Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

irinçköl

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.212
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    29

irinçköl tarafından postalanan herşey

  1. İletişim:0530 822 46 15 Ye:Şişli /İstanbul 26 Kasım gecesi Şişli -Zincirlidere caddesinde 2 yaşlarında erkek Golden bulunmuştur.Şuanda güvenli bir yere alındı ve sahibi aranmaktadır.
  2. İletişim:0534 020 61 87 Yer:Başakşehir/İstanbul Badem 2 yaşında, kum terbiyeli, kuru mama yiyen , sevgi dolu bir oğlan. Ailesi ne yazık ki hevesleri geçmiş olacak ki artık ona bakmak istemiyor ve yuva bulunamaz ise kısa süre sonra sokağa bırakacağını söylüyor.Bu duruma şahit olan üyemiz şimdi acilen bu yakışıklıya yuva arıyor.25 yaş üstü yerleşik düzenini oturtmuş , Badem'i sırf farklı görüntüsünden dolayı değil bir can taşıdığı için sahiplenmeyi isteyecek , kedi bakımında tecrübeli ve bir süre sonra kılından tüyünden, yeni doğan çocuğundan,aniden ortaya çıkan alerjik durumundan ,komşu şikayetinden , iş durumundan, eş durumundan kısacası hiç bir sebeple terketmeyecek güzel bir yuva arıyoruz.İstanbul içi kısırlaştırma şartı ve düzenli takibi yapılması kaydı ile verilecektir.#haysev
  3. KEDİ KÖPEK TÜYÜ ZARARLI MIDIR??? Kedi ve köpeklerin tüy dökmesi fizyolojik bir durumdur onları tüy döktüğü için suçlayamayız. Nasıl ki bizim saçımızın dökülmesi olağansa onların tüy dökmesi de olağandır. Peki, petlerimizin tüy dökmesinin bizlerin sağlığına zararı var mıdır? İnsanlar maalesef kulaktan dolma sözlere inanarak kedi ve köpek tüylerinin insanlarda kist yaptığına, ölümlere dahi sebep olduğuna inanmaktadır. Bu düşünce tamamıyla yanlış bir düşünce olup insanların pet hayvanlarına bakış açısını olumsuz yönde etkilemektedir. Aslında kist olarak anılan, Echinococcus granolosus denilen bir parazitin yol açtığı hastalıkta Kist Hidatiktir. Bu parazit sadece kedi ve köpeklerde mi bulunur? Bu parazit sadece kedi ve köpeklerin dışkılarında değil, çiğ et, salam sosis gibi besinler, iyi yıkanmamış sebze meyveler ve temiz olmayan sularda da bulunmaktadır. Bu nedenle hiçbir şekilde kedi köpekle teması olmayan insanlarda hastalığa yakalanmaktadır., Bu parazit nasıl bulaşır? Bu parazitin bulaşma şekline gelince, eğer petinizi kuru mamayla değil de çiğ veya iyi pişmemiş etle ya da salam sosis gibi yiyeceklerle besliyorsanız ve bu ürünlerde echinococcus granulosus dediğimiz parazit varsa bu parazit vücuda alındığı takdirde ince bağırsağa yerleşiyor. Buradan dışkı yoluyla atılan yumurtalar tüylere yapışarak ya da insanların dışkı ile temasıyla insana geçmektedir. Bir takım basit önlemlerle bunun önüne geçebilirsiniz. Bu önlemler nelerdir? Eğer petinizin iç parazit tedavisini rutin olarak zamanında yaptırıyorsanız ve iyi pişmemiş et ve ürünlerini vermiyorsanız zaten bu hastalığa petiniz aracılığıyla yakalanma riskiniz yoktur. Unutmayın ki dışarıdan yediğimiz yiyeceklerle yakalanma riskimiz çok daha yüksektir. Bu yanlış bilgilenmeler yüzünden birçok kişi maalesef hamile kaldığında veya çocuğu olduğunda tüy kist yapar düşüncesi ile hiç tereddüt etmeden kedisinden veya köpeğinden kolayca vazgeçebilmektedir. Herhangi bir hayvan bakmayan ve sevmeyen kişiler ise bakan kişileri eleştirmekte, tüyden ise öcü görmüş gibi kaçmaktadır. Bu bilgisizlikler ve yanlış düşünceler pek çok hayvanın sokağa bırakılmasına sebep olmuştur. Kısacası kedi veya köpek tüyü kist yapmaz... Onlara sahip çıkalım…
  4. Pentagon'daki Türk generali anlatıyor! (6) ABD istihbaratı verdi,TSK 'vur' dedi! Uludere olayından kısa bir süre önce tutuklanan dönemin Diyarbakır 2'nci Hava Kuvvet Komutan Yardımcısı Karataş'a göre; bombalamada ilk istihbarat bilgileri ABD İHA'sı Predatör'den alındı! Diyarbakır 2'nci Hava Kuvvet Komutan Yardımcısı olarak görev yaptığı sırada Balyoz davası kapsamında Ekim 2011'de cezaevine giren emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş Aydınlık'a yolladığı mektubunun bir bölümünü Uludere olayına ayırdı. Karataş, tutuklanmasından yaklaşık 2,5 ay sonra 34 köylümüzün ölümüyle sonuçlanan bombalamada ilk istihbarat bilgilerinin Kuzey Irak'ta uçan ABD'nin İnsansız Hava Aracı(İHA) olan Predatör'den alındığını kaydetti. Karataş, Uludere olayına ilişkin şu bilgileri verdi: 'MİT'ten istihbarat geldiği duyumu kuvvetli' "28 Aralık 2011 tarihinde Uludere'de ilk İHA görüntüleri önce Kuzey Irak'ta ABD İHA'sı Predatör'den alınmıştır. Daha sonra bölgeye Türk İHA'sı Gözcü sevk edilmiş ve görevi Predatör'den devir almıştır. MİT tarafından yalanlanmakla beraber, basında çıkan haberlerden Uludere ile MİT'ten önemli olduğu değerlendirilen istihbarat bilgilerinin yayımlandığı duyumu kuvvetlidir. 'Uçakların kullanılması emri Genelkurmay'dan' Genel olarak İHA görüntüleri, diğer istihbarat kaynaklarından gelen bilgilerle birlikte başta Genelkurmay Karargahı'nda İstihbarat ve Harekat personeli olmak üzere diğer ilgili birliklerde görevli personel tarafından da değerlendirilmektedir. İHA görüntüleri ve diğer istihbarat bilgileri dikkate alınarak hedef seçilmesi ve Hava Kuvvetleri uçaklarının kullanılması ihtiyacı ortaya çıkarsa, Genelkurmay İstihbarat ve Harekat Başkanlığı temsilcileri tarafından önce Genelkurmay Başkanı'na da çıkılır bilgi verilir ve emri alınır. Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'nda bu faaliyetler yürütülürken diğer karargahlarda ve görev verilebilecek birliklerde de hazırlıklar paralel olarak sürdürülür ve Genelkurmay Başkanlığı'nın emri beklenir. TBMM tarafından hükümete verilen TSK'nın sınır dışı kullanılması yetkisi Hükümet tarafından Genelkurmay Başkanlığı'na devir edilmiştir. İç Güvenlik Harekatı'nda Hava Kuvvetleri'nin sınır içi ve sınır dışı kullanılması yetkisi Genelkurmay Başkanlığı'ndadır. 'Sınır dışı harekatta Başbakan ve Cumhurbaşkanı'na bilgi verilir' Genelkurmay yetkilileri tarafından sınır dışı İç Güvenlik Harekatı yapılacaksa; Başbakan'a bilgi vermek üzere Başbakanlık Müsteşarına, ayrıca bilgi için Cumhurbaşkanı'na bildirilmek üzere yaverine bildirilir. Bu uygulama usullerinde bildirim yerleri yapılan koordinasyona göre zaman zaman değiştirilebilir. Uludere olayında; mevcut istihbarat bilgileri ile önce Predatör daha sonra Gözcü görüntülerinin kıymetlendirilmesi sonucu Hava Kuvvetleri uçaklarının kullanılmasına karar verilmiş ve Genelkurmay Başkanlığı'nın Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na emri ile Diyarbakır'da konuşlu gece görüş imkan ve kabiliyetine sahip F-16'lar kalkmış ve kendilerine verilen görevi icra etmişlerdir." Aydınlık'ın haberi birçok kaynaktan doğrulandı! Aydınlık, 5 Ocak 2012 tarihli "İstihbarat predatörden" manşetiyle, Uludere olayında ilk istihbaratın ABD'nin İncirlik Üssü'nden kalkan predatörden verildiğini yazmıştı. Amerikan Wall Street Journal gazetesi de 15 Mayıs 2012 tarihli haberinde, istihbaratın predatörler tarafından verildikten sonra, operasyon kararının Türk yetkililerce alındığını vurgulamıştı. "Kaçakçı grubun içinde teröristlerin olduğu bilgisi bulunduğu" belirtilen TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesindeki Uludere Alt Komisyonu raporunda, söz konusu istihbaratın İHA'larla sağlanamayacağı belirtilerek, bombalamadan 1 saat on beş dakika önce ABD Predatörü'nün bölgede istihbarat topladığı kaydedilmişti. 'TSK'ya karşı operasyonlar NATO'nun yeni konseptiyle başladı' Emekli Tümgeneral Karataş, mektubunda Türkiye ve TSK'ya karşı yürütülen operasyonların amaçlarına da değinerek, şunları sıraladı: - Türk Devriminin ve Cumhuriyet değerlerinin yok edilerek ulus devlet direncinin kırılması, - Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti yerine bir İslam devletinin kurulması, - Bunların sonucunda ülkenin parçalanmasıdır. - Türkiye'nin parçalanmasına kadar gidecek süreç içerisinde TSK'ya karşı yürütülen iç ve dış destekli saldırıların; - Terörist başının 15 Şubat 1999 tarihinde Kenya'nın başkenti Nairobi'de bulunan Yunanistan Büyükelçiliğinde saklanırken yakalandığı ve 16 Şubat 1999 tarihinde Türkiye'ye teslimi ile başladığı, - 01 Mart 2003 tarihinde Irak Tezkeresinin TBMM'de reddedilmesi ile hızlandığı, - ABD'nin Irak'ı işgali ile devam ettiği, - 04 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye'de bulunan Türk Özel Kuvvetleri personelinin ABD askerleri tarafından tutuklanması ile düğmeye basıldığı, - ABD Başkanı Bush'un BOP'u açıklaması, - ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın siyasi haritaların değişeceğini belirten beyanı, - BOP Eş Başkanlarının belirlenmesi, - Arap Baharı veya Arap İsyanları'nın başlaması ile bu sürecin devam ettiği şeklindedir. Benim şahsi düşüncem; - Atatürk Cumhuriyeti'ne, gerçek Türk aydınlarına ve TSK'ya karşı yürütülen operasyonların terörist başının yakalanması veya 01 Mart 2003 tarihli Irak Tezkeresinin reddedilmesi ile değil, 1990 yılında 'Soğuk Savaş'ın sona ermesi ABD ve NATO'nun yeni konseptlerini açıklaması ile başladığı şeklindedir. - 1991 yılında ABD önderliğindeki Koalisyon Güçleri'nin Irak'a karşı başlatılan harekâta Türkiye'nin katılımı konusunda dönemin Cumhurbaşkanı ile ters düşerek istifa eden Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay'ın onurlu duruşunun, ABD'nin TSK'ya karşı 'düşmanca yaklaşımında' önemli bir yer tuttuğu unutulmamalıdır." 'Çelik kanatlı kahraman kartallar bir adım öne çıksın' Emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş Aydınlık'a yolladığı mektubunu Silivri'den bir çağrıyla bitirdi. Dava ve silah arkadaşlarına seslenen Karataş, şunları kaydetti: "Hapiste olmanın verdiği psikolojik durum ile konuşuyorlar, mektup yazıyorlar, bu nedenle tepki gösteriyorlar diye ülkenin geldiği ve gideceği durumu anlamayanlara ve yeni bir sayfa açıp kaçıp kurtulmayı düşünenlere bu kez ben soruyorum 'Ben Mustafa Kemal'in Askeriyim', 'Sen Kimin Askerisin?' Atom bombası etkisi! (...) Balyoz Davasında yargılanan general, amiral, subay, astsubay ve sivilin aynı anda şehit edilmesi topyekûn bir savaşta bile mümkün değildir. ...40 adet 10 Kilotonluk (KT) atom bombasının aynı anda atılması gerekmektedir. ...Karada, havada, denizde, denizaltında ve yurtdışında görevde olanlar ise nükleer bulut onlara geldiğinde şehit olacaklardır. Evet, sadece 'Balyoz Tertibi' ile aynı anda Türkiye üzerine yaklaşık 40 adet 10 Kilotonluk 400.000 ton TNT etkisine eşit atom bombası atılmıştır. Hasar büyüktür. 'Kartalın Kanatları Kırılmıştır'. Radyasyon etkisini uzun yıllar sürdürecektir. Erken doğanlar, erken yaşta ölenler, sakat doğumlar artacaktır. Hava Kuvvetleri'nde 1990'lı yıllarda başlayan erken ayrılma sürecinin ve ayrılan pilot sayısının artmasının sözde davalardan sonra hız kazanmasının nedenleri 'Radyasyon Etkisi'dir. Hava Kuvvetleri'nde görev yapan general, subay, astsubay, sivil memur, uzman çavuş, er ve erbaşı ile uçanı ve uçuranı; vatansever, cesur, kahraman, fedakâr ve göklerin çelik kanatlı kartallarıdır. O halde kendilerine Silivri'den seslenmek istiyorum: Çelik Kanatlı Kahraman Kartallar Bir Adım Öne Çıksın."
  5. Hiç hayır demem sağol ellerine sağlık
  6. irinçköl

    GÜNAYDIN

    "Bir ekmeği son lokmasına dek yemeyi, bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman .." demiş Nazım Hikmet. Günaydın
  7. Pentagon'daki Türk generali anlatıyor! (5) - Pentagon modelinde Özkök parmağı!Genelkurmay'ı MSB'ye bağlama projesini Özkök yürüttü! Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması çalışmalarının Pentagon teşkilat yapısı örnek alınarak, 2004 yılında Hilmi Özkök tarafından yürütüldüğü ortaya çıktı Balyoz davası hükümlüsü emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş, Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması çalışmalarının 2004-2005 yıllarına dayandığına dikkat çekti. Karataş, bu çalışmanın dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün emriyle yürütüldüğünü açıkladı. Emekli Tümgeneral Karataş'ın Aydınlık'a yolladığı mektubunda, şu ifadeler yer aldı: *** *** *** 'Pentagon teşkilat yapısı örnek alındı' "2004-2005 yıllarında dönemin Türk Genelkurmay Başkanı'nın Özel Kalem Müdürü tarafından yürütülen bir çalışmaya Washington Askeri ateşeliği olarak bilgi ve doküman temin ederek destek verdik. Söz konusu bu çalışma kapsamında, ABD Savunma Bakanlığı'nın teşkilat yapısı, sivil-asker kadro durumu, personelin makam ve rütbeleri ile istenen diğer bilgileri çeşitli zamanlarda Özel Kalem Müdürü'ne ilettik. Telefon koordineleri ile Özel Kalem Müdürü'nün sorularına cevap verdik. Özel Kalem Müdürü bu çalışmayı tek başına yapmayacağına göre, mutlaka dönemin Genelkurmay Başkanı'ndan emir almış olması gerekmektedir. Karargâhın klasik çalışma ortamının dışında konunun hassasiyeti dikkate alınarak sadece Özel Kalem Müdürü tarafından böyle bir çalışma yapılması emri de verilmiş olabilir. Diğer ülke savunma bakanlıkları teşkilat yapıları hakkında çalışma yapılıp, yapılmadığını, Genelkurmay Karargâhı'nın ve üst düzey komutanların bu çalışmalardan haberi olup, olmadığını bilmiyorum. Fakat yapılan çalışmanın detay sorularına bakıldığında esas olarak sadece Pentagon teşkilat yapısının örnek alındığı anlaşılmaktadır." "Özel Kalem Müdürü tarafından yürütülen çalışmaların değerlendirmesinden ortaya, Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması halinde oluşturulması istenen teşkilat yapısı konusunda bir çalışma yapılmış olduğu çıkmıştır. 'Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanacak mı, bağlanmayacak mı' sorularına cevap aramaya fazlaca gerek bulunmadığı, 2005 yılında veya en geç 2006 yılında bu çalışmaların tamamlanmış ve yeni Milli Savunma Bakanlığı teşkilat yapısını içeren taslağın ilgili yerlere ulaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu çalışmayı Orgeneral Hilmi Özkök yaptırmıştır." *** *** *** 'Tutuklamalar Yaşar Büyükanıt'ın umrunda olmadı! Emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş, cezaevinden gönderdiği mektubunun bir bölümünde 2008 yılında gerçekleşen Ergenekon operasyonlarına değindi. Karataş, generallerin gözaltına alındığı gün, Genelkurmay Başkanlığı'nda gerçekleşen bir öğle yemeğine dikkat çekti: "2008 yılı içerisinde devam eden sözde 'Ergenekon Davası' kapsamında polis operasyonları yapılmaktadır. Sabah televizyonlarını açanlar 'son dakika' haberlerinde, Ankara'da askeri lojmanlarda oturan emekli orgenerallerin evlerinde arama yapıldığı ve generallerin gözaltına alındığı haberlerini canlı bağlantılarla izlemektedirler. Haberleri televizyonlardan takip etmiştim. Öğle yemeği arasında Genelkurmay Karargâhında bulunan yemek salonuna gittim. Balkondaki masalardan birine arkadaşlarımla birlikte oturdum, son gelişmeleri konuşuyor ve değerlendiriyorduk. Hemen yan taraftaki masada Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay İkinci Başkanı ve Karargâh Başkanları oturuyordu. *** *** *** 'Silah arkadaşlarını umursamadan yemek yedi' Sabah askeri lojmanlara polis tarafından girilmiş ve emekli orgeneraller gözaltına alınmış olmasına rağmen, Ağustos 2008 ayında emekli olacak dönemin Genelkurmay Başkanı hiçbir şey yokmuş gibi kahkahalar atarak neşeli bir şekilde espri yapmaya ve yemek yemeye devam ediyordu. Bu görüntüye şahit olan general ve amiraller kendi aralarında yaptıkları değerlendirmelerde, önümüzdeki günlerde TSK'nın daha büyük saldırılarla karşı karşıya kalacağını ifade ediyorlardı. Yemek salonu balkonunda bulunan general ve amirallerin büyük bir çoğunluğu ilerideki dönemlerde çeşitli davalar sonucu tutuklanarak mahkûm oldu. Silah arkadaşları tutuklanırken umursamaz tavırları ile yemek yiyen Genelkurmay Başkanı ise, Orgeneral Yaşar Büyükanıt'tı." *** *** *** Öcalan'daki dönüş baş döndürücü! Yunanistan'daki görevi sırasında meydana gelen bazı önemli olayları da hatırlatan emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkıp Türkiye'ye getirilene kadar geçen sürece dikkat çekti. Karataş, Öcalan'ın kendisini kabul edecek yer ararken, Suriye'den çıkışından yakalanışına kadar gezdiği ülkeleri şöyle sıraladı: "Suriye-Yunanistan (Birinci geliş 1 gün)-Rusya (Birinci geliş 33 gün)-İtalya (66 gün)-Rusya (İkinci geliş 4 gün)-Tacikistan (9 gün)-Rusya (Üçüncü geliş 1 gün)-Yunanistan (İkinci geliş 3 gün)- Belarus (1 gün)-Yunanistan (Üçüncü geliş 2 gün)-Kenya (14 gün)-Türkiye'dir. Suriye dâhil bazı ülkeler birden fazla olmak üzere toplam 12 noktadır. (...) *** *** *** 'Öcalan, Yunan Genelkurmayı'nın villasında kaldı' "Yunanistan'a 29 Ocak 1999 tarihinde üçüncü kez gelen terörist başı, Belarus'a gitmek için beklerken, Atina'nın doğusunda Agio Andrea yazlık sahilinde bulunan askeri kampta 31 Ocak 1999 tarihinde Yunan Genelkurmay Başkanı'nın yazlık villasında kısa bir süre ağırlanmıştır. Uçakla ülke ülke dolaşan terörist başının, özel uçak kullanıldığı durumlarda Türk savaş uçakları tarafından düşürülmesi korkusu ile rota ve program değiştirmek zorunda kaldığı bilinmektedir." Karataş, Abdullah Öcalan'ın Kenya'daki Yunanistan Büyükelçiliğinde saklanırken kendisine eşlik eden Yunan istihbaratında çalışan subaya yakalanmadan önce şu açıklamaları yaptığına dikkat çekti: -Kemalizm ve derin devlet yenilmelidir. -Kürtlerin bağımsızlıklarını kazanmaları halinde Türkiye, binlerce yıldır Anadolu ve tüm bölgedeki egemenliğinin stratejik temelini kaybetmiş olacaktır. -Halkımızın dini duyguları ile oynayıp bir İslam toplumu kurmak istemektedirler. -Kürdistan İslam devleti olmaz. -Kürtler laiktir. Hiçbir zaman radikal İslam ile işbirliği yapmayacaktır. Emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş, "Devam eden sözde 'açılım süreci' ile ilgili gelişmeleri, taşeronların, işbirlikçilerin ve terörist başının dönüşlerini ibretle takip ediyorum" diye de ekledi.
  8. Pentagon'daki Türk generali anlatıyor! 4 / ABD'nin Çin kızgınlığı milli projelere Emekli Tümgeneral Karataş, Silivri Cezaevi'nden yolladığı mektubunda Çinli yetkililerin kendilerini ABD'ye karşı uyardığını ve ABD'nin Türkiye'nin Çin füzesi alımına tepki göstermesinin gerçek nedenlerini yazdı Emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş cezaevinden yolladığı mektubunun bir bölümünü Savunma Sanayi konularına ayırdı. Karataş, 2009'da Suriye ile imzalanan Türkiye-Suriye İşbirliği Anlaşması'yla iki ülke arasındaki askeri ilişkilerde önemli gelişmeler yaşandığını anlatırken, ABD'nin bu ilişkiden büyük rahatsızlık duyduğunu vurguladı. Çin'den Uzun Menzilli Füze Alımı konusunda da ABD'nin rahatsız olduğunu hatırlatan Karataş, 2007-2009 yılları arasında Milli Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olarak Pekin'e gittiğinde, Çinli bir yetkilinin kendisine "Eğer Türkiye bu füzeleri almaya kalkarsa ABD bunu size aldırmamak için her türlü engellemeyi yapacaktır" dediğini aktardı. Karataş, ABD'nin asıl hedefinin TSK'nın önderliğinde savunma projelerindeki yerlilik oranının yıllar içinde artış göstermesi olduğuna dikkat çekti. Balyoz davasından 16 yıl hapse mahkum edilen emekli Tümgeneral Karataş, mektubunun ilgili bölümünde şunları kaydetti: "2007-2010 yılları arasında Tümgeneral rütbesiyle Milli Savunma Bakanlığı'nda Müsteşar ve Teknoloji Koordinasyon Yardımcısı (MTKY) olarak görev yaptım. Sorumluluk alanlarım; Araştırma-geliştirme projeleri, önemli silahlanma projeleri, kalite kontrol ve yönetimi, savunma sanayi teknik hizmet yardımları, savunma sanayi dış ilişkiler, savunma sanayinde çalışanlar ile kendi personelimizin eğitilmesi ve buna benzer konular olarak geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır." Türkiye-Suriye Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması Bilindiği gibi iyi giden Türkiye-Suriye ilişkileri önce büyük bir ivme kazanmış, 6 Şubat 2011 tarihinden sonra kesilmiştir. Daha önce hep Ankara'da düzenlenen Mayıs 2009 tarihinde ilk kez İstanbul'da Beylikdüzü'ndeki fuar alanında yapılan Savunma Sanayi Fuarı sırasında, Türkiye ile Suriye arasında fuar alanının giriş lobisinde televizyon kameralarının önünde iki ülke savunma bakanlarının ve davetlilerin katılımıyla Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır. Söz konusu anlaşmaya Türk tarafı adına Tümgeneral Beyazıt Karataş, Suriye adına bir Tümgeneral imza atmıştır. İlk defa fuar alanında bu faaliyeti öğrenen ve şaşkınlığını gizleyemeyen ABD'nin Türkiye Savunma Koordinasyon Ofisi (ODC-T) Başkanı ABD'li Tümgeneral, anlaşma imzalandıktan sonra yanıma gelerek Türkiye'nin ne yapmaya çalıştığını öğrenmeye çalışmıştır. Türkiye ve Suriye arasındaki siyasi ilişkilerin yanı sıra iki ülke arasındaki askeri ilişkilerde de kısa zamanda önemli gelişmeler sağlanmıştır. Üst Düzey Askeri Diyalog Toplantıları yapılmış, İkili Askeri İşbirliği Anlaşması ve Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır. Kısa zamanda ilişkilerin bu seviyede geliştiği, daha sonra kesildiği örneklere her zaman rastlamak mümkün değildir. Tepki neden şimdi? Her iki Çin ziyaretimde halen Çin Hava Kuvvetleri'nde benzeri kullanılan FD-2000 füze sisteminin üretildiği ve başkent Pekin'e yaklaşık 45 dakikalık mesafede bulunan tesisleri gezdim. 2009 yılındaki füze üretimi yapılan tesisleri ikinci ziyaretim sırasında, üretimi tamamlanan ve Çin Hava Kuvvetleri'ne teslimi yapılacak füzelerin kullanıcı personel tarafından testlerini komuta-kontrol odasında izleme fırsatı buldum. Ziyaretim sırasında Çinli bir yetkili 'Eğer Türkiye bu füzeleri almaya kalkarsa ABD bunu size aldırmamak için her türlü engellemeyi yapacaktır' ifadesinde bulunmuştur. FD-2000 alımı ile ilgili tartışmalara bakıldığında Çinlilerin zaten bu tartışmaları ve engellemeleri bekledikleri anlaşılmaktadır. Kara Kuvvetleri bünyesinde bulunan Kasırga ve Yıldırım satıhtan-satıha füzeleri Çin şirketi ile ortaklaşa ROKETSAN tesislerinde üretilmiştir. Halen üretimine devam edilen Bora satıhtan-satıha füzesi de Çin şirketi ortaklığında üretilmektedir. Kasırga, Yıldırım ve Bora sistemini üretirken ROKETSAN'ın birlikte çalıştığı Çinli şirket, FD-2000 uzun menzilli hava savunma füze sisteminin üreticisi olan aynı şirket yani CPMIEC'dir. Daha önce aynı Çin şirketi ile füze projeleri yürütürken ses çıkarmayanlar, şimdi neden seslerini yükseltmişlerdir?" 'ABD'nin hedefi Türkiye'nin yerli projeleri' "Çin füzelerinin alımına başta ABD olmak üzere tepki gösterenlerin açıkça söylemek istemedikleri asıl neden, Türkiye'nin sürdürmekte olduğu diğer projelerle bağlantılıdır. Türkiye, kısa ve orta menzilli hava savunma füzeleri, hava-hava füzeleri, tanksavar füzeleri vb. projelerini yerli katkı payı projelerle hayata geçirmeye çalışmaktadır. Türkiye ayrıca, uzaya faydalı yük atma veya uydu fırlatma kabiliyetini de kazanmaya yönelik çalışmalar yürütmektedir. Çin şirketinin seçilmesi savunma projelerindeki politikaların bir devamı niteliğindedir. Sözleşme imzalama sürecindeki gelişmeler, Türkiye'nin uluslararası alandaki güvenilirliğinin test edilmesi için bir örnek oluşturacaktır. (...) Savunma projelerindeki yerlilik "Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren geliştirilmeye çalışılan fakat çeşitli nedenlerle kesintiye uğrayan veya uğratılan milli harp sanayinin geliştirilmesi çalışmalarına, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra hız verilmiştir. Türk halkının destekleri, TSK'nin önderliğinde ve projelerde çalışan personelin gayretleri ile savunma projelerindeki yerlilik oranı yıllar içerisinde artmaya devam etmiştir. Buna rağmen kat edilecek çok yol vardır. (...) Yüksek irtifa hava savunma füze sistemi ihalesinin sonucu ne olursa olsun, Çin kazanmıştır. Çin, NATO üyesi bir ülkenin açmış olduğu ihalede ön plana çıkmış ve yeterlilik testlerini geçmiştir. Artık ihalenin verilip, verilmemesinin veya mali kaybının Çin için önemi yoktur. Çin, savunma sanayi konularında dünyadaki diğer ülkelere olan satışlarında ABD ve Rusya ile diğer ülkelerin pazarlarını daha ciddi şekilde zorlamaya devam edecek önemli bir ülkedir."
  9. Pentagon'daki Türk generali anlatıyor! (3)Ege'de düşürülen Türk jeti ABD'nin baskısıyla çıkartılmadı! Yunanistan tarafından 1996'da jetimiz düşürüldü, pilotumuz şehit oldu. ABD'nin Türkiye'ye yaptığı baskı nedeniyle olay aydınlatılmazken, Dişişleri Bakanlığı konuyla ilgili arşivlerini hala açmadı Ege Denizi'nde 8 Ekim 1996 tarihinde görev yaparken Yunan savaş uçağı tarafından düşürülen Türk F-16 uçağıyla ilgili çarpıcı ayrıntılar ortaya çıktı. Balyoz davası kapsamında 16 yıl hapis cezasına mahkum edilen emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş, Aydınlık'a gönderdiği mektubunda Yunanistan tarafından düşürülen uçağımız konusunda Türk yetkililerin ABD baskısıyla hareketsiz kaldığını ve uçağın enkazının çıkartılması işleminin bu nedenle yarım bırakıldığını açıkladı. Olay sırasında Atina Hava Ataşeliği görevinde bulunan Karataş, yıllardır babası şehit pilot Yüzbaşı Nail Erdoğan'ın naaşının bulunması için yetkililere çağrı yapan Evrim Erdoğan'ın sorularına cevap verilmesi gerektiğini vurguladı. Emekli Tümgeneral Karataş, mektubunda Yunanistan'daki Atina Hava Ataşeliği göreviyle ilgili bölümde şunları kaydetti: 'F-16'mız Yunan füzesiyle düşürüldü' "Yunanistan'daki görevime, Türkiye ve Yunanistan'ı savaşın eşiğine getiren Ocak 1996 ayında patlak veren Kardak (İmia) Krizi ile Kıbrıs'ta Yeşil Hatta meydana gelen olaylar sonrası Ağustos 1996 ayında gittim, Eylül 1999'da döndüm. (...) İyi dostluklarımın ve arkadaşlıklarımın olduğu, hükümetlerinin Türkiye politikasından memnun olmayan insanların bunu sık sık bana dile getirdiği güzel ülke Yunanistan'daki görevime başlamamdan yaklaşık 1,5 ay sonra, 8 Ekim 1996 tarihinde çift kişilik F-16D uçağımız, Ege'nin uluslararası hava sahasında Yunan Mirage-2000 uçağı tarafından füzeyle vurularak düşürülmüştür. Pilotlarımızdan Yüzbaşı Nail Erdoğan şehit olmuş, Kurmay Yarbay rütbesindeki diğer pilotumuz yaralı olarak Yunan helikopteri tarafından kurtarılarak Sakız Devlet Hastanesi'ne kaldırılmış ve daha sonra Türkiye'ye getirilmiştir. 'Üstü kapatıldı' F-16D uçağımızın düşürülmesinden sonra Yunanistan Savunma Bakanı Tanagra Hava Üssünü ziyaret etmiş, basında yer alan haberlere göre uçağımızı düşüren pilotları kutlamıştır. Yunan basınında uçağı düşürdüğü belirtilen pilot ismi ile birlikte itiraf niteliğinde tekrar yer almaya başlamış, aynı haberler Türk basınında da yer bulmuştur. Buna karşılık Türk ve Yunanlı resmi yetkililer yine suskunluğunu korumaya devam etmişlerdir. Uçağımızın düşürülmesi ve sonrasına ait tüm bilgi ve belgeler; Türkiye'nin en iyi arşivine sahip Dışişleri Bakanlığı'nda, Genelkurmay Başkanlığı'nda, Atina Türk Büyükelçiliği ve Atina Silahlı Kuvvetler Ataşeliği'ndedir. 'Türk yetkililer sessiz kaldı' 8 Ekim 1996 tarihinde Yunanlılar tarafından uçağımızın düşürülmesi konusunda Türk yetkililer ABD baskısıyla hareketsiz kalmışlardır. Bu nedenle uçak enkazının çıkartılması işlemi yarım bırakılmış, sessiz kalma yöntemi uygulanmıştır. Yetkililerin, Yüzbaşı Nail Erdoğan'ın ailesine açıklama yapmak, özellikle de kızı Evrim Erdoğan'ın sorularına cevap vermek zorunluluğu vardır. , Türk subayına 'uçağımızı düşüreceklerdi' iftirası! 2010 yılında 'Balyoz Tertibi' kapsamında; 'Ege'de Gerginliği Artıracaklardı','Uçağımızı Düşüreceklerdi', başlığı ile basında başlatılan saldırılarda Hava Kuvvetleri Komutanlığı da hedef alınmış, emekli ve görevde bulunan 43 personel soruşturmaya dâhil edilmiştir. İftira çetesinin yalanlarına göre günlerce basında yer alan saldırılarda özetle; sözde 'Oraj Planı'na göre Ege'de uçuşların sayısının artırılarak gerginliğin tırmandırılacağı, gerekirse uçağımızın düşürüleceği belirtiliyor, Askeri Havacılık konuları hayatında yolcu uçağına dahi binmemiş uzman yorumcular tarafından televizyonlarda tartışma programlarında değerlendirilmeye devam ediliyordu. Ege'de dar bir alanda sayıca fazla uçakla yapılan yüksek risk gerektiren görevlerde çok az sayıda kazanın olması, Türk Hava Kuvvetleri'nin kendisine verilen görevi nasıl yüksek bir disiplin anlayışı içerisinde yaptığını göstermektedir."
  10. Pentagon'daki Türk generali anlatıyor! 2 / Paul Wolfowitz: PKK'ya söz verdik Pentagon bizi 'Ulusların Parçalanması' kitabıyla karşıladı Türk Askeri Heyeti 2004'te dönemin ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Wolfowitz'e, PKK'ya karşı neden harekat yapmadıklarını sordu. Wolfowitz, PKK'yı kastederek 'Kürtlere söz verdik' dedi Türk Askeri Heyeti 2004 yılında Pentagon'da dönemin ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz ile bir çalışma yemeğinde biraraya geldi. Bu sırada ABD'nin PKK'ya karşı neden herhangi bir harekat yapmadığı soruldu. Paul Wolfowitz ise, etrafında oturanlara baktı ve ağzından kaçırıyormuş gibi "Kürtlere söz verdik" dedi. Balyoz davasından 16 yıl hapis cezası onanan emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş, ABD'de Silahlı Kuvvetler Ataşeliği görevi sırasında tanık olduğu çarpıcı olayları Aydınlık'a gönderdiği mektubunda anlattı. Emekli Tümgeneral Karataş'ın Pentagon'da PKK tartışmalarıyla ilgili aktardığı bölüm şöyle: 'Yılanı deliğinden çıkarmayacaksın' "2004 yılında Pentagon'u ziyarette bulunan Türk Askeri Heyeti'ne verilen bilgilendirme sırasında, ABD'nin PKK terör örgütüne karşı yapılacak işlerin yol haritasını anlatan ve bir takdim yapan ABD Genelkurmay Plan Prensipler Başkanı Koramiral, yansısına aldığı bir atasözüne hiç değinmeden bilgilendirmesini tamamlamıştır. Bu atasözünün tam Türkçesi 'Uyuyan sineği uyandırmayacaksın' anlamında olup, Türk atasözlerinden 'Uyuyan yılanı uyandırmayacaksın' veya 'Yılanı deliğinden çıkarmayacaksın' anlamıyla eşdeğerdir. Irak işgali sırasında yeterli muharip gücü bulunmadığı yalanıyla PKK terör örgütüne karşı harekât yapamayacağını dile getiren ABD tarafı, bunu sözde atasözü ile kendince esprili bir şekilde anlatmaya çalışmıştır. Wolfowitz ile öğle yemeği 2004 yılında Pentagon'da ayrıca, Türk Askeri Heyeti ile birlikte öğlen yenilen bir çalışma yemeği sırasında dönemin ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz, PKK'ya karşı neden herhangi bir harekât yapmıyorsunuz sorusuna, etrafında oturanlara baktıktan sonra sanki ağzından kaçırıyormuş gibi 'Kürtlere söz verdik' şeklinde cevap vermiştir." Bop'un açıklandığı günlerde kitaplı mesaj "ABD'de görevli Türk Kıdemli Askeri Ataşesi'nin, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı'na akredite olması nedenleriyle yoğun bir iş temposu bulunmaktadır. 25 Ocak 2004 tarihinde kalabalık bir heyetle Washington'a gelen Türk heyeti içerisinde yer alan Milli Savunma Bakanı (Vecdi Gönül), 29 Ocak 2004 tarihinde Pentagon'da ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz ile bir toplantı yapacaktır. Toplantı öncesi Askeri Ataşelik Personeli olarak tüm koordinasyonlar yapılmış, Milli Savunma Bakanı'na Pentagon'da Kıdemli Askeri Ataşe eşlik edecektir. Pentagon girişinde Milli Savunma Bakanı'nı ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ile daha sonra Türkiye'ye ABD Büyükelçisi olarak gelecek Pentagon'un siyasi işlerinden sorumlu Müsteşar Yardımcısı Eric Edelman karşılamıştır. Toplantı salonuna geçilmiş ve karşılıklı konular görüşülmeye başlanmıştır. Eric Edelman'ın Pentagon giriş kapısındaki karşılama esnasında sol elinde tuttuğu ve daha sonra toplantı odasındaki masanın üzerine koyduğu kitap bu arada dikkatimi çekmiştir. Pentagon resmi fotoğrafçısı tarafından çekilen 'Balyoz Tertibi' dava dosyasına giren fotoğrafta da kitaba dikkatlice baktığım görülmektedir. Toplantı masasının üzerine bırakıldı Eric Edelman'ın elinde taşıdığı Milli Savunma Bakanı'nı karşılamaya gelirken ofisinde bırakmak yerine yanında bulundurduğu ve toplantı salonunda dikkatimi çekecek şekilde masanın üzerine bıraktığı kitap, 7 Ocak 2004 tarihinde birinci baskısı yapılan 'The Breaking of Nations-Ulusların Parçalanması' isimli Robert Cooper tarafından yazılan bir kitaptır. Elbette Eric Edelman istediği kitabı okuyabilir, görevi okumayı da gerektirmektedir. Fakat kitabın yazarı olan Robert Cooper'ın ABD politikalarının tespit edilmesinde yer alan önemli isimlerden biri olması, kitabın özetle 21'inci yüzyılda süper güçlerin karşılaşacağı sorunları anlatırken ülkelerin parçalanmasından da bahsetmesi dikkat çekici bulunmuştur. BOP' un açıklanması, ülkelerin sınırlarının değişeceğinin ifade edilmesi, BOP Eş Başkanlarının belirlenmesi tarihlerine dikkat edildiğinde, kitabın basıldığı tarih ve konusu önem taşımaktadır. Şüphesiz ki bu konuda yüzlerce kitap yazılmış, makaleler yayımlanmış, toplantılar yapılmış, faaliyetler yürütülmüştür. Fakat katıldığım hiçbir resmi toplantıda Türkiye'nin bulunduğu bölgeyi ve gelişen olayları da anımsatan bir kitap, toplantı masasına bu şekilde konulmamıştır."
  11. Pentagon'daki Türk generali anlatıyor! (1) Amerikalı subaya Pentagon'da soğuk duş! 'Süleymaniye'de Türk askerinin başına çuval geçirerek düşmanca davranan bir müttefikten madalya istemiyorum. Türk halkı bunu asla unutmayacaktır. İleride Türk milletine, aileme ve arkadaşlarıma bunu izah edemem' Balyoz davası hükümlüsü emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş, 2003'te ABD'de göreve başladıktan üç ay sonra Türkiye'den sorumlu Amerikalı proje subayıyla bir toplantı yaptı. Pentagon'da yapılan görüşmede kameranın kayıtta olduğunu fark eden Karataş, ABD'li subaya şu iki mesajı verdi: "Süleymaniye olayını Türk halkı asla unutmayacak...Sizden madalya istemiyorum, bunu ileride Türk milleti ve aileme izah edemem". Emekli Tümgeneral Beyazıt Karataş, tutuklu olduğu Silivri Cezaevi'nden Aydınlık'a gönderdiği mektupta ABD'de Silahlı Kuvvetler ve Hava Ataşeliği görevi sırasında tanık olduğu olayları anlattı. 'O dönemde ABD'de çalıştım' 2003-2005 yılları arasında, önemli olaylar ve gelişmeler sonrası, Tuğgeneral rütbesiyle ABD'de Silahlı Kuvvetler Ataşeliği ve Hava Ataşeliği görevi yaptım. - 1 Mart 2003: Irak Tezkeresinin reddedilmesi, - 21 Mart 2003: ABD'nin Irak'a saldırısı, - 6 Nisan 2003: Irak'ın ABD tarafından işgali, - 4 Temmuz 2003: Süleymaniye olayı. Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin sıkıntılı bir süreçten geçtiği, tezkerenin kabul edilmemesinden TSK'nın sorumlu tutulduğu bu dönemde Washington DC'deki görevime başladım. ABD'li subayla görüşme! Göreve başladığım Ağustos 2003'ten yaklaşık üç ay sonra, Kasım 2003'te, Pentagon'da ABD Genelkurmay Başkanlığı'nın Türkiye'den sorumlu proje subayıyla bir araya geldik. 'Hazır kamera kayıttayken...' Bilgilendirme odasındaki masada karşılıklı oturup görüşmeye başlamadan önce, içeriye girerken video kameranın kayıtta olduğu dikkatimi çekmişti. Hazır kamera kayıttayken şahsi düşüncem olan birkaç konuyu görevimin başlangıcında belirtmek istediğimi proje subayına söyledim. - 4 Temmuz 2003 Süleymaniye olayının (Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi) üzerinden yaklaşık beş ay geçmiş olduğunu, ABD tarafından yapılan bu davranışın çirkin ve müttefik ülkelerden birinin diğerine düşmanca yaklaşımı olduğunu, olayın üzerimizde derin bir iz bıraktığını, başta ben olmak üzere 'Türk halkının bunu asla unutmayacağını' ifade ettim. - Diğer bir konu ise ABD'deki Kıdemli Askeri Ataşelik görevinden Türkiye'ye dönen Türk Askeri Ataşesine, yaklaşık bir yıl sonra, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine yaptığı katkıdan dolayı, Ankara'daki ABD Büyükelçiliği'nde düzenlenen bir törenle 'Liyakat Madalyası' diyebileceğimiz bir madalya verilmektedir. ABD'li subaya, 'Süleymaniye'de düşmanca davranan bir müttefikten böyle bir madalyayı istemediğimi şimdiden belirttiğimi, benim için planlama yapmalarına gerek olmadığını, ileride Türk milletine, aileme ve arkadaşlarıma bunu izah edemeyeceğimi' söyledim. Türkiye'ye döndükten sonra beklediğim gibi ABD tarafından bana herhangi bir madalya teklifi yapılmadı". Belgeyi imzalamakla suçlandığı tarihte Washington'da Silahlı Kuvvetler Ataşesiydi! Emekli Tümgeneral Karataş, Balyoz davasında sözde 'Oraj Hava Harekat Planı'na ilişkin belge içeriğindeki "İhtimalat" planını, Kasım 2003'te, aynı davadan yargılanan Tümgeneral Nedim Güngör Kurubaş'a teslim etmekle suçlandı. İddiaya göre, plan kapsamında Ege'de Yunan hava sahasında bir Türk jeti düşürülecek ve böylelikle Yunanistan'la ilişkilere darbe vurulacaktı. Öte yandan cüppeli ve sarıklı kişilerin hava müzesini basması ve karmaşa yaratılması gibi birçok eylemin de plan kapsamında olduğu öne sürüldü. Ancak Beyazıt Karataş, söz konusu belgeyi imzalamakla suçlandığı Kasım 2003'te Washington'da Silahlı Kuvvetler Ataşesi olarak görev yapıyordu. Karataş 25 Ağustos 2003 ile 4 Eylül 2005 tarihleri arasında, ABD'de görevdeyken, belgeyi teslim ettiği ileri sürülen Tümgeneral Kurubaş da 2001-2003 yılları arasında İtalya'da görevliydi. Karataş, duruşmalarda ABD'de görev yaptığına dair her belgeyi mahkemeye sundu. Bunların arasında, ABD'li yetkililerle çekilmiş fotoğraflar, pasaport, Pentagon'a giriş kartı ve Milli Savunma Bakanlığı'nın kendisine o tarihler için verdiği takdir belgelerinin de bulunduğu yaklaşık 40 özgün belge bulunuyordu. Suçlamalar çökertildiyse de, Balyoz mahkemesi emekli Tümgeneral Karataş'ı 16 yıl hapis cezasına çarptırdı. Karar Yargıtay tarafından da onandı. '21 Eylül'de paraşütle atladım' Beyazıt Karataş, mektubunda Balyoz kararının açıklandığı '21 Eylül' gününün kendisi için ne anlama geldiğini, 34 yıl önce aynı tarihte yaşadığı bir olayı anlatarak ifade etti. "21 Eylül 1978'de teğmenken, Konya'da eğitim uçuşu sırasında, uçağımızda meydana gelen bir arıza nedeniyle F-100F tipi savaş uçağından, son anda uçuş öğretmenimle birlikte paraşütle atlayarak kurtuldum. 21 Eylül 2012 tarihinde, yani paraşütle atladığım tarihten 34 yıl sonra Silivri mahkemesinde 'Balyoz Tertibi' kararı açıklandı. Karar okunurken aklıma yıllar önce geçirdiğim uçak kazası geliyor, ama bu kez uçağımla Silivri üzerinde uçuyorum, uçağım yerden açılan uçaksavar ateşiyle vuruluyor. İkinci kez paraşütle atlamak zorunda kalıyorum ve bu kez düşman eline yaralı olarak esir düşüyorum. Benden adımı, soyadımı ve rütbemi söylememi istiyorlar. Tek bir cümleyle cevap veriyorum 'Mustafa Kemal'in askeriyim'. O anda mahkeme heyeti 16 yıl hapis cezasına çarptırıldığımı okuyor" ,, Eşref Bitlis'in şikayet ettiği ABD'li generale madalya! "2004'te ABD'de görevli olduğum dönemde kendisi o zaman korgeneral olan ve son olarak ABD Hava Kuvvetleri Komutanı olarak Türkiye'den madalya alan generalle yaptığım konuşmayı çok iyi hatırlıyorum. ABD'li general, 1991 yılında yapılan Irak Harekâtı sonrası oluşturulan Çekiç Güç kapsamında helikopter pilotu olarak görev yaptığını, Türkiye'nin o zaman kendilerine çok ağır suçlamalar yönelterek, PKK terör örgütüne havadan yardım malzemeleri atmakla suçladığını' söylemişti. Bilindiği gibi o dönem bu iddialar çok sık gündeme gelmiş, Orgeneral Eşref Bitlis ABD'lilerin bu faaliyetlerini tespit etmiş ve gerekli tedbirlerin alınması için yetkililerin uyarılmasını sağlamıştı. ABD'li generale havadan attıkları malzemelerin kimlerin eline geçtiği hakkında bir fikri olup olmadığını sorduğumda 'sadece insani yardım malzemesi olarak attıklarını' söylemiş, terör örgütünün eline geçip geçmediği konusuna cevap verememişti. 2004 yılında Korgeneral rütbesiyle ABD Genelkurmay Başkanlığı'nda Harekât Başkanı olan general, 2010 yılında Orgeneral rütbesiyle, ABD Hava Kuvvetleri Komutanı olarak Türkiye tarafından madalyayla ödüllendirildi. 'ABD nişanlarını geri vermenin tam zamanı' ABD veya başka ülkelerden aldıkları madalyaları veya nişanları TSK'ya yapılan saldırılardan sonra ne yapacağına karar vermekte sıkıntı çekenlere, bunu yapmak için en uygun zaman olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum." Beyazıt Karataş kimdir? Emekli Hava Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş, Hava Kuvvetleri'nde 6 yıl öğrencilik, 36 yıl pilot subay olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri'nde toplam 42 yıl görev yaptı. 1996-1999 yılları arasında Atina-Yunanistan'da yarbay ve albay rütbelerinde Hava Ataşesi, 2003-2005 yıllarında Tuğgeneral rütbesi ile Washington DC-ABD'de Silahlı Kuvvetler Ataşesi ve Hava Ataşesi olarak Türkiye'yi toplam 5 yıl temsil etti. Karataş, 16 Ağustos 2010 tarihinde Diyarbakır 2'nci Hava Kuvvet Komutan Yardımcısı olarak atandı. 3 Ekim 2011'de Balyoz davası kapsamında tutuklanan Karataş, 3 Ağustos 2012 Askeri Şura kararları ile 30 Ağustos 2012 tarihinde bu görevinden emekli oldu. Gamze Çınlar
  12. Dailymotion erişimi engellendiyse biz de youtube dan koyarız Demokrasilerde çare tükenmez. https://www.youtube.com/watch?v=1PXvZ7piT8s
  13. Evet ne güzel bir lezzetti o Bundan 7-8 sene evvel İstanbul feshanede ramazan şenliklerine gitmiştik. Kızım çok görmek istemişti. Orada bu macunculardan vardı. Tabi koşa koşa gittim almak için. Kızıma da "bak bizim çocukluğumuzda bunlardan ne yerdik " diye anlatıyordum. Ama nerede eski macunların tadı nerede orada satılan. Aldığıma da pişman oldum rezalet bir şeydi. Keşke dedim ,almasaydım da o eski lezzetinin yeri hafızamda kalmaya devam etseydi
  14. Babası bir kumar oyununda ablasını ortaya koyup da kaybettiğinde Sena 14 yaşındaymış. Karısı kahrından intihar etmiş. Sena ve iki kız kardeşi ortada kalmış. Babası yeniden evlendiğinde yeni karısı kızları kabul etmek istememiş. Onlara ateş etmeden önce üzerlerine kaynar su ve kızgın yağ dökmüş. Kızkardeşlerini kaybeden Sena'nın yüzünde, kollarında ve gövdesinde yanık izleri kalmış. Sağ gözünü de kaybeden Sena, kurşunun yol açtığı tahribatı gidermek için kafatasından ameliyat olmuş. Sena'nın ailesinden kalan tek hatıra kızkardeşinin bu fotoğrafı ile annesinin eşarbı. Asuda'nın çalışmaları sayesinde hükümet eviçi şiddete karşı 2011'de bir yasa çıkardı ve "namus cinayeti"ni ilk kez cinayet olarak kabul etti. Bu kuruluş sayesinde hükümet de dört ayrı kadın sığınma evi açtı, fakat Asuda kadınların polis sevki olmadan gidilebildiği tek sığınma evi olarak kaldı.
  15. irinçköl

    Barzani'nin Kadınları

    25 Kasım Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle fotoğrafçı Sarah Malian, yardım kuruluşu Christian Aid ve bölgedeki partneri Asuda ile ortak bir çalışma gerçekleştirdi ve Kuzey Irak’taki kadınların yaşamını görüntüledi. BBC Türkçe’de yer alan haberde, namus cinayetleri ve aile içi şiddet nedeniyle Kuzey Irak’taki kadın sığınma evinde yaşayan kadınların başlarından geçen olaylar fotoğraflar ile birlikte aktarıldı. Kadınların birçok sorunla karşı karşıya kaldı. 25 Kasım Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle fotoğrafçı Sarah Malian, yardım kuruluşu Christian Aid ve bölgedeki partneri Asuda ile ortak bir çalışma gerçekleştirdi ve Kuzey Irak’taki kadınların yaşamını görüntüledi. BBC Türkçe’de yer alan haberde, namus cinayetleri ve aile içi şiddet nedeniyle Kuzey Irak’taki kadın sığınma evinde yaşayan kadınların başlarından geçen olaylar fotoğraflar ile birlikte aktarıldı. Kadınların birçok sorunla karşı karşıya kaldığı Kuzey Irak’ta Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı olan Mesut Barzani, yaklaşık 2 hafta önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Diyarbakır’da bir araya gelmişti. Dışarıdan bakanlar için çoğunluğu Kürtlerden oluşan Kuzey Irak, savaşın yıkımına uğramış bu ülkenin en güvenli bölgelerinden biri. Fakat birçok kadın için tehlikeli olmaya devam ediyor. Kuzey Irak'ta kadının eğitimine, çalışmasına, evlenmesine babası, abisi, amcası, dayısı karar veriyor. Çoğu kadının bunu kabul etmekten başka seçeneği bulunmuyor. Bu kadının kocası onun ayak parmaklarını kesmiş. Hero 22 yaşında. 18 yaşında iki erkeğin tecavüzüne uğramış. Ailesi hamile olduğunu öğrenince onu öldürmek istemiş. Hero kaçmak zorunda kalmış. Ama ailesinden tehditler almaya devam edince devletin işlettiği bu kadın sığınağının dört duvarından dışarı çıkamaz olmuş. Asuda adlı kuruluş Hero'ya tecavüz edenlerin tutuklanmasında ve çocuğuna kimlik çıkarabilmek için babası ile evlenip hemen boşanmasına yardımcı olmuş. Hero, "Kimse bu çocuğun babası belli değil diyemeyecek" diyor.
  16. Ya leblebi tozu En eğlenceli ve en ucuz çocuk atıştırmalıklarından biriydi. Leblebi dövülerek toz haline getirilir, biraz şekerle karıştılarak çocuklara stılırdı. Yerken konuşmak mümkün değildi. Konuşmaya çalıştığınızda toz genzinize kaçar, dakikalarca öksürerek ciğerlerinizi temizlemeniz gerekirdi.
  17. MURAT 124 - HACI MURAT Murat 124, 1971 yılında Tofaş’ın Bursa fabrikasında Fiat 124 şasesine oturtularak Türkiye’de yabancı lisansla üretilen ilk otomobil oldu. 1971-1977 arasında 134 bin 867 adet üretilen ve Hacı Murat da denilen bu otomobillerin, Tofaş'ın KUŞ SERİSİ otomobilleri üretmeye başlamasıyla ömürleri sona erdi. 1984 yılında Tofaş Serçe adıyla yeniden üretimine başlandı, 1995 tarihinde bu kez tamamen durduruldu. 1197cc'lik motoru 65hp güç üretmekte ve aracı 170km/sa hıza çıkarabilmekteydi. Türkiye yollarında Hacı Murat'a bir diğer yerli otomobil markası olan ANADOL eşlik ederdi. Bilgi notu: Murat adı Fiat markasının Türkiye'ye uyarlanmasıdır. Koç Holding ve Fiat bu isim değişikliğiyle,Türk tüketicisine yerli bir otomobil sunumunu vurgulamak için yapılmıştır. Fiat İspanya'da da aynı isim değişikliğini,o zamanki ortağı Seat ile de uygulamış, İspanya'da satışa sunulan Fiat araçları Seat adıyla satılmıştır. Fiat 124, Avrupa'da Yılın Otomobili yarışmasında 1967'de birincilik ödülünü almıştır. ARKAYA KAMÇI Otomobillerle birlikte at arabalrı da şehrin yollarıydı ve 1970'lerin çocukları at arabalarının arkasına takılmayı çok severlerdi. Bu arkaya takılma hareketi tehlikeli olduğu için, at arabası sürücüleri, çocukların ellerine yüzüne gelecek şekilde atlara savurdukları kamçılarını, arkaya, çocuklara doğru da savururlardı.
  18. Ayhan Işık'ın oynadığı perma sharp reklamı http://www.youtube.com/watch?v=K_veNMAy4Xk Ve İzocam reklamı http://www.dailymotion.com/video/x62twm_izocam-reklami-burak-x-animation_shortfilms
  19. MÜSAİTSENİZ AKŞAMA SİZE GELECEĞİZ Evden eve komşuluk ilişkilerinin çok yoğun yaşandığı, 'son yıllardı'. 1970'lerden sonra komşuluk ilişkileri bir daha hiç eskisi gibi olmadı. Komşuluk ilişkilerini en iyi tarif eden söz ise, bu olmalı: Annem beni gönderdi; müsaatseniz size gelmek istiyoruz. Henüz telefonlar yeterince yaygınlaşmamıştı. Komşuların misafirliğe uygun olup olmadıkları, evin kapılarına gönderilen çocuklar tarafından öğrenilirdi. TELEVİZYON ÇOCUKLARI Televizyonun Türkiye'de yayına başladığı yıl; 1969. Ancak yaygınlaşması 1970'lerde oldu. 1970'lerin başından sonuna, çatılar 'çatallı' tv antenleriyle kaplandı. Başlangıçta, televizyonu olmayan aileler televizyonu olanların evine misafirliğe giderlerdi. Açıkçası 1970'lerin başında, evinde televizyon olan aileler misafir yoğunluğundan illallah demişlerdi. Televizyonlar yaygınlaştıkça bu gelip gitmeler de azaldı. 10 yıldan fazla bir süre televizyonlarımız siyah beyaz ve tek kanallıydı. Üstelik tüm gün yayın da olmazdı. Başlangıçta saat 18 ya da 19'da yayın başlar 24 gibi İstiklal Marşı okunarak yayınlar sonlandırılırdı. Televizyon kapanınca herkes yataklarına giderdi. Yine o yıllar, televizyonlarda yoğun kesintiler yaşanırdı. Bir teknik aksaklık olmuşsa, TRT hemen bir fotoğrafı (Mesela necefli maşrapa) ekrana taşıyıp arızayı izleyicilerine bildirirdi. Bazen arızalar saatler sürebilir, dakikalarca o sabit ekran görüntüsüne bakılırdı. TARKAN VE KARAOĞLAN Evet Teksas - Tommiks vardı ama, İtalyanların yarattığı bu 'Amerikan kahramanlarına' rakip olarak TARKAN ve KARAOĞLAN kendilerine sağlam bir yer edinmişlerdi. Her Türk çocuğunun gönlünde, bir gün Tarkan gibi bir kahraman olmak yatardı. (İçindeki ölçülü erotizm de, yeni serpilmeye başlayan gençlerin gönlünü kazanmıştı...)
  20. CUMARTESİ OKUL İnanmayacaksınız ama, 1970'lerin başında Cumartesi günleri de okula gidilirdi. 1974'ten itibaren Cumartesi günleri yarım gün okula gitme uygulamsı sona erdirilince öğrenci milleti de bayram etti. LAKLAK Dönemin en ünlü ve en elden düşmeyen oyuncaklarından biriydi. Bir plastik daireye bağlı v şeklinde bir ip ve o ipin iki ucunda plastikten iki top vardı. Amaç, dairesel plastiğe parmağınızı takıp topları bir üstte bir altta hızla birbirine vurdurmaktı. Bu işi ne kadar hızlı yaparsanız, o kadar becerikli sayılırdınız. Oyuncak öyle yaygınlıkla kullanılırdı ki, çocuklar da büyükler de tak - tak - tak (ya da lak lak lak) sesleri eşliğinde beceri yarıştırırlardı. GÜNEŞ TECELLİ VE CENK KORAY En çok hafta sonları televizyon izlenirdi. Ve hafta sonları Türkiye, bu iki ekran figürüyle güne başlar, onlarla günü bitirirdi. Güneş Tecelli, geniş ve kalın kemikli gözlükleriyle, Cenk Koray ise 'soğuk esprileriyle' dönem insanlarının zihinlerine kazındı. Pazar programlarının adı TelePazar (Ya da Stüdyo Pazar) idi, bu programın evlerin hanımları tarafından en sıkıcı bulunan bölümü ise TeleSpor adıyla anılır, maçlardan görüntülere yer verilirdi.
  21. Bay Meraklı http://www.dailymotion.com/video/xcdyqk_cizgi-adam-la-linea-di-o-covandoli_fun Pembe Panter http://www.dailymotion.com/video/x9rx6a_pembe-panter-cizgifilm-in_fun
  22. Sevgili tülvent , güzel şeyleri paylaşmışsınız 70 lerle alakalı. Umarım kızmazsınız ama 70 li yıllarda bunları da yaşadık: KARARTMA Kıbrıs barış harekatı yapıldı 1974'te... Türkiye, ikinci dünya savaşı yıllarından beri görmediği bir uygulamaya tanık oldu: Evler ve otomobiller KARARTILDI. Yunan savaş uçakları ani bir baskın düzenlerse şehirler ve yerleşim yerleri farkedilemesin diye, evlerin pencerelerine kalın siyah perdeler takıldı. Otomobillerin farları da koyu renkli jelatinlerle kaplandı. 6 ay kadar süren bu uygulama, 1970'leri unutamayanların da zihnine kazındı. KUYRUKLAR 1970'ler Türkiye'nin 73 cent'e bile muhtaç olduğu yıllardı. Ülke ihracat yapamıyor, elde döviz olmayınca da en zaruri ihtiyaçlar bile karşılanamıyordu. 1970'leri hatırlayanların en unutamadıkları şeyler, kuyruklardır: Tüpgaz kuyrukları, sana yağı (evet, yağ için bile kuyruğa girilirdi) kuyrukları. 1970'leri yaşayanların zamanlarının büyük bir bölümü kuyruklarda geçti... KURTARILMIŞ BÖLGELER - SOKAKLARDA ÖLÜMLER 12 Eylül'den sonra, 1970'lerin adı, '12 Eylül ÖNCESİ' olarak kaldı. 12 Eylül darbesini yapanlar, 12 Eylül öncesini hiç sevmezlerdi. Şehirler, mahalleler, sokaklar 'siyaseten' bölünmüştü. Bir sürü sol fraksiyon vardı. Bazı günler sokaklara çıkmak, liseye ya da üniversiteye gitmek CESARET isterdi. 1970'ler için, sokaklarda 'ölümün kol gezdiği' yıllar demek abartılı olmaz. DEMİREL - ECEVİT - TÜRKEŞ - ERBAKAN 1970'lerin siyaset tarihi, bu 4 ismin üzerine kuruludur. Demirel, 1965'ten beri siyasetin içindedir ve dönemin en başat siyaset figürüdür. Bülent Ecevit 1973'te CHP'de başrol oyuncusu olmuş ve tüm 1970'leri domine eden iki isimden biri olmuştur. Bir dönem Ecevit için, dağlara taşlara bile 'KARAOĞLAN GELİYOR' diye yazılırdı. Necmettin Erbakan, kendisinden en çok beklendiği gibi sadece Demirel ile 'ittifak' yapmadı, Ecevit'i de iktidara taşıdı. 1970'lerde Türkiye'yi koalisyonlar yönetti ve Erbakan kimin yanındaysa, O, başbakan oldu. (Erbakan'ın partisinin adı MSP, simgesi de anahtar idi...)
  23. Bozcaada'nın nadir köşelerinden biri olan Akvaryum Koyu'nda (Mermerburnu Mevkii) etrafı dikenli tellerle çevrili büyük bir alanda başlayan inşaatın, 38 konutlu bir toplu konut inşaatı olduğunun ortaya çıkması ada halkını isyan ettirdi. Konuyla ilgili bir basın açıklaması yayınlayan Bozcaada Platformu, inşaatın yapılacağı alanın 98 bin 889 metrekare, yani neredeyse 25 futbol sahası büyüklüğünde olduğunu bildirdi. 4 KOLDAN RANT Alınan bilgiye göre, Akvaryum Koyu - Mermerburnu Mevkii'nde yapılan toplu konut inşaatı "Yücel Güler İnşaat" tarafından başlatıldı. Projenin hafriyat işini, Belediye Başkanı Mustafa Mutay'ın oğlu Uğur Mutay'la birlikte Simyon Meyhane'nin ortaklarından biri olan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından AKP Bozcaada Gençlik Kolları Başkanlığı'na atanan Kostanti Salto'nun kurduğu Salto İnşaat'ın üstlendiği iddia edildi. BELEDİYE BAŞKANI NE DEMİŞTİ Daha önce bu alana inşaat yapılacağı söylentilerini yalanlayan Belediye Başkanı, imar planıyla ilgili hususların gerçeği yansıtmadığını belirtmiş ve şöyle demişti: "Bu işler o kadar kolay değil hele Bozcaada’yı bozmak hiç kolay değil ayrıca kimsenin haddine değil. İddia edildiği gibi bir yapılanma olursa ilk olarak buna ben karşı çıkarım.(...) Kesinlikle buradan söz veriyorum. Adada iddia edildiği gibi bir yapılanma olmayacak. 2004’te nasıl arkadaşlarımla karşı çıktıysak öyle bir şey olursa yine karşı çıkarız” Ancak uzun süredir tellerle çevrili alanın toplu konut projesi olduğu artık doğruluk kazandığını belirten "Bozcaada Platformu" Başbakan'a da bazı sorular yöneltti ve projeye itiraz etti. Belediye Başkanı'nın verdiği sözü hatırlatan Platform üyeleri şöyle devam etti: "(...) Şimdi ise artık bu alanda ne yapılacağını herkes bilmektedir. Şirket tarafından verilen bilgide, projenin ilk aşamasında yer alan 8 konut inşaatı başlamış bulunmaktadır. Anlaşılan o ki, yeni imar planıyla birlikte bu alan daha da genişletilmektedir. 1/25.000'lik plan incelendiğinde, durumun ciddiyeti ve ne kadar büyük bir alanın betonlaşacağı daha net görülmektedir. Sayın Belediye Başkanımız, forumumuzu belge ve bilgi sahibi olmadan açıklama yapmakla itham etmiş, imar planıyla ilgili dile getirdiğimiz hususların gerçeği yansıtmadığını belirtmişti. Kendisi aynı röportajda, "Bu işler o kadar kolay değil hele Bozcaada’yı bozmak hiç kolay değil ayrıca kimsenin haddine değil. İddia edildiği gibi bir yapılanma olursa ilk olarak buna ben karşı çıkarım. " demişti. Başkan, ayrıca "Kesinlikle buradan söz veriyorum. Adada iddia edildiği gibi bir yapılanma olmayacak. 2004’te nasıl arkadaşlarımla karşı çıktıysak öyle bir şey olursa yine karşı çıkarız” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Sayın Başkan'a, adamızın özel bir yeri olan Akvaryum Koyu'nda, 25 futbol sahası büyüklüğündeki inşaatla ilgili açıklama yapmaya davet ediyoruz. - Alaybey Mahallesi Tuzburnu Mevkiinde 3.derece Doğal Sit Alanında kalan projeyle ilgili ne tür bir görüş bildirdiniz ? - Bozcaada Belediyesi tarafından Çanakkale Kültür ve Tabiat Koruma Kurulu'na 2010 yılında gönderilen yazıda hazırlanan projeyle ilgili ne tür değerlendirmede bulundunuz ? - "Akvaryum Bağ Evleri" projesinin internet sitesinde yer alan, "Belediye'den onay alınarak" ibaresinin anlamı nedir ? - Hazırlan bu projeyle ilgili ada halkını bilgilendirdiniz mi ? Ada halkını bilgilendirmemiz halinde bu kadar büyük ölçekli bir projeye itirazlar olabileceğine ihtimal vermediniz ? Vatandaşlık haklarımız gereği, bu sorularımıza cevap istiyoruz ! Bu imar planı hazırlanırken, Belediye'nin bu sürecin içinde birebir yer aldığına inanıyoruz. Şehir plancısı bir uzman tarafından yapılan değerlendirmeyi tekrar hatırlatıyoruz : "Plan yapılırken, belediye bu sürece dahil olmuştur ve bu sürecin içindedir.Plan Belediye'den giden taleplerle şekillenmektedir. Özet olarak, tüm bu gelişme alanları, yapılaşma şartlarıyla ilgili kararlar Belediye ile birlikte görüşülerek verilmektedir. Ayrıca, bir yerin planı daha önce yapıldı diye, bir daha oralar imara kapatılamaz diye bişey yok. Bu büyük bir yanılsamadır. Ki adanın güney bölgesi, planları yapıldıktan sonra bile yapılaşmaya maruz kalmamıştır. Tek başına bu husus bile, planı yeniden yaparken oraların imara kapatılması için yeterlidir." BÖLGENİN ÖZELLİĞİ Forumumuzun Çevre Çalışma Grubu tarafından başlatılan, ekosistem çalışması, bu alanda dağılım gösteren 3 çeşit geven türünün olduğunu göstermektedir. Bir alan gevenden temizlendiğinde burada yaşayan canlılar dağılıp yok olacak, ayrıca toprak da erozyona uğrayacaktır. Sakınca yaratan diğer konu ise, bu kadar devasa bir toplu konut projesi tamamlandığında, adanın nadide köşelerinden biri olan Akvaryum Koyu özelliğini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Adanın güneyine hançer gibi saplanacak olan bu toplu konut projesi konusunda, bütün kamuoyunun ve dostlarımızın bilgisine saygıyla sunarız. Sevgi ve dayanışmayla !" odatv.com
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.