-
İçerik Sayısı
1.848 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
muki tarafından postalanan herşey
-
Neyimiz kaldı vermedik?
-
1 - İçki yasağı: Değiştiler, ülkeye çağ atlatıyorlar, reformistler, Müslüman demokratlar derken; sık sık beslendiği köklerine dönen ve partiye yakın akademisyenlerin, akıl hocalarının Osmanlıcılık soslu referanslarıyla, ayakları yerden kesilen siyasi anlayış, tıkandığı yerde hırçınlaşarak ülkeyi gerilimin eşiğine getiren gündem kazalarına yol açıyor. Başbakan televizyonlarda içki yasağını dile getiren sorulara muhatap olunca “Biz Anayasayı uyguluyoruz. Bir tane mağdur olan yok” diyor. Anlaşılan halkın gözü önünde konuştuklarıyla, partililerine kapalı kapılar ardında söyledikleri farklı şeyler. İşgüzar belediye başkanları, meclis üyeleri sırnaşık açıklamalarla hiçbir şey olmamış havasında konuşurlarken, başbakan “yok öyle şey!” diye kestirip atıyor. (alıntıdır) 2 - Yapılması dayatılan cami ve mescitler: Rumeli hisarı içine mescit Taksim'e cami Göztepe parkına cami (bunlar benim hatırladıklarım) AKP bunu hep yapıyor. Bir adım ileri, iki adım geri. Sizler bekleyin daha! Bu beklemenin sonunda sizin dediğiniz bu hayali senaryolar şu, saçı tahrik konusu olan kadınların alet olduğu türban meselesi hallolsun, bu yukarıda saydıklarımız ve daha nice dini sembollere ve kurallarına dayalı bir toplum dayatma isteği AKP ve şakşakçıları tarafından hayat bulacak. Ülkeyi kaosa sürükleyenler -yukarıdaki alıntı yazıda belirtilen Osmanlıcılık soslu referanslarıyla- sizin gibi aydın ve aydın geçinenler.
-
Ben yazdığı bütün iletilerden dolayı sayın Tarafsız'ı anlamıyorum artık. Etrafımıza baktığımız zaman, bilim adamından tutun da popçusuna, modacısına kadar maddi çıkarları yüzünden inandıkları ve savundukları bilimselliğe sırt çeviriyorlar. Hani yani... o zaman tarafsızlar neden aynı şeyi yapmasınlar ki...
-
Gelin bu genci hepberaber kurtaralım. Said Pervez Kambas… Afganistan'da 23 yaşında bir üniversite öğrencisi… Suçu: İnternetten kadın haklarını içeren bir raporu indirip arkadaşlarına dağıtmak… Cezası: İdam ve onaylandı… Kambas şimdi ölümü bekliyor… Ve biz bu duruma isyan ediyoruz. Afganistan'ı çağdışı Taliban rejiminden kurtarmak için dünya seferber olmuştu… Biz de asker gönderdik. Hatta iki kez Kabil'in savunması için orada komutanlığı Türk generalleri yaptı… Türk askerinin orada bulunma amacı BM'nin ve NATO'nun "çağdışı Taliban rejimini yıkıp yerine çağdaş demokrasi"ye geçilmesine yardımcı olmaktı… Bu amaçla Karzai Devlet başkanı oldu. Hatta Dışişleri eski Bakanlarımızdan Hikmet Çetin orada uzun süre NATO özel temsilcisi görevi yaptı… Ama bu olay gösteriyor ki, Taliban rejimi hala orada hakim… Hala kızlar okula gidemiyor. Kadınlar Burkasız sokağa çıkamıyor. Ve son olarak 23 yaşındaki bir genç, kadın haklarını içeren bir raporu internetten indirdiği için idam cezasına çarptırılıyor. Akıl alır gibi değil. Sanki yüzlerce yıl öncesinden ortaçağın "cadı avı" dönemlerinden bir haber gibi… İşte buna isyan ediyoruz… Eğer kadın hakkını savunmak idam cezası gerektiriyorsa, bizim askerimizin orada ne işi var. BM ve NATO orada ne yapıyor… İngiliz The independent Gazetesi 23 yaşındaki üniversite öğrencisinin idam kurtarılması için bir kampanya başlattı. İngiliz Hükümeti'nin müdahalesi için okurlarını imza atmaya çağırdı. Biz de katılıyoruz. Eğer bu idamı durdurabilirsek; büyük bir insanlık suçunu önlemiş olacağız. Eğer sizin de kurtarılacak bir hayatta ufak bir payınız olsun isterseniz aşağıdaki kısa metnin Türkçe (Web Siteme Git) ve İngilizcelerini (Web Siteme Git) tıklayın… Bu metin, Türk Dışişleri Bakanlığı'na orada askerimiz bulunduğu için Genelkurmay İnternet sitesine ve Birleşmiş Milletlere gidecek… Bir "tık" bir "hayat" kadar yakındır…
-
OLMASIN!...... İSTEMİYORUM!.........
muki şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
Okusa, bilinçli anne olsa ne yazar. Çocuğun yaptığı hatalarda onu Allah'la tehdit edip korkuttuktan sonra! -
Neden katılsın ki? Siz vardınız ya sözcü olarak!
-
Bu üniversite bitiren hanımlar emekli olana kadar çalışacaklar mı acaba? Yoksa camilerde vaaz veren imamların dediklerine uyup evlendikten sonra çalışma hayatlarına son mu verecekler? ''Bekâr veya dul kadın çalışır, evli kadın çalışmaz'' Ve bu ve buna benzer vaazları dinledikten sonra, hanım on üniversite bitirse bile çalışması kocasının iznine bağlı olacak. Sayın Tarafsız, siz türbanlı arkadaşlarınıza bir de bu soruyu sorun bakalım. Üniversite bitirdikten sonra çalışmak istiyor mu, evlenirse kocası çalışma izni vermese bile itiraz edip çalışacak mı?
-
Tüm ülkenin sorunu olan hak ve özgürlükler meselesinde ''biz hakkımızı alırız'' diye düşünen türbanlı bir zihniyetin adı demokrasi ile yan yana anılabilir mi? Böyle bir zihniyetin ''konu 'bireysel özgürlük' meselesidir, çözeceğiz'' demesine inanılabilinir mi? Hak ve özgürlüğü savunan insanların bu hak ve özgürlüğü sadece türbanla sınırlı tutmaları demokratik mi?
-
Türkiye'de hiçbir şeyin garantisi yoktur. Burası garip bir ülkedir. Türbanlıların pek çoğu içten değil zaten. Okuduktan sonra "kabak çiçeği gibi açılabilir" de. Veya eşi türbanlı diye kızdığınız siyasetçinin eşi hidayete erer ve burkaya bürünür, o zaman ne yapacaksınız? Vay, "ılımlı İslam"a uymuyor mu diyeceksiniz? Sonra Türkiye'de eşcinsel tıp öğrencileri, doktor veya sağlık personeli yok mu? Var...sürüyle var! Ama fark etmiyorsunuz değil mi? Neden? Çünkü ''ikili'' yaşam sürüyorlar. Yani ''özel'' yaşamları ayrı, ''kamusal'' yaşamları ayrı. Moda tabirle, takiyye yapıyorlar. Türbanı şov için takmayanlar da yapsınlar aynı şeyi. Merak etmesinler, kimse onlara amfide, laboratuvarda veya üniversitenin bahçesinde saldırmaz. Saldıran olursa, sokakta evlerine giderken saldırır. Hem de kafalarına türban takılıyken.
-
İslami din devleti öncesi, sonrası...
muki şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
Doğru ya, sizler ******* yaratılmışlarsınız ve doğrusunu ancak Muhammed'in Allah'ı bilir. Kendinizi bu kadar da küçük görmeyin canım. -
Hani diyorlar ya: ''Allah o kişinin kalbini mühürler...'', yanlış, bence Muhammed öyle bir kilitlemiş ki kişilerin beyinlerini, ne desen nafile.
-
Ne kanı, kimin kanı... Bu toprakları işgalcilerden kurtarmak için dökülen dedelerimizin onca kanı... Elbette gurur duyacağız Türk olmakla. Yoksa siz unuttunuz mu bu Vatan uğruna dökülen onca kanı? Ama pardon, siz yurt dışındaydınız di mi? Türk kimliğiniz de yoktur, kim bilir...
-
Türkçe'nin zengin bir dil olduğunu bilmiyorsunuz anlaşılan. Ana dilinizde bilmediğiniz kelimelerin karşılıklarını yabancı bir dilde nasıl bulup da cümleler kuruyorsunuz merak ettim doğrusu. Bu 've tek uzerine degil' sizin kafanızı karmakarışık etmiş olmalı.
-
İslami din devleti öncesi, sonrası...
muki şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
Ben de bunu anlamıyorum. Çevrede bunca örneğe rağmen, adım adım geliyor deniliyor ve seyirci kalınıyor. -
Ege Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (Ekam) Müdürü Prof. Dr. Nurselen Toygar, TBMM Başkanvekilliğine İzmir Milletvekili Güldal Mumcu, Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği (Tüsiad) Başkanlığına Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın Seçilmesi ve Nimet Çubukçu'nun Bakan Olmasının, Türk Kadınını 2007 Yılında da Gelişmiş Ülkeler Kategorisine Taşımaya Yetmediğini Savundu. Ege Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (EKAM) Müdürü Prof. Dr. Nurselen Toygar, TBMM Başkanvekilliğine İzmir Milletvekili Güldal Mumcu, Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) Başkanlığına Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın seçilmesi ve Nimet Çubukçu'nun bakan olmasının, Türk kadınını 2007 yılında da gelişmiş ülkeler kategorisine taşımaya yetmediğini savundu. Prof. Dr. Toygar, hazırladıkları “2007 yılı Kadın Raporu”nu AA muhabirine değerlendirdi. Türkiye'de kadının Anayasa'da dahi “anne ve eş” kimliğinden kurtulamadığını ileri süren Prof. Dr. Toygar, son yıllarda iyileştirilen, yenilenen yasaların da uygulamalardaki eksik ve sıkıntılardan dolayı kadının sorununa çözüm olmadığını söyledi. Türkiye'nin, kadın eğitimi, çalışma hayatı, siyasete katılım gibi değerlendirmede, gelişmiş değil, kalkınmakta olan veya geri kalmış ülkeler arasında yer aldığını anlatan Prof. Dr. Nurselen Toygar, “TBMM Başkan Vekilliğine Güldal Mumcu, TÜSİAD'a Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın seçilmesi, Hükümette Nimet Çubukçu'nun bakan olarak yer alması, Türk kadınını bu yıl da gelişmiş ülkeler kategorisine taşıyamadı. Kadının sayısal oranda, tabanda sıkıntısı var” dedi. Türkiye'de ilköğretim çağındaki her 5 kız çocuğundan birinin eğitimi bıraktığını kaydeden EKAM Müdürü Prof. Dr. Toygar, şu bilgiyi verdi: “Araştırmalarda 'kız çocuklarının kayıt yaptırmama ve ilköğretime devam etmeme nedenleri' arasında, okul masrafını erkek çocuklar lehine kullanma oranı yüzde 17.2, kızların okumasına izin vermeme yüzde 14, ev işlerine yardım yüzde 11.3, ev halkının ekonomik faaliyetlerine yardım etme yüzde 7.5, ücretli bir işte çalışma zorunluğu yüzde 2 gibi sonuçlar saptandı. OECD 2006 Eğitim Göstergeleri Raporu'na göre, Türkiye'de kız öğrencilerin eğitime devam etme yaş ortalaması 11.8'dir. Bu oran İsveç'te 21.8, Polonya'da 17.5, İrlanda'da 17.5, Almanya'da 17.3, Yunanistan'da 17.3'dür.” Marmara bölgesinde yüzde 13.1 oranında kadının okur-yazar olmadığını, Güneydoğu Anadolu'da ise bu oranın yüzde 46.3'e çıktığını savunan Toygar, okuma-yazma bilmeyen 40 yaş üzeri kadın oranı yüzde 64, 65 yaş ve üzeri kadın oranının ise yüzde 24 seviyelerinde tespit edildiğini söyledi. Kırsalda yüzde 28.6 oranında kadının okur-yazar olmadığını, yüzde 4.8'inin ise diplomasız okur-yazar durumda olduğunu anlatan Toygar, “İlköğretime kayıtlı olup okula devam etme oranı erkeklerde yüzde 73, kızlarda yüzde 69'dur. Bu örneklerden de görüldüğü gibi kadınlarımız yasal haklarını tam olarak kullanamamaktadır. Bunun en büyük nedeniyse toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan yöneticilerimizin azlığı ve erkek egemen toplum yapısıdır” diye konuştu. “54 ÜLKE ARASINDA 53. OLMAK” Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (IMD) tarafından yapılan açıklamaya göre, Türkiye'de kadın nüfusunun istihdamı açısından 54 ülke arasında Türkiye'nin 53. sırada yer aldığını vurgulayan Toygar, Türkiye'de kadınların istihdam oranının yüzde 26.17 olduğunu ifade etti. Bu oranın, İsveç'te yüzde 48.83, Portekiz'de yüzde 46.59, Almanya'da yüzde 44.81, İtalya'da yüzde 40.23 olduğunu anlatan Toygar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye'de kırsalda 100 kadından 81.9'u ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. Kentteyse yüzde 49'u ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. Kayıt dışı işlerde çalışan kadın oranı yüzde 5.4'tür. Karar alma mekanizmasında, 2006 yılı verilerine göre, genel müdür yardımcısı ve üst düzey unvanlarda kadın temsili yüzde 5.1, daire başkanı yüzde 14.9, kadın büyükelçi oranı yüzde 9, mülki idare amiri oranı 18, rektör yüzde 5.3, dekan yüzde 12.6, öğretim üyesi yüzde 39'dur. Türkiye'de 74 ilden 71'inde erkek avukatlar baro başkanı oldu. Türkiye barolarına kayıtlı avukatların yüzde 68'i erkek, yüzde 32'si kadındır. TBMM'de kadın milletvekili sayısı 50, oranı ise 9.1'dur. Bu rakamlarla Türkiye parlamentodaki kadın temsilinde, dünya ülkeleri sıralamasında ancak Etiyopya, Kenya gibi ülkeleri geçerek yine son sıralarda yer almaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri sıralamasındaysa son sırada yer almaktadır. 2004 yerel seçim sonuçlarına göre, 18 kadın belediye başkanından 1'i il, 5'i ilçe, 12'si belde belediye başkanıdır.” Kadınların kendileri için var olan haklarını kullanabilmesi ve ulusal bazda çözüm projeleri üretilmesi gerektiğini dile getiren Toygar, sivil toplum örgütleri ve kadın kuruluşlarının, kadın farkındalığının geliştirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çok ciddi çalışmalar yaptığını söyledi. ****** Türban serbest olduğuna göre artık Türkiye'de her kız çocuğu, her kadın okuyacak, okuma yazma bilmeyen tek bir kadın kalmayacak. Bir iki sene içinde dünya sıramalarında hangi sıralarda yer alıyoruz bakın bakalım, görün bundan sonra bizleri.
-
Sevgili gelincik, sizin, benim, bizim gibiler öğrenmek de istemezler. İnsanda şahsiyet diye bir şey olacak, öyle di mi ama...
-
Yaz döneminde çocukların sosyal ve kültürel zenginleşmesini de eğitimin bir parçası olarak gören ebeveynler çocuklarını çeşitli kurslara yazdırırlar. Bunlar spor, yüzme, tiyatro, bilgisayar vs. kursları olabilir. Ancak sosyal ve kültürel zenginleşmeyi Arapça Kuran okuyabilmek olarak algılayan ebeveynler çocuklarını Kuran kursuna gönderiyorlar. Tabi bu kurslar kızlı erkekli kurslar olmuyor. Kız çocukları ve erkek çocukları ayrı ayrı ders görüyor. Kız çocuklarına verilen kursta da öğretmenler genelde imam hatipte okuyan kız öğrenciler oluyor. Ülkemizde öğretmen saygıyla anılıp, örnek alınması gereken kişidir ve bu seçilmiş 'öğretmenler' bu kurslarda sadece Arapça Kuran öğretmekle kalmıyor, davranış ve giyim kuşamlarıyla çocuklara psikolojik baskı uyguluyorlar. Özellikle de kız çocuklarına ''erkek eli sıkmayın, bizim gibi kapanın, fazla ve yüksek sesle gülmeyin, şöyle yaparsan cehennemde cayır cayır yanarsın, böyle yaparsan allahın gazabına uğrarsın vs.'' gibi telkinlerde bulunuyorlar. Bu kurslarda elifbe'den ileriye giden olmuyor. Gerisi sadece hocanın okuduğu Arapça metinleri aynen tekrar etmek ve bu tekrarı kıvırabilenler aferin alıyor. Öğretilen diğer dualar bütün çocukların zaten ebeveynlerinden öğrendikleri dualar olduğu için, bu anlamda bu kursların bir katkısı olmuyor çocuğa, tabi Atatürk düşmanı, laik karşıtı, şeriat kurallarına yatkın olarak beyinlerin yıkanışını hesaba katmazsak. Ayrıca o yaştaki çocukların cayır cayır yanarsın kavramlarından uzak bir çocukluk yaşama hakları ellerinden alınmış olunuyor. Çocuklarımızı kirletmeyelim!
-
OLMASIN!...... İSTEMİYORUM!.........
muki şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
Her yaratana inanan insanın Muhammed denilen kişiyi peygamber olarak kabul ettiğini veya edeceğini mi sanıyorsunuz siz, sayın Sevket63? Yanlış düşünüyorsunuz. Hem sonra Allah kelamı diyerekten eksik ve yalan yanlış yazılmış şeylerle -bırakın pc başında, gerçek hayatta bile- bir insanı inandırmak dediğiniz gibi kolay olmasa gerek. -
Bugünkü Ortamın Tek Suçlusu Atatürk'tür ..!
muki şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Güncel Konular
Bazı çevreler ve kişiler Atatürk'e hakaret ediyor ama, altın çamura atılsa bile altın'dır, değerinden hiçbir şey kaybetmez. -
Yanlış, Türkçe'yi unutmamışsınız, ancak Türkçe'niz bozuk.
-
Evet, Muhammed'in Allah'ı o kadar adildir ki, kendisine ve Muhammed'e inanmayanları cayır cayır yakar.
-
Sayın yersoy, sizin yukarıdaki yazınızdan sonra bir şey fark ettim. Yüce Atatürk'ün ismi burada bilerek, isteyerek attatürk olarak yazılmış sezinlediğim kadarıyla. Hani çocuklara derler ya ''hadi atta gidelim''. Benim sezinlediğim gibiyse, o zaman bu ve buna benzer kişiler dediğiniz gibi cevaplarını da alırlar, *****.
-
Türban tartışması neden başladı? Türban meselesine rejim değişikliği açısından bakmak ve bu yönde önlemler almak, bu yönde mücadele örgütlemek ilk görevimizdir. Türbanın kabulü Şeriat rejiminin kabulüdür. Şeriatçıların dört elle bu meseleye sarılmasının nedeni budur. Türbanlı sayısının artması rejim değişikliğinin birebir göstergesidir. Başta Tayyip Erdoğan, tüm Şeriatçılar yıllardır bunun mücadelesini vermektedirler. Bu mücadele boşuna değildir. Neden çember sakal değil de türban diye de sormak gerekir! Üniversitelere veya kamu kurumlarına cübbeyle, çember sakalla gelmek de yasaktır ama Şeriatçılar bunun değil de türbanın mücadelesini vermektedirler. Kadınların değiştirilmesi Şeriatçılar için çok önemlidir. Şeriatçı rejimlerin ilk yaptığı, kadınların giyimini, kuşamını değiştirmektir. Mesela, çember sakallı, şalvarlı cübbeli bir erkeğin arkasında dört tane mini etekli, askılı elbise giymiş kadın görüntüsü Şeriatı simgelemez. Böyle bir görüntüye sadece gülünür veya sakallıya helal olsun denilir. Ancak modern giyimli bir erkek ve yanında türbanlı bir kadın Şeriatı simgeler. Türbanlı kadın sayısıyla Şeriatçıların gücü doğru orantılıdır. Türban tartışması gündemi değiştirmek için mi başlatıldı? Tayyip Erdoğan, iktidara geldiği ilk günden beri türban meselesini kaşımakta. Türban meselesini gündeme getirme fırsatını hiçbir zaman kaçırmamıştır. Tayyip Erdoğan, Medeniyetler İttifakı Forum Toplantısı için geldiği İspanya’dan “Türbanın bir siyasi simge olarak takıldığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Dünyanın neresinde böyle bir yasak var? Ama halkının yüzde %99’u Müslüman olan ülkemde böyle bir sıkıntı yaşanıyor” sözleriyle türban tartışmasını tekrar başlattı. Bu açıklamadan sonra her kesim içinde yoğun bir türban tartışmasıdır gidiyor. Türban, Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, bugün AKP’lilerin artık rahatlıkla söylediği gibi kuracakları rejimin bayrağıdır. İktidara gelmeden önce, tabanına verdiği en önemli söz türban meselesini çözmek olmuştu. Ancak AKP iktidarının ilk yıllarında Atatürkçü kurumların henüz tasfiye edilememiş olması, AKP’nin türban konusunda biraz yavaş hareket etmesine neden olmuştu. AKP’nin türban konusundaki söylemleri daha yumuşak, daha mazlumca olmuştu. Ancak türban meselesini daha önceden “inanç” ve “insan hakları” çerçevesinde ele alan Tayyip Erdoğan’ın türbanın siyasi bir simge olduğunu söylemesi Türkiye’de bazı şeylerin çok değiştiğinin göstergesi. Son dönem Tayyip Erdoğan’ın başlattığı türban tartışmasını da bu çerçevede ele almak gerekiyor. Son tartışmalarla ortaya çıkan bir gerçek daha var ki, oda şudur: Türban meselesi iki kesim açısından tekrar ele alınmalı. Birincisi Şeriatçı kesim, ikincisi bunun karşısındaki Atatürkçü kesim. Türban konusunda birinci kesimin kafasının net olduğunu, türbanla ilgili sözlerin bilerek, seçilerek söylendiğini görüyoruz. Ancak bu meselede ikinci kesimin kafası biraz karışmış gibi. Geçmiş dönemde AKP’nin Şeriatçılığını kanıtlamak için türbanı kanıt gösterenler bu meseleyi şimdi çok farklı biçimde ele alıyorlar. Şeriatçı kesim Tayyip Erdoğan’ın açıklamasıyla bayram ederken, bunun karşısındaki Atatürkçü kesimler meseleyi bambaşka bir zeminde tartışmaya kalkıyorlar. En çok söylenen şey ise türban tartışmasının gündemi değiştirmek için başlatıldığı. Bunu söyleyenler, Türkiye’nin ABD ile birlikte İran’a müdahale edeceğini ve sürecin sessiz sedasız olması için böyle bir tartışmanın yaratıldığını iddia ediyorlar. Onlara göre AKP’nin gerekçesi de şu: Böyle bir müdahale durumunda AKP çok tepki toplayacak. Bu tepkiyi azaltmak için insanlar “yapay” bir türban tartışması içine sokulmalı. Bu tartışma bunun için çıktı. Böyle düşünenlerin, AKP’yi akladıklarını da düşünmeleri gerekiyor. AKP, sıradan bir işbirlikçi-sağcı bir partiye dönüştürülüyor bu şekilde. Evet şu doğru, AKP ABD işbirlikçisi bir parti, sağcı bir parti ama sıradan değil! AKP laik rejimle hesaplaşabilecek güce erişti Neden sıradan değil? AKP tüm sağcı mirası sahiplenmekle birlikte diğerlerinden faklı olarak Atatürk Cumhuriyeti’yle, laik rejimle hesaplaşabilecek güce erişti. Tayyip Erdoğan’ın bu kadar cesur olmasının nedeni bu. İki yıl önce söylediği, “Yüksekokullardaki türban yasağını hata olarak görüyorum. Bir demokratik ülke din özgürlüğünü sağlamalı. Buna, vatandaşların dinlerini yasalara saygı koşuluyla, semboller vasıtasıyla ifade etmesi de dahildir. Türban yasağı liberal değildir. Bu yasayı yapanlar hedeflerini aşmışlardır” sözlerinin çok tepki çekmesi üzerine bu sözleri söylediğini reddeden Tayyip Erdoğan şimdi cesurca çıkıyor ve türbanı siyasi bir simge olarak sahiplendiklerini açıklıyor. Bununla da yetinmiyor, türbanın Anayasa değişikliğiyle serbest bırakılacağını ilan ediyor. Tayyip Erdoğan’ın bu cesareti AKP’nin geldiği noktayı gösteriyor. Atatürkçü kesimlerin ve kurumların Erdoğan’ın türban açıklamalarından önemli dersler çıkartması gerekiyor. Özgür Erdem arkadaşımız bakın TÜRKSOLU’nun 76. sayısında ne yazmış: “AKP, 2007 yılında Cumhurbaşkanlığını ele geçirmeden, istedikleri yasal ve anayasal düzenlemeleri gerçekleştiremeyeceklerinin farkında. Bu nedenle türban gibi meseleleri mümkün olduğunca ertelemeye çalışıyor... Türban konusundaki duyarlılık devam ettiği sürece de, ertelemeye devam edecek gibi görünüyor.” Tarih 22.02.2005, günümüzden 3 yıl önce. İşte bir sürecin sonu. AKP Cumhurbaşkanlığını ele geçirdi. Daha fazlası, Anayasa Mahkemesi’ni de, YÖK’ü de ele geçirdi. Ve Tayyip Erdoğan’ın türban açıklaması tüm bunlardan sonra, bu kadar cesurca oluyor. Sizce tesadüf mü? Kimi gerçekleri görmezden gelerek, bunlar olumsuz da olsalar, kabullenilmesi zor da olsa doğru tespitler yapmak zorundayız. AKP, Kürt-İslam Cumhuriyeti mücadelesinde önemli mesafe almıştır. En temel devlet kurumlarını ele geçirerek oldukça güçlenmiştir. Bu gerçeklerden kaçarak AKP’yle mücadele etmek, hele hele Türk halkını mücadeleci Atatürkçülük çizgisinde birleştirmek imkânsızdır. Türban tartışmasına gündem değiştiriliyor diye bakmak AKP’nin Şeriatçılığını aklamaktan başka bir şey değildir. Zaten AKP’nin Şeriatçılığıyla, ABD işbirlikçiliği birbirinden bağımsız değildir. AKP Şeriatçı olduğu için, Cumhuriyet rejiminin sonunu getirmek istediği için ABD işbirlikçisidir. Ve ABD İran’a saldırırken en büyük güvencesinin AKP hükümeti olması, AKP’nin Şeriatçılığındandır. AKP’nin Şeriatçı açıklamaları da aynı eksende değerlendirilmelidir. Şeriatçıların tek simgesi türbandır Türban meselesine rejim değişikliği açısından bakmak ve bu yönde önlemler almak, bu yönde mücadele örgütlemek ilk görevimizdir. Türbanın kabulü Şeriat rejiminin kabulüdür. Şeriatçıların dört elle bu meseleye sarılmasının nedeni budur. Türbanlı sayısının artması rejim değişikliğinin birebir göstergesidir. Başta Tayyip Erdoğan, tüm Şeriatçılar yıllardır bunun mücadelesini vermektedirler. Bu mücadele boşuna değildir. Neden çember sakal değil de türban diye de sormak gerekir! Üniversitelere veya kamu kurumlarına cübbeyle, çember sakalla gelmek de yasaktır ama Şeriatçılar bunun değil de türbanın mücadelesini vermektedirler. Kadınların değiştirilmesi Şeriatçılar için çok önemlidir. Şeriatçı rejimlerin ilk yaptığı, kadınların giyimini, kuşamını değiştirmektir. Mesela, çember sakallı, şalvarlı cübbeli bir erkeğin arkasında dört tane mini etekli, askılı elbise giymiş kadın görüntüsü Şeriatı simgelemez. Böyle bir görüntüye sadece gülünür veya sakallıya helal olsun denilir. Ancak modern giyimli bir erkek ve yanında türbanlı bir kadın Şeriatı simgeler. Türbanlı kadın sayısıyla Şeriatçıların gücü doğru orantılıdır. 2008 Türkiye manzarası tam da böyle bir manzaradır. Başbakan yanında türbanlı eşi, Cumhurbaşkanı yanında türbanlı eşi, bakanlar yanlarından türbanlı eşleri, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve türbanlı eşi (türbanlı değilse bile takar)... Böyle bir manzara Şeriat manzarası değil de nedir? Yeşil Elmacıların türban ittifakı Türban tartışmaları sırasında kimi partileri AKP’nin safında görmek bizleri şaşırtmadı. MHP’den DTP’ye Kürt-İslamcı dediğimiz kesimler türban meselesinde ittifak içindeler. Tek ayrılık noktaları türbanın nasıl serbest bırakılacağı gibi tali bir meselede. MHP türban konusundaki tavrının AKP’yle aynı olduğunu daha önceden göstermişti. DTP de MHP gibi AKP’nin türban çıkışını destekledi. DTP eski Başkanı, şimdiki grup başkanı Ahmet Türk, “Türban bir inanç özgürlüğüdür. Eğer böyle görüyorsanız, samimi bir şekilde tartışalım. Biz türbanı kadın hakkı, insan hakkı ve özgürlük olarak değerlendiriyoruz’’ diyerek bu desteklerini ortaya koydu. Ne hikmetse Türklük vurgusundan kaygı duyanların, “Türk’ü çok vurgularsak ayrılıkları körükleriz” diyenlerin, mesela “Hepimiz Türk’üz!” diyenleri ayrıklıkçı ilan edenlerin, Kürtleri kazanmaktan bahsedenlerin türban konusundaki tavrı net. Kimse çıkıp da, “Aman türbana çok vurgu yapmayalım, bu laiklerin işine gelir, toplumu laik-antilaik çatışmasına götürür” gibi bir şey demiyor, böyle bir kaygısı yok. Herkes türbanı savunuyor, herkes türbanlıların arkasında! Kimi Atatürkçü çevreler de bu psikolojik savaştan etkileniyor ve türban meselesine Şeriatçı kesimin çizdiği çerçeveden bakıyor. Doğrudan türbana karşı çıkmaktan ziyade, AKP’nin, Tayyip Erdoğan’ın samimi olmadığını kanıtlamaya çalışıyor. Hele hele türban meselesini inancın bir gereği olarak ortaya koymak, Şeriat kuralların en başından kabullenmesi demek. Çünkü Şeriatçılar için her şey inancın gereği. Sakal bırakmak, cübbeyle dolaşmak, mesai saatlerini namaz saatlerine göre belirlemek, evlenmek, boşanmak, suçlulara verilecek kimi cezalar... vs. vs. Listeyi daha da uzatmak mümkün. Tüm bunların anlamı zaten yeni bir rejim demek: Şeriatçı rejim! Türbanla birlikte hayatımızda neler değişecek? Aslında bu türban tartışmasıyla bazı şeyleri yeniden hatırlatmak gerekiyor. Çünkü Türk Milleti onca şeye çok çabuk alıştırılıyor, kimi şeyler çok çabuk normalleştiriliyor. Mesela türbanın, iklime göre, topluma göre, bölgeye göre, çalışma alanlarına göre çeşitleri tartışılıyor şimdi. Dikkat edin, türbanın kendisi değil, türbanın çeşitleri. Yani türban meşrulaşmış, çeşitlerini tartışıyoruz. Hangi yüze ne tür bağlama şekli yakışır, pantolonlu türbanlı olur mu, bir şıklık gereği olarak türban. Kuaförler gibi, türban bağlama merkezleri açılıyor şimdi. İş görüşmesi için, davet için, iş yemekleri için, düğünler, nişanlar için türban bağlama teknikleri geliştiriliyor ve normalleştiriliyor. Şeriatçıların çizdikleri pembe türban tablolarının arkasında nelerin gizli olduğunu tekrar hatırlamakta fayda var diye düşünüyoruz. Türbanın yaygınlaşmasıyla neler olacak? 28 Şubat öncesi üniversitelerde yaşadığımız o karanlık günler geri gelecek. 28 Şubat öncesinde Şeriatçıların üniversitelerde bırakalım Atatürkçü öğrencileri, sıradan öğrenciler üzerinde nasıl baskı kurduklarını henüz unutmadık. Eğer 28 Şubat öncesinde Marmara Üniversitesi’nde öğrenci bir tanıdığınız varsa Şeriatçıların neler yaptığını size tekrar hatırlatsın. Tüm gerici kadroların yuvalandığı üniversitelerde -hadi girmeyi başardınız- başı açık kızlarımız okuyabilecek mi acaba? Türbansız devlet memurları önce türban takmaya zorlanacak, bir süre sonra devlet dairelerine alınmayacak. Eşleri türbansız olan iş adamları ihalelere giremeyecek, eşleri türbansız olan devlet memurları yükselemeyecek. İşini büyütmek isteyen, para kazanmak isteyen eşine türban takacak. AKP Kütahya Milletvekilinin, “devletten ihale almak isteyen müteahhit eşlerinin kapanmaya başladığı” yönündeki eleştiriye verdiği cevap ortada. “Elbette iş alacaksa, iş verecekse kendisine çeki düzen verecektir” Yani eşini türbana sokacaktır! Mahalle baskısı tartışmalarını hatırlayalım. Türbanlıların sayısı arttıkça, türbansız dolaşanlara kötü gözle bakılmaya başlanacak. Türbansızlara önce psikolojik baskı yapılacak, sindirilmeye çalışılacak; bir süre sonra da türbansız dolaşmak yasaklanacak. Pakistan, Malezya, Afganistan olmak bundan ibaret değil midir zaten? Malezya’da Şeriatçılar nasıl güçlendi? Malezya’da kadınlar nasıl türbana sokulduysa, aynısı Türkiye’de yapılmaya çalışılıyor. Türban AKP için taktiksel bir mesele değil, temel mesele. Türbansız Şeriat olmayacağının AKP farkında. Acaba Atatürkçüler türbanın Şeriat için vazgeçilmezliğinin farkında mı? AKP’nin kuracağı rejim elbette işbirlikçi, elbette Şeriatçı, elbette türbanlı olacak. Alıntıdır/Kuzey Fırat
-
Sadece bir gemi olsa iyi, daha neler vaaaar neleeerrr... Neler yediler neler, en sonunda kafayı yiyip Türkiye'yi satılığa çıkardılar.