Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3.724
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    30

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. Sayın Terapi; Duygular karşılıklı, bende sizi bir insan olarak yürekten seviyorum... Siz de buna samimiyetle inanabilirsiniz... Ama görüşlerimizde ufak bir nüans farkı var siz illaki dayatmalarda bulunuyorsunuz...Bende buna karşıyım... Benim düşünceme göre siz öyle başkalarıda böyle düşünme, yorumlama, ifade etme hakkına sahipler... Sizde buna tahammül edip...İllaki böyle diye dayatmamalısınız... Yada bir şeyleri ispatlayıp işte gerçekler (Ha..Ha..haa) deyip yaklaşmak antipatik oluyor... Bana kalırsa bütün doğru bildklerinizi burada yazın çizin,açıklayın..ama bırakında insanlar kendi kararlarını kendileri versinler... Birilerini kendi görüşünüze ters diye rakip görüp, onları yenerim, yenicem,işte ispatlar yaklaşımıyla karizma olmuyor... Bunlar benim yorumlarım..Elbette siz böyle düşünmüyor olabilirsiniz..ve belkide son derece haklıda olabilirsiniz... Ama dışarıdan görünüm bu.! Bunu değiştirmek, sizin elinizde... Bence yine tekrarlıyorum..."Doğru bildiğiniz her şeyi yazın, çizin söyleyin"... Ama katılamayanlar yada eleştiriler olduğunda da hazmedin... Başkalarının da doğruları olabileceğini ve bunlara da hak vermek gerektiğini düşünün ... Böylece sadece yandaşların değil size hak verenlerin de çoğalacağını göreceksiniz... "Sevgiler GeceKuşu inan seni seviyorum bunda da samimiyim" yakalaşımınızı samimiyetle kabul ediyorum... Aynı samimiyetle karşılığını verdiğimi bilmenizi istiyorum... Saygılar Sayın Terapi...
  2. Sayın Yazar; ne var bunda neden kızdınız ki? Yazınızı zevkle okudum elinize sağlık.? demiştim... Madem böyle kızıp duracaksınız...O zaman Alıntı yapıverin çok zor değil...yasak ta yok... Bu kadar karizmaya önem vermeyin bence...Doğal olun...Sakin olun... Saygılar Sayın Terapi
  3. Sayın yazar; Beni sıkıntıya sokan bir şey yok...Karizma peşinde olan yada çizilmesinden korkan ben değilim.. İşte bu kadar gördünüz mü ne kadar basitmiş... Birinci soruyu yanıtlayıp kurtuldunuz.! Şimdi diğerlerini de yanıtlayarak kurtuluverin olsun bitsin... Bunlar bir bitsin diğerlerini de önünüze koyarız... Yavaş yavaş yorulmadan ve sırasıyla cevaplayıp rahatlarsınız... Saygılar ...Sayın Terapi.
  4. Sayın Abdürreşid Şahin; Yazınızı zevkle okudum elinize sağlık.? Siz size sorulanları yanıtladınız mı ? Sorumluluklarınızı yerinize getirdiniz mi ? Sayın yazar... Başkalarından bekliyorsunuz.?
  5. Aslan kardeşim, kaplan kardeşim... Daha neyin dayatmasına devam etmeye çalışıyorsun... Arkadaş senin düşündüğünden çok daha farklı, peşin hükümlerden kurtulmuş olarak bakıyor yaşama.! Aradığı soruların yanıtlarını daha akla yatkın ve bilimsel düşünerek bulmaya çalışıyor... Ne dayatıp duruyorsun... İllaki senin kafandaki yaratılış efsanesi ve hurafelerle mi düşünmek zorunda herkes.! Sen öyle düşünüyor ve kabul ediyorsan senin için öyledir... Sen kendini nasıl kandırmak yada yorumlamak istiyorsan özgürsün...Bu kadar dayatma niye.! *** Bir de yarım kalmış işler var... Eğer sayın terapi "İyi niyetine itimat ederek bazı sorular sordum. Merak ettiğim tekrar edeyim istersen." deme hakkını kendiniz de görmek istiyorsanız... Size bu güne kadar yönlendirilen soruları yanıtlama sorumluluğunuda göstermiş olamanız gereklidir.! Ama bu güne kadar ARMUDUN SAPI, ÜZÜMÜN ÇÖPÜ...POLEMİK YAKLAŞIMLARLA yanıtlardan hep kaçtınız... Sorulan sorular da havada kaldı...yanıtlamak istersen sorular aşağıda ... Hem bugüne kadar sorulanların hepsi değil birkaç tanesi...Seni fazla yormayalım...Bunları yanıtla şimdilik yeter.. Bakalım bu sefer yanıtlamak gibi bir niyetin olacak mı herkes görüp anlasın.! http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ndpost&p=211350 Konuyu tekrar hatırlamak isterseniz buradan okuyabilirsiniz.! Sayın Terapi...Saygılar..
  6. *** Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilebilir mi? Şeriat hukuku buna izin verir mi? Dinsel kavramlara, şeriat hukukunu uygulayarak devlet yönetimini savunan, günlük yaşamda dahi insanların uyması gerektiği yasaları şeriat yasalarıyla düzenlenmesi gerektiği iddiasında bulunan ve Kuran’ın da Allah'ın özü olduğuna inanan şeriatçıların İslam dini demokrasiyle bağdaşır demelerine karşın demokrasi hakkındaki gerçek görüşlerinin ne olduğunu anlamak için şu soruyu sorup, yanıtını aramamız gereklidir.? İslâm Dini, demokrasi ile ve ona dayanan laiklik sistemiyle bağdaşır mı? Prensip itibariyle bağdaşmaz. Çünkü demokrasi halk idaresi olup akla ve insan kafasına dayanır. İslam ise, hak idaresidir, yani Allah idaresidir; vahye dayanır. Bir başka ifade ile; İnsanin önünde iki hukuk vardır. Bunlardan biri beşerî (İnsanoğlu ile ilgili) diğeri ise ilahîdir. Birincisi akla dayanır diğeri ise vahye dayanır. Biri insanin sadece madde ve dünya yapısını, diğeri ise hem madde ve hem de mana yapısını; ahiret hayatini da ilgilendirir. Bu iki hukuk, bazı noktalarda birbiriyle uyuşursa da birçok noktalarda birbirine ters düşer. Bir başka yönden de aralarında büyük farklar vardır. İslam hukuku sabittir, kalıcıdır, değişmez; kıyamete kadar sürüp gider. Beşerî hukuk ise değişkendir. Yaşanılan çağın koşullarına ve ihtiyaçlarına göre değişir. Yaptırımları da farklıdır: Nicelik yönünden: Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların tatbik ettiği cezalar değişkendir, İslam’ın Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen şeriat yasaları ise değişmez olup kıyamete kadar geçerlidir. Keyfiyet yönünden: Biri sadece dünyevî, diğeri ise hem dünyevî ve hem de ahiret ile ilgili (uhrevî )dir. Demokraside kanunlar ve anayasalar ekseriyete ve parmak sayısına dayanırken, İslâm hukukunda kanunlar Allah’ın şaşmaz ilmine ve sonsuz kudretine dayanmaktadır. Bu itibarladır ki, bu iki hukuk sistemini birbirleriyle bağdaşan noktalarını arayarak karşılaştırma yapmak gereksiz, yersizdir. Demokrasi ile bağdaşır mı? sorusuna verilecek tek yanıt vardır. O da "Hayır" seklindedir. Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilemez ve Şeriat hukuku buna asla izin vermez. Bu, neye benzer? Şimdi şöyle bir soru sorarsak, “ insan mi daha bilgili Allah mi? İnsan mi daha kuvvetli yoksa Allah mi?” Bu soruya Allah'ın özü olan Kuran’ın tek bir yanıtı vardır! İnsanin kanun yapmaya gücü yetmez! Neden? Çünkü insan daha tam mânasıyla kendisini tanımamış ki! Tam manasıyla tanımadığı bir şey hakkında söz sahibi olabilir mi? Kaldı ki, erkeklik ve kadınlık yönünden, hastalık ve sağlık yönünden, Büyüklük ve küçüklük, yönünden, zenginlik ve fakirlik yönünden, İsçi ve işveren yönünden, amir ve memur olma yönünden, Beden yapısı tam ve sakat olma yönünden ve nihayet beden ve ruh yönünden, İradede kuvvet ve zaaf yönünden, cesaret ve korkaklık yönünden ve daha bilemediğimiz yönlerden! İste bu kadar farklılık arz eden insanlık idaresiyle ilgili kanun ve anayasalar yapmak kolay bir is değildir, İnsanin yapabileceği bir is değildir. Bu iş Allah’ın işidir. Kuran bir ayetinde şöyle der: (Araf, 54) : "Yaratma da emir ve talimat verme de O'na mahsustur?" O, bilir, O açıklar, O haber verir, O bildirir ve iste bildirmiştir. Sebep ve Amaç kesin olarak bellidir: Kâinat, bütün nimetleriyle Sebeptir; Amaç değildir. İnsanın bütün ihtiyaçlarını gideren bir Sebeptir. Kâinatın yaratılısında, şayisiz nimetlere sahip olusunda hedef, insanın yaratanına kul olması ve O'na ibadet ve kullukta bulunmasıdır; O'nun emir ve talimatını yerine getirmesidir. Ve neticede O'nun rızasını kazanmak ve O'nun cennetine girip ebediyken mutlu olmaktır. Allah’ın mutlak hâkimiyetini ifade eden ayetlerden birkaçı: (Casiye, 18): "Sonra (Ya Muhammed!) seni de bir din emrinden şeriat’ın üzerine memur kıldık. O halde sen o şeriat’a tabi ol! Bilmezlerin heva ve hevesine uyma!" (Araf, 3): "Rab’inizden size indirilen Kuran’a uyun! Ondan başkasını dost edinip de kendisine uymayın! Ne kadar da az öğüt tutuyorsunuz!" Müslümanlar, Kuran’ın Allah'tan geldiğine inanır. Kuran ayetlerinde ceza kanunu, miras kanunu gibi ayetler vardır. Bu ayetlerin değiştirilmesi, demokrasi tarafından mümkün değildir. Mademki Kuran, Allah'tan gelmiştir, o halde bu ayetleri de ancak Allah değiştirebilir. Örneğin, "Hırsızların elinin kesilmesi"ni buyuran ayeti, kim değiştirebilir? İnsanların oluşturduğu demokrasilerdeki kanun yapıcılar mı? Yoksa Allah mı? Örneğin, "Kadınların miras paylaşımında erkeğe göre yari pay almasını hükmeden" ayeti hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir? Örneğin, "Erkeklerin bir, iki uç, dört kadınla evlenebileceğini söyleyen" ayeti hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir? Örneğin, "Erkeklerin kadınlardan bir gömlek ustun olduğunu söyleyen ayeti hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir? Kuran ayetini, sadece Allah değiştirebileceğine göre, demokrasilerin kanun yapıcıları Allah ile çelişki içindedir. Ve demokrasi, İslamiyet göre değildir. Özetle, İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı? Sorusunun yanıtı hayırdır… İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var? Sorusunun yanıtı da hiç yoktur… Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilebilir mi? Sorusunun yanıtı hayırdır… Şeriat hukuku buna izin verir mi? Sorusunun yanıtı da asla izin vermezdir… Laik Demokratik hukuk devleti kurallarıyla yönetilen ülkelerde Dinsel inanışlar serbest ve güvence altına alınmasına karşın, Din esaslarına dayalı Şeriat yasalarıyla yönetilen devletlerde Demokrasiye yer yoktur… Dini siyasete alet eden bazı politikacılar, "din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek, dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için kendilerine maske yaratmaya çalışırlar. Hâlbuki "din"de demokrasiye yer yoktur, ama "demokrasi"de dine yer vardır. *tna ***
  7. Sevgili 'sardunyam'; Sorunun yanıtı bu mu olamalı.? Yada bu yanıt yeterli midir.?... Yada bu kadar basit midir.? Bu son soruları yöneltmemin amacı... İllaki yanıtlanması değil... Zaten bizi de aşar... Bilgi sahibi olmanın dışında bu konuları araştıran bilimsel sonuçları ortaya koyacak bilimsel bir iddiamız da olamaz zaten... Yaşamı normal standartlarda sürdüren ...Belgeseller izleyen yada yüzeysel bilgiler edinen kişiler olarak... Vereceğimiz yanıtlar...bu böyledir..öyle olması gerekiyordu dememiz yeterli... Ötesinde başka bir sorumluluğumuzda yok zaten ... *tna
  8. Sevgili berceste Formu pek dikkatli takip etmiyorsun galiba... Birde adamcağızın yazdığı yazının üzerinde kalem oynatıp neden bazı değişiklikler yaptın.? Şimdi sen de lafta boldur bunun böyle olmadığını bin dereden su getirerek anlatıp haklı da çıkarsın... Üstelik bu yazı üzerinde oynamaya çalışsanda senin anladığın anlamda şeylerden de bahsetmiyor galiba?... http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ndpost&p=231507
  9. *** *tna ***
  10. *** *tna ***
  11. *** Oysa kargalar bile gülerdi SON 15 gündür, her tarafından dökülen bir komplo maskaralığı yaşadık. Hepimize "Bu kadarı da olmaz" dedirten bir oyun oynandı. Düşünebiliyor musunuz, "Müthiş bir çete ortaya çıkarıldı" ve bu çeteyle ilgili belgeler, herhalde bunu yutacağı veya bile bile kullanacağı tahmin edilen gazetelere sarı zarflar içinde servis yapıldı. Allah’tan bazı arkadaşlarımız, bu sarı zarf servisi olayını da haberin ana unsuru olarak görüp topluma duyurdular. Hepimizi enayi yerine koyan bu kadar salakça bir oyun oynandı. Yani kargaların önüne atsan, kahkahadan kırdırıp geçirecek bir senaryo uygulandı. * * * Peki bu komedi içinde komik olmayan ne? Bu pespaye senaryonun, toplumu bölmeyi başarması. Evet, böylesine ilkel, pespaye, hepimizi enayi yerine koyan bir senaryo ne yazık ki, bizi güldürüp geçirme yerine, daha da gerginliğe soktu. Ben işte bunu vahim ve tehlikeli görüyorum. Nasıl oldu da, kargaların bile güleceği bu oyunlara bakıp kamplara ayrıldık? Ne oldu da, bu ortaoyununa kanıp, devleti, ülkenin ordusunu, hükümetini, kurumlarını birbiriyle kanlı bıçaklı hale getirecek bir provokasyona geldik, başbakanlarımızı, bakanlarımızı zor durumda bıraktık? Hepimizin düşünüp cevabını vermesi gereken soru budur. * * * Yine de, Danıştay saldırısıyla başlayan sürecin hayırlı bir tarafı oldu. Türk toplumunun en hastalıklı yanı ortaya çıktı. Siyasilerin alması gereken dersleri gösterdi. Hayatını komplo teorisi satarak kazanan, marjinal bir kesimin ipiyle kuyuya inmenin zararını ispatladı. Hangi yoğurdu ne kadar üfleyerek yememiz gerektiğini gösterdi. Kısaca, bu olaylar Türkiye’de "komplo teorisi hastalarının" hezimetidir. Çünkü yapılan işler, onların karışık kafalarını bile daha da karıştırmayı başardı. Bu olayların ortaya çıkardığı çok önemli bir gerçek daha var. Toplum içinde bazı kişilerin, maraza çıkarmak, gerginlik yaratmak için ne kadar alçakça işler yapabileceğini, ne iftiralar atabileceğini hep birlikte gördük. Kısaca, siyasetimiz kendi çapında bir "Katrina felaketi" yaşadı. Şimdi hasar tespiti yapıp tamirata başlama zamanıdır. Herkes kendi evinin önünü temizleyecek. * * * Bir vatandaş olarak şundan eminim: Askerler, kendilerini ilgilendiren kısmının üzerine bütün ciddiyetiyle gideceklerdir. Yani kendi mensuplarının veya eski mensuplarının oluşturduğu çete bozuntularını mutlaka ortaya çıkaracak, cezasını vereceklerdir. Ama sivillerden o kadar emin değilim. Mesela, Emniyet içinde bu işlere meraklı bir çevrenin olduğunu hep işitirdik, şimdi birlikte gördük. Acaba bunlar da ortaya çıkarılıp cezası verilecek mi? Başbakan, kendisini yanıltanları bulup gereğini yapacak mı? Mutlaka yapması gerekir... * * * Ama yapılması gereken çok önemli bir başka şey var. Önce sağlam bir teşhis. Bunlar çete bozuntularıdır; ama toplumumuzun en büyük zaafını keşfetmişlerdir. Yani en aptalca komplo teorilerine bile kolaylıkla kanmamızı, dolduruşa getirilebilmemizi... Önce bu zaafımızı gidermeliyiz. Bizi bölen değil, birleştiren yanlarımız üzerinde çalışmalıyız. Bizi dolduruşa getiren, demokratlığı sadece devlet ve ordu düşmanlığı olarak algılayan marjinal kişi ve kurumlara karşı kişiliğimizi güçlendirmeliyiz. Evet, hasar tespitinde ilk hedef budur... Ertuğrul ÖZKÖK 06.06.2006 HÜRRİYET *tna ***
  12. *** Bana mı sordun kemiğini eritirken? Borç, 248 milyar dolar. Cari açık, 30 milyar dolar. Euro, 2 milyon. Ve hükümet, devleti bu hale getirenlerin kim olduğunu buldu... *** Kemik erimesi olan vatandaşlar. Ülseri olan vatandaşlar. Evet, bütün suç onlarınmış. *** Ekonomiyi rayına oturtabilmek için, kemik erimesi olan vatandaşların ilacını kestiler. Maliye Bakanlığı'nın tebliğine göre, öyle her "kemiğim eriyor" diyen ilaç alamayacak artık. Ne zaman alacak? Kemikleri kırıldığı zaman... Yani, "belgelendirmesi" gerekiyor. Getir kırığı, al ilacı kardeşim... Kırık yoksa, ilaç da yok. Hükümete mi sordun, kemiğini eritirken? *** Ekonominin dengelerini alt üst ettiği saptanan diğer grup da, ülseri ve gastriti olan vatandaşlar... Onlara da, yok artık ilaç milaç. Hortumları kesildi. Ne yapmaları lazım illa ilaç almak istiyorlarsa? Hortum sokturmaları... Ucunda kamera olan hortumu midelerine sokturup, delik olup olmadığını kanıtlamaları gerekiyor. Dedim ya, "belge şart..." Del mideyi, al ilacı. Delik yoksa, ilaç da yok. *** Hükümete ispiyonlamış gibi olmayayım ama... Bana sorarsanız, "kendi keyfi için" devleti batıran "şımarık" bir grup vatandaş daha var. Kalp hastaları... Onların da ilacının kesilmesi lazım mutlaka. Çünkü veriyorsun ilacı, yaşıyorlar... Kes ilacı, tam tasarruf. KAYNAK: 06.06.2006*Sabah *tna ***
  13. Türkiye İslamcı düzene mi? Türkiye adım adım İslamcı bir düzene, klasik deyişle 'Şeriat devleti'ne mi götürülüyor? Bunun için AKP'nin gizli gündemi mi var, hükümette sinsi sinsi uyguladığı? Bu 'gizli gündem'in en önemli maddelerinden biri Çankaya'nın düşürülmesi mi? Yani Tayyip Erdoğan'ın ya da AKP'den güvenilir birinin Cumhurbaşkanı seçilmesi mi? Niye mi soruyorum bunları? Çünkü, Türkiye'ye son zamanlarda şırınga edilmek istenen 'kriz halleri'nin altında bu sorular var. Türkiye bu sorularla cephelere bölünmek kutuplaştırılmak isteniyor. Bu soru işaretlerinin çengelinde, cumhurbaşkanı seçimine dönük bir psikolojik savaş yürütülüyor Türkiye'de... Tümü, huzursuz edici sorular. Tartışılması gerginlik yaratıyor, tansiyon yükseltiyor. Çünkü herkes kendi kafasına, kendi ezberine göre yanıt istiyor. Benim yanıtlarımın özeti: (1)Türkiye, İslami bir düzene, 'Şeriat devleti'ne götürülmüyor. (2)AKP'nin böyle bir 'gizli gündem'i olduğunu düşünmüyorum. (3)Cumhurbaşkanlığı, bu ülkede bir 'iktidar mücadelesi'nin aracı. Kökleri eskiye gidiyor. Bir Özal, bir Demirel hangi neden ve gerekçelerle Çankaya'ya çıkmak istedilerse, Tayyip Erdoğan da Çankaya'yı -kendisi veya bir yakını için- aynı nedenlerle istiyor. 12 Eylül askeri yönetimi, yaptığı anayasayla Çankaya'yı rejimin kilit noktalarından biri haline getirdi. Türkiye'nin bazı temel konularında askerin ağırlığını arttırırken, seçilmiş hükümetlerin de bazı alanlarda elini kolunu bağladı. Özellikle Özal'ın, 1989'da Çankaya'ya çıkarken, kafasında askerin rejimle ilgili bu vesayetinden kurtulabilir miyim sorusu da vardı. Cumhurbaşkanı oldu ama istedikleri olmadı. Bu arada partisi de elinden gitti. Demirel'in akıbeti de farklı olmadı. Şimdi sıra Erdoğan'da. O da kafasına tıpkı Özal gibi Çankaya'yı takmış durumda. Nasıl Özal Evren'den kurtulduğu zaman daha çok iş yapacağına inandıysa, şimdi de Erdoğan anlaşılan Cumhurbaşkanı Sezer hakkında böyle düşünüyor. Yani iktidar yolunda engellendiği kanısında... Şimdi soruları tersten soralım. (1)Türkiye, İslamcı bir gizli gündeme geçit verir mi? Hayır. (2)Varsayalım AKP'nin böyle bir gizli gündemi var; bunu uygulayabilir mi? Hayır. Türkiye böyle gizli gündemlerin uygulanmasına meydan vermeyecek kadar gelişmiş ve farklılaşmış bir ülkedir. Kimse, Türkiye'nin bu düzeyini, geldiği yeri ve neredeyse iki yüzyıl önceye giden modernleşme tarihini hafife almasın ve Türkiye'yi İran'la falan mukayese etmeye kalkışmasın. (3)Çankaya'ya Erdoğan da çıksa, gizli gündem uygulanamaz. (4)Erdoğan Cumhurbaşkanı olsun mu? Başbakan olarak Türkiye'yi yöneten bir siyaset adamı elbette Cumhurbaşkanı da olabilir. Ancak Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması, öyle görünüyor ki, bir yandan Türkiye'nin siyasal istikrarını olumsuz etkileyecek, öte yandan AKP'nin içini karıştırıp seçim şansını azaltabilecek. Nitekim, Erdoğan'ın da bildiği bazı seçim araştırmaları da böyle diyor. Bu nedenle, Erdoğan Çankaya'ya çıkmasa daha iyi olur diye düşünüyorum. Yeni cumhurbaşkanının yaygın bir mutabakat arayışıyla, krize meydan vermeden seçilmesinin hem Türkiye'yi rahatlatacağına, hem de ülkede siyasetin olgunlaşmasına katkı yapacağına inanıyorum. Son sorular: Peki hiç mi birşey olmuyor bu ülkede? AKP ile hükümetinin laiklik konusunda duyarlı olanları tedirgin eden, kaygılandıran tarafları, adımları, tavırları yok mu? Bunların sorgulanması, eleştirilmesi ve bunlara tepki konulması gerekmiyor mu? Elbette var. Elbette sorgulansın, eleştirilsin, tepki konsun. Ancak, demokrasinin gereği olan muhalefet politikaları izlenirken oyuna gelinmesin. İnce nokta burası. Bu noktaya özen gösterilmezse, demokrasiyi sekteye uğratmak ve Türkiye'nin Avrupa yolunu kesmek için Türkiye'yi türlü çeşitli yollarla istikrarsızlaştırmak isteyenlerin tuzağına düşülmüş olur. Akıldan çıkmasın bu nokta. Muhalefet hiç kuşkusuz yapılacak. Ama karşındakini düşman gibi görmeden, düşman yerine koymadan... Burası önemli. "AKP'nin gizli gündemi"ne iyi niyetle eğilenlerin, aynı zamanda demokrasi düşmanlarının gizli gündemi üzerinde kafa yormaları gerekiyor. Evet, AKP kadrolarının İslamcı geçmişten gelen bir takım takıntıları hala var. Mutlaka fanatikleri de var, milli görüş gömleğini hala çıkarmamış olan... Benden, senden ayrımı ya da cemaatçiliği de var. Bunlar var ve haklı kaygı ve soru işaretlerine yol açıyor. Ama aynı zamanda unutmayın, AKP muhafazakar bir parti. Zinaydı, imam hatipti, din eğitimiydi, Kuran kurslarıydı, türbandı, tesettürdü, Merkez Bankası başkanlığına atamaydı gibi konularda farklı yönelişleri de var. Bunların her biri, ille de rejime İslamcılık şırınga etmek anlamı taşıyabilir mi? Bunlara ille de böyle bir anlam yüklemek doğru mu? Eleştirirken ve muhalefet yaparken, bazen bu soruya da zaman ayırmak lazım. Din korkusu ile demokrasi korkusu birbirine karışırsa, birçok bakımdan tehlikeli olabilir çünkü... Uygar toplumlara ne din korkusu yakışır, ne de demokrasi korkusu... [email protected] 06.06.2006
  14. Hanımlar ikinizede merhaba ve ikinize de izin verirseniz bazı sorularım olacak... *** Sevgili 'Sardunya'; "İnsanın dışındaki diğer canlıların zekileşememelerinin nedeni nedir? *** Sevgili 'sedelina' ; 1- Mutasyon nedir.? 2- Mutasyon'un lisanla olan ilişkisi nedir.? 3- Lisan nedir.? 4- Hayvan türlerinin aynı lisanda olması ne demektir.? 5- "neden türkler hep başkalarının fıkrının arkasına saklanarak konuşmak zorunda" diyen felsefe üstadı kimdir.? 6- "neden türkler hep başkalarının fıkrının arkasına saklanarak konuşmak zorundadırlar.?" 7-Bu üstad "neden türkler hep başkalarının fıkrının arkasına saklanarak konuşmak zorunda" diyerek, forumdaki hangi arkadaşımızı kastetmiştir?.. Kusura bakma senin ki biraz fazla oldu ama ikinize de selam, sevgi ve saygılarımı yolluyorum... *tna
  15. Sevgili 'ithaka' ; Yazılarını okurken, kullandığın akıcı dili, ve içeriğindeki sentez ve tespitlerin insanı alıp bir yerlere götürüyor ve uzun uzun düşündürüyorsun... Bir gün bir yerlerden bu foruma yolun düşüpte seninle burada karşılaşmış olmak... En azından benim için bir şans olarak düşünüyorum... Olayları, kavramları ele alış biçimin ve sonuçlara ulaşırken birer birer yaptığın sentezlerin ve tespitlerin konuları çok açık bir şekilde ortaya çıkarıp anlaşılmasını sağlıyor... Bu yazında çok önemli iki ayrı soru yönelttiğini görüyorum...Bence bütün yazının can damarı ve cevaplanması, cevabının aranması gereken çok önemli iki nokta... Sanırım cevabını alıntı yaptığın ALINTI(suheda @ Jun 5 2006, 01:29 AM) arkadaştan bekliyorsun... Ben eminim ki bu yazını okuyup ,çok iyi anlıyarak, gerek o dönemin sosyal yapısı ve gerekse anlatmaya çalıştığın iki ayrı görüş ve algılamanın siyasi tahlillerini yaparak bizlerin herşeyi anlamamızı sağlıyacak cevapları verecektir... Ama ben bu soruların cevabını bir ara senden de duymak isterim...ne zaman uygun görürsen...İster cevabın gelmesini beklersin,yada tercih senin... Sana oralarda başarı...mutluluk ve huzur diliyorum... En içten sevgilerimle...
  16. Sevgili forumdaşım, Teşekkürler bizden sana bizlere ulaşamadığımız yerlerden bilgileri buraya taşıyarak bilgilenmemizi sağladığın için... Bu etkinliğine lütfen ara verneden devam et bizler seni ilgi ile takip ediyoruz... Bu arada yukarıda bir arkadaşın yazdıkları üzerine arama motoruyla bir tarama yaptırdım.. Vay..Vay..Vay...Karşıma yüzlerce sonuç çıktı...Arattığım iki basit kelimeydi..."Ülkücü Terör"... Çok merak edenler vereceğim ara motoru linkinden girip tek tek okurlar... Link için Tıkla Bir miktarda burada var... www.savaskarsitlari.org İşin ilginç tarafı hepsi ulusal basında yayınlanmış haberler ve her habere tıkladıkca alt bölümde onlarcası daha karşınıza çıkıyor... Kolay gelsin işiniz zor...Okumakla bitmeyecek gibi görünüyor... Bu arada ülkücü arkadaşlarda merak etmesinler ilk verdiğim linkinde onlarında aradıkları sonuçlar var.... Onlarda buraya kendi savlarını taşırlarsa herkes okur görür... Ama en azından ulusal basın belgeli olması tercih sebebi olmalı... Herkese selam ve sevgiler...
  17. Sevgili 'marti_name' ; Düşüncelerine , gözlemlerine değer verdiğim bu forumdan bir arkadaşım bir zamanlar beni şöyle uyarmıştı... Şimdi aynı uyarıyı bende sana yapmak istiyorum..Bir şeyler dikkatini çekmiş olacak ki, şöyle demişti... "Önemli olan size ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar sakin olmak!.. Bu her şeyin anahtarı....", Cümle aynen böyleydi... Şu an sana yapılmak istenenler karşısında, seni pasifize edip yıldırmak için bu yazılanlar karşısında, bu cümleyi tekrar tekrar oku... Yapılmak istenenler, " biraz empati" dediklerine bakma sen istedikleri empati falan değil sempati... Empati yapmayı bilen bir insan önce kendini senin yerine koyar ve kendi düşünce ve görüşlerine saygı duyulması için empati yapar ve sana bu baskıları yapmazlar... Eğer onların görüş ve düşünceleriyle yazarsan İpe sapa gelir, empatik ve sempatik...yazmazsan sevimsiz ve traji-komik olarak görürler... Her açtığın başlığa forumdaşlarının, şu anda sana bu baskıyı yapanlarda dahil nasıl ilgi gösterdiklerini biliyorsun... ve o başlıkların ne kadar uzun zaman gündemde kaldıklarını yeni açacağın başlıklarla göstererek unutmamalarını sağla... Bu forumda herkes kadar seninde söz hakın olduğunu zaten biliyorsun... Bunu yazılarını onların isteklerine göre değil, senin özgür iradenle yazdığını ve bunu asla unutmamaları gerektiğini onlara empati yapabilirlerse hatırlamalarını sağla... ve her ne olursa olsun doğru bildiklerini söylemekten, yanlış bildiklerini de düzeltmekten asla çekinme... Ve bence empati lafları edipte bunu ne demek olduğunu bilmeyenlere kulak asma... Kendini onlara anlatmak zorunda değilsin ve sakın anlayacaklarını da sanma.!.. Cümle şöyleydi sevgili forumdaşım... "Önemli olan size ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar sakin olmak!.. Bu her şeyin anahtarı....", Yararlı paylaşımlarda ve Yeni başlıklarında buluşmak dileğiyle... Sana selam ...sevgi ve saygılarımı yolluyorum...
  18. *** AKP'nin Komplolar Senaryosu Çöktü Komploların, Kışkırtmaların yıllardır kesintisiz sürdüğü ülkemizde, Danıştay’a yapılan son kanlı saldırıdan sonra en azından yakın tarihin en çaplı dezenformasyon (bilgi çarpıtma - yanıltma haber ) kampanyasını yaşadık. Ve O günden bu güne geçen zaman içinde gerçeklerin su yüzüne çıkmasıyla AKP'nin Bu Senaryoları Çöktü. Geriye; son yılların en geniş çaplı yanıltma haber - bilgi çarpıtma kampanyası kaldı Danıştay saldırısı üzerine AKP iktidarının ve onun iktidarının Fetullahcı kadrolarla oluşturduğu polisinin, kurduğu senaryolar, eski yüzbaşı Muzaffer Tekin'in serbest bırakılması ile ne yazık ki çöktü. Bir an, halen dezenformasyon (yanıltma haber) kampanyasının etkisinden kurtulamayanların iddia ettikleri gibi, "derin devlet adamını korudu" diye düşünelim. Serbest bırakılmasını buna bağlayalım. Ancak bunun da ötesinde, senaryonun sahipleri dahi, Tekin ile Danıştay olayı arasında somut hiçbir kanıt sunamamaktadırlar. Ortada sadece başbakanın "bu iş çete işi, hedef hükümetti" açıklamaları var. Ne bu hiçbir Dayanağı olmayan açıklamalar, ne de İslamcı basının, herkesi aptal yerine koyan kıymeti kendinden menkul teori ve uydurmaları, eylemdeki "dinci" damgayı örtbas etme gayretinin fiyaskoyla sonuçlanmasını engellemeye yetmedi. Şimdi AKP hükümeti çöken senaryosunu kurtarma gayreti içinde, "ulusalcı çete", ordu bağlantılı kontra operasyonları yapmakta, Genelkurmay karşısında mevzi kazanmaya çalışmaktadır. Ancak bunlar da yanıltma haber gerçeğini değiştirmeyecektir. Şimdi yapılması gereken, ortaya çıkarılanlar ayrıca ele alınmak koşuluyla, bu komploları düzenleyenlere şu soruyu sormaktır: "O zaman bu çeteleri zaten biliyordunuz da, düzenin çıkarları için neden göz yumdunuz ve desteklediniz, şimdi de hangi hesapları yaparak iktidar çatışmasında kullanmak için deşifre ediyorsunuz.!" ŞİMDİ SORULMASI VE MUHATAPLARININ DİKKATE ALMASI GEREKEN BİR SORU DAHA VAR.! OLAYALARIN YAŞANDIĞI İLK GÜNLERDE ÇOK CİDDİ BİR TELAŞ İÇİNDE BU DEZENFORMASYONA KATKIDA BULUNMAK İSTER GİBİ BİRBİRLERİYLE YARIŞAN ARKADAŞLAR NEDEN ŞİMDİ KAFALARINI KUMA GÖMEREK SUSKUN DURMAYI TERCİH EDİYORLAR.? O zaman yaşanan bu olaylara suç üstümü yakalandık kaygısıyla ve iktidarın gözlüğünü takarak öne sürdüklerinizden sonra Gittikce berraklaşarak ortaya çıkan bu gerçekler üzerine Kendinize; "Madem bu çeteleri biliyorlardı da, düzenin çıkarları için neden göz yumdular ve desteklediler, şimdi de hangi hesapları yaparak iktidar çatışmasında kullanmak için onları deşifre etmeye çalışıyorlar.!" diye sormak ve cevabını aramak çok mu zor.?.. EVET OLAYLARIN ARKASINDA BAŞKA GERÇEKLER VARMIŞ DÜRÜSTLÜĞÜNÜ GÖSTERMEK HER NE OLURSA OLSUN ÜLKEMİZİN GELECEĞİ İÇİN DUYARLI VE SAĞDUYULU DAVRANABİLMEK ÇOK MU ZOR.? *tna ***
  19. Ülkücü terör: Sen misin nü yapan! Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi'nde yaşanan gerilim, ikisi öğrenci dört kişinin bıçaklanmasıyla yükseldi. Mağdurlar, 'Resim ve müzik bölümleri ülkücülerin hedefi' HABERİ OKUMAK İÇİN TIKLA
  20. *** DİN VE DEMOKRASİ Din ile demokrasinin bağdaşacağını ifade eden kişilerin, Gerçek mi söylediklerini, takiye mi yaptıklarını anlamak için şu iki sorunun yanıtını bulmamız gerekir.. 1- İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı? 2- İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var? Dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için, dini siyasete alet eden bazı politikacılar, "din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek, gerçek dışı ifadelerde bulunurlar. Oysa bu amaçlarını gizlemek için ortaya attıkları bir söylemdir. Kendilerini olduğundan farklı göstererek, takiye yapan bu siyasiler gerçekte “laik devlet hukuk kurallarını” kendi İslami öğretileri ile bağdaştıramayarak kabul etmezler. Kurdukları Çeşitli partiler kanalıyla bu maskeyi kullanarak yanlarına aldıkları çıkar çevreleri ile birlikte toplumu çeşitli varyosyon ve yöntemlerle yanıltıp, kandırarak iktidara gelip demokrasinin her türlü olanaklarını kullanarak onu yok etmeye çalışırlar. Çünkü dinde demokrasiye yer yoktur. Burada hiçbir tanımlama yapmadan sadece İslam şeriatı ile yönetilen ülkelere baktığımız da durum apaçık görülür: İslam ülkeleri asla demokrasiyle yönetilmemektedirler. Dünya'da İslam şeriatı ile yönetilen ülkelere bakılacak olduğunda durum apaçık görülür: İslam ülkeleri demokrasi fakiridir. Bu ülkelere baktığımızda “Laik demokratik hukuk kurallarının” yerini alan “şeriat hukuku ve hükümleri ” O toplumların yaşamlarını ve bağlı bulundukları devlet düzenini kendi istediği ve akıllarının kabul ettiği şekilde tayin edip belirleyemezler. İnsan haklarının ve hukukunun yerini kuran esaslarına göre halkı yönetenlerin kendi hakları şeriat yasaları ve hükümleri almıştır… 1400 yıl öncesinin toplumunu yöneten bu esaslar hala geçerli olduğu için bu toplumlar çağdaş bir yönetim ve toplum görüntüsü dışında ilkel, geri kalmış, insan haklarının geçerli olmadığı dine dayalı esasların geçerli olduğu ülkeler olarak karşımızdadırlar. Din esasları geçerli olduğu için yönetimler teokratiktir ve demokrasiye asla yer yoktur… Şeriat yasalarına göre yönetilen bu ülkelerde toplum ve bireyler, Kuran'da açıklanan İslam anlayışına göre yönetilirler. Şeriat hukukunun kendi “anlayışına göre, ortada insan ve toplum için Allah'ın tayin edip belirlediği kurallar vardır ve bunlar Allah'ın kitabı Kuran'da açık bir şekilde belirtilmiştir. Uyulması gereken hükümler bunlardır. İnsanların Çağın ve yaşamın gereklerine uygun geliştirip koyduğu hukuk düzeni değildir. Bu ülkelere deki (Bir zümrenin yâda kralların yada diktatör yada hükümdarların) elindeki yönetimler, insanın uyması gereken hukuk kurallarını, yaşamlarına dair diğer yasaları Kuran hükümlerini temel alarak belirlemektedirler. Bu nedenle, şeriatla yönetilen ülkelerde Asla demokrasiye yer yoktur. Bu söylem demokrasiyi kullanarak onu yok etmeye çalışanların, Demokratik hukuk kuralları yerine şeriat hükümlerini getirmek isteyenlerin, Din esaslarına dayalı rejim getirmek isteyenlerin yalanlarından ve takiye yaparak halkı kandırmaya çalışmalarından başka bir şey değildir… Çünkü; eğer Kuran'ı Allah kelamı olarak kabul edip esas alındığında, bu çerçevede şeriatçı anlayışın değerlendirmesinin gerçekte hiç de demokrasiye yer olmadığını açıkça görürüz… Aşağıdaki ayetleri dikkatli bir şekilde incelediğimiz zaman, Onların nasıl bir kandırmaca ve takiye yaptıklarını, İslam devleti anlayışında demokrasiye asla yer olamayacağını açıkca görürüz… 1-Nisa / 59. da açık bir şekilde İslami Devlet anlayışı, belirtilmiştir.. Ayette, bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah'a götürün ifadesini çok dikkatli anlamak gerekir.. Buradaki anlam, hukuk kuralları için açıkça Kuran'daki ayetlerin esas alınmasını öngörmektedir… 2-Maide / 47.de Ayet, Allah'ın hükümleri ile hükmetmeyenleri açıkça “Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen.” Yani fasık olarak niteler.. Maide / 47. İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır Buradaki anlam, yönetim erkini elinde bulunduranlar eğer demokrasiyi uygularsa, Toplumları demokratik kurallara göre yönetir ve halkın yönetimdeki söz hakkını tanırlarsa fasık olurlar demektir. Yani bu gün demokrasiyi kullanarak iktidara gelenler yarın şeriat hükümlerini getirdiklerinde ülkeyi artık demokrasiyle yönetemezler, eğer bunu yapmaya kalkarlarsa fasık olurlar… Zaten de şeriat yasalarını getirenler buna niyetleri bile olmaz… Özetle; 1- İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı? Sorusunun cevabı hayırdır… 2- İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var? Sorusunun cevabı da hiç yoktur… Laik Demokratik hukuk devleti kurallarıyla yönetilen ülkelerde Dinsel inanışlar serbest ve güvence altına alınmasına karşın, Din esaslarına dayalı Şeriat yasalarıyla yönetilen devletlerde Demokrasiye yer yoktur… Dini siyasete alet eden bazı politikacılar, "din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek, dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için kendilerine maske yaratmaya çalışırlar. Hâlbuki "din"de demokrasiye yer yoktur, ama "demokrasi"de Laiklik ilkesi ile dine yer vardır. *tna ***
  21. Sevgili Sardunya; İnsana, onun yaşamına, Cumhuriyetin temel ilkelerine, Ülke gerçeklerine, Sağduyu ile yaklaşmak gerektiğini bugüne kadar yazdığın yazılarla hep vurguladın...Bu yazınıda bu çerçevede ele alarak yazdığını görüyorum...Ve yine bu bakış açına bağlı kalarak senin bu düşüncelerine bende katılıyorum... Her ne kadar başlık Din kavramını ele alıyorsada, konunun burada ele alınış biçimi kişilerin inanç değerlerini incelemek değil, kişilerin dini değerlerle yönetilmek istendiklerinde ortaya çıkacak sonuçlar iredelenmeye çalışılıyor... Bu nedenle yazılanları ve ifade edilmeye çalışanları bu çerçevede ele alarak, seninde bu konudaki katkılarını okumak ve değerlendirmek isterim... Sana selam, sevgi ve saygılarımı yolluyorum sevgili Sardunya... Not: Kulandığın yazı rengi bir bayana yakışan ve çok güzel bir renk... Ama okumakta oldukca zorluk yaratıyor bunu da ifade etmek istedim... Sevgiler
  22. Sayın 'yolcu1' Yazdıklarınızı daha öncede milliyet gazetesinde yayınlanan bri mulakattata da okumuştum.. Evet söyledikleriniz basındada yayınlandığına göre itibar etmemek olamaz... Ancak bu sayın Fettullah Gülenin ağzından ifade edilenler...Bu nedenle gerçek olup olmadığını anlamak, yada arkasında yatan başka nedenleride görmek için tek taraflı bilgilerle yetinmemiz bizi yanıltır... O nedenle bende aşağıda Şimdilik Sayın Dr.Necip HABLEMİDOĞLU nun elinde bulunan belgelerini yayınladığı kitabından alıntıları vereceğim... Sayın 'yolcu1'...Bir kişinin elinde bulunan literatür, kitap, belge, vb şeylerle donanımlı olarak...karşılarındakilere cevap veriyor olması taktik, dövüş ve saldırganlık olamaz...Sıkboğaz deyimi tam bir anlam ifade etmesede bazı yazılanların gerçekliği karşısında yanıtsız kalınmasını ifade ediyorsanız... kabulüm... Rahatca tartışsak olmaz mı diyorsun...o zaman iletilerin hepsini okudum dediğine göre aslında ortamın uygun olduğunu ama iletilerde herkesin kendi görüş ve fikrlerini açıklamakta özgür olduğunu anlatan satırları dikkate almadığınızı düşünüyorum.. Yani sizde tartışmanın ve görüş belirtmenin kurarlarına uyduğunuz sürece yani hakaret, dayatma, vb...yukarıda bir iletimde bahsetmiştim ... Hiç bir sorun yok... Saygısızlık konusuna gelince sizinle tamamen aynı fikirdeyim... Biz yine konumuza dönelim; FETHULLAH GÜLEN'İN SON YAZILARI ÇERÇEVESİNDE: ona cevaben kaleme alınmış belgelerle yanıtlar veril miş yazısından sizin Sayın Fettullah Gülenin ağzından "Fethullah Gülen neden ABD'de yaşıyor?" alıntınıza karşılık,herşeyin çok yönlü incelenmesi amacıyla; bende sayın Hablemitoğlunun "ETKİ AJANLARI - NÜFUZ CASUSLARI VE FETHULLAHÇILAR RAPORU" makalesinden, Sayın Gülenin neden ABD de olduğunu farklı yönlerini belgeleriyle açıklayan kısa bir bölümünü alıyorum... Sayın 'yolcu1' Untmayın ki dünya da ki bir çok siyasi güç odağı kendi aralarında ki dengeleri gözeterek var olamaya çalışırlar...Bu nedenle bir çok taşoronu sürekli kullandıklarını bilmemiz gerekli ...Buna karşın taşaron olanlarda aslında bir gün gelip güç odağı olmak için çaba içinde bulunurlar...Bunlardan biride ülkemizde Faaliyet gösteren Said-i Nurs-i nin kurduğu günümüzde Fettullah Gülenin liderliğini yaptığı Nur Cemaati ve onun çeşitli kollarıdır... Ve sakın unutmayın ki, Hiç bir güç odağı kendi var oluş nedenini tehlikeye atacak Duygusal ve ahlaki değerleri önemsemezler... O nedenle Sizin" neden hala oradaki mazlum kardeşlerimizin yanına gidip savaşmıyorsunuz ?" sorunuz bunu bilmeyen bir düşüncenin ürettiği hadi demagoji demeyelim, bir yaklaşımdır... O nedenle sizin bunu farkedemeyen bakış açınızla soruyu size yönelttiğimde sizin bize "ve sakın unutnayın ki" satırın da kısaca değinilen gerçekleri bilerek yanıtlamanız daha tutarlı olurdu... Aslında ilk başta bu soruyu yöneltmeniz hataydı...bu tür sorular iki ucu keskin bıçağa benzer...Eğer karşınızdaki insanlar donanımlı ve farkında insanlarsa o bıçak sizin elinizi keser...Gelişen diyaloglar da sizin dediğiniz gibi Şapka çıkartmanıza gerek olamayan her normal zekalı insanın size yönelteceği bir sorudur...O nedenle demagojik yaklaşımları bir kenara bırakmakta yarar var...Bunu yapıp sonrada şikayetci olmak sencede hoş olmasa gerek... *** Konumuza dönersek, işte Fettullah Gülenin, uzun yıllardır ABD'de "zorunlu ikâmette". Nedeni, şayet dönerse, büyük bir olasılıkla, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızma girişimine azmettirmek ve bu amaçla gizli teşekkül oluşturmak suçlaması ile açılacak davalardan yargılanacak. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden Yargıtay'a, kendi deyimleri ile adliyeden mülkiyeye, maariften emniyete kadar kadro gücünü kanıtlayan; avrasya ölçüsünde dağıtımı yapılan bir gazete ile "yeryüzü kanalı" iddiasındaki bir televizyona, yılda 1 katrilyon TL'nı aşan ciro yapan yüzlerce şirkete, yurtiçinde ve dışında 300 civarında okula, onbinlerce ışıkevine, yüzlerce öğrenci yurduna, yüzlerce dersaneye, yurt içinde ve dışında üniversitelere, -çoğu iyi derecede yabancı dil bilen öğretmen ve dış ticaret uzmanı- onbinlerce profesyonel personele, en az 25 milyar dolarlık bir mal varlığına sahip bulunan bu illegal yapılanmanın hocaefendisi, iç ve dış desteklerine, DGM'de sırf vatanına dönebilmesi için özel (!) surette TCK 313'e indirgenen davasına rağmen, Türkiye'ye dönemiyor. Oysa, dönse, belki de Başbakan dahil TBMM'nde grubu bulunan tüm partilerin liderleri "geçmiş olsun" ziyareti için sıraya girecek. Ama nerede? İmralı'da mı, işte o dönmediği-dönemediği için de hiç kimse ziyaretçi kabul edeceği resmi koğuş binası hakkında bir tahmin yapamıyor. Söz konusu hocaefendi, kalabalık maiyeti ile -buna 24 saat yanından eksik olmadığı söylenen doktorları dahil- Pennsylvania Eyaletinde Philedelphia yakınlarında özel bir çiftlikte yaşıyor. Çiftliğin bulunduğu bölgenin FBI koruması altında, refakat memurlarının (conducting officer) gözetiminde olduğu ve buralardaki çiftliklerde yaşayanlara birinci derecede özel öneme sahip koruma programının (countursurveillance faaliyeti) uygulandığı kaydediliyor. Örneğin, telefon rehberinde hocaefendinin ya da bir başka Türkün adı yok. Özel çiftlik arazisine girme yasağını belirten levhaları ve de refakat memurlarını geçmek mümkün değil. Gerçekte bu çiftliğin, cemaatin gazetesinin sorumlularının da aralarında bulunduğu, ABD yasalarına göre kurulan "Altın Nesil Vakfı" adına FBI tarafından fethullahçılara 1991'in başında tahsis edildiği ve aynı yılın ortalarında YÖK ya da MEB bursu ile bu ülkeye gönderilen fethullahçı yüksek lisans öğrencilerinin bir yaz kampı oluşturarak sözkonusu çiftlikte örgütlenme toplantıları gerçekleştirdikleri biliniyor. Üstelik, CIA yetkililerinin Eyalet Valisi ile temasları sonucu, cemaatin eyalet sınırları içinde bu yıl bir de okul açtığı gelen -teyidi alınmış- duyumlar arasında. Fethullahçılar, bugüne kadar A.B.D. derin devleti (NSA, CIA, FBI, SDDS, NSC vd.) ile ilişkilerini inkâr edecek bir açıklama yapmaktan sürekli kaçındılar. Hatta bu tür şüpheleri, hem de hocaefendilerinin ağzından "dünya jandarmasının arkalarında olduğu" kanısını uyandıracak, kamuoyunda kendilerine daha bir olağanüstü güç hamlettirecek açıklamalarla artırmak için özel çaba sarfettiler (*). Diyelim ki böyle bir durum yok, ileride takiyye yaparak bu girift ilişkiyi inkâr edebilirler. Şimdi, fethullahçı yapılanmasının istihbarat tekniğine dayalı kısa bir irdelemesi, sizleri olası bir inkârın tüm dayanaklarını ortadan kaldıracak verilere götürecektir. İsterseniz en basitinden başlayalım, daha teknik ayrıntı ve bilgileri DGM Savcısı ile Askeri Savcıya bırakalım: 1- Hocaefendilerin tümünü "masum" varsayalım: A.B.D.'nde ikâmetin yasayla belirlenmiş katı koşulları bulunmaktadır. Hiç kimse yasal olarak, resmi başvuru yapmaksızın ve de gerekçesini belgelemeksizin -defactor statüsü hariç- bu ülkede altı aydan uzun bir süre kalamaz. Kaldı ki bu hocaefendilerin en ünlüsü, Haziran 1999'da Show TV'de Reha Muhtar'a yaptığı bir saati aşan açıklamada, 14 gün sonra Türkiye'ye döneceğini taahhüt etmiştir. Tabii ki hem de kamuoyuna yapılan bu taahhüt sahibi tarafından bugüne kadar hâlâ yerine getirilmiş değildir. Hocaefendilerin tümünün yeşil karta sahip olmaları teknik açıdan olanaksız, çünkü yasal koşullar uymamaktadır. Bu ülkede yaşayanlar, sıradan insanlar için lotarya şansı (!) dışında yeşil kart almanın zorluğunu ve formalitelerini çok iyi bilmektedirler. Gerçekte, ABD'de derin devlet koruması altındaki hocaefendilerin, "kaç!" komutunu aldıkları andan itibaren CIA "İltica ve Taraf Değiştirme Departmanı"nın acil (exfiltration) planına dahil olarak kendilerine tanıdığı kolaylıklardan yararlandıkları bilinmektedir. Bu arada, Merve Kavakçı gibi ABD vatandaşlığına alınmışlarsa o başka. O zaman her şey apaçık ortada olacağı için bu irdelemenin ayrıca bir anlamı kalmaz. Bu arada, ABD Büyükelçiği ve Konsoloslukları, hocaefendilerini ziyaret amacıyla cemaatten usulüne uygun gönderilen tüm ziyaretçilerin vize problemini -10 yıllık vize vererek- çözümlemektedir. Cemaatten sızan bilgilere göre, cemaate dahil dışticaretle iştigal eden tüm şirketler, temsilcilik açarak bu ülkeye sermaye aktaracakları taahhüdünde bulunmuşlardır. Hocaefendinin haleflerinden biri olan Amerika Kıta İmamı ve aynı zamanda cemaatin ABD Başkanı İ. İsmail Büyükçelebi, -Başkanlık (imamet ve riyaset) merkezi New Jersey'de bulunmaktadır- ülke (yeni vatan) çapındaki sistematik örgütlenme çalışmalarına 11 Haziran 2000'de ABD'nin en kuzeybatısındaki Seattle'daki bölge toplantısı ile start vermiştir. Bugüne kadar daha ziyade saf insanlarımızdan para çarpmak için düzenledikleri himmet toplantıları, örgütlenme toplantıları ile çeşitlilik göstermiş bulunmaktadır. Aynı toplantıların Kanada'yı da kapsayacağı, cemaatin burada da sermaye aktarımı yoluyla göçmen vizesi kolaylığından faydalanarak koloniler oluşturacağı önesürülmektedir. Zaman gazetesinden Nuh Gönültaş'ın deyimi ile "Amerika'nın zorunlu keşfi" başlamıştır. Herhalde hocaefendileri, tarihe pekçok sapkınlıklarının yanısıra, müritlerinin ikinci Kristof Kolomb'u olarak da geçme niyetindedir... 2- Hocaefendilerin aldıkları ilkokul mezunu emekli maaşı ile bunca süre ABD'de nasıl -hem de Mayo Fethullahçı Kliniği dahil- tedavi görüp, 24 saat süreyle doktor gözetiminde nasıl kalabildiğini; çiftlikte rutin harcamaların yanısıra, kâhya, aşçı gibi personelin maaşlarını nasıl ödeyebildiğini; her hafta onlarca, bazen yüzlerce misafirin ağırlama masrafını nasıl karşılayabildiğini kerametle açıklayan müritlere inanmak ne derecede olanaklı?!. Keza, ilkokul mezunu olmanın verdiği yabancı dil düzeyi (!) ile İngilizcenin güncel terminolojisini de kullanarak "Fountain" dergisine yazdığı akademik (!) düzeydeki makalelerin kerameti -her ne kadar inanmasak da- nereden geliyor? Amazon şirketi, ingilizce yazılmış kitaplarını nasıl pazarlıyor? CIA ile organik dayanışma içindeki ABD üniversitelerinden hangilerinde hocaefendilerinin bilimsel (!) çalışmaları ile ilgili onlarca doktora çalışması yürütülüyor? Paul Henze, Graham Fuller, Lois Freeh, Carey Cavanaugh gibi ünlü istihbaratçı ve malûm kişilerle, hatta çiftlikte beraber kalıp, eyaletleri birlikte gezdikleri istihbarat memurları (handolder) ile hangi dil düzeyi ile iletişim kuruluyor? Hiç şüphesiz bunlar küçük ve önemsiz sorular." Sayın 'yolcu1'; Selam ve sevgilerim ile
  23. Sayın 'yolcu1' Cemaatinizin lideri, "Irakta müslüman hanımların ırzlarını iğfal edenlerle Şu anda ABD'de CIA çiftliklerinde nasıl Diyalog yapmaktadır ?" Buna bir yanıtınız var mı?... Bu duruma üzülüyor ve içinizden başaka neler demek geliyor...? paylaşmak istermisiniz... Sayın 'yolcu1' yaklaşımınızda samimi iseniz , Neden hala pirinizin Amerikalarda duruyorda neden hala oradaki mazlum kardeşlerimizin yanına gidip savaşmıyor? Bir bilginiz var mı? Neden ?... -Esas sen bağışla arkadaşım - bu işin lafazanlığı yapmak yerine sen gereğini yerine getiriyor musun ? Bu kadar büyük laflar edip te ; "Diyaloğu doğru muhatablarla yapılmasını emreden Kur'an-ı Kerim olduğu göz önünde bulundurulmalı " derken.. .Fettullah hocanın oralarda bu emri yerine getirdiğini mi söylemek istiyorsun... "Irakta müslüman hanımların ırzlarını iğfal edenlere" göz yumduğunu ve bunu kuranıda göz önünde bulundurarak yaptığını mı anlatmaya çalışıyorsun.!.. Demogoji yapma yüksek sesle net konuş anlıyalım.!. ***
  24. Evet..Malesef tespitlerde hata yok...Yanılmış olmak daha iyi olurdu...Görünen o ki tavşanın artık kulaklarının sağır... Gözlerini kör...Yada artık hipnotize olduğunu kabul ediyorlar... Düşüncesinden vazgeçmiş görünüyorlar... " Allah razı olsun bakıyorum kardeşler her yerde maşallah barekallah." "Allah hizmetinizi mübarek kılsın amin" diyerek artık sonun başlıngıcına geldiklerini mi? düşünüyorlar... Biraz acele ettiklerini düşünüyorum ben...Fettulah ve kuramayları bu duruma bir el atıp kulaklarını çekmeli bunların... Geçtiğimiz günlerde yazılan bir yazıya Arkadaşımızdan birisi; Dendiğinde şöyle bir yanıt vermişti... Şaşırma arkadaşım bunlar gerçek... Dayatmaya çalışılanların ne olduğunu ve yıllardır oynanan bu oyunların farkında olan bir dolu Cumhuriyet ve Demokrasi sevdalısı insan da var bu ülkede... Konunun biraz daha açılması ve kavranması için biraz da geçmiş yıllara dönüp bakmamız gerekiyor... Şimdi 1960 lara dönüp o yılları anlatan bir yazıyı alıntı yapıyorum.... BU yazının içeriğinde bu günümüzü de aydınlatan gerçekleri ve benzerlikleri görüp anlamaya .. ve "şimdiye bı hukumet kuramazlar mıydı" sorularına geçmişte de neler yapılmış okuyarak cevaplar aramaya çalışalım...
  25. *** Çok Sevgili 'shankara' Açmış olduğun başlık içerdiği konu itibariyle uzun süredir aklımda olan ama paylaşıma açmak için daha geniş belgeleri toparlamak amaçıyla geciktirdiğim bir konu... Artık açtığına göre bu bilgi ve belgeleri buradan bütün forumdaşlara duyurmak bir zorunluluğumuz ve Demokratik laik cumhuriyete karşı oyanan bu oyunları buralarda sergilemek hepimiz için birer yurtaşlık borcumuz... Bu nedenle konuyu başlattığın için teşekkür ediyorum... Bence her birimiz elimizdeki bilgi ve belgeleri ve görüşlerimizi , Üzerimize gelebilecek, baskı, demogoji ve çarpıtmalardan yılmadan doğru bilgi ve belgeleri burada yazarak üzerimize düşen sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz... Bu arada; Başı sonu belli ve Çok uzun olmayan alıntı ve yorumlarla yazılar göndermekte, daha anlaşılır olması ve okuna bilmesi açısından yarar var... Senin ve bu konuya duyarlı diğer arkadaşların da hep birlikte katkıda bulunabilmemiz gerektiğini vurgulamak istiyorum... Herkese kolay gelsin diyerek sana selam ve sevgilerimi yolluyorum... *tna ***
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.