Zıplanacak içerik

sardunyam

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. sardunyam şurada cevap verdi: diloş başlık Kadın Erkek İlişkileri
    Kadının Günlüğü Bugün üç yıl bitti. Onun karşısına gelinlikle çıktığım günkü kadar mutluyum. Tanrım, onu ne kadar seviyorum. Mükemmel bir erkek,cazibeli, yakışıklı, anlayışlı,sevecen, her şey var. Bugün Cumartesi,bıraktım arkadaşlarıyla eğlensin. En sevdiği yemek olan pastırmalı Kurufasulye ile pilav yapıyorum. Pişti, demleniyor.Banyo yaptım, en sevdiği kıyafeti giydim. Yemekten sonra, şöminenin karşısına bir şişe kırmızı şarapla uzanacağız.. Eve geldi sonunda. Beni öpüşü biraz soğuktu, aklı başka yerde sanki. Aman Tanrım, yoksa? Tüm cilvelerime rağmen, bana yanaşmadı. Arkadaşlarıyla ne yaptığını sordum, ağzında birşeyler Geveledi. Yemekte biraz keyfi yerine gelir gibi oldu, ama hala dalgın,hala uzak,hala kabuğuna çekilmiş. Herhalde ÖTEKİNİ düşünüyor.Benden genç mi acaba? İşyerindeki sarışın pazarlama temsilcisi olmasın? Şöminenin karşısında şarabımızı yudumlarken, artık dayanamadım "neyin var?" diye sordum. Gülümsedi, zoraki bir gülümseme, acı dolu, uzaklık dolu.. "Yok birşeyim" diye geçiştirdi. O gürül gürül yanan aşkın bu kadar çabuk biteceğine inanamıyorum, daha dün bana ebediyete kadar benimle olmak istediğini söylüyordu. Bugün aramızda iletişim kopukluğu başladı bile.Belki de kilo alıyorum. Çok mu vır vır yapıyorum? Elini tuttum. Elimi okşadı,ama eller hissiz, parmak uçları soğuk... Stepe başlasam? Çocuk istesem? Yalan, yalan, yalan. Kendimi kandırmaktan başka bir şey değil bunlar. Bitti...Bittti...Bitti. Tanrım, ölmek istiyorum. Kendimi son kez onun kollarına attım. Ağlaya ağlaya uykuya dalmışım. Erkeğin Günlüğü : Öff be, FENERBAHÇE YİNE yenildi. Ama, kuru fasülye güzeldi...
  2. En çok neye şaşırıyorum... Dünyada ve ülkemizdeki son gelişmeleri konuşurken “Artık şaşırmıyorum, hiçbir şeye şaşırmıyorum” diyor arkadaşım. Al benden de o kadar!.. Demeye hazırlanırken içimden bir ses tutuyor beni. Çünkü ben hâlâ şaşırıyorum. Neye mi? Hayır! Ne televizyonlardaki kimi programlara ne de bir saksıda çoktan kurudu sandığım bir dalın birdenbire çiçeklenivermesine şaşırıyorum. Şu ömrümde ne çok insan öldürüldü, ne çok arkadaş kaybettik, ne çok hayat paramparça edildi; hepsi de siyasal gerekçelere dayandırıldı. Bu berbat filmin hâlâ vizyonda olmasına ve bizim hâlâ “seyirci” oluşumuza da şaşırmıyorum. Bu yıl kış mevsiminin gelmek bilmemesi bile şaşırtmıyor beni. Tamam! Kendime şaşar gibi oluyorum bazen. Artık beni hiçbir şey huysuzlandırmaz, kızdırmaz diye içimden geçirirken ve uslu uslu yaşayıp giderken öfkenin kapımı çalıvermesine şaşıyor gibi oluyorum da... Beni asıl şaşırtan şey ne biliyor musunuz? Ortalama hayatlarımız. En çok sıradan insanların sıradan hayatları şaşırtıyor beni... Çünkü bunca hayhuyun, bunca koşuşturmacanın içinde “varoluş” umuzu azıcık olsun sorgulamadan yılları geçirmek garip bir şey! Bunu hiç sorgulamadan birbirimizi ve ortalığı kırıp dökmek iyice garip! Arkadaşıma günümüz insanının akıntıya kapılıp gitmeyi normal bulmasını ve günümüzde hayat denen şeyin işi merkeze alarak örgütlendiğini, iş dışındaki her şeyin “işsizler” için bile teferruat sayıldığını anlatmaya çalışıyorum. Bunun bir tür “uyku” olduğunu; her sabah yeni bir “uyku”ya uyandığımızı da dile getiriyorum. “Anlıyorum” diyor arkadaşım ama anladığından emin olamıyorum. “Hayatımız” diye ne varsa sanki hepsi mecburen, mecburiyetten... Peki kim mecbur ediyor? Tanrı mı? Hayır. Hiçbir dinde ve insanlığın binlerce yıllık hiçbir kutsal geleneğinde insanın “ne için döndüğü belli olmayan bir çarkın esiri olarak” yaşamasını onaylayan bir söze rastlayamayız. Öyleyse neden? Neden böyle yaşıyoruz? Gençlik gelip geçtikten sonra işin bu yanını uzun uzadıya soran, sorgulayan kalmıyor! Okullara gidiyoruz. Çok şeyi ezberliyor, okul bitince hepsini yarım yamalak hatırlıyoruz. Yine de eğer talihliysek eskilerin deyimiyle bir “baltaya sap” da oluyoruz. Çalışıyoruz, çoluğa çocuğa karışıyoruz... Bu serüvene hep dert, hep sıkıntı, hep patırtı gürültü egemen oluyor. Allahtan birileri bize mutluluğun “an”lardan ibaret olduğunu söylemiş de (yoksa yutturmuş mu demeli?) o sayede ara ara “mutlu” olduğumuza inanıyor, bunu büyük marifet sayıyoruz. Çevre tarafından başarılı biri sayılıyorsak gururlanıyoruz, değilsek ezikliğimizi ya içimize atıyor ya da ezikliğin zehirli iğnelerini yakınımızdakilere batırıp rahatlıyoruz. Para, hem sevgili hem de düşman... İşimiz gücümüz, aklımız fikrimiz hep parada... Çocuklar iyi yetişsin diye bin deveye hendek atlatıyoruz. Herkesin gittiği yerlere biz de gidelim, herkesin tattıklarını biz de tadalım diye çırpınıyoruz. Seviyoruz ama sevmediklerimizin altını çize çize... Neşeleniyoruz ama üzüntüden koşarak kaçar gibi... Depresyona giriyoruz; “yetti artık!” der gibi; “yetti bu anlamsız hayat!” Depresyondan çıkıyoruz; “aman o yalan bu yalan, al biraz da sen oyalan!” çağrısına uyar gibi... Zaman geçiyor. Yaşlanıyoruz. Yaşlanmamıza rağmen bu hayhuyu ciddiye almayı sürdürüyoruz. Hatta daha da ciddiye alıyoruz. Sanki ne kadar ciddiye alırsak o kadar daha uzun süre yaşayacakmışız gibi! Ama... Yine de... Sonunda... Mutlaka ölüyoruz. “Başka türlü ve yepyeni bir hayat mümkün mü?” diye sormadan... “Nereden geldik, nereye gidiyoruz?” sorusunu en derinlerimize bastırarak... “İçine kıstırıldığımız ve sürekli işleyip duran şu çarkın dışına çıkmak imkânsız mı?” diye bir kez bile aklımıza getirmeden... Akıp giden takvim zamanına kayıtsız koşulsuz teslim olarak yaşayıp ölüyoruz. Ben işte bu teslimiyete şaşırıyorum. Yeryüzünde dönüp duran ve adına insan ömrü denen milyarca çarkın dönerken çıkardığı uğultu kulaklarımı sağır ediyor. Haşmet Babaoğlu
  3. diloşum biz bi yerdeyiz bi gökte sen zannetme bunlar oluyor bedenle bizim ruhumuz çelebi, artık gönül nereye konmak dilerse
  4. teşekkür ederim sayın tarafsız her fikir önce bir teoridir bazıları zamanla ispatlanır ve kabul edilir değişmezler olur. bilim adamlarının yaptığı tüm araştırmalar önce teoridir deneyimlemek mümkün olursa ya ispat edilir ya çürütülür. inanç faktörü onun için bu açıdan değerlendirilmelidir teoride olsa bazılarımız teoriye göre sorguladıkları evrende aradıkları cevapları tam manasıyla bulamasalarda akıl yürütürken ben tesadüfün olasılıklarını düşük görüyorum o yüzden bütün bu varlığı yaratan bir güç olmalıdır demesi bile inanmasına yeterli bir cevaptır. kimilerine yetmez onlar daha somut cevaplar arar zaten oda hiç kimseyi bağlamaz. kimi yetinir kimi yetinmez önemli olan "din, dil, ırk, başarı, güç" gibi ibarelerden önce insan olduğunu unutmamaktır. Zaten insan olmayan için bu ibarelerinde bir önemi yokki... ben Allah'a inanıyorum, kendi sorgularıma yeterli cevabı bulduğumu düşünüyorum şimdi inançla alakalı olmayan insanla alakası olan sorgularım var... Evrim nedir? Tam olarak nasıl gerçekleşmektedir? Evrimin kuralları nelerdir? Bir canlı ne kadar süre içerisinde evrimleşebilir? bunlarında cevabı net değil ama kendilerince yeterli buldukları yanıtlar olduğunu düşünenler kabul ediyor ve evrime inanıyor...
  5. İzafiyet Teorisi nedir? Tam Türkçesi ''Görecelik Teorisi'' olan izafiyet teorisi üç bölüme ayrılır.Bir bölümü çeşitli hızlardaki araçlar veya maddelerde geçen zamanın, uzay-zaman içinde değişik konumlarda bulunan gözlemcilere göre ''göreceli'' olduğunu varsayan bir teoridir.Ünlü fizikçi Einstein, sonlu ve eğrisel olduğunu düşündüğü evrenin dört boyutlu olduğunu, dördüncü boyutun zaman olduğunu ileri sürmüştü.Mesela ışık hızına yakın bir süratle giden bir uzay gemisini, dünyada ikizi bulunan birinin kullandığını varsayalım.10 yıllık bir seyahate çıkıp dünyaya geri döndüğünde, uzay gemisini kullanan ikiz, dünyada kendisini bekleyen ikizinden daha genç olarak dünyaya ayak basacaktır.Uzay gemisini kullanan ikiz ışık hızına yakın bir süratle hareket ettiği için, onun saatiyle on yıl , dünyadaki kardeşinin saatiyle 15-20 yıl olabilecektir. Einstein izafiyet teorisini ortaya attığından bu yana, fizikçiler dünya üzerinde dört boyut bulunduğunu kabül ediyorlar.O zamana kadar bilinen ve kabül gören üç boyut olan uzunluk, yükseklik ve genişliğe ek olan diğer fiziksel boyut ise zaman olarak biliniyor.Matematiksel olarak da kabül gören 4'üncü boyut, diğer üç boyuta eşit değer taşıyor.Ancak insanlar dünya üzerinde üç boyutta, her yönde hareket edebiliyorlar yani, yukarı ve aşağı, sola ve sağa, ileri ve geri. Ancak zamanda sadece ileri doğru hareket edebiliyorlar, zamanda geriye doğru hareket hiçbir zaman gerçekleşmiyor.Fakat fizik kanunlarında, zamanın geriye doğru hareket edemeyeceğini söyleyen bir kural mevcut değil.Zaten Einstein'in bu konuda ispatladığı hareket denklemi de zaman geriye döndürüldüğünde gayet iyi çalışıyor.Ancak henüz hiç kimse zamanda geriye seyahat etmeyi başaramadı. ALINTI Zamanın izafiyeti teorisini birgün zamanda geriye yolculuk yapılırsa kanıtlayacaklar. Gerçi bu görecelilik kabul edilmiştir. Allah'ın ol hükmünü değerlendirken zamanı "an" ve "geçmiş/gelecek" olarak değerlendirmekle anlayamayız. Milyon yıl kavramı bizler için var çünkü maddenin bir ömrü var... Oysa bahsedilen patlamadan bu yana gelinen zaman teoriye göre ''zaman geçici bir şey midir, yoksa her zaman mevcut olmuş mudur'' teorisiyle başka bir görecelik kazanmıştır... selamlar
  6. Psikoloji bilimi insanın bedenden fazlası olduğunu kabul etmeseydi onun iç dünyasını araştırma gereği duyarmıydı... Ruhu hasta olarak kabul edilenlere bedeni bir tedavi uygulamadıkları zaman onların zihinlerine/bilinçlerine hitab ediyorlar bilim insanın duygu ve derinlik taşıdığını kabul ediyor ki bu yöndede araştırma yapılıyor. acaba birileride ruhu ve bilimi istedikleri gibi mi yorumluyorlar?
  7. Sayın boşig ben ne anlattığınızı anlıyorum, aslında diğer arkadaşlarda anlıyorlar ama ateist bakış açısında bazı önkabuller var o yüzden manayı başka yere çekme gayreti görüyorum... Kuran'ın evrenselliği O'na iman etmiş olanlar için tartışmasızdır. Aklı selim insanlar bilir ki, Kuran 1400 yıl önceki toplumsal sorunlara temas ettiği gibi evrensel meseleleride betimlemiştir. Her zamanın kabulleri ve kendi içerisinde gelişmiş koşulları var günümüzde uygulanmayan hükümleri yok saymadığımız gibi kendi oluşumları içerisinde değerlendiriyoruz. Bu kendimize göre yorumlamak değil tam tersi doğru olanı anlamaya ve uygulamaya çalışmaktır. Kuran karanlık bir çağda cehaletin içerisinde kalmış bir topluma gönderildi. Ve geçmiş hükümleri ortadan kaldırdı ve insanlara kurtuluşun yolunu gösterdi. Bu demek değilki insan düşünmeyecek ve gelişmiş algısıyla değerlendirmeyecek... Bir noktadan başlayıp ilerleyerek gelişmeyecek... Allah'ın insanı muhattab alması ve güvenmesinin delilidir Kuran... Bazı konularda yorum farklılıkları olması çok doğal ama genelde Kuran bütünüyle kabul edilmiştir ve yorumlanmaya devam edilecektir. Belkide rahatsızlık duyulan budur zamanın şartlarına da cevap verebilmesinden ötürü rahatsızlık duyanlar kendinize göre yorumluyorsunuz diyorlar. Kuran O'nu okuyan her bireye kendi algısı ölçüsünce cevap veriyor ama her okuyanın anladığından fazlasıdır Kuran... Zaman değişiyor ama insan değişmiyor bazı durumlarda ve Kuran okuduğunuzda özellikle belirttiği kişiliklerin hiç değişmediğini görüyoruz... Bakara 212 İğreti/sefil hayat küfre sapanlara süslü gösterilmiştir; onlar, iman sahipleriyle alay ederler. Takvaya sarılanlar, kıyamet günü onların tepelerinde olacaktır. Allah, dilediğini hesapsız bir biçimde rızıklandırır. Nisa 78 Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik isabet ettiğinde, "Bu, Allah katındandır!" derler. Ama kendilerine bir kötülük dokunduğunda, "Bu senin yüzündendir." derler. De ki: "Hepsi, Allah katındandır." Şu topluluğa ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar! Nisa 140 Allah, Kitap'ta size şunu da indirmiştir: Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini, bu ayetlerle alay edildiğini işittiğinizde, bir başka lakırdıya dalıp gittikleri zamana kadar, o münafıkların yanında oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi sayılırsınız.Hiç kuşkusuz Allah, münafıklarla kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir. Maide 28 Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmayacağım. Şu bir gerçek ki, ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." Tevbe 101 Çevrenizdeki Bedevî Araplardan münafıklar var. Medine halkından da münafıklığa iyice alışmış olanlar var. Sen bilmezsin onları. Ama biz biliriz onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba itilecekler.
  8. sevgili arkadaşım Bir kürt ben kürdüm dediğinde saygı duyuyoruz, ermeni ermeniyim dediğinde saygı duyuyoruz, falanca ne olduğunu söylediğinde de saygı duyuyoruz ama türk'üm dediğimizde biz ırkçı oluyoruz... ben bunu anlayamıyorum. geniş perspektiften bakıyorum ama herkese hoşgörü göstermeye biz zorlanıyorken bize hoşgörü gösterilmemesini anlayamıyorum... Türkiye'de yaşayan kendilerine azınlık diyen ayrılıkçı fikirlilere herkes sahip çıkıyor, ama Türkiye'de yaşayan ve ben Türk'üm diyenlere kimse destek olmuyor... aksine yalnızlığa itiliyor kendi ülkesine yabancı kalmış gibi oluyor. katili kınarken ardından bir milleti karalamaya çalışmak hoşgörü gösterilebilecek bir davranış değil en azından ben buna hoşbakamıyorum... cenazenin ardından yunanistanda ve çeşitli avrupa ülkelerinde Türkler aleyhine sloganlar atılıp yürüyüşler yapıldı 17 yaşında aklı sulanmış bir serserinin (ardında hangi karanlık güç varsa artık) yaptığı pislikten koskoca bir milleti sorumlu tutuyorlar buna hoşgörü göstermek pek mümkün değil...
  9. Seni Seviyordum Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi... Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte... Güldüğü zaman yukarıya bakardı; Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı... Ne güzeldiler sen bilmiyordun... BEN SENİ SEVİYORDUM... Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu Geri dönüyordu, çoğalarak Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun Kalp ağrısı oluyordun, Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun, Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk, Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk Cesurduk... Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller... Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun... Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları Derken bir gün uzaktan gördüm seni... Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı Kalbimi acıttı her zamanki gibi... Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi... İclal Aydın
  10. Uğur Mumcu gibi insanlara ihtiyacımız var, karanlığa mum yakacak cesareti olanlara ihtiyacımız var, ülke çıkarını, herşeyin önünde tutacaklara ihtiyacımız var, aydınlara, dürüst insanlara, yüzünde maskesi olmayanlara... Nur içinde yatsın saygı ve rahmetle anıyorum...
  11. Canım arkadaşım gloria Burada yazan hiç kimsenin en azından kendi adıma söyleyim benim ölenle bir derdim yok, ölenin kimliği ilede yok, kökeni ilede yok, düşüce özgürlüğü ise bütün insanların hakkı, eleştirmeye herkesin hakkı var, ülkede cereyan eden sıkıntılardan bireysel sıkıntılarımızdan şikayet etmeye, haksızlıklara direnmeye hepimizin hakkı var... ama öldürenle meselemiz yok mu? elbette var, hiç kimse eline silah alıp fikrini, kökenini, ırkını beğenmediği bir insanı öldüremez... bir ırk diğer bir ırka üstünlük taslayamaz, bir canı almaya hakkı olamaz ve katillerle övünecek kadar da çiğ fikirlilik olamaz. yalnız burada dile getirmeye çalıştığımız şeyde beni rahatsız eden söylemlerdi... Sokaklarda hepimiz Ermeniyiz denmesini hoş bulmadım, o zaman nerede bu vatanın Türkleri... Bugün Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümü o bir aydındı, düşünürdü, karanlık fikirliler onuda ailesinden canından, vatanından ettiler ve onun gibi nicelerini... onlar ölürken neredeydi bu Türkler??? yani kendilerine ermeniyiz diyenler? ben buna bir ölüyü kullanmak diyorum, ceset üzerinden siyaset yapmak diyorum. Katili kınadığım gibi ölünün üzerinden siyaset yapanlarıda kınıyorum. bu cinayet hepimizi yaraladı... ama cinayetin ardından gelen olaylarda yaralıyor... bilmiyorum anlatabiliyor muyum?
  12. Sevgili gloria Senin neye tepki verdiğini anlamadım. Biz ermeni değiliz demekte sonuçta bir ifade özgürlüğü değilmi? Bir Ermeni asıllı Türk vatandaşının düşüncelerinden ötürü öldürülmüş olmasını onaylamak ne mümkün... ama Ermenilerce katledilmiş ateşelerimizin, büyükelçilerimizin öldürülmesinde Ermeniler hepimiz Türk'üz gibi bir ifade kullandılar mı? Bizi her alanda yalnız bırakan dünya devletleri bu cinayetten pay çıkartmaya çalışıyorlar bir kısım güçlerde bunu kullanmak istiyorlar. Sokakta hepimiz Ermeniyiz diyenlere hoşgörü ile bakanların hepimiz Türk'üz diyenlere ya da biz Ermeni değiliz diyenlerede aynı hoşgörüyü göstermesi gerekirdi. bu cinayetin sorumluluğunu ulusalcı, milliyetçi insanların üzerine yıkmaya hiç kimsenin hakkı olamaz. Türk'e Türklüğe hakaret edebilmenin yollarını arayanlar milliyetçileri ırkçılıkla suçluyorlar... Atatürk milliyetçiliği ırkçılık değil ve bunu benimseyen hiç kimse Türk olmayana hakaret etmez. Bizler biliyoruz ki Türk Milleti pek çok etnik farklılığı olan insanların oluşturduğu millettir. Kendisine Türk diyende Türk kabul edilir. Atatürk "ne mutlu Türk olanlara" dememiş, "ne mutlu Türk'üm diyene" demiş... demekki bu kendini ne bildiğine bağlı... selamlar
  13. Allah rahmet eylesin, toprağı bol olsun...
  14. Cinayeti ilk duyduğum anda başımıza neler geleceğini tahmin etmiştim. Bütün dünya bu elim cinayeti soykırıma destek olacak bir eylem gibi göstermeye çalışacak diye düşündüm. Diaspora bizi yanıltmadı hemen icraatlara başladı. Hrant Dink'te herşeyden önce bir Türk vatandaşıydı, Ermeni asıllı olması bunu değiştiremezki... Ermeni diasporası yaşarken kendi ırkından olan gazeteciye sahip çıkmadı çünkü onlarında hoşuna giden şeyler söylemiyordu ama şimdi ortada bir cinayet var bunu hertürlü siyasi amaç için kullanacaklar... Oysa yıllar önce öldürülen büyükelçilerimiz, ateşelerimiz de aynı türden bir cinayete kurban gittiler. O zaman dünya bunu umursadımı, Ermeniler kınama yayınladımı, bakanlarını cenaze törenine gönderdimi? Bu topraklarda hala birlikte yaşadığımız binlerce Ermeni asıllı Türk vatandaşları var mutlaka çeşitli sıkıntıları vardır ama düşünüyorum da Ermenistan'da yaşayan Türk asıllıların sıkıntıları kimin umurunda??? Azerilere yaşattıkları kimlerin umurunda? Türkmenlerin yaşadıkları??? Bende hepimiz ermeniyiz sloganına katılmıyorum... Ben bu dünyada en çok yalnız bırakılmış milletin evladıyım... Türk'üm... Bizim soydaşlarımızın kıyımına kulak tıkayan dünyanın bundan sonra söyleyeceği yalan, uydurma, kasıtlı beyanlarda umurumda değil... Eşitlikse herkese, düşünce özgürlüğü ise hepimize, haklar ise hepimize, bir teroristi iade etmeyen Belçika, soykırım yoktur demeyi suç sayan Fransa, bizi her konuda köşeye sıkıştırmak isteyen ab ve abd artık bu çifte standartları bize yutturamaz... Bizden daha demokrat olamayanlar bize demokrasi dersi vermeye kalkmasınlar...
  15. cıkcıkcık ayıp sana ablaya aklı başında diil mi diyosun sen?
  16. ne hı'sı yaww sen fanatik beşiktaşlı değilmisin fenetik eşk neyse onu yaşhaaa
  17. tabi canım yapmazsınız bilirim
  18. KELEBEK KANADINDA AŞK Zamanlar Güneş ekilip, yıldız biçilen zamanlardı. Hatırlıyorum... Ya önce sen vardın yürek olarak içimde Ya da aşk vardı önce Gelip içimde kestiğin Hatırlamıyorum... Ben imkansıza dudak bükerdim Sense halime gülerdin... Olsun! O günlerde ben Biraz mutlu biraz umutlu Biraz içliydim Doğrusu en çok da Kelebeklerin kanadına işlediğin Aşkından dertliydim... Ama o zamanlar Güneş ekilip yıldız biçilen Zamanlardı Aşk dediğin belki de Geceye veda etmeyen bir ay’dı... Türküler saklardın derinlerinde Sazından kaçak... Bilmezdin. Ben görürdüm duyardım da Sen bir kez olsun söylemezdin Korkularını zaten Kimselere vermezdin... Ve böylece Sen yağmura Yağmur benim gözlerime hasret Yaşardık... Heyhat! Hep ama hep O imkansıza takıldın da sen Ve belki de bu yüzden Aşk gelip bizi sarsınca yüreklerimizden: Ben ağlardım gözlerim gülerdi... Sen gülerdin gözlerin susardı... Şimdi ben O zamanların renklerini unuttum. Belki mavi, belki sarı, belki aktı... Hatırladığım tek şey Güneşle yıldız arkadaştı... Bilenler bilirdi Çok sevmiştik biz Çok! Ben gönlümden Sen dilinden... Ben unutsam da şimdi Sen hatırlarsın. Sesinde ufacık bir hüzün olsa Ya da acıtan bir özlem gözlerinde Bembeyaz gecelerinde gelirdim sana bu şehrin... Gelirdim... Gönlümden... Ve sen “Hoş geldin" derdin Dilinden.... Kocaman bir çocuktum o zamanlar Belli! Dil nedir, gönül ne? Anlamını bildiğim Şüpheli! Şimdi söyle bana! Kaldıysa geriye ne kaldı? Tek tarafı hesaplı bir sevda Niyeti bozuk bir dava Bir de Sadece dağlara caka satan bir sema... Ama ben bunların hepsini sevdim. Şaşacak bir şey yok! Dedim ya... Ben Güneş ekilip yıldız biçilen zamanlardan geldim... Sonraları Belki de hiç gülmedim Ve sen Kelebeklerin ömrünün üç gün olduğunu Hiç bilmedin!
  19. kız leyla en çok kendimi sevmem bizzat kendim bilirim Italik yürüyüşlüm, Bold bakışlı sevdiğim... Öyle bir halt yedim ki, sakın affetme beni siyahx aklımız başımızda tabikide görmüyomusun?
  20. eve sarhoş geldiğimde. az dayağını yemedim. arasıra rejim yapardın, ama ihtiyacın vardı. hükümet gibi karıydın şerefsizim. komşunun çocukları vardı, bizim oğlanın kafasını yarmışlardı beraber çocuk bahçesine giderdiniz. ben televizyonda maça bakardım. ne işim var çocuk parkında. hele bi dur ayaklarımı yıkayam
  21. psikopatik eşkim menim gulig şeele fil kimin bişey olii eşkim tombilik eşkim men sene ne diyim otantik eşkte çoh gözel oliii biliymisen biz zaten uçuktuk sen yenimi farkettin böcük? fenetik eşk neyse onu yaşayah... buda sana gelsin (karakartal)
  22. ben senin beni bulma ihtimalini sevdim hatta seni sevme ihtimalimi de sevdim
  23. tek tek basaraktan bade süzerekten inci dizerekten gel canım gel amman haydaaaaaaaaaaaaaaaa ben sizin dedikodu yapma ihtimalinizi sevdim
  24. Bir avuç bölücü zihniyete ve bütün dünyaya ibret olsun bu cenaze töreni... Binlerce vatandaş müslümanı, hristiyanı, kürdü, lazı, ermenisi bugün Türkiye vatandaşı olduklarını tüm dünyaya gösterdiler. bir kişinin işlediği cinayet bir millete mal edilmez ve Türk milletinin çoğunluğu böyle düşünüyor. Biz ulus milletiz, 1000'lerce yıldır bu topraklarda beraber yaşadık, beraber öldük, etnik kökenlerimiz bizi birleştirmeye mani olmadı... olmayacaktır... Yaşasın Türk Milleti... Sabah Gazetesi Rahşan Gülşan'ın yazısı... Ogün, biz şimdi ne yapacağız? Ogün sen cuma günü öğleden sonra Hrant Dink'in ve sonra bizim hayatımıza hunharca bir giriş yaptın. Aklımızı durdurdun, kalplerimize fazla mesai yaptırdın. Can evimizden vurdun ya da Yılmaz Erdoğan'ın dediği gibi 'Kalbimizin Hrant Dink yanından' vurdun. Sen ne yaptığının farkında mısın? Veya bizim şimdi ne yapacağımızı hiç düşündün mü? Sen hiç 'Genocide' diye bir kelime duydun mu? Soykırım'ın İngilizcesi. Sen hiç hayatında 'bbc.co.uk' veya 'cnn.com' adlı internet sitelerine girdin mi internet kafelere gittiğinde? Anlıyorum, sen internette MSN'de chat yapmayı filan seviyorsun... AĞZIMIZI AÇAMIYORUZ Bizler bu sitelere her sabah girer bakardık; dünyada neler oluyor, Türkiye ile, AB süreci ile ilgili haberler çıkıyor mu diye. Ama cumadan beri giremiyoruz, bakamıyoruz. Çünkü ülkemizin adının geçtiği her cümlede o güzel insanın öldürüldüğü haberi yer alıyor. Sadece bu yer alsa iyi. Bir de 'Genocide' kelimesi geçiyor. 1915 yılından kaldığı söylenen fotoğraflar yayımlanıyor. Biliyorsun yazılarımızda hatta konuşurken bile 'sözde' kelimesini eklemek durumunda hissediyoruz kendimizi. Ama artık ağzımızı bile açamaz hale geldik Ogün. Ne düşüneceğimizi, ne yapacağımızı pek bilmiyoruz. İyi bir eğitim almış olsaydın, İngilizce bilirdin. Belki o zaman internet kafeler senin için chat ve oyun merkezi olmazdı. Dünyayı, senin kulağına üfleyen 'abi'lerinden değil kendi gözlerinle izlerdin. Ama evet biliyorum, yaşadığın yerde iyi bir eğitim alma şansın olmamış. Belki sizin nesli kaybettik ama AB'ye umut bağlamıştık Ogün. Yaşam standartlarımız yükselir, eğitim standartları yükselir demiştik. Ama şimdi bazı çevreler ülkemizde soykırımın devam ettiğini söylüyorlar. Hatta 'Independent' gazetesi Hrant Dink'in 1.5 milyon birinci kurban olduğunu yazdı. Bir de o tuhaf 'Insulting Turkishness' (Türklüğü küçük düşürme suçu) ve 301'den mahkum olmasını anlatıyor haber ajansları. Onu hedef haline dönüştüren yazıyı, korkunç duruşma görüntülerini verip üzerine 'Türkiye'de ifade özgürlüğünün savaşçısının susturulduğunu' anlatıyorlar. Ogün biz bu pisliği nasıl temizleyeceğiz bir fikrin var mı? Senin kendine ait, tabancasız kurşunsuz tartışabileceğin bir fikrin var mı? Sen ne halt yediğinin farkında mısın Ogün efendi? Belki Dink'in vücudunu aldın ama fikirlerine, geride bıraktığı yazılarına nasıl kurşun sıkacaksın? Bu konuda bir planın var mı? Yetimhaneden çıkan bir adamın, farklı renkleri olan bir Türk kardeşimizin ölümünün, çok sevdiğini söylediğin ülkemiz insanlarının canını ne kadar yaktığını, ne kadar üzdüğünü görebiliyor musun? Ülkene verdiğin zararın boyutları konusunda o küçük beyninde herhangi bir ışık yanabiliyor mu? Dink'in ayağındaki delik ayakkabılar içimizi parçaladı, baban senin ayağındaki yeni ayakkabılara inanamamış; senin içine siniyor mu yaşadıkların? Yeni ayakkabılarına rağmen artık sana 'katil' diyecekler. Delikli ayakkabısı olan Dink ise düşünce özgürlüğünün, düşüncenin büyüklüğünün naif bir sembolü! CANINDAN AYIRDIN Tüm düşünceler, etnik gruplar, azınlıklar, çoğunluklar bir yana sen bir kadını, yetimhanede yeşermiş aşkından, canından, birtanesinden, sevdiğinden, can yoldaşından, erkeğinden ayırdın. Üç tane çocuğu babasız bıraktın. Onların canı öyle fena yanıyordur ki, sen hayatının geri kalanında bu yükle nasıl dolaşacaksın bilmiyorum. Yediğin haltın tek olumlu tarafı oldu; benim gibi eşekler Dink'in son yazısını okuma şansı buldu. Açık oturumlarda gördüğümde takılıp kaldığım, fikirlerine kısmen katılsam da dinlemekten keyif aldığım Dink'in son yazısındaki 'ruh halinin güvercen tedirginliğini' şimdi ben yaşıyorum. Dink'i yasalar 'istemese bile korunması gerektiğini' söylese de korumadık. Şimdi güvercin gibi, başka tedirgin güvercinlerden gelmesi muhtemel kötü haberlerin tedirginliği içindeyim. Sen bize ne yaptığının farkında mısın Ogün?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.