Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

muki

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.848
  • Katılım

  • Son Ziyaret

muki tarafından postalanan herşey

  1. muki

    Unutturmayın...!

    1- Göreve geldiği anda ABD nin BOP projesinin, eşbaşkanlığına soyundu, 'BANA NE' dediniz. 2- ABD, 2 milyon insanı, burnumuzun dibi Irak'ta, BOP uğruna katletti, 'BANA NE' dediniz. Ortadoğu kan gölü içinde ve bana ne demeye devam ediyorsunuz. 3- Bütün milli değerlerimiz, satışa çıkarıldı*, bunların birçoğunun resmi satışları gerçekleştirildi, ' BANA NE' dediniz. 4- Yabancı sermaye geldi diye SEVİNDİNİZ. Oysa gelen sermaye falan yok, BİZİM 80 YILLIK BİRİKİMİMİZİ satın aldılar ve hiçbir yatırım yapmadılar. Bu satışların, özelleştirme değil YABANCILAŞTIRMA olduğunu söyledik, inanmadınız. (MADENLERİMİZ DE SATILIYOR ŞİMDİ....YER ALTI KAYNAKLARIMIZ PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR –HALA BANA NE DİYENLERİNİZ VAR... (Borla çalışan araba üretildi, Arabayı bor madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı.Türkiye , dünya rezervinin yüzde 70`ine sahip.ÜLKEMİZDEKİ PETROLÜ-ALTINI VE DİĞER DEĞERLİ MADENLERİ SAYMIYORUZ BİLE.) 5- AKP ,tüm dokunulmazlıkları kaldıracağına SÖZ VERMİŞTİ. Ama 6 sene geçti, hala konusu bile olmadı. ONLARCA KANUNU , BİR GÜNDE MECLİSTEN GEÇİREN, 1 GECEDE CUMHURBAŞKANINA ONAYLATAN AKP, SİZCE NEDEN HALA DOKUNULMAZLIKLARI KALDIRMIYOR DERSİNİZ??? SİZE NE DEĞİL Mİ ??? 6- Vakıflar Yasasını onayladılar, Lozan Delindi dedik, affedersiniz RAHATSIZ ETTİK. Şimdi 301' i değiştirecekler veya kaldıracaklar, elbette bu da sizi ilgilendirmeyecek. 7- Ama durun , SIRA SİZE DE GELDİ ... AKP NİN GEÇMİŞ 6 YILDA YAPTIKLARI, GELECEKTE YAPACAKLARININ TEMİNATI OLDU. BİZ SÖYLEYELİM, SİZ YİNE 'BANA NEE' DEYİN. A –Yabancılaştırmanın TEK amacı , giderek bir sömürge haline gelmemizdir, ve geldik işte. OSMANLI METHİYELERİYLE SİZİ KANDIRDILAR. ÜLKENİN DURUMU, ekonomik açıdan, kültürel açıdan, 1.DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDEN FAKSIZDIR. EVET OSMANLI GİBİ OLDUK, AMA DAĞILMA DÖNEMİNDEKİ OSMANLI. B- Çocuklarımızın arasına, ırk-dil-din farklılıkları tohumları ekildi. Ve üniversitelerimiz, yeniden kan gölüne dönme yolundadır. Her gün artan olaylar, bunun en önemli kanıtlarıdır. SİZİN ÇOCUKLARINIZ DA BU OLAYLARIN İÇİNDEDİR. C- İşsizliğin çığ gibi büyüdüğü bir dönemde, sıkı durun, YENİ SOSYAL GÜVENLİK KANUNU İLE , emekli olanlarınız aldığınız paranın ancak 3 te birini alabileceksiniz. Çalışanlarınızın ise artık neredeyse hiçbir sosyal güvencesi kalmayacak. GÖRDÜNÜZ MÜ, SIRA SİZE GELDİ... SİZE VE SİZİN ÇOCUKLARINIZA. ARTIK YAPABİLECEĞİNİZ ŞEYLER ÇOK KISITLIRIDIR. YA AKP NİN YABANCILAŞTIRDIĞI DEĞERLERİMİZDE, NEREDEYSE KARIN TOKLUĞUNA VE ÖLENE KADAR ÇALIŞACAK , ÜÇ KURUŞ KARŞILIĞINDA, İŞÇİLİK YERİNE KÖLELİK YAPACAKSINIZ ki bundan sonrasında köleliği bile aracak günler gelecektir. YA DA BİR AN ÖNCE SİLKELENİP AYAĞA KALKACAKSIN. GERÇEKLERİ GÖRECEKSİN. Geleceğini karartanlardan, yıllarca masallar anlatarak seni uyuşturan ve servetlerine servet katanlardan, ÇOCUKLARIN ADINA,ÜLKEN ADINA HESAP SORACAKSIN. YARIN ARTIK BUGÜNDÜR. O GÜN GELMİŞTİR. BUNDAN SONRAKİ GÜN, BUGÜN YAPACAKLARIMIZIN SONUCU OLACAKTIR. AMA SİZ YİNE DE 'BANA NE' DEMEYE DEVAM EDEBİLİRSİNİZ ELBETTE. BU SİZİN EN DEMOKRATİK HAKKINIZ. AMA BİZLER, HEPİMİZ İÇİN , MÜCADELEMİZDEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ. *Türk Telekom, Arap'ın, Telsim İngiliz'in, Kuşadası Limanı İsrailli'nin, İzmir Limanı Hong Konglu'nun, Araç muayene işi Alman'ın, Başak Sigorta Fransız'ın, Adabank Kuveytli'nin, İETT Garajı Dubaili'nin, Avea Lübnanlı'nın, Petkim? Ermeni'nin, (Kazak'a sattık, dediler. Kazağı bi çıkardık..Ermeni...), Rakı Amerikalı'nın, Finansbank Yunanlı'nın, Oyakbank Hollandalı'nın, Denizbank Belçikalı'nın, Türkiye Finans Kuveytli'nin, TEB Fransız'ın, Cbank İsrailli'nin, MNG Bank Lübnanlı'nın, Alternatif Bank Yunanlı'nın, Dışbank Hollandalı'nın, Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın, Turkcell'in yarısı Finli'nin Rus'un, Beymen'in yarısı Amerikalı'nın, Enerjisa'nın yarısı Avusturyalı'nın, Garanti'nin yarısı Amerikalı'nın, Eczacıbaşı İlaç Çek'in, İzocam Fransız'ın, TGRT (Fox) Amerikalı'nın, Demirdöküm Alman'ın, Döktaş Fransız'ın, Süper FM Kanadalı'nın, TEKEL-MİLLİ PİYANGO-OTOYOL VE KÖPRÜLERDE SIRA ...Hepsi TÜRK'tü, Sadece 4.5 yıl önce.
  2. muki

    İblisizm

  3. Kendimi riyakarca garantiye almayı asla düşünmüyorum. Ne o öyle... Ya varsa!larla kendimi mi kandırayım, ya da kimi kandırdığımı düşüneyim?
  4. Gene mi!!! Şu yukarıdaki yazınızda kalınlaştırdığım ''Ya varsa'' sözcüğü. İnanan bir kişi olarak bu sözcüğü düşünmekten dolayı ************
  5. muki

    Unutturmayın...!

    MELİKE İLGÜN'ün BAŞBAKANA AÇIK MEKTUBU.. Melike İlgün Ben politikacı değilim, olmaya da hiç niyetim yok. Zira politik bile davranamam. Hatta o hususta özellikle beceriksizim. Ama size sizi anlatabilmek için, Yaptıklarınızın ağırlığını anlatabilmek için, Belki kendinizi görürsünüz diye A-4 kağıdı büyüklüğünde bir ayna tutabilmek için Politikacıların çok kullandığı o bildik cümleye sığınmak zorundayım. Tarih sizi affetmeyecek Sayın Başbakan! Sizi tarih gerçekten af-fet-me-ye-cek! Çünkü siz, bu toplumu adına türban denilen bir kılıçla, kanata kanata, yara yara ikiye böldünüz. 'Velev ki siyasi simge, suç mu?' sözleriyle fitili ateşleyerek meseleyi özellikle böyle kan davası noktasına getirdiniz. Söz verdiğiniz gibi kendinizden olmayanı da kucaklamak yerine tokatlamayı tercih ettiniz. Kimse birbirini sevmesin, saflar derinleşsin, bıçaklar bilensin istediniz. Ettiğiniz her lafla bilerek ve isteyerek nefret tohumları ektiniz. Çünkü siz, öfkelisiniz. Sizden olmayan herkese o yukarıdan bakan tavrınız aslında duyduğunuz korkunç öfkeyi maskelemek için. Öfkelisiniz. Çünkü sevgisizsiniz. 'Öfke de bir hitabet biçimidir' savunmasıyla ise sadece komiksiniz. Öfke hitabet biçimi olsa da asla bir yönetim biçimi olamaz gerçeğinden bihabersiniz. İşte bu yüzden öfkeyle kalktığınız gibi zararla oturacaksınız. Çünkü sizin hırsınızın sonu yok. Her yer, herşey sizin olsun, herkes sizden olsun istiyorsunuz. Sizden olmayana dayanamıyorsunuz. Sizi eleştirmelerine katlanamıyorsunuz. Bunca yıl her yaptığınızı şakşaklayanlara o kadar alışmışsınız ki, AB müzakerelerine gittiğinizde elinizde koca bir hiçle dönmenize rağmen Avrupa Fatihi diye manşet atanlara o kadar güvenmişsiniz ki, uçağınıza binenlerin hep sizi alkışlayacağına o kadar eminmişsiniz ki en ufak bir eleştiride çığırınızdan çıkıyor, saldırganlaşıyorsunuz. Bunca vakit sizi şakşaklayanların arka sayfalarındaki çıplak kadınları ise nedense şimdi görüyor ve kadınları kullanmaya alışkın zihniyetinizle günün güzellerini sivriltip sivriltip silah yapıyorsunuz. Oysa ne komik ki aynı gazeteler size Avrupa Fatihi diye manşet atarken yine aynı kadınları kullanıyordu. Ama nedense bunu görmezden gelebiliyorsunuz. Çünkü savaşta herşeyin mübah olduğu bir ekolü temsil ediyorsunuz. Çünkü siz dinin de dindarlığın da bir tek sizden olanlara ait olduğunu düşünüyorsunuz. Sizin için inanmanın tek şartı başını örtmek. Çalan da, çırpan da, yiyen de, yediren de, satan da, sattıran da türbandan yanaysa onu üstün tutuyor, üstün olduğuna inanıyorsunuz. Herbiri bilmem kaçyüz dolarlık has ipek örtüler takmış eşlerinizle İslam birtek sizinmiş gibi davranıp, ulema kesilip büyük kalabalıkları saf, temiz ve yürekten inancından soğutuyorsunuz. İslamiyeti kendinize mal ediyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz Sayın Başbakan. Yanlış yapıyorsunuz. Çünkü siz gerçekleri konuşmak yerine mazlum edebiyatı yapıyorsunuz. İşler sizin için biraz ters gittiğinde o yanık sesinizle ve izanınızla ve insafınızla ve adabınızla ezilmiş halk kahramanını oynuyorsunuz. Eğer ezilen halkın kahramanı olmaksa niyetiniz , sizin ve şürekanızın gemilerini, villalarını, bitmek bilmeyen dünyalıklarını nasıl açıklıyorsunuz. Bu halk bir torba kömüre, iki dize şiire birini halk kahramanı yapar diye düşünüyorsunuz. Çünkü aç. Çünkü çaresiz. Çünkü kimsesiz. Ama ya 'Gayrık yeter' derse, ya birgün gözü açılır da o bir torba kömür için kimlere ne tavizler verildiğini görürse… O bir torba kömür için çekilen peşkeşleri farkederse… 'Neden ben elektriğe bu kadar para veriyorum?' diye sorarsa… Benzinin neden bu kadar çok pahalı olduğunu merak ederse…Hani olur da birgün gözü açılır da gerçekleri görürse… Hiç mi korkmuyorsunuz? Dedim ya sizi tarih affetmeyecek Sayın Başbakan. Siz ki haktan, hukuktan, kul hakkından korkmazsınız. Ama tarihten korkun Sayın Başbakan. Çünkü ellerinizde Türkiye'nin kanı var. Ellerinizde türbanı kılıç yaparak kanata kanata, yara yara ortasından ikiye böldüğünüz Türkiye'nin kanı var. İşte bu yüzden tarih sizi hiç affetmeyecek Sayın Başbakan. Hiç af-fet-me-ye-cek! gazeteport.com
  6. Bu insanlar dine yönelerek mi iyi olacaklar? Dine yönelen kişilerin suçlara ceza veriş tarzını görüyoruz işte!
  7. Lider dediğin Her şeyden önce kim olduğunu bilmeli ve kendine güvenmelidir. Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar. Evet bu doğrudur. Benim isteyip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zoraki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Ben kalpleri kırarak değil kazanarak hükmetmek isterim. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin Her kim olursa olsun insanlara değer vermeli Millete efendilik yoktur. Ona hizmet etmek vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur. Mustafa Kemal ATATÜRK ve mütevazi olmalıdır... Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin Önde yürüyen değil, yol gösteren olmalıdır. Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin Yeri geldi mi sıradan bir asker Yeri geldi mi Başkomutan olmalıdır... Memleketin ellide biri değil, her tarafı tahrip edilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin Fedakar olmalıdır. Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin İlkelerine ve sözlerine bağlı olmalıdır. Ben toprak büyütme meraklısı değilim. Barış bozma alışkanlığım yoktur. Ancak sözleşmeye dayanan hakkimizin isteyicisiyim. Onu almazsam edemem. Büyük meclisin kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay'ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem milletimin huzuruna çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, Yenilmem. Yenilirsem bir dakika yaşayamam. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin Güvenilir ve samimi olmalıdır. Kalbinde ne varsa dilinden de o dökülmelidir. Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda lüzumlu olmayan bir sözü kalbimde taşımak iktidarında olmayan bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim. Yanlışım varsa, halk beni tekzip eder. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni tekzip ettiğini görmedim. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin Konuşmayı ve dinlemeyi bilmelidir. Lider dediğin Sorumluluk almayı bilmeli Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır. Mustafa Kemal ATATÜRK Astlarına ve dostlarına sonuna kadar güvenmeli Benim için ordumuzun kıymetini ifadede ölçü şudur: Türk ordusunun bir kıtası muadilinin behemehal mağlup eder, iki mislini durdurur ve tespit eder. Mustafa Kemal ATATÜRK ve başarıyı paylaşabilmelidir. Bir ulus, bir toplum yalnız bir kişinin çabası ile adımcık bile atamaz. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin Büyüklük odur ki kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, seni yoldan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen burada direneceksin. Önünde sonsuz engeller yığılacaktır. Kendini büyük değil, küçük, araçsız hiç telakki edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri asacak, ondan sonra sana büyüksün derlerse bunu diyenlere güleceksin. Mustafa Kemal ATATÜRK Hedefleri gibi Zafer zafer benimdir diyebilenin, muvaffakiyet, muvaffak olacağım diye başlayanın ve muvaffak oldum diyebilenindir. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin Kavgaları gibi Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Benim sizden istediğim şey, yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman da, durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin Sevdaları gibi Biz hayat ve istiklal isteyen bir milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatimizi yok etmeyi göze alırız. Mustafa Kemal ATATÜRK Lider dediğin ATATÜRK gibi OLMALI. Oldu mu VATAN Öldü mü EFSANE olmalıdır! Beni görmek demek ille de yüzümü görmek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu yeter. Mustafa Kemal ATATÜRK
  8. İnsan her zaman yanılabilir, şaşar da, yanlış yapar da. Ama, bu demek değildir ki insanlık dışı bir cezaya maruz kalsın. Asıl akıl hastası olanlar bu insanlara bu türlü cezalar verenlerdir. Siz 4'e kadar gene iyi dayanmışsınız. Allah'ın sopası diye düşünerekten herhalde!
  9. muki

    Ulusa Sesleniş

    Cumhuriyetimiz, M. Kemal ATATÜRK önderliğinde büyük fedakârlıklar ve mücadelelerle kurulmuştur. Bu uğurda binlerce şehit veren, bayrağını, dilini, devletini, milletini şerefle korumuş yiğitlerin evlatlarıyız biz. Bugün geldiğimiz noktada; bize miras bırakılan ve gururla yaşattığımız Cumhuriyetimizin üzerine oyunlar oynanıyor. "Ilımlı İslam" şekliyle geldiler ve kök saldılar. İslâm'a yükledikleri yeni misyon; "SİYASAL ve İDEOLOJİK CİHAT" olarak algılanmalıdır. Aynı zamanda emperyalistlerce kendisine "BOP eş başkanı" sıfatı yüklenen Başbakan; "Ilımlı İslam" projesiyle geleneksel milli duruştan vazgeçmiş, ulusal-stratejik birikimlerimizi ya satarak, ya da reddederek geleceğimizi tehlikeye atmış, ülkemizi dış güçlerin ve karanlığın kuşatmasına bırakmıştır. Bu kuşatma nedeniyle ülkemiz insanı; hiç hak etmediği bedeller ödemekte, geleceğimiz pazarlanmaktadır. Tarihin hiçbir döneminde bağımsızlığından ve onurundan vazgeçmemiş bir ulusun gençleri olarak bu durumu içimize sindiremiyor ve Büyük Türk Ulusu'na sesleniyoruz: Üniter yapımızı bozmak, ulusal birliğimizi parçalamak için oynanan oyunları maddeler halinde tüm yurtsever vatandaşlarımızın dikkatine sunuyoruz: 1) Üniter devlet; devletin, ülke, millet ve egemenlik unsurları yasama, yürütme ve yargı organları bakımından teklik özelliği gösteren devlet şeklidir Üniter yapı. İşte bu anlamda değiştirmek istedikleri Türk Üniter yapısıdır.Üniter yapımızı bölmeye yönelik çalışmalar, özelikle sivil Anayasa değişikliği adı altında yapmaya çalışıyorlar . 2) Ulusal bütünlük; Anayasamızda, devletin şekli, dili, bayrağı, sınırlılıklarımız ve sorumluluklarımız belirlenmiştir. Buna göre; Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı her birey "Türk"tür ve her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, alt kimliği ne olursa olsun, bu ülkenin asli unsurudur. 301. maddenin kaldırılmaya çalışılması; ulusal bütünlüğün yok edilmesi, Türk kimliğinin ortadan kaldırılması çabalarına paralel olarak, "Alt kimlik/Üst kimlik" tartışmaları ile Anayasamızda ifadesini bulan "Türklük" bilinci baltalanmak istenmektedir. 3) Bölücü terör ve Tarikat faaliyetleri; 24 yıl önce ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgesinde komşu ülkelerce desteklenilip üs verilen hatta eğitilen PKK militanlarınca ülkemizden toprak talebiyle başlatılan bölücü terör son yıllarda verilen tavizler sonucu; silahlı mücadeleden çıkarak siyasi bir hal almış; temsilcileri TBMM'ye girmiş ve meclis kürsüsünden dokunulmazlık zırhıyla; PKK taleplerini seslendirilmeye başlamıştır.Terörle mücadele için yetki isteyen TSK' ya aylarca bu yetki verilmemiştir.Kimi tarikatların üyesi olmak; devlette atanma için referans olmuş, özellikle "tarikatçılar" devletin tüm kademelerinde kadrolaşmış ve devleti içten ele geçirmişlerdir. Ölen tarikat şeyhlerinin cenazelerine bakanlar ve milletvekilleri katılır olmuşlardır. 4) İktidar Dini , Ilımlı İslam ;Onlar Müslüman'ız diyor ama Müslümanların dini olan İslam'ı reddediyor.Onun yerine Ilımlı İslam getirmek istiyor Diktatörce. Türban diye tutturmasının asıl amacı, kendi ideolojisini kabul ettirmek adınadır , İslam'da örtünmenin beş şekli vardır. Dileyen istediği gibi örtmekte serbesttir.Bunun adı baskıdır, zorla yeni geliştirdiği din oyununu kabul ettirmektir. Oyun çünkü ; bunlar tamamen emperyalist emellere hizmet için geliştirilmiş taktiklerdir. Öyle olmasa ulusal duruşundan ödün vermez, icraatlarıyla hizmetleriyle oy almaya çalışırdı, insanların dini duygularını sömürmezdi. [/color]Bugün Türbanla özgürlük kazandığını düşünen/düşündürülen kızlarımız, yarınlarını esaret altına aldıklarını bilmeden destek veriyorlar bu oyuna.. 5) TSK'nin etkisiz hale getirilme girişimleri ; Kopenhag kriterleri olarak dayatılan maddelerin başında TSK'nın etkisizleştirilmesi gelmekte, Üniter yapının bozulmasının önü açılmakta, bölücü ve teokratik siyasi faaliyetlere özgürlük talep edilmekte, Cumhuriyetin temel ilkeleri Atatürk devrimleri tasfiye edilmek istenmektedir. 6) Laiklik ; Anayasamızın teminatı altında bulunan laikliğe karşı türban üstünden sürdürülen karşı devrim girişimlerinin yarattığı tehlikeler ortadadır. Birileri ise, hem laiklik yıkıcılığı, hem de teminatı rolüne soyunmuştur. Oysa, laikliğin teminatı ancak Anayasamızdır. Hiç kimse kendini Anayasanın üzerinde göremez. Hele bu şahıs "BOP Eş Başkanı Tayip Erdoğan ise; ASLA olamaz! Çağdaş, bilimsel eğitim ve öğretimin yerine konulmaya çalışılan tarikat eğitimi bu konuda bize her şeyi anlatmaya yetiyor. Anayasanın 10,ve 42.maddelerinde yapılan değişiklik ile "Türbana" üniversitelerde izin veriliyor, sonuçta laik devlet hançerleniyor. Tarikat şeyhlerinin güdümünde üniversite değil; medrese eğitimi amaçlanıyor. Örnek aldıkları model ise; El-Ezher ve Yeni Malezya Üniversiteleridir. Bu üniversitelere, Türk Üniversiteleriyle denklik tanımak için yasal çalışmalar başlatılmıştır. Türban, kadının bedenini, inancını, sosyal varlığını yok sayarak; ÖZGÜRLEŞTİRMEKTEN çok bir BASKI aracı olarak kullanılmaktadır. Kadınlarımızın üzerinden din siyasete alet edilmektedir. Beraberinde getirdiği bölünme ise, Müslüman ve Müslüman olmayan şeklindedir. Bu serbestlik(!) kamu alanlarında, İlkokullarda, Orta öğretimde de istenmeyecek midir? Bu iç karışıklığa sebebiyet vermeyecek mi? Bunun adı baskı değil midir ? Gidişat ılımlı İslâm'dan şeriata adım adım geçildiğini gösterirken susmak sessizce beklemek aydınlık yarınlar isteyen vatandaşlarıyla bağdaşan bir tavır mıdır? Tüm bunlar mahalle baskısı değil midir? Bir başbakan Türbana gelinceye kadar, eğitim, sağlık, ekonomi, tarım, hayvancılık, ithalat, ihracat, açlık, işsizlik sorunlarına eğilmek ve, istihdam sağlamak zorunda değil mi? Eğitim kurumlarında bu kargaşaya bölünmeye sebebiyet vermek hizmet değil, eğitimi baltalamak, ülke huzurunu bozmak ve orta çağ karanlığına çekmek isteme girişimleridir. 7) Yeni YÖK Kanunuyla amaçlanan paralı eğitimdir; Çağdaş bireylerin, yetişmesine engel olacak, yeni YÖK kanunu kapıdadır. Oysa eğitimdir toplumları yücelten ve değerli kılan. Yarınlarımıza, çocuklarımıza verilen eğitim öğretim yok artık, Atatürk ilke ve İnkılaplarından çok uzaktır. Amaç sorgulayan, eleştiren, araştıran beyinler yetiştirmek değil; bağnaz, teslimiyetçi beyinler yetiştirmektir. Üniversitelerde giderek şiddet tırmanmakta, kitabı kalemi tercih edenden çok, taşı sopayı tercih eden, şiddete itilen öğrenciler artmaktadır. Bu kargaşadan yararlanmaya çalışan iktidar; çözümsüzlüğü, çözüm olarak sunmaktadır. Aydınlık yarınlarımızın, geleceklerini karartmalarına ve eğitim-öğretim haklarını ellerinden almalarına izin vermeyelim. 8) Yolsuzluk ve yoksulluk ; Yolsuzluklarla mücadele edecekleri iddialarıyla iktidar olanlar, önce sahte fatura kesenlere ve hazine arazisi işgal edenlere af çıkartarak destek oldular, Ali Dibo'larla tüm devlet daireleri ve belediyelerde ahbap, eş, dost ve dünürlere ihaleler verdiler. Öyle ki kendilerinden olmayan hiç kimse iş alamaz duruma geldi. Başbakan ve Bakanların çocukları inanılmaz işler yapmaya ve gayrimenkul sahibi olmaya başladılar. Medya bunlara göz yumarken, işi o kadar ileri götürdüler ki atadıkları bürokratların aldığı rüşvetlere bu "rüşvet değil bahşiş "deme pişkinliğini dahi gösterdiler. Yolsuzlukla mücadele yerine yolsuzluk yapana sahip çıktılar. Yoksulluğun ortadan kalkması için istihdam yaratma kayıt dışı insan çalıştırılmasını önlemek yerine, işveren katkıları ve sigorta primlerini artırarak kaçak işçi ve ruhsatsız işyerleri çalışmasını teşvik ederek, insanları kölelik ücretine mahkûm ettiler; bir kutu erzak ve yarım ton kömüre muhtaç bıraktılar. İş vaadiyle, iki yardımla, karşılığında oylarını alarak ülkenin geleceğine ipotek koydular. 9) Türkiye Ekonomisi ; Türk ekonomisine ciddi katkı sağlayan, hayvancılık, tarımcılık sekteye uğratılmış, verimli topraklarından faydalanmak yerine, dışardan ithal mallar almakla yabancıların güdümüne girilmiştir. İthal etmemiz gereken kotalar belirlenmiş, kota altında kaldığımızda cezalar ödenmiştir. Toplam dış borcumuz, milli gelirin yarısından fazladır. İhracatı engelleyip, İthalata destek vermekle cari açık ciddi boyuta getirilmiştir. Değerlerimiz ve ekonomimiz ,Türk Bankacılığı tamamen yabancıların eline geçmiş, dış güçlere bağımlı hale getirilmiştir. Türkiye dünyada paranın hiç bir yatırıma dönüşmeden en çok para kazanan ülkesidir. Türk ekonomisinin bu gücünü engellemek için bağımsızlığımız elimizden alınmış ve güçlere teslim edilmiştir. 10) Özelleştirme Safsatası; satılan değerlerimiz, milli servetlerimiz elden çıkarılmaktadır. 24.5 milyar dolarlık özelleştirme gelirinin buharlaşması da işin cabası. Yapılan özelleştirmelere rağmen borçlarımızın katlanarak artması, duyarlı her yurttaşımızı biraz daha karamsarlığa sürüklemektedir. Bankalar, Türk Telekom, GSM, Fabrikalar, Barajlar, en önemli kurumlarımız tüm değerlerimiz özelleştirmeyle satılmaya devam ediyor. Ülkeye yabancı sermaye girmiyor, sadece topraklarımızdan veriyoruz. İşçilerimizin işlerini elinden alıyorlar, üç kuruş maaşla köleliğe zorlanıyor gariban vatandaşlarımız. Yaşanılan işsizlik; yalnızca ekonomik olarak değil sosyal yapımız olan aile birliğini de ciddi anlamda tehdit ediyor. 11) Yabancılara yapılan toprak satışları; ülkemizin siyasal bağımsızlığını giderek tehdit etmeye başlamıştır. Yabancılar, emlak, arazi satın alıp topraklarımıza yerleşiyorlar. Caddeler, yabancı mağaza ve Cafe isimleri ile dolduruldu, Türkçe tabelalı işletmeler yok denecek kadar azaldı. Yabancılar, birçok yerleşim biriminde köy kurma derecesine gelmiş büyük çoğunlukta bulunmaktadırlar. Ülkemize konuşlandırılmak istenen uluslar arası askeri güçler ise siyasal bağımsızlığımızın en önemli tehditlerinden birisi olacaktır. 12) Çevre ve İnsani tehlike ;Ülkemize kurulmaya çalışılan nükleer santraller ise yaşanabilecek çevre sorunu ve sağlıklı nesiller yetiştirmek konusunda çok büyük bir tehdittir. Nükleer santral projesi, 100 yıl geçse de etkileri derin izler bırakacak, gelişmiş ülkelerin bile atığını ne yapacağını bilemediğinden depoladığı insani tehlikedir. Ancak, yandaş, arkadaş, akrabalara verilecek kaymaklı ihaleler, iktidarın gözünü kör etmektedir. 13) Sağlık ve emeklilik yasası; Sosyal Güvenlik Reformu adıyla yapılan yasal değişikliklerle, vatandaşlarımız sadaka düzenine, yoksulluğa ve sistem içinde kaybolmaya mahkûm edilmektedir. SSK'ya yatırılan primlere rağmen, SSK batıyor. 'Kurtaralım', 'Nasıl?' işverenden alınan SSK primini artırarak...Vatandaşa yük üstüne yük ekleniyor. 14) Köylü artık milletin efendisi değil; Tarım ve hayvancılık küresel ekonomiye tercih edilmiş, kendi toprağında işsiz kalan köylü, büyük kentlerde varoşların kahvehanelerini doldurmaya başlamıştır. 15) Büyük Ortadoğu Projesi; BOP adı altında oynanan oyun gerçekten çok büyüktür. Dünya enerji savaşımının kalbi olan Ortadoğu'da Türkiye'ye biçilen rol, federatif, güçsüz bir Asya ülkesi rolüdür.(Bor-toryum, petrol ortaklığı, Terör, İran savaşı, Irak senaryosu, İstihbarat ortaklığı) Bunların hepsi çok büyük bir emperyalist oyunun Legolarıdır. 16) Ermeni Soykırımı ; Emperyalistler, Osmanlı Devleti'ndeki Hıristiyan unsurları ve özellikle Ermenileri, Osmanlılara karşı kullanmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Ermenilere, gerçekleşmeyeceği kendilerince de bilinmesine rağmen, Doğu Anadolu Bölgesi'nin büyük bir bölümünün de içinde yer aldığı "HAYALİ" Ermenistan vaat edilmiştir. Tıpkı Kürt kökenli Türk vatandaşlarımıza "HAYALİ" Kürdistan vaatleri gibi. Tarih yeniden sahneleniyor dün Osmanlıyı Ermeni oyunuyla parçalamak istiyorlardı, bugün dinle, Kürtler kullanılarak yeniden yaşatılmak isteniyor benzer emperyalist oyunlar. İslam Dini, "ILIMLI(!)" hâle getirilerek;"SÖZDE" Kürdistan Devleti senaryoları işleniyor beyinlere. Bu tarihi yanılgıların yeniden yaşatılmasına izin vermeyelim. 17) Medya; Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir iktidar bu şekilde medyadan destek görmemiştir. Medya yapılan tüm olumsuzluklara, kadrolaşmaya, tarikat faaliyetlerine, adam kayırma ve yolsuzluklara sessiz kaldığı gibi destek olmuştur. Medya TMSF medyası-Doğan medya-Dinci medya-Dünür ve "tarikat" Medyası olarak oluşmuş; tamamı koşulsuz destek sağlamış; arada sesini yükseltenler ise; Emin Çölaşan gibi uzaklaştırılmış ve kıyıma uğramıştır. 18) Avrupa Birliği Üyelik kriteri-Koşulu ve Vakıflar Yasası; Pontus ve Süryani soykırımını tanıyın !, Türk Ceza yasasındaki 301. Maddeyi kaldırın !, Pkk ya karşı silahlı mücadeleyi bırakıp, sosyal, kültürel ve siyasi çözüm bulun! Üniversitelerde Kürtçe dersler verilsin! Gümrük birliği Ek Protokolü'nü uygulayın ve limanlarınız ile hava alanlarınızı Rumlara açın! Orduyu denetim altına alın! Heybeliada Ruhban(Papaz) Okulu'nu açın! Fener Rum Patriği'nin Ekümenliğini tanıyın !, Dicle ve Fırat suları bölgedeki barajlar ve GAP'ın yönetimini Uluslar arası AB yönetimine devredin! Tam üyeliği şimdilik düşünmeyin ama "imtiyazlı ortaklık" için bile Kıbrıs Rum Devleti'ni tanıyın, KKTC'yi yok edin! Bu süreçte ebedi kölelik ve ödünler yer almaktadır. AB üyeliğinin birinci şartı; Kemalizm'in yok edilmesidir. ABD, işgal etmeyi planladığı ülkelerde ulusal bütünlüğü kim parçalıyorsa ona arka çıkmış ve destek vermiştir. Din, hürriyet, özgürlük ve haklar adı altında karışıklıkları kışkırtmıştır. Tıpkı 5555 "Sayılı Vakıflar kanunu" ile azınlık vakıflarına mal-mülk edinme hakkı verilmesi gibi. Türkiye'yi tam bir "din" savaşlarının yapıldığı denetiminin ve kontrolünün yapılmasının asla mümkün olamayacağı, bir kaos ortamına sokmak ve başkalaştırmak içine düzenlenmiş bu yasa, onaylanmıştır. Bugüne kadar hiç bir hükümetin onaylamadığı bölmek, parçalamak amaçlı bu yasaya hiç çekinmeden AKP hükümeti imza atmıştır. Türkiye'de bu yasal dayanakla, gerek siyasi, gerek dini örgütlenmeler, tarikat veya misyonerlik örgütü şeklinde vakıflar kuraca bilecekler ve bu hakkı hoyratça kullanacaklardır. Cumhuriyetimiz Lozan'da üstlenilenlerin ötesinde, yükümlülükler altına sokulmaktadır. 19) AB& ABD Hedefindeki Kemalizm ; Neden Kemalizm hedef alınıyor ? Neden Türk' lük değil de, Müslümanlık temel alınıyor ? Çünkü ; Kemalist'ler ödün vermez, duruşundan, onurundan, Türk benliğinden. Dimdik ayakta duran Kemalistler, emperyalist güçleri rahatsız ediyor. Binlerce yıl baş edemedikleri güç Kemalizm'dir ve hep karşısında yenik düşmüşlerdir. Şimdi Kemalizm'i , seçtikleri İktidar ve cuntalarının Ilımlı İslam oyunuyla, yıkmak istiyorlar. Soruyoruz, ABD Irak'ta 1,5 milyon Müslümanları katlederken dinci Başbakan neredeydi ? Neden hesap sormadı ? En büyük insanlık kıyımı gerçekleşirken, Terörü besleyen ABD ile işbirliğine neden giriyor ? Tüm bunların cevabı açık değil mi ? Çağdaş Cumhuriyetimiz mi, yoksa dine dayalı, çağdışı ve insan haklarından uzak bir rejim mi emperyalist güçlerin işine geliyor ? Ben Müslüman'ım diye çıkan diktatörün, Türk'ü yok etmek isteyenlerle ne denli sıkı ilişki içinde olduğunu görmek mümkün. Ne mutlu " Türk'üm diyene ! diyemeyen ve bunu o da Ne mutlu Lazım, Kürdüm, Ermeniyim der demeci ile açıkça göstermiyor mu ? Uyanalım bu hipnozdan, oyundan. Bu ülke kanla, onurla kurulmuşken, Kemalizm'i çiğnetmek, sildirmek, değiştirmelerine izin vermek ihanettir! Haykıralım Dünya'ya, "ATALARIMIZIN " kanı ile sulanmış bu topraklardan bir karış vermek yerine, canımızı vermeyi yeğlediğimizi, şehitlerimizin kanının yerde kalmayacağını, kalamayacağını, onursuzca yaşamaktansa vatan uğruna ölmeyi yeğlediğimizi herkes bilsin! Bir İSTİKLAL savaşı daha veriliyor, vatanımıza, Cumhuriyetimize, Atamızın mirasına, şehitlerimize sahip çıkalım! Atatürk devrimlerine ve Laik Türkiye Cumhuriyeti'ne zarar verecek her türlü çaba boşa çıkarılacaktır. Unutulmamalıdır ki; Türkiye Cumhuriyeti sahipsiz değildir. Cumhuriyetimizi yükseltecek ve yaşatacak bizleriz. Uyanalım, Uyandıralım Türk Ulusu !!!
  10. Sayın patika, bir yaratıcı güce inanmanız yanlış bir şey değil bence. Ancak yaratıcının, ya da iyi bir insan olmanın herhangi bir dinle alakası yok diye düşünüyorum. Yanlışları, çelişkileri düzelteceğim diye elinizi ateşe sokmayın.
  11. Ancak bu halk uyuduğu için kendinden korkulmasına da gerek yok. Bunu biliyorlar ve kullanıyorlar.
  12. muki

    Uyarsan da uyarmasan da;

    Mantığınız bunun yanlış olduğunu bilmesine karşın yukarıdaki satırlara ısrarla kenetleniyorsunuz. Bir baba düşünün ki, erkeğin düştüğü sapıklığı bertaraf etmek için kızını yem olarak kullansın. Cık cık cık...
  13. Pardon ama, siz, Allah'ın dünyanın her yerindeki -ister inansın, ister inanmasın- insanların tabaklarına aynı yemeği mi koyduğunu söylemeye çalışıyorsunuz? Onca aç insanlar neden aç peki, madem Allah herkesin faydalanmasına izin veriyor da...
  14. muki

    Uyarsan da uyarmasan da;

    Erkek er­keğe yapılan cinsi ilişki mahkum ediliyor, ama kızlarını hamile bırakan bir peygamberse iş değişiyor ve suç kızlara atılıyor.
  15. Bana gelen bir e-postayi sizlerle paylaşmak istedim Sevgili Türkiye deki dostlarım ve kardeşlerim, Devrim sırasında devrim muhafızları tarafından önce tecavüz edilip, daha sonrada ipe gönderilen çok sevgili kız kardeşim Mehtab'ın anısına... Bu mektubu sizlere yazmamdaki neden bizim 30 sene kadar önce yaşadığımız o talihsiz ve karanlık günün Türkiye için de yaklaşıyor olduğunu görmem ve bundan daha derin olarak kalbimde hissetmem oldu. Türban yasasının mecliste onaylandığı tarihin İran İslam devriminin olduğu güne denk gelmesi kalbimde bunun ilahi bir güçten gelen uyarı fişeği olduğu hislerini uyandırdı ve bu mektubu kaleme almaya karar verdim. Biliyorum hepiniz kalbinizde karanlığın otoritesini hissettiniz. Karanlık otorite gelmeden hissettirdi yaklaştığını. (Gerçi burada İran İslam devrimi tarihini (11 Şubat 1979) türban yasasının onaylandığı güne denk geldi diyor ama, yasa 12 Şubat'ta Gül'e gönderiliyor, Gül ise 22 Şubat'ta onaylıyor. Yani İran İslam devrimi ile yasanın Cumhurbaşkanlığına gönderilmesi arasında 1 gün var. Muki) İran İslam devriminden 1 hafta kadar önce Türkiye'ye gecen, uzun bir sure burada yasayan ve daha sonra Kanada'ya iltica eden ve hâlihazırda bu ülkede felsefe öğretmenliği yapan bir İranlıyım. Atatürk'ün aydınlık Türkiye'sini çok seviyorum ve yüreğim kan ağlayarak İran'da "O gün" gelmeden önceki olayların sanki bir tekrarını sinemada izliyor gibi Türkiye'de görüyorum. Yobaz karanlığında hunharca katledilen kız kardeşim anısına sizlere yalvarıyorum ki, sakin olmaz demeyin! Sakin Türk Ordusu olduğu surece olamaz demeyin çünkü aşağıda anlatacağım gibi o gün geldiğinde tüm orduların eli kolu bağlanabilir. Bizim ailemiz İran'da laik, sol görüşlü ve aydın bir aile idi. Devrimden 1 ay önce bize bile söyleseler idi 1 ay sonra durum bu olacak diye biz bile güler geçerdik, "deli misin?" diye sorardık belki de. Belki de derdik ki "Şah'ın bu güçlü ordusunu nasıl yeneceklerde Şeriat karanlığını getirecekler?". Sizlere önce Iran İslam devriminin nasıl geliştiğini kısaca anlatmak istiyorum çünkü Türkiye'deki gelişmelerle çok büyük benzerlikler mevcut. İRAN İSLAM DEVRİMİNİ BAŞARIYA GÖTÜREN AYAKLAR: 1-Büyük kesimi fakirleşen halk dincilerin pençesine düştü. Bu halk yiyecek, giyecek gibi ufak yardımlarla onların safına çekildi. Beyinleri yıkandı ve fakirliklerinin temelinde kirli ve dinsiz rejim olduğu benliklerine yazıldı. Açlıkla boğuşan halk bu cehaletin pençesine kolaylıkla düştü ve rejime düşmanlaştı. (COK FAKIRLESEN TURK HALKINADA AYNI SEYLER YAPILIYOR) 2-Hep demokrasi ve özgürlük dendi. Humeyni devrimi yapana kadar hep demokrasi ve özgürlük vaat etti. Bu şekilde birçok sol görüşlü insanları da kendi saflarına çekti. Bu insanlar devrim akabinde ipe giden ilk insanlar oldu. (TURKIYE'DE HEP DEMOKRASI VE OZGURLUK DIYORLAR) 3-Emir komuta zincirinde yapılanmış olan din adamları halkı kontrol altına aldı. (BASI ABD'DE YASAYAN MALUM TARIKAT'IN YAPILANMA BICIMI OLAN "ABI" YAPILANMASI BU EMIR KOMUTA SEKLIDIR VE DEVRIMIN EN ONEMLI AYAKLARINDAN BIRISI BU EMIR KOMUTA YAPILANMASIDIR. BU EMIR KOMUTA YAPILANMASI DEVRIMIN HALK ORDUSUDUR VE DEVRIM SIRASINDA BU EMIR KOMUTA COK KISA ZAMANDA COK BUYUK KITLELERE EGEMEN OLUR.) 4-Kargaşa ve kaos ortamında askeri Kışlalar basildi. Ellerinde Kur'an ile kışlalar ele geçirildi. (BU AYAGA COK DIKKAT EDELIM CUNKI DEVRIM SIRASINDA TURK SILAHLI KUVVETLERINI ELE GECIRMENIN EN ANAHTAR AYAGI BUDUR.) Türk silahlı kuvvetleri bildiğim kadarı ile 600-800,000 kişiden oluşan bir kuvvettir. Yalnız unutulmaması gereken gerçek bu ordunun ancak %0,1(Binde Bir) lik bir bolumu rejimin muhafızıdır. Yani Harp okullarında eğitim görmüş subaylar ancak bu kadardır. Geri kalan %99.99 er rejim muhafızı değildir. Onlar emirlere göre hareket eden vücut parçalarıdır. Beyin olan ise az sayıdaki subaylardır. Iran devriminde kargaşa ve kaos ortamında kışlaları basan yobazların ellerinde Kur'an ile erleri geçerek direnen subay ve komutanları katlettiler. Burada kilit nokta ellerinde Kur'an ile harekete gecen büyük halk kitlelerine karşı erlerin silah kullanmakta zorlanacağı gerçeğidir. Zaten kullansalar bile ***** ve beyni yıkanmış halk öyle bir kudretle kışlalara saldırmıştır ki sonunda kışlalar teslim alınmıştır. O askerin açtığı ateş sonucu halktan çok ölen olmuştur ama sonuçta bir noktada erler silah bırakmak durumunda kalmışlardır. Erin kendi başına alacağı savaş inisiyatifi düşmana karşıdır. Ama büyük kitleler halinde ve ellerinde kuranlarla üzerine gelen kendi halkına karşı bu kararlılığı göstermesi mümkün olamaz. Yani er buna bir noktadan sonra direnmez yâda direnemez. Çünkü o er karşısındakinin karanlık bir devrim yapacak olan insanlar olduğunu bilecek bilinçte de değildir, kaybedeceği aydınlığın ne olduğunu da. Bunu bilecek olan sadece subaylardır. Ve kanlarının son damlasına kadar savaşacak olanlarda bu konuda aydınlanmış Türk subaylarıdır. Ama yukarda bahsettiğim üzere onlar ordunun sadece ve sadece en fazla binde birini teşkil ederler. Yani devrimin asil savunucusu Türk ordusunun tümü değildir, sadece subay kademesidir ve erlerin durduğu ve etkisizleştirildiği noktada o subay kademesinin yok edilmesi kolay olacaktır. İran'da ordu bu şekilde etkisiz hale getirilmiştir. "Er düşman işgali durumunda durmaz ve etkisizleştirilemez, sonuna kadar da savaşır, ama büyük bir kudretle gelen kendi halkı karşısında durabilir." Şu aşamada aldıkları bu büyük ivme ve arkalarındaki çok büyük güçler ile onları normal yollardan durdurmak çok zor olacaktır. Ve bunların durdurulmadan hareket edeceği her gün ivme ve güçlerini artıracak ve isi zorlaştıracaktır. Silahlı kuvvetler ne kadar erken hareket ederse o kadar iyi olur. Sonra geç olabilir. Silahlı kuvvetlerin su veya bu neden ile eli kolu bağlı ise ki öyle görünüyor bu durumda silahlı kuvvetler "O GUN" geldiğinde kışlarını nasıl muhafaza edeceğinin planını çok iyi yapmalıdır. Çünkü kilit bu noktadır. Silahlı kuvvetler etkisiz hale getirilemedigi müddetçe devrim başarıya ulaşamaz. Bu nedenle her askeri kışlaya normal erlerin haricinde kışlaları kanının son damlasına kadar savunacak "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" oluşturulmalı ve bunların böyle büyük bir halk hareketine karşı erlerden önce devreye girip, erler şaşkınlıklarını üzerlerinden atana kadar çatışmaya girmeleri sağlanmalı ve burada kazanılacak vakit ile gerideki subaylar erlerin dağılmasının önüne geçmelidir. Yani ordunun esas gücü ve gövdesi olan erlerin kontrolü kesinlikle kaybedilmemelidir. Iran ordusunun böyle bir hazırlığı olmadığı için ga-fil avlandı. Oluşturulacak olan "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" yobazlar ile çatışırken, erlerde üzerlerindeki şaşkınlığı atacaklar ve subayların organizasyonu ile çatışmalara destek vereceklerdir. Oluşturulacak "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" çok özel eğitilmeli ve de Atatürk'e ve devrimlerine cani pahasına savunacak şekilde inanmış olmalıdırlar. Aksi halde basarîsizlik kaçınılmazdır. Çünkü en son Lübnan'da gördüğümüz üzere davasına inanmış bir kaç yüz Hizbullah Militanı dünyanın en iyi ordularından birisi olan İsrail ordusunu ağır zayiatlarla yenilgiye uğrattı. Sevgili dostlar ve kardeşler, elimden geldiğince sizleri bilgilendirmeye çalıştım çünkü aydınlığı savunmak durumunda olan sizler İran'ın geçtiği bu karanlık tüneli anlamak durumundasınız. İran'ın bu acı tecrübesi sizlerin uyanık olması için bir şans olur umarım. Aşağıdaki birinci linkte İran'ın devrimin hemen öncesi görüntüleri ile hemen sonrası görüntülerini bulacaksınız. Orada göreceğiniz üzere Iran devrim öncesi belki su anki Türkiye'den bile daha modern. Yani olmaz, olmaz demeyin. İkinci linkte ise Devrim lideri Humeyni'ye kadınların şiir okuması. O linki vermemin nedeni ise o koltukta bir gün bugün ABD'de ikamet eden malum cemaatin başı olan şahsın oturabileceği ihtimalidir. Acı ama sanki tarih tekerrür ediyor. -http://www.youtube.com/watch?v=Gj1rSmQ5kvg- -http://www.youtube.com/watch?v=rO2rf8KPacI- Benim çok sevgili kız kardeşim Mehtab anısına yapabileceğim bu kadar. Elimden geldiğince sizleri bilgilendirmeye çalıştım. Ama sizin geride kalan, aydınlık yarınlar bekleyen kızlarınız, kardeşleriniz, çocuklarınız ve Mehtab'lariniz için yapabileceğiniz çok şeyler var karanlık "O Gün" çökmeden önce Atatürk Turkiye'si ne... Yapabileceğiniz ilk şey bu mektubu bildiğiniz, tanıdığınız insanlara ulaştırarak daha fazla insani uyandırmak olabilir. O acı çok büyük acı sevgili kardeşler, anlatmak istemiyorum içinizi karartmamak için ama sevgili kardeşim Mehtab keşke bu dünyaya gelmemiş olsa idi de "O gün" o acı sonu yaşamamış olsa idi o karanlık ve pis yobaz şehvetinin pençesinde. Allah sizleri ve Atatürk Türkiyesini korusun o yobaz karanlığının sevgili kardeşim Mehtab'a gösterdiği acı sondan. Anlatamıyorum onu yobazların nasıl katlettiğini, elim varmıyor yazmaya, dilim gitmiyor anlatmaya.... Mohsen Yazd
  16. Oraya hangi parti olursa olsun gitmezdi. Çünkü Türkiye'de insana değer verilmiyor. Hasbelkader doğduk, hasbelkader yaşıyoruz, hasbelkader öleceğiz.
  17. Tengerin bu anı defterinden ben de yeni haberdar oldum. Kısa ve öz: Her şey gönlünce olsun!
  18. Bu surelerin hepsini biliyoruz da sizin söyleyecek başka sözünüz yok mu?
  19. Parmak ucuyla parmak izinin ne alakası var? Gen Ginsen adını topix.com/forum/religion/islam'dan buldunuz herhalde. Başka da bir yerde geçmiyor zaten. Parmak izi sisteminin bulunuşu çok eski tarihlere dayanır, fakat bu izden istifade etmek oldukça yenidir. Eski literatürde parmak izi konusunda bazı kayıtlar varsa da bu kayıtlarda parmak izinin kullanılması hususunda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. İlk önce, Nehemiah Grew (1684), Marcello Malpighi (1686) ve J. E. Purkinje (1823) gibi anatomistler insanların parmaklarındaki kıvrımların bazı özellikleri bulunduğuna dikkat çekmekle beraber, bu izlerden faydalanma metodlarını belirtmemişlerdir. Modern manada parmak izi tespiti ve faydalanma konusunda ilk adım 1880'de atılmıştır. Bu tarihte İngiliz bilgini olan Henry Faulds ve Wiliam James Herschel adlı iki İngiliz, Nature adlı bir ilmi mecmuada parmak izi hakkında makale yazmışlardır. Bu bilginler önceleri pişmiş çömleklerdeki parmak izleriyle ve matbaa mürekkebiyle parmak izi alma metoduyla uğraştılar. Bu gün kullanılan parmak izi metodu da aynı esasa dayanır. Parmak izi konusunda daha sonra çalışan Galton da, kalıtım yolu ile geçen parmak izi olmadığını açıkladı. Her insanın parmak izinin birbirinden farklı olduğunu kaydetti. Bugünkü parmak izi metodu Henry tarafından bulunmuş olandır. Henry Sistemi olarak bilinen bu sisteme göre parmak izinde, beş genel biçim kabul ediyor: Yay, fitilli yay, radyal ilmik, uhnar ilmik ve demet. Bu tipler genel olarak A,T,R,U,W harfleriyle ifade edilirler. Dünyadaki bütün parmak izleri örneklerinin % 65'ini ilmikler, % 30'unu demetler, geri kalan % 5'iniyse diğerleri meydana getirir. Demet ve ilmik tipi de kendi arasında birçok kısımlara ayrılır. Benzer bir parmak izi usulünü de Vucetich geliştirmiştir. Bu bilginse dört temel parmak izi kabul etmiştir: Yay, iç ilmik (sola yatık ilmik), dış ilmik (sağa yatık ilmik) ve demet. Henry ve Vucetich dışında da bazı yazarlar parmak izi konusunda çalışmışlarsa da bunlar bir iki ülke tarafından kabul edilmiştir. Henry ve Vucetich sistemi ise, dünyanın birçok ülkesi tarafından kabul edilmiştir. (Alıntıdır)
  20. Bilim kitabı Kuran'dan inciler! Baskı ve işkence tamamen yok oluncaya ve din Allah için (uygulanır) oluncaya kadar onlarla savaşın. Onları yakaladığınız yerde öldürün. Arzu ettilerki kendileri küfre saptıkları gibi sizde sapasınız beraber olasınız.Bu sebeple onlar allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün.Onlardan ne bir dost edinin ne de bir yardımcı. Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. İslam ve huzur:
  21. Doğruluktan sapma! Peki doğruluk nedir. İslam konusunda doğruluk: ''Hazır pişmiş yemek'' demektir. Yani yiyene...
  22. Milletvekillerinin Sosyal Güvenlik Yasası'nda yaptıkları 'korsan rezalet'e bir yenisi daha eklendi. Önce emekli maaşlarını 6 bin YTL'ye çıkartmak için bir madde koydular. Bu ortaya çıkınca vazgeçtiler. Sonra bir korsan maddeyle daha ayrıcalık sağlamak istediler. Olmadı. Bu defa daha büyük bir rezalete imza attılar. TBMM Komisyonu'nda görüşülen Sosyal Güvenlik Reformu'na gizlice bir madde ekleyerek sağlık masraflarında yalnızca gazilere sağlanan katkı payını ödememe olanağı sağladılar. Bu defa Plan ve Bütçe Alt Komisyonu Başkanı Zekai Özcan imzaladı. Bu yeni düzenleme bu şekilde geçerse milletvekilleri de gaziler gibi katkı payı ödemeyecekler. Şimdi gözler bu üçüncü rezaletin durdurulup durdurulamayacağında.. Hürriyet 27 Şubat 2008 Para uğruna ne yapacaklarını şaşırdılar artık. İnsaf ya!
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.