GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
BASINDAN SEÇMELER - KÖŞE YAZARLARININ GÜNDEMİNDEN
üstad; bu deyişi çok tutum... çok anlamlı, kısa ve öz herşeyi özetliyor... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
KARŞILIKLI GÜVEN ÇOCUĞUN GÜVENİNİ ARTTIRMAK Çocuğun sosyal gelişmesi sürecinde geliştirdiği kişilik, en yakın çevresi, yani anne-baba, kardeşler ve ev içinde yaşayan diğer aile üyeleriyle yakından ilişkilidir. Bu çevrenin çocuğa gösterdiği olumlu ve olumsuz tepkiler, çocuğun kişiliğinin gelişmesinde önemli rol oynar. Şöyle ki, söylediklerine aldırış edilmeyen, fikrini belirtmeyen veya belirttiği zaman sürekli eleştirilen veya sürekli düzeltilen çocuk haliyle suskun, içine kapanık ve güvensiz, veya huysuz ve saldırgan olabilir. Buna karşılık, söyledikleri çok önemli olmasa da dinlenen, önemsenen, fikrini belirtmesine müsaade edilen, fikri çok geçerli olmasa da duyulan, sürekli eleştiriye uğramayan çocuk ise daha güvenli, daha sosyal ve daha sağlıklı bir kişilik geliştirir. Çocuğun güvenini arttırmakta önemli olan 5 etken vardır: 1) Çocuğun kendini ifade etmesine müsaade etmek, çocuğu dinlemek, fikri önemli olmasa da dikkate almak, yani çocuğu duymak. 2) Çocuktan yaşı ve kapasitesi dışında davranışlar beklememek. (Örneğin misafirlikte 2 saat hiç kımıldamadan uslu uslu oturması veya 3 yaşında bir çocuğun üstünü hiç kirletmeden yemek yemesi gibi...) 3) Çocuğun bazı küçük sorumluluklar yüklenmek isteyeceğini bilip bunları başarmasına müsaade ve olanak sağlamak. 4) Çocuğun çabasını övmek ve yüreklendirmek. Çocuğun başarısızlıklarını kişiliğiyle bağdaştırmamak, başarısızlıkları birer öğrenme öğesi olarak görebilmesine yardımcı olmak. Anne ve baba, çocuğun yaşamında kendine davranış modeli olarak seçtiği ilk örneklerdir. Çocuk her yaptığında anne ve babasını taklit eder. Şöyle ki, anne-baba saygısız davranıyorsa, çocuk da ilişkilerinde saygısız olur, anne-baba sürekli eleştirici ise, çocuk da bir şey beğenmeyen, huysuz, eleştirici bir kişi olmaya yönelir. Ancak, davranışları hoşgörü yaşı çerçevesinde anlayışla kabul edilen çocuklar, kendilerini ve kişiliklerini daha rahat ifade edebildiklerinden, daha huzurlu ve güvenli bir kişilik geliştirirler. *tna 1560
-
Ayın Kitabı: Şu Çılgın Türkler
Sevgili gelincik önerinizi, forum yönetiminin değerlendirip, uygun olursa bir çözüm üreteceklerinden eminim... İletinizin son paragrafındaki ifadelerinize ben de katılıyorum... *** Anacak son iki aydır kitaplar bölümüne olan ilginin genel toplumsal yapımızın bir yansıması olarak forumdaşların da biraz uzak kaldığını gözlemledim... Hatta e- kitap bölümüne bir çok kitabın indirme adreslerini postaladığım halde talep olmadığını görünce devamını getiremedim... Umuyorum bir gün gelir herkesin dikkatini çeken bir bölüm oluşur ve hep birlikte elimizdekileri paylaşma ve yönlendirme şansını yakalarız... Bende size sevgi ve saygılarımı yolluyorum... *tna
-
BASINDAN SEÇMELER - KÖŞE YAZARLARININ GÜNDEMİNDEN
İnsan katır benzerliği Spottan devam ediyorum.. Antropolog nedir, derseniz, bendeki tarifi şöyle: “Okumuş yazmış kısmının kendini doğaya vurup, dağda bayırda boş gezenidir..” Devlet böyle dağa bayıra, börtü böceğe meraklı tipleri bulur.. Onları fakülte dedikleri bir binaya kapatır.. Başlarından sopayı eksik etmeden; mânâsını bilmedikleri onlarca kelimeyi “Gülbank çektire çektire” belletir.. *** Tekmili Latince denilen dilden türeme bu kelimeler yalnızca mevtaların konuştuğu dildendir.. Yaşayanlara tek bir faydası yoktur.. Temsil bakkala gidip “Paleoantropolojik dönemden kalma kaşardan iki yüz elli gram tart..” demezsin.. “İki yüz elli gram eski kaşar tart..” dersin.. SAY SAY BİTMEZ Bu kelimeleri belledikten sonra sıra “kemik bellemeye” gelir.. Bellettikleri kemik de öyle kaynattığında suyu veren cinsten değil.. Normal kemiği kaynatıp, suyunu kavanozda zaptedersin.. Jöle kıvamında saklanan o kemik suyunu azar azar yemeğe katar, aşını lezzetlendirirsin.. Bunların adlarını bellediği kemikler ise işe yaramaz, itin önüne atsan yemez.. Üstelik bu kemiklerin her birine sanki bir yiğitlik, bir yararlılık göstermiş gibi Latince bir ad takılmıştır.. Sadece kemiklerin değil.. Her kemiğin üzerindeki çıkıntının dahi adı vardır.. Öğrenci bunları da ölümüne beller.. Hocası “Say bakalım Homo Sapiens insanının ayağındaki kemiklerin adını..” dediği zaman tıkır tıkır söyleyecek kıvama gelmişse diplomasını alır.. O artık bir antropolog olmuştur.. *** Devlet baba yine de insaflıdır.. Bu kadar faydasız bir eğitimden sonra antropolog yaptığı bu insanları kıyıp da toplumun içine katmaz.. Bunların eline diplomayla birlikte kazma kürek takımını tutuşturur, sonra yallah! Doğruca dağa bayıra salar.. AHALİ İNANMAZ.. Bizim ahalinin “antropoloji” denilen bu bilime içi ısınmamıştır.. Ahali antropolog denilen adamın hallerine bakıp kıllanır.. Antropolog takımı bir yeri eşelemek için dağa bayıra yayıldığında köylü bunların kuru kemik peşinde olduğuna inanmaz.. “Hükümet adamları gizlice mal, davar sayımı yapıyor” sanıp hayvanını saklar.. Okur yazar şehirli takımının bu işleri ciddiye almasına da akıl erdirememiştir.. Vaktiyle İsmet Paşamız’ın akıl küpü oğlu Erdal Beyimiz böyle bir kazı alanına gezi yapmıştı.. Yedi iklim, on dört diyarın köylüsü peşine takılıp gizlice takip etmişti.. Köylünün aklı evvellerinden biri “Bunlar define arıyor zahir..” deyip, teşhisi koydu.. Onu dinleyenler de Erdal Bey’in gezinirken dinlenmek için durup sağa sola bakındığı yerleri taş koyarak işaretledi.. Sonra oraları kazılıp, delik deşik edildi.. Define bulunamadı.. Kısmet değilmiş belli ki.. *** Şahsen eskiden bu antropologların dediklerine ben de inanırdım.. Bir de insanın maymundan geldiğini anlatan Darwin teorisini duymuşluğumuz var.. Kitap işin doğrusunu yazıyor.. Adem ile Havva’nın Cennet’ten nasıl ıskat edildiğini anlatıyor ama bizim kafamıza girecek gibi değil.. Entel olmuşuz bir kere.. İLK TATBİKAT Yeni entel olmanın gayretiyle fikirlerimizi yaymak için yanıp tutuşuyoruz.. Bu gayretle ilk kurbanımızı da takıldığımız Ferah Kahvesi’nin sakinleri arasından seçtik.. Dudağı Yılık Tayyar Amca.. Ak sakallı, kendini dine diyanete vermiş bir ihtiyardı.. Bizim gibi zıpçıktı gençlerle sohbet hevesine kapıldı.. Laf dönüp dolaşıp “insanın türemesi” konusuna, yani antropolojik alana kaydı.. Dudağı Yılık Tayyar Amca’nın tezi “İnsan çamurdan halk olmuş, içine can üflenmiştir..” görüşüne dayalıydı.. Onun kaburga kemiğinden de Havva anamız halk edilmiş, avrat kısmı böyle türemişti.. Biz de Darwin papağanlığı yapıp insanın maymun soyundan geldiğini, ilk atalarımızın maymun olduğunu savunuyorduk.. En şiddetli savunan da sözcümüz durumundaki Çallı İbrahim’di.. *** Bütün kahve sakinleri başımıza birikmiş, dayattığımız bilimsel kanıtlar Dudağı Yılık Tayyar Amca’yı bunaltmıştı.. Sonunda Çallı İbrahim’in gözünün içine bakıp akademik tartışmaya noktayı koydu: “Senin ananı maymun bellemişse bilmem.. Ben Hz. Adem’in soyundan geldim..” BU DA SON TEZ.. Bu cümle bize Dudağı Yılık Tayyar Amca’nın akademik bir konuyu tartışacak formasyonu olmadığını göstermişti.. Ancak zihnimizde dönüp duran soruların karşılığını hâlâ bulamamıştık.. Bunun bir sebebi de sözünü ettiğim antropoloji ilmidir.. Amerika’dan Eric Trinkaus adlı bir antropolog çıktı.. O da kitabı inkâr eden gafillerden.. Otuz beş bin yıl öncesinin kemiklerini kurcalarken keşfetmiş ki insanın ataları ile “Neanderthal insanı” diye bilinen tür aralarında çiftleşmiş.. Bu sayede bizim gibi konuşabilen, maçlarda “Ölmeye geldik..” diye bağırabilen bir insan türü türemiş.. Beygir ile eşek çiftleşince katır doğuyor ya! İşte bizlerin durumu da böyleymiş.. *** 38 bin yıllık bir Neanderthal kemiği bulmuşlar.. Adı da “femur..” Kemiği bulunan Neanderthal nüfusa kayıtlı olmadığından bu Femur’un soyadı yok.. Amerika’daki Lawrence Berkeley National Laboratuvarı uzmanı Dr. Edward Rubin bu kemiği kaynatıp, çıkan sudaki genleri taramış.. DNA’daki 4.3 milyar yapıtaşından 900 bin küsurunu tarayıp bu sonucu bulmuş.. İnsan ile Neanderthal çiftleşti, günümüzdeki tür ortaya çıktı.. Ocağınız batsın.. O yapıtaşlarından biri olup Neanderthal’den insana geçen FOXP2 geni sayesinde de konuşmayı öğrenmişiz.. Bu olsa olsa boş konuşma genidir.. Araştırmalarımı sürdürüyorum.. İnsanlığı katır gibi tarif eden antropologlarla mücadelem sürecek.. Unutmayalım.. “Hacı dayının katırı.. Her yerde sayılır hatırı..” Pek bilimsel olmadı ama.. Alıntı: *** *tna
-
İNSAN İLİŞKİLERİNDE İNANCIM
*** İNSAN İLİŞKİLERİNDE İNANCIM Seninle aramda benim için önemli olan ve sürdürmek istediğim bir ilişki var. Bununla beraber, her ikimiz de kendine özgü gereksinimlere sahip ve bu gereksinimleri karşılama hakkı olan farklı kişileriz... Gereksinimlerini karşılarken bir sorunla karşılaştığında, sorununu kabul edici bir tutumla dinleyeceğim ve böylelikle senin, benim çözümlerime güvenmek yerine kendi çözümlerini geliştirmene yardımcı olacağım. Ayrıca, kendi inançlarını seçme ve kendi değerlerini geliştirme hakkına saygı gösterip bunların benimkilerden farklı olabileceğini kabul edeceğim. Diğer taraftan, senin bir davranışın benim kendi gereksinimlerimi karşılamak için yapmam gerekenlere ters düşerse, açıkça ve dürüstçe davranışının beni nasıl etkilediğini söyleyip, senin de benim gereksinim ve duygularıma yeterince saygı duyacağına ve bence kabul edilmez olan davranışını değiştirmeye çalışacağına inanıyorum. Benim de bir davranışım senin için kabul edilmez olduğunda senin de açıkça ve dürüstçe bunu söyleyeceğini ve bana bu davranışımı değiştirmeye çalışmam için fırsat vereceğini umuyorum. Her ikimizin de diğerinin gereksinimini karşılamak için değişemeyeceğini farkettiğimiz durumlarda, bir çatışma içinde olduğumuzu kabul edip, bu çatışmaları çözmeye çalışalım. Bunu yaparken de diğer kişinin kaybetmesi pahasına kazanmak için güç ya da otorite kullanmamaya karar verelim. Senin gereksinimlerine saygı duyuyorum ama kendi gereksinimlerime de saygı duymam gerekir. Dolayısıyla her zaman her ikimiz için de kabul edilebilir bir çözüm bulmaya çalışalım. Böylece senin gereksinimlerin de karşılanır benimkiler de; kimse kaybetmez, herkes kazanır. Bu yolda hem sen gereksinimlerini karşılayıp kişi olarak gelişmeye devam edersin hem de ben. Böylece sağlıklı bir ilişki içinde her ikimiz de olabileceğimiz kişiler olma çabamızı sürdürürüz. İlişkimiz karşılıklı saygı, sevgi ve barış havası içinde devam eder. *tna ***
- Sezer’den irtica uyarısı
-
İLERİCİLİK, GERİCİLİK, ATATÜRKÇÜLÜK
İLERİCİLİK, GERİCİLİK, ATATÜRKÇÜLÜK Türkiye'de son günlerdeki kavram kargaşası bilerek yaratılıyor. Demokratik ve laik rejimi değiştirmek isteyenler önce iktidara geliyor. Sonra bunlar dış merkezleri etkiliyor. Rejimin temellerini sarsıcı demeçler böylece dıştan da gelmeye başlıyor. Bir süre sonra örgütlenme ve finansman tamamlanıyor: Dıştan parasal destek alan ve zaten bu yola baş koydukları için başkaca desteğe gereksinme duymayan iç çevreler ile İçerden beslenen ve siyasal niyetleri açısından zaten beslenmeye gerek duymayan dış çevreler birlikte bir koro halinde Rejimin temellerini laik ve demokratik düzenden dinci düzene kaydıracak Ve Türkiye'yi zayıflatacak kavram kargaşasını yaratıyorlar. Son zamanlarda ilericilik ve gericilik kavramlarını tersine çevirmek ve Atatürkçülüğü (siz buna isterseniz Kemalizm de diyebilirsiniz) bu tersine çevrilmiş kavramlarla yargılamak pek moda oldu. İlericilik nedir? Gerici kimdir? Atatürkçülük nedir? * * * İlericilik, Gericilik birkaç farklı ölçüte göre tanımlanabilir: 1-İnsanoğlunun tarihsel gelişim sürecine göre. 2-Üretim ilişkilerine göre. 3-Tüketim ve paylaşım ilişkilerine göre. 4-Siyasal rejimlere göre. * * * 1-İnsanoğlu tarihsel gelişim sürecinde, toplayıcılıktan avcılığa, avcılıktan tarıma, tarımdan endüstriye, endüstriden bilişime doğru yol almaktadır. Bu çizgiye uygun bir değişmeyi amaçlayan ilerici, onu durdurmaya veya tersine çevirmeye çalışan gericidir. 2-Üretim ilişkileri, ilkel, köleci, feodal, kapitalist, sosyalist olabilir. Her bir üretim ilişkisini ileri götürmek isteyen ilerici, Durdurmak veya geri döndürmek isteyen gericidir. 3-Tüketim ve paylaşım ilişkileri, gelir ve servet dağılımını adil olmayan bir biçimde merkezileştiren,sosyal adaleti bozan, veya bunun tersine, fırsat eşitliğini sağlayan, sosyal adalete uygun olan bir yapıda olabilir. Gelir ve servet adaletinin bozulmasından yana olanlara gerici, Fırsat eşitliğinden, sosyal adaletten yana olanlara ilerici denir. 4-Siyasal rejimler, temel hak ve özgürlükleri güvenceye alan laik ve demokratik ilkelere dayalı veya, çeşitli gerekçelerle temel hak ve özgürlükleri askıya alan anti-demokratik uygulamalara dayalı olabilir. Demokratik ve laik rejimlerden yana olanlar ilerici, Anti-demokratik rejimlerden yana olanlar gericidir. Atatürkçülük (veya Kemalizm) felsefi, tarihsel ve siyasal olarak üç ayrı ölçüte göre tanımlanabilir. 1-Felsefi olarak Atatürkçülük, tek kelimeyle akılcılıktır. Akılcılık, tanım gereği Aydınlanmayı,bilimselliği ve çağdaşlığı da içerir. 2-Tarihsel olarak Atatürkçülük, Bağımsızlık Savaşını ve Atatürk Devrimlerini, Sevr'den Lozan'a, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçişi, Din-tarım toplumundan endüstri toplumuna ve ulus devlete dönüşümü içerir. 3-Siyasal olarak Atatürkçülük, emperyalizm karşıtlığını, ulusal bağımsızlığı, Laik ve demokratik düzeni ve çağdaş dünyanın bir parçası olmayı içerir. * * * Bu yazı çerçevesinde açıklanmaya çalışılan ilkeler, ölçütler ve tanımlar bağlamında, ilericiliğin hangi ölçütünü kullanırsanız kullanın, Atatürkçülüğün tanımını hangi biçimde yaparsanız yapın, Atatürkçü olan ilerici, Atatürk'e karşı çıkan gericidir. Alıntı: AYDINLANMA 27.11.2006 (www.kongar.org) *tna
-
Türkiye’den AB’ye ‘liman’ önerisi
AKP Teslimiyetçiliğe mi Gidecek? AKP iktidarı, Irak savaşı için Ecevit Hükümeti'ne güvenemeyen ABD'nin desteğiyle kurulmuştu. Kurulur kurulmaz da, AB yoluna baş koyduğunu ilan etmişti. Sonradan, Irak savaşı için Güney sınırımızdan geçiş izni vermeyince, yani 1 Mart tezkeresini reddedince, ABD ile arası bozuldu. Arkadan ABD askerlerinin bizim askerlerimizin başlarına çuval geçirerek esir almaları olayı yaşandı. ABD ile ilişkiler iyice bozuldu. Bu arada Türkiye'deki Amerikan düşmanlığı dünyadaki en üst düzeye çıktı. AKP iktidarının AB ile ilişkileri de beklendiği gibi gelişmedi. Özellikle türban konusunda AKP, AB'den beklediği desteği bulamadı. AB, Kıbrıs Rum Yönetimi'nin bağımsız devlet olarak tanınmasını önkoşul olarak dayatınca, üyelik müzakereleri dahil bütün ilişkiler krize girdi. Dolayısıyla, AKP, iktidara gelirken sahip olduğu ABD ve AB desteklerini yitirmiş görünüyor. Oysa Cumhurbaşkanlığı seçimi de genel seçimler de geldi, kapıya dayandı. Ülke içinde yolsuzluk ve yağmacılık dolayısıyla zayıflayan AKP, bu seçimler için AB ve ABD'den destek mi arıyor? Eğer böyle bir desteğin peşinde ise, teslimiyetçiliğinin sınırları nereye kadar genişleyecek? ALINTI: GÜNCEL, 11 Aralık 2006 ( www.kongar.org )
-
9 Aylık Bebeği döverek öldürdüler
Ne kadar acı... Yüreğimin ne kadar burkulduğunu tarif etmem imkansız... Çocuklara karşı yapılan bu tür yaklaşımları anlıyamıyorum...Kavrayamıyorum... Nasıl olurda bir büyük kendin küçüğüne...Ona ihtiyac duyan bir değere... Her ne olursa olsun...Bu duyguları besleyebilir ona kötü davranabilir.. Kendi çocuğu olmasa da onu sevmek, üzerine titremek varken... Kendi canından kanından bir çocuğa bunları nasıl yapabilir... Anlamak ...kavramak...hatta hak vermek bile istiyorum.! Ama olmuyor... Kabüllenemiyorum... Ve çok Üzgünüm... Kızgınım...Affedemiyorum... *tna
-
ATATÜRK SUÇLU... (Neden mi?... Çünküüüü...........................................)
Siz ne diyorsunuz ve ne yaptığınızın farkında mısınız sayın fakir.? Okuduklarınızı, Size yazılanları hep işinize geldiği gibi mi algılarsınız? Sizi daha öncede uyarmıştım... Söylemek istediklerinizi benim üzerimden yönlendirmelerle yapamazsınız diye... Ve yine aynı şeyi yapıyor...Yazılanlardan işinize geldiği gibi anlamlar çıkartıyor ve çarpıtarak konuyu başka yönlere çekmeye çalışıyorsunuz... Ardındanda ahlaktan bahsedip karşınızdakilerin söylemedikleri şeylerden yeni ifadeler üretip, "hor görmek küçümsemek ne derece alçakca bir düşünüştür" diyerek alçaklıkla suçluyorsunuz... Şimdi değerlendiriyorum da...Sorularınıza verilen yanıtlara yazdılarınız Eğer ( yazılanları çarpıtarak yargılamaya yönelik ) ahlak dışı bir yaklaşım değilse... O zaman ya verilecek yanıtlarınız yok ya da algılama zorluğu çekiyorsunuz... Unutmayın ki konumuz Ve sorunuz medeniyet üzerineydi... Yukarıdaki ifadem de sizin inancınıza dair bir kelime görebiliyor musunuz? Orada medeniyetlerden söz ediliyor...Sizin anlamaya çalıştığınız gibi dini inançlardan değil... Ayrıca "hiç bir insanın hiç bir insandan üstünlüğü yoktur" ifadesine elbetteki katılıyorum... Yaşama insancıl değerleri öne çıkararak bakan birine bu doğru ifadeleri söyleyebilirsiniz, Ama bu değerleri beynine kazımış, yüreğine işlemiş birine bunları söyleyip... ardından onu alçaklıkla itham etmeniz yakışık almaz...O kişilerin yüreğini yaralarsınız... "Biz medeniliği maddeye değil ahlaka dayandırıyoruz" Derken Bahsettiğiniz ahlak anlayışınız bu mudur? Hem ahlaktan bahsedeceksiniz, hemde kişilere söylenmediklerini yakıştırıp alçaklıkla itham edeceksiniz... Eğer öyleyse uzak durun benden.!... Bu yaklaşımınızı hiçte hoş karşılamadığımı ve kınadığımı belirtmek istiyorum... *** Sizden o yazıyı yeniden okumanızı ve bu sefer daha anlamaya çalışarak... Ve bahsettiğiniz ahlaki değerlere uygun davranarak yanıt vermenizi rica ediyorum... http://www.turkish-media.com/forum/index.php ve bu iletiyi de oradaki son ifadelerimle bitirmek istiyorum... ama bir farkla orada "belkide farkında olmadan yaptığınız bir haksızlık var..." demiştim... Şimdi tam öyle düşünemsemde yine de öyle olduğuna inanmak istiyorum... Ve lütfen; Ahlak kelimesini kullandığınıza göre... Size yöneltilen soruları göz ardı etmeden... Atlamadan... Üstünü başka yaklaşımlarla örtmeden... Verdiğiniz sözün arkasında duran ahlaki duruşu bize sergileyin... Cevaplamaya söz verdiğiniz Sorular şunlardı Sayın Fakir: *tna
-
Forum Bir ay içinde güncellenecektir.
Tek kelimeyle H A R İ K A ... Yönetimin...Gelişmeye yönelik tasaruflarını ve objektif yapısını taktir ettiğimi bir kez daha yineliyor... Tüm forumdaşlara, formumuzun yeni, güncel haliyle daha yararlı olmasını diliyorum... Emeği geçenlere teşekkürler... Tüm forumdaşlara Sevgiler... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
SEN DİLİ YERİNE BEN DİLİYLE KONUŞMAK *** HATIRLATMA Kızgınlık ve öfke duyduğunuz sinirlendiğiniz zaman: 1) Kızgınlık kendinizden (özel yaşantınızdan, kendi sorununuzdan) kaynaklanıyorsa, Önceden tedbir alıp durumu açıklayın. (Bugün çok sinirliyim, beni rahatsız etmeyin) (Bugün çok yorgunum, gürültüye tahammüt edemiyeceğim) 2) Duygu ve düşüncelerinizi sen dili yerine ben dili ile açıklayın. Kavga etmeyin. Uslu durun yerine; Kavga ettiğiniz zaman hem başım ağrıyor, hem de üzülüyorum. 3) Suçlayacağınıza, davranışı tanımlayın: Geri zekalı, Tembel yerine; Yemeğini (dersini) vaktinde bitirmediğin zaman... 4) Karşı tarafa yükleneceğinize, davranışın veya durumun kendi üzerinizdeki etkisini açıklayın: Sınıfta kalacaksın, Hasta olacaksın, Büyümeyeceksin yerine,.... yaptığın zaman çok vakit kaybediyorum, çok ta yoruluyorum: 5) Tehdit edeceğinize, duygularınızı açıklayın: Bu evden gideceğim, Bıktım artık, Seni geberteceğim yerine; Çok sinirleniyorum, Çok içerliyorum, Kızıyorum, Kırılıyorum gibi. *tna 1460
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
SEN DİLİ YERİNE BEN DİLİYLE KONUŞMAK *** ALIŞTIRMA Aşağıda bazı olumsuz davranış örnekleri verilmiştir. Bu gibi durumlarda ifade edebileceğimiz… Ben mesajları ne olabilir? 1) Çocuk okuldan gelir gelmez çantasını kapının önünde bırakıyor ve oyuna gidiyor. Çantayı kaldırmak her gün anneye düşüyor. Ben dili ile mesajınız ne olabilir? ... (Örnek: Çantanı kapının önünde bıraktığın zaman her gün benim toplamam gerekiyor hem yoruluyorum hem de sinirleniyorum veya Ayağım takılıp düşeceğimden korkuyorum.) 2) Çocuğunuz okuldan gelince derse oturmuyor, sürekli annenin hatırlatması, ikaz etmesi gerekiyor. Ben dili ile mesajınız ne olabilir? ... (Örnek: Dersini yapman için sürekli ikaz etmek gerekiyor, bu da beni hem yoruyor hem de sinirlendiriyor Veya Dersini yapacağına oynadığın zaman, dersin yemekten sonraya kalıyor Ve benim sana yardım etmem gerekiyor, Yemekten sonra dinleneceğime (TV’ye bakacağıma) ders yapmak beni kızdırıyor (sinirlendiriyor). *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
SEN DİLİ YERİNE BEN DİLİYLE KONUŞMAK *** "Kes şu gürültüyü, geri zekalı! Çabuk odana git, gözüm görmesin!" Diyerek KIZIP SUÇLAYACAĞINIZA.., KENDİNİZİ İFADE EDİN, "Ali, işten yeni geldim, çok yorgunum. Kapakları birbirine vurduğun zaman müthiş başım ağrıyor." Çocuklar, kızgınlık veya öfkemizin gerçek nedenini anladıklarında bize yardım etmek için davranışlarını değiştirebilirler. "Çabuk defolun buradan, ne çekilmez şeylersiniz!" Diyerek KIZACAĞINIZA, ÖNCEDEN TEDBİR ALIP NEDENLERİ AÇIKLAYIN, "Bu akşam misafirim var, çok telaşlıyım. O zaman da sinirli oluyorum. Lütfen beni rahatsız etmeyin olur mu?." Önceden önlem alınıp, durum ve duygular açıklandığı zaman anlaşılma olasılığı çok daha yüksektir. ÇOCUĞU SUÇLAYACAĞINIZA, "Nerede kaldın? saatin kaç olduğunun farkında mısın?"DUYGULARINIZI İFADE EDİN. "Nerede kaldın? Çok merak ettim." ÇOCUĞU CEZALANDIRACAĞINIZA, "Bir daha arkadaşlarla buluşmak yok!" KABUL EDEBİLECEĞİNİZ BİR YOL GÖSTERİN. "Bir daha sefer geç kalırsan telefon et." Çocuk yaptığı olumsuz davranışların farkındadır. Suçlanırsa daha çok savunuculuğa geçer. Olay kavgaya dönüşür. Buna karşılık annenin (babanın) gerçek duyguları ve alternatifler, çocuğu onlarla işbirliği yapamaya sevkeder. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
SEN DİLİ YERİNE BEN DİLİYLE KONUŞMAK Başka örnekler: (3) Anne salonda misafiri ile konuşurken, Ebru (5 yaş) sürekli gelip bir şeyler istiyor ve anneyi rahatsız ediyor. “Ebru, ben sana odanda oyna demedim mi? Niçin laf dinlemiyorsun?” yerine; Anne: “Teyzenle önemli bir şey konuşuyorum. Sürekli bir şey istersen (davranış) ne söylediğimi unutuyorum (etki). Sözlerimi kesmeden biraz konuşmama imkan verirsen; çok sevineceğim” derse, Çocuk annenin onu neden salonda istemediğini daha belirgin olarak anlar, (teyze ile konuşmak için; Ebru’yu istemediğinden, sevmediğinden değil) Anneyle daha kolay işbirliğine girer. Böylelikle başkalarına saygıyı da öğrenmiş olur. Bu tür yaklaşımlar çocuklarda sorumluluk ve işbirliği duygularını arttırdığı gibi, Hem söz dinlemelerine hem de anne veya babayı memnun etmek için Davranışlarını düşünerek değiştirmelerine yol açar. *** (4) İşten çok yorgun olarak döndüğüm bir akşam üstü, salonda oturmuş kahve içerken, Aynı odada arkadaşıyla TV seyretmekte olan Erez (6 yaş) arkadaşına: Gel odamda oynayalım, sonra seyrederiz dediğini duydum, Hayretle onları seyrederken Erez’in yolda Annemin TV’den başı ağırır dediğini duyarak iyice şaşırmıştım. Tabii, sonra Erez’e anlayışından dolayı teşekkür etmekten kendimi alamadım Ama Ben mesajlarının uzun süreli geçerliliğine de daha çok inandım. Ben mesajları istek, gereksinim ve duygularımızı bilinçli ve saygılı bir şekilde karşı tarafa anlattığından, Böylelikle de çocuğun bizi anlamasına olanak sağladığından saygılı bir iletişim temeli kurar. Uzun bir süre ben mesajları ile uyarılan çocukların bir müddet sonra Kendilerini ben mesajları ile dile getirdikleri gözlenmiştir. Kızgınlık ve öfke gibi olumsuz duygularımızı yapıcı bir dille ifade etmek öğrenilebilir bir yöntemdir. Kızgınlığın veya olumsuz duyguların yapıcı ifadesi için önce ne hissedildiği hakkında bilinçlenmek, Bu duyguyu ifade etmek ve buna olumsuz davranışın kişi üzerinde yarattığı etkiyi eklemek gerekir. "Sokağa beraber çıktığımızda her gördüğünü istediğin zaman (davranışın tanımı) Çok sinirleniyorum (duygu) zira hem para harcamam gerekiyor, (etik) Hem de herşeye hayır olmaz demek gerekiyor (etki). Beraber çıkmanın keyfi kaçıyor (etki):" Bu durumun normal tarzda ifadesi aşağı yukarı şöyle olabilirdi: Ne yaramaz çocuksun. Bir daha seninle sokağa çıkmayacağım. (bir daha sefer seni evde bırakacağım!) Çocuk hangi ifadeyi daha iyi anlar acaba? *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
SEN DİLİ YERİNE BEN DİLİYLE KONUŞMAK Başka örnekler: (1). Mehmet (7 yaş) yemek yerken yemeği üstüne döktü. Annesinin henüz giydirmiş olduğu kazağı lekeledi. Genellikle Mehmet çok dikkatsiz yemek yiyor ve hem üstünü hem de masa örtüsünü sürekli lekeliyor. “Ne pis çocuksun sen. Doğru dürüst yemek yemesini bilmiyorsun” yerine, Yemeğini yerken üstüne döktüğün zaman (davranış tanımı) Tekrar yıkamam gerek (etki) ve boş yere yoruluyorum (etki) Ve vakit harcadığıma da sinirleniyorum (duygu). Acaba Mehmet hangi tepkiye daha olumlu karşılık verir? Birinciye mi? ikinciye mi? *** (2) Çocuk sokakta oynadıktan sonra koşarak eve girdi Annee, nerdesin? “Çabuk dışarı çık. Sana pis ayaklarla eve girme demedim mi? Ne laf dinlemez çocuksun” yerine; Anne: “Evi yeni silmiştim, çamurlu ayakkabılarla girdiğin zaman (davranış) Tekrar silmem gerekiyor (etki) bayağı sinirleniyorum hem de yoruluyorum (duygu).” Bu şekilde bir açıklama ile karşılaşan çocuk, (sen mesajının uyandırdığı savunuculuğu da olmadığından) annenin neden kızdığını veya sinirlendiğini, neden çamurlu ayakkabılarla girmemesi gerektiğini daha iyi anlar, anneye küseceğine (Tamam, tamam, anladık.) davranışını değiştirmeye, daha dikkatli olmaya yönelir. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
SEN DİLİ YERİNE BEN DİLİYLE KONUŞMAK Çocuğun olumsuz davranışları karşısında alışılagelmiş tepkilerimiz şöyledir: Örnek: Anne işten eve yorgun gelmiş, divana uzanmış dinleniyor. Çocuksa mutfaktan tencere kapaklarını almış birbirine vurarak evi dolaşıyor: Anne: Aliii, kes şu gürültüyü... Çocuk: Dan, dan, dan... Anne: Aliii, sana gürültü etme diyorum... Çocuk: Dan, dan, dan.. Anne: Bu çocuk bir gün beni öldürecek, Aliii, sana sus diyorum, şimdi kalkarsam görürsün gününü... Çoçuk: (Devam eder)... Anne: Şimdi o kapakları alıp da kafana çalayım... Geri zekalı... Sana yapma demedim mi?.. Çocuk: (Devam eder) veya ağlar... Ama anne, ben oynamak istiyorum. Anne bunun yerine ne yapabilirdi? 1) Olumsuz davranışa yargı koyacağına davranışı tanımlayabilirdi. Yaramaz, geri zekalı yerine; Kapakları birbirine vurduğun zaman... 2) Olumsuz davranışın kendisi üzerindeki etkisini açıklayabilirdi. Bu çocuk beni öldürecek yerine; Başım ağrıyor: Kapakları birbirine vurduğun zaman başım ağrıyor (etki) 3) Durumun kendisinde yarattığı, duyguları açıklayabilirdi. Şimdi kalkarsam görürsün gününü yerine; Sinirleniyorum (duygu). Annenin bütün bir Ben mesajı şöyle olabilirdi: İşten yeni geldim, çok yorgunum, kapakları birbirine vurduğun zaman müthiş başım ağrıyor, çok da sinirleniyorum. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
BİLiNÇLENME ALIŞTIRMASI 1) Bu hafta içinde kendi konuşma tarzımızı inceleyelim. Kızgınlığımızı, hoşnutsuzluğumuzu ifade ederken sen dili kullanıyor muyuz? ... 2) En sık kullandığımız sen mesajları nelerdir? (Zaten sen adam olmazsın. Hiç laf dinlemiyorsun. gibi.) ... 3) En çok kullandığınız sıfatlar, nitelemeler var mı? (Geri zekalı, salak, tembel, gibi...) ... 4) Bunlardan arınmayı göze alabilir misiniz? Beğenmediğimiz ve göz ardı edemediğimiz davranışlara tepki gösterirken sen dili ile konuşmanın sakıncaları çoktur. Ancak, sen-dili yerine söyleyebileceğimiz başka bir tarz ne olabilir acaba? Bu yeni tarza Ben-dili diyebiliriz. *tna 1428
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Kızgınlığın yapıcı bir dille ifade edilme yöntemleri Şimdiye kadar, kızgınlık kendimizden kaynaklandığı zaman çocuğu kırmamak ve ilişkimizi bozmamak için neler yapabileceğimizi konuştuk. Şimdi ise, kızgınlığımız gerçekten çocuğun bir davranışı veya sözünden kaynaklanıyorsa, neler yapabileceğimizi gözden geçirelim. Gerçekten de çocukların bazı davranış veya sözleri bizde göz ardı edilemeyecek derecede hoşnutsuzluk, kızgınlık duyguları yaratabilir: Kaç kere tenbih ettiğimiz halde taşın üstünde yalın ayak dolaşması, burnunu karıştırması, yeni koltuğun üzerine boya sürmesi, ters cevap vermesi, gibi... Bu gibi durumlarda, genellikle kızgınlığımızı aniden ifade eder: Neden dikkat etmiyorsun?.. Sana bin kere tenbih ettim, ne laf dinlemez çocuksun... Geri zekalı... Bıktım senden, gibi sözler sarf ederiz. Burada dikkat edersek, sürekli sen diye hitap etmekteyiz… Neden doğru dürüst yemek yemiyorsun?.. Sen çok yaramaz bir çocuksun. ... Salak sen de... Sen diyerek sarfedilen bu sözler aslında karşı tarafın, yani çocuğun kişiliğine bir saldırıdır. Bu tür ifadeler çocuğu gocundurur, üzer, güvenini sarsar, ayrıca da sinirlendirir, kızdırır ve direnmesine neden olur. Kendimizi ele alalım: Akşam sofrayı kurarken elimizden bir tabak düşürsek, eşimiz: Ne sakar şeysin. Bir sofrayı bile doğru dürüst kuramıyorsun. Her şeyi kırıp döküyorsun, dese, veya bir hesap yaparken yanlışlık yapsak: Ne geri zekalısın. Bir hesap bile yapmaktan acizsin... dese, veya annemiz, Ne biçim annesin sen? Çocuklarına bakmasını bilmiyorsun... dese, neler hissederiz acaba? Davranışımızı ne kadar değiştirmek isteriz? ... Bu sözleri söyleyen kişiye karşı neler duyarız? ... Sen dili ile olumsuz duygularını dile getirmek, eleştirmek, hoşnutsuzluğunu belirtmek, karşı tarafta çok olumsuz duygular ve sonuçlar doğurur. Çocuk kendini itilmiş, sevilmemiş, reddedilmiş hisseder, özgüveni sarsılır. Özellikle geri zekalı... Salak gibi sıfat ve lakaplar çocukların benliğini çok zedeleyicidir. Bir süre sonra çocuk bunların gerçek olduğuna inanabilir. Kişiliğine gelen zararların dışında, sen dili ile ifade edilen hoşnutsuzluk ve eleştiri sözleri, Çocuğun direnmesine, karşı gelmesine, kızmasına ve dolayısıyla söz dinlememesine neden olur. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Kızgınlığın yapıcı bir dille ifade edilme yöntemleri Kişinin ruh halinin çok değişken olduğunun bilincinde olup, kendini ve ailesini korumak için yaratıcı bir yöntem uygulamaya başvuran bir annenin ilginç öyküsünü okuyalım; Kızgınlığımızı yıkıcı bir şekilde dile getirerek istenmedik olaylara neden olmak yerine, bilinçlenerek önceden tedbir almak gerek karşı tarafı (çocuğu), gerek kendimizi, gerekse ilişkimizi korur. Kişisel nedenler dışında, aşırı gürültü, kalabalık, acele, baskı, işlerin kötü gitmesi, sinirli bir kişinin yanında olma gibi çevresel faktörler ve yorgunluk, açlık, baş ağrısı, kadınların ay hali, sıhhat sorunları gibi bedensel faktörler de hoşgörü sınırlarımızı zorlar ve bu gibi huzursuzlukların kızgınlığa dönüşmesine neden olabilir. Dolayısıyla, eğer aşırı hırçın olduğumuzu, çocuğa fazla kızdığımızı fark ediyorsak: Neden bu kadar sinirliyim? Gerçekten çocuğa mı kızıyorum? Yoksa kızmak için bahane mi arıyorum? diye kendine bir düşünme payı ayırıp bilinçlenmek çok yararlıdır. Bu şekilde, çocuğu bahane edip kızgınlık duygularımızı boşaltma, dolayısıyla rahatlama (karşılığında da çocuğu kırma, ona yüklenme, ilişkiyi bozma) yerine, bilinçli bir şekilde çocuğu ve çocukla ilişkimizi korur, kızgınlık ve öfke duygularımızı gidermek için başka bir çareye başvurabiliriz. Kimi insan kızgınlığını sokağa çıkıp yürüyerek, kimi odasına kapanarak kendi kendine, kimi bir arkadaşıyla konuşarak, telefon ederek, veya örgü örmek, kitaplık düzeltmek, yemek yapmak (veya yemek) gibi uğraşılarla giderir. Ben çok kızgın olduğum zaman düşünce ve duygularımı sürekli yazarak gidermeye çalışırım. Tanıdığım bir hanım, kızdığı zaman mutfağındaki bütün tencereleri dolaplardan indirir ve telle parlatırdı. Bu şekilde öfke duygularını hareketle boşaltma ve rahatlama yolunu seçmişti. Acaba siz kızgınlık ve öfke duygularınızı karşı tarafa zarar vermeden nasıl giderebilirsiniz? ... Ancak bazı durumlarda, pek tabii, sokağa çıkmak, bir arkadaş bulup konuşarak rahatlamak, veya örgü örerek kızgınlığını gidermeye ortam ve vakit yoktur. Bu gibi durumlarda, gerçekten kızgınlığımız kendimizden kaynaklanıyorsa, en yapıcı yöntem,tedbir alıp karşı tarafa haber vermektir: Ben bugün çok sinirliyim, lütten bana ilişmeyin. Çok yorgunum, en ufak gürültü beni sinirlendirecek, lütfen odanızda oynayın. Bugün... nedenle biraz asabım bozuk, beni kızdırmamaya yardımcı olur musun?. Bu şekilde bir taleple karşılaşan çocuk anne (veya babayı) anlar, duygusuna veya durumuna saygı duyar ve ona yardım etmek için dikkat etme yolunu seçer. Bu gibi bir yaklaşım, çocuğa kızgınlık ve öfke duygularının doğal olabileceğini anlattığı gibi, bu duyguların yıkıcı olmadan da giderilebileceği mesajını vererek çocuğa iyi bir örnek oluşturur. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Kızgınlığın yapıcı bir dille ifade edilme yöntemleri Temelde kızgınlık 2 nedenden doğabilir: 1) Kişinin olumsuz ruh hali (yani, o günkü veya o sıradaki yaşantısı ile ilgili olumsuz birikimler, istenmeyen olay veya sonuçlar) 2) Karşı tarafın olumsuz bir davranışı. Yani, kısacası, kızgınlığımın nedeni ya benden (özel yaşantımdan) ileri gelir veya karşı tarafın olumsuz bir davranış veya sözünün bende yarattığı olumsuz duygulardan. Kişinin ruh halleri çok değişkendir. Kimi zaman işlerimiz çok iyi gitmiştir. Önemli bir derdimiz, yoktur, sevdiğimiz bir şeyi yapmış veya sevdiğimiz bir kişiyi görmüşüzdür, o zaman sabır ve hoşgörü sınırlarımız hemen hemen sonsuz gibidir. Bu durumlarda, çocuğumuzun ufak yaramazlıklarını hoşgörü ile karşılar, güler geçeriz. Kimi zaman ise, işlerimiz ters gitmiştir, eşimize sinirlenmiş veya gücenmişizdir, sıhhat sorunlarımızdan dolayı kaygılıyızdır veya maddi sorunlarımız vardır, veya o gün herhangi bir nedenle huzursuz veya tedirginizdir. Bu gibi durumlarda, en ufak bir olumsuz hareket, gürültü veya söze hemen tepki gösterir, kızar bağırırız. Örneğin, ben özellikle, acelem olduğunda, bir yere yetişmem gerektiğinde, geç kaldığımda, yani üzerimde bir zaman baskısı olduğunda, çok asabi olduğumu, en küçük şeye dahi sinirlendiğimi bilirim. Bu durumun farkına vararak karşı tarafı korumak, kırmamak veya evin havasını bozmamak için bir ön mesaj verebilir ve Şu anda çok acelem var ve çok sinirliyim. Sakın bana ilişmeyin diyebiliriz... *tna 1428
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Kızgınlığın yapıcı bir dille ifade edilme yöntemleri Kızgınlığın yapıcı bir dille ifade edilme yöntemlerine girmeden önce, kendimize yönelik bir bilinçlenme alıştırması yapalım. Bilinçlenme alıştırması: 1) Beni en çok kızdıran şeyler: ... 2) Kızdığım zaman ne yaparım? ... 3) Çocuğumda en çok nelere kızıyorum? ... 4) Çocuğuma kızdığım zaman ne yapıyorum? ... 5) Çocuğunuza son zamanlarda kızdığınız iki olayı hatırlamaya çalışın, Kızgınlığınızın nedeni çocuğun bir olumsuz davranışı mıydı? Yoksa çocuğunuz dışında başka bir olaya kızdığınızdan dolayı bahane mi arıyordunuz? ... Kendi tarzımız hakkında bilinçlenmek ve yaptığımız veya yapabileceğimiz davranışları önceden bilmek çok yararlıdır. Bunları bilen kişi kendini daha kolaylıkla kontrol edebilir, davranış ve sözlerini daha dikkatli sarf edebilir. *tna 1405
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
KIZGINLIK NEDİR? Kızgınlığı bir buzdağına benzetirsek, suyun altında kalan bölüme Temel Duygularımız, suyun üstünde buzlaşmış, kaskatı olarak üst tarafı görülen bölüme de Kızgınlığımızdır. Denizin Altı: Temel duygular, merak, sıkıntı, kıskançlık, yalnızlık, üzüntü, anlaşılmamak, itilmişlik. Denizin Üstü: Kızgınlık öfke. Kızgınlık, birçok temel duygunun (merak, yalnızlık, itilmişlik, üzüntü, kaygı, haksızlık, gibi...) sertleşmiş, buzlaşmış yani şekil değiştirmiş (kızgınlığa dönüşmüş) ifadesidir. Gerçekten de, çocuğumuzu çok merak ettiğimizde, uzun süreli kaygılı bir bekleyişten sonra çocuk kapıyı çaldığında ilk tepkimiz: Neredeydin? Neden haber vermeden gittin? Sen ne düşüncesiz çocuksun? Bir daha sokağa çıkmak yok gibi bir öfke gösterisinde bulunuruz. Bunun karşısında gerçek temel duyguyu dile getirebilseydik: Seni öylesine merak ettim, öyle korktum ki... Diyebilirdik... Öfkeyi, tekrarlaması yönünden basit bir nezleye benzetebiliriz. Ondan hoşlanmayabiliriz ama kaçamayız da. Onu yakından tanırız fakat ortaya çıkmasını engelleyemeyiz… Gerçekten de, öfkelendiğimiz, çok sinirlenip kızdığımız zaman, kendi kendimizi dahi tanımaz hale gelir, aslında söylemek istemediğimiz şeyleri söyler yapmak istemediğimiz şeyleri yaparız. Büyüklerimiz boşuna Öfkeyle kalkan zararla oturur dememişler. Bu gibi aşırılıkları da nedense çocuklarımızla daha sık göstermeye yatkınız. Sanki onların bize bağımlı olmaları, küçük ve güçsüz olmaları, aynı şekilde yanıt verememeleri bize bu hakkı mı tanıyor? Kızgınlığımızı kendimize eşit veya üstün birine yöneltirken dikkatli ve kontrollü olmaya çalışabiliyoruz da, (üstelik kendi özümüz olan) öfkemize karşı savunmasız küçük bir çocuğa karşı neden kendimizi kontrol edemiyoruz? Veya etmiyoruz? Küçük bir çocuğa bağırabiliyor (el kaldırabiliyor) da Neden büyüyünce örneğin 17–18 yaşında bir oğlana aynı şekilde yapamıyoruz? Bizi terk edebilir veya karşılık verebilir diye mi? Mantıkla bakıldığında bir haksızlık yaşanmıyor mu? Kızgınlık ve öfke yaşam sürecinde, ikili ve çoklu ilişkilerde doğal ve gerekli bir duygudur. Ancak önemli olan, öfke ve kızgınlığı ifade etmemek değil, onu yapıcı bir şekilde ifade edebilmektir. Yani yıkıcı, yaralayıcı kızgınlıktan, yapıcı kızgınlığa geçebilmek, öfke ve kızgınlığı bilinçli bir şekilde kanalize ederek etkin bir dille ifade edebilmektir. *tna
-
Gazi ve Okmeydanı'nda çatışma
Bencede.. *tna
-
Kim, kimden kopya çekmiş ?
Neyse diye bitirdik yine öyle devam edelim... *** Neyse ben aranızdan çekileyim...konu yörüngesinden sapmasın... Ve... Sakın okumadığımı düşünmeyin... Konunun yörüngesinde yürüyüşünü dikkatle takip ediyorum... Bende saygılarımı yolluyorum... *tna