Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

muki

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.848
  • Katılım

  • Son Ziyaret

muki tarafından postalanan herşey

  1. Nerden çıkardınız iftira diye. Tekrar olduğu yalan mı? Bakın kendiniz diyorsunuz ''Allah dikkatimizi o konuya çekiyor'' diye. Hem iftira deyin, hem tekrar olduğundan dolayı dikkatimizi o konuya çekiyor deyin. Bu ne çelişki böyle! Ya da kılıf uydurma mı desem.
  2. Bu durumda; dünyada bilerek ve isteyerek sıkıntı çekilse şıp diye cennete mi gidilir?
  3. İyi ki olmamış, daha fazla baş ağrıtır, mide spazmına yol açardı...
  4. "Seversen Subhan'ı, incitme hiçbir canı" deniliyor da... keşke Muhammed'in Subhan'ı da sevildiği kadar sevebilse insanları.
  5. Tüh, hani belki dedim... müslüman hatunlar orada rahata ererler ama... gene seçilip erkeklerin yamakları olacaklar... yeni eşten yana diğer tarafta yüzleri gülse bari...
  6. Eğitim alsalar ne yazar. Eğitim almışları görüyor, duyuyoruz işte. Beyinler, pardon kalpler, değişmedikten sonra...
  7. Bu cevap tamam. Peki, ben bir kadın olarak diğer tarafta istediğim eşi seçebilecek miyim, yoksa seçilecek miyim?
  8. Dün bir bugün iki... Hele siz şu forumdaki başlıkları bir okuyup sonra karar verseniz kim neyi okumuş, nasıl okumuş.
  9. Acaba dünyanın çeşitli yerlerinde açlıktan ölen onca bebek sizin Allah'ınızın karşısına çıktığında ondan hesap sorabilecekler mi? Siz sadece halinize şükredip dualar mı okuyorsunuz?
  10. Şimdi ilk önce şunu bir açıklığa çıkaralım. Öbür tarafa gidince birbirimizi tanıyacak mıyız. Yani ben bu dünyadaki evli olduğum kişiyi tanıyacak mıyım, tanımayacak mıyım?
  11. Sevgili Suheyla, biraz daha geriye gidelim birlikte: Yahudiler ve Müslümanlar için domuz eti tabudur. Her iki dinde de bu yazılı olarak belirtilmiştir. Tevrat'ta domuz dahil bir çok hayvanın yenmesi yasaklanmıştır. Tevrat'ın bir bölümü olan Musa'nın üçüncü kitabı başka adıyla Levitikus'da: ''Yarık pençeli ve tam yarık pençeli ve geviş getiren her hayvanı yiyebilirsiniz ama, geviş getirmiyorsa: bunların etini yiyemezsiniz ve leşine dokunamazsınız. Bunlar size haram kılınmıştır.'' (Musa'nın 3. kitabı 11) Kuran'da ne yazılı biliyoruz. Domuz etinin iki dinde de haram olması otoriteler tarafından domuzun pis bir hayvan olduğu, pislik içinde yaşadığı ve kendi pisliğini yediği neden gösterilmektedir. Ayrıca domuz eti tüketildiğinde trişin hastalığına yakalanılır görüşü vardır. Gerçek şudur ki; domuz ancak başka yiyecek bulamadığı zaman kendi dışkısını yer. Domuzun ter bezeleri olmadığından serinlemek için çamurda yuvarlanır. Sade suda yuvarlandıkları takdirde bu su daha çabuk buhar olur ve hayvanı daha az serinletir. Ve tavuklar ve keçilerde zaman zaman kendi dışkılarını yerler. Trişin hastalığı bilim adamları tarafından 19'uncu Yüzyılda keşfedildiği düşünülürse, bununla da bir alakası olmaması gerek. Hijyen ve hastalık açısından baktığımızda dana etlerinin daha bir acil şekilde yasaklanması gerekiyor çünkü, deli dana hastalığını trişin hastalığı ile karşılaştırırsak deli dana hastalığı öldürücü oluyor. Arkeolojik buluntular kanıtlıyor ki; eskiden Yakın Doğu bölgelerinde domuz besleniyor ve yeniliyordu. Neolitik dönemde bu bölgede domuz sürelerini besleyecek ve gölgesinden yararlanacakları meşe ve kayın ağaçları çokça bulunuyordu. Tevrat'ta da bu domuz sürülerinden bahsedilir. İnsanların çoğalmasıyla birlikte ağaçlar kesilmek şartıyla tarlalar elde edilmiştir. Böylelikle bu sıcak bölgede domuz beslemek artık kazançlı bir iş olmaktan çıkmıştır, zira domuzlar her şeyi yiyebilir ancak, geviş getiren hayvanlar gibi yüksek selüloz içerikli bitkileri sindiremezler, yani ot yiyemezler. Ev hayvanları olarak hububat ya da tarla meyvası ile beslenmeleri gerekir -ki bu da geviş getiren hayvanlarla karşılaştırıldığında- insanlara besin rakibi olmak demektir. Gene diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında domuz koşu hayvanı da değildir, at gibi üstüne de binilmez, süt de vermezler ve derilerinden de çok yönlü yararlanılmaz. Bu yüzden belirli bir zaman sonra bu hayvanlar kazanç sağlayacağına masraflı olduğundan istenilmeyen konuma düşmüştür. Yahudiliğin ve İslamın çekirdek bölgesi Yakın Doğu'dur. Yakın Doğu'daki kültürlerin domuza karşı tekrarlanan nefretleri ve yasaklamaları İsraillilerin yukarıda sayılan nedenlerden dolayı yaygın bir biçimde yaşam şartları buna zorladığı için domuz tü kaka olmuştur. Yani bu bir inanç sorunu değil de, ekonomik bir sorundur. Fenikeliler, Babilliler ve Mısırlılarla başlayan domuz sorunları Musa'ya ve Muhammed'e kadar sürmüştür. Eh, işin içinde ekomoni olunca domuz eti yasaklanır, deli dana eti yenilir, radyasyonlu çay içilir...
  12. Kamuda türbanın serbest olmasından sonra okuma fişleri: Börtegül başını ört, ört Börtegül ört. Bak Berkecan ne güzel sarık, sende sar Berkecan. Hedenur yakanı kapa, kapa yakanı kapa. Cemile mevlüte pilav yap. Işık ılık zemzem iç. Koş Kamuran koş, kuran kursuna koş. Oruç aç ali. Sadık hoca iftar topunu patlat. Oya çarşaf tak. Mülayim minareye çık. Tayyip yasa çıkar. Onayla Abdullah, onayla. Tayyip tabana oyna, kömür dağıt oy topla, dağıt ihale dağıt, sat sat sat... Petek ip atlama! Popon görünür sonra! Atlama Petek, atlama! Ali bana bak. İpek başını ört! Emel eve gel. Hemen eve gel. Murat kadrolaş, aman boş durma. Tayyip amca, seni çok severiz. Emrah camiye koş, koş Emrah koş. Işık ılık süt iç, elhamdülillah de. Gül Abdullah, gül. Uyu halkım uyu. Uyu uyu yat uyu... "YÜKSEL TÜRK! SENİN İÇİN YÜKSEKLİĞİN SINIRI YOKTUR." MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
  13. muki

    ''Atatürk şimdi ölüyor''

    SEVGİLİ Kıymet Sönmez, bir eski takvim yaprağının arkasında buldu: "...İnebolu’dan Kastamonu’ya geliyoruz. Büyük Gazi’nin 24 saat evvel şapka hakkında söylediği nutuk Kastamonu’da etkisini göstermiş. Bütün memurlar, öğretmenler beyaz şapka giymişler. (.......) Ata, Kastamonu’ya gelirken çarşaflı-peçeli kadın öğretmenler, şimdi peçelerini açmışlar. Yol boyunca yaşlı, genç, kadın, erkek, çocuk herkes dizilmiş, sevgi çığlıkları atıyorlar. Bu sesler Ilgaz’ın eteklerinde yankı yapıyor. (.......) Gazi, manzaranın ihtişamı karşısında otomobilinden indi. Daha iki adım attı ki, yolun iki tarafını dolduran ve tarlalara taşan gök peştamallı Türk anaları onun etrafını sardılar. (.......) Altın saçlı, keskin bakışlı Atatürk, mendilini gözlerine kapattı... Atatürk ağlıyordu..." * O kutsal devrimin, artık sadece eski takvim yaprağının arkasında kalan kısmıdır bu. Bize; kılık-kıyafet devriminin, tüm cumhuriyet devrimlerinin sembolü olduğunu anlatır. Atatürk, güçlü orduları yendiğinde değil, Kastamonu’da çağdaş giysili kadınları gördüğünde anlamıştı başardığını ve ilk kez ağlamıştı. Ve dinci bu yüzden ısrarlı. Bu yüzden; karşı devrimciler açısından kadınların tekrar tesettüre bürünmelerinin, üniversitelerden başlayarak kızların türbana girmelerinin önemi fazla. Bu yüzden sabırsızlar. Bu yüzden aceleleri var. * Şimdi kaybediyor Atatürk... Şimdi yeniliyor... Atatürk’ü ağlatan kıyafet devrimi de öbür devrimler gibi bugünlerde siliniyor. Anlamıyor musunuz?.. Bir ulus, kendisine bağımsızlık-özgürlük-kimlik-kişilik veren... Onur-şeref armağan eden... Kendisine çağdaşlık-uygarlık yolunu açan... Ve bunu başardığını gördüğü zaman ağlayan yiğidine ihanet ediyor. Çocukları terk ediyorlar onu... Ve Atatürk yeni yeni ölüyor. 29 Ocak 2008 Bekir COŞKUN
  14. muki

    Uğur Mumcu’dan mektup var!

    Tam 15 yıl 2 gün önce kalleşçe öldürülen Uğur Mumcu, 25 Ağustos 1975’te “Sesleniş” isimli o meşhur yazısını yazmıştı. Cumhuriyet devrimi yolunda ölenlerden söz ediyor ve (Zülfü Livaneli’nin o dönemde çok bilinen şarkısının sözlerinden yola çıkarak), onların ağzından “Unutma bizi” diyordu... Dün Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Uğur Mumcu anısına Konya’da düzenlediği “Cumhuriyet Devrimleri ve Şehitler” konulu konferansın konuşmacısıydım. Konya’ya gitmeden önceki son gece, rüyamda Uğur Abi’yi gördüm... Heyecanlanıp, “Abi... Oralardan Türkiye’nin bugünkü hali nasıl görünüyor? Eğer o yazıyı bugün yazsaydın, neler derdin” dedim... Rüyanın gerisini hatırlamıyorum ama ertesi sabah bilgisayarımı açtığımda “umumcu@ötedunya.com”dan gelmiş bir mektubun beni beklediğini gördüm. Uğur Abi beni kırmamış ve bugünkü duygularını paylaşmıştı... İşte o mektup: *** “Sesleniş (2) Vurulmuştuk, asılmıştık öldürülmüştük... Bizim de sevdalarımız, hırslarımız, zaaflarımız vardı... Biz de bilirdik, tuttuğumuz taşı altına çevirmeyi! Ama zor bir işe soyunduk ve bu dibi delik dünyayı adam edebileceğimizi düşündük! Bunun için de binlerce genç yürek, el ele verdik... Ölüp gidebilirdik; göze almıştık bunu... Tek korkumuz unutulmaktı; o yüzden ‘unutma bizi’ demiştik sana... Ama sen küçük çıkarların peşine düşüp, bizi unuttun ey halkım, affetmem seni! *** Yoksulluğun bükemediği bileklerimize takılan çelik kelepçelere aldırmadık... İşkence hücrelerinde çektiğimiz acılar yakmadı canımızı, senin yaktığın kadar! İsteseydik, bizim de diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanabileceğimizi... Ama bunu yapmadığımızı... Senin pırıl pırıl bir dünyada yaşamanı sağlamak için öldüğümüzü unuttun ey halkım... Hain güçlerin oyuncağı ettin kendini... Beyaz camdan, gazetelerden, sinemalardan yaptıkları dolduruşa kandın... Nereden geldiğini, kim olduğunu, neler yapabileceğini düşünmedin uzun bir zamandır... Sana söylenen her yalana inandın... İşte biz asıl, senin bu hallere düştüğünü görünce öldük ey halkım, affetmem seni... *** Fidan gibi genç kızlar, bugün bir metrekare bez parçasıyla kafese kapattı, geleceğimiz kadar parlak saçlarını... Hayat, şakırdayan bir şelale gibi değil; doldurulmaktan korkulan bir beyaz defter sayfası gibi duruyor önlerinde... En az bizim kadar saf ve temizler... Onlar da yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında... Onlar da işkencecilerin acımasız ellerine terk edilmiş halde... Ama bizden tek farkları, bunun farkında bile olmamaları! Çünkü küçücük yürekleriyle direnebileceklerini asla öğretmedin onlara... Bu yüzden yobazın, din tacirinin suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançla fırlatıp atamıyorlar duygularını. Biz bu teslimiyet için mi can verdik ey halkım, affetmem seni! *** Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize. Sırf sen eski karanlık günlere dönme diye... Sırf zincirlerini kır, insan gibi yaşa diye... Ölmeyi bile göz alıp, ölmüştük sonunda... Hiçbir zaman; Kemalizm’i anayasadan çıkarmaya çalıştıklarında seyirci kaldığın o günkü kadar ölmemiştik ama! ‘Özgürlük’ diyerek, ‘demokrasi’ diyerek kırmızı beyaz bayrağı yeşile boyamak isteyenlere kandın ey halkım, affetmem seni! *** Egemenliğimiz; ABD Başkanı’nın iki dudağı arasında artık... Ülkemizi savunmak için bile izin almamız gerekiyor o şımarık işgalciden... Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmek değil miydi senin görevin oysa? Sen bunu bile sineye çektin, kabullendin, isyan etmedin... Kurtuluş Savaşı kahramanlarına ihanet edenlere seyirci kaldın ey halkım; affetmem seni! *** ‘Birinci vazife’ni unuttun ey halkım... Aziz vatanın bütün kaleleri zaptediliyor tek tek... Bütün tersanelerine giriliyor! Ülkemize can veren dev şirketler, en değerli araziler, bankalar, sakallı-kefiyeli Arap şeyhlerine satılıyor ‘babalar gibi!’ Millet, fakr-ü zarurete düşmüş; resmi yoksul sayın, 12 milyon kişi... Hepsi, iktidarın dağıtacağı üç-beş çuval kömüre, erzağa muhtaç! Sen, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifeni unuttun ey halkım; affetmem seni! *** İşte bu yüzden, biz şimdi burada yastayız... “Madem böyle olacaktı, biz neden öldük o zaman” diye hayıflanıyorsak; namerdiz! Sadece; “Ah... Biz hâlâ yaşıyor olmalıydık” diye isyan içindeyiz ey halkım, affetmem seni... Affetmem seni... Affetmem seni...”
  15. O zaman sizin düşünceleriniz ileriyi görmeyen, göremeyen düşünceler desek. Türban konusunda onca yazılan, onca yaşanan şeyleri görmüyor veya göremiyorsunuz. Bunlar yerel kıyafetlerimizmiş TEKİRDAĞ’ın Çorlu İlçesi’nde, 2006’daki 23 Nisan Bayramı kutlamalarında, kara çarşaflı ve fesli Hanife Celep İlköğretim Okulu öğrencileri Türban masum bir başörtüsü değil! Türkiye ve gelecek!
  16. Evet, hiçbirimiz dünyanın merkezinde değiliz ama, siz türbanı destekleyen, çoğunun erkek olduğu şakşakçıların merkezine oturuverdiniz.
  17. Müddesir 50 - Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler; Bakara 171 - İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. Araf 179 - Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar ****** olanlardır. Muhammed 2 - Şüphesiz Allah, iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkar edenler ise, metalanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler; ateş, onlar için bir konaklama yeridir. Bunlar birkaçı sadece... devamı kutsal kitap! Kuran'da. Hakaret mi hissediyorsunuz, hissetmenize gerek yok, açın Kuran okuyun! Kuran'daki insan sevgisi sadece Muhammed'e ve onun Allah'ına iman edenlere... diğerleri kuldan değil!
  18. Demişsiniz ama, yukarıdaki sayın politika'nın yazdığı bu sözler kandırmak için değil, bilgilendirmek için yazılıyor. Lakin, sizlerin aklı fikri nasıl kandırırım olduğu için, düzgün insanları da kendiniz gibi biliyor ve görüyorsunuz.
  19. Bakamazlar, nasıl baksınlar ki? Çünkü, kutsal ve kitap haline getirilmiş sözler, insana verilmesi gereken değer ve saygıdan daha yüce.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.