve biter... Kaplumbağalar yeniden yola koyulur... Sevgili; radikal07,berceste,Insomnia,Jeasme ARKADAŞLAR NİCKLERİNİZİN ÜSTÜNE bir TIKLARMISINIZ... Bu konuda bir cevapta yıllar önceden verilmiş....Tam yüz yıl önceden üstelik... *tna ***
  4. *** Yazdıkların temiz kalpli, iyi niyetli bir insan olduğun anlaşılıyor dostum ... Ama keşke herkes senin gibi olsa... Bence gözünü ve kulaklarını biraz daha açmalısın... Dedim ya iyi çocuksun seni kandırmasınlar... Hoş senin için belki de önemli olmayabilir şeriatla yönetilmek.? Bırakın bu sahte, gerçek dışı ve anlamsız söylemleri... Ve artık gerçekten gerçekleri görün, Bugün nakşibendileri ingilizler, Süleymancıları Almanlar.. Fethullahçıları ABD besliyor... Amaçları için de çok gayretle çalışıyorlar... Tehlike burada... Hepsinin acaip çıkarı var. Senin yok galiba baksana seni bir tarkata üye yapmadıklarına göre, Bak işte bu nedenle seni bu Ülke besliyor... Onlar doymadı, İngilizler, Almanlar, ABD hepsi birlikte bu ülkenin kanını emmek için sıra bekliyor... *tna ***
  5. Yeniçeri sen yukarıda o kadar yazıdan alakaya maydonoz ne amaçladıysan benim ki de o kadar boş sayılır... Ayrıca gerçekten merak ettim.. Sende hep başka anlıyorsun yeniçeri... Örneğin bilimselci bilimle uğraşan hocaların cevaplayamadığını ancak din hocaları açıklar safasatasını anlatmak için yazdığı cümlesinden ne hikmet bulduysan başlamışsın bilim adamlarını saymaya... Yani yeniçeri sende almışsın eline kılıç kalkanı kafa koparayım diye uğraşıyorsun... Merak etim yahu gerçekten masalın sonunda ne olmuş? Allah rızası için bir bilen varsa söylesin... Sağol dostum...takdir etmene sevindim... Yok merak etme ben de kasket takıyorum...pek sıcakta da dışarı çıkmıyorum... Ama espiriye espiriyle cevap vermen hoştu gerçekten... Ama merak ediyorum o koca sarıkla nasıl dolaşıyorsunuz aklım almıyor doğrusu..., Ağır gelmiyor mu? Yani kafa da diyorum... Yani sürekli takınca demek istedim yanlış anlama
  6. yani fenerium dostum, çıkar artık şu sarığı da kafan biraz hava alsın... Havalarda bayağı ısındı valla kafanda saçkıran çıkabilir...Bulaşıcıdır da sorun olmasın... Ben sana bir kaç adres daha vereyim oradan da bu masallardan okursun... Ben daha önce oralardan bunu da okumuştum... Ama oralarda da masalın sonu belli değil di arkadaşa sordum biliyorsa cevaplıyacak sanıyorum... Ben de meraktan kurtulacağım... -http://www.blogcu.com/eyuptopcu/338675/- -http://www.blogcu.com/yunusum/612346/- -http://www.turkish-media.com/forum/index.php?s=&showtopic=28812&view=findpost&p=216092- Selamlar...
  7. Sen yeni geldin galiba kardeşim burada ateizmi din olarak tanımlayan bir dolu kafası karışık adam var ... Ben o masalın sonunu merak ettim...sonra ne olmuş, adama hastaneye mi gitmiş ?
  8. Değerli arkadaşım, Üniversiteli kız arkadaştan bahsettiğinize göre siz bir üniversite öğrencisi misiniz? Yoksa mezun oldunuz mu?
  9. *** "Baykal Nereye Koşuyor?!" Erdoğan, Baykal ve Ağar TOBB Genel Kurulu'nda el ele tutuşarak objektiflere poz verdi.. Erdoğan ve Baykal arasında yaşanan ağır tartışmaların yankısı henüz sona ermeden, özellikle Baykal'ın sergilediği bu davranış, partililer ve CHP seçmenleri arasında son derece yadırgandı.. Elbette politikacılar arasında medeni davranış sergilemenin, topluma iyi örnek olmak açısından taşıdığı yarar tartışılamaz.Ancak, kişiliği, dünya görüşü, Türkiye adına yürüttüğü iç ve dış politika ve Türkiye'yi adım adım götürmek istediği hedef belli olan, üstelik Baykal tarafından ciddi biçimde eleştirilen AKP lideri Erdoğan ile kamuoyunu yanlış düşünmeye sevk edecek ya da kamuoyunda yanlış bir izlenim yaratacak böylesi bir davranış sergileyen Baykal'ın objektiflere yansıyan fotoğrafı tepkilere neden oldu. Baykal'ın her zamanki nezaketiyle;Rıfat Hisarcıklıoğlu tarafından, anlık bir oldu bittiyle böylesi bir oyuna getirildiği çok belli olsa bile bu sığ fotoğraf CHP liderine hiç yakışmadı. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan'ın samimiyetsizliği ve diplomatik nezaketten yoksunluğu Baykal'ın konuşma yapmak üzere kürsüye çıkmasıyla belli oldu: Recep Tayyip Erdoğan, daha Baykal konuşmasına başlarken salonu terk etti. Şimdi kulislerde kulaktan kulağa "Baykal nereye koşuyor?" fısıltısı dolaşıyor.. *tna ***
  10. *** İrtemçelik yuhalama olayında ve Başbakan’ın kullandığı üsluba karşı : İrtemçelik istifa eder mi? DİPLOMASİ koridorlarının çok tecrübeli iki büyükelçisi konuşuyor.Soru şu: - Berlin Büyükelçimiz Mehmet Ali İrtemçelik istifa eder mi? İhtimal halinde anlatılan senaryoyu şöyle özetleyebilirim: İrtemçelik yuhalama olayında ve Başbakan’ın kullandığı üsluba karşı anında istifa reaksiyonu vermeyecek kadar tecrübeli bir devlet adamıdır. Diğer büyükelçi araya giriyor: - Zaten bir de Alman Dışişleri Bakanı’nın Ankara ziyareti var. Diğeri devam ediyor: - Ayrıca Mehmet Ali Bey Cumhurbaşkanı’nı temsil ettiğinin bilincindedir. Cumhurbaşkanı ile görüşmeden böyle bir harekette bulunmaz. Çünkü istifa eylemi aynı zamanda Berlin’de olursa iki ülke arasındaki ilişkilerin zarar göreceğini düşünür. Ve tecrübeli büyükelçi son sözü söylüyor: - İrtemçelik daha önce prensipleri nedeniyle bakanlıktan istifa etmişti. Bana göre bu da benzeri bir olaydır. Ancak, Cumhurbaşkanı ile görüştükten, fikrini aldıktan ve Alman Dışişleri Bakanı’nın ziyareti tamamlandıktan sonra, yine kendisine yakışır bir şekilde ama devletin itibarına bir zarar getirmeden istifa eder. Evet şimdi diplomasi koridorlarında bütün diplomatlar bu ihtimalin geçerlilik yüzdesini konuşuyor. Üç gün içinde göreceğiz. © Copyright 2006 Hürriyet Başbakan'ın "azarlama" cılığından; anlamaya, anlatmaya, ötekine saygı duymaya, makamını, gücünü bir şiddet olarak başkalarının üstünde kullanmamaya yatkın "inançlı demokrat" çıkması zor. Belki azarlanmaya müsait arkadaşları, partilileri, bürokratları, danışmanları, işadamları, gazeteciler filan olabilir ama herkes müsait değil! Her çiftçi de müsait değil, her elçi de. Mehmet Ali İrtemçelik' i, en azından kaderlerinin azıcık kesiştiği dönemde anlamış olsaydı, o langur lungur azarlamaya girişmezdi belki. Demiyorum, mesela daha lise yıllığında hakkında yazılanları okumuş olsaydı diye; ama en azından 2000 yılı mayısından kendilerinin iktidara geldiği döneme kadar, İrtemçelik' in aldığı "bağımsız, kişilikli, haysiyetli, boyun eğmeyen, doğruyu söylemekten çekinmeyen, kula kulluk etmeyen" tavrı hatırlayabilseydi... Zaten her insana duyması gereken peşin saygı biraz daha katmerlenirdi! © Copyright 2006 Sabah *tna ***
  11. *** Teziç'ten Arınç'ın sözlerine eleştiri YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, "TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın ’parlamentonun dışında herhangi bir kurumun alınan kararlara, yapılan düzenlemelere müdahale etmemesi’ yönündeki temennisinin isabetli olmadığını" belirterek, "bütün gelişmiş demokratik ülkelerde parlamentoların yanı sıra kurumların kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirdiklerini" söyledi. Teziç, Cumhuriyet’in "laiklik ve ülkenin bütünlüğüne" dayalı iki büyük dayanağı bulunduğunu belirterek, "Türk üniversiteleri bu konuda son derece duyarlılar ve bu konuda ödün verilmesi söz konusu değil" dedi. Teziç, Rektörler Komitesi’nin ardından yaptığı açıklamada, son günlerde tartışılan konulara ilişkin görüşlerini dile getirdi. "Ülkemizin içinde bulunduğu hassas durumda, Sayın Cumhurbaşkanımızın Harp Akademileri’nde dile getirdiği laiklik ile ilgili endişeler, terörle ilgili endişeler zaman zaman üniversitelere de yansımaktadır" diyen Teziç, şöyle devam etti: "Laiklikle ilgili endişelerimiz, Yükseköğretim Kurulu’nun yetkisinde olan konuların siyasi otoriteler tarafından düzenlenerek, bir emrivaki ile karşılaşarak öğretim sistemimizdeki yapılanmayı sarsıcı, bozucu sonuçlar doğurması bizleri hayli endişelendiriyor. Bunların çözümü konusunda da yargı yoluna gidiyoruz ama buradaki endişe ortadan kalkmıyor. Türk üniversiteleri rektörleri başta olmak üzere bütün üniversitelerimiz anayasanın değişmez ilkeleri çerçevesinde faaliyetlerini sürdürme sorumluluğu altındadırlar. 2547 sayılı Kanun’un 4. maddesi bunu açıkça ifade ediyor. Bu ilkelerle bağlıyız. Cumhuriyetimizin iki büyük dayanağı var, onsuz olmaz dayanakları. Birisi laiklik, öteki de ülkenin bütünlüğü, bölünmezliği. Türk üniversiteleri bu konuda son derece duyarlılar ve bu konuda üniversitelerin ödün vermesi söz konusu değil. Laikliğin açık tanımı, Anayasa’nın 24. maddesinin son fıkrasında var. Dinin siyasete alet edilmemesi yönünde. Bu konuların üniversite çatısı altına itilmesi, taşınması hepimizi rahatsız ediyor." "Bunun gündemden kaldırılmasının, bu konularda duyarlı olunmasının Cumhuriyet’in geleceği açısından çok önemli olduğunu" söyleyen Teziç, herkese sorumluluklar düştüğünü ifade etti. "SİYASİLERİN TEKELİNDE DEĞİL" "Ülkenin bütünlüğünün herkesin geleceği olduğunu" belirten Teziç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Buna bir şey daha eklemek istiyorum. Geçen gün Meclis Başkanı’nın yaptığı açıklamada kurumlar saltanatından söz etmiş olması ki neyi kastettiğinin üstü örtülü, ama kurumlar saltanatı parlamentonun dışında herhangi bir kurumun alınan kararlara, yapılan düzenlemelere müdahale etmemesi yönündeki temennisi isabetli değildir. Böyle bir kurumlar saltanatından söz edilemez. Hukuk devletinde yetkiler vardır ve bu yetkiler bütün gelişmiş demokratik ülkelerde de parlamentoların yanı sıra bu tür kurumlar kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirirler, yapılan düzenlemelerde seslerini yükseltirler, görüşlerini ortaya koyarlar. Siyasi hayat, hiçbir gelişmiş demokratik ülkede siyasilerin tekelinde değildir. Bunun açık ifadesi anayasamızda da vardır. Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir, bundan bir kuşku yok. Aidiyet konusunda hiçbir kuşku yok. Ama egemenliğin kullanılması bir tek elde değildir. Egemenliğin kullanılması Anayasa’nın öngördüğü yetkili organlar eliyle olur. O bakımdan egemenliğin varlığı, aidiyetiyle egemenliğin kullanılması arasındaki ayırıma çok dikkat etmek lazım. Egemenlik bir kağıt üzerindeki formül değildir. Egemen gücün hukuksal faaliyetleri yasama, yürütme, yargılama olarak ortaya çıkar, canlılık kazanır. Bunun kaynağında millet egemenliği vardır, ama bu kurumlar faaliyetlerini yaparken ulus adına bunları yaparlar. Özerk kurumlarla anayasanın kendilerine tanıdığı yetki alanları içinde görüşlerini ortaya koyarlar, faaliyetlerini yaparlar. Bir saltanat, astlık, üstlük; birimin kendisini mutlak yetkili görmesi gibi bir husus söz konusu değildir." "Parlamentonun işlemlerinin denetlenebileceğini, bağımsız yargının özlemi çekilen sivil toplumun onsuz olmaz bir kurumu olduğunu" vurgulayan Teziç, yargı kararlarının bu nedenle önem kazandığını ifade etti. Teziç, şunları kaydetti: "Beğenmedikleriniz olsa bile yargı kararlarına uymak hepimizin sorumluluğundadır. Uygulanmayan yargı kararlarının ağır sorumlulukları vardır, cezai yaptırımları vardır. O bakımdan biz Anayasa’nın 138. maddesi karşısında nasıl kendimizi yargı kararlarıyla bağlı hissediyorsak, bütün kurumlar da kendilerini bağlı hissettiği oranda da hukuk devletinde sıkıntı olmaz. Beğenilmeyen kararlar varsa bunların müracaat yolları vardır. Bu yollar sonunda hukuksal gerçek ortaya çıkar. O bakımdan yargı kararlarını uygulamayacağız yönlü demeçler, beyanlar rahatsızlık yaratmanın ötesinde hukuksal yaptırımlara bağlıdır. Uygulanmayan karar, bir gün onun yargı önünde hesap vermesi tablosuyla karşılaşır." Teziç, "Cumhuriyet’in laik özelliği konusunda bütün üniversitelerin son derece hassas olduğunu" belirterek, "Bu konuda üzerimize düşen sorumluluğu sonuna kadar yerine getireceğiz" dedi. Teziç, laiklik tanımının yeniden yapılmasına gerek olmadığını ifade etti. Rektörler Komitesi toplantısının ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Teziç, TÜBİTAK konusunda da sıkıntıları olduğunu söyledi. Üniversitelerin, projeler konusunda TÜBİTAK ile ortak çalışma durumunda olduklarını belirten Teziç, şöyle konuştu: "TÜBİTAK’ın başkanlığı fiili bir başkanlıktır. Mahkeme kararlarına rağmen hukuki bir zemini yoktur. Hukuki varlığı olmayan, fiili yetki kullanan bir kurumla üniversitelerin bağlantı kurması, parasal yükümlülükler ortaya çıktığı zaman ilerisi için çok büyük sıkıntılar doğurabilir. Bizim temennimiz, sağlıklı bir bilim ortamının oluşmasında önce bilim kurumlarının bu kurallara, kararlara uygun davranmalarında isabet var. Belki siyasi otoriteler bu kararları uygulamakta tereddüt edebilirler ama orada oturan arkadaşlarımın çok duyarlı davranarak, bir bilim adamı kimliğini sorumlulukla bütünleştirerek o hukuksuzluk içinde olmamaları üniversitelerimizi de rahatlatacaktır. Sorumluluklar karşılıklıdır. Bu konuda hassasiyet bekliyoruz." Teziç, konuşmasını, "Cumhuriyet’in laik özelliği konusunda bütün üniversiteler son derece hassas ve kararlıdırlar. Bu konuda üzerimize düşen sorumluluğu sonuna kadar yerine getireceğiz" diyerek tamamladı. Bir gazetecinin, "Konuşmanızda laikliğin tanımını yaptınız. Bu kavramların duvarda yaşatıldığı ile ilgili beyanlar da oldu. Siz kavramların duvarlarda kaldığını düşünüyor musunuz?" sorusu üzerine Teziç, "Ben laiklik tanımı yapmadım, yapılan tanımı söyledim" dedi. Teziç, şöyle devam etti: "Duvarlarda ilkeler yazıyor ama onu hayata geçiren de gene anayasa hükümleridir. O egemenlik anlayışına bağlı olarak da şimdi yasama organı faaliyetini sürdürüyor, mahkemeler ulusal egemenlik anlayışına bağlı olarak kararlarını veriyorlar. Yürütme organı bazı tasarruflarını yaparken bu ulusal egemenlik ilkesinden kaynaklanan bir yetkiyi kullanıyorlar. O bakımdan bir yerde yazılı kalması söz konusu değil, canlı, yaşıyor organizma. Zaten devletin egemenliğine dayalı faaliyetleri yasama, yürütme yargılama biçiminde ortaya çıkar. Bu da her gün Resmi Gazete var, Resmi Gazete’de de ifadesini buluyor egemenlik." "İSABETLİ OLUR" "Siz Anayasa hukukçususunuz. Şu anda laiklik tartışılıyor ama aynı zamanda diğer ilkelerin de yeniden yorumlanması gerektiğini düşünüyor musunuz?" sorusuna Teziç, "Parlamento yorumlamak istiyorsa, bir komisyon kurar. Anayasa komisyonu var Meclis’te. Meclis gündeminde bu konuları değerlendirir, uzmanlarını çağırır. Nitekim bundan 10 yıl önce 1990’lı yıllardan başlayarak, meclis başkanları bu tür çalışmaları yapmışlardır. Onlarla ilgili pek çok belge vardır Meclis’in arşivlerinde. Kuruluşların, üniversitelerin, Meclis’in, parti gruplarının bu çalışmalarına güncellik kazandırmak isabetli olur. Bütün ülkelerde de böyledir. Zaman zaman dile getirilip değerlendirmeler yapılırsa, bunun arkasında bir hazırlık olduktan sonra yapılır." Gazetecinin, "O zaman bir yorumlama ihtiyacı olduğuna siz de destek veriyorsunuz" sözleri üzerine Teziç, "Laiklik konusunda bir yorumlama gereksinimini düşünmüyorum. Çünkü Anayasa’nın 24. maddesinin son fıkrası çok açık. Anayasa’daki laikliğin tanımı, dinin siyasete alet edilmemesi yönündeki ifadedir" yanıtını verdi. Kaynak:: © 2006 Milliyet *tna ***
  12. *** UĞUR Mumcu, Apo'nun devletteki bağlantısını bulmuştu: #Çoğu faili meçhulün ardında PKK'yla ilişki var. Uğur Mumcu ölümünden önce Öcalan'ın devlet içindeki bağlantılarını bulmuştu. Bu görevlilerin dış devletlerle ilişkisini saptamıştı # Alparslan Arslan esas tetikçi değildi. Başta, yakalanma riski azdı. Eylem öncesi Danıştay'da ciddi keşif yapılmış. Güvenlik kamerasının bozuk oluşu vb... İçeriden bilgi verenler olabilir # Cumhuriyet'e atılan bombalar MKE tipiydi galiba. Bunlar piyasada bulunmaz. Poliste ve askerde olur ve numaralıdır. Bazı eylemlerde kullanılmak için bazısı numarasız da olabilir 29/05/2006 NEŞE DÜZEL NEDEN? Katilin yakalanmaması halinde Türkiye'yi altüst edebilecek olan Danıştay cinayeti hâlâ esrarını koruyor. Katilin yakalanması saldırıyla ilgili birçok soruyu aydınlığa kavuşturdu ama cevapsız birçok soruyu da gündeme getirdi. Bir avukat nasıl olmuştu da bir tetikçiye dönüşmüştü? Herhalde ilk kez meslek sahibi bir tetikçiyle karşılaşıyoruz. Katilin ilişkileri, bıraktığı ipuçları, Ankara'ya beraberinde getirdiği suç ortaklarının başkentteki esrarengiz varlığı, bir odadaki beş kişiye nokta atış yapacak kadar profesyonel silah kullanması ve bina çıkışında panikleyecek kadar amatör olması... Bütün bu çelişkiler olayın belirsizliğini artırıyor. 28 Şubat'ta askeri dinlediği için hapis yatan ve askeri mahkemede beraat eden eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu'yla bu cinayeti, katilin profilini, ilişkilerini, derin devleti ve hâlâ sır olarak duran geçmişteki büyük suçları konuştuk. Eski bir polis müdürü olarak Danıştay cinayetinin işlenme biçimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Cinayetin bazı noktalarının çok profesyonelce olduğunu, bazı noktalarının ise profesyonellikten çok uzak bulunduğunu düşünüyorum. Bir katilin, yakalanma ihtimali çok yüksek olan bir cinayeti işlemeye razı olması doğal mıdır? Değildir. Ancak psikolojik hastalıkları, saplantıları olan biri böyle davranabilir. Ama bence, Danıştay'da böyle bir eylem yapılırken başlangıçta yakalanma ihtimali zayıftı. Çünkü öyle anlaşılıyor ki, eylem öncesinde burada çok ciddi keşifler yapılmış. Güvenlik kamerasının bozuk oluşu falan!.. Bunlara içeriden bilgi veren insanlar da olabilir. Olay yeri, giriş- çıkışlar incelenmiş, izlenmiş. Eylemi yapanlarda, 'Biz çok rahat vurur ve kaçarız' kanaati oluşmuş olabilir. Şimdi olay olup bittikten sonra insanlara bütün bu yaşananlar çok basit gibi geliyor ama... Sanık yakalanmasaydı, Türkiye'de hiçbir birim bu eylemin arkasında bir avukatın olduğunu, tetiği onun çektiğini düşünemezdi. Katil, arkasında çok sayıda da ipucu bırakmış. Bu, acemiliğini mi gösteriyor yoksa katil başka bir amaçla mı hareket ediyor? Bir kere sanık çok ciddi bir eylem yaptı. Altı kişiye nokta hedef olarak ateş etmesi profesyonellik işaretidir. Yakalanışı ise amatörlük işaretidir. Tabancasını beline koysaydı, katlardan rahatça inseydi, polis dur dediği zaman silahını çekmeseydi katil kapıdan rahatça çıkardı. Ama kapıya yaklaştığında silahı elindeymiş. Yakalanmamak için de polisle çok boğuşmuş. Bence bu şahıs, Danıştay'daki eylemi yapacak olan esas tetikçi değildi. Esas tetikçi kimdi? Esas tetikçinin Alparslan Arslan olmama ihtimali yüksek. Esas tetikçi başka biriydi. Bir tanık, eylem yapılmadan önce bunların üçünün bir arabada tartıştıklarını görmüş. Bence esas tetikçi eylemi gerçekleştirmek istememiş olabilir. Konuşmalarına bakıyorum, Alparslan Arslan bir birimi idare eder gibi görünüyor zaten. Şunu söyleyeyim, bu eylem daha alt seviyedeki tetikçilerin yapacağı bir şey. O şahıs nedense eylemi yapmak istemedi veya aralarında bir şey oldu ve Alparslan Arslan gitti kendisi yaptı. Bence bu yüzden de yakalandı. Arabadaki tartışma bunun tartışması olabilir. Cinayetin işlenişinde çok ciddi bir profesyonellik var, ama eylem sonrasında aynı profesyonellik yok. Birtakım yerlere ulaşan öyle telefon kayıtları var ki, Alparslan'ın yakalanacağı sanki hiç düşünülmemiş. Katil, sizce bu işler için eğitilmiş biri mi yoksa bir acemi mi? Kesin olarak çok ciddi eğitim almış biri. Biri gizlendi ve o, beş kişiyi hedef gözeterek vurdu. Profesyonel biri olmasaydı hepsini vuramazdı. Bu olayın arkasında fevrilik, acemilik aramayalım. Şu üyeden özür dilerim gibi sözlerine de siz bakmayın, bütün bunlar konuyu provoke etmek için edilen sözler. Bu eylemin esas amacı, toplumda infial yaratmak, insanları bölmek, Türkiye'yi istikrarsızlığa sürüklemektir. Bu olayda hükümet tali hedeftir. Sizce ana hedef nedir? Bu tür cinayetlerin arka planları her zaman farklıdır. Danıştay saldırısı gibi eylemler üç perdelidir. Bir, eylemi yapan, cinayeti işleyen vardır. İki, olayı azmettiren vardır. Üç, azmettirenden de daha geride olanlar vardır ki, bunlara Türkiye'de hiçbir zaman ulaşılamaz. Bu tür olaylarda, eylemi yapması için öyle insanlar seçilir ki, eylemi yapanın kişiliği, siyasi düşüncesi, ideolojisi ve eylemi yapış tarzı, düz satıhtan baktığınızda sizi bambaşka noktalara, yanlış yerlere götürür. Gerçi bu tür olaylarda tetikçiyle azmettirici genellikle siyasi görüşleri bakımından birleşir ama en geri plandakilerin görüşleri, kimlikleri onlardan çok farklıdır. Nasıl farklıdır? Tetikçiler, yaptıkları eylemle kendi fikirlerine hizmet ettiklerini sanabilirler. Ama asıl istenen şey toplumda bir kargaşa, huzursuzluk, ülkede istikrarsızlık yaratmaktır. Mesela Danıştay cinayetinde tetikçi ve azmettiriciler ulusalcı çizgide, milliyetçi reflekslerle hareket etmiş olabilirler. Bu olay, bazı ulusalcı, milliyetçi grupların ilişki ağını ortaya koyuyor ama, bu tür eylemlerde olayın en arka planına asla ulaşamayız biz. Yalnız şu var. Bu tür olaylar hep Türkiye dış politikada önemli kararlar verecekken oluyor ve Türkiye'nin hassasiyetleri kışkırtılıyor. 'Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle Türkiye'de mayıs ayında çok önemli şeyler olacak' diye önceden söylenmişti. Bu olaylarda dış güçlerin manipülasyonları çok önemlidir. Her şeyden dış güçleri sorumlu tutmak, işin kolayına kaçmak ve içerideki hukuk dışı eylemleri mazur göstermek olmuyor mu? Tek başına dış güçler değil ki. İçteki uzantılarıyla birlikte hareket ediyorlar. Peki katil, daha önce de Cumhuriyet gazetesini bombalamış. İki ayrı suçta aynı adamın kullanılmasını nasıl açıklıyorsunuz? Bu adam bu olayları yapmak için kendisine bir birim kurmuş. Çünkü bu görev bu adama, yani onun kuracağı birime verilmiş. Cumhuriyet'in bombalanmasını da sanık, tuttuğu bu ekibe yaptırmış. Ama anlaşılıyor ki son anda bir anlaşmazlık olmuş ve Danıştay eylemini kendisi yapmış. Katilin üstünde piyasanın en pahalı silahı bulundu. Ama katilin oturduğu apartmanın masraflarını bile ödeyemediğini biliyoruz. Bu silahı nasıl almış olabilir? Bu, olayın bir örgüt işi olduğunun en büyük delillerinden biri de bu tabanca zaten. Çünkü sanık niye ve nereden aldığını, parayı nereden, kimden bulduğunu söylemiyor. Apartman masraflarını ödeyemiyor değil, ödemiyordur. Çünkü bu tür örgütlerde çalışanların para derdi olmaz. Böyle bir birimin başı olacaksınız, kendinize bir sürü adam tutacaksınız, kira ödeyemeyeceksiniz. Olmaz öyle şey. Silahları da kendisi almış değildir, biri vermiştir ona. Şu anda eylemle ilgili görüren ve ifadeleriyle olayı aydınlatacak olan iki kişi kaçak. Biri, Ata Ocakları'nın eski başkanı Ayhan Parlak. Katilin, Cumhuriyet gazetesini bombalamak için kullandığı bombaları 'piyasadan' bulmak mümkün mü peki? Bombalar MKE tipiydi galiba... Piyasadan bulamazsınız onları. Bu bombalar askerde ve poliste olur. Başka kimsede olmaz. Geçmişte silah depolarında bazı hırsızlıklar olmuştu, ancak öyle başkalarının eline geçmişti. Bu bombalar numaralıdır. Hepsinde numara olması gerekir ama birtakım eylemlerde kullanılmak üzere bazıları numarasız da olabilir. Eğer numarasızsa, olayda derin devletin de parmağı olduğu anlamına gelmez mi bu o zaman? Size göre derin devlet nedir? Derin devlet bence şudur. Türkiye'de milli-laik çizgi dışına çıkıldığında kendi kendine harekete geçen bir mekanizma gibi görünüyor derin devlet. Bunlar devlette hâlâ görev yapan veya emekli olmuş kişiler olabilir. Bankacı olur, bakkal olur. Yani derin devlet her kesimden oluşan bir yapılanma gibi görünüyor. Gladio'yu, kontrgerillayı anlatıyorsunuz... Gazeteler 'Ergenekon' diye manşet attı. Bu tür bir yapılanma bu. Türkiye'de derin devletin halkın ve ülkenin çıkarları için mücadele ettiğine ben inanmıyorum. Eski bir NATO yapılanması bu. Bu yapılanmanın çok büyük bir güce ve paraya sahip olduğu iddia ediliyor. Ben de öyle tahmin ediyorum. Bu ülkede hangi olaya el atsanız bir çete bağlantısıyla karşılaşıyorsunuz. Mesela bir 'Küre' operasyonu yapıldı, içinden 'Sauna çetesi' çıktı. Bence devletin bu tür oluşumlarla mücadelesi zayıf. Çetelerle mücadele etmek için siyasi irade yok. Oysa gerekli birimler oluşturularak hiçbir kurumdan ve kişiden çekinmeden çetelerin içinde kim varsa sonuna kadar gidilmesi gerekir. Bir de şu var. Türkiye'de derin devlet kavramı yozlaştırıldı. Sanki derin devletin yoz olmayan hali olabilirmiş gibi konuşuyorsunuz. Hukukun dışına çıkan, hukuk dışı işler yapan bir yapının yozlaşmaması mümkün müdür? Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde oturmuş bir derin devlet vardır. Ama bu derin devlet çok ciddi olarak parlamentonun kontrolündedir. Bu derin devlet, devletin güvenliği için başka ülkelerin ajanlarına karşı eylemler yapar. Diyelim ki Rusya, Bulgaristan, Çin, Türkiye'de örtülü operasyon yapmaya çalışıyorlar. Derin devlet bunlarla mücadele edecek güçte olmalıdır. Yoksa derin devletin görevi, kendi vatandaşlarını sıkıntıya sokmak, onu, bunu vurmak, hükümetleri iktidardan götürmek değildir. Tekrar Danıştay cinayetine dönersek... Katille birlikte daha önce Cumhuriyet gazetesini bombalayan suç ortakları hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlar bu işlerin uzmanı mı? Hayır, onlar bildiğiniz çete elemanları. Parayı verdiğiniz zaman cinayet dahil her işi yaptırabilirsiniz onlara. Bu tür saldırılar dünyada da böyle yapılır. Çok ciddi bir eylem, bu tür adamlarla, bu tür tetikçilerle karışık hale getirilir. Danıştay'a girilmiş, beş üye çok profesyonelce kurşuna dizilmiş ama bakıyorsunuz karşınıza gaspçılar falan çıkıyor. Neden sizce katil bu suç ortaklarını kendisiyle birlikte Ankara'ya getirdi? Eylemi kendisi yapmayacaktı da ondan. Ben size eski bir polis müdürü olarak şunu söyleyeyim. Bu olayda keşif yapılmış ve binadan çıkış ayarlanmış. Güvenlik kamerasının bozuk olması çok ciddi bir olay. Danıştay'ın güvenliğinin çok zayıf olması, saldırı sırasında kameraların çalışmaması kuşkulandırdı mı sizi? Evet. Kameranın arızalı olduğu bence biliniyordu. Bu eylemi düzenleyenler bu işi çok ciddi planlamışlar. Alparslan'ın dışında da kimseyle görüşmemişler. Zaten eylemi de onlara göre Alparslan yapmayacaktı. Eğer eylemi yaparken diğer şahıs yakalansaydı, biz Alparslan'a da zor ulaşırdık. Ayrıca bu üç kişinin Ankara'da başka vahim hedefleri vardı. Hedef olarak YÖK'ün ve Demirel'in adları verildi. Siz eski bir istihbaratçı olarak Danıştay saldırısında en çok neye şaşırdınız? Türkiye'de mayıs ayında ciddi olaylar yaşanacak denilmişti. Ve, devletin üst yargısı saldırıya uğradı. Bir de arka plandaki ilişkiler çorap söküğü gibi geldi. Örgüt açısından bir disiplinsizlik var. Ona biraz şaşırdım. İlişkilerin pek çok kişiye bir anda sirayet etmesi enteresan. Çok üst düzey görev yapmış birtakım insanların ismi geçiyor bu ilişkiler arasında. Eylemi yaptıktan sonra arabada bırakılan izler çok vahim. Sanki bazı güçler bunların ortaya çıkmasını istedi. Nitekim sorgulananlar da 'Bize tuzak kuruldu' diyorlar. Devletin içinde acaba 'derin devleti' yakalayan başka ve ciddi bir güç mü var? Keşke olsa... Hiç sanmıyorum. Derin devlete yabancı istihbaratçılar sızmış olabilir mi? Olabilir tabii. Amerika ve İngiltere'de de derin devlet var ama onların derin devletinde vatandaşlara yönelik bir şey yok. Böyle çeteleşme yok. Türkiye'de hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye artık inanmalıyız. Derin devlet Meclis'in denetiminde olmalı. Ve, tamamen dış istihbarat örgütlerinin ülkemizde yapacakları psikolojik harekâtları ve faaliyetleri önlemeli. Ama 28 Şubat'ı hatırlayın. Derin devlet faaliyeti bize yapıldı. Beni 'Gladio'nun başı bile ilan ettiler. 28 Şubat'ı kim yaptı? Ergenekon. Ergenekon, derin devlettir. Türkiye gerginlik yaşamasın diye biz bazı şeyleri dondurduk ama çok ileride açıklayacağız. Bakın... Türkiye'deki bütün faili meçhullerin arkasında Öcalan olayı vardır. PKK olayı vardır. Bunu hiç unutmayın. Bütün faili meçhul cinayetleri PKK'mı işledi? Hayır. Öyle değil. Mesela Uğur Mumcu PKK'dan dolayı öldürüldü. Uğur Mumcu cinayeti ben İstihbarat Daire Başkanı olduğumda aldığım ilk dosyadır. Bakın... Türkiye'nin Güneydoğu'da kendi politikası yoktur. Türkiye, dış güçlerin politikalarına uymaya zorlanıyor Bu politikaya aykırı hareket eden devlet görevlileri de ortadan kaldırılıyor. Uğur Mumcu bunu araştırıyordu ve bulmuştu. Türkiye'deki hainlerle dış güçlerin ilişkilerine ulaştı, bağlantıları buldu. Uğur Mumcu'nun, Öcalan'ın MİT'le ilişkisine ulaştığı ve bu yüzden öldürüldüğü yazıldı. Anlattığınız bu mu? Yok, anlattığım daha vahim şeyler... Şu anda ortam gergin. Bunları daha ileride konuşmak lazım. Türkiye'de PKK olayı derinden kanayan bir yaradır. Biz önemli bir dönemde istihbarat daire başkanlığı yaptık. 'Abdullah Öcalan'la ilgili bir Meclis araştırma komisyonu kurulsun' diyoruz. Niye kurmuyorlar? Nedir Öcalan'ın özelliği? Onu dünyada kim desteklemiş? Türkiye'de, Türk devletinin içinde kimler yetkilerini aşarak bunları desteklemiş? PKK propagandası yaptı diye bir sürü insanı, yazarı cezalandırıyorsunuz. Eeeee, siz devletin içinde yetkinizi aşarak görevinizi belki kötüye kullandınız. PKK'yla kimler, niçin irtibata geçti? Bunlar ortaya çıkarılamadı. Türkiye'de faili meçhul cinayetlerin yarısının arkasında PKK'yla ilişkiler vardır. Öldürülen kişiler PKK'yla ilişkileri bilen kişiler miydi? Türkiye'ye dayatılan Güneydoğu politikalarına karşı çıkan kişilerdi bunlar. Eşref Bitlis gibi birçok komutan var böyle öldürülen bizim yakın tanıdığımız. Bunların hepsi ortaya çıkar. Komisyon kurulsun, her şeyi göze alarak çok ciddi suçlamalarımız olacak bizim. Uğur Mumcu, Öcalan'ın devletin içindeki bağlantılarını tespit etmişti. Devletin içindeki bazı hainlerin yabancı devletlerle ilişkilerini tespit etmişti o. Sizce Danıştay saldırısında derin devletin izleri var mı? Görünüyor ama kesin konuşmak için erken. Bu konu, 10 gün sonra daha net konuşulabilir. Peki Danıştay cinayetinin nereye kadar çözüleceğini düşünüyorsunuz? Bir şey çıkacağını zannetmiyorum. Yüzbaşıdan bir yere gidilemeyeceği teslim olmasından anlaşılıyordu zaten. Belki kaçak olan Ata Ocakları'nın eski başkanından bir yerlere gidilebilir... *tna ***
  13. GeceKuşu

    Laiklik nedir?

    *** *** Bu kadarcık mı sayın kurt; gerçi soru size yöneltilmiş değildi ama lütfedip yanıtlamaya çalışmışsınız... Dikkatinizi çekerim yanıtlamaya çalışmışsınız diyorum...yanıtlamış değil... Kafanızın içinde sessiz sessiz düşünmek yerine şöyle yüksek sesle ve takiye yapmadan yanıtlar verinde herkes ne dediğinizi anlamaya çalışsın... Yanıtlamaya çalıştığınız tek şey din elden gitmiyor söylemi, sizin le aynı firdeyim.Bu konuda hem fikiriz... Ancak beni değil sizin gibi düşünen bazı arkadaşlarınıza da bunu anlatıp onları da kendiniz gibi rahatlatmalısınız... Hem fikir olmadığımız bir konu var...Din düşmanlığı yapıldığı... Madde1- Namazınızı kılabiliyormusunuz? Madde2- Oruç tutabiliyormusunuz? Madde3- İslamiyetin diğer bütün gereklerini yerine getirebiliyormusunuz?... Bütün bu ibadetinize yönelik size engel olan bir yasa yada kişi var mı?..YOK... Hangi kişi kurum yada yasa size inançlarınızı yerinize getirmekte engel olabilir ...Mümkün mü? HAYIR... ÇÜnkü bu Anayasanın Laiklik ilkesiyle güvence altına alınmış durumda...Buna ne kimsenin gücü yeter nede Düşünebilir... Demek ki hertürlü şart ve koşul da Laik Cumhuriyette yaşayan herkesin ve sizin kişisel ibadetlerinizi yerine getirmeniz de bir engel bulunmadığına göre sizin ibadetinize engel olacak anlamda din düşmanlığı vardır diyemezsiniz...Başkalarına slogan vari bir şekilde diye yöneltiğiniz ama tam tersi sizin slogan vari bu tespitiniz doğru değildir...Havada asılı durmaktadır... KAVRAM karışıklığı 1... *** Laikliğin ifade ettiği anlam, din ile siyaseti ve dolayısıyla da din ile kamu yaşamını bir birinden ayırmaktır. Bunu telaffuz etmeyipte içinizden sessiz sessiz düşünerek buna itiraz ediyor olmanız, Cumhuriyetin bu temel ilkesi nedeniyle önünüze çıkan engeller sizin dini inançlarınıza değil, Dini de kullanan siyasal amaç ve tercihlerinize karşıdır... Yani bir önceki yazınızda diğer arkadaşın da aynı düşünceyi taşıdığınız için pat diye anlayıverdiği, laiklik elden gidiyor diye ülkeyi karıştırmak isteyenler değil, laiklik ilkesinin temel öngörülerine aykırı baskı ve dayatmalarda bulunan, siyasetlerinin içine dinsel kavramları sokmuş olan insanlara karşı Laiklik ilkesinin gereklerini yerine getiren kamusal alan sorumluları ve Cumhuriyetin bu ilkesini benimsemiş vatandaşlar tarafından bir karşı duruş ve uygulamalar söz konusudur... Buradan çıkarılacak sonuç şudur, Yine tarafınızdan slogan vari bir yaklaşımla siyasal dini amaçlarınız için laiklik adına birilerini ülkeyi karıştırmakla itham etmeniz üstelik toplumu dinsel ve siyasi olarak bölmeye yönelik kafa karışıklığınızdır... Çünkü Laiklik din karşıtı bir ilke değildir. Din, kişilerin özel yaşamının bir parçasıdır. onu siyasallaştırarak bu temel ilkeyi ortadan kaldırmaya yönelik her türlü dayatma ve takiyeci tutumlar Bu Cumhuriyetin Anayasaya, yasa ve kurallarına göre suçtur ve her vatandaş inançları ne olursa olsun laiklik ilkesini korumak ve ona göre davranmakla yükümlüdür... Kavram karışıklığı 2... *** Sanırım Sizin yanıtldığınız yere kadar Benden istediğiniz "bir de senden duymak isteriz..." arzunuza yanıt aldınız... Ama kavramlar sürekli kafanızda dinsel ve siyasi olarak karma karışık olduğu için şüphesiz hadi canım sende deyip, yeni kavram karışıklıkları üreterek yeni polemik ve saptırmalar yapacağınız kesindir... Ancak ne olursa olsun, göbeğinizden de çatlasanız, Hertürlü takiye ve gizli kapaklı seriat probagandaları da yapsanız...Anayasanın bu değişmez temel ilkesini bir şekilde ortadan kaldıramadıkça sizin siyasi amaçlarınız açısından yapılabileceğiniz hiç bir şey yok...1945 den bu yana kemire kemire buraya kadar geldiniz...yine değiştirbildiğiniz hiç bir şey yok...Yine din elden gidiyor yada laik dinsizler safsatalarından yada belediyeleriniz aracılığıyla şeriat dayatmalarınızdan başka ürettiğiniz başka bir şey yok... Bu yapılanlar da her ortaya çıktığında yapabildiğiniz tek şey kişiliksiz bir yaklaşımla en iyi bildiğiniz şeyi yani takiye yaparak biz yapmadık birileri yapmış kıvırtamalarından öteye gidemiyor... Bu nedenle Cumhuriyetin Temel ilkelerine inananlar, ülkenin genel gelişmişlik ve oturmuş temele değerlerini de bilerek asla amaçladıklarınıza ulaşacağınız kuşkunda değiller... Bu nedenle asla ülkeyi karıştırmak isteyen laikler var diyemezsiniz. Kabullenmeniz ve bilmeniz gereken şey "Siyasallaşmış dinin ve şeriat kafalı insanların dayatmalarına " her koşul ve şarta karşı onu koruyan kollayan yasa ve yaptırımlar ve onların arkasında dimdik duran yurtaş ve kamu alanı sorumluları var demeniz gerekiyor...Şu anda ne kadar yıpratmak için ellerinden geleni yapmaya çalışsalarda Akp iktidarı bile Liaklik nutukları atarak bir şeylerin mesajıını size vermiyor mu:? Demek onlarda size göre ülkeyi karıştırmaya çalışan Laik dinsiz patates dinine inanan yandaşlarınız oluyor öyle mi? *** Siz O üç soruyu da görmemezlikten gelmenin ortalık yerde sırıtacağını düşünerek, El çabukluğu maharet üstünü örtemeye yönelik cümleler üretmeye çalışsanızda o üç soruda ortalık yerde yanıtsız kalmış... Sizden istemek gibi bir lüksüm yok, olsaydı zaten çarpıtıp kaçamak yaklaşımlarda bulunmak yerine yanıt verirdiniz... Hoş yanıt versenizde, kafanızda yarattığınız kavram karışıklarıyla polemiğe yönelik yeni yaklaşımlar olacaktır.. Boş verin üzmeyin tatlı canınızı her şey ortada, Söylemleriniz ibadet etmekle ilgili samimi yakalaşımlar değil SİYASİ ! ... Bu kadarı bile dinsel yaklaşım ve inançlarınızın ne kadar siyasetle içi içe olduğunu apaçık ortaya seriyor zaten ! ... *tna ***
  14. GeceKuşu

    Laiklik nedir?

    *** Müthiş bir izahat ve çok detaylı net bir açılama yapmışsınız... Sanırım herkesin kafasında karanlık bir nokta kalmamıştır... Yalnız son maddede yaşamın tanımlamasını yaparken biraz üstü kapalı anlatmışsınız tespit size ait olduğuna göre vardır bir bildiğiniz. Hazır onu biraz daha açarken, 1-"Din ve Laiklik bir arada olmaz! Ben hem müslümanim hemde laikim Olmaz!" 2-"Ya seriat´a iman edersiniz yada Laiklige" 3-"Atatürk de laiklik rejimini getirdigi icin Din düsmanidir bu apacik böyledir. “ Söylemlerinin ne demek olduğunu, yukarıda da yaptığınız gibi kısaca hiç dolambaçlı yola sapmadan izah etseniz de yaptınız bir iyilik tam olsun. Kimsenin kafasında karışık bir şey kalmasın... *** Evet haklısınız galiba?...Ben bunu fark edememişim..bunu fark edemediğim içinde yanılmışım... Ne iyi yaptınız anlamamı sağladınız dilleriniz dert görmesin.! Şimdi anlama mı sağlamanız gereken bir şey daha var, Bir de şöyle bir şey daha vardı sanırım...neydi dur bakayım..hah hatırladım... "Birde Din elden gitmiyor diye ülkeyi karıştırmak istemeyenler varmış" Siz anlatılanları çok iyi anlıyorsunuz.. Ben bunu da anlamadım biraz anlatırmısınız... Bir de isterseniz yukarıda sıraladığım üç soru daha var, vaktinizi almayacaksa onları da cevaplamanızı rica etsem kabul edersiniz değil mi? Şimdi den elinize dilinize sağlık olsun...Sağolun... *tna ***
  15. *** _________________________________________________________________________________________ merhabalar bu yazı ilgimi çekti, sen bilimi ne kadar araştırıyorsun ne kadar bilgin var merak ettim doğrusu! birde bu arkadaşın islamla bi takıntısı var galiba! her neyse bilim yaratılışı ispatlıyor. kelebek fizik öğrencisi... *** Sayın bay Fizik öğrencisi; Yukarda alıntı içine aldığım bu ifadelere bir itirazınız mı var.? Eğer varsa düşünsel ahlaka itirazınız var demektir... Eğer varsa neden (yaklaşık 2 saat kadar çaba sarfettim) ifadesini kullanmak zorunda kaldınız? Eğer böyle yazmak ihtiyacını hisettiyseniz böyla bir düşüncesizlik yapmadığınızı belirtmek kaygılarını taşıyorsunuz demektir... Aslında iki günde bütün formu ve kişileri tanımış edesıyla onları "bilimi ne kadar araştırıyorsun ne kadar bilgin var merak ettim " diye sorgulamanın ve yargılamanın arkasında yatan neden sizinde dinsel dogmaları bilimle kanıtlamak çabasında olup buna karşı olan bir kişiye olan tepkisel yaklaşımınız... Bilimin yaratılışı ispatladığı senin hüsnü kuruntun... *** Sayın fizik öğrencisi, o çok bilmiş tavrını ispatlamak için kullandığın "o kozmik fon radyasyonu bulundu" Vs..Vs.. cümleleri, senin ne kadar yeterli bir bilimsel alt yapıya sahip olduğunu değil safsatalarını bilimsel gerçeklerle ispatlama telaşıyla örneklemeye çalıştığın beyinsel zaafını gösterir... Sayın fizik öğrencisi, Merak etme bir kaç güne kalmaz onların yanına bir kaç dinsel kavramda ekleyerek yeni ve büyük ispatlarmış gibi alın size deliller diye önümüze de süreceksin.Beyinleri dogmalarla kilitlenmiş,yaşamı peşin kabullerle yorumlama çabasında olan her şeyi çok bildiklerini sanan insanların genel tavır ve yaklaşımıdır bu... Bakın bakalım sana temel bilgileri kazandırmaya çalışan o fizik prof' ları sana o dersleri anlatırken önüne dogmatik kavramlar koyarak mı anlatıyor.? O big bank yada diğer bilimsel buluş ve tespitleri yapanların Bunları araştırıp bulanların derdi telaşı senin pat diye kestirip attığın "her neyse bilim yaratılışı ispatlıyor." tespiti ve yaratılış efsanesini kanıtlamak amacı mıdır? Sayın fizik öğrencisi,Bilim, başından beri, olaylar arasındaki ilişkileri ve dünyadaki fenomenleri açıklamak için, gözlemler yapmak ve bu gözlemleri akılcı bir biçimde sentezlemek yöntemini geliştirmiştir. Bir Tanrı’nın olup olmadığı, başlangıçta her şeyin yaratılıp, yaratılmadığı bilimin araştırma konusu içinde değildir. Sayın fizik öğrencisi, Sizin Bir takım bilimsel terim ve sayıları bir araya getirip ondan sonra onların çıkrımlarını atlayarak her neyse diyerek"işte burda bir yaratıcının olması gerekir doğa üstü bi mudahele olması gerekir, ki allah yoktan var etmiştir."sonucuna ulaşmanız bilimsel bir yaklaşım değil,önce sonuçları öngörüp sonra yorumlarda bulunduğunuz, bilimsel olmayan bir yaklaşımdır … Bu bilimi ve sizin dışınızdaki insanları bağlayan bir şey değil sizin önce kafanızda sapitleştirdiğiniz dogmalara inanıp, sonra bu konuda yorum yapan sizi bağlıyan bir sonuçtur.Kendinize ait inanmak istediğiniz safsata ve hüsnü kuruntulardır.Birde Kendini akıllı ve bilgili sanan bir yaklaşımla bunları dayatmaya kalkmanız kimseye bir şey ifade etmez...Sizi aklılı da yapmaz, insanların size en basitinden gülümseyerek bakmasına sebep olursunuz... Sayın fizik öğrencisi, Dikatinizi çeken o yazıda hiçte yaratılış efsanesiyle ilgili bir yorum yokken bilgiçlik taslayan bir tavırla bu kadar saat uğraşarak bize bir şeyler kanıtlamak zorunda da değildiniz. Bunun için bilimsel kanıtlara da ihtiyacınız yok. İnanıp bu böyledir demeniz yeterlidir.Sonun da o sonuca ulaşmışsınız zaten ... Sayın fizik öğrencisi, Siz bir kelebeğin dönüştüğü son durumu bir hikmete göre yorumlayıp ulaşacağınız sonuçlar için benim bir itirazım yok, öyle inanmak istiyorsan bana ne? Ben onun kurtcuk halinden, kozasında geçirdiği evrim sürecinden başlayarak düşünmek, araştırmak, kitaplar okumak yada belgeselleri izlemek çabam ve isteğimden de sana ne? Sayın fizik öğrencisi, derdiniz yaşamı teist kaygılarla yorumlamaksa yanlış fakültedesiniz, ilahiyat fakültesini tercih etseydiniz daha uygun şartlarda ilmi araştırmalar içinde bulunabilirdiniz...Şimdi ne ilmi ne de bilimsel iki arada bir derede çalkalanıp duracaksınız... Unutmayın ki sayın fizik öğrencisi; * Belirli alanda elde edilen her bilgi bilimsel çıkarım değildir. Bilgilerin bilimsel sonuçlar olabilmeleri için bazı koşullara uygun olması gerekir. * Her bilimin kendine has konusu vardır. * Her bilim “bilimsel yöntemlerle” araştırmasını gerçekleştirir. * “Bilim objektiftir”. Elde edilen bilgiler başka araştırmacılar tarafından test edildiğinde de aynı sonuçlara varılır. * Bilim genellemelere varmayı amaçlar. Bu genellemeler “bilimsel yasa” veya “bilimsel teori” olarak ifade edilirler. *Evrendeki yaşamın belli bir amaca yönelik olup olmadığı, Tanrı’nın Evrenin gelişimini şekillendirip şekillendirmediği, Tanrı’nın evrenin ve evrimin oluşabilecek koşullarını sağlayıp sağlamadığı konuları bilimin sınırlarının dışına taşmaktadır. Ama galiba derslerde siz bu konulara daha gelmediniz... Bence, Kendini akıllı ve bilgili sanan tavırlar yerine biraz daha mütevazi olmalısınız ! Sayın fizik öğrencisi... *tna ***
  16. GeceKuşu

    Laiklik nedir?

    Sayın karakurt siz her ne kadar bundan önce ifade ettiğimde hayır kavramlar karışık değil deseniz de ... Bu seferde kavramları birbirine karıştırmışsınız... Aslında dediğiniz doğru ... kavramlar kendi başlarına kendi içlerinde karışık değil... Galiba sizin kafanız karışık...Hepsini bir araya geldiğinde birbirine karıştırmadan yorum yapamıyorsunuz...
  17. *** Kemal Abi’nin vecizeleri “Babalar gibi satarım” sözünü siyasi literatüre kazandıran Maliye Bakanı Unakıtan, her açıklamasında kendine has üslubuyla dikkat çekiyor. Bora Özcan NTV-MSNBC İSTANBUL - Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, son dönemde 59. hükümetin en çok tartışılan ismi oldu. Muhalefetin istifaya çağırdığı Unakıtan, kaçak villa, mısır ithalatı, Galataport, Tüpraş’taki hisse satışı gibi birçok tartışmalı konunun odağında yer aldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Kemal Abi’ dediği bakan, farklı üslubuyla da sürekli olarak gündemde yer aldı. 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın “Benim memurum işini bilir”, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür” sözü siyasi literatüre giren cümleler oldu. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da, yaptığı açıklamalardaki kendine has üslubuyla bu cümlelere yenilerini ekledi. EN MEŞHUR SÖZ: BABALAR GİBİ SATARIM Kemal Unakıtan’ın en meşhur sözü “Babalar gibi satarım” oldu. Petkim özelleştirmesine ilişkin olarak Unakıtan’ın söylediği bu cümle daha sonra Tekel’in satışı için de sarfedildi. Bakan, yapılan özelleştirmelerin bazılarının mevzuatlara aykırı olarak gerçekleştirildiği ve satılamayacağı yönündeki iddiaları bu cümleyle özetlemişti. UNAKITAN KİMDİR? Ak Parti'nin resmi sitesinde Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında şunlar yazıyor: • Domurcalı - 1946, Mustafa - Hidayet - Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi - İngilizce - Ekonomist - Yönetim Kurulu Üyesi - Maliye Bakanı - Evli, 3 Çocuk. Unakıtan’ın özelleştirmelere ilişkin söylediği sözler bununla sınırlı kalmadı. Türk Telekom özelleştirmesini savunan ve şirketin halka arz yöntemiyle satılması halinde 6.55 milyar dolarlık fiyatın bulunamayacağını belirten Unakıtan, “Türk Telekom’un yüzde 55’inin halka arzedilmesi imkansız gibidir. Buna, ‘hesap mı bilmiyorsun, dayak mı yemedin’ derler” şeklinde açıklama yaptı. Maliye Bakanı, özelleştirmede izlenen politikayı ise “Satışa çıkıyoruz, parayı veren düdüğü çalar”, “Karlı karsız ne varsa satacağız” sözleriyle açıklıyordu. ’MAMA DAĞITIYORSAN, ONLAR DA GAGALAYACAK’ ABD’li ünlü spekülatör ve yatırımcı George Soros’un “sıcak paraya kısıtlama getirilsin” önerisine Unakıtan’dan gelen cevap da siyasi literatürdeki yerini aldı: “Sıcak paradan korkmayın. Senin faizlerin yüksekse mama dağıtıyorsan, gelecek onlar da gagalayacak”. ’NE YİYECEK BU ÇOCUKLAR? İHALE Mİ ALMIŞLAR?’ 2006 bütçesi görüşmelerinde muhalefetin gündeminde de Unakıtan vardı. Bütçe görüşmelerinde CHP Genel Başkanı Baykal, Unakıtan’ı kürsüden istifaya davet etti. Görüşmeler sırasında CHP’li vekiller, Maliye Bakanı’na Unakıtan soyadlı kişilerin kurduğu şirketleri sordu. Bakan Unakıtan ise kendisine has üslubuyla cevap verdi: “Ne yiyecek bu çocuklar. Devlete girip de ihale mi almışlar? Adama, ‘soyadımı taşıma’ mı diyeceğim? Soyadını mı değiştirecek, babası Maliye Bakanı oldu diye?” Yine bütçe görüşmelerinde Unakıtan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer için “benim müsteşarım” ifadesini kullanmasıyla ilgili olarak “Başbakan’ı niye hala içinize sindiremiyorsunuz? Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı. Oh diye içinize sindirin” diyordu. ’BANA YAMUK YAPMAYIN’ İstihdamdaki vergi yükünü azaltacaklarını söyleyen Unakıtan’ın işadamlarına uyarısı ise çok netti: “İstihdamın üzerindeki vergi yükünü de hafifleteceğiz, ancak vergi konusunda bana yamuk yapmayın. 5 kazanın bir ödeyin paşa paşa yaşayalım, hata yapan bedelini öder”. Unakıtan, vergi mükelleflerinin takibini “Avrupa’da yollarda radar levhası vardır. Biz de Maliye’nin yollarına radar koyduk. Ona göre hareket edin. Yakalandıysan mübarek olsun, bana gelip de ‘sayın bakanım..’ demeyin” sözleriyle anlatıyordu. ‘GALATAPORT GALATAMORT OLDU’ İsrailli işadamı Sami Ofer’in liderliğindeki konsorsiyumun kazandığı Galataport ihalesinde ‘görüşme’ tartışmaları yaşandı. Maliye Bakanı Unakıtan, ihalenin yeniden yapılacağını “Galataport Galatamort oldu” sözleriyle açıkladı. ‘ARI SOKMUŞ GİBİ BAĞIRIYOR’ Son olarak ‘kaçak villa’ tartışmasıyla gündeme gelen Unakıtan, bu konuda “Çocuklarım rahat etsin diye imar iznini bekliyorum” demişti. Maliye Bakanı’nın villa tartışmasıyla ilgili son yorumu “Kemal Abi’yle bu kadar uğraşmayın” oldu. Unakıtan, mal varlığı konusunda CHP lideri Deniz Baykal’ın eleştirilerine ise “Arı sokmuş gibi bağırıyor” yanıtını verdi. *tna ***
  18. Y E T E R***A R T I K *** Y E T E R YETER BE KARDEŞİM YETER.... Önce sana sorulan sorulara cevap vereceksin vermesini bilmiyorsan burada yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali yeni bir soru sorup işin ,içinden sıyrılamazsın... Senin her soruna cevap var merak etme ama önce sen sorumluluğunu üstlen... ondan sonra cevap iste...kalkıpta bir de "Asla başka birşey yazmayın. Bunun cevabını verirseniz size cevap yazacagım." deyip yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali yaklaşma... Eğer artık ben diyeceğimi dedim diyorsan tamamdır bitti yeter artık başka kimseninde sana diyeceği bir şey yok zaten...Burada insanların senin safsatalarınla uğraşmaktan başka yapılacak işleri yok mu sanıyorsun...
  19. Sevgili Ahir, Önce benimle ilgili olan bölümle başlamak istiyorum....Hiç garip gelmesin arkadaşım çünkü bunlar gerçek, gerçeklerin söylenmesindede bir gariplik göremiyorum... Sen sana sorulan sorulara, kıvırtarak hiç kaçmaya çalıştın mı? Üstelikte ne yaptığını bile bile bilinçli olarak...Öyle yada böyle elinden geldiğince kendi görüşlerini efendice hep vermeye çalıştın...Haa..katıldıkmı katılmadık, sen bizim kilere katıldın mı hayır...Ama dürüstce davrandığımız bir şey vardı ne yaptık birbirimizin yazdıklarını çarpıtmaya çalışmadan, kendi doğru bildiklerimizi yazdık..kıvırttık mı? hayır?...kendimizi olduğumuzdan farklı göstermeye çalıştık mı?...hayır... Peki neden senin ismin bu tür içeriği olan yazılarda geçmedi, öyle bir görünümün ve intiba yaratmadın da ondan...peki olursa ne olur...aynı şekilde deşifre olursun...ben de yaparsam bende deşifre olurum...gerçek diye bahsettiklerim işte bunlar... Sen kendi kaygıların ve iç dünyanda yaşattıklarınla bunu böyle değerlendirip, uyarmak ihtiyacını duymuş olabilirsin ama bakman gereken doğru açı bu, aynı tarafta olma gözlüğü seni yanıltmış dostum... Sende bu forumu katıldığın günden beri gayet ciddi takip eden bir forumdaşımızsın, İzlediğin kadarıyla ve taraf olma gözlüğünü çıkararak cevap vermeye çalış, yalan mı hangi bir soruyu çarpıtmadan yada kaçmadan cevapladı? Bir tek örnek verebilirmisin?..Ama ben bir sürü görmemezlikten gelerek çevaplamaktan kaçtığı soruyu buraya getiebilirim... İnsanların kendiğini olduğundan farklı gösterip kıvırtmadan dimdik durmak yerine bir de çingen üstü çıkıp karşısındaki insanları gerçek dışı suçlamalara girmesi hiçte hoş bir şey değil arkadaşım...aynı görüşte diye hataları savunmakta yada bunları dile getirenleri yermekte...Bence bütün bu gelişmeleri bugüne kadar fark edip onu özelinden uyarmış olman daha doğru olurdu... Üstelik gözünü açıp yapılan duygu sömürülerini de farketmen gerekiyor... Buraya kimse kendine bir takım payeler biçip uyarıcı yol gösterici misali kayıt yaptırmadı...En azından ben öyle değilim. Bu misyonu kendine biçip bu düşünceler içinde olması, tamam ben görevi mi tamamladım gidiyorum yaklaşımları zaten kendi içinde başlı başına safsata, aklı başın da hiç kimsenin başkalarının dayatamalarına ihtiyacı yok...Yapması gereken birilerine birşeyler vermek, karşılıklı olarak bilgi paylaşımın da bulunmak istiyorsa , önce almayı, karşısındakinin düşüncelerine saygılı olmayı, onları saf hiçbirşeyi anlayamayacak çocuk yerine koymadan ve dürüst olmayı, güven sağlamayı düşünmesi gerekli...Bu yaklaşım ve tavırlarıyla girdiği her ortamda sonuçlar bundan farklı olamayacaktır...kendisinin bileceği bir iş tabiki... *** Sevgili Ahir; Bilimselciye şunu sormuşsun, gerçi o açıklama yapmış, ama ben de o konuda bir soru sormak istiyorum... Konunun dahada açılması her birimizin daha iyikavraması için açılması gerekiyor..Demişsin ki; "materyalizm biliminin insanı yapısını incelemede yetersiz olcağını belirtmiş benim fikrimde o yönde" Eğer cümleyi ele alır ve tek tek değerlendirirsek karşımıza şu çelişkiler çıkyor... 1-Materyalizim bilimi diye bir bilim yoktur... 2-Materyalizm: Dünyada, yalnızca maddenin varlığını kabul eden, Tanrı, ruh vb. manevi kavramları ret ve inkâr eden felsefi bir görüştür, bilim olarak ele alınamaz.... 3-Bilim:Genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgi, 4-Bilim:Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci. 5-Bilim:Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilimdir. Bütün bu ön bilgilerin yardımıyla yanıtlamamız gereken soru da şu ! insanın yapısını incelemede yetersiz kalmayan yaklaşım hangisidir?... Materyalizm felsefesi mi? ...Bilim mi?... Bu ikiside yetersiz kalıyorsa insanın yapısını incelemede yetersiz kalmayan yaklaşım nedir?... Bu da yetmez!... soruyu bu haliyle cevaplamak yinede bir takım şeylerin havada kalmasına neden olur... Niçin ...Çünkü; bilmemiz gereken, açılması gereken insanın yapısı var... İnsanın hangi yapısını açıklamaya ve cevaplar bulmaya çalışıyoruz... 1_Fiziksel ve anatomik yapısımı... 2-Dogmatik inançlarını mı? 3-Pisikolojik, ruhsal durumlarının ve beyinsel işlevlerin nasıl olduğunu mu? Bunların cevaplarını vermeniz ve vermemiz gerekiyor... Ancak, amacımız bazı şeyleri açmaksa polemiğe kaçmadan,sorulara soru sorarak değil lütfen? Saptırma ve çarpıtmalarla, varsayımlara dayalı yaklaşımlarla bir sonuca gidilemiyor çünkü.... not: Vermiş olduğunuz deve örneğinin ifadelerinizin art niyetsiz olduğu ön kabulüyle bazı art niyetli insanların yapmış olduğu yakışıksız benzetmelerden olmadığını düşünüyorum, yanılmıyorum değil mi?
  20. Bunlar önyargı ve itham değil ki, sizin davranış ve yaklaşımlarınızla insanların üzerinde bıraktığınız intibalar... Ama böyle düşünmek işinize geliyor,kendinizi avutup başkalarını kandırmaya çalışıyorsunuz... Tıpkı bilimsel tez bilimsel tez diyerek ismini vermiycem adamcağız rencide olmasın, dr X'in yazılarını bilmem ne sempozyumlarından buraya kopyalayıp taşıdıklarınızla iş yaptığınızı sanıp kendinizi havalara sokuyorsunuz... Sanırım yazıları kopyaladığınız yerleri bildiğimi anladınız... Yazacak bir şeyi yok demişsiniz bende orada bunu belirtiyorum zaten size boşyere yazmanın bir anlamı varmı? Bunu anlatmaya çalışıyorum zaten, onlar bile, hatta bunları bile yazmak gereksiz... Hani size sorulan hangi soruya işinize gelenleri yazmak dışında bir tek yanıt yazdınız ki... Bakın şunu sormuştunuz..işte benim cevabımda budur diye bir tek örnek gösterebilirmisiniz... Ama ben size yanıtlarını vermekten kaçtığınız yirmilerce soruyu buraya taşıyabilirim...
  21. *** Sayın Bilimselci; Başlığı açtığımda iletinizi görünce ve uzun uzadıya bir şeyler anlatma çabasında olduğunuzu görünce sevindim... Ama birden hitap ettiğiniz şahsın adını okuyunca hemen okumayı bırakıp bunları yazmaya başladım... Nedeni de şu; bence o arkadaşın bu uzun uzun anlatmaya çalıştıklarınızı 1- Okuyacağını 2- Okusada anlayacağını 3- Anlasa da cevap yazacağını sanmıyorum 4- Cevap yazsa da bu yazdıklarının, sizin anlatmaya çalıştıklarınıza değil, bambaşka şeylerden bahsederek saptırılmış şeyler olacağını adım gibi biliyorum... Bence ona anlatmaya çalışarak yazdıysanız başkaları gibi sizde boşuna uğraşmışsınız... Ama, Bütün bunları aslında dogmacı kemikleşmişlere değil de anlayabilenler olduğu için yazıyorum Ve "BUNU HİÇ UNUTMAMAK GEREK" diye düşünüyorsanız, ellerinize sağlık... Emeğiniz boşa gitmeyecektir bunu da siz bilin ... Başka yararlı paylaşımlarınızda buluşmak dileğiyle selamlar...Sevgiler...Saygılar.... *tna ***
  22. *** Her Alanda Türbana Yönelik provakasyonlar Devam ediyor... Şimdide kimliklerde kullanılan fotoğraflarda türban tartışmaları başlatıldı... Türbanlı bir kadın Tartışma türbanı bir kez daha gündeme getirdi Salondaki türbanlı bir kadın Erdoğan'a seslenerek; "10 yıldır buradayım. Çifte vatandaşlık hakkını kazandım. Şu andaki halimle fotoğrafçıya gidip Almanya'da kimliğimi aldım. Ama konsolosluğa gittiğimizde görevliler bize; 'Babaanneniz gibi bağlayacaksınız ve şuradan da biraz saçlarınız gözükecek' diyorlar'' dedi. Tabi koskoca başbakanda hop diye ne olduğunu anlayıp gerekeni yapıverdi.(!)...? *** Buraya kadar herşey normal kabul edilebilir.Bir yurttaş sorunlarını dile getiriyor denebilir... Ama provokasyon kimlerin ellerinde ve dillerinde nereye kadar uzanıyor. Bir görelim... Bundan sonrası çok dikkat çekici...Başbakan soruyor... "Böyle bir uygulama mı var büyükelçilikte?" Elçiden gelen cevap şöyle; "Sayın Başbakanım, haliyle merkezden aldığımız talimatlar çerçevesinde görev yapıyoruz" Başbakandan gelen yanıt şöyle; "Türkiye Cumhuriyeti'nin büyükelçiliğine benim buradaki vatandaşım bu kıyafetiyle girer. Ben böyle bir genelge olduğunu hiç zannetmiyorum, ihtimal de vermiyorum." Nekadar ilginç değilmi fotğraflarla ilgili bir konu elçiliğe girmeye ansılda dönüştürülüverdi değil mi? Başbakan bunun farkında değilmi sizce, elbette farkında ama verilmeye çalışılan görüntü, amaçlar farklı... Ve Diyaloğun devamı şöyle, Bir başbakanla bir büyük elçi arasında bütün dünyanın gözleri önünde... Başbakan Erdoğan'ın; "Ne talimatı bu, yazılı mı?" sorusuna "Yazılı" yanıtını veren İrtemçelik'e salondakiler tepki gösterdi. Ve şöyle Bağırdılar "Yuh..Yuh.." ( Bu bağırışları işitmeyen, Belkide önemsemeyen, aman canım ne olacak diyen... ? ) Başbakan Erdoğan da bunun üzerine; "O genelgeyi göreceğim. Böyle bir genelge varsa, bu genelge yazılıp nasıl gönderilmişse, aynı şekilde iptali de gönderilir'' dedi. Bu arada söz alan Büyükelçi İrtemçelik ise şu açıklamada bulundu; ''Sayın Başbakanım, belki bir yanlış anlama oldu. Büyükelçiliğe ya da konsolosluğa giriş çıkışla ilgili bir konu değil. Yalnızca pasaportlarda kullanılacak fotoğraflarla ilgili bir genelge var. Zannediyorum şikayet onunla ilgili." Adam yine de efendi, Kibar kibar uyarıyor, bir yanlış anlaşılma oldu, sanki suçlu oymuş gibi, Başkaları olsa oradakilerin hepsine "Siz ananızı alında gidin "deyip kalkıp yürüyebilirdi... Ama adam mektep medrese görmüş yine de "Zannediyorum şikayet onunla ilgili" diye uyarıyor. Başbakan bunu bilmiyor mu acaba? Bunu anlamayacak kadar zeki değil mi? Zeki olmaz olur mu cin gibi, Türkiye Cumhuriyeti Büyük elçisini Tüm dünyanın gözü önünde itham etmesinin sonuçlarını bilmiyor mu sizce, bilmez olur mu? Bile bile bir genelge ile ilgili uygulamaları kurumları yıpratmak amaçlı kullanabiliyor...Bir pasaporta yapıştırılacak olan fotağrafların nasıl olması gerektiği ile ilgili konu, büyük elçiliğe giriş çıkış olarak çarpıtılabiliyor...Amaçlar ne olabilir sizce? *** Genelge ne diyor? Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesi, türbanlı fotoğrafa yasaklama getirmiyor. Pasaport, nüfus cüzdanı, aile cüzdanı gibi resmi evraklarda kullanılacak fotoğrafların esaslarını belirleyen genelge, başörtüsü ile çekilen fotoğrafların kabul edilebileceğini söylüyor.Dikkat çeken, "türban" yerine "başörtüsü" ifadesinin, "kabul edilir" yerine "kabul edilebilir" ifadesinin kullanılması.Aynı cümlede, fotoğrafta kadınların yüz ve alınlarının açık olması kaydı getiriliyor. Bu ifade de, türbanın altındaki bandın alnın bir kısmını kapatması durumunda, fotoğrafın kabul edilmeyebileceğini düşündürüyor. Genelgenin bir başka bölümü ise daha net ifadeler içeriyor. Burada başörtüsü ya da türban yerine "bir örtüyle örtülmüş olarak çekilmiş fotoğraflar" kullanılıyor.Bunların, çehrenin tam olarak görünmesine engel olmaması durumunda, "kabul edilecekleri" ifade ediliyor. Sizcede Fotoğrafların güvenirliği açısından görüntülerin açık ve net bir görünüm gerkmiyor mu? Peki bu durum tartışma yaratılarak neden başka yönlere çekilmeye çalışılıyor sizce? Vatandaşlık hakkı mı dile getiriliyor? Ve başbakan neden kılık kıyafete dönüştürüyor? Tüm bu ifadeler yoruma açık izlenimi verirken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, genelgeyi incelediğini, türbanlı fotoğrafa bir engel teşkil etmediğini, ancak uygulamada yanlışlıklar olabileceğini söylüyor. Ehh burundan kılda aldırmamak lazım, koskoca başbakan nede olsa, o yanlış anlamaz, bilerek çarpıtmaz,bir baş örtüsü için koskoca kurumu yıpratmanın ne öne mi var canım.Ülkenin haysiyeti mi önemli kadının ikinci sınıf olmasımı. Göz yaşartıcı olan ise bu savaşın yinede kadınlar tarafından veriliyor olması. *** Türbanlı fotoğraf tartışmasında dikkat çeken bir başka nokta da, Berlin'de Başbakan Erdoğan'e seslenen kadının, Almanya'da çifte vatandaşlık kazandığını söylemesi. Oysa Almanya'da 2000 yılından itibaren çifte vatandaşlığa izin verilmiyor. Saptırmalar ne kadar dikkat çekici değil mi? Birileri yalanlar söyleyip ülkenin başına çorap örmeye devam ediyor. İşin ilginç tarafıda bunları yapanların Dini inançları bütün vatandaşlar olarak görüntü vermesi... *** Bence konsolosluklarla ilgili vatandaşlık haklarına dikkat çekmek istiyor ve amaçlarımız başka değilse, Sıcak sıcak yeni yazılmış içeriğinde espirilerle dolu eleştirilerin oduğu şu yazıyıda okumak lazım galiba... Eeee Balık baştan kokar, başbakan elçiyi dünyanın gözü önünde bağararak fırçalarsa, mürit vatandaşlar ne yapsın sağ duyulu olacak halleri yok ya fırsat bu fırsat onlarda yuhalarlar tabiki... *tna ***
  23. *** "Kemal Unakıtan" O biiirrr Maliye Bakanıııı... *** Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın Beyaz Show’a katıldığını ve Beyaz’ın onu anons ederken Gazete başlıklardan yararlandığını varsaysak, şöyle olurdu herhalde: O biiirrr vergi kaçakçılığı, evrakta sahtecilik zanlısı maliye bakanıııı... O biiirrr dünyada kendisi için af çıkaran ilk ve tek maliye bakanııı... O biiirrr kaçak villa inşa eden, hazineye ait orman arazisini gasp eden, El Kaide finansörüne "olur" veren bir maliye bakanııı... *** Programa katılan Unakıtan da şarkılar ve türküler eşliğinde, "Kamu burnunu sokmasa halledilecek ama burnunu sokuyor, orası haşat oluyor", "Dua et senin programına geldim. Yoksa seni duvara tırmandırırlar", "Sonuçta villa tamamlandı. Babalar gibi yaptım", "Benim istediğim soruları sorarsan, Başbakan da Maliye Bakanı da memnun olur. Ne demek istediğimi anlıyorsun Beyazcım" gibi, espritüel cevaplar verirdi sorulara. Şaka bir yana, Unakıtan’ın olduğu toplantılardan genellikle kahkahalar yükselse de aslında ortada gülünecek pek bir durum yok. Hakkındaki suçlamalara ve eleştirilere rağmen Maliye Bakanlığı koltuğunda oturmaya devam eden Kemal Unakıtan, nam-ı diğer Kemal Abi’nin arkasından en çok sorulan soru, "Kim bu Kemal Abi?" Milliyet’ten Nedim Şener, geçen yıl Güncel Yayıncılık’tan çıkan "Fırsatlar Ülkesinde Bir Kemal Abi" adlı kitabında bu sorunun cevabını uzun uzun veriyor. Bu sayfada ise Mustafa Bey’in köyündeki değirmende un akıtırken doğan, hesap kitap işine meraklı, işbitirici oğlunun hızlı yükselişini okuyacaksınız... Kemal Unakıtan 1946 yılında Edirne’nin Domurcalı Köyü’nde, Mustafa Bey ve Hidayet Hanım’ın üç çocuğundan biri olarak doğar. Babası köyde, soyadlarını da açıklayan bir işle, değirmencilikle uğraşmaktadır. Edirne’ye taşındıklarında bakkal açan Mustafa Bey, hesap kitap öğrensin diye oğlunu Edirne Ticaret Lisesi’ne gönderir. Zaten babasına dükkanda yardım eden küçük Kemal, zehir gibi bir öğrencidir, liseyi pekiyiyle bitirir, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne doğru yollanır. 1968’de mezun olduğu akademi yılları, sonradan acısını fazlasıyla çıkaracağı üzre, yoklukla geçer. Kaldığı yerden okula beş kilometrelik yolu yürüdüğü, günde bir öğün yemekle yetindiği çoktur. Siyasetle ilgisi ise pek yoktur. İlkokuldan tanıştığı ve her fırsatta çocukluk aşkı olduklarını söyleyen Ahsen Hanım’la Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanı olarak göreve başladıktan (1971) sonra evlenir. Ahsen Hanım’ın anlattığına göre, her ikisi de bir zamanlar "solcu"dur, belki de daha çok Ahsen Hanım, hocalarının da etkisiyle "sol yayınlar"a meraklıdır. Çocukluğunda mandolin, sonraları piyano çalan, tenis oynayıp yağlıboya tablo yapan İstanbul Hukuk mezunu Ahsen Hanım, "örtü"yle sonra tanışmış, işportadan aldığı ilk eşarpla kapanmıştır. Bu dönem, kısa bir süre yaptığı avukatlığı bırakır. Eşi ise hesap uzmanı olduğu İzmir’den, işyerinde namaz kılanlar grubunda olduğu için İstanbul’a gönderilir. O sıralar oldukça tutucu olduğu söylenen, hatta türbanın üzerine bandana takmak gibi "tarz"ları deneyen genç kızlara çok sinirlendiği anlatılan Ahsen Unakıtan, eşi bakan olduktan sonra kendi de "içine danışarak" kendi tarzını yaratacak, hatta kulaklarının arkasından bağladığı türbanı, bantla şıklaştırdığı da olacaktır. *** EN ZENGİN 100 İSLAMCI PATRONDAN BİRİYDİ Öğrenciyken siyasetle pek ilgilenmediğini söyler ama okulu bitirip hesap uzmanı olduğunda çoktan Milli Selamet Partisi ve başkanı Necmettin Erbakan’a yakın isimler arasına girmiştir. Sonradan ortak şirket kuracağı Korkut Özal, dönemin bakanıdır. Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi tarafından 1975 yılında kurulan 1. Milliyetçi Cephe hükümetiyle birlikte, hemen kadroya alınıverir ve SEKA’ya genel müdür muavini, sonra da genel müdür olur. 1977’de, MSP Edirne milletvekili adayıdır, kazanamaz. 1978’de 3. Ecevit hükümeti kurulana kadar SEKA’nın başında kalır. 12 Eylül’den sonra Turgut Özal hükümeti kurulduğunda ise çoktan özel sektörde, Bahariye Mensucat’tadır. Ancak uzun yıllar içinde bulunacağı bu özel sektör, bildiğimiz özel sektörlerden değildir: Türkiye’de "İslami bankerler" olarak anılacak ve faizi haram sayıp kár payı esasına dayalı çalışan İslami finans kuruluşlarıdır bu özel sektörü yaratanlar. Resmi raporlarda, soruşturmalarda, davalarda adı geçecek pek çok İslami finans şirketinde, Nakşibendi tarikatının iki büyük kolundan biri olan Erenköy dergahının şeyhlerinden Topbaş Ailesi’nin ticari kuruluşlarında üstdüzey yönetici, ortak olur. Suudi Arabistan’da, dünyaya şeriat kurallarını yayma amacıyla kurulmuş Rabıta örgütüyle bağlantılı vakıfların kuruluşunda adı geçer. Kombassan’a ait Faysal Finans’ın Ülker Grubu’na satılmasında pazarlıkları yürüten kişi, satıldıktan sonra adı Family Finans olan kurumun yönetim kurulu üyesidir. Mülkiye müfettişleri bu satışta bir dizi usulsüzlük belirleyecektir. İsmi bu çevrelerde hep "güven" telkin eder, aranan isim olur. Ama bütün bunlar, Ahmet Hakan’ın geçen haftaki yazısında tarif ettiği gibi, "sakalı ve 99’luk tespihiyle, dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş", "mal da yalan mülk de" mesajını veren bir bankacı derviş olduğundan mıdır, yoksa tüccar zekası, parayı iyi bilip piyasayı iyi tanıması, değişikliklere anında adapte olmasından mıdır, bilinmez. Çünkü hemen ardından gelir, "helal kazanç" şiarıyla yola çıkmış Albaraka, Anadolu Finans, Kuveyt Türk gibi şirketlerin adlarının hayali ihracat, vergi kaçakçılığı, yolsuzluk gibi kavramlarla anılması... Mesela yönetiminde olduğu Albaraka’nın adı, 1995-98 yılları arasında toplam 182 milyon dolarlık hayali ihracata karışır. Elde tespih, bir lokma bir hırka görüntüsü vardır ancak 1996 yılında adı en zengin 100 İslamcı patron listesindedir. Sonraki yıllarda, İskenderpaşa Cemaati’nden dolayı tanıdığı Recep Tayyip Erdoğan’ın "Abi" diyecek kadar yakını olmasıyla çıkar ortaya. Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, belediyede resmi olmayan danışmanlık görevi vardır, görüşlerine ve "işbitiriciliği"ne çok güvenilir. O "dış gözlemciydim" der ama toplantılara koordinatör olarak katılır, Erdoğan’ın olmadığı zamanlarda bizzat başkanlık eder. 3 Kasım 2002 seçimlerinde siyasi yasaklı olan Erdoğan, onu kendi yerinde seçime sokar. Edirne birinci sıradan seçime katılır ve TBMM’ye girer, ardından bildiğimiz, esprili, hatta argo literatüre sahip, kimseyi takmayan, işbitirici Maliye Bakanı Kemal Unakıtan olur. "Vergi ödeyen kuzulara" teşekkür eden, buluştuğu kuyumcuları "Uyuz uyuz oturmayın" diye tatlı sert fırçalayan, yeni vergi var mı diye soran gazeteciyi "Taş da düşebilir, ayı da çıkabilir" diye cevaplayan, Tekel’i babalar gibi satacağını söyleyen, "tiko"yu (argoda nakit para) kesen, reforma, yani cafcaflı laflara gerek duymayan Maliye Bakanı Unakıtan... *** KENDİ SUÇLARINI AFFEDEN BİR MALİYE BAKANI AKP’nin imajı uğruna, yıllardır kendi muhafazakar imajının en belirgin göstergesi olan sakallarından bir gecede vazgeçecektir. Ahmet Hakan’a göre, tespihi de bırakmış, dudaklarındaki ironik kıvrım artık "mal da gerçek, mülk de" der olmuştur. Hakan’ın böyle düşünmesi normaldir: Şirketler yönettikten sonra bakan olana kadar geçirdiği soruşturmalarda resmi mercilere yalan bilgi vermek, dolandırıcılığa yardım etmek, naylon fatura kullanmak, evrakta sahtecilik, özel nitelikli dolandırıcılık, zimmet, emniyeti suiistimal, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve Bankalar Yasası’na muhalefetle suçlanmış, yargılanmıştır. Bakan olunca yaptığı ilk icraatlardan biri, "Mali Milat" uygulamasına son vermesi ve "Nereden Buldun" diye bilinen yasal düzenlemeleri Cumhurbaşkanı Sezer’in vetosuna rağmen ikinci kez Köşk’e gönderip kaldırmasıdır. Vergi Barışı Kanunu’yla da 31 Ağustos 2002 tarihinden önce işlenen suçlar hakkında suç duyurusunda bulunulmamasını, açılmış bulunan davaların ortadan kaldırılmasını ve kesinleşmiş mahkumiyet kararlarının da infaz edilmemesini sağlar. Bütün bunların anlamı şudur: Bu yasalarla başkalarıyla birlikte, "kendini de affeden bakan" olarak Türkiye tarihine geçecektir. Herkes itiraz edebilir ama onun "abdestinden şüphesi yoktur." Üstelik muhalefet ve medya Unakıtan’ın üzerine giderken, Başbakan Erdoğan tersine, özelleştirme İdaresi’ni de bağlayarak "abi"sini ödüllendirir. Belli ki onun da abisinin abdestinden şüphesi yoktur. Üsküdar Bulgurlu’daki villasının bahçesine, belediye tarafından üç kez mühürlense de çocukları için kaçak villa yapan, (Ben yaptığımda SİT alanı değildi, dedi. Ancak belediyenin neden üç kez mühürlediğine açıklık getirmedi, ardından villaları yıkacağını söyledi) bakan olunca bu villayı da kapsayan affı çıkaran da Kemal Abi’dir; "Burada bir usulsüzlük yok, babalar gibi yaptım" diyen de. Hakkındaki suçlamalardan bir başkası, 34 ve 17’şer dönümlük iki orman arazisini zilyet senediyle üzerine geçirmektir. Bir de oğlunun dört bin ton mısır ithal etmesinden dört gün sonra mısırdaki gümrük vergisinin yükseltilmesi vardır. Kilosu 220-230 bin liradan satılan mısırın fiyatı vergi yükseldikten sonra, TMO fiyatlarıyla 310 bin lirayı bulur. Aradaki 90 bin liralık fark, oğul Unakıtan’a havadan 360 milyar lira kazandırır. El Kaide’nin finansörlerinden olduğu gerekçesiyle Birleşmiş Milletler’in yasaklılar listesine aldığı Yasin El Kadı’nın Türkiye’deki bir şirketine 4.6 trilyon liralık vergi kolaylığı sağladığı da suçlamalar arasındadır. Ve bu suçlamalar uzar gider. Şimdi sıra "Kim bu Kemal Abi?"den sonraki soruda: Önce kendi mali suçlarını affeden Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, nasıl oluyor da koltuğunu korumaya devam edebiliyor? Hakkında neredeyse bir doktora tezi yazabilecek kadar konuya vakıf gazeteci, Kemal Abi kitabının yazarı Milliyet Muhabiri Nedim Şener, "Bence koltuğunda kalacak" diyor. Ona göre bunun nedeni Arap sermayesinin iyi adamı olması. Başbakan Tayyip Erdoğan Arap sermayesine önem verdikçe, bunu Batı’ya karşı denge unsuru olarak kullandıkça, hatta çoğu AKP’li kendilerini o insanlarla akraba gibi hissettikçe de kalmaya devam edecek... Bazen tiko vermeyerek, bazen tiko alarak... *** Unakıtan’ın villası için proje tamam, sıra onayda Çamlıca'daki biri kaçak iki villasını yaptıran Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın, üç villalık yeni projesi İstanbul 3 No’lu Koruma Kurulu’nca onaylanıp, Üsküdar Belediyesi’ne gönderildi. Yeni projeye göre kısmi deniz manzaralı villaların etrafı duvarlarla çevrilecek. Bahçeye, bir süs havuzu, kaya bahçesi ve gezinti yolu yapılacak, banklar yerleştirilecek. Bir ana girişi, bir de otopark girişi yapılacak. Bodrum katla birlikte üç katlı villaların giriş katında şömineli salon, mutfak ve tuvalet, üst katta ise odalar yer alacak. Projede iki binanın altında yer alan otopark, toplam üç araç için açık otopark olarak değiştirildi. SİT ALANI İLAN EDİLMİŞTİ Unakıtan’ın 2 bin 400 metrekarelik arsasının da içinde yer aldığı Çamlıca tepeleri ve eteklerini kapsayan 3 bin 335 dönümlük bölge, İstanbul 3 No’lu Koruma Kurulu tarafından 1991 yılında Kentsel ve Doğal sit alanı ilan edilmişti. Sit ilanından 1/5000’lik nazım imar planının onaylandığı Temmuz 2005’e kadar bölgede yapılacak inşaatlarda yüzde 6 taban oturumu ve iki kat imar hakkı vardı. Temmuz 2005’den sonra taban oturumu bazı bölgelerde yüzde 10, bazılarında yüzde 15 oldu. Unakıtan’ın arsası, taban oturumu yüzde 15’e yükselen bölümdeydi. 26 Ocak 2006’da Koruma Kurulu, Unakıtan’ın Çamlıca’daki arsasına üç adet villa yapma talebi oy birliğiyle reddedilmişti. Bu arada Üsküdar Belediyesi Unakıtan’ın villaları için yıkım kararı aldı. Unakıtan, üç villalık yeni projeyle tekrar kurula başvurdu. 3 No’lu Koruma Kurulu üyelerinin değiştirilmesinin ardından 9 Mayıs’ta kuruldan geçti. İNŞAAT RUHSATINI BEKLİYOR Unakıtan şimdi Üsküdar Belediyesi’nin vereceği inşaat ruhsatını bekliyor. İnşaatlar bittikten sonra Unakıtan, villaların her açıdan tüm bağımsız bölümlerini fotoğraflayarak, kurula gönderecek. Kurul, fotoğraflara bakarak, kullanımda sakınca olup olmadığını belirleyecek. Proje dışında yapılan değişikliklerden belediye ve mimar sorumlu tutulacak. Ayrıca, araziye 183 ağaç dikilmesi de zorunlu tutuldu. Kaynak:Fatma AKSU/İSTANBUL - Hürriyet@ 28 Mayıs 2006 *** İkiz villalara kardeş geliyor Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, tepkiler üzerine yıktırmak zorunda kaldığı, biri kaçak iki evinin yerine üç villa dikecek. İstanbul 3 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 9 Mayıs'ta onayladığı yeni projeye göre Unakıtan, Bulgurlu Mahallesi'nde 2 bin 100 metrekarelik arsasının üzerine görkemli üç villa yaptıracak. Unakıtan, inşaat kazmayı vurmak için, Üsküdar Belediyesi'nin, Kültür Varlıklarını Koruma Kurul'unun onayladığı projeye ruhsat vermesini bekliyor. ÜÇ BLOKTAN OLUŞUYOR Çamlıca sırtlarında malikaneyi andıracak villalar A, B, C Blokları'ndan oluşacak. Eskisine göre daha lüks bir donanımla inşa edilecek villa kompleksinde süs havuzu, kaya bahçesi, gezinti yolları ve açık otoparklar bulunacak. Mimarlığını Fatih Babaoğlu'nun üstlendiği dubleks villaların her biri 110 metrekarelik zemine oturacak. İstanbul 3 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Mali Bakanı Kemal Unakıtan'ın Çamlıca Bulgurlu Mahallesi'ndeki arsasına yapacağı üçüz vilların projelerine onayı 9 Mayıs'ta, 4'e karşı 5 olumlu oyla verdi. Unakıtan'a onay veren Kurul'un başkanlığını Doç. Dr. Can Binan yapıyor, Dokuz üyeden oluşan Kurul'da, Doç. Dr. Can Binan (Başkan), Doç. Dr. Lütfi Yazıcıoğlu (Başkan Yardımcısı), Doç. Dr. Gülşen Özaydın, Yusuf İzettin Aydın, Doç. Dr. Hasan Nuri Yaşar, Doç. Dr. Fulya Eruz, Murat Ufuk Kara, Hidayet Turpoğlu ile A. Metin Yıldırımlı görev yapıyor. Kurul Başkanı Doç. Dr. Can Binan ile Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Lütfi Yazıcıoğlu Unakıtan'ın üçüz villarının projesine karşı oy kullandı. İstanbul Büyükşehir Belediye Temsilcisi Hidayet Turpoğlu ve Üsküdar Belediye Temsilcisi A. Metin Yıldırımlı ile Marmara Üniversitesi İdare ve İmar Hukuku Uzmanı Doç. Dr. Hasan Nuri Yaşar'ın da Bakan'ın projesinden yana oy kullanmaları dikkati çekti. Kurul üyeleri, Bakan Unakıtan'ın projesine yeşil ışık yakmalarının en önemli gerekçesini, 'Aynı nitelikteki başka SİT alanları için benzeri durumlarda Koruma Bölge Kurulu'nca uygulamaya izin veren kararlar alındığı...' tespiti oluşturdu. SONUNDA KABUL EDİLDİ Bakan Unakıtan'ın üçüzler projesi daha önce de Kurul'un gündemine gelmiş ve reddedilmişti. Projeye karşı çakan Kurul üyelerinden Şehir Planlamacıları Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Turgut ile Üsküdar Belediyesi'nin AKP'li Meclis Üyesi Mimar Mehmet Cevahir Türk görevlerinden alınarak, 6 No'lu Koruma Kurulu'na atanmıştı. İmar değişikliği kapıyı açtı MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan, 7 Aralık 1983 yılında bahçe olarak aldığı 2 bin 210 metrekarelik yerine aynı sene ilk binasını yaptı. Unakıtan'ın, arsanın da bulunduğu, Çamlıca tepeleri ve eteklerinin yer aldığı 3 bin 335 dönümlük bölge 3 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 11 Ocak 1991 tarih ve 2759 sayılı kararı ile doğal sit ilan edildi. Unakıtan'ın, 1998 yılında yaptığı ikinci bina SİT ilanından sonra yapıldığı ve imar planlarının geçersiz hale gelmesiyle kaçak yapıya girdi. İlk binasının depremden zarar görmesi, ikinci binanın da kaçak olması nedeniyle Unakıtan, geçtiğimiz günlerde iki villasını da yıktırmıştı. Bu arada projenin onaylanmasından birkaç ay önce Çamlıca bölgesinin inşaat oranlarının arttırımını sağlayan imar planı değişikliğinin de kabul edilmesiyle, bölgede yapılaşma oranı yüzde 6'dan 15'e çıkarılmıştı. Geçtiğimiz aylarda yapılan bu değişiklik, Unakıtan'a özel imar planı söylentilerini de beraberinde getirmişti. Kaynak: Nebahat KOÇ / İSTANBUL - Akşam@28 Mayıs 2006 *tna ***
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.