muki tarafından postalanan herşey
-
Ermeni İddiaları ve ABD Türkleri
İnglizce bilenler için sözde Ermeni soykırımı ile ilgili bilgilendirici bir site. -http://www.tallarmeniantale.com/index.htm-
-
Nazım'la ağladı, Ağlayarak konuştu
Onca gözyaşından sonra 'yok yoktu' olan bir yemek ziyafetinde lokmalar nasıl geçti acaba boğazından sayın Emine Erdoğan'ın?
-
BUGUN HERKEZ ORUÇLU OLSAYDI!...
Sayın KingPain, galiba Tevrat'ın, İncil'in ve Kuran'ın yazılış tarihlerini bilmiyor olacaksınız ki, Luka İncilinin Kuran'dan kopya çektiğini varsayabiliyorsunuz.
-
Gerçek tanrı test,i
Tetiği çeker çekmez taş olan insan Tanrının yarattığı değil çünkü değil mi? Gelgelelim bu müslümanların yaratıcısı başka dinde olanları göndermiş -ki müslümanlar bunlarla sınansın diye. Ya da varlıkla ve yoklukla...
-
Allahın gücünün yetmediği an
''Kolay yoldan sonuca varmak'' adına bir yazı...
-
Gazze'de katliam
Deniz Feneri ve İHH aynı türden alavere dalavere mi çeviriyor bilinmez ancak, her olaya paranoyak bir şekilde şüpheci yaklaşmaya başladık... Bu yaklaşımımız yanlış da değil sanırım, zira nereye elimizi atsak altından bir pislik çıkıyor.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Sevgili dünyahepimizin, bu ülkede yaşayan insanlara ne mutlu Türküm demek o kadar mı zor geliyor artık? Kimse Türkiye'de Kürt yok, Süryani yok, Rum yok, Laz yok, Tatar yok, Yahudi yok, Ermeni yok, Arnavut yok, Gürcü yok, vesaire demiyor. Ancak, bu topraklarda gözü olan bazı kesim bu kavgaları ve ayrışımları ayyuka çıkarıyor ve aramıza nifak tohumlarını ekiyor. Bu oyuna gelmeyelim ve birlikte kardeşçe refaha giden yolları araştırıp bulalım, ne dersiniz? Benim etnik kökenim başka olmasına rağmen, ne mutlu Türküm demekten gocunmuyorum. Bir bütün olarak Türkiye'den başka topraklarda gözüm olmadığındandır sanırım. Batarsak hepimiz batacağız, çıkarsak hepimiz çıkacağız. Bilmem anlatabildim mi.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak; etnik kökenimizi ön plana çıkarmadan ve bunu malzeme yapmadan ve yaptırmadan, insanlarımızı bölmek isteyen her türlü zihniyete taviz ve fırsat vermeden, ülkeyi ve hepimizi refah düzeyine götüren ortak çıkarlarımızı göz önünde bulundurarak ve sen ben ayrımı yapmadan kenetlenerek ancak bir yerlere varabiliriz. Gerisi mi? Kavga, dövüş, katliam ve birbirini anlamayan, sen şusun ben buyum diyen zihniyet... Amerika'ya bakalım; 60 üstünde değişik ırklardan oluşan bir millettir ve her biri 'ben Amerikanım' der (Türkçeye tercüme edilirken bu 'ben Amerikalıyım' oluyor. Bu, ben Fransızım, ben Almanım, ben Türküm demekten farklı değil) ve Amerika çıkarlarını düşünür. İşte Atatürk'ün azınlıklar meselesindeki tavrı: ''Azınlıkları söküp attım İsmet!'' 'Ne Mutlu Türküm Diyene' Başbakan İnönü saat 18.00 sularında Florya Köşkü'nde Atatürk'ü ziyaret etmiş: - Hayırdır İsmet... Habersiz geldin. - Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis'e getireceğiz... Ne diyorsunuz? - İsmet bugün geç oldu... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım. İnönü çıkınca Atatürk "bütün görevlileri" toplamış: - Sadece laleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Derhal. İsmet Paşa sabah gelmiş, bahçenin "halini" görmüş ve "görevlilere" sormuş: - Ne oldu böyle? - Gazi Paşa Hazretleri emrettiler, söktük. Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün odasına girmiş: - Paşam, bahçenin durumu nedir? - Azınlıkları söküp attım İsmet. İnönü "anladım" dercesine başını öne eğmiş: Atatürk: - İsmet, ben "Ne Mutlu Türküm Diyene" sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Artık 'O' hayatta değil... Bir Atasözü: Evde bilge bir insan yoksa, ödünç al!
-
'Bakan geliyor, çıplak tabloları kaldırın'
Bakan gelince Mali Müşavirler Odası'nda Nü tabloların sergilendiği sergi toplatıldı. Mali Müşavirler Odası’nda bir sergi açan ressam Şehnaz Aykaç’a, “Bakan Nazım Ekren geliyor. Nü resimlerinizi kaldırın” deyip 25 tabloyu sergiden çektirdiler. Ressam Şehnaz Aykaç’ın İstanbul Yeminli Mali Müşavirler Odası Sanat Galerisi’nde 54 tablosunu sergilediği “Yaşamdan Boyutlar” adlı yıl sonu sergisine nü (çıplak) resimlerden kaynaklanan kriz damgasını vurdu. Aykaç krizi şöyle anlattı: “Ekim’de İstanbul Yeminli Mali Müşavirler Odası’nın Başkanı Sezai Onaral ile görüşerek sözleşme imzaladık. Ben resimlerimin bazılarının nü olduğunu belirterek, bunun sorun teşktil edip etmediğini sordum. Sezai Bey bana, ’Neden sorun olsun. Hatta tabloların birini oda olarak satın alırız’ yanıtını verdi. Cuma günü açılış yapılacaktı. Ancak çarşamba akşamı beni odadan aradılar: ‘Yarın Devlet Bakanı Nazım Ekren gelecek. Sergideki nü resimleri kaldırabilir misiniz’ diye sordular. Ben de kabul ettim. Sabah gittiğimde ’Cuma günü açılışı var, nü resimler sorun olur mu?’ diye sordum. Başkanın nü resimlere izin vermediğini söylediler. 25 nü tablomu kaldırdılar. Dün açılışı bu şartlarda yaptık ama ilk fırsatta tablolarımı toplayıp Pazar’a kadar sergiyi bitireceğim.” Oda Başkanı Sezai Onaral ise, “Resimlerini gördüğümde utandım. Daha önce de böyle bir sergi olmuştu ve üyelerimizden tepki almıştık. Perşembe günü gelen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekrem’in ziyaretiyle, sergi arasında herhangi bir ilişki yok” dedi. Vatan
-
YIYEN YIYENE!
Genellikle yolsuzluk yapanlar ve rüşvet alanlar eleştirilir. Peki ama, ya bu yolsuzluklara ve rüşvet alanlara çanak tutanlara ne demeli? Elimizi vicdanımıza koyalım ve soralım; hangimiz polise rüşvet vermedi? Hangimiz işimiz daha kolay hallolsun diye evrak arasına para sıkıştırmadı? Hangimiz hastanede yakın bir doktor sayesinde ön sıralara alınmadı? Vesaire, vesaire... Vatandaş olarak tavrımızı koyarsak ancak o zaman yiyenlerden kurtuluruz sanırım. Adamın biri hep almaya alışmış. Bir gün denize düşmüş, yardıma koşanlardan biri hemen elini uzatmış, 'ver elini' demiş. Adam elini vermiyor çırpınmaya devam ediyormuş. Yardım eden hayretler içinde çevresindekilere bakmış, 'ya' demiş 'niye elini vermiyor bu adam, baksanıza ölüp gidecek'. Çevredekiler çırpınanı tanıdıkları için, bir de 'elimi al' de bakalım demişler. Öyle söyleyince boğulmak üzere olan adam uzanan eli tutmuş ve kurtulmuş.
-
Türkiye çapında bütün yardım kuruluşları hakkında
LÖSEV Lösemili Çocuklar Vakfı Amacımız LÖSEV' i kurmaktaki amacımız; lösemili ve kan hastası çocukların, sağlık ve eğitim başta olmak üzere her türlü ihtiyaçlarının sağlanmasına yardımcı olmak, bunun yanısıra, kalıtsal ve edinsel kan hastalıkları konusunda ulusal düzeyde tedavi, eğitim ve araştırma kurumları kurmak ve işletmektir. Türkiye'de her yıl 1000-1200 yeni lösemili çocuk vakası ortaya çıkıyor. Bu durum bazen dar bütçeli ailelerde ebeveyni lösemili çocuk ile diğer çocukları arasında seçim yapmaya kadar zorluyor. Bu sebeple vakfımız gerçekleştirdiği tüm faaliyetlerde, gelir elde etmenin yanısıra, lösemi hastalığını tanıtmayı, lösemili çocukların ve ailelerinin sıkıntılarını topluma aktarmayı ve bu vesileyle toplumu bilinçlendirmeyi amaçlamaktadır. Gönüllü Üye olmak ve/veya bağış yapmak için aşağıda belirtilen Lösemili Çocuklar Vakfı'nın internet adresine tıklamamız yeterlidir. http://www.losev.org.tr/v2/tr/
-
Türkiye çapında bütün yardım kuruluşları hakkında
Bedensel Engellilerle Dayanışma Derneği Derneğin Kuruluş Amacı Derneğimiz kamu yararına olup, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan tüm ortopedik özürlülerin kendi aralarında birleştirilmesini sağlayarak onları eğitim, sağlık ve sosyal dayanışma amacı etrafında, “Bedensel Engellilerle Dayanışma Derneği” bünyesinde toplamak için din, dil, ırk, bölge ve cinsiyet ayırımı yapmaksızın gerekli tüm çalışmaları yapar. Ortopedik Özürlüler için yapılacak çalışmalarla ilgili kurum ve kişilerle işbirliği yapar, ortopedik özürlülerin ruh ve bedenen kendilerine yeterli olabilecek gücü kazanabilmesi için eğitici, birleştirici, tedavi edici ve özürlülüğü azaltıcı çalışmalar yapar , onları tüketici durumdan kurtararak üretici konuma getirmek ve topluma kazandırılmaları için iş sahaları ve atölyeler açmak, özürlülerin onurlarını koruyarak ve acınır durumlara sokmadan Ülkenin kaynaklarından eşit pay almalarını sağlamak , hak ve isteklerinin savunucusu ve takipçisi olmak , kimsesiz ve yardıma muhtaç özürlülerin rehabilitasyonlarını sağlamak ve korunmaya almak, ortopedik özürlüler için gereken araç ve gereçlerin yapılması ve sağlanmasına çalışmak, özürlülere maddi ve manevi yardımda bulunmak, onları ve ailelerini korumak ve destek olmak , özürlüleri temsil eden Dernek ve Vakıflar ile Sosyal Faaliyet ve işbirliği gibi, kanunlarımıza sadık kalarak her türlü insanı ve barışçıl faaliyetlerde bulunmak ve her toplum bireyi gibi, ortopedik özürlülerin de her anlamda yerini almalarını sağlamak ve İnsanlığa örnek olabilecek düzeye ve kişiliğe getirmektir. Dernek, gelirlerinin %80 (yüzde seksen)ini bu amaçlara ulaşmak için harcar. Tescili 20.Temmuz.1993 yılında yardımlaşma derneği olarak kurulmuş ve 25.Ekim.1993 tarihinde tüzüğün gazetede yayınlanması ile birlikte resmi hüviyetini kazanarak 34-61/044 numarası ile 2908 sayılı Dernekler kanununa tabii (11.07.2003 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararı ile kamu yararına kabul edilmiş) bir kuruluş olarak sosyal yaşama katılmıştır. Üye Sayısı Derneğin üye sayısı Ekim/2006 itibariyle 791 kişiye ulaşmıştır. Aidatımız ise 10,000,000 TL/yıl‘dır. Derneğimiz, 2004 – 2006 tarihleri arasında 128 kişiyi üyeliğe kabul edip, 12 kişinin üyeliğine çeşitli nedenlerle son vermiştir. Haziran/2006 de yapılan 7. Genel Kurulumuza 467 üye katılmıştır. Bedd için verebileceğimiz gönüllü hizmetler aşağıdaki internet adresinden öğrenilebilinir. http://www.bedd.org.tr
-
MUHAMMED GERÇEĞİ .............
Sayın Suheyla'nın yazdığı cümleler, Muhammed'in Kuran'ında insanları küçük düşüren, kadını hiçten sayan, insanı insana karşı savaşa teşvik ettiren amiyane cümleler karşısında hiç kalır. Muhammed'in ''Kuran bütün zamanların kitabı'' iddiası yok mu? Ancak bütün zamanların kitabı olmuş olsaydı ve Kuran'ın Allah'ı (yoksa Muhammed mi demek gerek?) geleceği bilmiş olsaydı sadece ve sadece insanlar arası sevgi ve saygıyı ön planda tutardı. Muhammed, diğerlerinin kitaplarından tırtıklamalar yapıp, kendi şahsi menfaatlerini ve hırslarını üstüne ekleyerekten Allah kelamı diyerek dayatmış bir kişi. Bu kişinin veya kitabın kutsallığı bundan ibaret mi olmalıydı?
-
TÜRBANLI CHP'LİLER
Çoktandır sözünün eri, iyi politikacı diyebileceğimiz politikacılar yok artık... kötünün iyisi var. Ne solculuk ne sağcılık kaldı. Hepsi bir orta yol tutturmuş gidiyorlar. Bazıları koltuk derdinde, bazıları aş peşinde... Bu vesileyle: Bir otobüs dolusu politikacı seçim kampanayası için dolaşıyorlarmış. Otobüs büyük bir çiftliğin yanından geçerken, otobüs şöförün dalgınlığı yüzünden derin bir şarampole uçmuş. Çiftçi koşarak gelmiş, gece kurda kuşa yem olmasınlar diye cesetleri gömmeye başlamış. Ertesi sabah polis soruşturma için çiftliğe gelmiş. Çiftçiye sormuş: - Otobüsteki bütün politikacıları gömdün demek... Hepsi de ölüydü, eminsin değil mi? Çiftçi cevap vermiş: - Bazıları yaşadıklarını iddia ettiler ama politikacıları bilirsiniz... Nasıl yalan söylerler!!!
-
Mustafa filmine elestiriler...
Sayın demirefe, bu filme neden belgesel dendiğini de anlamadım. Can Dündar'ın kendi iç dünyasını yansıttığı kurmaca bir filme belgesel denemez ki!
-
Havadan - Sudan
Sayın birce, ileteceklerim için yeni bir başlık açmama gerek yok diye düşünüyorum. Zira siz açmışsınız ve duyarlılığınız için ben de size teşekkür ederim. EVLERDE ENERJİ TASARRUFU Elektrik – gaz – kalorifer – hayatımızın artık vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Hiçbir ev, günümüzde artık böylesi enerji taşıyıcıları olmadan yapamaz. Belli bir dönem, elektrik bize sanki gitgide ucuzlayacakmış gibi geliyordu. Isınmak için kullanılan enerji bile uygun koşullarda elde ediliyordu. Ne yazık ki, bu durum artık tamamen sona erdi. Akaryakıt, mazot, elektrik ve gaz fiyatlarının hepsi artıyor ve bu fiyat artışlarının sonu henüz görünürde değil. Enerji tasarrufunu ciddiye almanın zamanı geldi artık! Enerji taşıyıcısı olarak kullanılan kömür, odun, petrol ya da doğal gaz yakıldığında değişik atık maddeler oluşuyor. Bu süreçte açığa çıkan karbondioksit (CO2) ise yerküre atmosferini ısıtıyor ve sera etkisini güçlendiriyor. Almanya, dünyada yine bu şekilde açığa çıkan karbondioksitin % 4’üne sebep oluyor – bu miktar bütün Afrika kıtasının açığa çıkardığından daha fazla! (Son-) Enerji tüketiminin dörtte biri özel evlerde gerçekleşiyor. Halbuki bu miktarın önemli bir bölümü konfordan vazgeçmeksizin tasarruf edilebilir. Kısacası, kıymetli enerjinin büyük bir miktarı hala boşa harcanıyor. Bu sadece çok miktarda para kaybına değil, aynı zamanda çevreye de zarar veriyor. Enerji tasarrufu ve bilinçli enerji kullanımı çevre dostu bir geleceğin anahtarıdır! Bu broşür size evinizdeki enerji müsrifliği hakkında bilgi verecek ve size enerji tasarrufu konusunda yardımcı olacaktır. Bunlar çoğunlukla sadece ufak tefek şeylerdir, fakat cüzdanınız ve çevre için tesiri büyük olacaktır! BİLGİ EDİNİN – YARARINI GÖRECEKSİNİZ Aletlerin etiketlendirilmesi Evlerdeki hemen hemen bütün aletler elektrikle işliyor. Özellikle eski aletler (buzdolapları, çamaşır makineleri, çamaşır kurutucuları ve diğerleri) çoğunlukla haddinden fazla elektrik tüketir. Yeni aletler eskilerinden daha tasarrufludur diye genel bir sonuç çıkarılamaz. Çünkü tek tek modeller arasındaki farklılıklar çok büyük. Bundan dolayı yeni bir alet almadan önce onun enerji tüketimi hakkında mutlaka bilgi edinin. Belirli ev aletlerinin Enerji Tüketim Etiketlendirilmesi Yasası [„Energieverbrauchskennzeichnungsgesetz”, EnVKG] gereğince aletin enerji tüketimi ve diğer önemli enerji kaynakları hakkında verilerle etiketlendirilmesi zorunludur. Bu, aletlerin kamuoyuna teşhiri ya da herhangi bir tüketiciye takdim edilmesi durumu için geçerlidir. Eğer bir tüketici aletlere posta yoluyla, ilan veya reklam katalogları üzerinden sahip olmak istiyorsa ve bu alıcı, aleti satın almadan önce görme olanağına sahip değilse, satıcı satış kontratı imzalanmadan önce alet hakkında yasaların öngördüğü enformasyonları vermek zorundadır. Eğer bir satıcı kasıtlı veya ihmalkar davranıp Enerji Tüketim Etiketlenmesi Yasası’nın öngördüğü bilgileri (etiket / veri kağıdı) sunmazsa ya da bir etiketlendirmeyi kötüye kullanırsa, yasalara aykırı davranmış olur ve böylelikle para cezasına çarptırılabilir. Halen varolan etiketlendirme mecburiyeti aşağıdaki aletler için geçerlidir. Büyük ev aletleri (buzdolabı, derin dondurucu ve bunların kombinasyonu; çamaşır makinesi, çamaşır kurutucusu ve bunların kombinasyonları, yani hem yıkayan hem kurutan) elektrikli ocaklar evde kullanılan lambalar ve klima aletleri gibi. Etiketlendirme, temelde enerji tüketimini (örneğin (ör.) çamaşır makinelerinde standart programlarda bir kilo çamaşıra düşen kilovat saat) ve aletlerin yedi enerji verimliliği sınıfından hangisine ait olduğunu gösterir. Enerji verimliliği sınıfı „A“ enerji tüketimi açısından en iyi, „G“ ise en kötü aletlerin sınıfını tanımlar. Bu sınıflara ayırma işlemi yaklaşık 10 yıl öncesine dayandığı için güncel değildir. Bu demektir ki, bu şekilde etiketlendirilmiş aletler, bugün tüketiciye sadece kaba bir doğrultu verebiliyor. Günümüzde bu tip etiketlendirme sadece soğutucu ve dondurucular için güncelleştirilmiştir. Etiketlemede dikkat etmeniz gereken hususlar: Enerji tüketim sınıflarının kategorilere bölünmesi zira yıllar önce gerçekleştirilmiştir. Fakat teknik, bu süre içinde ilerlemeye devam etti. Bu durumda tüketim gücünün düşük olduğu sınıflara hitap eden aletlerin sayısı da yükseldi. Günümüzde aletlerin enerji tüketiminde gözle görülür farklar olmasına rağmen, hala piyasada yüksek düzeyde enerji tüketen aletler mevcuttur. Bu durumda hangi aletin sizin için daha uygun olduğuna karar vermek size kalıyor. Yalnızca buzdolabı ve dondurucular için bir uyarlama düzenlendi. Böylece A sınıfı tekrardan A, A+ ve A++ gibi alt sınıflara ayrıldı. Aletlerin genellikle uzun ömürlü oluşu (yaklaşık 15 yıl) dikkate alındığında, görünüşteki küçük enerji tüketimi farklılıkları, işletme masrafları açısından bakıldığında kendini açık bir şekilde gösterir. Aletlerin satın alınışında bu hususlara dikkat edilmezse, daha sonra aile bütçesini fark edilir derecede etkileyecektir. Enerji tüketim sınıflarının gruplara ayrılmasında sadece aynı imal tipindeki aletler birbiriyle karşılaştırılır. Bazen satın almada başka bir alet çeşidi seçilmesi durumunda enerji ve para tasarrufu edilebilir (ör. derin dondurucu yerine buzluk alınırsa). Değişik imal tiplemesine sahip olan aletlerin üzerindeki etiketleme bize sınırlı yardımcı olur. EV ALETLERİNİ KULLANIRKEN ENERJİ TASARRUFU Soğutucu ve dondurucular evinizdeki elektrik tüketiminin yaklaşık beşte birini oluşturur. Bir soğutucu aletin enerji tüketimi, onun hangi enerji harcamasıyla ısıyı aletin iç kısmına ve tekrardan bu havayı dışarıya taşımasıyla orantılıdır. Öyle ki, bu sayede aletin içindeki ısı arzu edilen dereceye ulaşabilsin ya da aynı derecede kalması sağlanabilsin. Aşağıdaki uyarılar size enerji tasarrufu konusunda yardımcı olacaktır: Soğutucu ve dondurucu aletlerinizi mümkünse ısıtılmayan mekanlara yerleştirin (ör. buzluklar bodrumda kalabilir). Soğutucu aletlerinizi ocak ve kalorifer gibi ısı verici aletlerin ya da evin güneş alan alanlarına yerleştirmekten kaçınınız. Pişirilmiş yemekleri buzdolabına koymadan veya dondurmadan önce soğumuş olmasına dikkat ediniz. Buzdolabının ve buzluğun sistemli yerleştirilmiş olması, alet içinde bir besin maddesini uzun süre aramayı önleyeceği için, bu esnada aletin kapısı uzun süre açık kalmaz ve böylelikle aletin içine fazla miktarda sıcak ve nemli havanın girmesi engellenmiş olur. Esnemiş kapı lastiklerini hemen değiştirtmeye çalışınız. Buzdolabı ve buzluğun ayarı ne kadar düşük (yani soğuğa ayarlı) olursa, o aletin istenilen enerjiyi tutabilmesi için o kadar çok elektrik kullanması gerekir. Buzdolapları için +7 °C ve buzluklar için -18 °C normal koşullarda kafidir. Yıllık izin dönemlerinde buzdolabı ya en düşük ayara getirilebilir ya da ona da izin yaptırılabilir. İkinci durumda buzdolabının kapağı açık bırakılmalı, aksi takdirde fişi çekik buzdolabının kapağı kapalı kalırsa küf oluşabilir. Besin maddelerindeki sudan ve havadaki nemden dolayı soğutucu ve dondurucu aletlerde karlanma oluşur. Bu tabaka ne kadar kalın olursa, o aletin enerji tüketimi o derece yüksek olacaktır. Bu nedenle sizlere önerimiz: Besin maddelerinizi buzdolabına ağzı kapalı, buzluğa ise sıkı paketlenmiş bir şekilde yerleştiriniz. Buzdolabınızın kapağını çok kısa açık tutunuz, böylelikle aletin içine dışardan fazla miktarda nemli hava girmez. Buzluğunuzu düzenli aralıklarla çözünüz. Soğutucu aletinizin sıcak havasını dışarıya kolaylıkla vermesini sağlayınız. Sabit ve tabandan ısıtmalı aletlerin havalandırma ızgaraları açıkta olmalı ki, hava soğutma hortumundan (lastiğinden) problemsiz geçebilsin. Dışardan soğutma hortumu bulunmayan dondurucular öyle yerleştirilmeli ki, aletin sıcak havayı dışarıya taşıyan cephesi açıkta kalsın. Böylelikle dondurucunun ısı devinimi engellenmemiş olur. Yeni buzdolabı alırken aletin imal şeklinin ve büyüklüğünün gerçek ihtiyacınıza uygun olmasına dikkat edin. Çok büyük bir buzdolabı gereksiz yere enerji israfı demektir. Ocaklar Yemek pişirirken şunlara dikkat etmelisiniz: Doğal gazla çalışan ocaklar elektrikle çalışanlara oranla çevreyi daha az kirletir. Bunun sebebi: elektrik santralındaki kullanılan enerjinin sadece % 34’ü elektriğe dönüştürülebiliyor. Yemek pişirirken tencere ve tavaları, uyan kapaklarla kapatınız. Kapaksız olunca ısı ve su kaybı sebebiyle yemeğin pişme süresi uzar ve daha fazla enerji tüketilmiş olur. İhtiyacınızdan fazla su kaynatmayınız. Patates ve sebzelerin suda yüzmeleri gerekmiyor. Haşlamalar için birkaç santimlik su kafidir. Düdüklü tencerelerle % 50 enerji ve zaman tasarruf etmiş oluyorsunuz. Elektrikli ocaklar için ayrıca şunlar da geçerlidir: Tabanı düz olan tencere ve tavalar kullanınız. Yemek pişirdiğiniz kabın büyüklüğünün ocağın çapıyla oranlı olmasına dikkat ediniz. Eğer elektrikli ocak sadece başlangıçta (yani ilk kaynama esnasında) yüksek ateşe alınırsa, daha ekonomik olur. Yemekler sonra hafif ateşte de haşlanarak pişmeye devam eder. Yemek pişirme işlemi bitmeden belli bir süre önce ocağın altını kapatırsanız, ocağın kalan sıcaklığını da kullanmış olursunuz. Fırında yemek pişirirken çoğu zaman önden ısıtma işleminden vazgeçebilirsiniz. Fırını mümkün olduğunca birçok yemeği aynı anda pişirmek için kullanınız. Eğer yeni bir ocak alınacaksa, her halükarda elektrikli ocaktan ziyade gazlı ocak tercih edilmelidir. Tüketim miktarları yaklaşık olarak aynı olsa da, elektrik elde edimindeki enerji kaybı oldukça yüksektir. Gazın fiyatı daha uygun ve kalan sıcaklık kaybı oldukça düşüktür. Eğer evinizde gazlı ocak bağlantısı mümkün değilse, elektrikli ocağınızla da enerji tasarrufu edebilirsiniz. Uygun ısı izolasyonu veya cam-seramik pişirme alanları gibi yeni teknik sayesinde elektrikli ocaklarda da enerji tüketimi azaltılmış durumda. Çamaşır makinelerini mümkün olduğunca dolu çalıştırınız. Gerçi bazı yeni otomatik modeller su ve enerji tüketimini, içindeki miktara göre uyarlayabiliyorlar. Yine de tam olarak dolu bir makine en ekonomik yıkama şeklidir. Normal derecede kirli çamaşırlar için 60°C yeterlidir. Böylece 95 °C lik programa göre yaklaşık % 30 enerji tasarrufunda bulunmuş olursunuz. (Hatta 40 derece dahi yeterli bence... muki) Çamaşır kurutma makineleri oldukça fazla enerji tüketirler. Çamaşırların açık havada ya da çatı katında kurutulması hem çok daha ekonomik hem de çevreyi korumuş olur. Çamaşırlarınızı kışın bile daha az enerjiyle kurutabilirsiniz. Çamaşırlarınızı çamaşır kurutma askısına asıp, çatıya, bodrum katına veya daha uygun bir yere yerleştirebilirsiniz. 25 vatlık bir vantilatörü de çamaşırların önüne yerleştirebilirsiniz. Burada havanın çamaşırlar arasından geçip, çamaşırları sallamasına dikkat edin. Böylece çamaşırlar tıpkı açık havada kurur gibi çamaşırlar arasından geçen havaya suyunu bırakır. İyi sıkılmış çamaşırlar da aynı yukarıdaki yöntemde olduğu gibi, kumaşın kalınlığına bağlı olarak bir günde veya bir kaç saat içinde kurur. Olumlu bir ek kazanç: Çamaşırlarınız tıpkı çamaşır kurutma makinesinde olduğu gibi, sürekli hareket sayesinde yumuşak ve kırışıksız olur. Ampuller yüksek miktarda enerji kaybıyla ışık verir: Alınan elektriğin % 90 ı faydasız ısıya dönüştürülür. Floresan lambalar ise oldukça yüksek verime sahiptir. Kompakt floresan / enerji tasarruflu lambalar normal ampullere oranla ortalama olarak % 80 daha az enerji tüketirler. Bu tip ampullerin kullanımı, merdiven boşluğu gibi sadece kısa süreli ışığın gerekli olmadığı yerlerde de uygundur. İki tip enerji tasarruflu lamba vardır: ön ısıtma fonksiyonu olan lambalar [„Warmstarter”] açıldıktan sonra gecikmeli ışık verirken, direk açılan [„Kaltstarter”] elektrot ön ısıtmasız lambalar ışığı hemen verir. İlk bakışta bu bir avantaj gibi geliyor, fakat ön ısıtmaktan vazgeçilirse sonuç şöyle olur: ön ısıtmasız açılıp kapanan şalterler daha kısa zamanda aşınmaya uğrarlar ve daha kısa ömürlü olurlar. Ampullerin ömrü genelde sadece 1.000 saat civarındadır. Enerji tasarruf lambalarının ömrü ise ortalama 8.000 saat kadardır. Hatta bazı modeller 12.000 saatin üzerine bile çıkabiliyor. Ama dikkat: ucuz bir enerji tasarruf lambasının ömrü de normal ampullerinkini hiç de aşmayabilir. LED – Işık yayan diyot Işık diyotu ile donanımlı olan enerji tasarruflu lambalar eski gibi gözükürler! Bir vat verimliliğinde LED’ler günümüzde yaklaşık 100 lümen* ışık akımına ulaşıyorlar Bir karşılaştırma: Ampuller 10 lümen, halojen lambalar yaklaşık 15 lümen, enerji tasarruflu lambalar ise yaklaşık 60 lümene kadar çıkabiliyorlar. LED’ler çok daha uzun ömürlüdür (50.000 saatin üzerinde), enerji ve hammadde tasarrufu sağlar, az atık maddeye sahiptir ve sağlamdır. LED’lerin günümüzdeki üretiminin oldukça masraflı olması, onun diğer ışık sistemlerinin büyük çapta yerini almasını engellemekte. *lümen = bir ışık kaynağının ışık akımını ölçmek için kullanılan uluslararası birimdir, yani yayılan görülür ışın. Ampullerinizi satın alırken, ampuller için de mevcut olan AB-Enerji-Etiketine [„EU-Energieaufkleber“] dikkat ediniz. Ampullerin hangi enerji tüketimi kategorisine ait olduğunun yanında, ampulün ömrü de belirlenmiştir. AB enerji etiketinin her satış paketinin üzerinde basılı olması zorunludur. DİKKAT! ALETLER ELEKTRİK KAÇIRIYOR Elektrikli cihazlarınızın zamanla büyüyen sayısı ile birlikte, siz farkında olmadan maddi kayıp da büyüyor. Gün be gün milyonlarca evde ve işyerlerinde vuku bulan gizli elektrik tüketimi her şeyden önce üç sebebe dayanıyor: Cihazlar (normal) işlemelerinden sonra hazırda bekleme pozisyonuna (İngilizcesi: „stand-by“) geçerler. Örneğin uzaktan kumandanın sinyalini alabilmek için ya da ihtiyaca göre hemen tekrardan çalışabilmek için. Cihazlar görünüşte ana şalterden kapanmış olsalar da hala elektrik tüketir. Bu örneğin bilgisayar ve onun ek cihazları için ve aynı zamanda bir çok elektronik eğlence cihazları için de geçerlidir. Cihazların kapatma düğmeleri (şalterleri) yoktur ve bunlar prize takılı oldukları sürece elektrik tüketirler (ör. çoğu fiş bağlantısında olduğu gibi). Bu enerji kaybına boşa çalışma kaybı denir. Federal Çevre Dairesi’nin hesaplarına göre, Almanya’da yıllık boşa çalışma kaybı en az 4 Milyar Euro gibi devasa bir meblağ tutuyor. Boşa çalışma ve nedenleri Hazırda bekleme şalteri Stand-by-fonksiyonu her ne kadar en yaygını olsa da, yine de tek boşa çalışma şekli değildir. Bu şekil, örneğin televizyonlarda, video aletlerinde, DVD-çalarlarda, müzik setlerinde, telesekreterlerde görülmektedir. Cihaz (normal) işlevine geçebilmesi için, uzaktan kumandadan veya şebeke yönetiminden sinyali almak üzere hazırda bekler. Ya da örneğin lazer yazıcılarında ve fotokopi makinesinde olduğu gibi: cihaz, ihtiyaç duyulduğunda hemen çalışabilmesi için önden ısıtılmış oluyor. Görünüşte kapalı Kapatma şalteri, cihazı şebekeden tamamen ayırmadığı için, cihaz sadece görünüşte kapalıdır (çünkü örneğin cihaz düşük elektrik seviyesine ayarlı durumdadır). „Görünüşte kapalı” pozisyonuyla gereksiz elektrik tüketen cihazların sayısı, günümüzde giderek artıyor. Cihaz sahipleri ise bu durumun farkında ya da bilincinde değiller. Şebeke şalteri eksikliği Çoğu cihazda bir kapama şalteri (düğmesi) yoktur. Bu aletler fark edilmeden „yanı sıra“ – çoğunlukla günde 24 saat çalışırlar ve bu arada enerji tüketirler. EDV cihazları (bilgisayar, yazıcı, tarayıcı vb.) ve elektronik eğlence cihazları (televizyon, video aleti, DVD-çalar, müzik seti vb.) dışında suyu sürekli sıcak tutan sıcak su deposu, çanak alıcıları, şebeke adaptörleri, telesekreterler, uzaktan kumandalı büyük lamba sistemleri (Dimmer), halojen lambaları için transformatörler, kapı zili trafoları, ayrıca yaz boyunca kapatılmayıp, soğuk suyu borulara pompalayan kalorifer dönüşüm pompaları ve başka bir çok cihaz daha. Bazı cihazlar hazırda beklerken sadece 1 vat ya da daha az enerjiye ihtiyaç duyar. Ancak diğerleri bunun birçok katını tüketebilirler. „AudioVideoFotoBild“ dergisi yayınının başından itibaren test raporlarında, boşa çalışma kaybıyla ilgileniyor. Bu derginin bir araştırmasına göre: bir hoparlör sistemine monte edilen yükselteç, ses vermeme durumunda iken sürekli 57 vat gücünde enerji kullanıyor. Bu yılda nerdeyse 100 Euro yapıyor, muazzam bir para israfı demektir! Bu birçok örnekten sadece bir tanesi! Boşa çalışma kayıpları, orta halli elektrikli aletlerle donatılmış bir evde yılda 100 Euro olabilir. Daha fazla aletli evlerde ise bu sayı daha yüksek meblağlara çıkabilir. Elektrik israfına böyle son verebilirsiniz: Bu durumun hangi aletiniz için geçerli olduğunu tespit ediniz. Örneğin elektrik çeken trafoları şöyle anlayabilirsiniz: trafoya bağlı cihaz kapatıldıktan sonra hala sıcak kalıyor veya ses çıkarmaya devam ediyorsa. Fakat çoğu zaman gizli elektrik kaybının izi bulunamayabilir. Bunun sebebi ise elektrik çeken parçaların, cihazlara monte edilmiş olması ve bunların dışardan bakıldığında görülemeyişidir. Bu durumda bir enerji maliyeti monitörü [„Energiekostenmonitor“] yardımcı olabilir. Enerji maliyeti monitörü elektrik tüketimini ve maliyetini ölçmeye yarayan küçük bir kontrol aletidir. Enerji maliyeti monitörü hem çamaşır makinesi ve kurutucusu, soğutucular, televizyon vs. gibi ev aletlerinde, hem de sıcak su deposu, çanak alıcıları, video aleti, faks aleti, müzik seti, bilgisayar, yazıcı ve birçok başka cihazlarda kullanılabilir. Bu aletin çalıştırılması çok basittir. Önce monitöre elektrik tarifesi girilir. Elektriğin gece tarifesi de dikkate alınabilir. Sonra monitör bir prize takılır ve ölçülmesi gereken aletin fişi ise monitöre takılır. Söz konusu durumda, anında elektrik gücü, tüketimi ve tüketim maliyeti ölçülebilir. Enerji maliyeti monitörünü uzman piyasadan (yapı malzemesi satan dükkanlar [ör. „Baumärkte“] temin edebilirsiniz. Müzik seti Boşa çalışma kaybı = 21 Vatt 36,75 € / yılda PC hoparlörü Boşa çalışma kaybı = 10 Vatt 17,50 € / yılda Mürekkepli yazıcı Boşa çalışma kaybı = 12 Vatt 21,00 € / yılda DVD çalar Boşa çalışma kaybı = 15 Vatt 26,25 € / yılda Tarayıcı Boşa çalışma kaybı = 15 Vatt 26,25 € / yılda Hafızalı DVD-çalar Boşa çalışma kaybı = 63 Vatt 110,25 € / yılda Renkli lazer yazıcısı Boşa çalışma kaybı = 103 Vatt 180,25 € / yılda Tarayıcı Boşa çalışma kaybı = 15 Vatt 26,25 € / yılda Hoparlör Boşa çalışma kaybı = 57 Vatt 99,75 € / yılda Elektrik kayıplarını önlemenin sırrı: ALETLERİ KAPATMAK Boşa çalışma sebebiyle meydana gelen enerji israfına karşı, sadece söz konusu aleti kapatmak yeterli olur. Bazı insanlar, akşamları televizyon seyrettikten sonra televizyonu şebekeden ayırmaya üşeniyor. Onun yerine cihazın hazırda bulunma pozisyonunu yeğliyorlar. Onların inancına göre, cihaz hazırda tutularak ömrü uzatılıyor ve yahut ta cihazı kapatmak aletin ömrünü kısaltıyor. Cihazları hazırda bulundurmak bizim elimizdeki verilere göre, sadece konfora hizmet ediyor, enerji tüketimine ve ayrıca keseye zarar veriyor. Video cihazı ve çanak alıcılarında hazırda bekleme pozisyonu süresince, alıcı kanalı üzerinden tarih ve saat kaydediliyor. Bu veriler, cihazların şebekeden ayrılması durumunda silinebilir. Akıllı düzenlenmiş aletler ise tampon tekniği aracılığıyla bu bilgilerin silinmesini engeller (ör. destekleyici akü sayesinde). Kapatma düğmesi bulunmayan cihazlara (belirli müzik setleri, elektrik şebeke fişleri, modemler vb.), elektrik devresine takılabilen fiş duyu, anahtarlı grup prizler ya da benzeri şekilde sonradan eklemeli donanımlar yapılabilir. Açılıp kapanabilen duyu fişleri veya anahtarlı grup prizlerin bağlı olduğu ara cihazların teması şebekeden tamamen kesilmesi durumunda, bu ara cihazların fişlerinin ayrıca çekilmesi gerekmiyor! Bir anahtarlı grup prizi sayesinde sadece bir düğmeye basarak bir çok cihazın (ve elektrik şebeke fişlerinin / ya da sadece fişlerin) aynı anda şebekeden temasını kesebilirsiniz ve tekrardan temas kurabilirsiniz (kısaca: açıp- kapatabilirsiniz). Bu, örneğin müzik seti, hafıza, monitör, tarayıcı, modem ve benzeri gibi değişik bölümleriyle masa üstü bilgisayar için geçerlidir. Hala evlerimizde mevcut olan bir çok video cihazı, boşa çalışma durumunda 15 vatlık enerji tüketiyor. En yoğun kullanımları durumunda bile bu cihazlar ortalama günde 23 saat boşa çalışıyor. Tatil dönemlerini de dikkate alırsak (yılda 5 hafta) boşa çalışma süresi olarak ortaya (330 x 23 + 35 x 24 =) 8.430 saat gibi yıllık bir meblağ ortaya çıkıyor. Bununla yılda (8.430 x 15 = 126.450 vat saat =) 126,5 kilovat saat kullanılıyor. KONSERVE KUTUSUNDAN ENERJİ Piller / akümülatörler sizi elektrik prizinden bağımsız hale getirir. Ne yazık ki, pillerin imalatı için büyük miktarlarda enerji ve hammadde tüketiliyor. Bunun ötesinde bazı pil ve akümülatör çeşitleri insan ve doğa için, ör. cıva ve kadmiyum gibi, zehirli ağır metaller içerirler. Tekrar doldurulabilen alkali-/mangan-pilleri (bunlar için çevre mührü „Mavi Melek“ veriliyor) ve akümülatörler (ör. nikel-metalhydrid-aküleri) hem çevre için daha iyi hem de uzun vadeli düşünüldüğünde oldukça ucuza geliyor. Burada, uyan şarj aletine ve doğru kullanıma dikkat edilmesi gerekiyor. Aküler, geleneksel pillere göre gerçi biraz daha pahalıya geliyor ama, bin defaya kadar doldurulabiliyor. Mümkün olduğunca pille çalışan aletlerden vazgeçmek her halükarda çevre dostu bir davranıştır. Hesap makinesi ve kol saati gibi bazı aletler ışığı elektriğe dönüştüren güneş panelleriyle donanımlıdır – böylelikle pil veya akünün değiştirilmesi bu durumda tamamen ortadan kalkmış olur. Eski piller ve aşınmış akülerin yeri çöp değildir! Odaları doğru ısıtma Odaların fazla sıcak olması sadece sağlıksız ve üşütme tehlikesini arttırmıyor, aynı zamanda da gereksiz biçimde enerjiye ve paranıza mal oluyor. Odalarınızın ısısını bir derece indirmeniz, yaklaşık % 6 lık ısınma maliyeti tasarrufu sağlar. Yaşam ve çalışma mekanlarının ısısının 20 °C olması tamamen kafidir. Evden uzun süre uzak kalma durumunda, kaloriferin ayarı düşürülmelidir. Yatak odaları ve misafir odaları da sürekli ısıtılmak zorunda değildir. Gece saatlerinde oda sıcaklığını duruma göre rahat edebileceğiniz bir ısıya indirmelisiniz. Bu davranışla paradan tasarruf eder ve çevreyi de korumuş olursunuz. Kepenkler / jaluziler, panjurlar ve perdeler (ısıtma periyodunda) geceleri kapalı tutulmalıdır. Doğru havalandırma öğrenilmek ister: sürekli havalandırmaktan kaçınınız (ör. „devirmeli pencereler“) ve onun yerine kısa (on dakikadan fazla değil) ve güçlüce (hava cereyanı yaparak) havalandırınız. Sonra pencereyi tekrardan kapatınız. Devrik pencere ve açık kalorifer esnasında havalandırmak tamamen para ve enerji savurganlığıdır. Kalorifer peteklerinin havasını alma Eğer kalorifer petekleri, termostat vanasını tam olarak açmış olmanıza rağmen, düzgün ısıtmıyorsa, ısıtılmayan dönemde kalorifer borularında belki hava yastığı oluşmuştur. O zaman kaloriferin havasının alınması gerekir: Bu durumda termostat vanasını kapatınız, petekteki havalandırma sibobunu açınız, altına bir kap koyunuz ve suyun gelmesini bekleyiniz. Havalandırma sibobunu tekrardan kapatınız ve termostat vanasını baştaki pozisyona getiriniz. Kalorifer boşluklarını yalıtma Kaloriferlerin bulunduğu dış duvarlar oldukça incedir. Böylece daha çok sıcaklık dışarıya kaybolabilir. Bu yüzden sonradan eklenmiş olan bir iç duvar yalıtımı çok ekonomik olabilir. Eğer kalorifer ve duvar arasında yeterince boşluk mevcut değilse, alüminyumdan işlenmiş ince bir izolasyon folyesinin duvara yerleştirilmesi pratik bir çözüm olabilir. Yeni eşya alımlarında enerji tasarruflu alternatiflerini tercih ediniz. Kısa zaman içinde göreceksiniz ki, gösterdiğiniz itina banka hesabınız ve çevre konusunda avantajını fark ettirecek! Evlerde enerji tasarrufu için yeterince olanak var – bunların istikrarlı bir şekilde kullanılması durumunda bize ve çevremize bayağı bir miktar atık maddenin açığa çıkması önlenmiş olacaktır.
-
Mustafa filmine elestiriler...
Asırları aşan adam!... Fransa, Paris Basını O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için, O'na çok uzaklardan bakmak gerekir. Claude FERRER Fransız Edibi Kemal Atatürk'ün karakterinin bir cephesini göstermek itibariyle bir noktayı hatırlatmak isterim. Bize savaşlarından birini anlatıyordu. Birdenbire durdu: Görüyorsunuz ya, dedi: birçok zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum. Cesaret ve zekasından başka yüreği bu kadar yüce olan böyle bir Şef'in, yurdu için mucizeler yaratmış olmasına şaşılabilir mi?... George BENNES Vu Gazetesi-1938 Sayın Yakışıklı ve Doğrucudavut, eğitim şart demişsiniz, ancak bu eğitimin yanında bir de sağlam seciye gerekli. Seciye olmayınca eğitim de işe yaramıyor.
-
Havadan - Sudan
2070 yılından mektup İzlenmesi gerekir! Web Siteme Git
-
10 KASIM
Atam, bazıları seni öldürmek istiyor olsa da, sen hiç ölmedin ve öldüremeyecekler. Minnet bilmeyenlere göğsümüz tunç siperi...
-
DİNİN VE DİNCİLERİN SON KAÇIŞ NOKTASI
Olağanüstü bir kitap denilen Kuran'dan sadece ''Maide'' suresindeki birkaç çekişkili ayeti ele alalım hazır çelişki lafı geçmişken: Maide 14 : "Biz hıristiyanız" diyenlerden de sağlam söz almıştık. Ama onlar da akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını unuttular. Bu sebeple biz de aralarına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kini salıverdik. Allah ne yapmakta olduklarını onlara bildirecek! Maide 47 : İncil ehli Allah'ın onda indirdiği ile hükmetsin. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir. Maide 48 : (Ey Muhammed!) Sana da o Kitab'ı (Kur'an'ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp ta onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk. Eğer Allah dileseydi elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir. Maide 51 : Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez. Maide 82 : (Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah'a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da "Biz hıristiyanlarız" diyenler olduğunu mutlaka görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar. Maide 14'te Hıristiyanların arasına kıyamete kadar sürecek kin ve düşmanlık salınır. Maide 47'de ise Hıristiyanların İncil'deki hükümlerle hükmetmeleri, aksi halde fasık olacakları belirtilir. Maide 48'de tüm ümmetlerin ayrı ayrı şeriatleri olduğu ve her ümmetin kendi şeriatı ile hareket edip birbiriyle yarışmasını emreder. Maide 51'de ise hem Yahudilerin, hem de Hıristiyanların dostluğunu yasaklar. Maide 82'de Yahudiler düşman, Hıristiyanlar ise dost olarak gösterilir. Tanrının gönderdiği bir kitabın herşeyiyle olağanüstü olması gerekmez mi? Ancak görüldüğü üzere Kuran eksiklikleri ve yanlışlarıyla çelişkilerle dolu insan yapıtı bir kitaptır.
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Suriye'nin kadın devlet bakanı Bouthaina'dan son zamanlarda duyduğum en doğru söz bu: ''Kadınları türban değil, gözündeki ifade korur.''
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
İmzamı attım.
-
Kömürden Kurtul, İklimi Kurtar
Küresel ısınma dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük tehdit. İklim felaketlerine bağlı olarak şimdiden her yıl binlerce insan hayatını kaybediyor, su sıkıntısı pek çok ülkenin öncelikli meselesi haline geldi ve besin fiyatları öncelikle yoksulları etkileyecek biçimde artış gösteriyor. Birleşmiş Milletler raporlarına göre böyle devam ederse milyarlarca insan iklim felaketlerinden ciddi biçimde etkilenebilir. Kömür Hakkında 10 Acı Gerçek Acı Gerçek 1: Kömür iklim değişikliğine neden olan en tehlikeli yakıttır Acı Gerçek 2: Kömür santralleri cıva kirliliğine sebep olur Acı Gerçek 3: Kömür, asit yağmurlarına sebep olur Acı Gerçek 4: Yatağan’ın 50 köyünün 34’ünde radyasyon miktarının insan sağlığının kabul edebileceği sınırın çok üzerinde, küllerin atıldığı bölgelerde ise 19 kat daha fazla olduğu belirtilmiştir (Keskin ve Mert, 2002). Solunum sistemi hastalıkları Yatağan’da Muğla merkezine oranla iki kattan daha sık görülmektedir (TTB, 2000). Kömürün yanması sonucu açığa çıkan atık zehirlidir. Kömür yakıldığında ortaya çıkan artıklar ağır metaller ve zehirli maddeler içerir. Örneğin, insan sağlığına veya çevreye zarar verebilecek miktarlarda arsenik, kadmiyum, krom ve kurşun bulunabilir. Bu kirleticiler içme su kaynaklarına, yüzey su gövdelerine, bitkilere veya hayvanlara ulaştığında riskler meydana gelir. Acı Gerçek 5: Kısırlık, kanser, prostat ve solunum sorunları, kardiyovasküler ve nörolojik hasarlar, hipertansiyon, işitme bozukluğu bu maddelerin sebep olduğu hastaliklardan sadece bir kaçı. Kömür tatlı su kaynaklarını azaltır. Kömür santrallerinden yayılan zehirli maddeler bölgedeki tatlı suyu kirletir. Kömür madenciliği ise asit maden kanalizasyonu (AMD) yoluyla su kirliliğini tetikleyen nedenlerinden biridir. AMD; minerallerin oksijen ve suya maruz kalması sonucunda oluşan ve ağır metal içeren atık sudur. Bu zehirli su sızdığında sadece yeraltı sularını değil toprağı da zehirler. Acı Gerçek 6: Kömür santrallerinin kuraklığa sebep olmasının yanı sıra kömür madenciliği de her gün tahmini 70 milyonla, 260 milyon galon su gerektirmektedir. Kömür madenleri yaralanmalara ve ölümlere yol açar. Kömür madenciliği yerel halk ve madenciler üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir. Kömür madenciliğinin yol açtığı ölümler tahmin edeceğinizden kat kat fazladır. Örneğin Çin’de 2006 yılında 3.000’e yakın kömür madeni kazası gerçekleşti. Acı Gerçek 7: Bu kazalar 4.700 insanın ölümüne yol açtı. Ülkemizde ise sadece Zonguldak’ta 1955-2006 yılları arasında 2.670 işçi öldü, 319.792 işçi ise yaralandı. Kömür madenciliği erozyona neden olur. Madencilik alanının yüzeyindeki bitki örtüsü yok edilir. Bu durum toprak erozyonunu tetikler. Açık kömür madenciliğinde yeraltındaki kömürün zayıf bağlantı yerlerine ulaşabilmek için dağların tepeleri patlatılır. Yeraltı madenciliği de çökebilecek yeraltı boşluklarına sebep olur. Acı Gerçek 8: Bu nedenle bölgede tarım potansiyelinde azalmaya sebep olur, akıntı rezervlerinde depolama kapasitesinde kayıplara yol açar, azalan nehir kanal kapasiteleri yüzünden sel baskınlarını artar bu da beraberinde erozyonu tetikler. Kömür elektrik üretiminde verimsizsizdir ve çok fazla toplumsal maliyeti vardır. Diğer fosil yakıtlarla karşılaştırıldığında kömürün daha ucuz olduğu düşünülür. Oysa kömürün gizli maliyeti üçüncü kişilere yüklenen toplumsal maliyetlerden kaynaklanır. Aslında, kömürün gerçek maliyeti yerel topluluklar üzerine yüklediği sağlık problemleri, tarıma verdiği zararlar, su kaynaklarının azalması gibi sorunları içermektedir Acı Gerçek 9: Türkiye’deki kömür rezervleri çoğunlukla linyit olarak sınıflandırılmaktadır; linyit en düşük karbon içeriğine ve en yüksek nem oranına sahip kömür türüdür. Kirletme oranı çok yüksektir ve enerji değeri çok düşüktür. Bu kömür santrallerini daha az verimli hale getirir, elektriği daha pahalı konuma getirir ve toplumsal maliyetleri arttırır. Kömür fiyatları petrol fiyatlarına bağlı olarak sürekli artmaktadır. Yani, kömür ithal etmek çok anlamsızdır. Kömür ticaretinde önemli bir faktör, %70 oranla taşımacılıktır. Petrol fiyatlarının artışı, taşımacılıkta kullanılan yakıt olması dolayısıyla kömür fiyatlarını da arttırmaktadır. Acı Gerçek 10: Küresel piyasalarda, 2000-2006 yılları arasında kömür fiyatları ikiye katlanmıştır. Mayıs 2007 ile Mayıs 2008 arasında Avrupa’daki peşin fiyat metrik ton başına 70 ABD Dolarından 150 Dolara yükselmiştir. Küresel ısınmaya biz neden oluyoruz. Çözüm de ancak bizde. Bunun için bir an önce kömürlü termik santrallerden vazgeçmeliyiz. Çünkü kömür 1/3’lük bir oranla dünyadaki karbondioksitin en büyük sorumlusu ve en kirli fosil yakıt. Türkiye hızla artan karbondioksit salımlarıyla, tüm OECD ve geçiş ekonomisi ülkeleri arasında birinci sırada. Enerji politikaları yürütülürken iklim değişikliği göz ardı ediliyor. Ve şimdi iklimimiz açısından daha da büyük bir tehditle karşı karşıyayız. Çeşitli enerji şirketleri yeni kömürlü termik santraller yapmak üzere kolları sıvadı. Maalesef, bugün Türkiye’de yapım ya da planlama aşamasında 40 yeni kömürlü termik santral bulunuyor. Sonuç olarak hem iklimimiz değişebilir hem de havamız, suyumuz, toprağımız geri dönüşsüz biçimde kirlenebilir. Greenpeace kömür kampanyası çerçevesinde, yeni santrallerin kurulmasını engellemek ve gerçek çözümlerin hayata geçirilmesini sağlamak üzere tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de çalışmalar yürütüyor ve Enerji Piyasaları Denetleme Kurumu’nun (EPDK) yeni santrallere lisans vermemesini istiyor. Daha fazla bilgi için: http://www.greenpeace.org Ayrıca kömür kampanyasına katılmak isteyenler aşağıdaki linke tıklasın lütfen! www.greenpeace.org/turkey/campaigns/enerji/komur Web Siteme Git
-
Unutturmayın...!
AKP HÜKÜMETİ’NİN “EN ” İYİ BAŞARDIKLARI!… 1-En yüksek iç borç: 251 katrilyon (180 milyar Dolar) AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda Hazine’nin iç borç stoku 150 katrilyon liraydı. 2006 Aralık sonu itibariyle Hazine iç borç stoku 251 katrilyon liraya ulaşmıştır. AKP son 4 yılda Hazine’nin iç borç stokunu 101 katrilyon lira artırmıştır. Dolar cinsinden iç borç stokuna bakıldığında; 2002 yılı sonunda 92 milyar Dolar olan iç borç 2006 yılı sonunda 180 milyar Dolara yükselmiştir. AKP iç borcu dolar cinsinden 88 milyar Dolar artırmıştır. 2-En yüksek dış borç:302 milyar Dolar AKP iktidara geldiğinde Türkiye’nin toplam dış borcu 171 milyar Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle toplam dış borç 302 milyar Dolardır. AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde ülkenin toplam dış borcu % 77 oranında 131 milyar Dolar artmıştır. 2006 yılı sonu itibariyle devletin dış borcu 84 milyar Dolar, özel sektörün dış borcu 114 milyar Dolar, sıcak para 80 milyar Dolar, yabancıların mevduatı 24 milyar Dolar olmak üzere toplam 302 milyar Doları aşmıştır. 3-En yüksek toplam borç: 481 milyar Dolar AKP iktidara geldiği 2002 yılı sonunda ülkenin toplam dış borcu ile Hazine’nin toplam iç borcu toplamı olan toplam borç 263 milyar Dolardı. 2006 yılı sonunda ise Hazinenin toplam iç borcu ile ülkenin toplam dış borcunun toplamı olan toplam borç 481 milyar Dolar olmuştur. 4-En yüksek özel sektör dış borcu: 114 milyar Dolar 2002 yılı sonunda özel sektörün dış borcu 44 milyar Dolardı. 2006′da özel sektörün dış borcu 114 milyar Dolar olmuştur. 5-En yüksek reel sektör dış borcu:73 milyar Dolar 2002 yılı sonunda reel sektörün (Bankalar dışındaki üretim sektörünün) dış borcu 33 milyar Dolardı. 2006 yılı sonuna doğru reel sektörün dış borcu 73 milyar Dolar olmuştur. 6-En yüksek kişi başına borç: 6.600 Dolar AKP iktidara geldiğinde kişi başına düşen toplam borç tutarı 3.845 Dolardı. 2006 yılında ise kişi başına borç 6.600 Dolar olmuştur. 7-En yüksek hane halkı borç tutarı: 55,9 katrilyon 2002 yılı sonunda hane halkının toplam 3,4 katrilyon TL bankalara borcu bulunmaktaydı. 2006 yılında hane halkının bankalara olan borcu toplam 55,9 katrilyon TL’ye çıkmıştır. Yani millet geleceğini yemeğe başlamıştır. 8-En yüksek hane halkı borcu/hane halkı kullanılabilir gelir oranı: %24,6 Hane halkının bankalara olan borcunun kullanılabilir gelirlerine oranı 2002 yılı sonunda % 4,3′idi. 2006 yılında % 24,6�ya yükselmiştir. Bu oran hane halkının kullanılabilir gelirlerinin 4′de 1′ine yakın kısmını kadar bankalara borçlandığını göstermektedir. Hane halkı bankalara borçlanırken bankalarda yurt dışına borçlanmaktadır. Dolayısıyla milletin bankalara olan borcu aslında milletin dışarıya olan borcuna dönüşmüştür. Çünkü bankalar dışarıdan borç olarak aldığı parayı millete kredi kartı ve tüketici kredisi olarak borç vermektedirler. 9-En yüksek iç borçlanma tutarı: 425 milyar Dolar AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde toplam 425 milyar Dolarlık iç borçlanma yapılmıştır. Her yıl ortalama 106 milyar Dolarlık iç borçlanma gerçekleştirilmiş olup bu tutar bu güne kadar görülen en yüksek meblağdır. AKP borç ana para ödemelerinin tamamını yeni borçlanma ile ödediği için 4 yılda toplam 425 milyar Dolar borçlanma yapmış ve 1 inci En’de görüldüğü gibi iç borç toplamını 88 milyar Dolar artırmıştır. 10-En yüksek faiz ödemeleri toplamı: 148 milyar Dolar AKP iktidarı 2003-2006 yılları arasındaki 4 yıllık dönemde 126 milyar Dolar iç borç, 22 milyar Dolar dış borç faiz ödemesi olmak üzere 4 yılda 148 milyar Dolar faiz ödemesi yapmıştır. Ayda 3,1 milyar Dolar faiz ödeyen AKP, günde ortalama 103 milyon Dolar faiz ödemiştir. 11-En yüksek Dolar bazında Hazine borçlanma faizi: % 27,6 AKP döneminde Hazine Dolar cinsinde 2003 yılında % 46,3, 2004 yılında % 30,8, 2005 yılında % 23,1 ve 2006 yılında % 10,2 olmak üzere son 4 yılda ortalama % 27,6 oranında borçlanmıştır. Halbuki Ecevit döneminde bile yani 1999-2002 yılları arasında Dolar cinsi Hazine borçlanma maliyeti % 13,9 idi. AKP Dolar cinsinde en yüksek faizle borçlanan Cumhuriyet Hükümetidir. Bu da yabancı yatırımcılara en fazla kaynak aktardığı anlamına gelmektedir. 12-En yüksek ithalat: 137 milyar Dolar 2002 yılı sonunda ithalat 52,5 milyar Dolardı. 2006 yılı sonunda ithalat 137 milyar Dolar olmuştur. Söz konusu tutar Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamıdır. AKP en yüksek ihracat yaptım derken en yüksek ithalatı gizlemektedir. 13-En yüksek ithalata bağımlı ihracat: % 68 1997 yılında 100 birim ihracat için 56 birim ithalat yapmak gerekmekteydi. Bu oran yani ihracatın ithalata bağımlılık oranı sürekli yükselmiş ve 2002 yılında % 62′ye çıkmıştır. AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde düşük döviz kuru nedeniyle ihracatın ithalata bağımlılığı daha da artarak % 68′e yükselmiştir. Bunun manası 100 birimlik ihracat için 67 birimlik ithalat yapılması zorunlu olmuştur. Bu da ihracat artışının ithalat artışını zorunlu kıldığını ve artan ihracatın ülkeye döviz kazandırmak bir yana döviz kaybettirdiğini açıkça ortaya koymaktadır. 14-En yüksek dış ticaret açığı: 52 milyar Dolar AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda dış ticaret açığı yani ithalat ihracat farkı 15,6 milyar Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle dış ticaret açığı 52 milyar Dolardır. AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde Türkiye ekonomisi toplam 152 milyar Dolar dış ticaret açığı vermiştir. 1950-2002 yılları arasındaki 52 yılda oluşan toplam dış açığı ise 194 milyar Dolardır. 15-En yüksek cari açık: 35 milyar Dolar 2002 yılı sonunda cari açık yani ülkeye mal ve hizmet karşılığı giren ve çıkan döviz farkı 1,5 milyardı. 2006 yılı sonunda cari açık 35 milyar Doları aşmıştır. AKP iktidara geldiğinde GSMH’nin binde 9′u oranında olan cari açık 2006 yılı sonunda GSMH’nin % 9′una ulaşmıştır. 2003-2006 yılları arasında toplam 77 milyar Dolar cari açık oluşmuştur. Halbuki 1950-2002 yılları arasındaki 52 yılda toplam 45 milyar Dolar cari açık meydana gelmiştir. 16-En fazla sıcak para: 80 milyar Dolar AKP iktidara geldiğinde Türkiye’deki sıcak para miktarı 24 milyar Dolardı. 2006 yılına gelindiğinde ülkedeki sıcak para miktarı 80 milyar Dolara yaklaşmıştır. Sıcak para miktarındaki 56 milyar Dolar tutarındaki artış; ülkeye 56 milyar Dolarlık sermaye girişi olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim 2003-2006 yılları arasında ülkeye giriş yapan toplam sıcak para 32 milyar Dolardır. 32 milyar Dolar olarak ülkeye giriş yapan sıcak para doların değer kaybetmesi ve borsa endeksinin yükselmesi sayesinde 80 milyar Dolarlık bir varlık haline gelmiştir. Yabancı yatırımcılar borsaya 13 milyar Dolar sıcak para girişi yapmış daha sonra düşen döviz kuru ve yükselen borsa endeksi nedeniyle 32,5 milyar Dolarlık bir varlığa sahip olmuşlardır. 17-En yüksek rezerv: 88 milyar Dolar AKP iktidara geldiğinde rezerv olarak tutulan döviz miktarı 38 milyar Dolardı. Bunun 28 milyar Doları Merkez Bankası rezervleri, 10 milyar Doları da çeşitli bankaların muhabir bankalarda yani yurtdışında ve kasalarında tuttukları rezervdi. 2002 yılı sonunda atıl olarak bekletilen rezervler GSMH’nin % 21′i oranındaydı. 2006 yılına gelindiğinde ise Merkez Bankası rezervleri 61 milyar Dolara, çeşitli bankaların muhabir bankalarda yani yurtdışında ve kasalarında tuttukları rezervler ise 27 milyar Dolara yükseldiği için toplam rezervler 88 milyar Dolar olmuştur. Yurt dışından yüksek reel faiz ile borçlanılarak elde edilen ve çok düşük faizle çeşitli ülkelerin Hazine bonolarına bağlanan yani ülke kaynaklarında atıl bekletilen rezervlerin GSMH’ye oranı 23′e yükselmiştir. 18-En yüksek dışarıya kaynak transferi:35 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında cari açığı finanse etmek için yurda giren sıcak para ve dış borçlanma için 35 milyar Dolar faiz ödenmiştir. 19-En yüksek kredi kartı borçları: 20 katrilyon 2002 yılı sonunda kredi kartı borçları 4 katrilyon TL idi. 2006 yılında ise kredi kartı borçları 20 katrilyon liraya ulaşmıştır. 20-En yüksek tüketici kredileri: 44 katrilyon AKP iktidara geldiğinde tüketici kredileri 2 katrilyon lira civarında olup toplam kredi hacminin sadece % 6,3′ünü oluşturmaktaydı. 2006 yılında tüketici kredileri 44 katrilyon liraya yükselip toplam kredi hacminin % 26,8′ini oluşturmaktadır. 21-En yüksek bankacılıkta yabancı payı: % 37 AKP döneminde yabancı bankalar Türk bankalarının % 37’sini ele geçirmişlerdir. Yabancı bankalar Türkiye’de şube açmak yerine daha çok var olan bankaları satın almışlardır. Özelleştirme ve TMSF satışları ile mali sektör yabancıların kontrolüne geçmiştir. Bankaların yabancıların eline geçmesi demek Türkiye ekonomisinin yabancıların kontrolüne girmesi demektir. 22-En yüksek İMKB’de yabancı payı: % 70 AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda yabancıların İMKB’de işlem gören hisse senedi ve Devlet borçlanma senetlerine bağlanmış portföy yatırımları 6.362 milyon Dolardı. Yani İMKB’de yabancı payı, 3.450 milyon Doları Hisse senedi, 3.579 milyon Doları da Devlet Borçlanma senedi olmak üzere toplam 6.362 milyon Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle yabancıların borsadaki yatırımları; 34.892 milyon Doları hisse senedi, 26.019 milyon Doları Devlet iç borçlanma senedi olmak üzere toplam 60.915 milyon Dolara ulaşmıştır. Yabancı yatırımcıların borsadaki payı % 70′e yükselmiştir. Yabancılar borsada hisse senedi satın alarak başta bankacılık olmak üzere bir çok şirketin kontrolünü ele geçirmişlerdir. 23-En yüksek tarımsal üretimden kopuş: 1.280.000 kişi AKP döneminde tarım sektöründe istihdam edilen nüfus 1.280.000 kişi azalarak 6.809.000 kişiye düşmüştür. Aynı dönemde sanayi sektörü ise sadece 757.000 kişiye iş sağladığı için 523.000 bin kişi işsiz kalmıştır. 24-En yüksek tarımsal ürün ithalatı: 24,4 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında 24,4 milyar Dolarlık tarımsal ürün ithal edilmiştir. 2002 yılında ithalatın % 7’sini oluşturan tarımsal ürün ithalatı 2006 yılında toplam ithalatın % 10′unu aşmıştır. 25-En yüksek işsiz sayısı: 4.321.000 kişi 2002 yılı sonunda işsiz sayısı 3.484 bin kişi idi. 2006 yılı sonunda resmi işsiz sayısı 2.344 bin, iş bulma umudunu kaybettiği işin iş aramaktan vazgeçenlerin sayısı 1.977 bin kişiye yükselmiştir. Böylece resmi rakamlardaki işsiz sayısı 4.321 bin kişiye ulaşmıştır. 26-En yüksek TL cinsinden rantiye geliri: % 26 AKP döneminde parasını Bonoya yatıranlar yıllık % 26, borsaya yatıranlar % 25,4 oranında reel gelir elde etmişlerdir. Dolar Kurunun sürekli düşmesi nedeniyle yurtdışından dolar cinsinden ülkeye gelip TL’ye çevrilerek borsa ve bonoya yatırım yapan yerli ve yabancı rantiyeciler; hem borsa ve bonodan hem de doların değer kaybetmesinden kazanmışlardır. 27-En yüksek Dolar cinsinden rantiye geliri: % 85,5 100 Doları 2002 yılı sonunda 1.650.000 TL’den TL’ye çevirip 165 milyon TL’ye sahip olan rantiyeci bunu Hazineye borç vererek değerlendirdiğinde 2006 yılı sonu itibariyle; 409 milyon TL’ye sahip olacaktır. Bunu 2006 yılı sonu itibariyle 1.430.000 TL’den Dolara çevirdiğinde 286 Dolar edecektir. Yani 4 yılda 100 Dolarını 286 Dolara çıkartmış olacaktır. Bu da dolar bazında yıllık % 46,5 oranında gelir elde etmek anlamına gelmektedir. 100 Doları 2002 yılı sonunda 1.650.000 TL’den TL’ye çevirip 165 milyon TL’ye sahip olan rantiyeci bu parasını borsaya yatırdığında 2006 yılı sonu itibariyle; 643 milyon TL’ye sahip olacaktır. Bunu 2006 yılı sonu itibariyle 1.430.000 TL’den Dolara çevirdiğinde 442 Dolar edecektir. Yani 4 yılda 100 Dolarını 442 Dolara çıkartmış olacaktır. Bu da yıllık % 85,5 oranında gelir elde etmek anlamına gelmektedir. 28-En yüksek yabancıya kaynak aktarımı: 187 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında uygulanan yüksek reel faiz-düşük döviz kuru nedeniyle Türkiye ekonomisi 187 milyar dolar kaynak transfer etmiştir. Son 4 yılda ihracatı aşan ithalat nedeniyle dış aleme 152 milyar Dolar, dış borç faiz ödemesi ve kar transferi olarak 35 milyar Dolar dış aleme kaynak transfer edilmiştir. 29-En yüksek faiz/enflasyon oranı(Enflasyona göre en yüksek faiz): Faiz hesaplamalarında asıl önemli olan enflasyon faiz farkıdır. AKP döneminde enflasyon hızla aşağı doğru çekildiği halde faizler aynı hızla düşmediği için enflasyon faiz farkı en düşük düzeye inmiştir. AKP iktidarında enflasyon/faiz farkı % 43′e inmiştir. Refah-Yol iktidarında bu oran % 89′idi. Yani AKP döneminde enflasyon ancak faiz oranlarının % 43′ü oranında olduğu için reel faiz yüksek kalmıştır. Halbuki Refah-Yol iktidarında enflasyon faizin % 89′u oranında olduğu için reel faiz doğal olarak düşmüş hatta bazı aylarda negatif olmuştur. 30-En yüksek bankacılık gelirleri: 138 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında bankacılık sektörü 197 katrilyon (yani 138 milyar Dolar) faiz, komisyon ve aracılık geliri elde etmiştir. Aynı dönemde GSMH ise 198 milyar Dolar artmıştır. Yani artan GSMH’nin yaklaşık olarak % 70′i bankacılık sektörünün faiz, komisyon ve aracılık gelirlerinden oluşmaktadır. Bu da artan Milli Gelirin % 70′inin bir avuç rantiyeciye gitmesine karşılık, artan Milli Gelirin sadece % 30′u 73 milyon halka ait olduğu için; MG artarken halk fakirleşmiştir. 31-En yüksek vergi yükü: % 33,3 AKP iktidara geldiğinde sosyal güvenlik kesintileri dahil toplam vergi yükü GSMH’nin % 31,3′ü idi AKP döneminde vergi yükü GSMH’nin % 33,3′e yükselerek Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranına ulaşmıştır. 32-En yüksek dolaylı vergi oranı: % 72 Zengin ve fakirden eşit tutarda alındığı için adaletsiz olan dolaylı vergiler AKP döneminde temel vergi kaynağı haline gelmiştir. AKP iktidarından önce vergi gelirlerinin % 66,3�ünü dolaylı vergiler oluştururdu. AKP iktidarında toplam vergi gelirlerinin % 72’si dolaylı vergilerden oluşmaktadır. 33-En yüksek kapanan şirket sayısı: 8.996 2002 yılında 3.495 adet şirket kapanmıştır. 2006 yılında kapanan şirket sayısı 8.996′ya yükselmiştir. Kapanan şirket sayısındaki artış % 157′dir. 34-En yüksek protestolu senet sayısı: 1.177.910 Protestolu senet sayısı 2006 yılında 1.177.910′a çıkmıştır. Ekonomik istikrarın en önemli göstergesi olan protestolu senet sayısı 2002 yılı sonunda 499.000 idi. Protestolu senet sayısındaki artış oranı % 136′dır. 35-En yüksek karşılıksız çek sayısı: Karşılıksız çek sayısı 2006 yılında 1.144.740′a yükselmiştir. AKP iktidara geldiğinde karşılıksız çek sayısı 743.000 idi. Karşılıksız çek sayısındaki artış oranı % 54′dür. 36-En uzun IMF denetim ve yönetimindeki dönem: 10 yıl Türkiye’nin 1946 da başlayan 60 yıllık sürede IMF gözetim ve denetimi altındaki en uzun dönemi 1998-2008 yılları arasındaki 10 yıllık dönemdir. 1980-88 yılları arasındaki en uzun IMF gözetim ve denetimindeki süre, AKP iktidarında 10 yıla çıkartılmıştır. ANAP iktidarından sonra tüm iktidar süresini IMF gözetim ve denetiminde geçiren tek parti iktidarı AKP iktidarı olmuştur. AKP Hükümeti kendinden önceki Ecevit Hükümetinin IMF ile yaptığı Stand-by anlaşmasını aynen uygulamış ve bu anlaşmanın süresi bitiğinde Mayıs 2005′de IMF ile yeni bir Stand-by anlaşması yaparak 2008 yılına kadar ekonominin yönetim ve denetimini IMF’ye devretmiştir. 37-En yüksek kısa vadeli dış borçlanma: 44 milyar Dolar AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda ülkenin toplam kısa vadeli dış borç stoku 16 milyar Dolar olup, toplam dış borç stokunun % 14,5′i oranındaydı. 2003-2006 yılları arasında dış borçlanmada ağırlığın kısa vadeli borçlanmaya verilmesi sonucu 2006 yılında kısa vadeli dış borç stoku 44 milyar Dolara yükselip toplam dış borç stokunun % 22,7’sine ulaşmıştır. 38-En yüksek özel sektör pozisyon açığı: 45 milyar Dolar 2006 yılında özel sektörün dış borç stoku 65 milyar Dolara pozisyon açığı da 45 milyar Dolara ulaşmıştır. Yani özel sektörün elindeki dövizler ile döviz cinsi borçları arasındaki fark 45 milyar Dolara yaklaşmıştır. 2002 yılında özel sektör 37 milyar Dolar dış borç ve 26 milyar Dolar dış pozisyon açığına sahip idi. 39-En yüksek yabancı mevduat: 24 milyar Dolar Uygulanan yüksek reel faiz ve düşük döviz kuru nedeniyle, Türkiye uslular arası sermaye için en cazip ülkelerden biri haline gelmiştir. 2006 yılında yabancıların Türkiye’deki bankalarda bulunan mevduatı 24 milyar Doları aşmıştır. 40-En fazla açlık sınırı altındaki kişi sayısı: 1.870.000 kişi Resmi rakamlara göre 1.870 bin kişi açlık sınırının altındadır. Yani aylık 143 milyon liralık gelire sahip değildir. 41-En yüksek yoksulluk sınırı altındaki kişi sayısı: 58.724.000 kişi Nüfusun % 82’si aylık 363 milyon liralık gelirin altında olduğu için yoksulluk sınırı altındaki kişi sayısı 58.724 bin kişidir. 42-En düşük yatırım kredileri/toplam kredi oranı: % 5,6 2002 yılı sonunda yatırım kredileri toplam kredi hacminin % 7,7’sini oluşturuyordu. AKP iktidarı döneminde bankacılık sektörünün ağırlıklı olarak tüketimi finanse edici kredi kartı ve tüketici kredilerine yönelmeleri sonucu 2006 yılında % 5,6′ya düşmüştür. 43-En düşük kamu personeline bütçeden ayrılan pay: % 21 AKP dönemine kamu personeline bütçeden ayrılan pay % 21′e düşmüştür. Halbuki Ecevit döneminde bile bu oran % 21,1′idi. Aynı oran Refah-Yol Hükümeti zamanında % 26′idi. 44-En düşük ihracat/ithalat oranı: % 61 2002 yılı sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı % 70 idi. Yani yapılan ithalatın % 70′i ihracat gelirleri ile karşılanmaktaydı. 2006 yılına geldiğinde ihracatın ithalatı karşılama oranı % 61′e düşmüştür. 45-En düşük kamu yatırım/GSMH oranı: % 1,4 Kamu yatırımlarının GSMH içindeki payı % 1,4′e inmiştir. Halbuki bu oran Refah-Yol Hükümetinde % 2,2′idi. 46-En düşük tarımsal desteklemeler/GSMH: % 0,7 Tarımsal desteklemelerin GSMH içindeki payı binde 7 gibi çok düşük bir düzeye inmiştir. 47-En düşük yatırım/bütçe giderleri: % 5 Kamu yatırımlarına bütçeden ayrılan pay % 5′e inmiştir. Bu oran 1999-2002 yılları arasındaki Ecevit Hükümeti döneminde bile % 6 oranındaydı. Aynı oran Refah-Yol Hükümetinde % 8 idi. 48-En düşük tasarruf düzeyi: % 16,6 AKP döneminde vatandaşların satınalma düzeyi ve gelirleri sürekli gerilediği için; tasarrufların GSMH’ye oranı % 16,6′ya düşmüştür. Bu oran en düşük tasarruf oranıdır. Tasarruf oranının düşmesi, yatırımlara yönelecek kaynakların azalttığı gibi yurtdışına bağımlılığı da artırmıştır. 1999-2002 yılları arasında tasarrufların GSMH’ye oranı yani GSMH’nin tasarruf edilen kısmı % 19,2 idi. Refah-Yol döneminde tasarrufların GSMH’ye oranı % 21,3 idi. 49-En düşük reel döviz kuru: % 60,2 AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002 tarihinde Dolar kuru 1.650.000 TL idi. 2003-2006 yılları arasında toplam enflasyon % 53 oranında olduğu için, Dolar kuru enflasyon kadar artsaydı bile 2006 yılı sonunda Dolar kurunun en az 2.524.500 TL olması gerekirdi. Halbuki yüksek reel faiz-düşük döviz kurunun teşvik ettiği sıcak para girişi nedeniyle ülkede yapay bir döviz bolluğu oluşmuş ve Dolar kuru 2006 yılı sonu itibariyle 1.420.000 TL olarak gerçekleşmiştir. Merkez Bankası hesaplamalarına göre TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru Kasım 2002′de 123,7 iken 2006 yılı sonu itibariyle 160,2�ye yükselmiştir. Yani döviz kuru % 60,2 oranında değer kaybetmiş ve olması gereken değerin % 60,2 oranında altına düşmüştür. Bu oran 1980 sonrası en düşük reel döviz kuru oranıdır. Reel döviz kurunun bu denli düşük tutulması, ithalatın patlamasına ve dış ticaret açığı ile cari açığın kontrol edilemez düzeylere yükselmesine yol açmıştır. 50-En düşük reel ücretler: % 23 oranında düşüş AKP döneminde yaşanan ekonomik büyümeye rağmen ücretler enflasyon kadar artırılmadığı için reel ücretler sürekli gerilemiştir. 2003 ve 2006 yılları arasında kişi başına üretimin % 35 oranında artmasına karşılık, ücretlilerin reel gelirleri % 23 oranında gerilemiştir. Enflasyondaki düşüş ve ekonomik büyüme, çalışanların gelirlerini artırmak yerine geriletmiştir. (Alıntıdır 2007)
- GÜNÜN KARİKATÜRÜ... (Kendi dilini oluşturmak için, karikatür, metafor yaparak kendine has bir anlatım dili oluşturuyor... :). :(. :|...)
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.