GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
Laiklik nedir?
Sayın karakurt siz her ne kadar bundan önce ifade ettiğimde hayır kavramlar karışık değil deseniz de ... Bu seferde kavramları birbirine karıştırmışsınız... Aslında dediğiniz doğru ... kavramlar kendi başlarına kendi içlerinde karışık değil... Galiba sizin kafanız karışık...Hepsini bir araya geldiğinde birbirine karıştırmadan yorum yapamıyorsunuz...
-
"Kemal Unakıtan" O biiirrr Maliye Bakanıııı...
*** Kemal Abi’nin vecizeleri “Babalar gibi satarım” sözünü siyasi literatüre kazandıran Maliye Bakanı Unakıtan, her açıklamasında kendine has üslubuyla dikkat çekiyor. Bora Özcan NTV-MSNBC İSTANBUL - Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, son dönemde 59. hükümetin en çok tartışılan ismi oldu. Muhalefetin istifaya çağırdığı Unakıtan, kaçak villa, mısır ithalatı, Galataport, Tüpraş’taki hisse satışı gibi birçok tartışmalı konunun odağında yer aldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Kemal Abi’ dediği bakan, farklı üslubuyla da sürekli olarak gündemde yer aldı. 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın “Benim memurum işini bilir”, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür” sözü siyasi literatüre giren cümleler oldu. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da, yaptığı açıklamalardaki kendine has üslubuyla bu cümlelere yenilerini ekledi. EN MEŞHUR SÖZ: BABALAR GİBİ SATARIM Kemal Unakıtan’ın en meşhur sözü “Babalar gibi satarım” oldu. Petkim özelleştirmesine ilişkin olarak Unakıtan’ın söylediği bu cümle daha sonra Tekel’in satışı için de sarfedildi. Bakan, yapılan özelleştirmelerin bazılarının mevzuatlara aykırı olarak gerçekleştirildiği ve satılamayacağı yönündeki iddiaları bu cümleyle özetlemişti. UNAKITAN KİMDİR? Ak Parti'nin resmi sitesinde Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında şunlar yazıyor: • Domurcalı - 1946, Mustafa - Hidayet - Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi - İngilizce - Ekonomist - Yönetim Kurulu Üyesi - Maliye Bakanı - Evli, 3 Çocuk. Unakıtan’ın özelleştirmelere ilişkin söylediği sözler bununla sınırlı kalmadı. Türk Telekom özelleştirmesini savunan ve şirketin halka arz yöntemiyle satılması halinde 6.55 milyar dolarlık fiyatın bulunamayacağını belirten Unakıtan, “Türk Telekom’un yüzde 55’inin halka arzedilmesi imkansız gibidir. Buna, ‘hesap mı bilmiyorsun, dayak mı yemedin’ derler” şeklinde açıklama yaptı. Maliye Bakanı, özelleştirmede izlenen politikayı ise “Satışa çıkıyoruz, parayı veren düdüğü çalar”, “Karlı karsız ne varsa satacağız” sözleriyle açıklıyordu. ’MAMA DAĞITIYORSAN, ONLAR DA GAGALAYACAK’ ABD’li ünlü spekülatör ve yatırımcı George Soros’un “sıcak paraya kısıtlama getirilsin” önerisine Unakıtan’dan gelen cevap da siyasi literatürdeki yerini aldı: “Sıcak paradan korkmayın. Senin faizlerin yüksekse mama dağıtıyorsan, gelecek onlar da gagalayacak”. ’NE YİYECEK BU ÇOCUKLAR? İHALE Mİ ALMIŞLAR?’ 2006 bütçesi görüşmelerinde muhalefetin gündeminde de Unakıtan vardı. Bütçe görüşmelerinde CHP Genel Başkanı Baykal, Unakıtan’ı kürsüden istifaya davet etti. Görüşmeler sırasında CHP’li vekiller, Maliye Bakanı’na Unakıtan soyadlı kişilerin kurduğu şirketleri sordu. Bakan Unakıtan ise kendisine has üslubuyla cevap verdi: “Ne yiyecek bu çocuklar. Devlete girip de ihale mi almışlar? Adama, ‘soyadımı taşıma’ mı diyeceğim? Soyadını mı değiştirecek, babası Maliye Bakanı oldu diye?” Yine bütçe görüşmelerinde Unakıtan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer için “benim müsteşarım” ifadesini kullanmasıyla ilgili olarak “Başbakan’ı niye hala içinize sindiremiyorsunuz? Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı. Oh diye içinize sindirin” diyordu. ’BANA YAMUK YAPMAYIN’ İstihdamdaki vergi yükünü azaltacaklarını söyleyen Unakıtan’ın işadamlarına uyarısı ise çok netti: “İstihdamın üzerindeki vergi yükünü de hafifleteceğiz, ancak vergi konusunda bana yamuk yapmayın. 5 kazanın bir ödeyin paşa paşa yaşayalım, hata yapan bedelini öder”. Unakıtan, vergi mükelleflerinin takibini “Avrupa’da yollarda radar levhası vardır. Biz de Maliye’nin yollarına radar koyduk. Ona göre hareket edin. Yakalandıysan mübarek olsun, bana gelip de ‘sayın bakanım..’ demeyin” sözleriyle anlatıyordu. ‘GALATAPORT GALATAMORT OLDU’ İsrailli işadamı Sami Ofer’in liderliğindeki konsorsiyumun kazandığı Galataport ihalesinde ‘görüşme’ tartışmaları yaşandı. Maliye Bakanı Unakıtan, ihalenin yeniden yapılacağını “Galataport Galatamort oldu” sözleriyle açıkladı. ‘ARI SOKMUŞ GİBİ BAĞIRIYOR’ Son olarak ‘kaçak villa’ tartışmasıyla gündeme gelen Unakıtan, bu konuda “Çocuklarım rahat etsin diye imar iznini bekliyorum” demişti. Maliye Bakanı’nın villa tartışmasıyla ilgili son yorumu “Kemal Abi’yle bu kadar uğraşmayın” oldu. Unakıtan, mal varlığı konusunda CHP lideri Deniz Baykal’ın eleştirilerine ise “Arı sokmuş gibi bağırıyor” yanıtını verdi. *tna ***
-
ALLAH VAR
Y E T E R***A R T I K *** Y E T E R YETER BE KARDEŞİM YETER.... Önce sana sorulan sorulara cevap vereceksin vermesini bilmiyorsan burada yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali yeni bir soru sorup işin ,içinden sıyrılamazsın... Senin her soruna cevap var merak etme ama önce sen sorumluluğunu üstlen... ondan sonra cevap iste...kalkıpta bir de "Asla başka birşey yazmayın. Bunun cevabını verirseniz size cevap yazacagım." deyip yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali yaklaşma... Eğer artık ben diyeceğimi dedim diyorsan tamamdır bitti yeter artık başka kimseninde sana diyeceği bir şey yok zaten...Burada insanların senin safsatalarınla uğraşmaktan başka yapılacak işleri yok mu sanıyorsun...
-
ALLAH VAR
Sevgili Ahir, Önce benimle ilgili olan bölümle başlamak istiyorum....Hiç garip gelmesin arkadaşım çünkü bunlar gerçek, gerçeklerin söylenmesindede bir gariplik göremiyorum... Sen sana sorulan sorulara, kıvırtarak hiç kaçmaya çalıştın mı? Üstelikte ne yaptığını bile bile bilinçli olarak...Öyle yada böyle elinden geldiğince kendi görüşlerini efendice hep vermeye çalıştın...Haa..katıldıkmı katılmadık, sen bizim kilere katıldın mı hayır...Ama dürüstce davrandığımız bir şey vardı ne yaptık birbirimizin yazdıklarını çarpıtmaya çalışmadan, kendi doğru bildiklerimizi yazdık..kıvırttık mı? hayır?...kendimizi olduğumuzdan farklı göstermeye çalıştık mı?...hayır... Peki neden senin ismin bu tür içeriği olan yazılarda geçmedi, öyle bir görünümün ve intiba yaratmadın da ondan...peki olursa ne olur...aynı şekilde deşifre olursun...ben de yaparsam bende deşifre olurum...gerçek diye bahsettiklerim işte bunlar... Sen kendi kaygıların ve iç dünyanda yaşattıklarınla bunu böyle değerlendirip, uyarmak ihtiyacını duymuş olabilirsin ama bakman gereken doğru açı bu, aynı tarafta olma gözlüğü seni yanıltmış dostum... Sende bu forumu katıldığın günden beri gayet ciddi takip eden bir forumdaşımızsın, İzlediğin kadarıyla ve taraf olma gözlüğünü çıkararak cevap vermeye çalış, yalan mı hangi bir soruyu çarpıtmadan yada kaçmadan cevapladı? Bir tek örnek verebilirmisin?..Ama ben bir sürü görmemezlikten gelerek çevaplamaktan kaçtığı soruyu buraya getiebilirim... İnsanların kendiğini olduğundan farklı gösterip kıvırtmadan dimdik durmak yerine bir de çingen üstü çıkıp karşısındaki insanları gerçek dışı suçlamalara girmesi hiçte hoş bir şey değil arkadaşım...aynı görüşte diye hataları savunmakta yada bunları dile getirenleri yermekte...Bence bütün bu gelişmeleri bugüne kadar fark edip onu özelinden uyarmış olman daha doğru olurdu... Üstelik gözünü açıp yapılan duygu sömürülerini de farketmen gerekiyor... Buraya kimse kendine bir takım payeler biçip uyarıcı yol gösterici misali kayıt yaptırmadı...En azından ben öyle değilim. Bu misyonu kendine biçip bu düşünceler içinde olması, tamam ben görevi mi tamamladım gidiyorum yaklaşımları zaten kendi içinde başlı başına safsata, aklı başın da hiç kimsenin başkalarının dayatamalarına ihtiyacı yok...Yapması gereken birilerine birşeyler vermek, karşılıklı olarak bilgi paylaşımın da bulunmak istiyorsa , önce almayı, karşısındakinin düşüncelerine saygılı olmayı, onları saf hiçbirşeyi anlayamayacak çocuk yerine koymadan ve dürüst olmayı, güven sağlamayı düşünmesi gerekli...Bu yaklaşım ve tavırlarıyla girdiği her ortamda sonuçlar bundan farklı olamayacaktır...kendisinin bileceği bir iş tabiki... *** Sevgili Ahir; Bilimselciye şunu sormuşsun, gerçi o açıklama yapmış, ama ben de o konuda bir soru sormak istiyorum... Konunun dahada açılması her birimizin daha iyikavraması için açılması gerekiyor..Demişsin ki; "materyalizm biliminin insanı yapısını incelemede yetersiz olcağını belirtmiş benim fikrimde o yönde" Eğer cümleyi ele alır ve tek tek değerlendirirsek karşımıza şu çelişkiler çıkyor... 1-Materyalizim bilimi diye bir bilim yoktur... 2-Materyalizm: Dünyada, yalnızca maddenin varlığını kabul eden, Tanrı, ruh vb. manevi kavramları ret ve inkâr eden felsefi bir görüştür, bilim olarak ele alınamaz.... 3-Bilim:Genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgi, 4-Bilim:Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci. 5-Bilim:Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilimdir. Bütün bu ön bilgilerin yardımıyla yanıtlamamız gereken soru da şu ! insanın yapısını incelemede yetersiz kalmayan yaklaşım hangisidir?... Materyalizm felsefesi mi? ...Bilim mi?... Bu ikiside yetersiz kalıyorsa insanın yapısını incelemede yetersiz kalmayan yaklaşım nedir?... Bu da yetmez!... soruyu bu haliyle cevaplamak yinede bir takım şeylerin havada kalmasına neden olur... Niçin ...Çünkü; bilmemiz gereken, açılması gereken insanın yapısı var... İnsanın hangi yapısını açıklamaya ve cevaplar bulmaya çalışıyoruz... 1_Fiziksel ve anatomik yapısımı... 2-Dogmatik inançlarını mı? 3-Pisikolojik, ruhsal durumlarının ve beyinsel işlevlerin nasıl olduğunu mu? Bunların cevaplarını vermeniz ve vermemiz gerekiyor... Ancak, amacımız bazı şeyleri açmaksa polemiğe kaçmadan,sorulara soru sorarak değil lütfen? Saptırma ve çarpıtmalarla, varsayımlara dayalı yaklaşımlarla bir sonuca gidilemiyor çünkü.... not: Vermiş olduğunuz deve örneğinin ifadelerinizin art niyetsiz olduğu ön kabulüyle bazı art niyetli insanların yapmış olduğu yakışıksız benzetmelerden olmadığını düşünüyorum, yanılmıyorum değil mi?
-
ALLAH VAR
Bunlar önyargı ve itham değil ki, sizin davranış ve yaklaşımlarınızla insanların üzerinde bıraktığınız intibalar... Ama böyle düşünmek işinize geliyor,kendinizi avutup başkalarını kandırmaya çalışıyorsunuz... Tıpkı bilimsel tez bilimsel tez diyerek ismini vermiycem adamcağız rencide olmasın, dr X'in yazılarını bilmem ne sempozyumlarından buraya kopyalayıp taşıdıklarınızla iş yaptığınızı sanıp kendinizi havalara sokuyorsunuz... Sanırım yazıları kopyaladığınız yerleri bildiğimi anladınız... Yazacak bir şeyi yok demişsiniz bende orada bunu belirtiyorum zaten size boşyere yazmanın bir anlamı varmı? Bunu anlatmaya çalışıyorum zaten, onlar bile, hatta bunları bile yazmak gereksiz... Hani size sorulan hangi soruya işinize gelenleri yazmak dışında bir tek yanıt yazdınız ki... Bakın şunu sormuştunuz..işte benim cevabımda budur diye bir tek örnek gösterebilirmisiniz... Ama ben size yanıtlarını vermekten kaçtığınız yirmilerce soruyu buraya taşıyabilirim...
-
ALLAH VAR
*** Sayın Bilimselci; Başlığı açtığımda iletinizi görünce ve uzun uzadıya bir şeyler anlatma çabasında olduğunuzu görünce sevindim... Ama birden hitap ettiğiniz şahsın adını okuyunca hemen okumayı bırakıp bunları yazmaya başladım... Nedeni de şu; bence o arkadaşın bu uzun uzun anlatmaya çalıştıklarınızı 1- Okuyacağını 2- Okusada anlayacağını 3- Anlasa da cevap yazacağını sanmıyorum 4- Cevap yazsa da bu yazdıklarının, sizin anlatmaya çalıştıklarınıza değil, bambaşka şeylerden bahsederek saptırılmış şeyler olacağını adım gibi biliyorum... Bence ona anlatmaya çalışarak yazdıysanız başkaları gibi sizde boşuna uğraşmışsınız... Ama, Bütün bunları aslında dogmacı kemikleşmişlere değil de anlayabilenler olduğu için yazıyorum Ve "BUNU HİÇ UNUTMAMAK GEREK" diye düşünüyorsanız, ellerinize sağlık... Emeğiniz boşa gitmeyecektir bunu da siz bilin ... Başka yararlı paylaşımlarınızda buluşmak dileğiyle selamlar...Sevgiler...Saygılar.... *tna ***
-
TÜRBAN SORUNU VE DEMOKRASİ
*** Her Alanda Türbana Yönelik provakasyonlar Devam ediyor... Şimdide kimliklerde kullanılan fotoğraflarda türban tartışmaları başlatıldı... Türbanlı bir kadın Tartışma türbanı bir kez daha gündeme getirdi Salondaki türbanlı bir kadın Erdoğan'a seslenerek; "10 yıldır buradayım. Çifte vatandaşlık hakkını kazandım. Şu andaki halimle fotoğrafçıya gidip Almanya'da kimliğimi aldım. Ama konsolosluğa gittiğimizde görevliler bize; 'Babaanneniz gibi bağlayacaksınız ve şuradan da biraz saçlarınız gözükecek' diyorlar'' dedi. Tabi koskoca başbakanda hop diye ne olduğunu anlayıp gerekeni yapıverdi.(!)...? *** Buraya kadar herşey normal kabul edilebilir.Bir yurttaş sorunlarını dile getiriyor denebilir... Ama provokasyon kimlerin ellerinde ve dillerinde nereye kadar uzanıyor. Bir görelim... Bundan sonrası çok dikkat çekici...Başbakan soruyor... "Böyle bir uygulama mı var büyükelçilikte?" Elçiden gelen cevap şöyle; "Sayın Başbakanım, haliyle merkezden aldığımız talimatlar çerçevesinde görev yapıyoruz" Başbakandan gelen yanıt şöyle; "Türkiye Cumhuriyeti'nin büyükelçiliğine benim buradaki vatandaşım bu kıyafetiyle girer. Ben böyle bir genelge olduğunu hiç zannetmiyorum, ihtimal de vermiyorum." Nekadar ilginç değilmi fotğraflarla ilgili bir konu elçiliğe girmeye ansılda dönüştürülüverdi değil mi? Başbakan bunun farkında değilmi sizce, elbette farkında ama verilmeye çalışılan görüntü, amaçlar farklı... Ve Diyaloğun devamı şöyle, Bir başbakanla bir büyük elçi arasında bütün dünyanın gözleri önünde... Başbakan Erdoğan'ın; "Ne talimatı bu, yazılı mı?" sorusuna "Yazılı" yanıtını veren İrtemçelik'e salondakiler tepki gösterdi. Ve şöyle Bağırdılar "Yuh..Yuh.." ( Bu bağırışları işitmeyen, Belkide önemsemeyen, aman canım ne olacak diyen... ? ) Başbakan Erdoğan da bunun üzerine; "O genelgeyi göreceğim. Böyle bir genelge varsa, bu genelge yazılıp nasıl gönderilmişse, aynı şekilde iptali de gönderilir'' dedi. Bu arada söz alan Büyükelçi İrtemçelik ise şu açıklamada bulundu; ''Sayın Başbakanım, belki bir yanlış anlama oldu. Büyükelçiliğe ya da konsolosluğa giriş çıkışla ilgili bir konu değil. Yalnızca pasaportlarda kullanılacak fotoğraflarla ilgili bir genelge var. Zannediyorum şikayet onunla ilgili." Adam yine de efendi, Kibar kibar uyarıyor, bir yanlış anlaşılma oldu, sanki suçlu oymuş gibi, Başkaları olsa oradakilerin hepsine "Siz ananızı alında gidin "deyip kalkıp yürüyebilirdi... Ama adam mektep medrese görmüş yine de "Zannediyorum şikayet onunla ilgili" diye uyarıyor. Başbakan bunu bilmiyor mu acaba? Bunu anlamayacak kadar zeki değil mi? Zeki olmaz olur mu cin gibi, Türkiye Cumhuriyeti Büyük elçisini Tüm dünyanın gözü önünde itham etmesinin sonuçlarını bilmiyor mu sizce, bilmez olur mu? Bile bile bir genelge ile ilgili uygulamaları kurumları yıpratmak amaçlı kullanabiliyor...Bir pasaporta yapıştırılacak olan fotağrafların nasıl olması gerektiği ile ilgili konu, büyük elçiliğe giriş çıkış olarak çarpıtılabiliyor...Amaçlar ne olabilir sizce? *** Genelge ne diyor? Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesi, türbanlı fotoğrafa yasaklama getirmiyor. Pasaport, nüfus cüzdanı, aile cüzdanı gibi resmi evraklarda kullanılacak fotoğrafların esaslarını belirleyen genelge, başörtüsü ile çekilen fotoğrafların kabul edilebileceğini söylüyor.Dikkat çeken, "türban" yerine "başörtüsü" ifadesinin, "kabul edilir" yerine "kabul edilebilir" ifadesinin kullanılması.Aynı cümlede, fotoğrafta kadınların yüz ve alınlarının açık olması kaydı getiriliyor. Bu ifade de, türbanın altındaki bandın alnın bir kısmını kapatması durumunda, fotoğrafın kabul edilmeyebileceğini düşündürüyor. Genelgenin bir başka bölümü ise daha net ifadeler içeriyor. Burada başörtüsü ya da türban yerine "bir örtüyle örtülmüş olarak çekilmiş fotoğraflar" kullanılıyor.Bunların, çehrenin tam olarak görünmesine engel olmaması durumunda, "kabul edilecekleri" ifade ediliyor. Sizcede Fotoğrafların güvenirliği açısından görüntülerin açık ve net bir görünüm gerkmiyor mu? Peki bu durum tartışma yaratılarak neden başka yönlere çekilmeye çalışılıyor sizce? Vatandaşlık hakkı mı dile getiriliyor? Ve başbakan neden kılık kıyafete dönüştürüyor? Tüm bu ifadeler yoruma açık izlenimi verirken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, genelgeyi incelediğini, türbanlı fotoğrafa bir engel teşkil etmediğini, ancak uygulamada yanlışlıklar olabileceğini söylüyor. Ehh burundan kılda aldırmamak lazım, koskoca başbakan nede olsa, o yanlış anlamaz, bilerek çarpıtmaz,bir baş örtüsü için koskoca kurumu yıpratmanın ne öne mi var canım.Ülkenin haysiyeti mi önemli kadının ikinci sınıf olmasımı. Göz yaşartıcı olan ise bu savaşın yinede kadınlar tarafından veriliyor olması. *** Türbanlı fotoğraf tartışmasında dikkat çeken bir başka nokta da, Berlin'de Başbakan Erdoğan'e seslenen kadının, Almanya'da çifte vatandaşlık kazandığını söylemesi. Oysa Almanya'da 2000 yılından itibaren çifte vatandaşlığa izin verilmiyor. Saptırmalar ne kadar dikkat çekici değil mi? Birileri yalanlar söyleyip ülkenin başına çorap örmeye devam ediyor. İşin ilginç tarafıda bunları yapanların Dini inançları bütün vatandaşlar olarak görüntü vermesi... *** Bence konsolosluklarla ilgili vatandaşlık haklarına dikkat çekmek istiyor ve amaçlarımız başka değilse, Sıcak sıcak yeni yazılmış içeriğinde espirilerle dolu eleştirilerin oduğu şu yazıyıda okumak lazım galiba... Eeee Balık baştan kokar, başbakan elçiyi dünyanın gözü önünde bağararak fırçalarsa, mürit vatandaşlar ne yapsın sağ duyulu olacak halleri yok ya fırsat bu fırsat onlarda yuhalarlar tabiki... *tna ***
-
"Kemal Unakıtan" O biiirrr Maliye Bakanıııı...
*** "Kemal Unakıtan" O biiirrr Maliye Bakanıııı... *** Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın Beyaz Show’a katıldığını ve Beyaz’ın onu anons ederken Gazete başlıklardan yararlandığını varsaysak, şöyle olurdu herhalde: O biiirrr vergi kaçakçılığı, evrakta sahtecilik zanlısı maliye bakanıııı... O biiirrr dünyada kendisi için af çıkaran ilk ve tek maliye bakanııı... O biiirrr kaçak villa inşa eden, hazineye ait orman arazisini gasp eden, El Kaide finansörüne "olur" veren bir maliye bakanııı... *** Programa katılan Unakıtan da şarkılar ve türküler eşliğinde, "Kamu burnunu sokmasa halledilecek ama burnunu sokuyor, orası haşat oluyor", "Dua et senin programına geldim. Yoksa seni duvara tırmandırırlar", "Sonuçta villa tamamlandı. Babalar gibi yaptım", "Benim istediğim soruları sorarsan, Başbakan da Maliye Bakanı da memnun olur. Ne demek istediğimi anlıyorsun Beyazcım" gibi, espritüel cevaplar verirdi sorulara. Şaka bir yana, Unakıtan’ın olduğu toplantılardan genellikle kahkahalar yükselse de aslında ortada gülünecek pek bir durum yok. Hakkındaki suçlamalara ve eleştirilere rağmen Maliye Bakanlığı koltuğunda oturmaya devam eden Kemal Unakıtan, nam-ı diğer Kemal Abi’nin arkasından en çok sorulan soru, "Kim bu Kemal Abi?" Milliyet’ten Nedim Şener, geçen yıl Güncel Yayıncılık’tan çıkan "Fırsatlar Ülkesinde Bir Kemal Abi" adlı kitabında bu sorunun cevabını uzun uzun veriyor. Bu sayfada ise Mustafa Bey’in köyündeki değirmende un akıtırken doğan, hesap kitap işine meraklı, işbitirici oğlunun hızlı yükselişini okuyacaksınız... Kemal Unakıtan 1946 yılında Edirne’nin Domurcalı Köyü’nde, Mustafa Bey ve Hidayet Hanım’ın üç çocuğundan biri olarak doğar. Babası köyde, soyadlarını da açıklayan bir işle, değirmencilikle uğraşmaktadır. Edirne’ye taşındıklarında bakkal açan Mustafa Bey, hesap kitap öğrensin diye oğlunu Edirne Ticaret Lisesi’ne gönderir. Zaten babasına dükkanda yardım eden küçük Kemal, zehir gibi bir öğrencidir, liseyi pekiyiyle bitirir, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne doğru yollanır. 1968’de mezun olduğu akademi yılları, sonradan acısını fazlasıyla çıkaracağı üzre, yoklukla geçer. Kaldığı yerden okula beş kilometrelik yolu yürüdüğü, günde bir öğün yemekle yetindiği çoktur. Siyasetle ilgisi ise pek yoktur. İlkokuldan tanıştığı ve her fırsatta çocukluk aşkı olduklarını söyleyen Ahsen Hanım’la Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanı olarak göreve başladıktan (1971) sonra evlenir. Ahsen Hanım’ın anlattığına göre, her ikisi de bir zamanlar "solcu"dur, belki de daha çok Ahsen Hanım, hocalarının da etkisiyle "sol yayınlar"a meraklıdır. Çocukluğunda mandolin, sonraları piyano çalan, tenis oynayıp yağlıboya tablo yapan İstanbul Hukuk mezunu Ahsen Hanım, "örtü"yle sonra tanışmış, işportadan aldığı ilk eşarpla kapanmıştır. Bu dönem, kısa bir süre yaptığı avukatlığı bırakır. Eşi ise hesap uzmanı olduğu İzmir’den, işyerinde namaz kılanlar grubunda olduğu için İstanbul’a gönderilir. O sıralar oldukça tutucu olduğu söylenen, hatta türbanın üzerine bandana takmak gibi "tarz"ları deneyen genç kızlara çok sinirlendiği anlatılan Ahsen Unakıtan, eşi bakan olduktan sonra kendi de "içine danışarak" kendi tarzını yaratacak, hatta kulaklarının arkasından bağladığı türbanı, bantla şıklaştırdığı da olacaktır. *** EN ZENGİN 100 İSLAMCI PATRONDAN BİRİYDİ Öğrenciyken siyasetle pek ilgilenmediğini söyler ama okulu bitirip hesap uzmanı olduğunda çoktan Milli Selamet Partisi ve başkanı Necmettin Erbakan’a yakın isimler arasına girmiştir. Sonradan ortak şirket kuracağı Korkut Özal, dönemin bakanıdır. Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi tarafından 1975 yılında kurulan 1. Milliyetçi Cephe hükümetiyle birlikte, hemen kadroya alınıverir ve SEKA’ya genel müdür muavini, sonra da genel müdür olur. 1977’de, MSP Edirne milletvekili adayıdır, kazanamaz. 1978’de 3. Ecevit hükümeti kurulana kadar SEKA’nın başında kalır. 12 Eylül’den sonra Turgut Özal hükümeti kurulduğunda ise çoktan özel sektörde, Bahariye Mensucat’tadır. Ancak uzun yıllar içinde bulunacağı bu özel sektör, bildiğimiz özel sektörlerden değildir: Türkiye’de "İslami bankerler" olarak anılacak ve faizi haram sayıp kár payı esasına dayalı çalışan İslami finans kuruluşlarıdır bu özel sektörü yaratanlar. Resmi raporlarda, soruşturmalarda, davalarda adı geçecek pek çok İslami finans şirketinde, Nakşibendi tarikatının iki büyük kolundan biri olan Erenköy dergahının şeyhlerinden Topbaş Ailesi’nin ticari kuruluşlarında üstdüzey yönetici, ortak olur. Suudi Arabistan’da, dünyaya şeriat kurallarını yayma amacıyla kurulmuş Rabıta örgütüyle bağlantılı vakıfların kuruluşunda adı geçer. Kombassan’a ait Faysal Finans’ın Ülker Grubu’na satılmasında pazarlıkları yürüten kişi, satıldıktan sonra adı Family Finans olan kurumun yönetim kurulu üyesidir. Mülkiye müfettişleri bu satışta bir dizi usulsüzlük belirleyecektir. İsmi bu çevrelerde hep "güven" telkin eder, aranan isim olur. Ama bütün bunlar, Ahmet Hakan’ın geçen haftaki yazısında tarif ettiği gibi, "sakalı ve 99’luk tespihiyle, dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş", "mal da yalan mülk de" mesajını veren bir bankacı derviş olduğundan mıdır, yoksa tüccar zekası, parayı iyi bilip piyasayı iyi tanıması, değişikliklere anında adapte olmasından mıdır, bilinmez. Çünkü hemen ardından gelir, "helal kazanç" şiarıyla yola çıkmış Albaraka, Anadolu Finans, Kuveyt Türk gibi şirketlerin adlarının hayali ihracat, vergi kaçakçılığı, yolsuzluk gibi kavramlarla anılması... Mesela yönetiminde olduğu Albaraka’nın adı, 1995-98 yılları arasında toplam 182 milyon dolarlık hayali ihracata karışır. Elde tespih, bir lokma bir hırka görüntüsü vardır ancak 1996 yılında adı en zengin 100 İslamcı patron listesindedir. Sonraki yıllarda, İskenderpaşa Cemaati’nden dolayı tanıdığı Recep Tayyip Erdoğan’ın "Abi" diyecek kadar yakını olmasıyla çıkar ortaya. Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, belediyede resmi olmayan danışmanlık görevi vardır, görüşlerine ve "işbitiriciliği"ne çok güvenilir. O "dış gözlemciydim" der ama toplantılara koordinatör olarak katılır, Erdoğan’ın olmadığı zamanlarda bizzat başkanlık eder. 3 Kasım 2002 seçimlerinde siyasi yasaklı olan Erdoğan, onu kendi yerinde seçime sokar. Edirne birinci sıradan seçime katılır ve TBMM’ye girer, ardından bildiğimiz, esprili, hatta argo literatüre sahip, kimseyi takmayan, işbitirici Maliye Bakanı Kemal Unakıtan olur. "Vergi ödeyen kuzulara" teşekkür eden, buluştuğu kuyumcuları "Uyuz uyuz oturmayın" diye tatlı sert fırçalayan, yeni vergi var mı diye soran gazeteciyi "Taş da düşebilir, ayı da çıkabilir" diye cevaplayan, Tekel’i babalar gibi satacağını söyleyen, "tiko"yu (argoda nakit para) kesen, reforma, yani cafcaflı laflara gerek duymayan Maliye Bakanı Unakıtan... *** KENDİ SUÇLARINI AFFEDEN BİR MALİYE BAKANI AKP’nin imajı uğruna, yıllardır kendi muhafazakar imajının en belirgin göstergesi olan sakallarından bir gecede vazgeçecektir. Ahmet Hakan’a göre, tespihi de bırakmış, dudaklarındaki ironik kıvrım artık "mal da gerçek, mülk de" der olmuştur. Hakan’ın böyle düşünmesi normaldir: Şirketler yönettikten sonra bakan olana kadar geçirdiği soruşturmalarda resmi mercilere yalan bilgi vermek, dolandırıcılığa yardım etmek, naylon fatura kullanmak, evrakta sahtecilik, özel nitelikli dolandırıcılık, zimmet, emniyeti suiistimal, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve Bankalar Yasası’na muhalefetle suçlanmış, yargılanmıştır. Bakan olunca yaptığı ilk icraatlardan biri, "Mali Milat" uygulamasına son vermesi ve "Nereden Buldun" diye bilinen yasal düzenlemeleri Cumhurbaşkanı Sezer’in vetosuna rağmen ikinci kez Köşk’e gönderip kaldırmasıdır. Vergi Barışı Kanunu’yla da 31 Ağustos 2002 tarihinden önce işlenen suçlar hakkında suç duyurusunda bulunulmamasını, açılmış bulunan davaların ortadan kaldırılmasını ve kesinleşmiş mahkumiyet kararlarının da infaz edilmemesini sağlar. Bütün bunların anlamı şudur: Bu yasalarla başkalarıyla birlikte, "kendini de affeden bakan" olarak Türkiye tarihine geçecektir. Herkes itiraz edebilir ama onun "abdestinden şüphesi yoktur." Üstelik muhalefet ve medya Unakıtan’ın üzerine giderken, Başbakan Erdoğan tersine, özelleştirme İdaresi’ni de bağlayarak "abi"sini ödüllendirir. Belli ki onun da abisinin abdestinden şüphesi yoktur. Üsküdar Bulgurlu’daki villasının bahçesine, belediye tarafından üç kez mühürlense de çocukları için kaçak villa yapan, (Ben yaptığımda SİT alanı değildi, dedi. Ancak belediyenin neden üç kez mühürlediğine açıklık getirmedi, ardından villaları yıkacağını söyledi) bakan olunca bu villayı da kapsayan affı çıkaran da Kemal Abi’dir; "Burada bir usulsüzlük yok, babalar gibi yaptım" diyen de. Hakkındaki suçlamalardan bir başkası, 34 ve 17’şer dönümlük iki orman arazisini zilyet senediyle üzerine geçirmektir. Bir de oğlunun dört bin ton mısır ithal etmesinden dört gün sonra mısırdaki gümrük vergisinin yükseltilmesi vardır. Kilosu 220-230 bin liradan satılan mısırın fiyatı vergi yükseldikten sonra, TMO fiyatlarıyla 310 bin lirayı bulur. Aradaki 90 bin liralık fark, oğul Unakıtan’a havadan 360 milyar lira kazandırır. El Kaide’nin finansörlerinden olduğu gerekçesiyle Birleşmiş Milletler’in yasaklılar listesine aldığı Yasin El Kadı’nın Türkiye’deki bir şirketine 4.6 trilyon liralık vergi kolaylığı sağladığı da suçlamalar arasındadır. Ve bu suçlamalar uzar gider. Şimdi sıra "Kim bu Kemal Abi?"den sonraki soruda: Önce kendi mali suçlarını affeden Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, nasıl oluyor da koltuğunu korumaya devam edebiliyor? Hakkında neredeyse bir doktora tezi yazabilecek kadar konuya vakıf gazeteci, Kemal Abi kitabının yazarı Milliyet Muhabiri Nedim Şener, "Bence koltuğunda kalacak" diyor. Ona göre bunun nedeni Arap sermayesinin iyi adamı olması. Başbakan Tayyip Erdoğan Arap sermayesine önem verdikçe, bunu Batı’ya karşı denge unsuru olarak kullandıkça, hatta çoğu AKP’li kendilerini o insanlarla akraba gibi hissettikçe de kalmaya devam edecek... Bazen tiko vermeyerek, bazen tiko alarak... *** Unakıtan’ın villası için proje tamam, sıra onayda Çamlıca'daki biri kaçak iki villasını yaptıran Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın, üç villalık yeni projesi İstanbul 3 No’lu Koruma Kurulu’nca onaylanıp, Üsküdar Belediyesi’ne gönderildi. Yeni projeye göre kısmi deniz manzaralı villaların etrafı duvarlarla çevrilecek. Bahçeye, bir süs havuzu, kaya bahçesi ve gezinti yolu yapılacak, banklar yerleştirilecek. Bir ana girişi, bir de otopark girişi yapılacak. Bodrum katla birlikte üç katlı villaların giriş katında şömineli salon, mutfak ve tuvalet, üst katta ise odalar yer alacak. Projede iki binanın altında yer alan otopark, toplam üç araç için açık otopark olarak değiştirildi. SİT ALANI İLAN EDİLMİŞTİ Unakıtan’ın 2 bin 400 metrekarelik arsasının da içinde yer aldığı Çamlıca tepeleri ve eteklerini kapsayan 3 bin 335 dönümlük bölge, İstanbul 3 No’lu Koruma Kurulu tarafından 1991 yılında Kentsel ve Doğal sit alanı ilan edilmişti. Sit ilanından 1/5000’lik nazım imar planının onaylandığı Temmuz 2005’e kadar bölgede yapılacak inşaatlarda yüzde 6 taban oturumu ve iki kat imar hakkı vardı. Temmuz 2005’den sonra taban oturumu bazı bölgelerde yüzde 10, bazılarında yüzde 15 oldu. Unakıtan’ın arsası, taban oturumu yüzde 15’e yükselen bölümdeydi. 26 Ocak 2006’da Koruma Kurulu, Unakıtan’ın Çamlıca’daki arsasına üç adet villa yapma talebi oy birliğiyle reddedilmişti. Bu arada Üsküdar Belediyesi Unakıtan’ın villaları için yıkım kararı aldı. Unakıtan, üç villalık yeni projeyle tekrar kurula başvurdu. 3 No’lu Koruma Kurulu üyelerinin değiştirilmesinin ardından 9 Mayıs’ta kuruldan geçti. İNŞAAT RUHSATINI BEKLİYOR Unakıtan şimdi Üsküdar Belediyesi’nin vereceği inşaat ruhsatını bekliyor. İnşaatlar bittikten sonra Unakıtan, villaların her açıdan tüm bağımsız bölümlerini fotoğraflayarak, kurula gönderecek. Kurul, fotoğraflara bakarak, kullanımda sakınca olup olmadığını belirleyecek. Proje dışında yapılan değişikliklerden belediye ve mimar sorumlu tutulacak. Ayrıca, araziye 183 ağaç dikilmesi de zorunlu tutuldu. Kaynak:Fatma AKSU/İSTANBUL - Hürriyet@ 28 Mayıs 2006 *** İkiz villalara kardeş geliyor Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, tepkiler üzerine yıktırmak zorunda kaldığı, biri kaçak iki evinin yerine üç villa dikecek. İstanbul 3 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 9 Mayıs'ta onayladığı yeni projeye göre Unakıtan, Bulgurlu Mahallesi'nde 2 bin 100 metrekarelik arsasının üzerine görkemli üç villa yaptıracak. Unakıtan, inşaat kazmayı vurmak için, Üsküdar Belediyesi'nin, Kültür Varlıklarını Koruma Kurul'unun onayladığı projeye ruhsat vermesini bekliyor. ÜÇ BLOKTAN OLUŞUYOR Çamlıca sırtlarında malikaneyi andıracak villalar A, B, C Blokları'ndan oluşacak. Eskisine göre daha lüks bir donanımla inşa edilecek villa kompleksinde süs havuzu, kaya bahçesi, gezinti yolları ve açık otoparklar bulunacak. Mimarlığını Fatih Babaoğlu'nun üstlendiği dubleks villaların her biri 110 metrekarelik zemine oturacak. İstanbul 3 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Mali Bakanı Kemal Unakıtan'ın Çamlıca Bulgurlu Mahallesi'ndeki arsasına yapacağı üçüz vilların projelerine onayı 9 Mayıs'ta, 4'e karşı 5 olumlu oyla verdi. Unakıtan'a onay veren Kurul'un başkanlığını Doç. Dr. Can Binan yapıyor, Dokuz üyeden oluşan Kurul'da, Doç. Dr. Can Binan (Başkan), Doç. Dr. Lütfi Yazıcıoğlu (Başkan Yardımcısı), Doç. Dr. Gülşen Özaydın, Yusuf İzettin Aydın, Doç. Dr. Hasan Nuri Yaşar, Doç. Dr. Fulya Eruz, Murat Ufuk Kara, Hidayet Turpoğlu ile A. Metin Yıldırımlı görev yapıyor. Kurul Başkanı Doç. Dr. Can Binan ile Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Lütfi Yazıcıoğlu Unakıtan'ın üçüz villarının projesine karşı oy kullandı. İstanbul Büyükşehir Belediye Temsilcisi Hidayet Turpoğlu ve Üsküdar Belediye Temsilcisi A. Metin Yıldırımlı ile Marmara Üniversitesi İdare ve İmar Hukuku Uzmanı Doç. Dr. Hasan Nuri Yaşar'ın da Bakan'ın projesinden yana oy kullanmaları dikkati çekti. Kurul üyeleri, Bakan Unakıtan'ın projesine yeşil ışık yakmalarının en önemli gerekçesini, 'Aynı nitelikteki başka SİT alanları için benzeri durumlarda Koruma Bölge Kurulu'nca uygulamaya izin veren kararlar alındığı...' tespiti oluşturdu. SONUNDA KABUL EDİLDİ Bakan Unakıtan'ın üçüzler projesi daha önce de Kurul'un gündemine gelmiş ve reddedilmişti. Projeye karşı çakan Kurul üyelerinden Şehir Planlamacıları Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Turgut ile Üsküdar Belediyesi'nin AKP'li Meclis Üyesi Mimar Mehmet Cevahir Türk görevlerinden alınarak, 6 No'lu Koruma Kurulu'na atanmıştı. İmar değişikliği kapıyı açtı MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan, 7 Aralık 1983 yılında bahçe olarak aldığı 2 bin 210 metrekarelik yerine aynı sene ilk binasını yaptı. Unakıtan'ın, arsanın da bulunduğu, Çamlıca tepeleri ve eteklerinin yer aldığı 3 bin 335 dönümlük bölge 3 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 11 Ocak 1991 tarih ve 2759 sayılı kararı ile doğal sit ilan edildi. Unakıtan'ın, 1998 yılında yaptığı ikinci bina SİT ilanından sonra yapıldığı ve imar planlarının geçersiz hale gelmesiyle kaçak yapıya girdi. İlk binasının depremden zarar görmesi, ikinci binanın da kaçak olması nedeniyle Unakıtan, geçtiğimiz günlerde iki villasını da yıktırmıştı. Bu arada projenin onaylanmasından birkaç ay önce Çamlıca bölgesinin inşaat oranlarının arttırımını sağlayan imar planı değişikliğinin de kabul edilmesiyle, bölgede yapılaşma oranı yüzde 6'dan 15'e çıkarılmıştı. Geçtiğimiz aylarda yapılan bu değişiklik, Unakıtan'a özel imar planı söylentilerini de beraberinde getirmişti. Kaynak: Nebahat KOÇ / İSTANBUL - Akşam@28 Mayıs 2006 *tna ***
-
BÜLENT ECEVİT: Mavi gömlek, siyah kasket, ilkeli siyaset ve zarafet
*** İyi ki doğdun Ecevit! O bir İkizler! Ecevit'in yaşgününde burç tahliliyle karışık bir lider anatomisi... Onun ikiz kişiliğinde, İkizlerin ruhsal med-cezirine dair bir analiz denemesi... [email protected] Bugün Karaoğlan'ın yaşgünü... 1925'in 28 Mayıs günü Beşiktaş Akaretler'de dünyaya gelmişti Bülent Ecevit... İkizler burcu. Benim burçlarla ilgim yoktur pek... Kendiminkini bilirim. Burcumla ilgili söylenenleri kendime benzetirim. Ecevit'e burç sayfalarından bakınca öyle çok benzerlik fark ediyorum ki... Evet, o, tam bir İkizler... Rıdvan Akar'la birlikte "Karaoğlan" belgeseli için onu bir hafta sürecek bir söyleşi maratonuna çıkardığımızda saatler boyu siyaset hayatının girdaplarını anlatmış ve sonunda kulaklarımıza inanamadığımız bir söz söylemişti: "Biliyor musunuz, Rahşan da ben de siyaset sevemedik." Rıdvan'la birbirimize bakakalmıştık. Düşleri, bir kır evinde resim yapıp şiir yazarak ömür geçirmekti. Kader onları bambaşka bir yazgıya sürükledi. Yarım asır, hiç sevmedikleri bir uğraşın baş aktörleri oldular. İki peri Böyledir İkizler; madden asık suratlı bir koltukta otururken ruhen bir salıncağın oturağında semaya kahkahalar savurabilirler. Çoğunlukla birbirine taban tabana zıt ilhamlar veren iki farklı peri, iki farklı yöne kanatlandırarak seni, ruhunu bedeninden koparabilir. Bir çocuk kadar coşkuluyken aniden karabasanlara sürükleyebilir. Canın tembellik çekerken doludizgin çalıştırabilir. Aynı anda hem kendi kabuğunda yapayalnız hem kalabalıklara yön veren bir yıldız olmak istemene yol açabilir. Öfkeyle sükunet, hoşgörü ve nefret, inkar ve ibadet, karmaşık bir kişiliği dokuyan ibrişimler gibi birbirine dolanabilir. Doğum gününde ölümü düşündürebilir. Seni bile şaşırtan bu med-cezirler, yanına, ardına düşenleri öyle şaşırtır ki; bu şaşkınlıkla ancak bir başka İkizler baş edebilir. İkizler birbirinin çelişkisini anlayabilir. Tıpkı, şimdi benim yapmaya çalışacağım gibi... Popüler ve seçkin Hayatı mitinglerde, kitlelerin içinde geçti Ecevit'in... Kitlelere ses verdi; kitlelerin sesi oldu. Onların kasketini taktı, mavi gömleğiyle meydanlarda fark yarattı. Çalışma bakanlığı döneminden son hastane yolculuğuna kadar yol arkadaşları işçiler, köylüler, madencilerdi. Seçkinler arasında yer almayı hiç sevmedi. Gösterişli makam arabalarından, göz alıcı markalardan, "çok önemli kişi" ayrıcalıklarından uzak durdu. Havaalanlarında VİP çıkışını kullanmadı, birinci sınıf uçmadı; yeri, hep arkalarda halkın arasındaydı. Robert Kolej mezunu bir şair olarak solcuların köylülere önem vermemesinden, seçkinlerin köylüyü hor görmesinden yakınırdı. Ama özel hayatında yalnızlığına düşkün bir "seçkin"di o... Yanına, derinine pek az kişi sokulabildi. Her daim mesafeli bir kibarlıkla uzak tuttu yakınlaşmak isteyenleri... Öyle dokunarak iletişim kuranlardan, rakı sofralarında sabahlayanlardan, ha babam siyaset konuşanlardan değildi. Belki de onun aynı anda bu kadar "uzak" ve bu kadar "yakın" olmasının intikamıydı, kitlelerin bir dönem milyonlarla peşine düşüp hemen ardından onu derin bir yalnızlığa terk etmesi... Bir dönem umut belleyip, bir dönem "İş çıkmaz" demesi... "Kurtar Karaoğlan"la "Yetti Karaoğlan" arasında gidip gelmesi... Ciddi ve çocuksu En yaman siyasi rakipleri bile teslim eder ki Ecevit, sözü ciddiye alınan, dengeli, ilkeli bir liderdir. Ciddidir. Onu eğlenceli bir parti gecesinin içki sofrasında kendisine uzatılmış mikrofona türkü söylerken, bir mitingde işçilerle halay çekerken, bir televizyon mülakatında fıkra anlatırken göremezsiniz. Kravatını, ceketini pek nadiren çıkarır, zoraki gülümser, kahkahası işitilmemiştir. Meydanlarda Demirel, Erbakan tarzı bir tuluat gösterisi izletmez insanlara... Şimdi çevirelim madalyonu ve onu hastaneye sürükleyen nedene bir daha bakalım: Kan ter içinde cenazeden çıkmış ve anlaşılan o ki, çıktığında o elim beyin kanaması çoktan başlamış. Korumaları bir an önce eve götürüp dinlendirme telaşında... Yolda Ecevit, "Bir yerde duralım da dondurma yiyelim" diyor. "Bir an önce eve gitsek" diyenlere çocukça boyun büküp "40 yılda bir dondurma istedim, bunu da çok mu görüyorsunuz?" diye serzenişte bulunuyor. Dondurmacıya gidiliyor ve süreç hızlanıyor. "Karaoğlan" belgeselinde kullandığımız bir görüntüde, çalışma bakanlığı döneminde "işten kırdığı" bir saatte Gölbaşı'nda donmuş bir gölün buzları üzerinde taşları tekmeleyerek kaydırırken görünüyordu. Muhtemelen aynı saatlerde "ikizi", işçi sorunlarıyla cebelleşiyordu. "Karaoğlan" bir kır evinde şiir yazmayı hayal ederek, kapalı bürolarda geçirdi ömrünü... Laik ve dindar Ecevit Atatürkçüdür. Laiklik konusunda da ödün vermez bir tavrı vardır. Merve Kavakçı'nın türbanla Meclis'e geldiği gün kürsüde "Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz" diye kükreyişi hâlâ hatırlardadır. Lakin o, iki laftan birinin arasına Atatürk'ü sıkıştıran "gardırop Atatürkçüleri"nden değildir. Özellikle din ve laiklik konusundaki yaklaşımı, son derece özgündür. Robert Kolej'de unvanı "Hacı"ydı. Allah'ı konu alan "Robot" şiirini daha 15 yaşındayken yazmıştı. Kaynağını Hint felsefesinden alan bir inanç yapılanmasının etkisindeydi; ama bu inancı ustaca kendine saklarken inançlı insanları her daim kollamaya özen gösterdi. 1960'larda yazdığı "Atatürk ve Devrimcilik" kitabında şapka devriminin köylüye ekonomik ve sosyal bakımdan bir şey kazandırmadığını belirtmişti. 1973'te, "Bir halk, sosyal adalet getirecek düşüncelere açıksa beş vakit namaz kılsa da, oruç tutsa, dinine, törelerine bağlı olsa da ilericidir" diye yazmıştı. Dinin siyasete alet edilmesi konusundaki aşırı hassasiyetine rağmen siyasi hayatı boyunca dindarların dışlanmaması, dine bağlı kesimlerin kazanılması gerektiğini ısrarla savundu. Tarih ve yurt bilgisini entelektüel birikimiyle harmanlayınca bu özgün görüşlere ulaşıyordu. Laiklik konusunda Atatürk'ü İnönü'den daha esnek bulduğunu, son sultan Vahdettin'i hain olarak değerlendirmediğini söylemesi, laik camiada tam bir şok yarattı. Fethullah Gülen'le diyaloğu ve onun laik kesimin kuşkuyla baktığı okullarını öven demeçleri, "laiklikle bağdaşan tarikatlar / bağdaşmayan tarikatlar" ayrımı yapması, bazı tüyleri diken diken ediyordu. Son dönemde, Osmanlı'nın son dönemini inceleyen, CHP'nin altı okunu tartışmaya açan ve o ilkelerin günümüzdeki geçerliliğini tartışan bir kitap üzerinde çalışıyordu. İnatçı ve uzlaşmacı Demirel, Ecevit'i son ziyaretinde "O inatçıdır. Bunu da aşar" dedi. "Ecevit'in inadı" meşhurdur. Nitekim o inat, itirazlara rağmen katıldığı cenazede kendisini yatağa düşürmüştür. Bütün dünyaya karşı tek başına kalsa bile fikrini savunacak kadar dikbaşlı ve inançlıdır. Ama aynı Ecevit, Türk siyasi tarihine uzlaşmaların adamı olarak geçecektir. Daha 1970'lerde laiklerle dindarlar arasındaki cepheleşmeyi "tarihsel bir yanılgı" olarak tanımlayıp bu yanılgıya son vermek için MSP ile koalisyona giden odur. 1970'lerde canına kasteden MHP'lilerle 1990'larda koalisyon kuran da odur. Bu konuda, kendisinden daha katı davranan eşinin itirazını bile dinlemeyecek kadar "uzlaşmacılıkta inatçı" olmuştur. Kaynak: *** İyi ki doğdun Ecevit Dedem Tarih 28 Mayıs 2002... Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Başkent Üniversitesi Hastanesi'nden taburcu oluyor. Yanında eşi Rahşan Hanım var. Bir de küçük bir kız çocuğu. Yaptığı resmi ve iki minik yıldızlı tokasını Ecevit'e doğum günü hediyesi olarak veriyor. Ecevit minik kızı yanaklarından öpüyor, vedalaşıyorlar. Minik kızın adı Esra Ergün. 7 yaşında. Böbrek nakli ameliyatına girmek için orada. En önemli özelliği ise Ecevit'in hastanede olduğu süre boyunca odasına izinsiz girme hakkına sahip olan tek kişi olması. Bugün 28 Mayıs 2006... Ecevit, Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde (GATA) yaşam savaşı veriyor. Bugün 82'nci doğum günü. Esra ise 11 yaşında, Etlik'te GATA'ya birkaç kilometre uzakta Ecevit'in sağlık durumunu adım adım takip ediyor. 'Ecevit Dedem çabuk iyileşsin' diye dua ediyor. BANA MORAL VERMİŞTİ Bir yaşından beri böbrek hastalığıyla savaşan Esra 2002'de böbrek nakli olmak için Başkent Üniversitesi Hastanesi'ne yatırıldı. O tarihte Ecevit de sağlık sorunları nedeniyle aynı hastanedeydi. Esra'nın bir gün hastane odasındaki kapısı açıldı ve Ecevit içeri girdi. Küçük kıza 'Geçmiş olsun' dedi. O günden sonra Esra ve Bülent Ecevit'in hastane günleri başladı. Esra, 'Korumalar bana kızmıyordu. Ecevit Dedem'in odasına gidiyordum. Sohbet ediyorduk. Bana moral veriyordu. Sağlığımı sürekli soruyordu. Ameliyatımdan sonra da o beni ziyarete geldi' diye anlatıyor. Esra, o zaman doğum gününü hastanede kutlayan Ecevit'e hediye olarak yaptığı resim verdiğini söylüyor. Esra, 'Resimde ikimiz varız. Hediye olarak bir de yıldızlı tokalarımı taktım. Çok sevindi. Bence onları atmamıştır' diyor. İYİLEŞSİN DİYE DUA EDİYOR Esra, Ecevit'in hastaneye yattığını duyunca çok üzüldüğünü ve ağladığını söylüyor. Esra, 'Çok üzüldüm. Benim gözlerim dolunca öğretmenim geldi, 'Bak Esracım sen ne kadar şanslısın. Ecevit'i tanıdın, onunla birlikte zaman geçirdin. Bundan güzel bir şey olabilir mi? dedi. GATA'ya gitmek istedim ama yanına almıyorlarmış' diye anlatıyor. Şimdi Esra'nın gözü sürekli ekranda. Haber bekliyor. En büyük isteği Ecevit'in ayağa kalkması. 'Sürekli dua ediyorum. İyileşince yanına gideceğim ve kendisini ne kadar çok sevdiğimi ve özlediğimi söyleyeceğim' diyen Esra'nın başka bir isteği daha var. 12 Ağustos küçük kızın doğum günü. Bu defa da o kendi doğum gününü eski Başbakan Ecevit ile birlikte mumları üfleyerek kutlamak istiyor. Doğum günü GATA önünde kutlanacak GATA'da yaşam mücadelesi veren eski Başbakan Bülent Ecevit'in bugün doğum günü. DSP'liler, Karaoğlan'ın doğum gününü GATA önünde kutlayacak. Üzerinde DSP amblemi ile 'sağlık ve afiyet dileklerinin' mesajın bulunduğu büyük bir pasta hazırlanıyor. Pastanın içine 2 güvercin konulacak. Pasta kesildikten sonra içinden çıkan 2 güvercinin yanı sıra, yaklaşık 10 güvercin uçurulacak. 82 yaşına giren Ecevit, 4 yıl önce de doğum gününü hastanede kutlamıştı. 2002 yılında Başbakan olduğu dönemde Ecevit, TOBB resepsiyonunun ardından fenalaşmıştı. Doğumgününde rahatsız olan Ecevit doğum günü pastasını hastanede kesmişti. GATA dün de Ecevit'in sağlık durumunda bir değişikliğin olmadığını açıkladı. Ecevit'i ziyaret için GATA'ya gelen İstanbul Şebinkarahisar Vakfı Başkanı Hayri Bakıcı, Rahşan Ecevit ile görüştüğünü belirterek, Rahşan Hanım'ın 'Ecevit'in sabah saatlarinde göz kapaklarında hareket gördüğünü ve bu durumun da kendisini umutlandırdığını' söylediğini aktardı. Kaynak: Hüsniye ORAL / ANKARA-Deniz GÜÇER - Dilek GEDİK / ANKARA *tna ***
-
TEPEDEKİLER - TEPEMİZDEKİLER
*** AKP - CHP - DYP ' den EL ELE GÖSTERİ El ele geldiler dargın ayrıldılar Anayasa'nın laiklik, demokrasi, sosyal hukuk devleti ilkelerine bağlılık gösterisine dönüşen TOBB Genel Kurulu'nda, salona Erdoğan, Baykal ve Ağar el ele girdi. Ancak ayrılırken 'el ele' görüntüsü bozuldu İlk kez bir meslek örgütünün 3 bin kişiye ulaşan kalabalıklarla 'genel kurul' yaptığına tanık oluyoruz. TOBB'un Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nin (ETÜ) salonundaki toplantıya ilk gelen konuklar arasında bakanların yer alması 'diyalog' ilişkisini pekiştiriyor. Koridorda DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar dolaşırken, partisinin köklerinden beslenen TOBB camiası ile yakın teması korumaya çalıştığı izlenimini veriyor. ETÜ'nün çevresi saat 09.00 sıralarında şenlenmeye başlıyor. Girişte Gaziantep, Kayseri odalarının yiyecek içecek standlarından sunulan ikramlarla sabah kahvaltısı yapılıyor. Saat 10.15'te 'Sayın Başbakan geliyor'anonsu ile yerlerini almaya başlıyorlar; salon tıklım tıklım... Bundan önce en fazla 2 bin kişi ile genel kurul yapan TOBB geçen günlerdeki 'özel koşullar nedeniyle' yalnızca delegeleri değil, meclis üyelerini de davet etmiş. Görkemli bir Anıtkabir ziyareti ve yapılacak konuşmalarla altı çizilecek olan Anayasa'nın temelini oluşturan laiklik, demokrasi ve sosyal hukuk devleti ilkelerine bağlılıklarını göstermek için kalabalıklara açılıyorlar. TOBB'un 'düzene' gövde gösterisi... Sahneye koridor açıldı Saat 10.15 sıralarında sürpriz bir sahne oluşuyor, yükselen müzikle birlikte TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun yanında Başbakan Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal ve DYP lideri Mehmet Ağar el ele salona giriyorlar. Bu sahnenin oluşumu, az önce Hisarcıklıoğlu'nun liderlerle yaptığı baskın görüşmede gerçekleşiyor. TOBB delegeleri 'uzlaşı' tablosunu ayakta alkışlıyorlar. Hisarcıklıoğlu'nun en sevdiği tablolardan biri muhalefet-iktidar el ele tablosu. Bundan önceki TOBB Genel Kurulu'nda yine Hisarcıklıoğlu, arşivlere, benzeri pek sık yer almayacak samimiyette Erdoğan ile Baykal yakınlaşmasını sokmayı başarmıştı. Hisarcıklıoğlu'nun, kürsüye çıktığında söylediği "İnsanların olduğu gibi ülkelerin de yıldızının parladığı fırsat anlarını görüp değerlendirmek marifettir. 1920'lerde iktisadi bunalımdan çıkıldı" sözleriyle Mustafa Kemal Atatürk'ü anması salonda alkışlarla karşılandı. Dinleyenler azaldı Hisarcıklıoğlu'nun, "2001 yılı krizi bize fırsat açtı. 2003'ten itibaren hükümetimiz ile siyasi istikrar ivme kazandı. 4 yıldır kesintisiz süren özel sektörde büyüme, kamu maliyesinde düzelme bu programla mümkün oldu" sözlerini eleştiriler izledi: "Fırsatların kazası (kaza namazı) yoktur. Yüksek enerji maliyetleri, en ağır istihdam yükleri altındayız. Çalışma mevzuatı karşısında rekabet gücünü nasıl koruyacağız, polisin ve adaletin elini kolunu bağlayıp insanların can ve mal güvenliği nasıl sağlanacak? (en çok alkış da bu soruya geldi.)" Gündemi değişti "1 milyar insanın yaşadığı coğrafyadaki ihracatın yüzde 65'ini Türkiye gerçekleştiriyor. Hem de bu ticareti doğal kaynaklarla yapmıyoruz. Özel sektör ile kalkınan tek örnek biziz" diyen Hisarcıklıoğlu, sözlerini 'küresel rekabet' hedefiyle noktaladı. Aslına bakarsanız, son günlerde siyasi gelişmeler olmasaydı, bu kongrenin konusu 'Türkiye global aktör' olacaktı! Salon 'global aktör' meselesine pek ısınmamış olacak ki, ayakta alkışladıkları Hisarcıklıoğlu'ndan sonra kürsüye çıkan, yabancı konukları dinleyenlerin sayısı konuşma boyunca akın akın azaldı. Muhalefet de belli! Başbakan Erdoğan'ın "Katılımım protokol olsun diye değil, sorunlara kalıcı çözüm üretme çabası" sözleriyle kürsüye çıkmasını takiben salon yeniden dolmaya başladı. Erdoğan, "1999 zamanının hükümeti sosyal güvenlik yasası çıkardı. Kesimlerin görüşleri dikkate alınmamıştı. Bugün çok daha köklü reform yasası çıkardık, ilgili tüm kesimlerle azami bir uzlaşma zemininde buluşmaya özen gösterdik" sözleriyle 'uzlaşı' hassasiyetini vurguladı. "Türkiye'ye kastedenlere ortak cevabımız olmalı" sözüyle dikkat çeken Erdoğan, alkışlarla onaylandı. Konuşmasını ekonomi mesajlarıyla noktalayıp Baykal'ı dinlemeden salondan ayrılan Erdoğan, 'el ele' tablosuna leke düşürdü. Baykal'ın konuşmasını izleyenlerin de sayısı azalmaya başladı, ancak kalanlar da istediklerini aldılar. Baykal'ın antilaik cepheye yönelik eleştirileri destek buldu. Kürsüden inen Baykal ile yerinden kalkan Devlet Bakanı Ali Babacan birbirine teğet geçti ve Babacan salondan aynı hızla ayrıldı. Ağar kürsüye çıktığında, Erdoğan'ın salonu terk etmesini anımsatarak, "Hep böyle oluyor, konuşma sırası değişmeli" dedi. Salondaki 'siyasi eğilim' tablosu Ağar ile birlikte belirlenmiş oldu. Baykal'ı dinlemeyen delegeler, Ağar için de salona geri dönmediler. DYP'nin TOBB'daki gücü bu kadardı. TOBB'un da muhalifi belirdi: İstanbul Ticaret Odası (İTO). Danıştay saldırısının ardından verdiği 'Olayı büyütmeyelim' demeci ile tepki çeken İTO Başkanı Murat Yalçıntaş ve ekibi genel kurula katılmadı. Kaynak:[email protected] 28.05.06 *tna ***
-
SON 100 YILIN EN GÜNCEL ŞİİRİ - "Yağma Sofrası" -
*** Son 100 yılın en güncel şiiri... GÜNCELLİĞİNİ hiç kaybetmeyen şiir var mıdır? Hiç olmaz mı? Konu böyle açılınca biz hemen "Hilmi Yavuz'un şiirleri!" dedik: "On yıl önce öyle diyordu, son 85 yılın en güzel mısraları benimdir!" diyordu. Hikmet Sami Türk'ün kulakları çınlasın, Hilmi Yavuz'un bu meydan okuyuşunu pek anlayamamış "Galiba yeni bir espri anlayışı" diye gülümsemişti. *** SONUNDA son 100 yılın en güncel şiirinin Tevfik Fikret'in "Han-ı Yağma", yani "Yağma Sofrası" olduğuna karar verdik... Öyle bir şiir ki hangi döneme uygularsan uygula, yanılma payı hemen hemen hiç yok! *** BU şiiri bugüne, konuşulan dile uyarlayan çok oldu; "Türk Dili Dergisi"nin son sayısında da Sait Maden denemiş, çok da iyi olmuş, cuk diye yerine oturmuş: *** NASIL, itirazınız var mı? Son 100 yılın en güncel şiirinin "Yağma Sofrası" olduğuna itiraz edeniniz var mı? KAYNAK: Hasan Pulur * [email protected] * 27.05.2006 *tna ***
-
Kimler ataizme meyillidir?
Sayın yamyam bu konuda yanıt almanız mümkün görünmüyor.... Bunların derdi bir şeyler tartışıp paylaşmak değil...Kendi düşüncelerini zorla satmak... Baksana şürekasıda yeni kayıt yaptırmış,akılları sıra nasılda sıkıştırıyorlar yedik tabi... Armudun sapı üzümün çöpü, laf ola beri gele, dostlar alışverişte görsün pazarlama yapıyorlar... *** Aslında ne başlığı neden açtıklarının farkındalar, nede başlığı ateizme kimler meyillidir dedikten sonra buna cevap vermek yada yanıt arama derdindeler...İşleri güçleri laf salatası... Başlığı açan arkadaşta zaten...Konuya hakim olamadığı için başlığı açarken sorduğu soruyla yazdığı yazı arasında hiç bir bağlantı bulunmamaktadır.çünkü başlıkta sorduğu kimler ateizme meyillidir sorusuna cevap olacak bir tek satır bile yazmamıştır... Bu başlıkta sorulan soruya sorumluluk duyarak direk cevap vermeye çalışan sadece "sara k", olmuştur. Bunun dışında bilimselci ve yamyam geniş perspektifte yanıtlar aramaya çalışmış,ancak malum şahıslar konuyu başka taraflara kaydırarak konunun içine etmişlerdir. Başlıkta sorulan soruyu kendileri de unuttukları yada verebilecekleri bir yanıtları olmadığı için dostlar alışverişte görsün, birçok farklı konunun ağzından girip burnundan çıkarak laf ola beri gele yaklaşımlarla armudun sapı üzümün çöpü iletiler göndermişlerdir... Havadan birilerinin yakıştırdığı akademik lafına dört el ve gözle sarılıp benimseyerek bedavadan kariyer sahibi olmanın doruklarında şaşkın bir halde ıvırda zıvır,bilim teknik derken açmazları ortaya çıkınca, suç üstü yakalanmanın telaşıyla bu seferde vereceği yanıtları olmayan insanların o bildik yaklaşımıyla karşıdakinin kişiliği veya karekteri ile uğraşmak zorunda kalmışlardır... Sonuç başlıkta sorulan soru yine kendilerince allem kallem edilerek bu günlere kadar gelinmiştir... Sayın Mete kardeşim çok güzel bir soruyla konu başlığı açmışsın da, neden iletiyi yazarken bunun cevabını verecek yaklaşımlarda bulunmadınız? neden? bunun yanıtını sizden istiyorum...Farkındamısınız kendi sorduğunuz bu sorunun yanıtını sizde vermemişsiniz...Üstelik yanıt gelmeyince başlık sahibi olmanın sorumluluğunu üstlenmeyerek, konunun sapmasına engel olamadınız... Neden? Size bir lafım yok güzel bir soru bulup güzel bir yazı yazmışsınız...Ama arkadan gelen gelişmelere, konunun sapmasını engellemediğiniz ve hatta sapmasına katkıda bulunduğunuz için hatalısınız, böyle içeriği dolu bir yazı yazan bir kişinin, bunu neden yaptığı kafamda soru işareti... Neden?... cevabını vermelisiniz?... Bu soruyu sorup neden yazınızda cevaplamadınız..Kimler Ateizme meyillidir cevap istiyorum... Sayın M€T€...
-
SİZCE EVREN NASIL YOKOLACAK?
Bu ******** insanlara çok kızıyorum... Başkalarının yazılarını alıp buraya kendi düşünceleriymiş gibi aktaranların, düşünsel ahlaklarına hiç saygı duymuyorum... Böylesine basit düşünce yapılarının bunlarıda okuyup bir bilen vardır düşüncesizliklerini anlayamıyorum... Üstelik Bilim ve Teknoloji Dünyası gibi bir konuda ordan buradan aşırılmış makale ve bilimsel yayınların ve üzerinde oynamalar yapılarak çarpıtılmış safsataları bilimsel gerçeklermiş gibi önümüze sunulmasını tek kelimeyle abesle iştigal olarak bakıyorum... üstüne üstlük bu saçmalıklar üzerine bir ayet bir dinsel terim yerleştirdinmi bunların dinin dogmalarının ispatıymış gibi yaklaşımlarda bulunlunması tek kelimeyle beyinsel zaaf olarak görüyorum... Bu kopyala yapıştır iletide Bir zamanlar adnan oktarın tanıtımı için Vakit gazetesinde yayınlanan ve Evrenin Sonu ve "Big Crunch" 'un bir bölümü...Kaynakları ise adnan oktar namı diğer HY...yada Halûk Nurbâki sitelerinde yayınlanan, o fizik prof' larının orjinal makalelerinin işlerine gelen bir bölümünü alıp üzerine dinsel temalarla kendi dogmalarına kanıt üretmek üzere hazırlanmış yazılar... Bilimsel kaynaklara bakarmısınız...Vakit Gazetesi, adnan oktar namı diğer HY...yada Halûk Nurbâki siteleri... Teist kavramlar ve dogmalarla evreni anlamaya çalışan insanların gelişmiş omirilik yaklaşımları... Ve bu adamlar bu omirilikleriyle evrenin geleceğiyle ilgili ahkam kesiyorlar..bilimsel yaklaşım, yazı sunuyorlar... Bu ******** insanlara ve ********** kendilerini olduğundan farklı gösterme çabalarına çok kızıyorum... Bir bakıyorsunuz kimi ohio' da okuyor muş, bir bakıyorsunuz öbürü biyolog... Dilin kemiği mi var bu tür *********** da sonu yok.... Günahlarını affettirmek için dillerinde tüy bitmiştir bunların...
-
KAPLUMBAĞALAR ŞERİAT GİBİDİR...
*** Danıştay baskınının yarattığı sonuçlardan birisi, AKP yönetiminin durup düşünmesi oldu galiba: Erdoğan'ın, Gül'ün, Şener'in laikliğe övgü yağdıran mesajları kadar, Bülent Arınç'ın en azından şimdilik susuyor olması da önemli. 'AKP bir durum değerlendirmesi mi yapıyor' diye düşünmeye sevk ediyor insanı. Nitekim dünkü Radikal'de AKP'li belediyelerin yaptığı dini yayınların AKP yöneticilerini de bıktırdığı haberi yer alıyordu. AKP Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in şu sözleri de ilginçti: "Yaptırdığımız anketlere göre türbanın Türkiye'de halkın sadece yüzde 1.5'i için sorun olduğu görülmektedir. Bizim önceliğimiz türban değil, işsizliktir. Bizim gündemimizde halkın sadece yüzde 1.5'ini ilgilendiren bir konu öncelikli olarak yoktur. Olması siyaseten de yanlıştır." Şahin'in bu sözleri AKP yönetiminde ve hükümette yeni bir tutumun habercisiyse, yeni bir durumla karşı karşıyayız demektir. İlginç olan bir nokta, türbanı öncelikli sorun olarak görenlerin, halkın sadece yüzde 1.5'ni oluşturması. Şaşılacak şey doğrusu. Halkın sadece yüzde 1.5'inin isteği Türk siyasetini senelerdir kilitledi, Diğer konuları unutturdu, pek çok olumlu gelişmeye de engel oldu. Merak ettiğim bir hususu sormadan edemeyeceğim: Bu anket sanırım dün yapılmadı. AKP yöneticilerinin elinde uzun zamandır bulunan bilgiler olmalı bunlar. Neden bu bilgileri daha önce açıklayarak ortamı rahatlatma yolunu seçmediler de tam tersine türbanı bir savaşım simgesi haline getirmeyi tercih ettiler? Hatta uluslararası mahkemelere başvurarak bu konuda TC'yi mahkûm ettirmeye kalkıştılar? Neden? Yoksa kendilerini yüzde 1.5'lik radikallerden mi sayıyorlardı? Yoksa siyaseti germek işlerine geldiği için mi bu bilgiyi gizlediler? Bu arada yapay olarak yaratılan bu gerginliğin nasıl sonuçlar verebileceğini Danıştay baskınında gördük. Keşke AKP yönetimi, tansiyonu düşürme, rejimle ve kurumlarla barışma girişimi konusunda bu kadar geç kalmasaydı. 'Türban sorunu halk çoğunluğunun öncelikli sorunudur' diye hepimizi daha düne kadar işletmeseydi. *** Kaplumbağalar, yine Tehlikeyi görünce sindiler. Oldukları yerde duruyorlar ama, Takiye nutukları artmaya başladı... Başlarını ve bacaklarının bağasına çekerek tehlikenin geçmesini bekliyorlar. KAPLUMBAĞALAR ŞERİAT GİBİDİR... Onlar, yüzde 1.5'lik radikaller gibi, Çok yavaş ve sinsi yürürler. Tehlikeyi görünce sinerler. Olduğu yerde kalıp, başını ve bacaklarını bağasına çekerek tehlikenin geçmesini beklerler. Sonra tehlikenin geçtiğini duyumsadıkları anda tekrar gidecekleri yöne doğru yürümeye başlarlar. Hiçbir zaman geri adım atmazlar. Kaplumbağaları tanımayanlara DUYURULUR... *tna ***
-
ŞERİATIN BİR ÜLKEYE SİNSİCİ GİRİŞİ... (90'lı yıllarda Ülkemize gelen Mısırlı işadamları ve eşlerinin itirafı... Siz bizim 15 yıl önceki izimizi sürü.)
Danıştay baskınının yarattığı sonuçlardan birisi, AKP yönetiminin durup düşünmesi oldu galiba: Devletin kurumlarıyla kavga ederek, diyerek, belediyeler aracılığıyla şeriatçılık yaymaya çalışarak varacağımız nokta belli, diyenler var anlaşılan. Erdoğan'ın, Gül'ün, Şener'in laikliğe övgü yağdıran mesajları kadar, Bülent Arınç'ın en azından şimdilik susuyor olması da önemli. 'AKP bir durum değerlendirmesi mi yapıyor' diye düşünmeye sevk ediyor insanı. Nitekim dünkü Radikal'de AKP'li belediyelerin yaptığı dini yayınların AKP yöneticilerini de bıktırdığı haberi yer alıyordu. AKP Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in şu sözleri de ilginçti: "Yaptırdığımız anketlere göre türbanın Türkiye'de halkın sadece yüzde 1.5'i için sorun olduğu görülmektedir. Bizim önceliğimiz türban değil, işsizliktir. Bizim gündemimizde halkın sadece yüzde 1.5'ini ilgilendiren bir konu öncelikli olarak yoktur. Olması siyaseten de yanlıştır." Şahin'in bu sözleri AKP yönetiminde ve hükümette yeni bir tutumun habercisiyse, yeni bir durumla karşı karşıyayız demektir. İlginç olan bir nokta, türbanı öncelikli sorun olarak görenlerin, halkın sadece yüzde 1.5'ni oluşturması. Şaşılacak şey doğrusu. Halkın sadece yüzde 1.5'inin isteği Türk siyasetini senelerdir kilitledi, Diğer konuları unutturdu, pek çok olumlu gelişmeye de engel oldu. Merak ettiğim bir hususu sormadan edemeyeceğim: Bu anket sanırım dün yapılmadı. AKP yöneticilerinin elinde uzun zamandır bulunan bilgiler olmalı bunlar. Neden bu bilgileri daha önce açıklayarak ortamı rahatlatma yolunu seçmediler de tam tersine türbanı bir savaşım simgesi haline getirmeyi tercih ettiler? Hatta uluslararası mahkemelere başvurarak bu konuda TC'yi mahkûm ettirmeye kalkıştılar? Neden? Yoksa kendilerini yüzde 1.5'lik radikallerden mi sayıyorlardı? Yoksa siyaseti germek işlerine geldiği için mi bu bilgiyi gizlediler? Bu arada yapay olarak yaratılan bu gerginliğin nasıl sonuçlar verebileceğini Danıştay baskınında gördük. Keşke AKP yönetimi, tansiyonu düşürme, rejimle ve kurumlarla barışma girişimi konusunda bu kadar geç kalmasaydı. 'Türban sorunu halk çoğunluğunun öncelikli sorunudur' diye hepimizi daha düne kadar işletmeseydi. Kaplumbağalar, yine Tehlikeyi görünce sindiler. Oldukları yerde duruyorlar ama, başlarını ve bacaklarının bağasına çekerek tehlikenin geçmesini bekliyorlar. KAPLUMBAĞALAR ŞERİAT GİBİDİR... Onlar, yüzde 1.5'lik radikaller gibi, Çok yavaş ve sinsi yürürler. Tehlikeyi görünce sinerler. Olduğu yerde kalıp, başını ve bacaklarını bağasına çekerek tehlikenin geçmesini beklerler. Sonra tehlikenin geçtiğini duyumsadıkları anda tekrar gidecekleri yöne doğru yürümeye başlarlar. Hiçbir zaman geri adım atmazlar. Kaplumbağaları tanımayanlara DUYURULUR...
-
FAiz YİYENLERE ALLAH SONSUZ CEHENNEMİ LAYIK GÖRÜYOR
Siz ne Yapmaya çalışıyorsunuz sayın terapi...ÇOCUK mu kandırmaya çalışıyorsunuz... Yukarıda görüldüğü gibi bu kadar düzenli ve anında cevaplar üreten zatıaliniz, tam o noktada gelen iletiyi görmeyip her nasılsa daha önce oradan alıntılar yapmana karşın birden tekrar farkedip yorumsuz ileti göndermiş miş... Gelen bir iletiye iki ayrı cevap yazdığın her zaman sabit...en son örneğide hemen üette...Sen bu forumdakileri geri zekalı mı sanıyorsun... bir de kalkmış beni ön yargılı olmakla itham edip özür dilemeye davet ediyorsun... Bırakın bu duygu sömürülerini...Yaşınızdan başınızdan ... var olduğunu iddia ettiğiniz eğitimli kişiliğinizden utanın biraz... Sanırım benim size bir özür borcum değil sizin fazladan namaz kılıp "bu saptırma ve kaşla göz arası (Yalancılık ithamında bulunmadan yazmak istiyorum) asılsız, uydurmalarınız için "işlediğiniz bu günahlar için af dilemeniz gerekiyor...Tabi bu inancınıza göre bir günah sayıyorsanız... eyvallah gecekuşu... diyorsunuz...Güle güle kardeşim bu vasıflarınla seninle işim olamaz... Tutarlı..Dürüst olun canımı yiyebilirsiniz...Ama böyle olmaz... Bir zamanlar bir başka arkadaşla girdiğin aynı yaklaşım ve polemiği bana da uygulamaya kalkıyorsunuz... Bu sefer olmaz...Birincide hoş görüldün...İkincisi fazla oluyor artık... UNUTMA SORULARI CEVAPSIZ BIRAKIP DUYGU SÖMÜRÜSÜ YAPIYORSUN... Eline diline sağlık konuda "FAiz YİYENLERE ALLAH SONSUZ CEHENNEMİ LAYIK GÖRÜYOR" olmaktan çıkıp Sorulan sorular da havada kaldı... Oh Ohh ne iyi... Başardım.. Başardım diye... kendinle gurur duyup övünebilirsin... Cevaplamak istersen sorular yukarda ... Ama niyetin yok herkes anladı.! CEVAPLAR YİNE YOK... ARMUDUN SAPI, ÜZÜMÜN ÇÖPÜ...POLEMİK YAKLAŞIMLAR VAR... Sayın terapi
-
FAiz YİYENLERE ALLAH SONSUZ CEHENNEMİ LAYIK GÖRÜYOR
Artık hangi iletinize cevap vereceğimi şaşırdım sayın terapi...Birbirimize mektup yazar gibi olduk... Bu da bir yöntem olsa gerek...Bazı soruların cevaplarını gözden kaçırmak için ilginç bir yaklaşım... Lütfen beni polemiklerin içine çekmeye çalışmayın... Kafa karıştırmakta uzman olduğunuz tamamen ortaya çıktı.. Ben diyorum ahmet siz diyorsunuz hanım ayşe.... konumuz satır arası bahsettiklerimiz değil... Faiz ve haram konusunda size yöneltilen sorular... Cevaplamanın bir sakıncası varsa dersiniz ki...kusura bakmayın bu konuda cevap vermek istemiyorum... Bizde anlayışla karşılarız ..olur biter... Ne yapmaya çalışıyorsunuz... şimdi işi ileti saatlerine döndürmenin alemi ne ? Hadi madem polemik olacak devam edelim... Yazılan yazılar sırasıyla şöyle forumun sırası ve kayıtları yalan mı söylüyor... Hemen ardından birde şu... sıralamada bir hatamı var yok...üstelik sizin o yorumsuz yazınıza cevap yazarken birde ikincisi gelmiş... Bırakın bu polemikleride sadede gelin... diyorsunuz şüpheniz mi vardı yoksa... Hatalarınızı ve polemiklerinizi ifade ediyoruz diye haklı taraflarıda inkar edecek değiliz ya... kendi içinde tutarlı olamak kavramını lafta değil özde ve beyinde taşımak gerekir... Kafanız karışmasın...Anlamakta güçlük çekmeyin ... Tutarlı olmak laflarını ediyorsak sizde öyle olamaya çalışın... Anlamakta güçlük çekmeyeceksiniz... Ve artık lütfen ... Cevap verecekseniz verin yok vermek istemiyorsanız... Polemik olacak iletiler göndermekten vazgeçin...Herkesi sıkmaya başladı YETER artık...
-
FAiz YİYENLERE ALLAH SONSUZ CEHENNEMİ LAYIK GÖRÜYOR
Doğru söze nedenir..Katılmamak mümkünmü sayın terapi... Bu ifadelerinizde hem haklı hemde haksız olduğunuz taraflar var... 1-Ben elbette elbette yapılması gerektiğinde kendi yorumlarımı yapıyorum ve bunlar aynı zamanda karşı cevaplar...Cevp değil ifadeniz tutarsız... Sizin ifadenizle "Burada önemli olan tutarlı olmak.." biliyorsunuz...Kendi cevapsızlığınızı saklamak için başkalarını cevap vermiyor şeklinde ifade etmeye çalışmanız tutarsızlıktır... 2- Burası bir fikir platformu, öyle herkesten akademik yaklaşımlar, bilimsel tezler bekleyemezsiniz... Hani nerde bilimsel katkılarınız yaklaşımı kendinize payeler çıkartmanızı sağlamaz....sonra kalkıp "Söyleyecek sözü olan herkes dinlenmelidir." demek zorunda kalarak kendi içinizde tutarsızlıklarınızı sergilemek zorunda kalırsınız... 3- ""Allah'a olan inancımı dahada artırıyor"" yaklaşımınız herkese iyi bir örnek olması açısından sizi kutluyorum...Çünkü her nekadar kinaye yapsanızda bu yaklaşım tutarlı bir yaklaşımdır... Ben yamyam arkadaşın iyi bir insan olduğunu biliyordum ve size bu katkıları yapmış olması onuda mutlu edecektir...buna inanıyorum...
-
FAiz YİYENLERE ALLAH SONSUZ CEHENNEMİ LAYIK GÖRÜYOR
Sayın terapi Ama bu cevap değil ki? Size sorulan o sorulara yorumsuz diyerek o iddia ettiğiniz davanızın verecek bir cevabı olmadığını mı anlatmak istiyorsunuz... Bir yazınızda hatırladığım kadarıyla yazdıklarınızın okunmadan anında cevaplandığından şikayetçiydiniz... Görüyorumki foruma 09.16 da gönderilen bu kısacık iletiyi (?) maşallah 09.32 de yorumsuz cevabını postalayı vermişsiniz... Yorumsuz yaklaşımıda bir gelişme hiç olmazsa armudun sapı ,üzümün çöpü saptırmalarına gitmemiş bizim bazılarının davranışına söylediklerimizi zeki bir yaklaşımla bize yönlendirmişsiniz... soruları cevaplamak yerine Yorumsuz diyerek size yöneltilen bu sorulara bizim cevaplamamızı isteyerek, yeni spekülasyonlara yol açacaksınız... Bence buna sebep olmayın o sorulara cevap verin S O R U L A R Ş Ö Y L E Y D İ ? BENCE DAHA FAZLA KAÇMAYIN cevaplayıp akademik sorumluluğunuzu yerine getirin... Saygılar... *** Not: Tam iletiyi postalayacaktım ki; sizden yeni bir ileti daha gelmiş...Hızınıza yetişemiyorum sayın terapi...bu yönünüzü taktir etmem gerekiyor... Orada şöyle demişsiniz; Ama lütfen bu soruların yanıtını vermeden ayrılamayın... Diyorsunuz...Saygılar karşılıklı..Bizde tavırlar asla kişisel olamaz...Düşünce bazında kalır...Analaşabileceğimiz diğer noktalar ortaya çıktığında insani ve düşünsel samimiyet devam eder... ifadeniz yoruma açık bir yaklaşımdır... Bunun sonuçları bizi samimiyetsizliğe götürüp kırıcı olacağı için girmek istemiyorum... Çünkü gerçek dışı imalarda bulunarak duygu sömürüsü yapmak hiç hoş değil.. Yukarıdaki sorulara Cevaplarınızı sadece ben değil bütün forum okuyanları bekliyor sayın terapi bu güne kadar bizlere yapmaya çalıştığınız bütün olumlu katkılar, havada kalıp hakkınızda şüpheler oluşacaktır... Bunu sakın aklınızdan çıkartmayın... Sizi sevenleri hayal kırıklığına uğratmayın Sayın terapi
-
FAiz YİYENLERE ALLAH SONSUZ CEHENNEMİ LAYIK GÖRÜYOR
Kimse burada dövüşmüyor mecaz anlamda kullanmışta olsanız bu kafa yapınızı ortaya koyuyor… Burada herkes görüş ve düşüncelerini ortaya koyuyor… Ama sizin derdiniz zorla kabul ettirmek olunca sonuçta kafanızda çatışmalar oluşuyor… Ajitasyonu demagojiyi bir kenara bırakıp, armudun sapı, üzümün çöpünü bırakın sadede gelip sorulanları cevaplayın… Sorular soru sorularak cevaplanmaz! Bunların Copy/paste olacak cevapları da yok sanırım…Hadi bakalım kaleme kuvvet… Sayın Terapi
-
DANIŞTAY'DA "TÜRBAN" DEHŞETİ... (Danıştay İkinci Dairesi üyelerini 'TÜRBANLI ÖĞRETMENE müdürlük yolunu kapatan karar yüzünden hedef aldığını' söyle..)
Polis zanlıları paylaşamadı Avukatlar yürüdü: Danıştay'a saldırıyı kınayan yaklaşık 1000 avukat, İstiklal Caddesi'ndeki İstanbul Barosu'ndan Taksim Anıtı'na kadar yürüdü. FOTOĞRAF: OSMAN KARA Danıştay üyelerini tarayan Arslan'ın suç ortağı Cumhuriyet bombacılarının sorgulanması, İstanbul ve Ankara polisini karşı karşıya getirince Başbakan Erdoğan devreye girmiş Kaynak: © RADİKAL 25/05/2006 ADNAN KESKİN (Arşivi) SONER ARIKANOĞLU (Arşivi) ANKARA - Danıştay'a saldırı soruşturmasının Ankara ve İstanbul polisi arasında kavgaya yol açtığı, gerginliğin Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından çözüme kavuşturulduğu ortaya çıktı. Saldırının 'kilit ismi' olduğu ileri sürülen eski yüzbaşı Muzaffer Tekin ise 'örgütsel bağlantıyı' reddetti, soruşturma tıkanma noktasına geldi. Danıştay'a düzenlenen saldırıdan sonra silahıyla yakalanan avukat Alparslan Arslan'ın sorgusu Ankara emniyetinde yapılmış, Ankara polisi Arslan'ın Cumhuriyet gazetesini de bombalayan ekipte yer aldığını belirlemiş, diğer bombacıları da teşhis etmişti. Anka'nın haberine göre polis teşkilatındaki anlaşmazlık bu noktada patladı ve şöyle gelişti: Ankara polisi, yakalanan bomba faillerinin Arslan ile birlikte sorgulanması için Ankara'ya gönderilmesini istedi. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ise olay yerinin İstanbul olması nedeniyle sorguyu kendilerinin yapacağını söyledi. Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz, zanlıların kendilerine verilmesi için Cerrah'ı ikna edemeyince durumu İçişleri Bakanı Aksu'ya iletti ve çözüm bulunmasını, aksi halde soruşturmadan sonuç alınamayacağını bildirdi. Aksu da Cerrah'ı ikna edemeyince durumu Başbakan'a iletti. Erdoğan, Cerrah'ı aradı ve gözaltındaki üç kişinin Ankara emniyetine teslim edilmesini sağladı. Bu arada soruşturma tıkanma noktasına geldi. Başbakan çetenin tümüyle ortaya çıkarıldığına dair açıklamalar yapsa da, eski yüzbaşı Tekin 'örgütsel bağlantıyı' reddetti. Yeni bir delile de ulaşılamazken kaydedilen son gelişme hayli medyatik: Danıştay saldırısının başrolündeki Arslan'ın 'derin televizyon dizisi' Kurtlar Vadisi'nin baş karakteri 'Polat Alemdar' ismini kullanması. Tekin: Arslan dengesiz biri Emniyet kaynakları Tekin'in, Arslan'la birkaç kez görüştüğü dışında herhangi bir suçlamayı kabul etmedi. Tekin ise Arslan ile yaptığı telefon görüşmeleriyle soruları şöyle yanıtladı: "Beni genellikle kendisi arardı. Samimiyetim yok. Hatta birçok dengesizliği de vardı. Bunun için de kendisiyle bir süreden beri görüşmek de istemiyordum." Öte yandan Danıştay saldırısı nedeniyle aranan eski Ata Ocakları Başkanı Ayhan Parlak'ın yurtdışına kaçtığı iddia edildi. Cumhuriyet'e düzenlenen saldırının faillerinden Erhan Timuroğlu'nun sorgusu ise devam ediyor. Tutuklanan Osman Yıldırım'ın bombaları aldığını söylediği 'Mardinli Ö.' adlı kişi ile İstanbul'da gayrimeşru ilişkileri olduğu bildirilen A.P.'ye yönelik arama çalışmaları da sürüyor. Kim kimin için ne diyor? Muzaffer Tekin: Katil zanlısı Alparslan Arslan için: Onunla sadece birkaç kez görüştüm, eylemleri hakkında bilgi sahibi değilim. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük için: Birkaç kez aynı ortamlarda bulunduğumuz doğru ancak hiçbir örgüt bağımız yok. Biz vatansever insanlarız. Alparslan Arslan: Muzaffer Tekin için: Tanışıklığım olmakla birlikte samimiyetim yok. üç-dört kez görüştük. Bu olayı refleks olarak gerçekleştirdim. O kim ki bana emir verecek. Bu olayı tek başıma yaptım. Ben onun bunun emrine girmem. Korkut Eken: Muzaffer Tekin için: Böyle bir olaya fikri yapısı uygun değil. PKK'lı olarak tanınan ünlü birisinin öldürülmesi, bölücü örgütlerin önde gelenlerine suikast düzenlenmesinin arkasında Tekin'in olduğuna inanırım. Tekin'in Susurluk ile de ilgisi yok. İbrahim Şahin'i ziyaret etti. Veli Küçük: Muzaffer Tekin için: Samimiyetim yok. Kendisini birkaç defa gördüm. Onun adını Muzaffer değil, Süleyman olarak biliyordum. Eski subay olduğunu sonradan öğrendim. Harakiri gibi intihar olur mu? Subaysa çeker tabancasını intihar eder. Böyle dangul dungul bir intihar şekli mi olur? Alparslan Arslan için: Fotoğraflarına baktım, şahsen de tanımıyorum. Kesinlikle konuşmadım. Şuursuz bir psikopat anladığım kadarıyla. Böyle bir anlayışla vatan kurtulur mu Allah aşkına? Taner Ünal: (Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği Genel Başkanı) Muzaffer Tekin için: Tekin'in Türkeli dergisinde bugüne kadar tek bir yazısı bile yayımlanmadı. Kendisini 13 Mart 2005'te, İstanbul'da verdiğim bir konferansta tanıdım. Dinleyiciydi. İki gün sonra orduevinde karşılaştık. Bunun dışında bir tanışıklığım yok. Alparslan Arslan için: Bir meczup çıkıyor. Arkasında NATO güçleri dediğimiz, gladyo dediğimiz birtakım güçlerin desteğiyle eylem yapıyor. Türk milletinin birliğine, vatanın bölünmez bütünlüğüne yönelik, siyasi istikrarı bozmak için, hükümet krizleri meydana getirmek için bir eylem yapıyor. Bu hareket kime yaramış, kime zarar vermiştir? Bu, hükümete karşı yapılmıştır. Muhsin Yazıcıoğlu: Alparslan Arslan için: Kimse onun tek başına bir operasyona kalkıştığını söylemesin. Çok karışık bağlantılar var. 'Sauna çetesi'ne de bakılması gerekir. Musa Çakmak: (Tekin'i hastaneye götüren emekli astsubay) Muzaffer Tekin için: Korkut Eken, İbrahim Şahin ve Mehmet Emin Yurdakul iyi arkadaşdır. Yüzbaşı ve çevresindekiler arasında Özel Harpçiler var. Olayı askerin üzerine yıkmak için Tekin'i kullanıyorlar. O avukat meczup. Yüzbaşıyla telefon görüşmesi olmadığı ortaya çıkacak. Tekin'in Semih Tufan Günaltay'la arası açıktı. Tekin ile Taner Ünal görüşürlerdi. Ancak Ünal'a güvenmezdi. Onun için 'üçkâğıtçı vatansever' diyordu. İdris Arslan: Oğlu Alparslan Arslan için: Son görüşmemizde 'Bunu neden yaptın?' diye sordum. Ayrıca 'Oğlum, seninle emekli bir yüzbaşı arasında bağlantı kuruluyor. Nedir bunun aslı?' diye sordum. Bana 'Baba ben komploya kurban gittim' dedi. Semih Tufan Günaltay: (Türk İntikam Tugayı kurucusu) Muzaffer Tekin için: Bu olay çözülürse 2002 yılında suikasta kurban giden Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti de çözülür. Tekin, Şahin ile birlikte Vatansever Kuvvetler Hareketi'nin Kadıköy yapılanmasını oluşturuyordu. Kare kare Muzaffer Tekin Yürüyüşte Muzaffer Tekin 3 Nisan 2006'da Beyoğlu'nda yapılan 'Türk ordusuna destek yürüyüşünde emekli Tuggeneral Veli Küçük'ün elini öperken. Beyazıt'ta 9 Nisan 2006'daki bir eylemde çekilen fotoğraf Zaman gazetesinde yayımlandı. Ülkücü avukat Kemal Kerinçsiz (en sağda) ve Veli Küçük'le (kasketli) birlikte. Tahliyede Özel Harekâtçı İbrahim Şahin cezaevinden tahliye olurken de yine en büyük destekçisi Tekin oldu. Karşılamaya gelip koluna girdi. Fotoğraf Kanal D Ana Haber'de yayımlandı. Çete davasında Susurlukçular yargılanırken, duruşmaya destek için gelenlerden biri de oydu. Yarbay Korkut Eken (arka sırada solda) ve İbrahim Şahin (önde, solda) mahkûm olmuştu. Ödül alırken Bir yıl önce ise, eski KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın 'şükran madalyası' verdiği kişiler arasında da Muzaffer Tekin vardı...
-
KOMPLO TEORİLERİ
Birbirimize daha çok sarılacağız Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Türkiye’de yaşanan son olayların ülkedeki huzur ve istikrarı bozmayı, herkesi birbirine düşürmeyi hedeflediğini belirterek, "Madem bizleri birbirine düşürmek için uğraşanlar var, biz de birbirimize daha çok sarılacağız, birbirimizin farklılıklarını daha çok tolere edeceğiz, daha çok anlayışla karşılayacağız" dedi. Ankara Sanayi Odası’nın aylık meclis toplantısına katılan Gül, özetle şunları söyledi: "Polis Danıştay’a saldırıyla ilgili çok dikkatli biçimde çalışmalarını yürütüyor. Biz de bu işin karanlıkta kalmaması için ne gerekiyorsa yapılması talimatı verdik. Kim suçludur, kim değildir, nasıl bir yapı vardır, bunlar muhakkak çıkacaktır"
-
Danıştay'dan iktidara üç uyarı
AA Güncelleme: 16:00 TSI 24 Mayıs 2006 Çarşamba ANKARA - Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün, Danıştay’a yönelik silahlı saldırı olayının perde arka bağlantılarını aydınlatma çalışmaları sürüyor. Saldırıyla ilgili Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan avukat Alparslan Arslan’ın “Kurtlar Vadisi” dizisinde Necati Şaşmaz’ın canlandırdığı “Polat Alemdar” ismini kod adı olarak kullandığı öğrenildi. Arslan’ın telefonlarının dava ile ilgili tutuklu bulunan arkadaşlarının telefonlarında “Polat” adıyla kaydedildiği belirlendi. Bu arada, saldırının kilit ismi olduğu belirtilen Muzaffer T’nin ise dün akşamdan itibaren sorguladığı bildirildi. İfadesine başvurulan Muzaffer T’nin, Alparslan Arslan’ı tanıdığını, ancak, kendisinin Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay olayıyla bağlantısı olmadığını söylediği kaydedildi. Muzaffer T’nin Alparslan Arslan ile yaptığı telefon görüşmeleriyle ilgili olarak, Arslan’ın genellikle kendisini aradığını, ilişkilerinin çok samimi olmadığını belirttiği öğrenildi. Muzaffer T’nin Arslan ile ilgili, “Bazı dengesizliklerinden dolayı uzun süredir de görüşmemek için gayret gösterdiğini” de ifade ettiği bildirildi. Bu arada Muzaffer T’nin arkadaşı olduğu ifade edilen Zekeriya Ö ve İstanbul’da jandarmaya teslim olan Erkan T’nin de sorgulamalarının bugün tamamlanmasının ardından, en geç yarın mahkemeye çıkarılacakları öğrenildi. SUSURLUK İLİŞKİSİ Öte yandan olayla ilgili tutuklu bulunan Osman Yıldırım’ın bombaları aldığını itiraf ettiği, “Mardinli Ö.” adlı kişi ile İstanbul’da gayrimeşru ilişkileri olduğu bildirilen A.P’nin aranmasının sürdüğü belirtildi. A.P’nin geçmişte Susurluk davasından yargılanan bazı kamu görevlileriyle yakın ilişkide olduğu, bu kişileri yaklaşık 2 yıl önce Alparslan Arslan ile tanıştırdığı da tespit edildi. Polis tarafından tüm yurtta aranan A.P ile ilgili yurtdışına kaçma olasılığına karşı, “yurtdışına çıkış yasağı” konuldu. Emniyet Genel Müdürlüğünün, “çıkış yasağı” ile ilgili kararı tüm hudut kapılarına 3 gün önce teleks emriyle ilettiği öğrenildi. Emniyet yetkilileri bu kişinin 11 Mayıs tarihinde yurtdışına gittiğine dair bazı duyumların yer aldığını belirterek, “yurtdışı yasağı” kapsamında, bu kişinin Türkiye’ye girerken de söz konusu teleks emri çerçevesinde gözaltına alınacağını bildirdiler. *** Kod adı ’Polat’ Danıştay baskıncısı Alparslan Arslan’ın, Kurtlar Vadisi dizisindeki "Polat Alemdar" karakterini, kendisine kod adı seçtiği ortaya çıktı. Tutuklu sanıklar, Arslan’ın cep numarasını, telefonlarına "Polat" adıyla kaydetmiş. DANIŞTAY’a silahlı saldırıyı gerçekleştiren Alparslan Arslan’ın kod adı olarak "Kurtlar Vadisi" dizisindeki "Polat Alemdar" karakterini kullandığı belirlendi. Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan avukat Alparslan Arslan’ın "Polat Alemdar" ismini kod adı olarak kullandığı ve bu nedenle arkadaşlarının telefonlarında "Polat" adıyla kaydedildiği tespit edildi. SORGULAR SÜRÜYOR Ankara Emniyeti’nde saldırı ile ilgili olarak üç kişinin sorgusu devam ediyor. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün, saldırının perde arkası bağlantılarını tespit etmek için gözaltına aldığı emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin de önceki gün akşam saatlerinden itibaren sorgulanıyor. İfadesine başvurulan Muzaffer Tekin’in, saldırgan Alparslan Arslan’ı tanıdığını, ancak, kendisinin Cumhuriyet’in bombalanması ve Danıştay olayıyla bağlantısı olmadığını söylediği öğrenildi. Tekin, Arslan ile yaptığı telefon görüşmeleriyle ilgili olarak, "Ben onu hiç aramadım. Birkaç kez beni telefonla arayıp hal hatır sordu. Danıştay saldırısı ile ilgili ne ilgim ne de bilgim var" dedi. Tekin’in, Arslan ile ilgili olarak "Bazı dengesizliklerinden dolayı uzun süredir de görüşmemek için gayret gösterdiğini" söylediği öğrenildi. Tekin’in arkadaşı olduğu ifade edilen Zekeriya Öztürk ve İstanbul’da jandarmaya teslim olan Erkan Timuroğlu’nun da sorgulamalarının bugün tamamlanması ve mahkemeye çıkarılmaları bekleniyor. İKİ KİŞİ ARANIYOR Tutuklanan sanıklardan Osman Yıldırım’ın bombaları aldığını itiraf ettiği, "Mardinli Ö." adlı kişi ile İstanbul’da gayrimeşru ilişkileri olduğu bildirilen Ayhan Parlak ise aranıyor. Ayhan Parlak’ın geçmişte Susurluk davasından yargılanan bazı kamu görevlileriyle yakın ilişkide olduğu, bu kişileri yaklaşık 2 yıl önce Alparslan Arslan ile tanıştırdığı tespit edildi. Polis tarafından tüm yurtta aranan Ayhan Parlak ile ilgili yurtdışına kaçma olasılığına karşı, pasaportuna tahdit konuldu. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, "çıkış yasağı" ile ilgili kararı tüm sınır kapılarına 3 gün önce teleks emriyle ilettiği öğrenildi. Hürriyet @ 25 Mayıs 2006
-
TEPEDEKİLER - TEPEMİZDEKİLER
Erdoğan: Saldırı istikrara yönelik Başbakan Erdoğan, Danıştay’a yapılan saldırının “istikrar ve güven ortamını” hedef aldığını söyledi. Erdoğan, provokasyon ortaya çıktıkça, “ayak üstü yorum yapanların mahcup olduğunu” savundu. ANKARA - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında, Danıştaya yapılan saldırıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Saldırının artık hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, Türkiye’nin huzurunu sabote etmeye yönelik kanlı bir komplo olduğunu kaydeden Erdoğan, olayın bütün boyutlarıyla Hükümetin takibinde olduğunu söyledi. Başbakan Erdoğan, Danıştaya yapılan saldırının Türkiye’nin huzurunu sabote etmeye yönelik kanlı bir komplo olduğunu belirterek, “Saldırının arkasından bir ihanet çetesi çıktı” dedi. Saldırının faillerinin ve bağlantılarının ortaya çıkarıldığını açıklayan Erdoğan, şöyle konuştu: “Danıştay’a yapılan saldırı demokratik süreci hedef aldı. Karanlık emelleri olan çeteler provakatörleri maşa olarak kullanan tetikçiler toplumun vicdanını hedef aldı. Failler ve bağlantıları ele geçirildi. Toplum arasına nifak tohumları eken tetikçiler, karınlık hücre evlerinden çıkarak milleti birbirine düşürmeye muktedir olamayacak.” “YARIN MAHÇUP OLMAYIN” Başbakan, provakatörlerin davranışlarından siyasi rant elde etmeye çalışanların mahcup olacağını belirterek, “Karanlık odaklarının, çetelerin diliyle konuşmak kimseye birşey kazandırmaz. Ayaküstü yorumların sahipleri şimdiden mahkum oldu. Kimse yarın mahçup olacağı ifadede bulunmasın. Kimse karamsarlığa, umutsuzluğa pirim vermesin” dedi. Hukuk dışı çeteler ile mücadelenin devam edeceğini vurgulayan Başbakan, gerilim tarafı olmadıklarını, olmayacaklarını söyledi. “ERKEN SEÇİM YOK” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan seçim tartışmalarına da değinerek, “AK Parti iktidarı olarak bizden erken seçim kararı bekleyenler boşuna heveslenmesinler. Türkiye’nin erken seçim derdi yoktur” dedi. Erdoğan: Piyasaya müdahalede aceleci değiliz Kaynak:CNBC-E Güncelleme: 15:58 TSİ 24 Mayıs 2006 Çarşamba
-
Danıştay'dan iktidara üç uyarı
Danıştay saldırısına tepki yürüyüşü İstanbul Barosu’nca, Danıştay’a yapılan silahlı saldırıyı kınamak amacıyla İstiklal Caddesi’nde “Cumhuriyete, Demokrasiye ve Hukuka Sahip Çıkma” yürüyüşü düzenlendi. *** İSTANBUL - Odakule’deki İstanbul Barosu önünde toplanan bine yakın avukat, saldırıyı kınamak için cübbe giyip, yakalarına siyah kurdele taktı. Daha sonra açılan büyük Atatürk posteri arkasında kol kola kortej oluşturan avukatlar, Taksim Cumhuriyet Anıtı’na doğru yürüyüşe geçti. Yol boyunca “Yargıya uzanan eller kırılsın”, “Bağımsız Türkiye bağımsız yargı”, “Türkiye laiktir, laik kalacak” şeklinde slogan atan avukatlar, ellerinde Atatürk posterleri, Türk bayrakları, karanfiller ile “Emperyalizmin oyununa gelmeyeceğiz”, “Elbette farkındayız tehlikenin”, “Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin oyununu bozalım”, “Mustafa Kemal ve Cumhuriyet ile sonsuza dek”, “Demokratik, laik, hukuk düzenine sahip çıkıyoruz, demokratik, laik hukuk düzeninde Mustafa Kemal’in izinde” yazılı dövizler taşıdı. Yol boyunca caddede ve binalardaki bazı vatandaşlar, avukatlara alkışlarla destek verdi. Avukatlar, vatandaşlara, Cumhuriyet Gazetesine ve Danıştaya yapılan saldırıları kınayan broşürler dağıttı. Yaklaşık 1 saat 15 dakikada Taksim Cumhuriyet Anıtı’na ulaşan grup, burada saygı duruşunda bulundu ve İstiklal Marşı’nı okudu. ANITA ÇELENK Grup adına anıta çelenk bırakan İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu yaptığı açıklamada, Türkiye’de laik, demokratik hukuk devletinin tam olarak kurulabilmesi ve aydınlığa taşınabilmesinin kararlılığı içinde yürüdüklerini söyledi. Yürüyüşe, İzmir Barosu Başkanı Ünal Uslu, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi hakim ve savcıları, Marmara Bölgesi’ndeki baroların temsilcileri ile bazı üniversitelerin öğretim üyeleri de destek verdi.