kursatotcu tarafından postalanan herşey
-
allah faili muhtar olmayıp mucibun bizzattır
dedi:"NERDE KALDI BIZIM HALIFELIGIMIZ , yeryüzünde 2 milyar (müslüman) kaci haberdar halifeliginden ? Neyse ey güzel insan , bu FAKR in dili sülci lisan olduysa affola , ALLAH HADDINI ASANLARDAN EYLEMESIN - Amin." cevap: neden dua ediyorsun madem hür olmadığını kabul etmektesin? bak dua ettiğinde bu çok büyük problemleri beraberinde taşır, bir de allaha irade atfediyorsun. oysa allahın iradesi yoktur. zira onun öncesiz ilminde zaten olacak olaylar bellidir, ayrıca iradeye yer yoktur. ikincisi: sen diyelim allahın iradesi olduğunu kabul eden birisisin. bu durumda ise şöyle bir çelişkide olursun: diyorsun ya "allah haddi aşanlardan eylemesin" dikkat edin burada allahtan bir istek var, yani ondan isteniyor ya. soruyorum: bu şahıs allahın iradesi olduğunu kabul eden birisi olduğuna göre şunu soruyorum : peki allahın iradesi ezeli mi yani başlangıçsız mı öncesiz mi yoksa hadis mi yani sonradan olan bir irade mi? dersen ki, sonradan olan br iradesi var, şunu sorarım: peki neyi irade edeceğini öncesiz ilmiyle biliyor muydu? bu soruya evet dersen bu duruma göre iradenin sonradan olmadığı ortaya çıkar. zira ezeli ilimde ne irade edileceği belli diyorsa, ezeli irade gibi oluyo ya, eğer dersen ki: "allahın iradesi de ezelidir" soruyorum: bura önemli dikkat, bak bu düşünceye göre zaten bizim başımıza olaylar gelmeden yani sen bu duayı yapmadan önce senin başına gelecek herşeyi allah ezelde dilemiş demek olur ve sana göre allahın dilediği olur, dilemediği ise olmaz. dolayısıyla sen yokken de başına gelecek olanları, bu anlayışa göre, yani ezeli irade anlayışı, zaten ezelde iradedi demek olur ki, yaptığın duanın manasının olmadığı burada belli olur. çünkü ezelde allah irade etti olacaklları diyen birinin dua etmesi şu manaya gelir: allahın belirli şeyi tekrar belirlemesi için ona yalvarıyorum manasına gelir. oysa soruyorum: belirlenmiş olan şey tekrar belirlenir mi? (belirlenmişten kastım şu: ilminde belli olması), gördüğün gibi dua etmek bir çok yanlış düşünceyi beraberinde taşır, hatta ona cahil demeye bile gelir. zira sanki olayları olmadan önce allah bilmiyomuş gibi bir düşünceyi savunmak durumunda kalır dua eden, aslında farkına varmasa da. zira değişmez bir bilgiyle allah olayları bilir denirse ve böyle inanılırken dua eden şahıslara sorsan veya sormasan da tecrübeme dayanarak söylüyorum ki, dua eden şahışların bir çoğu hatta tamamına yakını esasen şöyle düşünür: "ben dua ettiğim için allah bu belayı benden kaldırdı veya ben dua ettiğim için bu sınavı kazandım , eğer dua etmeseydim sınavı kazanamazdım" dikkat ediniz, şimdi bu düşünceyi inceleyelim , soru : bu kişiler genelde allah olayları önceden bilir inancını da savunan kişilerdir. soruyorum: ne demek, "eğer dua etmeseydim sınavı kazanamazdım" bu hatalıdır. zira siz allah olayları önceden bilir diyorsunuz, o halde senin bu sınavı kazanacağında önceden biliniyordu. yani onun bilgisinde sabitti, belliydi ve bunun aksi olamazdı zaten dolayısıyla sen duayı da mecbur yaptın. zira bunu yapacağın da ezeli olarak biliniyordu. yani demek istediğim, dua edeler kaderi inkar noktasına sürüklenmiş olurlar, niye? ne diyorlar: "eğer dua etmeseydim sınavı kazanamazdım, dua ettiğim için kazandım", bu ne demek? şu demek: yani ben dua da etmeyebilirdim demek olur, onların inancına göre. bu ise olayların olduğundan başka türlü de olabileceğini savunmak olur ki, bu ise kaderi inkar manasına gelir. yani allahın ilminin ezeli olmayıp sonradan olduğu, olayları olduğu anda allahın bildiği gibi düşünceleri savunmak anlamına gelir. aslında bu izahım gayet açıktır. yani şu mesajı veriyorum: dua etmeyin artık, ha diyeceksiniz ki: "sen ne diyorsun bre zındık! kurana mı inanacağız yoksa sana mı sen kimsin lan!" bak şimdi daha evvelde anlatmaya çalıştım, şimdi sakin ol, yukardaki izahımda mantıksızlık görüyor musun? eğer görüyorsan söyle bakalım? eğer görmüyorsan, bir kere haklı olduğumu kabul ettin demektir. şimdi soruna bakalım: "kuranda böyle diyor ya, sen ne diyon bre zındık!" cevap: nası anlatacam bunu ki, evvelden de kuranın çok farklı bir kitap olduğunu ifade etmiştim. ondaki derinlik çok fazla olup analtmaya kelime bulamıyorum, yani şunu diyorum; çare yok ki şuna inanmalıyız: allah kullarını kuran ayetleriyle de saptırmaktadır. bakın dua örneği bunun kanıtıdır, halbuki kuran da dua etmek emredilmektedir, ayette "dua edin ki karşılık vereyim" diye geçer. daha başka ayetler de vardır. bilmiyorum ama şunu diyebilirim: şu söylediklerimi savunacağım evvelden aklımın ucunda yoktu. tam zahirciydim ben eskiden. yani fıkıh hadis okuyan, genelde nasıl inanlırsa öyle inanan. ( ehli sünnet biçiminde)yani böyle olacağımı hiç bilmiyordum, ama oldum. ve gariptir ki gittiğim hiçbir ortamda kendimi onlardan hissedemedim, mesela bir anımı anlatayım: namaz kılmaya başlayınca (1996), bana sık sık nereye bağlısın deniyordu. ben de demek ki bağlanmak mı lazım acaba falan diye düşündüm ve birine bunu açtım. o da beni bir yere götüreceğini söyledi. gittik, o zaman yaşım 20 idi ve böyle yerlere daha evvel gitmişliğim yoktu. neyse gittik zikir çekiliyordu, kuran okunuyordu ve özellikle ahlaka dair sohbet yapılıyordu. yani ilmi derinlikle ( itikad, kader gibi) konular konuşulmuyordu. bense heyecanle bunları bekliyordum oysa. oradaki şahıslar zikir esnasında çok huşulu görünüyorlardı ama ben bunu kendimde hissedemiyordum, belki alışık değildim. neyse sonradan da çaylar içilmeye başlayınca konu açıldı falan işte ben okumaya yeni başlamıştım dini kitapları o ara ve fıkıh gibi ilimlerden başlamıştım o zamanlar. kelamın dahi adını bilmezdim, bilsem de bilgim yoktu. bunlar sonradan oldu, konu açıldı ben okuduğum şeyleri söylüyorken tartışma ortamı oluştu ve ben oradaki kitaplardan, okuduklarımdan onların yanlışta olduğunu gösterdim, ilk gitiğim gün oldu bu, ama bana soğuk davranılıyordu. neyse bir seneye yakın devam ettim ama aslında ilk günden beri ben orada istenmiyordum. bunu da anlamıştım ama kendimi eksik hissediyordum, yani böyle yerlere gitmeyince insan olgunlaşamıyor gibi düşünceler bende vardı. yani ben soru sormayı seven biriydim. yani biri konuşuyorken yani orada lider pozisyonundaki şahıs konuşurken mesela lafa karışıp öyle olmayıp aksine şöyle olduğunu söyleyiveriyordum. sonra bir gün bana dediler ki artık gelme buraya! bir daha gidemedim ama şunu hiç bilemiyordum: o zamanlar oradan kovulmuştum ama gelecekte samsunda heryerden kovulacağımı daha henüz bilmiyordum, bunu da ilerde anlayacaktım. yani şunu demek istiyorum: ben 15 yaşından beri çok okurdum günde 10 saat falan. bana ufakken derlerdi: oku ama tek taraflı okuma, onu da oku öbürünü de oku. ben de tamam dedim. okuyunca bu sefer de dediler ki: fazla okuma kafan karışır, yani kafayı yersin ve yemişsinde, mesela şu an aslında bir kaç yıldır böyle, hiçbir yere gidipte konuşamıyorum, üniversiteye bile gidemiyorum artık, yani kafamdaki soruları paylaşamıyorum ve mecburen problemleri kendim çözmek durumunda kalıyorum, o bakımdan çok fikir değiştiriyorum. bir şeye inanıyorum ama sonra başka birşey daha öğrendiğimde eski görüşümün yanlış olduğunu anlıyorum. yani bunları bana birileri anlatmıyor, o bakımdan böyle oluyor bu da normaldir. mesela yıllardır ben televizyona çıkmak istiyordum ama o zamanlar konu sadece kader idi. yani insanlara hür olmadığımızı anlatacaktım, bunu zaten evvelden de diyenler olmuştu. eşari mezhebi de bunu diyordu. yani bu anlatılabilir bir şeydi sonuçta. ama şimdi durumlar çok değişti, başka konularda bilgi sahibi oldum, (alemin kıdemi, ezeliliği; sıfatlar) bunları da anlatmak gerekmekte diye düşünmekteyim ama gerçekçi olduğumda şunu anlıyorum ki: bunları ben televizyonda nasıl anlatabilirim? mesela insanlara dua etmeyin nasıl diyebilirim, ve bunu onlara nasıl açıklayabilirim ve allah kuran ayetleriyle kullarını saptırdığını ve hele son peygamberin yanıldığını ve bu yanılgının küfür olduğunu nasıl anlatabilirim? yani bilemiyorum, aslında ben yine anlatırım da onlar dinlemez ki, burdan şu çağrıyı yapıyorum, ben daha fazla insana ulaşmak istiyorum bu konuda yardıma ihtiyacım var. yani medya televizyon gazete dergi gibi sesimi duyurmak istiyorum. bunları nasıl yapacağımı bilmiyorum. bana yardım edecek olanları bekliyorum, önerileri ve desteklerini zira özelikle kadee konusunda yüzyıllardan beri insanlar aldatılıyor, kandırılıyor piyasadaki kader ile ilgili kitapların tamamına yakını yalan dolandır (insanın hür iradesini savunur çoğu) hepsini 5 dakikada rezil kepaze edeceğimi iddia ediyorum. asla tartışamaz onlar benimle. bana laf oyunları sökmez.( bak şaka demiyorum, hani forumlarda tartışıyorum ya kader konusunu milletle, yani ben bunların binlercesini gördüm bu lafların, bunlar çok kolay yani benim için, gerçekten.. millet iyice görsün diye tekrar tekrar yazıyorum. yoksa bunlar çok kolay yani. inan ki böyle, millet uykuda ya, ben iddia ediyorum, bana 5 dakika bile versinler bu milleti şook ederim inacındayım. yani kolay kolay geçiştiremeyecekleri şekilde onlara yaklaşırım . yani televizyona veya medyaya çıkamama yardım etmek isteyenlerden destek bekliyorum. işte, artık tanırdıkmı olur bilemem bana haber etsin böyle şahıslar. bak televizyonda istersen senden de bahsederim, bi çıkar hele!
-
allah faili muhtar olmayıp mucibun bizzattır
eklerimde benim bi huyum var bunu bi türlü atamadım, anlayamadım şöyle ben övüldüğümde rahatsız oluyom ama yerildiğimde yerden yere vurulduğumda ise zevk alıyom böyle bişe var bende acaba bununeye bağlıyorsunuz? bilen varmı ki bunu , garip ama gerçek
-
allah faili muhtar olmayıp mucibun bizzattır
*** şimdi şöyle aslında allahın geleceği bilmesi hususu genelde naklen bilinir yani kuran ile kuranda geleceği bildiği anlatılır. ancak kurana inanmıyorsanız size şunu delil getirebilirim: dikkat ediniz: bir ilah kabul ettiğinizde bu alemi açıklamak için iki yol var. birincisi alem ezeli demek ikincisi hadis yani sonradan oldu demek. not: (mucibun bizzat demek şu demektir: zatı gereği zorunlu demektir. yani ben allaha zorunlu diyorum sen ise insan bile hür olmalı diyorsun) sonradan oldu dersen büyük çıkmazlar vardır. ve en meşhurları şunlardır. şu sorulur: sebep tam illetinden geri kalamaz, yani bir şeyin oluşması için gerekli şeyler var ise sonuç da bundan zaman olarak geri kalamaz denir. yani şu sorulur: alemin (allahtan başka herşey) varedilmesi için şartlar ezelde (öncesizlikte) hazır mıydı değilmiydi? , eğer değildi denirse alem imkansızlıktan imkana geçmiş demektir ki bu imkansızdır. bunlar ayrıntı ama burada çok önemli bir ayrıntı var ki kelamcılar yani aleme sonradan olmuştur diyenler asla bu delile cevap vermiyorlar, geçiştiriyorlar, delil şudur: bunu çevrenizdekilere sorunuz: "terk müddeti" diye anılır: soru: alem sonradandır diyenler şunu demeye mecburdur : allah vardı alemi yaratmak için bir müddet sabretti, bekledi alemi yaratmayı bir süre terk etti derler. başka çareleri asla yoktur. işte bu esnada şu soru sorulur: ancak bunu onlara sorarsanız her türlü kovulma olabilir: soru şu: bu süre sonlu yoksa sonsuz muydu? sonsuz dese olmaz. çünkü sonsuzun sonu gelmez, alem varlığa gelmemesi gerekirdi. sonlu demek zorunda, bu sefer alemin başkangıcından sonlu süre geride allah kabul etmiş olmakla, bunlar farkında olmadan, allahın varlığının başlangıcını kabul ediyorlar ( hatırlasanız bende bir ara bunu savunmuştum) halbuki bir ilahın varlığının başlangıcı olamaz. zira kendi kendine toz tanesi bile olmaz. burada şu sonuç çıkıyor: bir ilaha inanıldığında sudur nazariyesine inanmak zorundayız (ama kitaplarda anlatıldığı gibi olmayıp basit şekilde madde ezelidir diye inanmalıyız. yoksa kitaplarda anlatıldığı gibi, llk akıl, ikinci akıl, faal akıl gibi şeyler değil) bu ise ilimle olur. yani alemin allahın bilgisine göre allahtan taşması. ancak bilmisi ezeli olduğundan alemde ezeli olmuş olmaktadır. diğer sorunuz şu: diyorsunuz ki bence insanda hür olmalıdır: bakınız bir ilaha inanmayanlarda çaresiz hür iradeyi reddederler. bunu evveldende söylemiştim. bazıları dikkate almadı. bu gerçektir, ateizm determinizme inanır. başka yolu yoktur. zira ateizmde sebep sonuç ilişki esas kabul edilir. sebepler sonuçlarını zorunlu kılarlar ve her zaman aynı sebepler aynı sonucu verirler diye inanılır ateizmde. bu ise sonuç olarak şunu ortaya koyar. mesea 100 yıl önceki olaylar bugünkü olayları etkilemiştir diye inanılır ve örnek verilir: senin deden 100 yıl önce yaptığı birşey, mesela birşeyler yaptı zengin oldu ve sen şimdi o malı yemektesin. bak bu görüş ( determinizm - ateizm) demektedir ki: işte geçmişteki olaylar bugünü etkiliyor ve bu insan hareketlerini de kapsar deniyor ve insan hür değildir deniyor determinizmde. bakın araştırın determinizmi görün, yani ateizmde de bu böyledir. *** dedi:"yüzyılın sorusu allahın iradesi olmadığını kanıtlayan soru: allah olmasını önceden bildiği bir fiili (işi) yapmayabilir mi yoksa yapmak zorunda mı?" Bu sorunun yüzyılın sorusu olduğu konusunda şüphelerim var. Soru -senin mantığınla- saçma bir kere. Amaçsız bir tanrı ne diye olması gerekeni değiştirsin? Amacı ne? cevap: zaten ben değiştiremeyeceğini savunuyorum. allah zatı gereği zorunludur. yani seçim yapamaz. yaptığından başkasını yapamazdı, yaptığını yapmak zorundadır. ancak onu buna zorlayan da yoktur. ilahlık ise bunu gerektirir. bunu anlamayan bu işleri bilmez, bilemez. bu en temel kuraldır. yani allahın iradesiz oluşu. temel bir konudur bunu biri anlamadıysa diğer konular buna bağlı olarak genelde yanlış olur. ağzıyla kuş tutsa bunu bilmedikçe diğerleri tam rayına oturmaz. ama bunu anlar ve kabullenirse tüm düşüncelerini buna göre yenilemesi icap edecektir. dedi: Senin gibi düşünmesek de soru yine saçma. Tanrının önceden bildiği fiili değiştirmesi aslında önceki bildiğinin yanlış bir bilgi olduğunu göstermez mi? (Unutmayın allahın bilgisi ulvi nedensiz bir bilgidir. Bilim adamlarının önce bu deyip sonra şu dedikleri bilgi gibi değildir) cevap: zaten o yüzden değiştiremez diyoruz ya. ilmi cahilliğe dönemez dolayısıyla bunları değiştiremez. seçim yapamaz. bu ince konuların en incelerindendir, kelamcılar bunu göremedi, bazen hissedenler oldu ama "allahın mecbur oluşu" düşüncesi onları çıldırttı ve bu sanki akılarına gelmemiş gibi şu an ki savundukları insanbiçimci ilah düşüncesine geri döndüler. zira bu düşünce onlara "allahın aciz olması" gibi geldi. aslında böyle değildi. bu normaldi. ancak insanbiçimi ilah düşüncesi çok köklüdür ve bunu aşmak zordur. üstelik bunu çevredeki insanlara pek anlatamaz insan. yani kabul ettiremez. kelamcılar ise şu basit düşünceyi savundular hala da savunuyolar: önce diyorlar ki: allah olmuş ve olacak herşeyi bilir. peşine diyorlar ki: allahın kudreti vardır ve yaratıcıdır ama kudret tek başına bunu yapmaya yetmez dolayısıyla bu kudreti yönlendirecek bir şey lazım. yani allahın bir şeyi şu zamanda değil de bu zamanda yaratmayı ve onu değil de bunu yaratmayı seçici özelliği vardır ve buna irade denir. irade olmazsa bunlar nasıl ayrılacak ki, bu ayrım nasıl olacak ki derler. gördüğünüz gibi insan gibi düşündüler allahı da. halbuki onları sadece şu soru bile sorulsa onların gerçek yüzü bilinirdi: soru şu: derler ki: allah milyarlarca alternatif arasından bu alemi seçti. istese alemi yaratmazdı derler. dikkat ettiniz mi lafa, "istese yaratmazdı" gördünüz mü? ne demek bu? iyi düşün, şu demek, yani bunlar allaha irade kabul etmeyi o kadar çok istiyorlardı ki, bu laflarıyla allaha cahillik atfettiklerini göremediler. yani "alemi istese yaratmayabilirdi" diyor ya ne demek bu? peki bu alemin varlığa gelceğini allah ezeli yani öncesiz, başlangıçsız şekilde bilmiyor mu? "biliyor" diyorlar. ama bu, "alemi istese yaratmazdı" demek allahın bu bilgisinin yanlış çıkmış olması olmuyor mu peki? yaaaaaaaaaaa bunlar böyle adamlardır. bir de şunu diyeyim: hani bunalr diyor ya: "allah milyarlarca alternatif içinde bunu seçti" bak şimdi: seçmek için seçilenlerin mevcut olması gerekmiyor mu? bunlar diyor: allahın iradesi ezelidir yani ezelde seçti diyorlar ve alem sonradan oldu diyorlar ya. olaylar yokken allah seçti diyorlar. olay yokken nasıl seçim olabilir ki? haaaaaaaa buna da kendilerince hazırlıklılar ve buna karşı diyolar ki: iyi bakın buraya: dikkaktttttttttttttttttt: ha: allah ezeli ilmine göre seçer diyorlar. yani ilminde bu kadar alternatifin olacağını biliyordu ve birini irade sıfatıyla seçti diyorlar. duydun mu dediğimi? şimdi dikkat çünkü bir soru bunları bak ne hale getirecek. hazır mısın: soru şu: peki allah bu alternatif içinden hangisinin meydana geleceğini yine ezeli olarak bilmiyor mu? "biliyor" derler, peki dolayısıyla ezeli bilgisinde neyin meydana geleceği de belli olmuş olmuyor mu? "belli" derler, soru : peki daha seçime ne hacet var ki, zaten olacak olanlar belli, daha ne seçmesi? seçilecek şey mi var ki seçme olsun. zaten neyin olacağı değişmez bir ilimde belli ya, dersin eğer dediğini anlarsa bilmiyorum ne diyecek.
-
allah faili muhtar olmayıp mucibun bizzattır
*** dedi: Yani bu dinlerin peygamberlerin bir nedeni amacı yok mu? Oysa dinler peygamberler insanı doğru yola sevketmek için geldik falan diyorlar. Senin allah kavramında bu tür şeylere yer yok galiba. cevap: mükemmel bir soru! bu sorunun iki yönü vardır birincisi allahın açısından bakıldığında allahın amacı olmadığından dolayı dolayısıyla bu yapılanlarında (peygamber gönderme, kitap gönderme) hakiki anlamda amacı olmamış demektir ancak ikinci yönü bizim açımızdan bakıldığında bizim amacımız vardır, azaptan kurtulmak ve cenete gitmek ama burada çok önemli bir ayrıntı vardır o da şudur. defalarca söyledim bu kuran bambaşka bir kitap diye, kuran insan biçimci ifadelerle örülüdür yani kuranı okuyan biri genelde insanbiçimci bir ilah tasavvurunda bulunur bunu aşması çok zor olur. zira kuran ayetleri bu yöndedir. elbete burada allah insanları saptırmaktadır bu ayetlerle! bunda şüphe yoktur. çok açıktır. bakın imtihandan bahsediliyor ( mükl 2) halbuki yine kuranda olayların önceden bilindiğini de çok ayette vardır. (hadid 22) dolayısıyla böyle imtihan olamayacağı açıktır. ancak imtihandan bahsediliyor. yani kurana öyle bir yaklaşmak lazım ki bu insanlar gibi değil. yoksa felaket olur. temel kural akıldır mantıktır. allahı kuran dan, (özellikle hadislerden) öğrenmeye ve tanımaya çalışanlar çok zor durumda kalırlar ve sonradan da kuran, hadis okuduğu için anlatılan akli delilleri duymazdan gelir,görmek istemezler böyle hayatı geçer gider ziyan olurlar. not: son laflarımı duyunca bir çok insan bana güvenmemek doğrultusunda düşünebilir ve bu da doğaldır ancak ben bu hadisleri iyi bilirim ve kuranı iyi bilirim. 100 000 hadis okumuşluğum vardır tekrarlar dahil, son peygamberin itikadi konularda hata etmesi meselesine daha evvel, yüzyıllarca kimse bu konuya eğilmedi. eğilemedi dikkat ediniz, hadislede anlatılanlar daha ayrıntılı biçimde insan biçimci bir ilah anlatımıdır. detaylara kadar, şok olursun bunları duyduğunda. ama bu rivayetleri "tevil" adı altında yani başka anlamı kasdetti peygamber dendiğini, ve bu rivayetlerin kabul edildiğini göreceksiniz. yani bu bir tabudur. kimsenin yanına sokulamadığı bir tabu! ben size diyorum gerçekçi olunuz, o da bir insandı, okumamıştı. felsefi gelişmelerden habersizdi, hayatı savaşla ve insanlarla uğraşmakla geçti. detay şeyleri bilmemesi doğaldı, ama ona insanlar tarafından insan üstülük atfaedildi. kuranda kendisi azarlandı. (abese suresi) onun insan olup hatalarının olabileceği anlatıldı kuranda. ama insanlar bunları görmezden geldi ve onu insanüstü saymaya devam etti bu hadis ilminde kendini gösterdi. bütün bu insan biçimci rivayetler kabul gördü tevil adlı altında, ve bugünlere gelindi. aslında bütün bunlarda normaldi. zira insanlar ekseriyetle anlayabileceği şeylerin peşinden giderler ve onlara anlayabilecekleri basit şeyler anlatılmıştı, peygamber tarafından. mesela zamanımızdaki kitaplarda ne deniyor? "allah mekandan münezeh" deniyor ya, bu şu demek olur: mekanda olmaktan yücedir yani mekanda değildir demektir. bu ise açıkça şu demektir: "allah hiçbir yerde yoktur" peki ama siz o dönemdeki insanları bırakın, günümüzdeki "allah mekandan münezehtir" diyen insanlara deyin ki : "allah hiç bir yerde yoktur" size şunu diyecektir: "yani allah yok mu diyorsun" gördüğünüz gibi insanlar böyle şeyleri pek anlamazlar. yani demek istediğim peygamber itikadi konuda yanıldı bu kesindir. ama bu pek anlatılmaz bunu siz anlayacaksınız. Kendinize yolçizeceksiniz ya kuran ve hadiser, bakın burada bir fark vardır. Hadislerde insanbiçimci ifadeler var ya, peygamber bunlara inanarak söyledi yani o böyle inanıyordu. bu farka dikkat edin. o yanıldı ve onu Allah yanılttı. ancak Allah kurandaki bu ayetleri vahyetti ama aslında kendisinin böyle olmadığını da biliyordu. Yani insan biçimci ve duyguları olan gibi. Bu fark önemli. Artık safdilliği bırakmalısınız. zira ben bu kadar hadis okudum ve bir adet bile zayıf hatta uydurma olarak bile şöyle rivayet yoktur: “ben böyle diyorum ama aslında başka mana kasdediyorum yoksa böyle insan gibi değildir allah" gibilerden bir tane rivayet yoktur. aksine insanbiçimci yüzlerce rivayet var ve bir kısmı kütübü sitededir. Artık yol ayrımındasınız, karar verin, hadisler böyle peygamber bu konularda yanıldı diyeceksin kurana gelince şunu diyeceksin: Allah kularını kuran ayetleriyle de saptırıyor aslı böyle değil bu konuların diceksiniz. başka yol yok aksi taktirde savrulur gidersiniz bu fırtınada ( kendimi bir garip hissettim şu an bu yazıları yazarken bu nasıl iş, elbette bu da allahtan ) önce akli delile bakcağız ve akli delile göre hareket edeceğiz ve aklı yani mantığın reddetmediği oranda nakli haberlere (kuran, hadis) ona göre yaklaşacağız. evet kuran da allahın da amacı varmış gibi anlamlara yol açan ayetler var. en fazla anılanlardan biri zariyat 56 dır, ama bu ayetin zahiri alınamaz. Neden mi? çünkü ayet diyor ki " insanları ve cinleri yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım " burada ilk bakışta Allahın amacı insan ve cinlerin kulluk etmesi gibi bir mana var ise de dikkat edilince şu görülür: halbuki kulluk etmeyenler de var, o hald allah amacına ulaşamadı mı Aciz mi? Sorusu gündeme gelir. dolayısıyla aslında allahın amacı yoktur. ama işte böyle ayetler kuran da mevcuttur. Dediğim gibi kuran acayip bir kitaptır, ama basitçe yaklaşıldığında şahısın ayağı kayar. Peki napacağız mı diyorsunuz şunu yapacağız başka yokyoktur, filozofların eserlerini inceleyeceğiz, ibn sina, farabi , aristo gibi, yani zor, ama ben size anlatacağım. *** yüzyılın sorusu allahın iradesi olmadığını kanıtlayan soru: allah olmasını önceden bildiği bir fiili (işi) yapmayabilir mi yoksa yapmak zorunda mı?
-
allah faili muhtar olmayıp mucibun bizzattır
bakınız iyice hemde bahsettiğiniz açıklama yılardır bildiğim ancak insanı tatmin etmeyen bir izahtır eşarilerin izahıdır: alem allahındır allah malında tasarruf yapmıştır dolayısıyla bu zulüm sayılmaz derler. ve şu örneği verirler: ücret önceden belirlenmek şartıyla iki adam çalıştırdım ve bu ikisi tamam dedi, çalıştı iş bitiminde birine dediğimden fazla para verdim öbürü diyemez ki niye ona fazla veriyorsun, dersin ki ona, sana konuştuğumuz parayı vermedim mi? ona daha fazla veresim geldi. ona veriyorum. bu örnekte zalimlik olmadığını anlatılmak isteniyor. ( allahın birine iyi yaşantı diğerine kötü yaşantı vermesi buna kıyas edilmeli demeye getiriliyor ) bir örnek daha veriyorlar: senin bir gömleğin var ister giyersin ister yırtarsın. sen onu yırtsan bu zalimlik olmaz, zira o senin malındır, bu örneği veriler. ancak şimdi dikkat ediniz vereceğim örneğe; halbuki kuranda anlatıldığına göre allahın kalpleri mühürlemesi vardır ( bakara 7, isra 46) ve bu mühürlenme anında da bu şahıslara iman etmek teklif edilmektedir.(araf 15 halbuki mühürlenme anında bu şahıslar iman edemez, görüldüğü gibi iman edemeyecekleri halde iman etmekle yükümlü tutuluyorlar. şimdi soruyorum bu zulüm değil midir? yani ben yüzlerce bu konuda kitap okudum. kim ki allaha zalim demedi o şahıs bu işlerin altından kalkamadı, ne yaptıysa beceremedi. "teodise" adıyla anılan meseledir bu. kötülük problemi diye meşhurdur. yüzlercesini okudum, iyi bilirim bu işleri yani. avrupada da böyle bu kouda çok kitap yazıldı. hiç kimse allaha zalim demedikten sonra bu işlerin altından kalkamadı, rezil oldu. bunu yüzlerce kez gördüm. **ısrarla mühürlenmeyi öyle sordum, diyorsun ki bu adam çok isyan etti, etti ve bu onun kaderi oldu. peki bunlan önce olanlar onun kaderi değilmiydi? , benim sorum ısrarla şu idi: bu mühürleme anında teklif varmıydı yokmuydu vardı dersen şahıs bu anda iman edemez ve teklifi mala yutak yani kaldıramayacağı bir yükü allah ona yüklemiş olmaktadır. dikkat ediniz, bakın (bakara 286) ve kuranın nasıl bir kitap olduğunu iyice anlayın ölye basit değil yani bu işler çocuk mantığıyla bir yere varamazsınız.
-
allah faili muhtar olmayıp mucibun bizzattır
said nursi ve gazali ibn sina ve farabideki derinliğe erişemezler. nursi ve gazali zahircidirler nursi bu işleri ( itikad konuları)zaten bilmez. gazali bilir ama o da sıfatçıdır allahın sıfatlarını kabul eder . zahircidir ve alemin ezeliği bahsinde gazali rezil olmuştur hatta kendi bile itiraf etti dedi ki: bana diyebilirsiniz ki: getirilen delillere cevap vermeyip işi başka taraflara çekiyorsunuz? cevap veriyor: napalım böyle.. ibn sina nın cisimlerin, bedenlerin dirilmesini inkar ettiği kitaplarda geçmektedir. cüzileri bilmez meselesi karışıktır. zira kitaplarında allahın herşeyi bildiğini söylüyorlar.
-
allah faili muhtar olmayıp mucibun bizzattır
karabağinin tehafütü" adlı kitapta karabaği diyor ki, kendisi tehafüt yazarlarındandır. yani sıradan biri değildir. "allahın bilgisinin fiile taallukunun o fiilin zorunlu olarak meydana gelmesini gerektirip bunun aksinin ise imkansız olduğunu kabul etmek yüce allahın mucibu'n bi'z-zat olup ihtiyarıyla fail olamaması sonucunu doğurur ki bu, filozofların istediği şey olup alemin kıdemi konusuna aykırı olmadığı gibi o fikri destekler." izah ve açıklaması: ben evvelden filozofların bu görüşlerini okurken güler geçerdim, "böyle şey mi olur" diye. ancak şimdi bu fikirdeyim. olay şu karabağinin dediği çok basit bir gerçeği dile getiriyor. şunu diyorum: eğer allah olayları olmadan önce bildiği kabul edilirse ve olacağını bildiği olaylar olmak zorundadır. çünkü aksi halde allah yanılmış ve cahil olmuş olur ama bu olamaz dolayısıyla allahın olacağını bildiği şeylerin varlığa gelmesi zorunlu; varlığa gelmemesi ise imkansız olur. hal böyle olunca allahın değişmez ilminde nasılsa olaylar öylece meydana gelir. allah bunları seçemez yani allah zatı gereği zorunludur. evet onu bunları yapması için zorlayan yoktur ama zatı gereği bunları yapmak durumundadır ve bunları yapmamazlık edemez. ben zaten allahın iradesi yoktur derken hep bunları kasdediyordum. yani bütün bu olayları allah seçmedi, istemedi. zira bunlar onun değişmez ilminde başlangıçsız olarak belliydi ve bunlar varlığa gelmek zorunda olan olaylar olmuş oldu. yani lafın özü allah yaptığı şeylerin dışında başka şeyler yapamazdı ve bundan sonra da yapacağından başkasını da yapamaz! dikkat ediniz, siz şundan yanılıyorsunuz, hep allahı kendinize kıyas yapıyorsunuz. halbuki ilahlıkta olay budur. yıllar öncesinde filozofların bunu dediğini görüyordum ama kapasitem yetersizdi ve kelamcıların basit anlayışlarına inanmayı südürdüm, bir komedi bunlar. mesela bunun komedi olduğunu bakın en açık izahını yapacağım size, dikkat edin: mesela "mümkün ya da mümkin" kavramı vardır kelamda. bu şu demektir kelam dilinde: olması da olmaması da eşit olan ve bunun olması için bunu allahın irade etmesi gerekir diye açıklanır. şimdi dikkat edin, bu tam bir saçmalıktır! çünkü, zaten olayları olmadan önce allah bilir dendiğinde allahın olacağını bildiği şeyin varlığa gelmesi şart olur ve varlığa gelmemesi imkansız olur bunu anlamak güç değildir.zira mesela benim şu anki yazma işlemimi allah önceden biliyordu. bu eylemi yapmak zorundaydım aksi halde allahın ilmi cahilliğe dönerdi ve şöyle örnek vereyim: benim şu an yazacağım onun ilminde belliydi ya, işte ben şu an yazacağım belli olduğu anda, mesela benim denize girmem olabilir miydi? olamazdı değil mi? zira yazı yazma ve denize girme zıt şeylerdir. o halde benim şu anda denize girmem imkansız demektir yani kelamcıların yüzyıllardır anlattıkları mümkün kavramı çok basit bir saçmalıktı. ** şimdi allaha neden zalim dediğimi anlatacağım: bakın ben yakın zaman önce allaha zalim demekten vazgeçtiğimi söylemiştim. ama tekrar inceledim durumu ve yanıldığımı anladım. herşeyin kaynağı allahtır. ve zulmünde kaynağı allahtır. ben allahın iradesi yok demiştim, ama yakın zamanda şu ayrıma da vardım: ben allahın ilmini kabul ettim ama başlangıçsız olduğunundan bu ilmin bizim ilmimizde olmayan iki özeliği vardır: ilki etkin ilim olması yani zorunlu kılıcı zorlayıcı bir ilim olması ve ikincisi bu ilimde belirleyicilik özelliğide vardır yani olacak olaylar onun ilminde bellidir diyoruz. yani dolayısıyla bu ilim başlangıçsız olsa da sonuçta bir belirleyicilik özelliği taşımaktadır ama allahın iradesi yok derken bu ilimden ötürü seçme ve isteme özelliği olan irade ye yer kalmamaktadır zira çok basit izah şudur: bir kere seçmek için seçilecek olanların meydanda olması gerekir ama ezeli irade kabul edildiğinden dolayı olaylar olmadan önce seçimden bahsediliyor ki saçmadır bazıları diyor ki: allah milyarlarca alternatifden birini seçti" bu zaten tam bir saçmalıktır. tekrar diyorum ki: değişmez ilminde olaylar başlangıçsız olarak bellidir. ne alternatifi? bunlar insan biçimci ilah tasavvurlarının sonuçlarıdır. allahın ilminin belirleyici özelliği vardır. dolayısıyla dünyadaki zulümlerin varedicisi allahtır. bu yüzden allaha zalim demek yanlış olmaz. tekrar diyorum allah bu olayları tercih etmedi istemedi. olay şu idi: başlangıçsız bir ilimde bu olaylar belliydi ve bu ilme göre bu olaylar olacaktı başka yol yoktu. *** biri dedi: İzah edilmesi gereken husus şudur bence.Tabiatın potansiyel kuvvetleri insanın zararına güdümlenmiş değildir.Örneğin yağmur sel felaketi getirmek ve insana zarar vermek için Allah tarafından tetikte bekletilmemektedir.Allah’la insan arasındaki ahlaki ilişki buna engeldir.Aksi halde Allah zorba ve zalim bir varlık olur. cevap: allah zaten zalimdir dedi: İşte Allah evrende bütün kuvvetlerin potansiyelini elinde bulundurduğundan ve bu kuvvetler hayrı ve şerri aynı anda potansiyel olarak barındırdığından hayır da şerr de Allah’tandır.Ancak bir kuvvetin hayra ya da şerr e dönüşmesinde etki insandan gelir. cevap: peki sizce bu etki yani insanın etkisi allahın iradesiyle olmuyor mu ve sizce yine bu etkiyi allah yaratmıyor mu? dedi: İşte neyin hayr neyin şerr olduğunu bilen Allah insan’a insanın tavrına göre bunları verir evet bunları Allah verir ama insanın tavrını nazara alır. cevap: insanın bu tavrını allah yaratmadı mı? ve allahın iradesiyle oluşmadımı sizce bu tavır? dedi: İnsanın başına gelenler bu yüzden elleriyle kazandıkları sebebiyledir.sadaka ve dua bu yüzden belayı defeder. cevap: demek belayı defeder öyle mi? iyi düşününüz zira gelecek olan belayı allah önceden bilir mi? evet derseniz iyi bakın, zaten allahın olacağını bildiği bir bela asla gerçekleşmemezlik edemez. zira bu olursa allah cahil manası çıkar. demek ki bela asla engellenemez. dikkat icab eder basit değil bu kadar. tersine dua da, sadaka da kaderdendir. asıl onlar meydana gelmek zorundaydı. ( burada bir inceklik var şöyle ki: bu ifadeler hadis olarak rivayet edilir. yani sadaka belayı defeder ya da dua belayı defeder, akrabayı ziyaret ömrü uzatır gibilerinden, halbuki birinin öleceğini allah değişmez bi şekilde bilir ve bu ilim yanlış olamaz. demek ki ömür uzamaz. bu kadar basit. benzeri çok hadis var. bir kısmı da buhari, müslimdendir yani öyle kolay kolay bu hadislere uydurma diyemeyiz. şimdiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii önümüzde bir durum var ki benim defalarca söylediğim şeydir. iyi bakınız. eğer allah resulü bunları söylemişse gördüşüz gibi yanılmış demektir. hani peygamberler hata etmezdi. halbuki bu lafları diretk allaha cahil demeye geliyor. yani o kadar basit değil bu işler. öyle dan dun sallamakla olmaz bu işler. dedi: Teklife olumlu cevap verip vermemek sizin sorunuzdur.Olumlu cevap verince kurallara uymanız gerekir kurallara uymayıp Allah öyle takdir etmiş demek soytarılıktır cevap: yani hadid 22 ye inanmak soytarılık öylemi, olayları ezeli olarak öceden bilmesine inanmak soytarılık öylemi? peygamberin kader hadislerinde anlattığı kader inancına (cebr) inanmak soytarılık öylemi? ve yine siz allahın ezeli iradesini kabul etmediniz mi? buna göre insan fiilleri bu ezeli iradeden olmuyor mu sizce ve bu cebr olmuyor mu?
-
allahın ilmi ve zorunluluk
ben eskiden maturidi idim sonra onların cüzi iradeyi yani bir fiili(hareketi) yapmadan önce yapmak isteme düşüncesini ( örneğin ayağa kalkmak istedim, işte bu ayağa kalkmayı istememe cüzi irade denir. allah yaratmaz, dediklerini öğrendim ve eşariye geçtim. uzun süre (4 yıl)bu mezhepte kaldım. sonra ondan da başka sebeplerden dolayı dolayı ayrıldım. ancak şunu söylemeliyim, sizin hak mezhep dediğiniz eşari mezhebi aslında insanın hür iradesi yok der. benim ebu mansur maturidinin kitabut tevhid isimli kitabı üzerindeki yorumlarım için gazali böyle diyor başlığına bakınız.
-
allahın ilmi ve zorunluluk
peki seçimi kim yaratıyor, maturidiliğe göre allah değil, ama mezhep imamlarına göre sonradan olan herşey mahluktur.
-
allahın ilmi ve zorunluluk
bu soru orjinal olup cevabınızı merak etmekteyim:şerri allahmı yaptırıyor? hayır dersen hayır şer allahtan olmuyor muydu?
-
ateistlerekarşı dev delil
busudur görüşüdür filozoflarca savunulur karışıktır 6 aydır bunu inceliyorum , sıfatları inkar edilir sadece ilmi kabul edilir ve bilmisi ile olaylar olur denir ve bilmesi başlangıçsız olduğu gibi olyalarda başlangıçsız denir forumlarda anlattım
-
allahın ilmi ve zorunluluk
**Alıntı: MuSaB_BiN_uMeYR tafarından gönderildi şimdi sen bi yerde diyosun ya Allah zorla yaptırdı diye.. halbuki o kişi kendi dilemesiyle yaptı o işi.kader vardır ama kaderde olan işler gerçekleşirken insanın cüzi iradesini yok sayıyorsun mesela ben bu anda yazıyorsam kendi cüzi irademi kullanarak yazıyorum... zalimlerin kotuluk yapmaları Allah'ın izniyle ama insanların cüzi iradeleri var. eğer Allah boyle kötü olan işlere izin vermeseydi imtihan sırrı mı kalırdı. cevap: bak ben cüzi iradeyi yok saymıyortum. bizim irademiz var diyorum ama iyi dinle bunu: bu cüzi irade dediğimiz sonuçta düşünce değil mi? mesela ağağa kalkma isteğimi ele alalım. bu cüzi iradedir. bak şimdi iyice hem de soruyom: bu ayağa kalma düşüncemi allah mı yarattı? ver bakalım cevabını? işte sana ve senin gibilere bunu anlatmadıar. anladınız mı? ve siz de bunu sormadını! size dendi ki: "sen istiyon napacanı allah ise hareketlerini (fiillerini)yaratıyor. yani sen hürsün" hep bu deniyo ya, sen çocuk musun, sorsana "hareketimi allah yaratıyor da düşüncemi, seçimlerimide mi allah yaratıyor?" diye bakalım. sana ne dicek onlar. ha derse ki "allah yaratıyo düşünceni" hemen cevabı yapıştır de ki: "ya de, hem düşüncemi, seçimlerimi allah yaratacak hem hareketlerimi, eeee de benim hür olduğum ne kaldı ki artık de, okey mi? eğer sana derse ki: "düşünceni allah yaratmıyor, orasını karıştırma bizde böyle okuduk alimlerimizden, üstatlarımızdan, sen onlardan daha mı iyi bilcen ki" derlerse, deki: "ya de, hareketler var, düşünceler de var. birini allahın yarattığına inanıyon da öbürünü yarattığına niye inanmıyon de, delilini göster. bakalım, öyle atmasyon yok de, bizde düşünüyoz heralde de yani" de okey mi hadi bakalımm, bide böyle yazıyom diye kızmayın emi
-
ateistlerekarşı dev delil
zaten bu görüşümü değiştirdim ve alem başlangıçsız dedim. zira anladım ki alemin (olayların) başlangıcını savunan allahın varlığının başlangıcını kabul etmek zorunda kalır. o bakımdan bu görüşü terkettim ve alemde dolayısıyla madde de ezeli yani başlangıçsız dedim. ama alem allahtan sudur etti yani ondan taştı ancak bu başlangıçsız idi diyorum. ancak şunu itiraf edeyim ki benim alemin başlangıçlı olduğuna yönelik delilim çok güşlü olup ona karşı bir delil getiremedim. sadece allah başlangıçsız olmalıdır, düşüncesiyle o iddiamdan vazgeçtim eğer benin alemin başlangıcı olmalıdır iddiamdaki o delili çürüten bir delil bulursan sevinirim. zira ben bir şey bulamadım. not: verdiğin karşılık yeterli olmayıp çok kişi dediğini dedi
-
allahın ilmi ve zorunluluk
bakın bu diyalogtaki şahıs sizin gibi hür iradeyi savunuyor ( nurcu) ve ona kader hadislerini gösteriyorum yaptığı izahlara bakınız; * kursat: senin ehli sünnet anlayışın Maturidilik değil mi SERHAN: iki mezhep de haktır kursat: maturidiklik özgür iradeyi savunur, eşarilik cebri SERHAN: değil kursat: hadislerde cebr anlatılır, baktın mı kader hadislerine SERHAN: birazını biliyorum. Fakat, risale-i nur hepsini izah etmiş ve açıklamış kursat: bildiklerinden bir tane anlatsana bakalım cebr mi yoksa özgür irade mi anlatılıyor SERHAN: elhamdülillah elimde r.nur gibi bir kitap var, mesela annenin duası makbuldür. kursat: kader hadisi dedim SERHAN: mesela, kim benden bilerek yalan bir şey haber verirse Cehennem ateşinde yerini hazırlasın. kursat: dalga mı geçiyorsun benimle SERHAN: neden kursat: kader hadisi diyorum SERHAN: Peygamber aleyhisselam, yalan söyleyeni tehdit ediyor. Eğer Allah zorluyor olsaydı tehdit etmezdi kursat: yani hadis kitaplarında kader bölümünde yer alan hadisleri diyorum SERHAN: sen söyle ben sana izah edeyim kursat: ok kursat: *** Ubade bin es-Samit’den “O ölürken oğluna dedi ki: ”Yavrum! Eğer sen başına gelmesi takdir olunanın mutlaka geleceğini; gelmemesi takdir olunanın da mutlaka başına gelmeyeceğini bilmedikçe imanın tadını tadamazsın. Ben peygamberin şöyle buyurduğunu duydum: “Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir, ona “Yaz” dedi. “Ya Rabbi ne yazayım” dedi. “Kıyamete kadar olacak olan her şeyin kaderlerini yaz.” Yavrum! Ben yine peygamberden şöyle duydum: ”Kim bu inanç dışında ölürse o, benden değildir.” (Ebu Davud) SERHAN: izah edeyim mi kursat: et SERHAN: Allah, senin cüzi iradeni nasıl kullanacağını biliyor ve ona göre bir kader yazıyor. O kalem, senin cüzi iradenden hariç şeyleri yazmıyor. Hem senin cüzi iradeni, hem de cüzi iradenin neticesini bir olarak yazıyor. Yani, zorlama yoktur kursat: Cabir’den Allah Resulü buyurdu ki: “Biriniz kaderin hayrına da, şerrine de iman etmedikçe iman etmiş olmaz. Başına gelecek olanın mutlaka geleceğini, başına gelmemesi mukadder olanın da mutlaka gelmeyeceğini bilmedikçe (iman etmiş sayılmaz). (Tirmizi) SERHAN: izah edeyim mi kursat: ne yazarsam izah et SERHAN: Allah herşeyi hayır için yaratıyor. Şerleri de Allah yaratıyor. Şerleri yaratmasını hikmeti ise, şerlerin neticesindeki hayırlardır. Çünkü, o şer olmasa, neticesindeki büyük hayırlar meydana gelmemiş olacak, bu da büyük bir şer olur. Mesela, sen cüzi iradenle bir günah işledin. Bu bir şerdir. Fakat, Allah o şerri neticesindeki büyük hayırlar için yaratıyor. Yani, hayır ve şer Allahtandır kursat: İbn Amr bin el As’dan Allah Resulü buyurdu ki: “Allah yaratıkları karanlık içinde yarattı ve sonra onların üzerine nurundan gönderdi. Kime bu nurdan isabet etmişse doğru yola erdi. Kime isabet etmediyse saptı. Onun için ben diyorum ki; kalem Allah’ın ilmine göre vazifesini yapıp mürekkebi kurumuştur.” (Tirmizi) SERHAN: Allah, herşeyi bilerek ve isteyerek yapar. Allahın o nuru, cüzi iradesini doğru yolsa kullanan insanlara geldi. Yani, Allah kimin cüzi iradesini nasıl kullanacağını bildiği için o nuru ona gönderdi. yani, o nurun isabeti tesadüfi değildir. kursat: Resul-i Ekrem buyurdu ki: ”Melek rahme girer nutfeyi eline alır ceset olarak suretlendirir. Sonra ”Ey Rabbim erkek mi, dişi mi, sağlam mı, kusurlu mu?“ diye sorar. Allahu Teala nasıl emrederse öyle suretlendirir. Sonra ona ruh üfler, said veya şaki olduğunu yazar.” (Bezzar) SERHAN: Allah, o kimsenin cüzi iradesini said olmak için kullanacağını bildiği için ona said yazar. Diğer kimsenin ise, cüzi iradesini şaki olmak için sarfedeceğini bildiği için ona şaki yazar kursat: Tedavi ve rukyenin, Allah’ın kaderinden bir şeyi değiştirip değiştiremeyeceği kendisinden soruldukta, Resul-i Ekrem şöyle buyurmuştur: ”Onlar da Allah’ın takdiri iledir” (Tirmizi, İbn Mace) SERHAN: Allah, senin cüzi iradene göre kaderini yazar. Yani, senin cüzi iradeni nasıl kullanacağını bildiği için, kaderini ona göre çizer. Mesela, sen cüzi iradenle tedavi oldun. Allah senin cüzi iradeni tedavi olmak için kullancağını bilir ve ona göre sana bir kader çizer. Hikmeti iktiza ederse şifa verir. Yani, yine Allahın takdiri kursat: (İbn Şahin, Ebu Umame’den rivayet etmiştir. İhya da vardır.) “Allahu Teala: “Hayrı ve şerri yarattım. Hayır için yarattığım ve hayrı kendi ellerinde icra ettiğim kimseye müjdeler; şer için yarattığım ve kötülükleri kendisine yaptırdığım kimseye de yazıklar olsun. Tekrar tekrar veyl ve yazıklar da, “Niçin ve nasıl” diyene olsun.” SERHAN: Allah, bir insanı neden şer için yaratıyor. Çünkü, o insanın cüzi iradesini şer yolunda kullanacağını biliyor. Burada açıkça cüzi irade ispat ediliyor. Eğer, bir insanı Allah günaha zorlarsa neden ona yazıklar olsun desin ki, masum olduğu halde kursat: Resul-i Ekrem buyurdu ki: “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ın kalbimi dinin üzerine sabit kıl“ (Tirmizi) SERHAN: çok açık. Allah, insana bir cüzi irade vermiştir. Cüzi iradesiniyle kim hidayeti isterse Allah ona hidayet verir. Kim de dalaleti ve şerri isterse Allah onun kalbini sapıtır kursat: “Müzeyne veya Cüheyne kabilesinden bir adam sordu: “Ey Allah’ın Resulü, hangi işi yapıyoruz, olup bitmiş (levh-i mahfuza kaydı geçmiş) bir işi mi yoksa (henüz levh-i mahfuza geçmemiş) şu anda yeni başlanacak olan bir işi mi? Resulullah: “Olup biten işi” dedi. Adam - veya cemaatten biri - yine sordu: “Öyleyse niye çalışılsın ki?” Hz. Peygamber şu açıklamada bulundu: ”Cennet ehli olanlara cennetliklerin ameli müyesser (kolaylaştırmak) kılınır, ateş ehli olanlara da cehennemliklerin ameli müyesser kılınır” (Ebu Davud) SERHAN: Allah, cüzi iradesiyle Cenneti isteyen kişilerin Cennete gitmesini kolaylaştırır. Cüzi iradesiyle Cehenneme gitmek isteyen bir kimsenin de Cehennemini kolaylaştırabilir kursat: Abdullah b. Abbas’tan rivayet edilmiştir: Bir gün Resulullah’ın arkasında idim. Bana şöyle dedi: ”Ey oğulcağızım! Sana bazı kelimeler öğreteyim: Allah’ı koru ki, seni korusun. Allah’ı koru ki O’nu karşında bulursun. Bir şey istediğin zaman Allah’tan iste, yardım istediğin zaman Allah’tan yardım iste. Bil ki sana yardım etmek için bütün ümmet bir araya toplansa, Allah sana o yardımı yazmamışsa, sana yardım edemezler. Kalemler kaldırıldı, sahifeler kurudu. (Tirmizi) SERHAN: Elbette çok açık. Bu hadis de, cüzi iradenin varlığına kesin delildir. Çünkü, insan cüzi iradesiyle Allahtan yardım dilemesini söylüyor. Ayrıca, Allah kimin cüzi iradesini nasıl kullanacağını bildiği için kaderde ona yardım yapılacağı yazılmıştır kursat: Ebu’d-Deylemi’nin şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Ubey b. Ka’b’a geldim. İçimde kader hakkında bir tereddüt var. Bana bir şeyler söyle; belki Allah onu benden ve kalbimden giderir, dedim. O da bana: ”Allah semalarda ve yeryüzünde bulunanlara azap etseydi, yine onlara zalim olarak azap etmiş olmazdı. Şayet onlara merhamet etmiş olsaydı, onun rahmeti kulların fiillerinden dolayı, onlar için bir hayır olurdu. Sadaka olarak Uhud dağı kadar altın dağıtsan, kadere iman etmedikten sonra Allah onu senden kabul etmez. Biliyorsun ki sana isabeti yazılmış olan kötülük senden şaşmaz. İsabet etmemesi yazılmış olan da sana isabet etmez. Bunun dışında bir şeye inanarak ölürsen, cehennemlik olursun.” (Hakim) SERHAN: Mesela, sana isabet eden bir kötülük, yine senin cüzi iradenle olur. Çünkü, Allah o kötülüğü, senin cüzi iradenle yaptığın bir hataya göre verir. kursat: Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün): "Allah Teâla hazretleri bir kulun hayrını diledi mi onu istimal eder!" buyurmuştu. Kendisine: "Onu nasıl istimal eder?" diye soruldu. "Ölümden önce salih amel işlemede muvaffak kılar!" buyurdu." Tirmizi, Kader 8, (2134). SERHAN: Allah, neden bir kuluna hayır diler. Çünkü, cüzi iradesini hayırda kullanacağını bildiği için. kursat: - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Bir çocuk ölmüştü. Ben: "Ne mutlu ona! Cennet kuşlarından bir kuş oldu!" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm: "Sen Allah'ın cenneti de cehennemi de yarattığını, beriki için de öteki için de ahali yarattığını bilmiyor musun?" buyurdular." Müslim, Kader 30, (2662); Nesâi, Cenaiz 58, (4, 57); Ebu Davud, Sünnet 18, (4713). SERHAN: Elbette, zaman gösterdi ki, Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değildir. Allah zalimleri bildiği ve gördüğü için Cehennemi yaratmıştır kursat: : "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah bir kulunun bir memlekette ölmesini takdir etti mi, onu oraya -veya orada bulunan bir şeye dedi- muhtaç kılar." Tirmizi, Kader 11, (214. SERHAN: O muhtaçlık o adamın orada ölmesi için bir şart olduğu gibi, o adamın cüzi iradesini oraya gitmek için sarfetmesi ayrı bir şarttır. allah, o adamın cüzi iradesini oraya gitmek için sarfedeceğini bildiği için, onun cüzi iradesine göre bir kader yazmış. Not: Görüldüğü gibi kader hadislerini nasıl yorumluyor, ve hep “bildiği için” ifadesini kullanıyor. Yani “ilim maluma tabidir” ifadesini zikrediyor. Bunun ise izahı geçmişti. not: hadisleri gördünüz. benzeri yüzlercesi vardır bakın hadis kaynaklarına. kader bölümüne ama önce yaprağı çevirin sonra indekse bakın yani içindekiler okey mi açtın mı sayfayı ha şimdi oku, şimdi düşün, acaba senin dediğini mi diyor yoksa benim dediğimi mi?
-
allahın ilmi ve zorunluluk
*** ful dedi:"her şey sonuçta Allah’ın dilemesi ve takdiriyledir başlara gelen kötülükler ise kendi elleriyle kazanılması sonucundadır" cevap: acaba başa gelen kötülükler bu ifadeye göre yine allahın dilemesi ve takdiriyle olmuş olmadı mı? dedi: "örnegin, bir insan elini ateşe soksa eli yanar elinin yanması Allah ın yarattığı kanunlar gereğidir fakat elini yakan buna elini sokandır sorumluluk elini sokan insandandır ama onun elini yakan bu doğa kanunlarını yaratan Allah tır cevap: " fakat elini yakan buna elini sokandır sorumluluk elini sokan insandandır " ifadendeki elini sokanın bu fiili yine allahın iradesiyle olmadımı dedi:"yoksa siz ickiyi kumarı dikili taşları putları ve fal oklarını bunları insana yaptıranda allah tır mı diyorsunuz" cevap: sen yukarda demedinmi herşey allahın iradesiyle olur diye. o halde bu lafın ne manası var madem allah yaptırmıyoda dedi: "HAYIR ALLAHTAN DIR ŞER İSE ŞEYTANDANDIR" cevap:namaz kılmak hayır mı? hayır dersen sorarım: namaz kılmak allahtan mı? evet dersen sorarım: bu lafla neyi kasdettin? eğer namaz kılmayı allah nasip eder manasını kasdettiysen yine sorarım: peki ama namaz kılmayanlar var. acaba onlara namaz kılmayı nasip etmedi mi? bu yine ayrıımcılık olmuyor mu dersin? *** anteidar wrote: Select Expand Kürşat wrote: Select Expand "yani anlayacağın bütün diğer ifadeler kudret, irade gibi ilim ifadesine irca edildi yani ona döndürüldü. ancak görme ve duymaya gelince ona da şu denildi: görmekten kasıt görülebilecekleri bilmesi, duymaktan kasıtta duyulabilecekleri bilmesidir denildi. peki neden allahın duyması ve görmesi reddedildi? daha evvel anlatmıştım ama şunu söyleyeyim: zira duymak ve görmek etkilenmek demektir. oysa allah için etkilenmeden bahsedilemez denildi." dedi: "Fiil'in kaynağı iradedir.İrade olmadan,kudret olmadan fiilin olması düşünülemez..Bu insan özellikleri içinde düşündüğümüzden mi acaba.." cevap: aynen öyle dedi: İradesi-kudreti , ilmine irca edildi-döndürüldü derken ya da ezelden öyle iken yaratma fiilini düşünce gücüyle mi gerçekleştirmiştir? Ki ifadeden bu anlaşılıyor.. cevap: düşünce değil, allah düşünmez, neden çünkü düşünmek bir problemi çözmek için gayret sarfetmektir çaba harcamaktır. halbuki allah çaba da harcamaz gayret de sarfetmez ve önemli olan şu ki: onun amacı da olamaz. ama bakınız zariyat 56 da ne diyor ayet: "cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım" bakın bu ayetin zahirini (dış anlamını) alanlar nasıl bir duruma düşüyor: eğer insan ve cinlerin ibadet etmeleri allahın amacı olmuş olsaydı şu sonuç çıkardı: zira bir çokları ibadet etmez, demek ki allah amacına ulaşamadı, aciz kaldı sonucu çıkmaktadır ) peki neden amacı yok dedim?: esasen bu da yüzyıllardır bilinen şeylerdendir. açıklaması şu: amaç edinmek acizliktir zira amaç edinen, edindiği amaca ulaşmasının onun için şu bulunduğu durumundan daha hayırlı olacağını düşünür. bu iş şu sonucu doğurur: amaç edinen amaç edindiği şeyden, amaç edindiğinde ulaşamadığı bir kamillikten yoksun demektir. bu konu da felsefede defalarce söylenen şeylerdendir. mesela gazali bu konuda da bir çelişkiye şöyle düştü: gazali ve eşarilik allahın amacı yoktur dediler. ancak hem eşarilik hem de gazali allahın iradesini kabul etti. halbuki amacı olmayanın iradesi de olamaz. bunu göremediler. ama yine bunu kelamda bulamazsınız. sadece bilmesi etki yapar. dedi:"Ancak duyması ve görmesi ile ilgili konuda çelişkiler var.. Görmeyi ve duymayı bilmesiyle- açıklanamıyor tam olarak.. Tamam insan gibi gözü-kulağı olduğunu düşünmeyelim ama görmesinin duymasının da bir ilmi vardır diye düşünüyorum.." cevap: bu soru önemli, çünkü bunu şöyle izah ediyorum: allah dışında herşey cisim dediğimden, düşünce de bir cisimdir, renkte, renk düşünceside, ruh da. bu cisimi allah bilir diyor ve görmesi söz konusu değil dedim. zira görmek için mesefe şarttır ve yön de lazımdır gören için. dolayısıyla allah görür diyenler farkında olmadan allaha yön isnat etmiş yön isnat edince de, mekan isnad etmiş, sonuçta allaha cisim demiş olur. ancak bunları pek düşünmezler. onlar akıllarınca allahı yüceltmek peşindedirler. dedi: Sonra , insanın özgür iradesini neden kabullenmiyoruz.. Tamam doğrudur.. Geçmişten gelen olaylar ve fiiller onun fiilini belirlemektedir.Ama neticede özgür iradesiyle yapmaktadır fiilini.. Özgür iradeyi , istemekle-arzu etmekle karıştırmayalım.. Yani insan " Bana kalsa,elimde olsa" gibi düşünebilir.Ama öfkesine mani olamadığı için cinayet işleyen insanı - özgür iradesi yoktu,kaderiydi,öfkesine yenildi diye mazur göremeyiz..Çünkü fiili neticesinde yokettiği bir can var ve o can onun öfkesinden,karakterinden çok daha önemli.. Fiilleri varedeni , yanlış fiili seçenden dolayı sorumlu göremeyiz.O yanlış fiillerin sistemde kullanıldığı yararlı alanlar var.Asıl kullanılması gereken yerde değilde yasaklanan yerde kullanılması , kullananın sorumluluğudur. cevap: bak bu yazıda ( allahın ilmi ve zorunluluk) allahın insan fiillerini önceden bildiği kabul edilirse, kul için hür iradenin olamayacağını çok açık ifade ettim. bu delile karşı çıkılamaz ve bu yüzyıllardır bilinmiyordu. ibn rüşd bunu ima etti ve yüzyıllardır bu üç kağıt sürdü ( ilim maluma tabidir üç kağıdı)..
-
allahın ilmi ve zorunluluk
dedi: "Tanrı'nın değişmez oluşu bir kanun mudur?" cevap: değişmez oluşu bir kanundur delili şudur: değişenden bahsetmek için değiştireni kabul etmek gerekir. ancak etkileyen etkileyenden (sudur durumu hariç) zaman bakımından önce gelmelidir. ve bu da şu sonucu doğurur: allahı etkileyen olması için allahtan zaman olarak önce varlıkta olması icap eder. ancak allah öncesiz ve başlangıçsız olduğundan bu imkansızdır. imkansıza bağlı olan da imkansızdır. böylece tanrının değişmesi kabul edilemez. dediğim gibi bu çok önemli bir husustur. metafizik bunun üzerine temellenmiştir. dedi:"Tanrı kainatı yokluktan mı var etmiştir kendinden mi?" cevap: kainatı yoktan yaratmamıştır. kainatta başlangıçsızdır. allah alemden zaman olarak değil rütbe olarak (zat olarak da denir) öncedir allah için şu denir: "akıl, akil, makul" yani bilgi, bilen ve bilinendir denir. allah kendini bilmekle kendisinin bütün herşeyin kaynağı olduğunu da bilmiş olur ve oluşumlar bu bilgiye göre olduğundan ve bu bilmenin başlangıcı olmadığından alemin başlangıcı da yoktur. ancak geleneksel anlatımdaki sudur anlatışı tatmin edici değildir. benim bunu düzeltmem gerekecek. herhalde bir mezhep kuracam.( kurmalı mıyım sizce? ) dedi:"Yokluktan bir şey çıkmayacağına göre; Kendinden var ettiğine göre bu ; Kudretinden bir eksilme-değişme değil midir?" cevap: kudreti yok demiştim ve ilminin zorlayıcı bir bilgi olması sebebiyle ilmindekiler varlık sahasına çıkacağına göre, ilminde bir değişiklik olmayacaktır deniyor( bu konuda sıkıntılar da vardır) ve allahta bu konuda da bir değişme olmamış oluyor. dedi:"Yoksa kainat Tanrı'dan ayrı bir yaratık değil midir? Yani Tasavvuftaki gibi Tanrı aynı zamanda evrenle bir midir? Böyle olsa dahi , bu da kudretini parçalara ayırmak olarak bir değişim sayılmaz mı?" cevap: hayır ben alem ile tanrı birdir demiyorum. dedi:"Yoksa zaten öyleydi , ayrıca bir yaratma olmadı.. Evren ve madde halinde miydi yoksa Tanrı?" cevap: zaten ayrıca bir yaratma sıfatı yoktur allahın. dediğim gibi O çokluk kabul etmeyen bir birliktir. o birlik ise ilimdir. bu bilmesi hadiselerin sebebidir. yani tüm çabamızla şuna çalışmalıyız: allahı birlemeye. onda çokluk düşünmemeliyiz. ve ona madde de demem. ama buna geleneksel kelam delilini de getiremem.
-
allahın ilmi ve zorunluluk
bak böyle gidersen ilerleyemezsin kuranın nasıl bir kitap olduğunu görmelisin. ben allahın iradesi yok demiştim ya, son zamanda şu delili yaptım dedim ki allahın ezeli ilminin belirleyici özelliği vardır ancak buna irade diyemiyoruz. zira bu ilimdir ancak başlangıçsız olduğundan bizim anladığımız gibi olmayan şekilde belirleyiciliği vardır. ben bu konuları biraz kapalı anlattım aslında.( dedim ya huyum bu, millet bunları biliyor zannı bende hakim, atamadım bunu yıllardır) yani onlar diyor ki: allahın iradesi, ilminin aynıdır yani anlatabiliyor muyum? kudrete gelince onu da kapalı geçtim aslında. şöyle demem gerekmekteydi: bak diyorum: bu kudretten kasıt ne idi? bir fiili yapabilmek için gerekli olan kuvvvet değil mi? ancak : ezeli ilim kabul edildiğinde bu ilimde dikkat edersen biz başka bir ifade daha kullandık o da şuydu: bu ilim fiili bir ilimdir dedik, yani zorlayıcı ve etkin olan bir ilimdir, bu edilgen değildir dedik, bununla da zaten allahın meydana gelecek şeylerle ilgili bilgisinin bildiği gibi meydana çıkmasını kasdettik. yani bu kudret ifadesini ilim ifadesinde eritilmiş oldu. yani anlayacağın bütün diğer ifadeler kudret, irade gibi ilim ifadesine irca edildi yani ona döndürüldü. ancak görme ve duymaya gelince ona da şu denildi: görmekten kasıt görülebilecekleri bilmesi, duymaktan kasıtta duyulabilecekleri bilmesidir denildi. peki neden allahın duyması ve görmesi reddedildi? daha evvel anlatmıştım ama şunu söyleyeyim: zira duymak ve görmek etkilenmek demektir. oysa allah için etkilenmeden bahsedilemez denildi. bu bakımdan bunlar hakiki manası ile alınamaz şeklinde denildi. başka izahlarda var onları diğer forumlar da anlatmıştım. görme ve duyma ile ilgili mesaj gemisi forumunda vardı. arayın "kursatotcu" forumlarda yazılı bu yazılar. ilerde kitaba ekleyecem **insana irade verilmiştir dedi koç : bak ben "insanın iradesi yoktur" demedim ki, ya ne dedim: "özgür irademiz yoktur" dedim. bununla ne kasdettim? insanın iradesi yani düşünmesi, seçmesi vardır. bu inkar edilemez. ancak şunu ısrarla vurguluyorum: bu düşünceler allahın varetmesiyle oluştuğundan, dolayısıyla hür irademiz yoktur. bizi düşündüren de allahtır yani. bu zaten sizin de hak mezhep dediğiniz eşari mezhebinin görüşüdür. bakın gazali cebirci ama ona fazla bu konuda yüklenen yok değil mi? neden çünkü gazalinin adı var değil mi? o deyince bi şey demiyonuz ama ben deyince hurra demi
-
allahın ilmi ve zorunluluk
*** panteidar wrote: Select Expand Filozofların kafası çalışıyor.. Kelamcıların hatasına düşmemek için "alem de ezelidir" diyorlar.. Kelamcılar da bu handikaptan sıyırmak için; "Yani alem sonradan yaratıldı" görüşüne getirilecek olan "sönlu bir zaman sonra mı" sorusundan sıyırmak için; "Dikkate alınmayacak derecede kısa bir zaman-dolayısıyla o da ezeli sayılır" diyorlar.. .. bir kere kelamcılar o dediğini demezler. şunu anladım ben. ateizm zaten çaresiz olayların başlangıçsızlığını savunmak zorunda ve determinizm peşinden geliyor. yani ateist kişi determinist olmak zorundadır. insan olarak hür iradem yok demelidir. benim hareketlerimi önceden olmuş olaylar belirledi demelidir. fakat araştırmalarım sonucunda anladım ki allaha inanan biri de alemin ezeli, başlangıçsız olduğuna inanmak zorundadır. ve sudur anlayışını kabullenmek durumunda kalır. şimdi karşımızda iki durum var. 1: maddeler madde olmak itibariyle birbirinin aynıdır ve hiçbir şey kendi kendinin sebebi olamaz, çünkü bu kendi kendinden zaman olarak önce gelmesini gerektirir. o halde herşeyin sebebi bir öncekiydi anlayışıyla hareket edip bu olaylar zincirinin yaptırıcılığına inanır, bu olayların insanın kararlarını da etkileyen olduğunu kabul edip bir anlaşılmazlık içinde yaşamak 2: bu maddelerden ayrı olarak bir başlangıçsız ve sebebsiz kabul edip buna allah demek ve alemin de bu sebepsiz sebep olan allahtan sudur (çıkma, taşma) ettiğine inanmak. ama bu sudurun başlangıcının olmadığını da kabul etmek. zira olayların allahın bilmesiyle meydana geldiğine inanıp ve allahı da, ilmi olarak kabul edip. alemin allahtan zaman olarak sonrasında olmadığına inanıp, böyle bir sistem kabul etmek ve kişiyi allahın ilminin zorladığına inanmaktır. şu dediğimi asla unutmayınız: siz ister allaha inanan ister inanmayan olunuz, iki halde de bu inancınız sizin hareketlerinizde ve düşünceleriniz de hür olmadığınız fikrine götürür. kim ki bunu kabul etmezse şunu bilsin ki ilim de onu kabul etmez. araştırsın ve görsün. allahın önceden bilmesinin insanı zorladığını yukarda anlattım. yüzyıllardan beri bu pek bilinmeyen bir noktaydı. ancak ateistler bu dediğime inanmıyorsa, "determinizm'i" araştırsınlar ve görsünler. karar verin sizi zorlayan allah mı yoksa geçmişteki olaylar mı, hangisine aklınız yatıyor?
-
allahın ilmi ve zorunluluk
işte size çooooooooooooooooook kuvvetli bir istidlal, delil. özgür iradeyi savunanların en çok kullandığı bi "Allah bildiği için yazdı" lafıyla kasdettikleri şeyin yalan olup bu işin iç yüzünü gösteren delildir. gecenin 3 'ünde aklıma gelen bir delildir. çok mühimdir eğer anlarsanız.. Allahın ilminin maluma tabi olmaması meselesi Allahın ilmi ezelidir evvelden de izah edildiği gibi ezeli olanın sebebi olmaz halbuki ilim maluma tabidir denildiğinde; ilim, malumdan( bilinenden) etkilenen durumunda olmakta ve malum ilmi etkileyen konumda bulunuyor dolayısıyla etkileyen malum, etkilenen ilme sebep teşkil ediyor. zira etkileyen etkilenene sebep konumundadır. halbuki akli delille sabit ki ezeli olanın sebebi olmaz. o halde Allahın ilmine ezeli diyenlerin: "ilim maluma tabidir" lafları yanlış olmaktadır. Allahın ezeli ilmi asla başka bir şeye tabi değildir. böyle oluncada cebr olduğu aşikardır. etkilenmek demek etkileyen olduğu varsayılan ( düşünülen) şeyin etkilenene sebep teşkil ettiğini kabullenmek demektir. insanın özgür iradesini savunanların en çok kullandıkları laf olan "Allah bildiği için yazdı" ifadesidir bununla şunu kasdederler mesela ben şimdi klavyede yazı yazıyorum ya hah diyorlar ki Allah ezeli ilmiyle senin bu saatte, bu vakitte bu yazıyı yazacağını bildiği için levhi mahfuza böyle yapmanı yazdı. yoksa O, böyle yazdığı için sen böyle yapıyor değilsin. yani yine insanın özgür iradesi vardır derler. buraya kadar tamam mı anladınız mı? devam ediyorum sonra şunu diyorlar: "ilim maluma(bilinen) tabidir" yani Allahın ezeli ilmi sonradan olacak olan bilinen fiillere, hareketlere tabidir derler. bununla da şunu kasdederler: yani Allahın ilmi, bilmesi sonradan olacaklara tesirli değildir düşüncesini savunurlar. işte bu düşünceyi anlatmak isterler. yani Allahın evvelden hadiseleri bilmesi bizi cebr altında bırakmaz biz yine hürüz derler. tamam mı? yani Allahın ezeli ilmi, sonradan olacak olaylara tabidir derler. tamam mı? şimdi çooooooooooooook dikkat ediniz: tabi olan, tabi olunandan zaman bakımından önce mi gelir, beraber midirler, yoksa zaman bakımından sonra mı gelir? iyi düşünün. evet cevap şu: tabi olan, tabi olunandan zaman bakımından sonra gelir. bu aklen açıktır. şimdi duruma bakalım: bunlar ne demişti? "Allahın ezeli ilmi, sonradan olacak şeylere tabidir" . soruyorum: ezeli olan şey, hiç sonradan olan şeye tabi olur mu? olmaz eeeeee bu ne o zaman? ne olacak kandırma üç kağıt yüzyıllardır süren pek çok üçkağıttan biri. ezeli olan şey başka şeyden sonra olamaz . başka şeyden sonra olsa zaten ona ezeli ( öncesiz, başlangıcı olmayan) denilmezdi. demek ki onların "ilim maluma tabidir" lafları yalan dolandır. dolayısıyla insanın özgür iradesini savunan biri Allahın ilmi ezeli dediğinde ne dediğini bilmiyor demektir. dolayısıyla şunu şiddetle bildiriyorum ki: insanın özgür iradesi vardır diyen Allah hadiseleri olmadan önce bilmiyordu, hadiseler olurken bildi demek durumunda kalır . ve bunu dediğinde de Kuran daki "kıyamet vaktinin sadece Allahın bildiğini ifade eden" ayeti de inkar etmiş olur. yaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa evet bu başlıkta bunu konuşalım yani Allahın ilmi ve bu ezeli ilim sonuçta kulun özgür iradesi kalmaz. bunu konuşalım ne diyeceksiniz bakalım.. mesela benim son zamanlarda okuduğum metin özdemir diye üniversite hocasının Allahın ilmi ile ilgili kitabı var. orada ezeli ilim kabul edilirse ve Allah hadiseleri önceden bilir denirse kulun özgürlüğü kalmadığını yazar anlıyor ve kendince çözüm arıyor halden hale geçiyor. yani basit değil bu işler. hadi bakalım........
-
peygamber
panteidar wrote: Select Expand Kürşat kardeş; Ehlisünnetçilere çok güzel cevap vermişsin.. Peki ama neden amel'de Hanefi'sin ? Yani teorilerini reddediyorsun.Paratiklerini uyguluyorsun.. Pardon..Sen bir yazında diyordun ki ; Hatırladığım kadarıyla namazı farklı kılıyorum artık.Rükudan kalkarken "semiallahü limen hamide" demiyorum ,başka birşey söylüyorum" diyordun.Bu amelini bozmuyor mu? şüzel bir soru inanır mısın durumum biraz garip kaldı zira amel demek hani namaz oruç hac gibi ya bunlar özel uzmanlık gerektiren şeyler. dolayısıyla hanefi mezhebindeyim ancak bazı durumlara binaen kendim namaz kılma şekillerimde bazı şeyleri ekleme ya da çıkarma cihetine gitmek zorunda kaldım. bakın namazı nasıl kıldığımı söyleyeyim: zaten 4 yıldır sünnet kılmıyordum farz ve vitir. ancak son dönemde yani 4 aydır şöyle kılıyorum namazı: ayakta normal fatiha ve sure ancak fatihadaki dua ayetleri var ya onları söylerken bir mana kasdetmiyorum yani dua niyetini gütmüyorum ( dua etmediğimi ve duanın yanlış oldunuğunu anlatmıştım ) ve rüküya gidiyorum ama kalkarken "semi allahulümen hamideh" demiyorum zira bu şu demek: "allah hamdedeni duydu" halbuki ben allahın duymasını inkar etmiştim. dolayısıyla bunu demiyorum sonra oturuş var ya salli barik okumuyorum ve tahiyyatıda okumuyorum. otururken de yine fatiha okuyorum ve amin demeden peşine şehadeti okuyorum yani "eşhedü enne ilaheillallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluh" diyorum. işler karışık : ben son peygamberin peygamber olduğuna inanıyorum ancak peygamber kelimesi farsça imiş ve manası haberci demekmiş. arapça "nebi" de haberci demektir. dolayısıyla peygamberin ille de müslüman olması şart olmamış oluyor. neden salavat getirmiyorum. zira son peygamberin hadislerini iyi bilirim, onu iyi tanırım. tekrarlar dahil 100.000 hadis okumuşluğum vardır. bu şahıs insan biçimci bir tanrı anlatımında bulunmaktadır ve bu yüzyıllardır açılmayan bir kutu üzerinde düşünülemeyen bir tabu idi. ve yüzyıllardan beridir bu gibi ifadeleri hep "tevil"( başka mana verme) adı altında peygamber onu kasdetmedi, başka şeyi kasdetti gibilerinden onun bu insanbiçimci şözlerini hep başka mana demek istedi o, herkes anlayamaz bu dediklerini, gibilerinden söylemlerle paspas altı ettiler. bu paspası kimse kaldırmaya cesaret edemedi. zaten kaldırsada (yani peygamber yanıldı bu itikadi konularda desede) kendisine pek inanılmayacağını iyi bilirdi. ancak ben kendimi kandırmak istemeyen biriyimdir. yıllarca bunları gördüm, yüzlercesini ve anladım ki ismet adı verilen şey de aslında bir önkabuldü ve evet bazı ayetler var ki peygamberlerin isyan etmeyeceği manasına gelebiliyordu. ama diğer başka ayetler de var ki açıkça görmezden geliniyordu. ve bu konuyu araştırmaya karar verdim. bu konuda (yani ismet, peygamberlerin masumiyeti) kitaplar okudum. ve razi'nin yazmış olduğu "peygamberlerin masumiyeti" adlı kitapta bunu açıkça gördüm. ( yani razi zorlamalı yorumlar yapıyordu peygamberlerin masumiyetini ispat yolunda) yani peygamberlerin masumluğu konusu asla üzerinde tartışılamaz gibi algılanan husuhlardandı. : yani şunu diyorum: allah son peygamberi saptırdı, ona bu fikirleri veren de allahtı. daha önce yazdım bu konuda dediği bazı sözleri. buraya ekleyeyim de görünüz. napacam bilmiyom. ek:bugün size anlatacaklarım acayip, acayip ve şunu söyleyeyim çok kişi zaten bu işi anlamazda anlayanlarda geçiştirirler yani. ahaahhhhhhhhhhhhh yıllarca ben de içimde sakladım, sakladım sindirdim ama evet bugün birden koptu içimde fırtına. yan ben bunları söylüyorum ama buda yıllarca içimde biriken şeyler haaaaaa...... konu son peygamberin imanı meselesi ve nedir bu iş? şudur: eğer baktıysanız hadislere Allahı anlatan hadislere şunu görürsünüz: hadislerde "antropomorfizm" yani insan biçimci bir anlatım vardır. yani bu anlatımlarda Allahın bir cismi ve şekli şemali varmış gibi anlatıldığını görürsünüz. örnek olarak bir kaç tane örnek vereyim: ancak bilin ki hadis kaynakların da belki yüzlercesi var yani ona göre, ve bir kısmı da kütübü sitte( altı kitap) denen hadis kitaplarında ve yine bir kısmı da buhari, müslimin rivayetleridir. mesela "gecenin üçte biri geçince Allah gökyüzü semasına iner ve yok mu isteyen vereyim, yok mu bağışlanma isteyen bağışlayayım der" ve "Allahın iki eli sağdır" . sonra şöyle bir rivayet var biri yanında bir cariye ile resulullahın yanına gelmiş ve bununla evlenebilir miyim demiş (yani bu müslüman mı manasında) oda cariyeye sormuş ki: Allah nerede? cariye: "yukarda" demiş ve resulullah da "evet o mümin" demiş. zannedersem bu en son rivayet müslimdendi. sonra Allahın cehennemin üstüne ayağını basması ile ilgli rivayet var. yine Allahın bacağı ile ilgili rivayet var. yani çok var böyle rivayet haa. bir de şu var "Allah ademi kendi suretinde yarattı" gibi.. yani böyle insan biçimci hadisler çok var. buraya kadar tamam mı? yine mesela Allahın görülmesi ile ilgili rivayet var ki buhari ve müslim rivayet etmiş. hatta o rivayette güneşin görüldüğü gibi apaçık şekilde Allahın görüleceği anlatılıyor. evet bu tamam mı? bakın şimdi problemlere: hal böyle olunca zaten piyasadaki kitapların tamamına yakını Allahı insan şeklinde veya Allahın şekli var diyenlere ya da Allahı bir cisim gibi düşünenlere yani Allah bir yerde ya da yönde vardır diyenlere bu kitapların neredeyse tamamı kafir der. bu da tamam mı? hal böyle olunca şimdi bunları yani bu rivayetleri yorumlayanlar iki kısma ayrıldılar. bir kısmı bu rivayetleri toptan reddettiler. mesela mutezile, cehmiyye ve filozoflar gibi yani "resulullah böyle şey demez, bu rivayetler tümüyle uydurmadır" dediler. bu kişilerin ikinci kısmı ise bu rivayetleri reddetmediler( eşariler ve maturidiler) ya da edemediler hani buhari, müslim rivayet ediyor ya. bu sefer ne yaptılar? şunu yaptılar: " evet dediler resulullah böyle söyledi ama bu sözler ile zahiri yani dış görünüşünü kasdetmedi" dediler ve bu rivayetleri uygun şekilde yorumlamaya giriştiler yani tevil ettiler.( geçen de tevilin ne olduğunu anlatmıştım.) buraya kadar tamam mı? : önce şimdi sorum size: sizce Allahı cisim olarak düşünmek şekli var demek, hareket eder demek ( çünkü her hareket eden bir mekandadır, zira hareket bir mekandan diğer mekana olur) ve böyle inanmak kafirlik midir? herhalde çoğunuz bu soruya evet dersiniz. lakin bir sorun var: eğer siz bu rivayetleri reddetmezseniz iki şık var: "yani resulullah bu rivayet edilenlerin zahirini kasdetti yani Allahın cisim olduğuna inanarak ve Allahın eli vardır, gözü vardır, yüzü vardır şeklinde itikad etti, ya da evet böyle söyledi ama dış görünüşünü değil başka manaları kasdetti yani mecazen böyle ifadeler kullandı". ,ama eğer siz derseniz ki "evet o bunları söyledi ama mecazi olarak söyledi" derseniz bende size soruyorum: ama bu insanların çoğunluğu bu rivayetleri görünce, duyunca nasıl bir Allah inancı içinde olurlar? ben söyleyeyim: ekseri insanlar bu hadislerde anlatılan rivayetleri dinlediklerinde çoğunluğu anlatımın zahirine yani dış görünüşüne bakar ve öylece inanırlar. hal böyle iken "resulu ekrem evet söyledi ama başka mana kasdetti" derseniz halbuki insanların çoğunluğu bu rivayetleri dinlediklerinde Allahın bir şekli olduğunu ve Allahın cisim olduğunu düşünür. o halde böyle söylemek insanların çoğunluğunun küfre düşmesine sebep olmuyor mu? yaaaaaaaaaa.... bu da düşünülmesi gereken bir inceliktir. bu durum görmezden gelinecek bir durum mudur? size açıkça soruyorum eğer resulu ekrem evet bu rivayetleri söylemişse ve söylediği gibi yani zahirini kasdetmişse yani Allahın bir cisim gibi olduğuna inanarak söylemişse, soruyorum onu da( resulu ekrem ) tekfir eder misiniz? ( yani kafirdir dermisiniz?) eğer demezseniz, tarihte çıkmış gruplar vardır. biri de "müşebbihedir, mücessimedir" bunlar da bu rivayetlerin zahirine( dış görünüşlerine) bakarak Allahı cisim kabul etmişlerdir. hatta içlerinde bazıları Allahın eti, kanı vardır demiştir. Allahın uzuvları, organları vardır demişlerdir. o halde bunlarıda mı tekfir etmeyeceksiniz? herhalde bana çok kızdınız. lakin ben görüşümü söyle bildireyim : eğer resulu ekrem bu sözleri Allahın cisim olduğuna inanarak söylemişse kafirdir derim. eğer mecazi manada söylemişse bence bu da uygun olmayan bir davranıştır. zira bir çok insan bu lafların zahirine bakar ve öylece inanır. dolayısıyla insanların küfre düşmesine sebep olur ki bu davranışta bence küfürdür. dediğim gibi eğer bu rivayetleri söylemişse durum dediğim gibidir. ama bu rivayetler yalansa yani böyle sözler söylememişse durum başkalık arzeder. peygamberin söyledikleri: **** Bugün size anlatacaklarım acayip, şunu söyleyeyim ki, çok kişi zaten bu işi anlamazda anlayanlarda geçiştirirler. Yıllarca ben de içimde sakladım, sindirdim ama evet bugün birden koptu içimde fırtına. Yani ben bunları söylüyorum ama bu da yıllarca içimde biriken şeylerdendir. Konu son peygamberin imanı meselesi. Nedir bu iş? Şudur: Eğer baktıysanız Allah’ı anlatan hadislere, şunu görürsünüz: "Antropomorfizm" yani insan biçimci bir ilah anlatımı vardır. Bu rivayetlerde Allah’ın bir cismi ve şekli varmış gibi anlatıldığını görürsünüz. Örnek olarak bir kısmını vereyim: _“Ben gökte olanın emini (güvendiği) olduğum halde, hala siz bana güvenmiyor musunuz!” (Buhari no: 3344, Müslim no: 1063) _”Rabbimiz, (her) gecenin son üçte biri (son üçte birlik bölümü) kaldığı zaman dünya göğüne iner ve şöyle der: “Yok mu bana dua eden? Duasını kabul edeyim. Yok mu benden bir şey isteyen? İstediğini ona vereyim. Yok mu benden bağışlanma dileyen? Onu bağışlayayım.” (Buhari no: 1145, Müslim no: 758) _”Yazıklar olsun sana! Allah’tan kullarından herhangi birine şefaat etmesi istenilemez. Allahın şanı bundan daha yücedir. Yazıklar olsun sana! Sen Allah’ın (büyüklüğünün ve yüceliğinin) ne olduğunu bilir misin? Muhakkak O’nun Arş’ı göklerinin (bazı rivayetlerde: ve yerlerinin) üstündedir. (Allah’ın Arş’ı) aynen şöyledir: (Resulullah bu sırada) parmaklarıyla işaret ederek (şöyle dedi): Tıpkı bir kubbe gibidir. Ve o Arş’ın bir (deve) palanının (semerinin) binicisinin (ağırlığı) nedeniyle gıcırdaması gibi bir gıcırdaması vardır.” (Ebu Davud, no:4726) _”(Allahım!) Senden, yüzüne bakma lezzetini ve seninle buluşma şevkini (arzusunu) bana lutfetmeni diliyorum.” (Ahmed 5/191, Nesai 3/54-55) _”Allah’ın eli öyle doludur ki gece gündüz ondan (bağışlar ve nimetler) devamlı akar. Siz, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığından beri (eliyle) infak ettiği (verdiği) şeyleri gördünüz mü? (düşündünüz mü?) Çünkü bütün bu verdikleri bile O’nun sağ elindekileri hiçbir şekilde eksiltememiştir.” (Buhari no:4684, Müslim no:993) _”Muhakkak adil olanlar (kıyamet günü) Rahman Azze ve Celle’nin sağında nurdan minberler üzerinde olacaklardır. Rahman’ın her iki eli de sağdır.” (Müslim no:1827, Nesai 8/221-222) _ “Ademoğullarının kalplerinin hepsi Rahman’ın parmaklarından iki parmak arasında tek bir kalp gibidir. Onları dilediği gibi çevirir.” (Ahmed 2/168-173, Müslim no: 2654) _ “Kıyamet günü Allah yeri avucuna alır, gökleri de sağ elinde dürer (katlar) sonra da şöyle der: ‘Mülkün sahibi melik (hükümdar) benim! Hani yeryüzünün hükümdarları nerede?” (Buhari no: 4812, Müslim no: 2787) _ “Yahudi bir adam peygamber’e gelir ve şöyle der: “Ey Muhammed! (Başka bir rivayette Ey Eba’l-Kasım!) Kuşkusuz Allah kıyamet günü gökleri bir parmağına, yedi kat yeri bir parmağına, dağları bir parmağına, ağaçları bir parmağına ve yaratıkları bir parmağına alır, sonra şöyle der : ’Bugün melik (padişah) benim.’ Bunun üzerine Resulullah (bir rivayette Yahudi’nin bu sözünü beğendiği ve tasdik ettiği için) ön dişleri görünecek şekilde gülümsemiş sonra da: ‘Onlar Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yeryüzü bütünüyle O’nun avucundadır, göklerde sağ elinde dürülmüş olacaktır.’ (Zümer 67) ayetini okumuştur.” (Buhari no:4811, Müslim no: 2786) _ “Hiçbir peygamber gönderilmiş olmasın ki (diğer bir rivayette Allah hiçbir peygamber göndermiş olmasın ki) o ümmetini, bir gözü kör (şaşı) olan yalancı Deccal’e karşı uyarmış olmasın. Dikkat edin gerçek şu ki, Deccal’in bir gözü kördür (şaşıdır). Şüphesiz Rabbiniz kör (şaşı) değildir. Deccal’in iki gözü arasında kafir yazlıdır.” Müslim de hadisin devamında şöyle bir ek vardır: “Sonra onu heceleyerek söyledi: KFR (yani kafir); onu her müslüman okur.” (Buhari no:7131, Müslim no:2933) _ “(Rabbimiz) daralmış, ümitsiz düşmüş halinize bakar” (Ahmed 4/12, İbn Mace no:181) _ “Kuşkusuz Allah Azze ve Celle uyumaz. Zaten uyuması da gerekmez. Mizanı (diğer bir rivayette adaleti) indirir ve kaldırır. Gündüzün amelinden önce gecenin ameli, gecenin amelinden önce de gündüzün ameli O’na yükseltilir (kaldırılır). O’nun örtüsü (perdesi) nurdur (Ebu Bekr’in rivayetinde perdesi ateştir). Onu bir açıverse yüzünün nurları, yaratıklarından gözünün erdiği (iliştiği) her şeyi yakar kavurur.” (Müslim no:179, İbn Mace no:195) _”Rabbimi (uykuda) en güzel surette gördüm... Ve Rabbimin avucunu, iki omuzumun (kürek kemiğimin) arasına koyduğunu gördüm. Öyle ki gönlümde (kalbimde) O’nun parmak uçlarının (diğer bir rivayette elinin) soğukluğunu hissettim.” (Ahmed 5/243, Tirmizi no:3235) Ancak bilin ki hadis kaynakların da belki yüzlercesi var ve bir kısmı da kütübü sitte( altı kitap) denen hadis kitaplarında ve yine bir kısmı da Buhari, Müslimin rivayetleridir. Böyle insan biçimci hadisler çok var. Mesela Allahın görülmesi ile ilgili rivayet var ki Buhari ve Müslim rivayet etmiş. Hatta o rivayette güneşin görüldüğü gibi apaçık şekilde Allah’ın görüleceği anlatılıyor. Bakın şimdi problemlere: Hal böyle olunca zaten piyasadaki kitapların tamamına yakını Allah’ı insan şeklinde kabul edenlere veya “Allah’ın şekli var” diyenlere ya da Allah’ı bir cisim gibi düşünenlere yani “Allah bir yerde ya da yöndedir” diyenlere, bu kitapların neredeyse tamamı kafir der. Hal böyle olunca şimdi bunları yani bu rivayetleri yorumlayanlar iki kısma ayrıldılar. Bir kısmı bu rivayetleri toptan reddettiler. Mesela Mutezile, Cehmiyye ve filozoflar gibi; yani "Resulullah böyle şey demez, bu rivayetler tümüyle uydurmadır" dediler. Bu kişilerin ikinci kısmı ise bu rivayetleri reddetmediler (Eş’ariler ve Maturidiler) ya da edemediler; hani Buhari, Müslim rivayet ediyor ya; bu sefer ne yaptılar? Şunu yaptılar: "Resulullah böyle söyledi ama bu sözler ile zahiri yani dış görünüşünü kasdetmedi" dediler ve bu rivayetleri uygun şekilde yorumlamaya giriştiler yani te’vil ettiler. Şimdi sorum size: Sizce Allah’ı cisim olarak düşünmek, şekli var demek, hareket eder demek (her hareket eden bir mekandadır, zira hareket bir mekandan diğer mekana olur) ve böyle inanmak kafirlik midir? Herhalde çoğunuz bu soruya “evet” dersiniz. Lakin bir sorun var; eğer siz bu rivayetleri reddetmezseniz, iki şık var: “Resulullah bu rivayet edilenlerin zahirini kasdetti yani Allah’ın cisim olduğuna inanarak ve Allah’ın eli vardır, gözü vardır, yüzü vardır şeklinde itikad etti” ya da “evet böyle söyledi ama dış görünüşünü değil başka manaları kasdetti yani mecazen böyle ifadeler kullandı" diyeceksiniz. Ama eğer siz: "Evet o, bunları söyledi ama mecazi olarak söyledi" derseniz, ben de size soruyorum: Ama bu insanların çoğunluğu bu rivayetleri görünce, duyunca nasıl bir Allah inancı içinde olurlar? Ben söyleyeyim: Ekseri insanlar bu hadislerde anlatılan rivayetleri dinlediklerinde, çoğunluğu anlatımın zahirine yani dış görünüşüne bakar ve öylece inanırlar. Siz "Resulu Ekrem evet öyle söyledi ama başka mana kasdetti" derseniz; halbuki insanların çoğunluğu bu rivayetleri dinlediklerinde Allahın bir şekli olduğunu ve Allahın cisim olduğunu düşünür. O halde böyle söylemek insanların çoğunluğunun küfre düşmesine sebep olmuyor mu? Bu da düşünülmesi gereken bir inceliktir. Bu durum görmezden gelinecek bir durum mudur? Size açıkça soruyorum: Eğer Resulullah, bu rivayetleri söylemişse ve söylediği gibi inanmışsa yani zahirini kasdetmişse, Allah’ın bir cisim gibi olduğuna inanarak söylemişse, soruyorum onu da (Resulullah) tekfir eder misiniz? ( kafirdir dermisiniz?) Eğer demezseniz, tarihte çıkmış gruplar vardır. Mesela "Müşebbihe, Mücessime" bunlar da bu rivayetlerin zahirine (dış görünüşlerine) bakarak Allah’ı cisim kabul etmişlerdir. Hatta içlerinde bazıları “Allah’ın eti, kanı, organları vardır” demişlerdir. O halde bunlarıda mı tekfir etmeyeceksiniz? Ben görüşümü şöyle bildireyim: Eğer resulullah bu sözleri Allah’ın cisim olduğuna inanarak söylemişse “kafirdir” derim. Eğer mecazi manada söylemişse, bu da uygun olmayan bir davranıştır. Zira bir çok insan bu lafların zahirine bakar ve öylece inanır. Dolayısıyla insanların küfre düşmesine sebep olur ki, bu davranışta bence küfürdür. Dediğim gibi eğer bu rivayetleri söylemişse durum dediğim gibidir. Ama bu rivayetler yalansa, yani böyle sözler söylememişse durum başkalık arzeder.
-
kursatotçuyu kendi söylemiş olduğu delille çürüteceğim
sen bu kafaylamı ilerlicen sen kuranın nasıl bir kitap olduğunu bilmiyor musun? hem araştır dediğim sana o mezheplerden ziyade filozofları incele ibn sina farabi bunlar bu konularda ne demiş. meşailik akımı nedir bunlara bak,sudur nazariyeisini incele. kuran ve hadislerin zahirine bakarsan zaten orada insan gibi bir ilah anlayışı mevcuttur allahın duygusumu olur? bak hadislerde allahın kızması hoşlanması kıskanması ve daha niceleri vardır dikkat lazım dikkat. ben ehli sünnetim diyonuz ve size anlatılanları incelemiyonuz ben eskiden ehli sünnettim şimdi ayrıldım. (amelde hanefiyim, itikaddan bahsediyom) ehli sünnet zahirciliktir. antropofomorfisttir, insanbiçimcitanrı anlayışı üzerine kuruludur. ne dediğini anlamaz bunlar. hem allah mekanda değildir derler hem de allahı ahirette baş gözümüzle göreceğiz derler. hem aleme hadis yani sonradan oldu derler, hemde allahın görmesi ezeli derler. madem öyle bunlara göre ezelde alem yoktu. o halde olmayan şey görülür mü? allah ezelde ne görüyordu bana söyler misin? "sonra alem olduğunda gördü" mü diceksiniz. bu laf ise şu anlama gelir: allahın görmesinde değişme oldu manasına gelir. önce görmüyordu sonra gördü gibi. yani bu işler taklitle yürümez. araştır, soruştur, incele! "ben ehli sünnetim heyyyyyyyy başkaları sapık yaaaaaaa" demekle bu işler yürümez. ***bak dedim yine diyorum, iş kurandan delil getirmeye kaldığında bir çokları kendine kurandan delil bulur . sen hep enam 148 . ayeti delil getirdin, (evet özgürlükçülerin kullandığı temel delillerdendir bu ayet) değil mi? şimdi sana bu kuranın nasıl bir kitap olduğunu göstereceğim: iyi bak aynı surenin 107 .ayetine : allah dileseydi ortak koşmazlardı. biz seni onların üzerine bir bekçi kılmadık. sen onların vekili de değilsin. gördün mü bu kitabın nasıl bir kitap olduğunu. benzeri lafı müşrikler söylüyor ve azarlanıyorlar yaaaa peki bu 148. ayeti nası yorumlamak gerekir? evvelden ben allahın irdesini inkar etmediğim zamanlarda şöyle yorumlamıştım: "burada müşrikler aslında doğru söylediler, ancak bu laflarıyla yaptıklarından ötürü sorgulanacak olmalarını kabul etmediklerinden dolayı bir kınama vardır" demiştim ve şunu eklemiştim: "Enbiya 23 teki "O yaptığından sorumlu değildir ancak onlar yaptıklarından sorgulanırlar." ayetindeki hususu inkar ettiklerinden kınandıklarını söylemiştim. ama artık allahın iradesini kabul etmediğimden şöyle diyorum: allah kuran ile hiçbir mana kasdetmedi ve kuran da hadistir (sonradandır) ve böyle ayetlerin olacağı ezeli lminde belliydi. bu bakımdan bu ayet böyle oldu diyorum. ve sana şunu hatırlatıyorum; kader hadislerine ne diyeceksin? hepsinde de kulların özgür iradesi yok dedi peygamber. ama bunu inkar ettiniz ve utanmadan ona inandığınızı söylüyorsunuz. bunu yüzyıllardan beri yapıyorsunuz. kader hadislerin hepsine baktım 200 civarı, hepsinde cebr ( kulların özgür iradesinin olmadığı inancı) anlatılır. ama işinize gelmediğinden ne zaman kader hadislerinden bahis açılsa şunu dersiniz: "peygamber bize bu konuyu tartışmayı yasakladı." ama şunu düşünmezsiniz, acaba neden yasakladı? cevabı basit: çünkü peygamber cebri anlattı yani hür iradesi insanın yoktur dedi ancak insanların anlayışı bunu bir türlü tam olarak alamıyordu ve devamlı sorular olacağını biliyordu. bunu kestirip attı ve hayır şer allahtandır deyip kısa ifadelerle kulun özgür olmadığını ve herşeyi allahın zorla yaptırdığını bildirdi. ve ne kadar tartışılırsa o insanlar bunun dibine varamazlar düşüncesiyle bu konuyu tartışmayı yasakladı. ama siz bu yasaklamayı kendi lehinize çeviriyor ve hem kader hadislerinde anlatılan şekildeki manaya yani cebre, inanmıyorsunuz, hem de bu hadislerden bahis açılınca sıkışacağınızı bildiğinizden: "bu konuda tartışmak yasak" deyip işi kapatıyorsunuz. böylece kendinizce bir taşla iki kuş vurmuş oluyorsunuz. hem peygambere uyuyorum imajı verip hem de bu imajı kullanarak kader hadislerinden bahsetmekten kurtulmuş oluyorsunuz! tekrar diyorum ki ben sizi sizden bin kat iyi tanırım, yaptığınız bütün laf oyunlarını sizden iyi bilirim. piyasadaki kader ile ilgili kitapların neredeyse hepsini okudum. ama bunu ilk siz yapmıyorsunuz. yüzyıllardır bu böyle devam ediyor. son 500 yıldır bu böyle. kitabımda sizin mezhebinizin (maturidi) iç yüzünü de gösterdim. mezhep imamınızın dediğinin tersini şimdi nasıl savunduğunuzu da gösterdim ( siz cüzi iradeyi allah yaratmaz dersiniz ama o yani Ebu Mansur Maturidi böyle demedi. hatta sonradan olan herşeyi allah yaratmıştır dedi, ki siz cüzi iradeye sonradandır diyorsunuz zaten) hepsini araştırdım. kitabımda mezhep imamınızın "kitabu-t tevhid" adlı kitabındaki çelişkileride gösterdim. siz busunuz kitap şurda: www.islamdakader.cjb.net
-
insanın özgür iradesi yoktur
alakası yok evet ona da bu hatayı yaptıran allahtır ama bu fiili yapan yani üzerinde taşıyan nursidir ben bu fiilleri nursiye nispet ettim. tekrarlıyorum kim ki özgür irade var der, o adam bu işleri bilmiyordur bu kadar basit. soruma yanıt vermedin ki. bida soruyom:"koç dedi: "EVET ALLAHIN İRADESİ İLE OLUR.KIZINA TECAVÜZ EDEN. ALLAHIN İRADESİ İLE AMA ALLAHIN RIZASI DAHİLİNDE DEĞİL." cevap: demek kızına tecavüz edenin bu fiilini allahın iradesi ile olduğunu kabul ediyorsun? o halde şu soruma yanıt ver: peki şahıs bu eylemi yani tecavüz eylemini yapmadan önce mi allah bu eylemi irade etmişti yani dilemişti? cevap bekliyorum devamını getirecem. not: rica ediyorum bu arkadaşın vereceği yanıta diğerleri de yorum yapsın. onun dediği lafı diyorlar mı demiyorlar mı ? eğer demiyorlarsa neden olduğunu anlatsınlar." irade konusuna gelince 50 sefer anlattım forumlarda bunu ve bunu iddia ettikten sonra yüzlerce defa "felsefe, din felsefesi" kitaplarında bunu gördüm. dediğim gibi yani iradesi yoktur. onun ilmi ise fiili bir bilgi yani belirleyici ve etkileyici ve de zorlayıcıdır. hala zahirciliği ( dış anlamlara bağlılık, insanbiçimci ilah anlayışı savunumu) sürdürüyorsunuz. biz bu yollardan geçmedik mi sanıyorsunuz? biz kelam okumadık mı, diyorum ki : kelam kitapları da zahiricilikten kurtulamadı. insanbiçimci bir ilah anlatımı mevcut kelamda. bunu anlayın ve dediklerimi anlamıyorsunuz diye ben mi suçlu olacağım yani? oku meşşailik, ibn sina ve farabinin anlatımlarında bunlar var.
-
ateistlerekarşı dev delil
soruma yanıt vermedin ki. bida soruyom:"koç dedi: "EVET ALLAHIN İRADESİ İLE OLUR.KIZINA TECAVÜZ EDEN. ALLAHIN İRADESİ İLE AMA ALLAHIN RIZASI DAHİLİNDE DEĞİL." cevap: demek kızına tecavüz edenin bu fiilini allahın iradesi ile olduğunu kabul ediyorsun? o halde şu soruma yanıt ver: peki şahıs bu eylemi yani tecavüz eylemini yapmadan önce mi allah bu eylemi irade etmişti yani dilemişti? cevap bekliyorum devamını getirecem. not: rica ediyorum bu arkadaşın vereceği yanıta diğerleri de yorum yapsın. onun dediği lafı diyorlar mı demiyorlar mı ? eğer demiyorlarsa neden olduğunu anlatsınlar." irade konusuna gelince 50 sefer anlattım forumlarda bunu ve bunu iddia ettikten sonra yüzlerce defa "felsefe, din felsefesi" kitaplarında bunu gördüm. dediğim gibi yani iradesi yoktur. onun ilmi ise fiili bir bilgi yani belirleyici ve etkileyici ve de zorlayıcıdır. hala zahirciliği ( dış anlamlara bağlılık, insanbiçimci ilah anlayışı savunumu) sürdürüyorsunuz. biz bu yollardan geçmedik mi sanıyorsunuz? biz kelam okumadık mı, diyorum ki : kelam kitapları da zahiricilikten kurtulamadı. insanbiçimci bir ilah anlatımı mevcut kelamda. bunu anlayın ve dediklerimi anlamıyorsunuz diye ben mi suçlu olacağım yani? oku meşşailik, ibn sina ve farabinin anlatımlarında bunlar var.
-
ateistlerekarşı dev delil
albatros: ne ahber? albatros: ne haber? . . . kabulmü albatros: etkiye karşı yorum yapıyorum ama.. albatros: tepkimde buna göre.. kursat: ama yorumunda başka bir etkiden olmuyomu kursat: evet Aşağıdaki ileti tüm alıcılara teslim edilemedi: evet
-
ateistlerekarşı dev delil
bak eğer allah bizim hareketlerimizi önceden zaman olarak biliyorsa bu demek ki zaman olarak bizim fiillerimiz yokkende allahın ilminde bunlar belli idi manası çıkar. halbuki biz; allahın bilgisinde yokken bu fiil meydana geldi diyemiyoruz. dolayısıyla zaman olarak önceden, bu fiil yokkende ilminde bu vardı. dolayısıyla bu durumda bizim fiillerimiz allahın ilmine tabi olmuş olmadımı? tabi olmak kabul etmek tasdik etmek manalarına ve etkilenmek manalarına da gelir.