-
İçerik Sayısı
3.724 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
30
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
EVRİME İNANMAYAN ATEİST VAR MIDIR?
GeceKuşu şurada cevap verdi: bekir başlık Dini Konular - Din - Dinler
*** *** Sayın Bekir; , Yukarıdaki alıntıda size hitaben yazılan bu yazıya, bu güne kadar sizde var olduğunu düşündüğüm. Çok daha tutarlı, sezgili, duyarlı, KİŞİLİK HAKLARINA saygılı, İnsani ve Ahlaki değerlere önem veren, İnsanları küçümseyen bu bakış açısını desteklemeyen bir yaklaşımla cevap vermenizi beklerdim... Beni şaşırtınız doğrusu.... *** Sevgili Suheda; Bu yaklaşımınız hiçte doğru değil, Sayın bekir de var olan değerlere başkalarını aşağılayacak cümleler kurarak iltifat etmeye çalışmanız, Bırakın sizi, hiç eğitim almamış bir insanı bile küçük düşürür... Onu başkalarını bir kaç beden küçük görerek yüceltmeye çalışmanız aslında kendinizi ve onu küçültmektir... Onu, 'ondan bir kaç gömlek aşağı kişilerin bile kale almadığı' anlamına gelecek cümleler kuramak ona hakarettir... Bu yazıları sadece sizin okuyor anlıyor olduğunuzu düşünmeniz kendinize olduğunuzdan fazla değer biçmenizdir ... Örneğin bu konuları okumakla kalmayıp, sayın bekirin, bu yazıyı yazmadan önce bir çok kitabı ve yazıyı gözden geçirdiğini, dinler arası diyalog ve dinde reform adlı eserleri okuyup incelediğini, bir önceki iletide "islamda neden reform olmaz neden tecdit gereklidir", sorusunun cevabını da, 28.04.1998 de Fransız Le Monde'da yayınlanan Nicole Pope'un yazdığı, Fethullah Gülen Web Sitelerin de bulunan "Kaç Çeşit İslâm Var?" yazısındaki, "Türkiye'de de, İslam dünyasının başka yerlerinde de bir reform tartışması var. " "Hıristiyanlık gibi, İslâm'ın da reform geçirip geçiremeyeceği tartışması..." Alt başlıklarında bu sorunun cevabını bulabileceğinizi de anlıyor olamanız lazım... ' ha diğerlerini soruyorsan onlar bu yazdıklarına cevap aramakla meşguldur bence ' sanmanız... O zavallı birileri kadar bile yorumlama anlama yetersizliğinizi gösteriyor... Bu da bir yaklaşım... fakat, Bir İnsanın, Bir Bayanın üstünde Hiçte hoş, şık, kişilikli olmayan bu tutumu,bu yaklaşımını kınıyorum... *** Sayın bekir , yağmur , ahirzaman , Fade to Black , fakir , fatih uğur , .:vonar:: , gerilla , suheda ; Bir başka başlık altın da cevaplamaya çalıştığım, açılan bu başlığıda ilgilendirdiğini düşündüğüm yazımı ufak tefek ilavelerle buraya da aktarmak istiyorum... Bir çok yaklaşım,yorum ve düşünceyi değerlendirdiğimiz gibi Darwin'in Öne sürdüğü Evrim teorisini de kabul etmek yada etmemek bizim sorumluluğumuzda olabilir, Ancak bilimsel görüş ve değerleri kabul yada reddetmek için önce onlar hakkında en temel bilgilere sahip olmamız gerekir... Bu da ancak bu konu hakkındaki tüm literatüre ulaşıp izleyerek ve okuyarak gerçekleşebilir... Ayrıca bizlerin kabul ettiği yada etmediği her şey, biz böyle düşünüyoruz diye Onların doğru yada yanlış olduğunu göstermez... Bir konu hakkında yapmamız gereken en doğru yaklaşım, tek taraflı bilgilerle kavramaya çalışmamak. Eğer bir konu hakkında gerçek doğrulara ulaşmak istiyorsak, bir çok kaynaktan araştırma yapmamız gerekir Örneğin, benim kütüphanem de H.Yahya sitelerinin yayınladığı e-kitaplar da, Bir çok akademisyen ve araştırmacının Evrim kuramı ile ilgili yazdıkları yayın ve kitaplarda Darwin'in yazmış olduğu Çıplak maymun ve bu konudaki diğer bir çok yayını da var... Artık burada bana kalan, onların hepsini okuyarak yapacağım değerlendirmelerle bu düşünceye katılmak yada katılmamak... Ama benim katılıyor yada katılmıyor olmam yinede bir şeyi değiştirmez, yaptığım şey konu hakkında bilgi sahibi olmaktır. Burada esas görev bu konuyu araştırıp geliştiren bilim adamlarınındır, ve onlarda sizin yada benim buna inanıp inanmadığımıza bakmadan işlerine devam etmektedirler zaten.. Burada anlatmak istediğim sizin Darwin'in bu bilimsel yaklaşımına katılmak zorunluluğunuz değildir. İfade etmek istediğim tak taraflı bakış açısıyla ulaşılan sonuçların kimseye bir katkısı olamayacağıdır... Bu nedenle her nekadar "Yaradılış kuramını" yok edeceği kaygısıyla da yaklaşılsa, "Evrim Kuramı" gerçek yada hatalı da olsa bu anlamda gelecekte hiç bir şey değişmeyecektir... Tıpkı geçmiş yüzyıllarda teist düşünce ve kaygılarla reddedilen bilimsel buluşların, Örneğin ' dünyanın yuvarlak olduğu ve güneşin etrafında dönmesi ' gibi, Bu gerçekleri tek taraflı bakış açısıyla reddederek önlemeye çalışmaları hiç birşeyi değiştirmemiş, Bu gerçekler ortaya çıktığında da teist kavramlar oratadan kalkmamıştır... Geriye kalan sadece o bilim adamlarını insanlığın geleceği adına çektikleri acılar, Ve onlara her türlü baskı ve işkenceyi reva gören, Korkularla dolu tutucu Teist Kafaların, insanlığa hiçbir yararı olamayan tutum ve yaklaşımları olmuştur... Sonunda kazanan bilimsel düşünce ve insanlığın yararına olan buluşları olmuş, Orataya çıkan yeni koşul ve şartlara göre yeni yorum ve yaklaşımlarla inançlar var olmaya devam etmiştir... Çünkü bütün insanlar düşünen varlıklardır ve düşünmek onların en önde gelen temel yeteneklerindendir İnsanlar ister Teist, ister bilimsel yaklaşımlarla kavramları yorumlayıp sonuçlar çıkarsınlar... Değişen tek şey, Hangisinin insanların geleceğine doğru ve yararlı çözümler üretip üretemediğidir.. Bu nedenle inançlarına saygılı akıllı teistler, bilimi inançlarından uzak tutup, onu reddetmek yerine... Onun öne sürdüğü ve gerçek olduğunu ispatladığı yeni koşul ve durumlarda kendileri için yeni yorumlar öne sürerler. Örneğin her yeni bilimsel kuramın gerçekliğe dönüşerek buluş olması durumunda, bunların kuran da zaten açıklandığı ve yazıldığının söylenmesi gibi... Oysa ne kadar çağdaş görünmeye de çalışsalar, ortaçağ zihniyetiyle bilimi çeşitli saptırmalarla karalamaya çalışan, Kendilerine ' bilim arastirma vakfi ' adını vererek H.Yahya yani Adnan oktar zihniyetindeki insanlar Teist kaygılarla insanlığa katkıdan uzak yaklaşımlar içindedirler. . Bu güne kadar da bilim zaten teist kaygılarla gerçekleri araştırmadığı için, Bütün insanlığa daha çok faydası olan yararlı katkılarda bulunmuştur.. Bizimde yapmamız gereken, Peşin kabul yada toptan reddetmek yerine, Kafalarımızda Teist ve Bilimsel kavramları ayrı ayrı yerlerde tutup Düşünce ve değerlendirmelerimizde Teist inanış yada bilimsel gerçekleri çeliştirmeden, İnsanı ve onun yaşamını yorumlama çabası içinde olabilmeliyiz, Onun gelecekte ulaşacağı, insanlığa yararlı buluşları önünde engel olacak düşünce ve yaklaşımlardan uzak durmalıyız... Bunu başarabilen batılı medeniyetler bu gün içinde bulunduğumuz çağda her türlü bilimsel yaklaşım ve buluşlarla, Yaşama ve insanlığı katkıda bulunmaya devam ederken, Ortadoğu çoğrafyasının İçinde bulunduğu durumu gözlemlediğimiz de, Hala tesit inanış kaygılarıyla çağdan uzak kalmakta, Ve hala onlara insanlığı, ilimi biz öğrettik diye avunmaya çalışmaktadır.. Bu doğru bakış açısını yakalamak, hem bizim, hem torunlarımızın, hem de bütün insanlığın kazancı olacaktır... Saygılarımla *tna *** -
DARWİN'İN IRKÇILIĞI ve TÜRK DÜŞMANLIĞI
GeceKuşu şurada cevap verdi: a.y.h.a.n başlık Dini Konular - Din - Dinler
*** *** Sayın 'a.y.h.a.n' ; Kendi inanışlarınızı ve reddetmeye çalıştığınız bilimsel yaklaşımları burada paylaşıma açtığınız ortada... Bu da bir yaklaşım... Ancak bilimsel görüş ve değerleri kabul yada reddetmek için önce onlar hakkında en temel bilgilere sahip olmanız gerekir... Bu da ancak bu konu hakkındaki tüm literatüre ulaşıp izleyerek ve okuyarak gerçekleşebilir... Oysa sizin yaptığınız tek taraflı kaynaklarla önümüze koyduğunuz bilgiler olunca ... Paylaşımınız tutarlı olmak ve bilgi anlamında katkı da bulunmak yaklaşımından uzak kalıyor Yapmış olduğunuz sadece; ( www.bilimarastirmavakfi ) ve ( www.harunyahya ) sitesinde yayınlanan yazıları buraya aktarmaktan öteye gidemiyor... Ve bunun herkes farkında olmalı ki aynı görüşü paylaşın yada paylaşmayın size yönelik bir tek yanıt yok.. *** Sevgili 'a.y.h.a.n' ; 'sedelina ' ; 'Armance' ; 'ahirzaman' ; 'bilimselci ' ve ben ve diğer arkaşlarım, Elbette bir şeyleri kabul etmek yada etmemek bizim sorumluluğumuzda, Ancak bizlerin kabul ettikleri yada etmedikleri her şey, biz böyle düşünüyoruz diye Onların doğru yada yanlış olduğunu göstermez... Bir konu hakkında yapmamız gereken en doğru yaklaşım, tek taraflı bilgilerle beslenmemeye çalışmak. Eğer bir konu hakkında gerçek doğrulara ulaşmak istiyorsak, bir çok kaynaktan araştırma yapmamız gerekiyor Örneğin, benim kütüphanem de yukarıda bahsettiğim ilgili sitelerin yayınladığı e-kitaplar da, Bir çok akademisyen ve araştırmacının Evrim kuramı ile ilgili yazdıkları yayın ve kitaplarda Darwin'in yazmış olduğu Çıplak maymun ve bu konudaki diğer bir çok yayını da var... Artık burada bana kalan, onların hepsini okuyarak yapacağım değerlendirmelerle bu düşünceye katılmak yada katılmamak... Ama benim katılıyor yada katılmıyor olmam yinede bir şeyi değiştirmez, yaptığım şey konu hakkında bilgi sahibi olmaktır. Burada esas görev bu konuyu araştırıp geliştiren bilim adamlarınındır, ve onlarda sizin yada benim buna inanıp inanmadığımıza bakmadan işlerine devam etmektedirler zaten.. Burada anlatmak istediğim sizin Darwin'in bu bilimsel yaklaşımına katılmak zorunluluğunuz değildir. İfade etmek istediğim tak taraflı bakış açısıyla ulaşılan sonuçların kimseye bir katkısı olamayacağıdır... Bu nedenle her nekadar "Yaradılış kuramını" yok edeceği kaygısıyla da yaklaşılsa, "Evrim Kuramı" gerçek yada hatalı da olsa bu anlamda gelecekte hiç bir şey değişmeyecektir... Tıpkı geçmiş yüzyıllarda teist düşünce ve kaygılarla reddedilen bilimsel buluşların, Örneğin ' dünyanın yuvarlak olduğu ve güneşin etrafında dönmesi ' gibi, Bu gerçekleri tek taraflı bakış açısıyla reddederek önlemeye çalışmaları hiç birşeyi değiştirmemiş, Bu gerçekler ortaya çıktığında da teist kavramlar oratadan kalkmamıştır... Geriye kalan sadece o bilim adamlarını insanlığın geleceği adına çektikleri acılar, Ve onlara her türlü baskı ve işkenceyi reva gören, Korkularla dolu tutucu Teist Kafaların, insanlığa hiçbir yararı olamayan tutum ve yaklaşımları olmuştur... Sonunda kazanan bilimsel düşünce ve insanlığın yararına olan buluşları olmuş, Orataya çıkan yeni koşul ve şartlara göre yeni yorum ve yaklaşımlarla inançlar var olmaya devam etmiştir... Çünkü bütün insanlar düşünen varlıklardır ve düşünmek onların en önde gelen temel yeteneklerindendir İnsanlar ister Teist, ister bilimsel yaklaşımlarla kavramları yorumlayıp sonuçlar çıkarsınlar... Değişen tek şey, Hangisinin insanların geleceğine doğru ve yararlı çözümler üretip üretemediğidir.. Bu nedenle akıllı teistler, bilimi inançlarından uzak tutup, onu reddetmek yerine... Onun öne sürdüğü ve gerçek olduğunu ispatladığı yeni koşul ve durumlarda kendileri için yeni yorumlar getirmektir. Örneğin her yeni bilimsel kuramın gerçekliğe dönüşerek buluş olması durumunda, bunların kuran da zaten açıklandığı ve yazıldığının söylenmesi gibi... Oysa ne kadar çağdaş görünmeye de çalışsalar, ortaçağ zihniyetiyle bilimi çeşitli saptırmalarla karalamaya çalışan, ' bilim arastirma vakfi ' görünümündeki yaklaşımlar Teist kaygılarla insanlığa katkıdan uzak kalmaktadır. Bu güne kadar da bilim zaten teist kaygılarla gerçekleri araştırmadığı için, Bütün insanlığa daha çok faydası olan yararlı katkılarda bulunmuştur.. Bizimde yapmamız gereken, Peşin kabul yada toptan reddetmek yerine, Kafalarımızda Teist ve Bilimsel kavramları ayrı ayrı yerlerde tutup Düşünce ve değerlendirmelerimizde Teist inanış yada bilimsel gerçekleri çeliştirmeden, İnsanı ve onun yaşamını yorumlama çabası içinde olabilmeliyiz, Onun gelecekte ulaşacağı, insanlığa yararlı buluşları önünde engel olacak düşünce ve yaklaşımlardan uzak durmalıyız... Bunu başarabilen batılı medeniyetler bu gün içinde bulunduğumuz çağda her türlü bilimsel yaklaşım ve buluşlarla, Yaşama ve insanlığı katkıda bulunmaya devam ederken, Ortadoğu çoğrafyasının İçinde bulunduğu durumu gözlemlediğimiz de, Hala tesit inanış kaygılarıyla çağdan uzak kalmakta, Ve hala onlara insanlığı, ilimi biz öğrettik diye avunmaya çalışmaktadır.. Bu doğru bakış açısını yakalamak, hem bizim, hem torunlarımızın, hem de bütün insanlığın kazancı olacaktır... Saygılarımla *tna *** -
KENDİ AYIPLARINI İSLAMA MAL ETMEYE ÇALIŞAN ŞU ZİHNİYETE BAKIN HELE
GeceKuşu şurada cevap verdi: fakir başlık Dini Konular - Din - Dinler
bir insan rüşvet yemiyorsa bir insan emanete ihanet etmiyorsa bir insan yalan söylemiyorsa bir insan verdiği sözü tutuyorsa bir insan kendisine zararlı olan maddeleri kullanmıyorsa bir insan Haketmediklerine el uzatmuyorsa bir insan karşısındakini kırmıyorsa bir insan insanlara, iyi davranıp güzel hitaplarda bulunuyorsa bir insan hanımını sevgiden, çocuğunu şefkatten mahrum etmiyorsa bir insan elde ettiği değerleri akılcı, paylaşarak kullanıyorsa Bütün bunlar insanların, İnsan olmalarının gereği olan davranışlardır... Bütün bu olması gereken özellikleri, 1400 yıl öncesini tek sebep olarak göstermek doğru değildir... İnsana dair bütün iyi özellikleri sıralayıp sonrada bunlar gericilikmidir demek Laf cambazlığı dır... benim yazımda anlatılmak istenen "Biz her şeyin iyi tarafını alıp bugünlere geldik" demektir... Burada anlatılmak istenen, söylenmiyen şeylerin söyleniyormuş gibi gösterilmesinin, Örneğin "zina serbets olsun heryer bilmem ne olsun DİYOSAN " "madura değil hırsıza acıyorsunuz" Diyerek. Böyle söylenmediği halde bu ifadeleri kullanmak sizin sapıkca iftira anlayışınız olduğudur... Karşı durulan 1400 yıl öncesi ve bize kazandırdıkları iyi şeyler değil, bunlar yetmez yeni iyileri ilave etmeliyiz dendiğinde, Sizin ******* inkar anlayışlarınızdır... Anlatılmak istenen, İnsanın düşünen bir varlık olduğu ve önde gelen temel yeteneklerinden biri olduğudur. Köhnemiş düşünce ve yaklaşımların bu tür etkilerinden sıyrılamayıp hala insanlara bu demagojik yaklaşımlarla kafaları bulandırmaya çalıştığınızdır. Anlatılmak istenen, Bu temel yeteneğinizi yitiririp, Artık aklınızı kiraya verdiğiniz için. papağan gibi ezberledikleriniz dışında her söyleneni yanlış anlayıp, Üstelik çok akıllı görünmeye çalışıp anlamıyonuz ki yaklaşımlarınızdır... Anlatılmak istenen, Birilerini Kafanıza kazıdığı bu tek taraflı yanlış düşünceleri şimdi de bizlere dayatarak, Hem kendinize hemde bize zarar vermeye devam ettiğinizdir.... Kimse sizin iyi yönlerinize karşı değil... Kimse sizin inanıyor yada inanmıyor olmanıza karşı değil... Ama sizler sizin gibi düşünmeyene ve inanmayana karşı her zaman dayatmacı ve iftiracısınız... A N L A T I L M A K İSTENEN : Diyerek kafaları çürütmeye, insanları hala yanlışa yönlendiren bu düşüncelerinizin doğru olmadığını, Kafınıza sokulmuş hurafelerle kadını erkekden güçsüz aşağı olduğunu kabul eden görüşlerinizin yanlışlığını İfade ettiğimizde hemen bu doğruları söyledik diye iftiralar atmanız, kafir ilan etmeniz sapıklığıdır.. Bunu söyleyerek aslında kendi kafalarınızın ardında yatan bir başkasının inancını kendi erkek gücünüzle değiştirmek, çakallığı ve artniyetinin başkalarında da olduğu korkusunu ifade ettiğinizi söylediğimizde, bunu "kurban olduğum mevlam bunu ne güzel belirtmiş" diyerek, dine allaha bağlayıp Bizi "aferin küçük turan dursun "ifadeleriyle kafir ilan ederek, ona yaptığınız gibi, bizide, ayetler gösterip asıp keseceğiniz tehditlerinizdir... A N L A T I L M A K İ S T E N E N : Doğru söylediklerinizin yanında çok yanlış şeylerde söyleyip, bizimde inanmamızı istemenizdir, Yanlıştır dediğimizde hemen bize besteler yaparım imalarınızdır... Ben sizin Y A N L I Ş L A R I N I Z I kabul etmek zorunda değilim. Bütün bu yanlışlara ve dayatmalara G Ö Z Y U M M A K zorunda değilim. Ben güneşte, aydınlıkta, insan sağlığına uygun ortamlarda yaşamak istiyorum.. Aklıma ve geleceğimi sağlıklı yorumlar getiren yazı yorum ve yaklaşımlar okumak istiyorum... Ben sizin gibi D Ü Ş Ü N M E K zorunda değilim...Anlatılmak istenen budur... A N L A T I L M A K İ S T E N E N : Bizim her şeyin iyi tarafını alıp bugünlere geldiğimizi, Eskimiş zihniyetlerin bu yanlış düşünce ve görüşlerini kabul etmediğimizi, Düşünmeden, anlamadan birşeyleri kabullenmiyen inasanlara,"utanılacak bir haldesiniz" deyenlerin Kendilerinin "utanılacak, âciz hallerini" görmeleri gerektiğini anlamaları... Kargaları Kendimize kılavuz seçmekten vazgeçtiğimizi ! Artık A N L A Ş I L M A S I D I R... -
Kim sizin "kardeşini çocuğu aileni akrabanı alıp ateşe atmaya götürmüş"... Bu sizin hüsnü kuruntunuz... Herkesin kafasında bir tanrı inancı yoktur ve senin bunu anlayamıyor olman kendi içinde bu insanlara karşı sürekli bir sorun üretiyor... Senin düşündüğünü düşünmedikleri, senin inancını kendi içlerinde sorguladıkları için hep nedense sizleri ateşe atmaya götürür oluyorlar... Sıkıştıkca küfüre yatkın, inkarcı yok edici zihniyetlerin, bahanesi bu sorunuz... Aslında bu böyle değildir... Bu sizin sorunuz kendi içinde bir kandırmacadır... Kimse farklı düşünüyor diye başkalarını ateşe atmış olamaz... Burada esas sorununuz bir zamanlar size söylenen bu sözleri hiç sorgulamadan kabul edip sonrada bize satmaya kalkmanızdır... Burada pazarlamaya çalıştığınız müritlik yaklaşımlarınıza karşı görüşler yazanların bu düşüncelerini hazmedememenizdir... Burada sorununuzun temelinde yatan şey inandığı tanrıyı sorgulayabilen insanların var olduğudur Buradaki sorununuz sizin gibi sorgulayamayanların da her zaman sizin yaptığınız gibi tepki gösterip, besteler yaparım tehditleridir... Sonrada bu hazımsızlıklarına arayıp buldukları kılıflarla... Düşünceme karşı geliyor kafirler demek yerine "kardeşini çocuğu aileni akrabanı alıp ateşe atmaya götürse" bahanesiyle kıvırtır dururlar... Siz size yakışanı yakın zamanda göstereceksiniz... Yakında ortaya çıkacaktır merak etmeyin... Uyduracağınız hiç bir kılıf, iftira, yalan sözler ve gizli benzetmeler... İnsanların sizden farklı düşündükleri için bunları yaptığınız gerçeğini gizleyemeyecektir...
-
BİR KAÇ GÜNE KALMAZ DURMUN VAZİYETİ ORATAYA ÇIKACAK GÖRÜNÜYOR... ARKASINA SAKLANMAYA ÇALIŞTIĞIN BU İNCE VE KİBAR KİŞİLİK BİRKAÇ GÜNE KALMAZ DEĞİSECEK GÖRÜNÜYOR... Belki bu uyarı seni bir kaçgün daha kendini gizlemene yardımcı olacaktır... Sonra sanırım "Allah rızası için kendinizi durudurmaktan vazgeçip O bazıları dediklerine sürekli besteler yapmaya başlayacaksın galiba... Yeterki sizin düşündüğünüzü düşünmediğini anlayın... Besteler, hakarete dönmeye başladı aslında, yakında iftira, sonra küfüre dönüşecektir sanırım... Kuran sizin gibilerinin tekelinde, hep sizin gibiler tarafından açıklanmaya muhtaç görüldüğü müddetce Bu böyle devam edip gidecek... Daha önceden birilerini kendi tarafınıza çekme çabalarınızı gördüğüm için size bir soru sorabilirmiyim demiştim... Gerçek kişiliğiniz ortaya çıktığında o yazdığınız cevabı size göndereceğim... Değişmemeye bakın... Önce, ince, mubarek diyen yaklaşımlar...Sonra, besteler,...bakalım nerelere gideceğiz... Kuran'ın birilerini tekelinde olmadığını, insanların sizin yorumlarınızla bu dünyayı algılamak zorunda olmadığını artık farketseniz iyi olacak... Hep sizin dışınızdakiler "okuduğunu anlmak istemiyor" hep siz "ben neyapayım" diyorsunuz Sıkıştık mı anlamıyonuz...Sıkıştık mı Besteler başlıyor... sıkıştık mı "......" laflar... Ahirzaman, gittikçe anlamca boş kelimeler kullanmaya başladın sence bu neyin ifadesi? Bence çaresizliğin ifadesi ama sen adına ne dersin bilmem "Kılavuz karga diyebilirmiyiz ! "pislik dediğiniz mağaralarınızdaki yarasa pisliği olamasın sakın !" Siz size ve zihniyetinize yakışan lafları söylemeye başladınız ya ... artık gerisi gelir...
-
BÜLENT ECEVİT: Mavi gömlek, siyah kasket, ilkeli siyaset ve zarafet
GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
Ecevitin Yaşam Öyküsü: http://video.milliyet.com.tr/video.swf?vid...6/11/ecevit.flv *** Ecevit: Mavi gömlek, siyah kasket, ilkeli siyaset ve zarafet Karaoğlan derin uykuya dalarken Ecevit uyutulurken biz, bir zamanların mahşeri kalabalıklarından artakalan bir avuç adam dışarıda, her daim bizi gaflet uykularından uyandıran adamın, derin uykusundan uyanmasını bekliyorduk, dualarla... Perşembe gecesi... Saat 01.00... Ankara Keçiören'de Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) hastanesi önü... Hemen karşıdaki sokakta televizyonların naklen yayın araçları kurulu... Hastane girişinde birkaç araba... Ve bir avuç adam... Tanıdıklarım: Ecevit'in en yakınında olmuş iki gazeteci: Fikret Bila ve Mehmet Çetingüleç... Partinin basın danışmanı Süleyman Yağız... Ve onun kabinesinde bakanlık yapmış Yaşar Okuyan... Az sonra TRT'deki kameramanlık günlerinden tanıştığımız DSP'nin eski milletvekili Mustafa Vural ağlayarak geliyor. Eşinin telkinlerine rağmen gözyaşlarına hakim olamıyor. 1.15'te Sağlık Bakanı Recep Akdağ hastaneden çıkıyor. Ecevit'in beyin ölümünün gerçekleştiği, yaşam destek ünitesine bağlandığı haberi geliyor. Az sonra DSP Genel Başkanı Zeki Sezer bunu yalanlıyor. Son yıllarda her fotoğraf karesinde Ecevit'lerin başucunda görünen yakın koruması Recai Birgül'ü arıyorum: "Evet, beyefendinin durumu ağır" derken ağlamaya başlıyor o da... "Karaoğlan" efsanesini yaratan yüzbinlerden artakalan bir avuç adam, geceyarısı efsanenin son durağında içerden haber bekliyor. Üç cümlelik açıklama 18 Mayıs günü Ankaralıların Danıştay saldırısını protesto için Anıtkabir'e yürüdükleri saatlerde tepkisini bir basın açıklamasına döktü Ecevit... Yayın organlarına gönderilen açıklamada "Bülent Ecevit'in demeci" deniliyordu. Partisi yoktu artık; o, sadece bir isimdi. "Hükümet derhal çekilmelidir" başlıklı demeç üç cümleden ibaretti: "Laik demokratik cumhuriyete karşı Ankara'da göz göre göre işlenen korkunç cinayetten başbakan da sorumludur ve başında bulunduğu hükümet de sorumludur. Bu hükümet artık görevde kalamaz. Halkın yüzüne bakamaz." Bu kadar! Ecevit açıklamalarında alışkın olmadığımız bir cümle aksaklığı ama hep alışkın olduğumuz sorumluluk, kararlılık ve duyarlılık... Bir intihar girişimi Bu açıklamayla yetinmedi. Cenazeye gitmek istiyordu. Rahşan hanım bunu yapmaması gerektiğini söyledi. Hava sıcaktı. Cenazede bir izdiham olacağı belliydi. Bu halde gitmemeliydi. Diretti Ecevit... Böyle bir günü evde televizyondan izleyemezdi: "Aynı fikir doğrultusunda olduğumuz bir değerli insanı son yolculuğunda yalnız bırakmak istemem. O yüzden cenazesine katılacağım" dedi. Gri gömleğini giydi, kravatını ve ünlü "Ecevit kasketi"ni taktı. Ve cenazeye geldi. Bu, 81 yaşında, sağlık sorunlarıyla boğuşan bir insan için intihar demekti. Cenazede uzaktan görebildiğim kadarıyla gerçekten çok kötü durumdaydı. Kalabalığı yararak zar zor ilerledi, cami avlusunda, musalla taşı başında sıcakta uzun süre bekledi. Üzüntünün de eklenmesiyle yanındakileri tanıyamayacak hale gelmişti. Yanına gelen Devlet Bahçeli'yi hatırlamakta zorlandı. Gözlerinin içi bembeyazdı. Düşüyordu Tören bittiğinde omuzları hepten çökmüş, bacaklarını sürüyemez hale gelmişti. Artık ayakta duracak hali kalmamıştı. İki koruması iki koluna girdiler. Bir ara sendeledi, dizi yere değdi. Kaldırdılar. Kocatepe Camii avlusunu dolduranlar onu hararetle alkışlıyor, "Helal olsun" diye bağırıyordu. Yaşlıca bir adam sırtını sıvazladı, omzunu öptü. Bir başkası uzanıp omzundaki saç telini aldı. O ise bir an önce çıkışa ulaşmaya çalışıyordu. Arabaya zor bindi. "Derin uyku" Eve geldiğinde bitkindi. Dinlenmeye çekildi. İki saat sonra fenalaştı. Recai Birgül özel doktoru Mücahit Pehlivan'ı aradı. Pehlivan hemen gelip ilk müdahaleyi yaptı. Bilinci kapalıydı. Ambulansla hastaneye, acil servise götürdüler. Ankara hâlâ Danıştay saldırısının şokundaydı. Ecevit yoğun bakım ünitesine alındı. Beyin tomografisi çekildi. Beyin kanaması geçirdiği saptandı. Sağ yanına felç inmişti. 22.30'da bir operasyon yapıldı. Dört saat sürdü. Beyindeki kanama durduruldu. Sonra uyutuldu. 80 yıllık bir ömrün ve yarım asrı aşan, seçimler, zaferler, darbeler, hapisler, yenilgiler, zirvelerle dolu bir siyasi koşunun ardından gelen "derin uyku"ydu bu. Ve biz, bir zamanların mahşeri kalabalıklarından artakalan bir avuç adam dışarıda, her daim bizi gaflet uykularından uyandıran adamın, derin uykusundan uyanmasını bekliyorduk, dualarla... Bülent Ecevit'in çevirisiyle son uyku "Uyandırmayın, yalvarırım!" Ecevit, Hint edebiyatına tutkundu. Özellikle de Rabindranath Tagore'a hayrandı. Onun "Gitanjali"sini henüz 16 yaşındayken çevirmişti. Tagore'un Tanrı'ya ve ölüme dair dizelerini her daim yaşam felsefesi bellemişti. İşte onun kaleminden bir bölüm: "Gece onu boş yere beklemekle hemen hemen sona erdi. Sabaha karşı yorgun bir halde uykuya dalmışken, birdenbire kapıma gelmesinden korkuyorum. Ey dostlar, Yolu ona açık bırakın, ona engel olmayın. Şayet onun ayak sesleri uyandırmazsa beni kaldırmaya uğraşmayın, yalvarırım. Sabah aydınlığının bayramında kuşların gürültülü korosuyla, rüzgarın başkaldırışıyla uyandırılmak istemiyorum. Hatta kapıma ansızın Tanrım bile gelse rahatsız edilmeden uyuyayım. Ah benim uykum, Sona ermek için yalnız onun dokunuşunu bekleyen değerli uykum... Ah benim kapalı gözlerim, uyku karanlığından meydana gelmiş bir rüya gibi gülümseyerek önümde dururken yalnız onun gülümseme ışığına açılacak olan kapalı gözlerim... O bana bütün ışıkların ve şekillerin ilki halinde görünsün. Uyanan ruhuma neşenin ilk titreyişi onun nazarlarından gelsin. Ve benim kendime dönüşüm, doğrudan doğruya ona dönüşüm olsun." [email protected] *** Kötüye gidiş yok, uyanacak 4.5 saatlik bir beyin ameliyatı geçirdiği günden beri uyutulan Bülent Ecevit, bugün uyandırılacak. Ecevit'in sağlık durumu, uyandırıldıktan sonra netleşecek RADİKAL - ANKARA - Yüksek tansiyona bağlı olarak beyin kanaması geçiren eski Başbakan Bülent Ecevit, ameliyatın sonrasında başlatılan anestezi yoluyla uyutulma sürecinden bugün çıkarılacak. Ecevit'in sağlık durumu, uyandırıldıktan sonra netleşecek. Danıştay 2. Dairesi üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in cenazesine katıldıktan sonra, 18 Mayıs gecesi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne (GATA) kaldırılan ve 4.5 saatlik ameliyatın ardından doktorlar tarafından uyutulan 81 yaşındaki Ecevit'in bugün uyandırılması bekleniyor. GATA'dan dün yapılan açıklamada Bülent Ecevit'in ameliyat sonrası durumunda bir değişiklik olmadığı vurgulandı. Hastane önünde ziyaretçi defteri açıldı. Sezer: Koma hali değil DSP Genel Başkanı Zeki Sezer de Ecevit'in sağlık durumuna ilişkin son gelişmelere yönelik şu bilgileri verdi: "Sağlık durumunda olumsuzluğa doğru bir gelişme yok. Bugün detaylı olarak yapılmış testlerden yeni tetkiklerden de bu sonucun çıktığı doktorlar tarafından teyit edildi. Gerçekten sevindirici gelişme. Bir yanlışlığı da düzeltmek istiyorum. Sayın Ecevit'in komada olduğu yazılıyor. Ancak kendisi uyutulma halinde. Bu uyutulmanın nedeni bildiğiniz gibi vücudun yenileşmesinin daha kolay sağlanması. O nedenle koma durumunda demek doğru bir değerlendirme değil. Sayın Ecevit çok büyük badireler atlattı. Her alanda her konumda çok güçlü, kararlı olduğunu biliyoruz. Bu gücü, bu kararlılığıyla mevcut durumu da aşacaktır. Buna yürekten inanıyoruz. İnanmanın ötesinde de tıbbi verilerin bu doğrultuda olması sevindirici. Sayın Ecevit'in çok kısa sürede eski sağlığına kavuşabilmesi konusunda kesinlikle bir inanca sahibiz." 'Vefalı rakip' ziyaret etti Bülent Ecevit'i dün 'Türk siyasetindeki ezeli rakibi' olarak tanınan dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de ziyaret etti. Demirel, ziyaret sonrasında şunları söyledi: "Sayın Ecevit'e geçmiş olsun dileklerimi iletmek üzere geldik. Muhterem eşi Rahşan hanımı ziyaret ettik. Geçmiş olsun diledik, iyi niyetlerimizi belirttik. Dualarımızın sayın Ecevit'in bir an evvel sağlığına kavuşması yönünde olduğunu ifade ettik. Böyle bir durumdan duyduğumuz üzüntüyü ifade ettik. İçeride verilen bilgiye göre sayın Ecevit'in sağlık durumunda değişin bir şey yok. Bir süre daha böyle devam edecek. Ancak telaşlanacak da bir şey olmadığı ifade ediliyor. Rahşan hanımı çok sakin, soğukkanlı gördüm. Karşıdan görüntüsü öyle." Kaynak: © RADİKAL 21/05/2006 *** Ecevit’in durumu ciddiyetini koruyor Geçirdiği beyin kanamasının ardından, GATA’ya kaldırılarak ilaçla uyutulan ve solunum cihazına bağlanan eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in tedavisinin sürdüğü, mevcut durumunda herhangi bir değişiklik olmadığı açıklandı. ANKARA - Yüksek tansiyona bağlı beyin kanaması geçiren eski Başbakan ve DSP Onursal Başkanı Bülent Ecevit’in GATA’daki tedavisi sürüyor. Hastaneden yapılan açıklamada, Ecevit’in mevcut durumunda bir değişiklik olmadığı duyuruldu. DSP Genel Başkanı Sezer, Ecevit'in sağlık durmunda olumsuza doğru bir değişme olmadığını söyledi. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer ise Ecevit’in sağlık durumunda olumsuz bir gelişme olmadığını belirterek, “İyi bir durum sözkonusu” dedi. Sezer, “Ecevit çok büyük badireler atlattı. Bu durumu aşacağına da inanıyoruz” dedi. Sezer, ayrıca Rahşan Ecevit’in durumunun da iyi olduğunu sözlerine ekledi. Ecevit’in 48 saatlik uyutulma süresi yarın sabah dolacak ardından doktorlar yeni bir durum değerlendirmesi yapacak. HASTANEYE ZİYARETÇİ AKINI Ecevit’in tedavi altında tutulduğu hastaneye çok sayıda vatandaş ile birlikte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhalefet liderleri Deniz Baykal, Erkan Mumcu, Mehmet Ağar ve Devlet Bahçeli ile SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın ziyarette bulundu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ve kuvvet komutanları da Ecevit’i hastanede ziyaret etti. Ecevit’in ziyaretçileri arasında bulunan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “1999’da ben kendisine cumhurbaşkanı olarak başbakanlığa tayin ettim. Benim son tayinim, kendisinin de son görevi oydu” dedi. Bu arada, “Biz onun sayesinde ekmek yiyoruz” diyen Amasra Maden Ocağı işçileri ise Ecevit’in sağlığına bir an önce kavuşması dileğinde bulundu. ÖZBİLGİN’İN CENAZE TÖRENİNE KATILDI Ecevit, son olarak Danıştay’a yönelik saldırıda yaşamını yitiren Mustafa Yücel Özbilgin’in, Kocatepe Camii’ndeki cenaze törenine katılmıştı. Yazılı açıklama yapan Ecevit saldırıyı, korkunç bir cinayet olarak nitelendirmişti. Ecevit, açıklamasında, “Laik, demokratik cumhuriyete karşı Ankara’da göz göre göre işlenen korkunç cinayetten, başbakan da sorumludur ve başında bulunduğu hükümet de sorumludur. Bu hükümet artık görevde kalamaz. Halkın yüzüne bakamaz” demişti. Bülent Ecevit, başbakanlığının son dönemlerinde de ciddi sağlık sorunları yaşamıştı. Pınar Aydınlı NTV-MSNBC VE AJANSLAR Güncelleme: 00:35 TSİ 21 Mayıs 2006 Pazar *tna *** -
*** ‘Protestoları doğal karşılamıyorum’ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’da yapılacak Dünya Ekonomik Forumu’na gitmeden önce yaptığı açıklamada, Danıştay 2. Daire üyesi Yücel Özbilgin’in cenaze töreninde yapılan protestoları doğal karşılamadığını söyledi. NTV-MSNBC Güncelleme: 02:56 TSİ 21 Mayıs 2006 Pazar ANKARA - Başbakan Tayyip Erdoğan, Danıştay’a düzenlenen saldırının ardından, “Halkın tepkisi takdir edici, devam etmeli” diyen Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e, “Sorumluluk mevkiinde bulunan insanların her söylediklerinin bir bedeli vardır” sözleriyle yanıt verdi. Başbakan Erdoğan, Danıştay üyelerini hedef alan saldırıya kilitli kalamayacağını, Türkiye’nin bu atmosferden çıkması için, tüm kurumların el ele verip işbirliği yapması gerektiğini söyledi. Saldırının cumhuriyetin tüm kurumlarına yönelik olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, saldırının aynı zamanda hükümete de yönelik olduğunu söyledi. “ELİMİZDE ÖNEMLİ BULGULAR VAR” “Türkiye’de bu tür puslu havaların beklentisinde olanlar var” diyen Erdoğan, bu süreci devam ettirme gayretinin ülkeye bir şey kazandırmayacağını ifade etti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hükümetin soruşturmayı yakından izlediğini ve ellerinde çok önemli bulgular olduğunu da sözlerine ekledi. *** Gül: Huzuru bozmak istiyorlar Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Türkiye’nin huzurunun bozulmak istendiğini ve iç çekişmelerin içine çekilmeye çalışıldığını söyledi. NTV-MSNBC Güncelleme: 02:55 TSİ 21 Mayıs 2006 Pazar ÇANKIRI - Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Çankırı Kongresi’nde konuşan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Türkiye’deki istikrara gölge düşürülmek istendiğini söyledi. Gül, “Türkiye’nin huzurunu bozmak, bu gidişatı durdurmak, yine eski yıllarda olduğu gibi iç çekişmelerin içine atmak için komplolar başladı” dedi. Danıştaya yapılan saldırının aslında bütün devlete, hükümete, millete yönelik olduğunu söyleyen Gül, “Türk polisi bu işin arkasında kim varsa hepsini çıkaracaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’nin önünü karartmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecek” diye konuştu. *tna ***
-
*** Gündem Saldırının azmettiricisi yakalandı Danıştay’a ve Cumhuriyet Gazetesi’ne saldırıyı azmettirdiği tespit edilen Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılma eski Binbaşı Muzaffer Tekin intihar girişiminde bulundu. Hastaneye kaldırılan Tekin, gözaltına alındı. Ancak saldırı günü evinden ayrılan ve komşularına “Çanakkale’ye gidiyorum” diyen Tekin bulunamadı. Öğle saatlerinde bıçakla intihar girişiminde bulan Tekin, özel bir hastaneye kaldırılınca polis tarafından gözaltına alındı. Göğsünden hafif yaralı olarak hastaneye getirilen Tekin’in sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. Tekin’in sağlık durumunun el vermesi halinde bugün Ankara’ya götürüleceği belirtiliyor. ZANLILARDAN PİŞMANLIK YASASI İÇİN BAŞVURU İstanbul’da yakalanan ve Cumhuriyet Gazetesi’ne düzenlenin bombalı saldırıya karıştıklarını itiraf eden İsmail Sağır ve Tekin İrşi de polise Pişmanlık Yasası’ndan faydalanmak istedikleri yönünde başvuruda bulundu. Olaylarla ilgili olarak aralarında Alparslan Arslan’ın da bulunduğu 6 kişinin de yarın adliyeye çıkartılması bekleniyor. KENDİLERİNİ ‘VATANSEVER GÜÇ’ OLARAK TANIMLIYORLAR Polis, saldırganların bilinen örgütlerden birine üye olmadıklarını, fakat kendilerini “Vatansever Güç” olarak tanımladıklarını belirtiyor. Alparslan Arslan’ın arabasında bulunan iki tabancanın, planlanan başka eylemlerde kullanılabileceği ihtimali de değerlendiriliyor. ‘GAZETEYE HER BAKTIĞIMDA KIZGINLIĞIM ARTIYORDU’ Öte yandan, zanlı avukat Alparslan Arslan’ın ifadeleri de netleşmeye başladı. Aslan’ın “Danıştay üyelerinin fotoğraflarını yayınlayan gazeteyi yanımda taşıyordum ve her bakışta kızgınlığım daha da artıyordu” dediği öğrenildi. NTV Güncelleme: 03:08 TSİ 21 Mayıs 2006 Pazar *** 'Esrarengiz isim' yaralı bulundu Kendisini öldürmek mi istedi? Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay'a düzenlenen saldırılarla ilgili olarak aranan eski Yüzbaşı Tekin, bıçakla göğsünden yaralı olarak iki kişi tarafından hastaneye bırakıldı Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine düzenlenen saldırılarla ilgili olarak aranan eski yüzbaşı Muzaffer Tekin, göğsünden bıçakla yaralanmış halde hastaneye kaldırıldı. Tekin'in kendisini öldürmek istediği öne sürüldü. Danıştay soruşturması kapsamında, 17 Mayıs'ta düzenlenen saldırının ardından her yerde aranan Tekin, dün 15.00 sıralarında Kadıköy Acıbadem Hastanesi'ne getirildi. Villa kendisine ait değil Biri uzman çavuş iki kişinin hastaneye bıraktığı Tekin'in göğsünden yaralandığı, ancak hayati tehlikesinin bulunmadığı ve bilincinin açık olduğu bildirildi. Tekin'in kendisini öldürmek istediği öne sürüldü. Tekin'in Danıştay saldırısının ardından önce güvenli bulduğu bir yerde kaldığı, daha sonra Beykoz'da bir uzman çavuşun evine gittiği öğrenildi. Bu arada Tekin'in yakalanmasıyla ilgili olarak, Beykoz Çavuşbaşı Cumhuriyet Caddesi Ömer Sokak'ta Mahmut Öztürk adlı vatandaşa ait olduğu öne sürülen villaya dün baskın yapıldı. Villadaki bazı eşyalara el konuldu, iki kişi de gözaltına alındı. 'Arslan'ı azmettirmedim' İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah da, Acıbadem Hastanesi'ne gelerek Tekin'le bir süre görüştü. Tekin'in, Danıştay'a ve Cumhuriyet'e saldırıları gerçekleştiren avukat Alparslan Arslan'ı tanıdığını söylediği, ancak azmettirme suçlamalarını kabul etmediği öğrenildi. Muzaffer Tekin'in bu sabah Ankara'ya götürülmesi bekleniyor. Evren'in onayıyla ordudan atılmış İlk ifadesinde kendisini hastaneye bırakan uzman çavuş ile diğer kişinin ismini verdiği bildirilen Tekin'in, 1972'de Harp Okulu'ndan mezun olduktan sonra Kıbrıs Barış Harekatı'na katıldığı, daha sonra Tuzla Piyade Okulu'nda bölük komutanı olarak görev yaptığı öğrenildi. Tekin'in, 1983'te emrindeki teğmenlerin karıştığı bir kavga nedeniyle dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in de onayıyla ordudan ihraç edildiği anlaşıldı. Babası da tanıdık! Muzaffer Tekin'in babası Salih Raci Tekin'in de eski Genelkurmay Başkanı Cemal Tural'a yakınlığıyla bilinen bir asker olduğu anlaşıldı. 9 Eylül 1966 tarihli Hürriyet gazetesinin haberine göre, bu dönemde Akşam gazetesinde köşe yazarlığı yapan İlhami Soysal, 3 kişi tarafından dövüldü. Haberde Soysal'ın, 'Cemal Tural aleyhtarı yazılarım nedeniyle Milli Emniyet'e mensup subaylar olduğunu sanıyorum" ifadeleri yer aldı. Raci Tekin'in bu olaydan yargılanarak mahkûm edildiği anlaşıldı. Eşinin başı açık Tekin'in, Kadıköy Göztepe Dr. Erkin Caddesi'nde bulunan ve 14 yıldır oturduğu evine Ankara'daki saldırının ardından uğramadığı öğrenildi. Apartman yöneticisi İlyas Hacıhaliloğlu, "Başörtüsüyle ilgili bir tavrı yoktu. Kızı ile eşinin başı açıktı. Hatta kızı oldukça açık ve modern giyinir. Kendisini Atatürkçü bilirdik" dedi. Apartman girişindeki Türk bayrağının hafta başında Tekin tarafından asıldığı öne sürüldü. Tekin'in genellikle Kadıköy'de ağabeyine ait akaryakıt istasyonu ve tekstil şirketinde durduğu belirtildi. *** *** Babası da gazeteci dövmekten hükümlü Danıştay saldırısını yönlendiren "çete başı" olduğu gerekçesiyle aranan ve dün İstanbul’da hastaneye yaralı getirilen Muzaffer Tekin’in babasının da 1966 yılında gazeteci İlhami Soysal’ın dövülmesi olayının faili yarbay Salih Raci Tekin olduğu ortaya çıktı. O dönemde Akşam gazetesi Ankara temsilcisi olan gazeteci İlhami Soysal, 8 Eylül 1966’da Ankara’da Buick marka siyah bir otomobille kaçırılmış, feci şekilde dövüldükten sonra Ankara yakınlarında yola bırakılmıştı. Saldırganlar, İlhami Soysal’ı döverken, "Büyüklerimiz aleyhinde yazarsın ha! Sen komünist misin?" demişlerdi. Soysal, yazılarında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural’ı sert biçimde eleştiriyordu. CEZA ALMIŞTI Bu olayı araştıran polis, 34 EH 612 plakalı otomobili Yahşiyan Köyü’nde bulmuş, sahibinin de Yarbay Salih Raci Tekin olduğu belirlenmişti. O sırada Kıbrıs’taki değiştirme birliğinde görevli olan Yarbay Salih Raci Tekin, Ankara’ya geldikten sonra bu olay nedeniyle yargılanmıştı. İlhami Soysal, hem Yarbay Tekin’i, hem de kendisini dövenlerden iki astsubayı teşhis etmişti. Yarbay ve iki astsubay, yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılmışlardı. Yarbay Tekin’in oğlu olan Yüzbaşı Muzaffer Tekin de Tuzla’da bölük komutanlığı yaparken, 1979 yılında adı bir dayak olayına karışmıştı. Tuzla’da bir grup askeri öğrencinin, gittikleri bir gazinoda hakarete uğramaları ve dövülmeleri üzerine Yüzbaşı Muzaffer Tekin, askerlerle gazinoyu basmış, gazino sahibi ve bazı kişileri tartaklamıştı. Bu olay nedeniyle ordudan atılan Muzaffer Tekin’in İslamcı bir kişi olmadığı, milliyetçi bir kişi olarak tanındığı belirtiliyor. Kaynak: Faruk BİLDİRİCİ© Copyright 2006 Hürriyet © 21/05/2006 *tna ***
-
*** Aaa, demek herkes zaten laikmiş! Kocatepe Camii'n-de halktan kaçan politikacı görüntüsü hiç de güzel değildi. Üzücüydü ve düşündürücüydü. Hükümet tam bir şaşkınlık içinde gözüküyor. Başbakan'ın Danıştay saldırısına ilişkin olarak "Bu bir komplodur, Baykal da içindedir" sözleri başka türlü açıklanamaz. 'Komplo' iddiasının kanıtı nedir? Baykal, 'Rejim kırılma noktasındadır' demiş! Kanıt bu! Bu sözler bile Başbakan'ın kendisini nasıl bir açmaz içinde gördüğünü kanıtlıyor. Baykal'a katılıyorum, son derece saçma ve ağır bir ithamdır bu. Havada kalmaya mahkûm, gerginliği biraz daha artırmaktan başka sonuç yaratmayacak bir itham. Danıştay baskınını yapan çetenin başı, ordudan atılan eski bir subaymış. Hani her sene AKP liderinin çekince koyduğu askerlikten tart kararlarından birisi de Muzaffer Tekin adlı bu şahsa uygulanmış! Yanlış mı yapılmış? En çarpıcı gelişme, muhakkak ki Genelkurmay Başkanı'nın sözleriydi: "Tepkiler geçici olmasın, devamlı olsun!" Hilmi Özkök bunları söylerken elbette her gün sokağa çıkıp bakan kovalayın demek istemedi. Her gün bakan kovalamak gibi bir lüksümüz yok. Sanırım Özkök'ün demek istediği, laik düzeni yozlaştırmayı amaçlayan girişimlerin halk tarafından dikkatle izlenmesi ve zamanında tepki gösterilerek önlenmesidir. Kim bilir belki de Özkök'ün aklından geçenlerin özeti şuydu: "Ey sivil vatandaşlar, Türk ordusu laik düzenin koruyucusudur. Amenna. Ama ne olur siz bu işi bize bırakmayın. Halkımız da laikliği korumalı, kollamalı ve gerektiğinde protesto ederek görüşlerini belirtebilmelidir. Bu görev sadece ordunun değil, bütün vatandaşların ve toplumun görevidir!" Ben böyle okudum sayın Özkök'ün sözlerini. Başta Bülent Arınç olmak üzere AKP içinde pek çok kişi ortamı germek, laikliğin içini boşaltıp anlamsız bir slogana dönüştürmek için ellerinden geleni yaptılar. Ve basınımızdan pek çok kişi de bunlara destek verdi. İşte gelinen köy ortada. Danıştay cinayetinden beri bu kişilerin hepsi birdenbire laik kesildi. Acaba gerçekten laikliği benimsedikleri için mi, yoksa gene takıye mi yapıyorlar, anlamak kolay değil. Fakat, gerginleşen ortamın kutuplaşmaya yol açtığına kuşku yok. Ben bugüne kadar 'üniversite öğrencisi isterse türbanla veya başörtüsüyle derslere girebilmelidir, bunun laiklikle ilgisi yoktur, tam tersine, kızları meslek sahibi yapacak bir uygulama olduğu için laikliğe olumlu katkısı olur' düşüncesini savunmuştum. Doğrusu Danıştay cinayetinden sonra artık bu görüşü savunmak gelmiyor içimden. Bu görüşü savunmak, Türk yargısına sıkılan kurşuna ortak olmak, katille birlikte aynı tetiğe basmak anlamına gelecekmiş gibi bir duyguya kapılıyorum. Kutuplaşma böyle bir şey. Sonuçta hepimizin kaybedeceği bir oyundur kutuplaşma. Ama senelerdir türban olayını yaratanlar, kaşıyanlar, kangren edenler bilerek veya bilmeyerek toplumda karşılıklı düşmanlıkların tohumlarını attılar. Daha fazla vakit yitirmeden bu kutuplaşma eğiliminden çıkmalıyız. Bunda da en önemli sorumluluk hükümete düşüyor. Çatışmaların bulunmadığı bir Türkiye'yi aldılar, yüksek yargı organlarının basıldığı, yargıçlarının kurşunlandığı, devlet kurumlarının âdeta kadrolaşma yoluyla işgal edildiği bir Türkiye haline getirdiler. Bu durum, nutuklarla, klişe sözlerle geçiştirilemeyecek kadar önemli ve vahimdir. Ve en büyük sorumluluk da hiç kuşku yok, hükümete düşmektedir. Kaynak:Türker Alkan © RADİKAL 21/05/2006 *tna ***
-
*** Dört kişilik baskın: Tetikçi Alparslan Arslan "Tek başıma yaptım" dese de Danıştay'ı üç arkadaşıyla birlikte basmayı planladığı ortaya çıkmıştı. Yakalanan bu kişiler, Cumhuriyet'e atılan bombaların da failleri. FOTOĞRAF: TOLGA AKINER Tuhaf bir çete Danıştay'a saldırının failleri yakalandıkça, ilişki ve amaçları konusundaki sorular çoğalıyor. Kilit isim Tekin dün bıçaklanmış bir halde ortaya çıktı RADİKAL - İSTANBUL - Danıştay'a kanlı baskının ardından yapılan soruşturma sonucu ortaya çıkan ve çeşitli medya organlarına yansıyan bilgiler, herkesin kafasını karıştırmış durumda. Yetkililerin açıklamalarına göre ise her şey aydınlandı, çünkü sadece Danıştay'daki katliam girişimi değil, aynı zamanda Cumhuriyet gazetesine düzenlenen bombalı saldırının failleri de yakalandı. Ne var ki, Danıştay'a yönelik saldırının gerçekleştiği 17 Mayıs'tan bugüne geçen dört günlük sürede ortaya çıkan bilgi ve bulgular, faillerin kimliklerinin dışında hiçbir netlik içermiyor. Saldırıları gerçekleştirenlerin asıl hedefleri ve arkalarındaki güç odakları konusunda ise henüz ilerleme sağlanabilmiş değil. Bulgular ve ortaya atılan sorular, Akın Birdal suikastından bu yana adını pek duyurmayan Türk İntikam Tugayı'nın (TİT) yeniden faaliyete geçmiş olabileceği ihtimalini öne çıkardı. Cumhuriyet gazetesine atılan ilk iki bombanın ordu malı MKE yapımı olması bir başka ilginç ayrıntı. Elde bulunan bütün aksi delillere karşın yine de saldırıları gerçekleştiren kişilerin bir psikopat topluluğu olabileceği yönündeki ihtimal henüz tümüyle devre dışı kalmadı. Çünkü, yakalanan kişiler arasında çek senet işi yapmış, sokak arası mafyasına bulaşmış, hırsızlık ve gasp suçundan sabıkası olanlar var. Ama bu, Susurluk tarzı ya da 28 Şubat'ın ünlü 'andıç' operasyonları benzeri bir derin devlet provokasyonunu ya da yargıyı sindirmeye yönelik irticai bir komplo ihtimalini de gündemden çıkarmaya yeterli değil. 'Uyuyan hücreler' mi? Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haber, farklı bir olasılığa da dikkat çekti. Gazetenin haberine göre, saldırganlar çok kompleks bir örgütün değil, 'uyuyan hücreler' olarak bilinen yapılanmanın unsurları olabilirler. Haberde, "Bu olasılık düşünüldüğünde, saldırganların içinde yer aldığı hücrenin daha büyük kompleks örgütlerce aktive edilmiş olması mümkün görünüyor. Hücre yapılanmasında hiyerarşi olmadığından, saldırıyla hedefleneni saldırganlar da bilmeyebilir" deniliyor. Saldırıların ardından ortaya atılan ilginç iddialarla manipülasyon çabaları da eksik olmadı. Bunlardan en ilginçlerinden birisi, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'ndan geldi. Yazıcıoğlu, Arslan'ın babasının ifadesine dayanarak, "Arslan Bulgar göçmeni bir hocayla buluşmuş ve baygınlık geçirmiş. Babası, Arslan'ın bu adamla tanıştıktan sonra garip davranışlar sergilediğini gözlemlemiş" dedi. Örgütlü oldukları kesin Danıştay'a düzenlediği saldırının hemen ardından olayın zanlısı olarak yakalanan İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat Alparslan Arslan, ilk ifadesinde "Yalnızım" dedi, ama bunun doğru olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Soruşturma sonuçlarına göre, hem Danıştay, hem de Cumhuriyet gazetesi saldırılarını düzenleyenler aynı kişilerdi, sayıları en az dörttü ve saldırılarla doğrudan ilgisi olanların sayısı da 10 kişi civarındaydı. İşte, Türkiye'yi sarsan çete hakkında medyaya sızan bilgiler ve ortaya atılan kuşkular: Danıştay'a yapılan saldırının hemen ardından Arslan Glock marka silahıyla birlikte yakalandı. Saldırı sırasında "Allah'ın askeriyim" diye bağırmıştı. Aracında Vakit gazetesinin Danıştay üyelerini teşhir ettiği nüshası bulundu. Evinde ise Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasının haberlerinin yer aldığı kupürler vardı. Aracından çıkan Ulusal Kanal araç kartı ile Vatansever Kuvvetleri Güç Birliği'ne ait kartvizit dikkat çekiciydi. Alparslan Arslan'ın aracında yapılan aramada biri Browning, diğeri Glock marka iki silah daha yakalandı ki, bu, eylemde yalnız olmadığının ilk işaretini oluşturdu. Arslan, Danıştay üyelerinin üzerine kurşun yağdırırken 34 BE 0164 plakalı Opel Astra aracın içinde üç kişi bekliyordu. Bu kişilerden birisi Osman Yıldırım, diğeri İsmail Sağır, üçüncüsü ise Tekin Irşi'ydi. Arslan dönmeyince silahları da bırakarak aracı terk etmişlerdi. Arslan'a ait üç sim kart ile ilgili yapılan telefon görüşmelerinden 12 Eylül döneminde ordudan ihraç edilen emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin'in ismine ulaşıldı. Dün yakalanan Tekin, Arslan'ı yönlendiren kişi olarak biliniyor. TİT ile bağlantı Arslan'ın ortaya çıkan diğer ilişkileri de kafa karıştırıcı. Bunlardan birisi Akın Birdal suikastının azmettiricisi, TİT'in kurucularından Semih Tufan Günaltay, diğeri de Tuğrul Türkeş'in kurduğu Aydınlık Türkiye Partisi çizgisindeki Ata Ocakları'nın eski başkanı avukat Tarkan Toper. Toper aynı zamanda Sauna operasyonu sırasında yüzbaşı Nuri Bozkır'la duyulan "Türk Mukavemet Tugayı" ile de bağlantılı. Toper'in bu çeteyle bağı telefon görüşmeleri sayesinde belirlendi. Bir başka ilginç ayrıntı: Türk Mukavemet Tugayı ile eski yüzbaşı Muzaffer Tekin de ilişki halinde... Alparslan Arslan öğrenciyken satırlı bir ülkücü militan. Stajını ülkücü mafya Sedat Peker'in avukatının yanında yapan Arslan'ın 'kızıl elma koalisyonu'nca gerçekleştirilen çeşitli eylemler içinde yer aldığı da biliniyor. Arslan'ın ilişkide bulunduğu örgütler arasında, kuruluşunda emekli paşaların yer aldığı Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi de var. TİT'in kurucusu Günaltay'ın da bu örgütte yer alması Arslan ile TİT'in ilişkilendirilmesinde en temel verilerden biri. Günaltay, başlangıçta reddettiği Arslan ile ilişkisini, poliste "O beni aramış olabilir" diye kabullendi. Karslı olan Günaltay, yakalanan kişiler arasında üç Karslının bulunmasını da, "Komplo" diye niteledi. Besmele eşliğinde bomba Cumhuriyet'e atılan iki el bombasının, pimi tam çekilmediği için patlamadı. Üçüncü bombayı "Besmele çekmezseniz patlamaz" diyerek Arslan'ın bizzat attığı iddia edildi. Gözaltına alınanlardan ikisi savcılıkça serbest bırakıldı. Dokuz zanlının sorgusu sürüyor. Arslan ifadesinde Cumhuriyet gazetesine saldırı düzenlemeye, kamuoyunda 'karikatür krizi' olarak nitelendirilen yayınlar sırasında karar verdiğini söyledi. Arslan, Danıştay 2'nci Daire Başkanı ve üyelerinin Vakit gazetesinde yayımlanan fotoğraflarını keserek cebine koyduğunu, gazete kupürüne her bakışında da Danıştay mensuplarına kızdığını, bu kızgınlık neticesinde eylemi yapmayı planladığını anlattı. Zanlılardan Osman Yıldırım da Danıştay eyleminin İsmail Sağır ve Tekin Irşi tarafından gerçekleştirilmesinden kapıdaki güvenlik nedeniyle son anda vazgeçildiğini söyledi. Eylemleri para için yaptığını söyleyen Yıldırım'ın hırsızlık çok sayıda sabıkası var. Yıldırım, silah ve bombaları İstanbul Bahçelievler'de Mardinli Ömer adlı kişiden aldıklarını söyledi. Kaynak:© RADİKAL 21/05/2006 *tna ***
-
O zaman Yorumsuzun anlamını ifade etmem gerekiyor... Bazı yazılar vardır ki okuyucunun düşüncelerine saygıdan dolayı onların fikir yürütmelerini sağlamak amacıyla yorumsuz olarak yayınlanırlar... Burada söz konusu olan dar görüşlülük değil, geniş bir perspektifdir... Burada söz konusu olan kişinin kendi yorumunu üretmesi için onu özgür bırakmaktır... burada söz konusu olan kendi anlatmak istediği doğrulardan çok, kişinin kendi doğru çıkarımlarını yapmasını sağlamaktır... Özetle Çok demokrat ve özgürlükcü yaklaşımdır... Böyle bir yaklaşımın dar görüşlülük olarak nitelenmesi tek kelimeyle art niyetli bir yaklaşımdır... Karşınız daki kişiyi öyle olmadığını bile bile farklı gösterme çabasıdır... bundan başka bir yorum yapmak istemiyorum... Çünkü okuduğunu anlamayan bir insan oduğunuzu düşünmek bile istemiyorum... *** Size neden bu iletiyi bana mı gönderdiniz ... diye sorduğumu sanırım anlamışsınızdır... Tabiki sizin bana göderdiğinizi biliyordum... Hiç hoş olmadığını biliyorum ama...O nedenle bu iletimi bu seferlik size hitapsız ve selamsız yolluyorum...
-
Anlayamadım bu iletiyi bana mı gönderdiniz ...
-
*** *** YORUMSUZ SAYIN AHİRZAMAN YORUMSUZ *** *** Birde Hatırlatmam gereken bir konu var... Bazı insanlar müritlik yapmazlar... Onların da aklı vardır... Onlar da oturur düşünürler... Kendilerine söylenen herşeye öyle peşin kabulle inanmazlar... Onun için Bize mürit muamelesi yapmayın... Rica ederim... Sıkıştığınız yerde "onun gibilerin" benzetmeleri yapmayın... Etik olmuyor... Unutmayın her insanın beyni vardır...Onu kullanmasını bilen...Aklını kullanarak düşünür, yorumlar, anlar... Yaşama bu gözlükle bakan herkes yaşama dair yorumlarını kendisi yapar... Yorumlar doğruysa birbiriyle çakışır...Değilse ayrışır... Onun için bu şekilde düşünen hiç kimseye kendi bakış açınızın yansıması olan benzetmeler yapmayın...LÜTFEN Tespitiniz doğru olamadığı için o zaman iftira etmiş olursunuz ki bu da sizin inancınıza göre günahtır... İnsani ve düşünsel ahlaka önem verenler içinse onursuzluk, ahlaksızlık ve etik olmayan bir yaklaşımdır... Bu gün size, izin verirseniz İki soru daha sormak istiyorum... Sizcede uygunsa cevaplamanızı rica ediyorum... 1- "Kişinin en önde gelen temel yeteneklerinden biri vardır onu bilir misiniz?" 2- "Onu geliştirmek daha iyiye ve doğrulara ulaşmak için ne yapmanız gerekir?" Size selam, sevgi ve saygılarımı yolluyorum *tna ***
-
*** TEPEDEKİLER ve TEPEMİZDEKİLER *** Başbakan Recep Tayyip Erdoğan *** CHP Genel Başkanı Deniz Baykal BAŞBAKAN, DANIŞTAY'A YÖNELİK SALDIRININ KOMPLO OLDUĞUNU ÖNE SÜRDÜ 'Baykal komplonun içinde' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,'Bu komplonun asıl sahiplerini teşhir edeceğiz' diye konuştu. Erdoğan, CHP Genel Başkanı Baykal'ın komplonun içinde olduğunu iddia etti İSTANBUL Milliyet Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Danıştay Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in cenazesine katılmamasının nedeninin "protesto korkusu" olmadığını belirterek, "Terörist karşısında paniğe kapılmış bir Başbakan asla olmam" dedi. Danıştay'a saldırıyı "Bu derin bir komplodur" sözleriyle değerlendiren Erdoğan, Baykal'ın komplonun içinde olduğunu iddia etti. Erdoğan, önceki gün Antalya'da Star gazetesi yazarı Ardan Zentürk'ün sorularına yanıt verdi. 'Blair de değiştirmiyor' İngiltere Başbakanı Tony Blair'in de terörist saldırılar sonucu programını değiştirmediğini söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti: "Asla kabul edilemeyecek saldırıda yaşamını kaybeden sayın Özbilgin'in cenazesine katılmayışımın nedeni, protestolardan çekinmek değildir. Aksine, artık tüm dünyada hâkim olan davranış biçimi çerçevesinde hareket ettim. İngiltere yakın geçmişte önemli terörist bir saldırıyla karşılaştı. başbakan programından vazgeçti mi? Hayır. Neden? Çünkü terörist, toplumda infial istiyor, programımı değiştirmemi istiyor, ülkenin gerilmesini istiyor." Erdoğan şöyle devam etti: "Derin bir komplo olduğu söylenebilir. Bu ülke, Necip Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonrasında her şey örtbas edilmiş bir ülke. Bazı derin noktalara doğru yol alan bir komplo olabilir. Ama bu kez saldırgan elimizde. Sonu kime uzanırsa uzansın, işin aydınlatılması yönünde talimat verdim." Saldırının, Baykal'ın "Rejim kırılma noktası yaşayabilir" sözlerinden 24 saat sonra yaşandığını ifade eden Erdoğan, "Baykal sonra çıkıp ne diyor? 'Siyasete kan bulaşmıştır' diyor. Saldırıyı siyaset mi gerçekleştirmiş? Hayır. O zaman Baykal bu komplonun içindedir" dedi. Seçim hayal Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, erken seçim beklentisinin boş bir hayal olduğunu da vurgulayarak, "Bu ülkede demokrasi varsa, bu Meclis cumhurbaşkanını seçecektir. Anayasa neyi emrediyorsa o yapılacaktır" diye konuştu. *** CHP GENEL BAŞKANI DENİZ BAYKAL: 'Saçmalıyor' Deniz Baykal, kendisi için 'komplocu' ifadesini kullanan Başbakan Erdoğan'a sert yanıt verdi: 'Aklını başına alsın' ANKARA Milliyet Danıştay'a yönelik saldırıyı "komplo" olarak değerlendiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Baykal da bu komplonun içinde" sözlerine CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Saçmalıyor" karşılığını verdi. Erdoğan'ın sözleri üzerine dün yazılı açıklama yapan Baykal, şunları kaydetti: "Başbakan suçluların telaşı içindedir, saçmalıyor. Türkiye'de rejimin bir kırılma noktasına doğru sürüklenmekte olduğunu geçen salı söylemiştim. Bunu, benim de içinde bulunduğum bir komplonun delili olarak söylüyor. Şaşırmış. Bir teşhisi dile getirdim. Ne yazık ki, bu teşhis hızla doğrulanıyor. Türkiye'yi böyle bir kırılmaya doğru sürükleyenler de Başbakan ve arkadaşlarıdır. Başbakan, ektikleri zehirli tohumlar kanlı zakkumlarını açınca, muhalefeti suçluyor. Sorumluluktan kurtulamaz, Başbakan hezeyan içinde. Bir an önce Türkiye'yi nereye sürüklemekte olduğunu görsün, aklını başına alsın."dedi. *tna ***
-
*** Şener: Tepkiler doğal Danıştay’a yapılan saldırıda ölen Özbilgin’in cenaze töreninde vatandaşlardan tepki gören Başbakan Yardımcısı Şener “Bunu günün atmosferi içerisinde doğal karşılamak gerekir diye düşünüyorum” dedi. ANKARA - Şener “Öngörülebilir bir tepkiyi tolere edebileceğim düşüncesi içerisinde törene katıldım ve sonuç olarak aşırı dozda herhangi bir sonuç ortaya çıkmadı”dedi. CENAZE TÖRENİNDEKİ TEPKİLER Şener Danıştay’a saldırıda hayatını kaybeden Yücel Özbilgin’in cenaze töreni sırasında vatandaşların tepkilerini değerlendirdi. Şener İçişleri Bakanlığı’ndaki törene de Kocatepe Camii’ndeki törene katıldığını belirterek “Öngörülebilir bir tepkiyi tolere edebileceğim düşüncesi içerisinde törene katıldım ve netice itibariyle öngörülemeyen bir dozda ortaya herhangi bir sonuç çıkmış değildir. Bunu da günün atmosferi içerisinde doğal karşılamak gerekir diye düşünüyorum” dedi. SADECE TEPKİ OLMADI Bakan Şener tören sırasında sadece tepki yaşanmadığını iltifat sözleri de aldığını söyledi. Şener “Yanımda herhangi bir emniyet görevlisi olmadan girdim caminin avlusuna ve sağım solum kalabalık bir şekilde herhangi bir koridor da açılmadan yürüdüm. İnsanlar çok yakındı bana. Her an bir el veya başka müdahelede bulunabilirlerdi ama musalla taşının olduğu bölgeye yaklaşıncaya kadar zaten hiç kimseden herhangi bir olumsuz tepki duymadım. Hatta bunun ötesinde iltifat sözleri aldığım noktalar da oldu. Yani iyi şeyler söyleyenler de oldu ama bir noktadan sonra çok sınırlı sayıda kişinin bazı olumsuz davranışları oldu. Onları da anlayışla karşılamam gerektiğini düşündüm.tüm bu olayları vatandaşlarımızın günün hassasiyeti içerisinde gösterdikleri bir tepki olarak değerlendirdiğimi belirtmek isterim” dedi. Kaynak: NTV Güncelleme: 14:54 TSI 19 Mayıs 2006 Cuma *tna ***
-
*** Yönetememek Dertli ve heyecanlı günler geçiriyoruz. Ekonomide fırtına var. Siyaset olabildiğince gerildi. Sonunda artık neredeyse Türkiye klasiği haline gelmiş olan provokasyon ve destabilizasyon gayretleri bir kez daha ve en çirkin yüzüyle ortalığa döküldü. Danıştay ********* bir saldırıya uğradı. Benim neslim bu tür provokasyon-destabilizasyon girişimlerini adeta ezbere biliyor. Uygun ortam bulduğunda, bu tür çabaların işi nerelere kadar götürebildiği de ezberimizde. Sonuçta ülkenin yolunun nasıl saptırıldığını, yakalanan ivmelerin nasıl yitirildiğini de yaşayarak öğrendik. Şimdi aynı filmi, kim bilir kaçıncı kez, yeniden izliyor olmanın benliğimde yarattığı üzüntüyü, bezginliği anlatabilmem mümkün değil. Bu satırları yazarken henüz kim-neden-nasıl gibi soruların açık yanıtlarını bilmiyorum. Bunları bilmek belki önemli. Kendi adıma çok önemsemiyorum açıkcası. Sürekli tekrarlanan bu tür olayların önünü alabilmemiz için üzerinde düşünmemiz gereken daha önemli sorular olduğunu düşünüyorum. Bu lafların da havaya gideceğini biliyorum. Ama düşüncelerimi de esirgemek niyetinde değilim. *** Aynı filmin sürekli tekrarlanması, bizim de aynı hataları sürekli yaptığımızı, provokasyon-destabilizasyon girişimlerine uygun ortamı neredeyse sürekli hale getirdiğimizi düşündürüyor. Ülkenin ortamını belirleyen ana etken kuşkusuz siyasi iktidarlardır. Dolayısıyla, saldırgan girişimlere açık ortamlar siyasi iktidarlar tarafından yaratılmaktadır. Kendi adıma siyasetin uzun dönemli bir özelliğinin bu sonucu doğurduğunu düşünüyorum. Türkiye'de siyasetin uzun dönemli temel özelliği gerilim üzerine siyaset yapmaktır. 1950'li yıllardan bu yana siyasetin ana ekseni ortamı gererek, günlük çekişmelerden siyasi çıkar umarak, süreç içinde bu çekişmeyi pervasız bir şekilde tırmandırarak oy avcılığı yapmak üzerine inşa edilmiştir. Siyasi partiler siyaseten olmaz uzlaşmazlıklara dayalı olarak ürettikleri gerilimleri siyasetin ana malzemesi haline getirerek kitleleri kışkırtmış, toplumu provokasyona açık, öfkeli, intikamcı insanlar yığınına dönüştürerek siyaset yapmışlardır. Muhalefet partileri ortamı germenin dışında bir muhalefet yöntemi bulamamışlardır. İktidar partileri ise gerilen ortamın kendi siyasi getirilerini artıracağı aymazlığının dışına çıkmaya teşebbüs dahi etmemiştir. Ülke ortamı bu parametreler tarafından belirlenmiştir. Yarım yüzyılı aşan demokratik siyaset döneminde, çok sayıda siyasi kadro iktidar ve muhalefet değişimine rağmen, bunun neredeyse istisnası yoktur. Bunun adı ülkeyi yönetememektir. Yönetememek iktidarların sorunudur. *** Bu gün itibarıyla değişen bir şey yok. Üstelik, mevcut iktidarın gerilim yaratmakta adeta özel bir siyaset yatkınlığına sahip olduğuna ilişkin çok sayıda kanıt var. AKP'nin kendi yapı özelliklerinden kaynaklanan zaaflarını örtmek, ülke yönetimindeki beceri noksanını saklamak amacıyla siyaseti germe yatkınlığını alışılmışın ötesinde bir pervasızlıkla ve adeta bir kabadayı edasıyla kullandığını görmek için de uzmanlığa ihtiyaç yok. Gerilim siyasetini sürdürmek muhalefetin işine gelebilir. İktidarın görevi buna imkân vermemek, ülkeyi sakin sularda tutmak olmalıdır. AKP iktidarı bu görevini yapmamakta, kısır siyasi hesaplarla ortamı daha da gerip her türlü provokasyona, destabilizasyon hevesine açık hale getirmektedir. Son saldırılarda bir kez daha kafalara takılan kim-neden-nasıl sorularına kuşkusuz bazı cevaplar bulunacaktır. Aldırmayın. Baş sorumlu ülkenin iktidarıdır. Suçu ülkeyi yönetememektir. Cezası yine hepimize kesilecektir. Kaynak : *** Taner Berksoy © RADİKAL * 20/05/2006 *tna ***
-
*** AKP'nin iki yüzü Hükümet, 'Allah Allah, bu memlekette neler de oluyor yahu, nereden çıktı bu eli kanlı katiller' diye şaşkınlık belirtiyor. Nereden çıktı acaba? İktidarda geçirdiği süre dört yıla yaklaşan hükümetin bu işte hiç sorumluluğu yok mudur? Terörün olmadığı, huzur içinde bir ülke devraldılar, birkaç yıl içinde terörün kol gezdiği, yüksek yargının basılıp kurşunlandığı bir ortam yarattılar. En ciddi çatlak, AKP'nin ikili yapısından kaynaklandı. 'Biz laikliğe inanıyoruz' diye seçimlere giderken bir yüzlerini gösterdiler, ama hep bu yüzün yanı sıra başka bir yüzlerinin olduğunu da fısıldayıp durdular. Belediyeler içkiyi yasaklarken nedense laiklik ilkesini pek anımsamadılar. Yüksek mahkemeler ve uluslararası mahkemeler türban yasağını haklı bulunca da laikliği unutup bu yargı organlarına en ağır sözlerle saldırdılar. Bir taraftan laiklikten dem vururuken, diğer taraftan parti toplantılarını 'harem-selamlık' olarak ayırmaktan geri kalmadılar. Hep ikili mesajlar verdiler. Üst kademe bürokrat atamalarında laikliğe karşı eğilimi olan kişileri (aslen olmasa bile vekâleten) atadılar. Laik Cumhuriyet'e karşı olduğunu, dine dayanan bir yönetim istediğini açıkça söyleyen bir kişiyi Başbakanlık Müsteşarı yaptılar ve o mevkide tuttular. Meclis'te, evlendirme dairelerinde, okullarda laikliği eleştiren, kadın haklarına karşı çıkan kitapçıklar dağıttılar. Okul kitaplarına 'yaratılış inancını' bilimsel bir kuram gibi koydular. İmam nikâhıyla birden fazla evlilik yapmış kişileri Meclis çatısı altına milletvekili olarak taşıdılar. Başbakan, Ankara'daki cenazeye katılmak yerine gittiği kavşak açılışında ne kadar güzel ve veciz ifade etmiş: 'Kan üzerinden siyaset yapılmasın!' Yapılmasın, doğrudur. Bunun ilk koşulu da din üzerinden siyaset yapmamaktır. Ne zaman din üzerinden siyaset yapılsa, sonunda kan çıkıyor. Din üzerinden yapılan siyaset ortamı geriyor, kutuplaştırıyor. AKP bundan vazgeçsin. Eğitimin, başörtüsünden ve imam-hatiplilerden başka sorunu kalmadı mı? Ey AKP'liler, bu yolun sonu hepimiz için kötüdür. Anıtkabir'de toplanan yüksek yargı organlarının, üniversite temsilcilerinin mesajına kulak verin. Seçimde aldığınız yüzde 33 oyla bu ülkede yönetimi değiştirebilirsiniz belki, ama rejimi değiştiremezsiniz. AKP ikili oynamaktan vazgeçsin. Bu ülkede laiklik senelerdir uygulanıyorsa bunun elbette bir nedeni vardır. Gündüz laik, gece şeriatçı olarak bu koca ülkeyi yönetemezsiniz. 'Değiştik' demeniz de yeterli değil. Gerçekten değiştiğinizi gösterin. Türkiye akılsızca yürütülen, kurnazlık sanılan ilkesiz politikalar yüzünden bu noktaya geldi. Önümüzdeki dönemde gündemi oluşturacak olan cumhurbaşkanı seçiminin ve genel seçimin bu ortamda sağlıklı bir sonuca ulaşması mümkün gözükmüyor. Gerilimi azaltmak lazım. Bu konuda en büyük sorumluluk da AKP'ye ve Erdoğan'a düşüyor. Formül mü? Çok basit: Şu ana kadar izledikleri laiklikle dincilik arasında gidip gelen ikili politikayı bir yana bırakmak ve gerçekten laikliğe dayanan bir politika izleyerek. Eğer yapabilirlerse tabii. Kaynak: *** Türker Alkan © RADİKAL * 20/05/2006 *tna ***
-
*** Erdoğan'ın laiklik nutku! Laiklik mesajları vermeye devam eden Erdoğan, 'Türk gençliği Cumhuriyet'in temel kazanımlarına sonuna kadar sahip çıkacak. Gelinen noktadan bir adım geri gidilmesine müsaade etmeyecek' dedi RADİKAL - ANKARA - Başbakan Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın 'laikliğin yeniden tanımlanması'na dair çıkışıyla bağlı oluşan tartışmaların ardından, laikliğin önemini ve korunmasının gereğini beş günde ikinci kez vurguladı. Beş gün önce, 'laikliğin birleştirici unsur ve barış aracı olduğunu' belirten Başbakan, laiklik ve diğer cumhuriyet kazanımlarının 'en önemli ortak payda' olduğunu söyledi. 19 Mayıs dolayısıyla Başbakanlık'ta gençleri kabul eden Başbakan Erdoğan Türk gençliğinin Cumhuriyet'in kazanımlarını koruması gerektiğini vurgulayarak şöyle dedi: "Gelinen noktadan tek bir adım bile geri gidilmesine müsaade etmeyecektir. Bu vazgeçilmez temel değerler hem gelişmeye açıktır, hem de birbirini tamamlar niteliktedir. Eğer bunları kavram kargaşalığına kurban etmezsek, bu değerler devletimizin ve hukuk düzenimizin asli özellikleri olduğu içindir ki, Anayasa'da da belirtildiği şekilde Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir devlettir. Bugün muhafaza ettiğimiz ve yarın da müdafaa edeceğimiz bu kazanımlar en önemli ortak paydalarımızdır. Bu ortak paydalarımıza sahip çıkmak varlığımızı, istiklalimizi korumanın en temel şartıdır." 'İhtilaf konusu olmamalı' Erdoğan, 15 Mayıs tarihinde düzenlenen 'Doğumunun 125'nci Yılında Atatürk Uluslararası Sempozyumu' nda da şu mesajları vermişti: "Demokrasinin ve toplumsal barışın teminatlarından biri olan laiklik, iki boyutlu bir kavramdır. Laikliğin birinci boyutu, devletin din kurallarına göre yapılandırılmamasıdır. Bu, standartlaştırılmış, üniter, parçalı olmayan bir hukuk düzenini gerektirir. Laikliğin ikinci boyutuysa devletin bütün dini inançlar karşısında tarafsız, eşit mesafede bulunması, bireylerin din ve inanç alanındaki özgürlüklerini teminat altına almasıdır. Anayasa'nın 2. maddenin gerekçesinde laikliğin içeriği ve tanımı için şöyle denmektedir: 'Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir.' Bu özellikleriyle laiklik ilkesi, Cumhuriyet'imizin temel ve birleştirici bir niteliğidir. Atatürk'ün milli mücadeleden başlayarak yaptığı doğru tercihler ve bu tercihlerin ifadesi olan kavramlar, üzerinde özenle durulması gereken, milletimiz tarafından içselleştirilmiş, birleştirici kavramlardır. Bu kavramları toplumsal ihtilaf alanları haline getirmekten hep birlikte özenle kaçınmamız gerektiğine inanıyorum. Bunun için öncelikle bu kavram ve ilkelerin lafızları kadar ruhlarını da benimseyip korumamız gerekmektedir. Anayasa'mızda da ifade edildiği şekliyle, insan haklarına dayalı, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyet'imizin temel nitelikleri arasında bir öncelik sıralamasına gitmek, fikri değerlendirmelerimizi yanlış bir mecraya sürükleyecektir." Erdoğan, Atatürk Sempozyumu'ndan önce de, 5 Mayıs'ta Selanik'ten Bakü'ye giderken gazetecilerin, 'laikliğin tanımı'na yönelik soruları üzerine şu değerlendirmede bulunmuştu: "AKP'nin laiklik anlayışı 1982 Anayasası'nın gerekçesinde yazanlarla bire bir örtüşmektedir. Laiklik konusunda 1982 Anayasası'nın gerekçesine bakın yeter. Orada zaten tanım var. Laiklik tanımı için adres olarak orayı gösteriyoruz. Hem hükümet, hem AKP olarak laiklikten ne anladığımızı orada görürler." 'Hakaret etmeyin' Başbakan Erdoğan, dün 19 Mayıs nedeniyle 81 ilden gelen gençleri kabulünde ise, Mustafa Yücel Özbilgin'in cenaze töreninde bakanlara yönelik tepkiler konusunda şunları söyledi: "Eleştiri yaparsınız. En tabii, en doğal hakkınızdır ama hakaret Türk milletinin evlatlarına, şahsına asla yakışmaz." © RADİKAL * 20/05/2006 *tna ***
-
*** ama gördüm ki zaman bir şey anlamamış... Diyorsunuz Sayın Erdoğan anlamasa bu kadar senaryoyu nasıl kursun kafasında... Anlamasa bu kadar savunmaya geçer mi... Yeni hedefler bulup, dâhiyane tespitlerde bulunup yeni hedefler gösterir mi?.. Baksana herkesin ajitasyona gelip, söyledikleriyle oh oh hedefi nasılda saptırdım diyerek, Nasılda sevindirik olmuş...Bakın bakın neler neler diyor... "sardunyam çok güzel yazmışsın helal sana... bak insanlar konuşarak anlaşıyor... bak şimdi erdoğanla da hem fikir olduk sayılır." Ama sayılır diyor... Seni pek kandıramadığını anlamış galiba... Ama olsun bir dahaki yazısında bunu başaracaktır biliyorum... Baktı olmazsa o müthiş tespitleriyle bu olayın arkasında senin olduğunu da hemen kavrayabilir... Bence Sayın başbakanımız, bu forma girip Sayın 'zaman'ın bu dâhiyane tespitlerini okumalı... Ve onun bu müthiş ve kıvarak zekasını görüp anlamalı... Eminim ki o zaman Sayın 'zaman' ı hemen kendisine danışman olarak atayacaktır... Böyle bir durum arkadaşımız için bir kazanç, bizler ve forumumuz için gurur kaynağı olacaktır... Ve Birileri hemen Başbakana haber vermeli bence... *tna ***
-
*** Sayın Birce; Siz bakmayın bu tür söylemlere...Yaklaşımlara , İletinize cevap verildi hassasiyetiyle sorumluluk duyup üzmeyin kendinizi... Nasıl alıntının "hürriyetten" olduğunu göremeyip size" başbakanımı" suçluyorsun yakıştırması yapılmışsa... Bu yazdıklarınızda anlaşılmayacaktır... Bu tür söylem ve düşüncede olanların aklı kirada, Bu yaklaşım ve kafalar, İnsanın düşünen bir varlık, Düşünmenin ise, kişinin en önde gelen temel yeteneklerinden biri olduğunu unutalı 1400 yıl oldu... Köhnemiş düşünce ve yaklaşımlarını Bizimde kendileri gibi düşünmekten yoksun insanlar olduğumuzu kabul edip, bu tür akla ziyan yaklaşım ve öngörümlerine, Her söylediklerine yanlış bile olsa, hemen gözü kapalı tamam diyeceğimize inanıyorlar... Çünkü onlar önce inanıyor, sonra anlamaya çalışıyorlar...Peşin kabul şart.. Çünkü onların inançları yeryüzündeki bütün insanlardan daha temiz ve çok daha kuvvetli... *** Aslında dert olan başbakandan çok fettullah lafı geçiyor ya birazda ondan... Sonra önemli olan başbakanın Cenazeye katılıp katılmadığı değil sizin başbakanı anlatan bu yazıyı neden buraya taşıdığınızdır... Bunu anlamalısınız... ve bir daha böyle hatalar yapmamalısınız... bir insanın öldürülmesi ile, bunca yılın birikim ve değerlerinin yitip gittiği değildir önemli olan... Önemli olan caninin içki içip içmediğidir... Aslında perde arkası suç üstü yakalanıp nasıl sıyrılırız telaşıdır... *** Ama yiğidi öldürsekte hakkını vermek lazımdır ... Dediği doğrudur... "icki icen insan dindar degildir." ... Bence daha bilemediğiniz, onlardan öğrenmeniz gereken daha çoook şey var... Siz ibadetinizi de yapsnız... Allaha da inansanız... Onlar gibi düşünmüyorsanız asla ve katta müslüman değilsiniz... Sonra kavramları kafanızda karıştıramayıp, Bu devlet dinsiz deyip bayraklarla onların arkasında yürümezseniz... Müslüman değilsinizdir asla... Devletin dini olmaz kardeşim o tüzel bir varlıktır...yaşayan nefes alan insanların dini olur derseniz... Dindar olamazsınız... Böyle bir durumda gerek görülürse canaze Namazınızda kılınmaz... Eğer siz "Laik, Demokratik Cumhuriyet"te ve onun ilke ve değerlerine inanır ve savunursanız... Şeriat rejimini dayatıyorsunuz filan derseniz dinden imandan çıkmış Laik dinsiz biri olursunuz... "Atatürk dinsizdir, Çünkü Laik devleti kurmuştur"..."Ya islama inanırsınız, yada Laiklik dinine" Gibi Literatüre kazandırılmış bu söylem ve kavramları artık bilip ona göre konuşmalısınız... Neyse uzatmayalım...sayfalar yetmez... Yani özetle böyle düşünce ve biligileri buralara taşımayın ve sakın birilerine laf etmeyin Düşünmeyin, düşündürtmeyin...Görmeyin, gördürtmeyin...Söylemeyin..söyletmeyin...Öğrenmeyin, öğrendirtmeyin.. Sormayın "ben bu cümleyi pek anlayamadim, yani icki icen insan dindar degilmidir anlaminda yazdiniz...?" diye ... Gelen cevaplar olursa bile, sizi yüzyıllar öncesine götüreceği için zamanlar arası yolculuk sonrası... Bu yeni yaşamı yadırgaya bilirsiniz...Evde çoluk çocuk yemek bekler siz bunlara yormayın kafanızı.. İyi niyetiniz, felsefi kişiliğiniz, Pedogojik paylaşımlarınız bütün bunların çok altında bir değer olarak kalır... *** Size saygılar sunuyorum Sayın 'birce' paylaşımlarınızı çok yararlanarak okuyorum... ve bize kattığınız değerleri taktirle anıyorum...Teşekkürler... Selamlar...Sevgiler... *tna ***
-
KENDİ AYIPLARINI İSLAMA MAL ETMEYE ÇALIŞAN ŞU ZİHNİYETE BAKIN HELE
GeceKuşu şurada cevap verdi: fakir başlık Dini Konular - Din - Dinler
*** *** Sayın 'yağmur' Yeni Üstad siz iseniz hatırlatmak isterim; Yapmaya çalıştığınız şey diğerlerininde bugüne kadar yapmaya çalıştığı aynı şey; İşinize gelene çevep yazıyor, işinize gelmeyenleri görmemezlikten geliyorsunuz... Aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorsunuz... Bu bir yöntem olamaz...Sizden öncekiler bunu çok yaptı hepsini biliyoruz.... Hala 1400 yıl öncenin bakışıyla bizi ve yaşamımızı yorumluyorsunuz... Bunu bırakın ... size sorulan sorulara cevap verin... 1400 yıl önce nekadar iyiydik, herşeyi biz öğrettik masallarını bırakın artık... Bahsettiğiniz iyi yönleri herkes görüp biliyor...siz aksayan yönlere çözüm üretmeye bakın... İnsanlık, o doğruları alıp çoktan üzerine yeni ilaveler yaptı... Geçmişteki eksiklikler, ihtiyaçlar çerçevesinde tamamlanıp. Ortaya çıkan her yeni koşulda eskimiş insanlığa zarar veren yaklaşım ve düşünceler Yerini onlar için daha yararlı olacak düşüncelere ve değerlere bırakıyor Geri kalmış Zihniyetlerin Küflenmiş Görüş ve Dayatmaları bırakın artık, Ne söylendiğini anlayıp o çerçevede cevaplar üretin... Çünkü; İnsan düşünen bir varlıktır. Düşünme ise, kişinin en önde gelen temel yeteneklerinden biridir. Köhnemiş düşünce ve yaklaşımların bu tür etkilerinden sıyrılamazsanız, Bu temel yeteneğinizi yitirir..Artık aklınızı kiraya verip...Her söyleneni yanlış bile olsa kabullenirsiniz insanlar bir şey üzerine doğru ya da yanlış düşünebilir. Fakat ne var ki, yanlış düşünceleri dayatanlar kendilerine ve Çevresindeki kişilere daima zarar verirler Siz düşünsel yeteneğinize değer verin, Onu geliştirmek daha iyiye ve doğrulara ulaşmak için Kendinize Kargaları kılavuz seçmeyin ! Yok eğer yeni üstad kılavuz sizseniz..ve Böyle yapmaya devam edecekseniz kılavuzluk yapmayı bırakıp mağralarınıza geri dönün... Biz güneşte, aydınlıkta, insan sağlığına uygun ortamlarda yaşamak istiyoruz.. Aklımıza ve geleceğimize sağlıklı yorumlar getiren yazı yorum ve yaklaşımlar okumak istiyoruz... Biz her şeyin iyi tarafını alıp bugünlere geldik, Eskimiş zihniyetlerin hatalı yerlerini ifade edenlere, Kalkıpta "utanılacak bir haldesiniz" deyip kendi utanılacak, âciz halinizi sergilemeyin... Kargaları Kendimize kılavuz seçmekten vazgeçtiğimizi ! Artık öğrenin... Herkese selamlar.. *tna *** -
*** Sevgili 'berceste', İyi güzel diyorsunda, Hala bazı kavramlar kafanda yerli yerine oturmamış... Onları yazında koyulaştırarak öne çıkardım... Şimdi ben Bu kavramların neyi ifade ettiklerine girmek istemiyorum... Ama sadece şeriat konusunu ele alırsak... Bizim karşı durduğumuz o zihniyetin şeriat tanımlamaları doğru... Onu yanlış algılayan sizlersiniz... Onlar sizin algıladığınız ibadetten bahsetmiyorlar... Hukuk'uyla, yönetim sistemiyle, toplumsal kural ve yaklaşımlarıyla kuranda bahsetilen şeriat hükümlerinden bahsediyorlar. Bence bu konuda daha derin araştırmalara girip, bunu anlatan sitelerden konuyu detayıyla öğrenmelisin... Ben seni tanıdığım kadarıyla bu demeokratik Cumhuriyette yaşamını devam ettirmek isteyen, temiz duygularıyla inancını yaşama çabasında Muhafazakar bir insansın... Ama onların istedikleri ve dayattıkları senin ifade ettiğin şeyler değil... O nedenle "(ki olduğunu sanmıyorum) Ben şeriatın bir rejim oldugunu düşünmüyorum."tespitin doğru değil... Daha fazla derine inmek istemiyorum, yazılarım sonra çok uzuyor...şimdilik bu kadar... Kafanda kavramları yerli yerine oturtmalısın... Bunun içinde kaynağından araştırmlarla... Şu anda içinde yaşadığımız rejim ile, dini inançlarla uzaktan yakından ilişkisi olamayan ama öyleymiş gibi gösterilmeye çalışılan şeriat rejimi arasındaki farkları, Toplumu ve insanın yaşamını yorumlayışını ve buna dayalı yönetim sisteminin ne olduğunu araştırıp... Sana sorduğum o sorunu cevabını kendin için yeniden cevaplamalısın... Ben kendi açımdan yazdıklarından cevabımı aldım... ve öyle olduğunu biliyordum zaten... Ama sen bu ifade ettiğim çerçevede biraz daha düşüncelerini açıp kendine olan cevaplarını vermelisin... Yani hangi rejim içinde yaşamak ve gelecekte torunlarının hangi, rejimde yaşamalarını istediğine cevap bulmalısın... Yani Demokratik, hukuk devleti olan, Laik Türkiye Cumhuriyetinde mi? Yoksa, Örneklerini, iran ve ortadoğu ülkelerinde gördüğümüz şerat esalarına göre yönetilen rejimler mi..? Eğer kararımız şuanda içinde yaşadığımız rejim ise... işte o zaman elele rejimin içinde bulunduğu eksiklik ve yorum yanlışlarını düzeltip... Vatandaşlık hak ve özgürlüklerimiz temelinde onu daha ileriye taşımak için VE..Ve..ve.. Bu rejimi yıkmak isteyenlere karşıda birlikte mücadelemizi sürdürebilmeliyiz.... Selam ve sevgilerimle...Sevgili 'berceste' *tna ***
-
KENDİ AYIPLARINI İSLAMA MAL ETMEYE ÇALIŞAN ŞU ZİHNİYETE BAKIN HELE
GeceKuşu şurada cevap verdi: fakir başlık Dini Konular - Din - Dinler
*** KILAVUZ KARGALAR ve YARASA MAĞARALARI Kulavuzu karga olanın diye başlayan bir deyim vardır ya hani.... Sayın 'müslüman' demiş ki; "çok güzel yazmışsın katılıyorum sana tebrikler" Halbuki, Akıl fikir 'fakir'i olan diğer arkadaşımız... oradan burdan topladığı başka şeyler anlatan yazıları altın buldum sanarak açtığı başlığa yama yapmış... Alıntı vermek, kaynak belirtmek gibi eğitim ve fikir eksikliğinden kaynaklanan, İLKESİZLİK ve Bilgisizliğini sergilemiş... Diğeri de aynı takım taraftarıdır ya helal ne güzel gol attın diyor... Ofsayt kardeşim ofsayt ... Bak hakem düdük çaldı okumadınız mı? Biri kalkmış portakal yeşildir diyor... Diğeride renk körüdür ya ... Helal ne güzel anlattınız diyor... Hayır kardeşim meyveler olgunlaşmamışken genelde yeşil olur...Olgunlaştıkca esas renklerini alırlar.. Toplumsal gelişmişlikte böyledir... Geçmişteki eksiklikler, ihtiyaçlar çerçevesinde tamamlanır. Ortaya çıkan her yeni koşulda eskimiş insanlığa zarar veren yaklaşım ve düşünceler Yerini onlar için daha yararlı olacak düşüncelere ve değerlere bırakır Sayın 'fakir' siz 1400 yıl öncesinin ham kafasıyla etrafınızı değerlendirdiğiniz için insanlara yanlış örnekler veriyorsunuz... Buraya gelip ajite etmeye kafalarını bulandırmaya çalıştığınız insanların, Elinden tutup içine çekmeye çalıştığınız mağaranın içi yarasa ve onların pislikleriyle dolu... Bırakın insan oğlu yeşilliklere, güneşe aydınlığa çıksınlar... Güneşli ve açıkhava..temiz oksijen sağlığa yararlıdır.. Siz gidin, Bir üst kademenizdeki üstadınıza haber verin... Deyin ki ben deşifre oldum...artık insanları ne desem kandıramıyorum... Deyin ki; "zekâ yoksunu" olduğum tescil oldu... Böyle olmayan birini bulmaya çalışsınlar... O gelsin devam etsin... *** Anlamak isteyen... Bilgilere kaynağından ulaşmak isteyenlere... Orası burası yamalı bilgilere itibar etmeyip... Aydınlanma yolunda her şeyi öğrenmek isteyenlere... "OSMANLI DEVLETİNDE VE ÇAĞDAŞI OLAN DİĞER DEVLETLERDE İNSANA VE HUKUKA SAYGI"yı anlatan PROF. DR. AHMED AKGÜNDÜZ'ün yazısı aşağıdaki linkte... Yani sayın Profosör Kendi penceresinden, başka şey anlatıyor... AYIPLARINI İSLAMA MAL ETMEYE ÇALIŞAN ŞU ZİHNİYETLERi DEĞİL... Sayın Akıl 'fakir''i Yamalı zihniyetini bizede yamamaya çalışıyor... Yani yukarıdaki yazılar sayın prof 'fakir' e ait değildir...Sayın 'müslüman'a duyurulur... Siz yinede herşeyi kaynağından öğrenin... Geri kalmış Zihniyetlerin Küflenmiş Görüş ve Dayatmalarına itibar etmeyin, Çünkü; İnsan düşünen bir varlıktır. Düşünme ise, kişinin en önde gelen temel yeteneklerinden biridir. Köhnemiş düşünce ve yaklaşımların bu tür etkilerinden sıyrılamazsanız, Bu temel yeteneğinizi yitirirsiniz... Artık aklınızı kiraya verip...Her söyleneni yanlış bile olasa kabullenirsiniz insanlar bir şey üzerine doğru ya da yanlış düşünebilir. Fakat ne var ki, yanlış düşünceleri dayatanlar kendilerine ve kişilere daima zarar verirler Siz düşünsel yeteneğinize değer verin, Onu geliştirmek daha iyiye ve doğrulara ulaşmak için Kendinize Kargaları kılavuz seçmeyin ! Web Sitesi *tna ***