democrossian tarafından postalanan herşey
-
kader
Ortadoğu'da bırakalım tanrı inancını, cin inancı bile bir tuhaftır. Batı ülkelerinde cinler muziplikler yapan küçük yaramaz yaratıklar olarak tasvir edilir. Ortadoğuda ise cinlerin insanlara büyük kötülükler yapan korkunç, saldırgan, çok tehlikeli ve güçlü yaratıklar olduğuna inanılır. Bununla da yetinmeyip çok daha güçlü, çok daha korkunç, şeytani cinler olan ifritler de icat edilmiştir. Bu inançlar hep Kuran'da geçer. Ama Kuran'da bir peri kavramı göremezsiniz. Böyle korkunç olmayan inançlar işe yaramadığı için Ortadoğu'da yoktur. Ortadoğu'da işe yaraması için bir inancın korkunç olması şarttır. İsrail halkı Mısır'dan çıkıp anavatanlarına geri döndüklerinde Araplardan şiddetli bir direniş gördüler. Halbuki bu iki halk kardeş halktırlar. Efsaneye göre İbrahim'in oğullarından İsmail'den Araplar, İshak'tan İsrail türemiştir. Efsane de olsa kardeş halk oldukları belli. Arabistan adını almış yarımadada çölde bir su kuyusu olacak da, insanlar, hayvanlar ordan su içecek. İkinci bir kabilenin gelip orada hayvanlarını sulaması hiç kimsenin hoşuna gitmez. O yüzden Ortadoğu'da düşmanlıklar, savaşlar çetin ve acımasız ola gelmiştir. Halen öyle gitmektedir. Yakın zamanlara kadar Araplar hac kafilelerini soyarak geçinirler, genç kadın varsa cariye yaparlardı. Halen Mekke'de genç kadınların taksiye binmesi akıl işi değildir, kaçırırlar ve polis bulmaz. Arap geleneğinde yağma, talan, köle, cariye yapma vardır. Müslümanlar da Mekke kervanını soymak için Bedir kuyularını tutmuşlardı. Çölden gelen insanlara su içirmeyip saldırmışlardı. Kuran'da şöyle bir ayet vardır: "..... bir kısmınız allahın lütfundan aramak üzere yeryüzünde yol tepecek bir kısmınız da allah yolunda savaşacaktır ....." (Kuran 73/20) Görüldüğü gibi yağmaya çıkmak, ticaret kadar doğal görülüyor. Müslümanlar sürekli savunma savaşı yaptıklarını iddia ederler. Bu ayet ise savunma değil, saldırı yapıldığını kanıtlıyor. Savunan bir toplumun yarısı ticarete çıkmaz. Topyekün seferber olup savunma yaparlar. Neyse İsrail halkı Arabistan'a dönünce çok şiddetli bir redde uğrayınca çok öfkeli bir tanrı ve şiddetli bir din icat ettiler. Tüm bölgeyi vaad edilmiş topraklar saydılar. Fakat yerleştiklerinde ve yarımada paylaşılınca ortalık sakinleşti. Hristiyanlık dini daha affedici bir tanrı ve daha yumuşak bir din olarak ortaya çıktı. Uzun süre barış devam etmişti ki, bu kez Araplar İsrail'i örnek alıp bir din yaratmaya ve yarımadaya tekrar el koymaya heveslendiler. İsraillilere saldırmaya yanaşmayan, çünkü rahatları yerinde olan Kureyş iktidarını yine Kureyş muhalefeti devirdi. Tüm Araplar İsraillilere saldırmaya mecbur tutuldu, yoksa öldürüleceklerine dair Tevbe (*) ültimatomu yayınlandı. Sonuçta İsrailliler bu birleşik güce karşı koyamadılar. Öldürüldü, yağmalandı ve sürgün edildiler. Bin yıldan fazla bir zaman sonra anavatanlarına tekrar döndüler ve iki Arap birleşik saldırısını bu kez püskürttükleri gibi, topraklarını da genişletip tarihi başkentleri Kudüs'e girmeyi başardılar. (*) Kuran'ın 9. bölümü olup başında besmele olmayan tek suredir ve şiddetli tehditler içerir.
-
Ahmet Atakan katledildi !
Eli palalı saldırganı tutuklamayan polis, silahını kafaya nişan alarak ateşleyen ve sakat bırakan, öldüren, fakat ceza almayan polis, düşmana saldırır gibi halkına saldıran polis, ve tüm bunları seyreden, daha ileri götüren yargı, polis devletinin şaşmaz ölçütüdür. Adalet olmayan yerde insanlık sona ermiştir. Adalet insanlara özgüdür çünkü...
-
Duyularla algıladıklarımız beynimizdeki elektrik sinyallerinin yorumlanmasıdır...
Duyular aleminde sanal olarak yaşıyor olsaydık, tüm evren bir simülasyon olmalıydı. Evreni simüle edecek bir kompütür sistemi, evrenden daha karmaşık, gelişkin ve düzenli yapıda olmalıdır. (*) Bu ise saçma olur. Bir simülasyon yapmak için yapacağın simülasyondan çok daha karmaşık ve yapımı zor bir sistemi kim niye kursun? Simülasyon için bu kadar zahmete gireceğine, gerçek bir evren yapmak daha kolaydır. Ayrıca, karmaşık, gelişkin ve düzenli bir yapıdan, ondan daha karmaşık, gelişkin ve düzenli bir yapıyı sorumlu tutmak akla ve mantığa terstir. Çünkü o sorumlu gücü de daha karmaşık, daha gelişkin ve daha düzenli bir yapıya havale etmek gerekecek. Bu böyle gidemeyeceği için, daha az gelişkin, daha çok gelişkinden gelemez. Daha az gelişkin, daha gelişkine evrilir. (*) Bunun nedeni, simüle evrende hiç bir uyumsuzluk olmamasının gerekmesi. Gözün gördüğü ile fotoğraf makinesinin çektiği arasında bir farklılık olursa, simülasyon hata verecektir. Ya da Matrix filmindeki gibi tutarsız dalgalanmalar, tekrarlar ya da duraklamalar ortaya çıkacaktır.
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
Arkadaşlar, tanrı yoktur. Determinizmin nedensellik ilkesi gereği nedenselliği denetleyebildiği ölçüde, determinizmin diğer ilkesi olan gerekirciliği kullanabildiği için, bir diğer ilke olan belirlenimcilik ilkesi gereği tanrıcılık oynayan tanrıcıklar vardır. Herkes kendi çapında bir tanrıcık olabilir. Doktor ölümcül bir kisti ameliyatla çıkarır, bir hayat kurtarır, bir tanrıcık olur. Nedensellik gereği o kist öldürücüdür. Çıkarılmasa o hasta ölürdü. Çıkarılınca ölmez. Devletler tanrıcılık oynar. Savaşa yüzbinleri, milyonları sürer ve öldürürler. Nedenselliği kontrol edebilen herkes, kontrolü oranında bir tanrıcıktır. Onun haricinde tüm nedenselliği avucunda tutan bir tanrı yoktur. Böyle bir şeyin olabilirliği de yoktur, olanaksızdır. Bu gerçeği büyük zeka Hugh Everett daha ortaokuldayken Einstein'e bir mektup yazarak anlatmıştır. Şöyle demiştir: "Karşı konulamaz bir güç, başa çıkılamaz bir zorlukla karşılaşırsa ne olur?" Bunu fizik dersinden öğrenmiş olmalı. Öğretmeni iyi öğretmiş. Sonsuz bir güç, sonsuz bir kütleyi itebilir mi sorusu, fizikte paradokstur. Şu anda tüm bilişimi elinde tutan egemen güçler, bir tanrıcılık oyunu oynuyor. Bilgi çok büyük güçtür ve oldukça kapsam kazandı. Siz burada bir şeyleri seçtiğinizi, geleceğinizi şekillendirebileceğinizi sanabilirsiniz. Seçimi onlar önceden yaparlar. Size de "çalışın pis köleler" derler. Siz de özgür olduğunuzu sanırsınız. Değişkenler üzerinde kontrolü olmayanın sahte özgürlüğü, kontrolü olanın avucunun içindedir. İster özgürce hayatınızı belirlediğinizi ve yaşadığınızı düşünün, ister sanal bir tanrının biçtiği kaderi yaşadığınızı... İki durumda da çok fena halde yanılırsınız...
-
Müslümanların bir lideri olmadan fitneler bitmez
Yok girsin Suriye'ye girsin. Kıvrak hareketlerine bakılırsa rahatça süzülüp Şam'a bir saatte varır...
-
USTA! NE DİYORSUN BU HUSUSTA?
Buyursunlar, ağanın eli mi tutulur? Ya ağanın da eli tutuluyormuş, ya ağalık sona erdi...
-
2020 Tokyo'nun oldu
Başkanın tvitini buraya biz yazsak uyarı alırız! Nasılsa allahın sopası yok kafamıza vuramaz diye iyice bir rahatlar. Sopası olan bir beyaz mekanın misafiri, oda reco ile konuşurken elinde tutuyor ama kafasına henüz daha vurmadı...
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
@@binyamin ve @, aranızdaki sorun aslında halloldu. Çünkü, neydi söylenen: "Dinsiz inanç'lıyı imansız din'ciye tercih ederim." Peki verilen yanıt ne şu an: "Az dogmacı da diğerine tercih sebebi olabilir." Daha tartışacak bir konu kalmamış. İki cümle paralel. Dogma dogmadır ve sulandırmakla dogma olmaktan çıkmaz. Ama kafası sarıklı, çenesi bir karış sakallı ve bir eli sarin gazı tüplü, bir eli kaleşnikoflu dogmatik teröristten, bir deist veya agnostik yeğdir. Daha uzatacak bir konu kalmamış.
-
KURANDA NAMAZ YOKTUR.NE ZAMAN NASIL KILINACAĞI DA YAZMAZ
@@halukgta, yanlış bir yöntem uyguluyorsunuz. Sürekli tebliğ yayınlıyor ve okunmasını istiyorsunuz. Tebliğlerinizi kimse okumaz, bir tebliğler dergisi çıkarsanız daha iyi olur. Bu tavrınız sürekli doğruları ben tebliğ ederim biçiminde itici bir imaj çiziyor. Bu şekilde kimseye bir şey anlatamazsınız. Söylediklerinize karşı yapılan itirazlara yanıt veremiyorsunuz çünkü. Bu yayınladığınız tebliğleri kimse umursamaz, kusura bakmayın... Çünkü verebileceğiniz bir yanıt olmadığını zaten kabul etmişsiniz.
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Konu rayına oturmuş görünüyor. Tabii ki dogmanın kırıntısına asla taviz yok. Bu konuda zaten benim tereddütüm yok. Dogma dogmadır. Sulandırmakla niteliği değişmez. Sulandırma dedim madem, şöyle örnekleyeyim: Saf sülfirik asit gören var mı? Kıvamlı, yağ gibi ve çok tehlikeli bir asittir. Çok ciddi yaralanmalara sebep olur. Saf sülfirik asitle bir temizlik filan yapmaya kalkışmak ateşle oynamak olur. Ama sulandırılmış asiti temizlikte kullanabilirsiniz. Asit olmaya yine asit. Göze filan kaçsa yine tehlikeli. Ama saf asit deriye bir temas ederse... Çok kötü... Şişeyi açarken buharı değse tahriş eder. Özellikle saf perhidrol. Buharlaşması yüksektir ve soğukta şişeleyip sıcakta şişeyi açarsanız buharı inanamayacağınız kadar yakar. Bence açıklayıcı bir örnek oldu...
-
İSLAM DİNİ SANAT VE ESTETİK İLE İÇİ İÇEDİR
İslam dünyasındaki yobazlığın başını çeken Gazali'nin İhya'sında şöyle bir hüküm vardır: "Bir kimse bir kimsenin müzik aletini kırıp parçalasa, bedelini ödemesi gerekmez. Çünkü bir haramı ortadan kaldırmıştır." Bir çok hadiste resim olan eve meleklerin girmeyeceği söylenmiştir. Her türlü canlıya benzetilmiş nesne yasaklanmıştır. Muhammed'in sadece çocukların oynadığı bez bebeklere ses çıkarmadığı söylenir. O da herhalde Aişe'yi çocukken aldığı ve kızcağız bebekleri ile birlikte geldiği içindir. "Bu bebekler ne" dese çocuk ağlayıverecek, avutabilirsen avut! O yüzden seslenmemiştir.
-
mısır mitolojisi
İsrailliler uzun süre Mısır'da yaşadıkları için oranın dinlerini iyi bilirlerdi. Bir de Mısır, zamanın ileri uygarlığı idi. Etkilenmeleri kaçınılmaz. Kendi anavatanlarında ise Sümer uygarlığı vardı. Bir de Hint kültürü etkisi. Hintliler güneşe dönüp bildiğiniz namaz kılarlar. Güneşin belli konumlarında. Mısır'da firavun Akhenaton otorite sağlamak için tek tanrı fikrini ortaya atmıştı. Sümerlerde ise rahibe tüm önlemlere karşın doğurursa çocuk tanrılardan sayılırdı. Katliamlar erkek çocukları öldürmek şeklinde yapılırdı. Çünkü nesli erkeklerin devam ettirdiği, kadınların sadece ekilen tarla olduğu sanılırdı. Bu yüzden bebekken saklanıp suya bırakılıp kurtulan ve intikam alan erkek çocuk efsaneleri çıkarılırdı. İşte bu eski efsanelerin hepsinin toplamı üç İbrani kökenli din... Kuranda doğru söz olarak yazan sözler, sadece müşriklerden aktarılan sözlerdir. Demişler ki "bu Kuran eskilerin masalları." (Kuran 16/24) Akıllıymışlar. Gerçeği şıp diye görmüşler. Ama müslüman olmazlarsa öldürülecekleri ültimatomuna direnememişler. Müslüman olunca yağma, ganimet, cariye, köle, her şey de var, olalım bari deyip müslüman olmuşlar.
-
İSLAM DİNİ SANAT VE ESTETİK İLE İÇİ İÇEDİR
Niye şuna dürüstçe mertçe müslümanlar bu işlerden hiç anlamaz, çünkü bunlar yüzyıllarca haram sayılmış, müslümanlar derin bir yobazlığın içine yuvarlanmışlardır demiyorsunuz?
-
USTA! NE DİYORSUN BU HUSUSTA?
Güdümlü füze sistemine sahip bir Rus savaş gemisi saat 08.00'de İstanbul Boğazı'ndan geçti. Gemiye Sahil Güvenlik botu eşlik etti. Rusya Deniz Donanması Merkezinden yapılan açıklamaya göre, Keskin Zeka adlı gemi Sivastopol'dan yola çıkıp Akdeniz'e doğru yöneldi. Keskin Zeka'nın ardından Nikolay Filçenkov adlı çıkarma gemisi de İstanbul Boğazı'ndan geçip Akdeniz'deki Rus donanmasına katılacak. İki gemiyle birlikte Akdeniz'deki Rus savaş gemisi sayısı eylül ayı sonunda 14’ü bulacak. Usta ne der tüm bu hususlarda halen bilmiyoruz.
-
Seni Sevmiyorum Başbakan
Boğazdan güdümlü füze sistemleri, frekans karıştırıcı sistemlere sahip bir Rus fırkateyni daha geçti. Gemi akıllı silahlara sahip olduğu için "Keskin Zeka" olarak adlandırılıyor. Bir savaş gemisinin daha yolda olduğu ve bir ay içinde ondört savaş gemisinin Akdeniz'e çıkacağı Rus yetkililerce açıklandı. New York Times, başkan Putin'i Obama'dan daha prestijli bir dünya lideri olarak gösterdi. Beşar Esad Obama'ya meydan okuyarak, kimyasal denetim için teröristlerin Türkiye, Katar, Suudi Arabia ve ABD tarafından silahlandırılmasına son verilmesi şartını koştu. Obama giderek cılızlaşan itibarını nasıl kurtaracak, kan dökerek, insanları korkakça ve kalleşçe havadan bombalayarak bunu yapmaya cesaret edebilecek mi merak konusu... Saldırmaya Obama'dan daha hevesli olup Putin ile ikili görüşmeye ve kimyasal pazarlığına tanık bile olamayan, dışarı atılanlar itibarını zaten kurtaramayacak. Tır yani heralde... Dogmaya köle olmuş bir halkın ne yapacağı kestirilemiyor maalesef...
-
Müslümanların bir lideri olmadan fitneler bitmez
Resimde Turan ordusunun başkamutanı ve genelkurmay başkanı görülüyor. Dur yani herhalde... ABD girmeyeceğine göre Suriye'ye Turan ordusu girer. Dir yani heralde... Ne de olsa bütün hazırlıklar tamammış. Tır yani heralde...
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
Karma felsefesi Hinduizmde var. Fakat onu da klasik determinizm olarak görmek gerekiyor. Modern determinizmin etik anlayışı öyle bir şey değil. Jack Nicholson ile Morgan Freeman'in oynadıkları şaheser film The Bucket List'te, Nicholson'ın canlandırdığı karakter olan Edward, Hinduizmdeki reenkarnasyonu şöyle eleştirir: "Bir sümüklüböcek sonraki hayatında daha yüksek bir canlı olmaya terfi etmek için ne yapabilir? Daha iyi bir sümük izi mi bırakmalı?" Eleştiri mükemmel. Bir sümüklüböcek, bir sonraki hayatında sümüksüz bir böcek, daha sonraki hayatında kurbağa ve sonunda insan olmak için bir şey yapamaz. Ama insan, daha iyi bir insan olmak için çok şey yapabilir. Tabii daha kötü bir insan olmak için de... Büyük bir düşünür olan Bertrand Russel, Sorgulayan Denemeler adlı şaheser kitabında gerçek ahlak anlayışını mükemmel açıklar. İngiltere'de bulunan ve Osmanlı'daki lonca teşkilatına benzeyen bir meslek örgütünün ilkelerinden bahseder. Bu ilkeler kısaca anlık geçici çıkarlara tamah etmenin, uzun vadede çok büyük çıkar kayıplarına yol açacağıdır. Karma determinizm bu şekildedir. Nedensellik tüm varlığı, geçmişi örmüştür ve geleceği de örecektir. Bu nedensellik ağındaki tüm nedenler etkileşim içindedir. Tıpkı web ağı gibi. Etkileşimsiz, birbirine neden sonuç olmayan hiç bir olgu, tek bir elektron, tek bir foton bile yoktur. Bu ortaya konunca karma determinist ahlakın ne olduğu ortaya zaten çıkıyor. Tüm davranışlarımız, iyilik ve kötülük, yansır. Bize, sevdiklerimize, toplumumuza, insanlığa... İyi yansımalar için iyi olmalıyız. Ölçü, basit. Bir şey kendimize yapıldığında bundan hoşlanmıyorsak, onu başkasına yapmamalıyız. Başka bir evren evrenimizden daha iyi bir yer olabilir. Evrenlerin de evrimi vardır. Çünkü canlılar gibi doğar, büyür ve ölürler. Tüm canlılara elinizden geldiğince iyi davranın. Onlar evrimsel kardeşleriniz. Siz de bir başka canlı olabilirsiniz. Sonsuz süreçte hepimiz her şey olacağız. Bir böcek olmak kabus gibi gelebilir. Olunca öyle gelmeyecek... Hayatta tek bir şey olduğumuz ve başka hiç bir şey olmayacağımız, ya da sabit bir şey olacağımız fikirleri saçmadır. Böyle bir şeyin olabilirliği yoktur. Evrim sahnesinde herkese her tür rol, sonsuz olanaklarla var. Belki de bir yaprak biti olup yaprak özsuyu emmek harika bir şeydir, ne biliyorsunuz? Erkekseniz belki kadın olmak daha güzeldir, ya da kadınsanız erkek olmak bakalım nasıl bir şey? Tek bir role mahkum olduğumuz ve başka bir rol oynamayacağımız, rolümüzü iyi ya da kötü oynarsak sonsuz bir yerde sabit olacağımız da nerden çıktı? Yok öyle bir şey. Karşınıza her kim, her ne çıkarsa çıksın. O siz olabilirdiniz. Bunu asla ve asla unutmayın, aklınızdan hiç çıkmasın...
-
Dan Brown Cehennem Kitabında Bahsedilen Sanat Eserleri ve Tüm Yerler
Reform ve Rönesans sürecinde Avrupa'da, özellikle İtalya'da artan sanat üretimi inanılmaz boyutlarda. O dönem mimarisi ve heykel, resim sanatları inanılmaz harika. Keşke İslam da böyle bir Reform ve Rönesans sürecinden geçseydi. Michelangelo'nun yaptığı Musa heykeline son rötüşları yaptıktan sonra geri çekilip eserine baktığında, heykelin adeta canlanıp ayağa kalkacak ve konuşacak gibi durmasından kapıldığı coşku ile, elindeki keski ve çekici fırlatıp "konuş ey Musa!" diye bağırdığı anlatılır. Heykeldeki duruş, ifade, anlam kusursuzdur. Musa'nın sert mizacı yüzüne aynen yansıtılmış fakat bir peygamber olgunluğu da kaybedilmemiştir. Tabii ben ateistim, Musa benim için önemsiz bir figür ve bir insan yaratımı efsane. Fakat Michelangelo, bu yaratımı kusursuz yapmıştır.
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Ben agnostisizmi hiç bir zaman reddetmem. Ben ateistim, o halde herkes ateist olmalı gibi bir iddiam zaten olamaz. Fakat bunun ötesinde, agnostik ve deistlere hiç de kendime uzak kişiler olarak bakmam. Tersine agnostisizmin yelpazesini, farklı düşünen insanların yan yana gelip iletişim kurabildikleri bir platform olarak düşünüyorum. Böyle bir düşünsel ortama ihtiyacımız var. Herkes kendi kulesine çekilir illa benim fikrim benim görüşüm derse bu derebeylik olur. Böyle bir şeyi asla kabul edemem. İnsanlar konuşa konuşa...
-
KÜÇÜK DİL
Bir organ gereksiz olduğu için yok olmaz. Örneğin yeraltı mağaralarında yaşayan balıkları ele alalım. Bu balıkların gözleri yoktur. Göze ihtiyaçları da yoktur. Çünkü yaşadıkları ortamda ışık yoktur. Fakat gözlerinin olmayışının nedeni bu değildir. Yani bir organ gereksiz olduğundan dolayı ortadan kalkmış değildir. Bu bir organın ortadan kalkmasını sağlamaz. Bu balıkların ataları gözleri olan balıklardı. Sonra karanlık ortama uyum sağladılar. Bu uyum sürecinde gözleri ortadan kalktı. Vücudun bir toplam enerji düzeyi vardır. Bu enerji organları oluşturmak ve çalıştırmak için kullanılır. Uyum sürecinde, enerjisini gözleri oluşturmaya ve çalıştırmaya değil, dokunaç geliştirmeye ve çalıştırmaya harcayanlar hayatta kaldı. Balık tabii ki "bu karanlık ortamda bu gözler işe yaramıyor. Dokunaç geliştirmeliyim" diye bir karar vermedi. Önce ağız çevresindeki sinir hücrelerini daha duyarlı hale getiren mutasyonlar, yararlı olduğu için doğal seçilimde bu mutasyonu geçiren balıkların hayatta kalmasını sağladı. Seçilim, balıklara sürekli bu yönde bir baskı uyguladı. Sinir hücrelerini geliştirmeyen mutasyonlar balığı başarısız yapıp, seçilmedi. Geliştiren mutasyonlar balığın hayatta kalmasını sağlayıp, seçildi. Bu sürecin sonunda, iyice gelişmiş ve uzamış, dokunaç biçimini almış sinir hücreleri gelişirken, enerji bu dokunaçlara harcandığı için göz oluşumuna harcanmadı. Gözlerin yerini dokunaçlar aldı.
-
Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- Hz. Mehdi (as)'ın Çıkacağı Ortamın Özellikleri
"Dünyanın en alçak yerinin yanında" diyebilirdi. Savaşın bu göle ne kadar yakın olduğu da belirsiz. "Edna" derken "yakın bir yer" demiş olma olasılığı da var. Kısacası mucize filan yok.- KÜÇÜK DİL
Apandisin bağırsak florası yok olursa yenilemek için depo işlevi gördüğü savı tutarsız. Bir kere modern antibiyotikler olmadan bağırsak florası yok olmaz. Bunu yapabilecek bir olay yok. Modern antibiyotikler bile artık bunu başaramıyorlar. Fakat diyelim ki yeni çok güçlü bir antibiyotik bulundu, hasta da kontrolsüz kullandı ve bağırsaklarındaki bütün bakteriler öldü. Eğer bu antibiyotik bu kadar güçlüyse, apandisteki bakteriler de kurtulamaz. O kadar da güçlü değilse, apandise gerek yok, binlerce bağırsak kıvrımı ve pütürlü dokuda sayısız bakteri saklanıp kurtulabilir. Bağırsakları işgal eden bir bakteri türünün yol açtığı süper enfeksiyon, yani tek güçlü bir türün egemen olup diğer türleri yok etmesi olayı da var. Bu olayda apandiste saklanan bakteriler canlarını kurtarabilirlerse iyi. Asla bağırsaklara yayılamazlar. Bu gibi olaylarda doktorlar sonda yoluyla sürekli yararlı bakteri takviyesi yaparak hastayı kurtarmaya çalışıyorlar. Yoksa apandiste bakteri saklanacak da, tekrar yayılacak da, böyle bir şey olanaksız. Böyle bir şey olmasını beklerseniz o hasta ölür. Sonuç olarak apandis gereksiz bir organdır. Hatta enfeksiyona yol açarak ölüme neden olan tehlikeli bir organdır. Evrim sürecinde ortadan kalkmayışının nedeni, büyük oranda bir seçilim baskısına neden olacak kadar sık enfekte olmaması. - Ben güldüm, siz de gülün madem :)
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.