Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

democrossian

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.954
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    24

democrossian tarafından postalanan herşey

  1. 1 ile 20 arasında bir sayı seçmemiz istendiğinde, belli bir sayıyı seçmemiz için beynimizde bir baskı hissetmiyoruz. Ya da bir kırmızı bir mavi hap verildiğinde hangisini yutacağımızla ilgili, veya hiç yutmayacağımızla ilgili bir baskı hissetmiyoruz. Elbette rastlantının (bile) nedenleri var. Sayıyı ya da hapı seçen beynimiz nedensellikten bağımsız çalışmıyor. Bir rulet makinesi nedensellikten, fizik yasalarından bağımsız çalışmıyor. Ama önceden kestirilemez bir veri üretiyor. Bir sayı söyle dendiğinde örneğin "16" dediysek, kader inancına göre bu sayıyı söyleyeceğimiz önceden belirlenmiştir. Determinizme göre ise bu sayıyı nedensellik o anda belirler. Son anda devreye giren bir neden, 12 değil de 16 dememize neden olabilir. Dilimizin ucuna 15 gelmişken, bilmediğimiz, nedensellik içinde gömülü kaotik bir neden, 16 da karar kılmamıza bir nanosaniye içinde neden olabilir. Sanırım anlatabildim. Determinizm dinamiktir. Kaos dramatik ölçüde belirleyici olabilir. Diyelim bir bomba imha uzmanısınız. Bombanın şifresini çözüp geri sayımı durdurmaya çalışıyorsunuz. Şifreyi son rakamına kadar çözdünüz. Tek rakam kaldı ama son saniye içine girdiniz. Son rakamı girmezseniz bomba patlayacak ve buharlaşacaksınız. Vaktiniz kalmadığı için son rakamı kafadan yazmak zorunda kaldınız. Onda bir olasılıkla hayatta kalma şansınız var ve bunu kullanırsınız. Ölüp ölmeyeceğiniz son anda belirlenir. Önceden belirli değildir. Ölüp ölmeyeceğinizi önceden belirleyebilecek hiç bir zeka yoktur.
  2. Haklısın... Baştan söyledim zaten, senin anlatım tarzın ve tarzını değiştirmeni de tavsiye filan da etmiyorum dedim. Konu bence açık. Şu söylediğin konuyu açıklığa kavuşturuyor zaten: Biri çıksın sadece Kurana göre bir namaz kılsın bakalım nasıl kılacak görelim. Cuma hakkında ise Kuranda sadece cuma günü çağrıldığınızda koşup gelin yazar. Koşup geldiler. Ne yapacaklar yazmaz. Modern yasaların da böyle olduğu, usule dair ayrıntıların içtihatla belirlendiği ise doğru değil. CMUK diye bir şey var. Her ne kadar uygulaması "ileri demokrasi" nedeniyle keyfi olsa da. Adı üstünde, ceza muhakemeleri usulü kanunu. Kuran ile modern hukuk arasında en küçük ilinti yoktur. İçtihatlar usül hakkında olamaz. İçtihat, yeni karşılaşılan durumlarla ilgilidir. Örneğin telefonlarda mesaj özelliği yokken yazılmış yasaya göre, telefon mesajı yoluyla işlenen suçlarda ne yapılacak? Bu konuda içtihat kararı verilir ve sonra yasal düzenlemeye gidilir. Kuran ne yasa, ne anayasa olarak ele alınacak bir özellikte değildir. Çelişkili, sistematikten yoksun, bilime ve insan haklarına aykırıdır. Kuranın tek yazılış amacı vardır, insanları korkutup umdurarak köleler haline getirmek, kullanmak. Hayatlarını, mallarını, özgürlüklerini, her şeylerini sömürmek. Bu amaçla yazılmıştır.
  3. Fakat bu çok tuhaf bir durum değil mi? Apaçık yanlış olduğu görünen bir konuya inatla inanmak ne kadar sağlıklı bir durum olabilir? Apaçık ki yanlış bir ifade kullanılmış. Verilen bilgi kesinlikle yanlış. Bakın Kuran dönemin Mekke muhalefeti tarafından Tevrat'tan kopya çekilerek yazılmıştır. Amaçları ise iktidarı ele geçirmektir. Bunun için Muhammed'i kullanmışlar ve onu peygamber olarak lanse etmişlerdir. Kuran bu şekilde ortaya çıkmıştır. Bir sistematiğe sahip değildir, ihtiyaç duydukları ayetleri Muhammed'e ısmarlayıp ürettirmişlerdir. Dolayısıyla ortaya karmakarışık ve birbiri ile tutarsız bir ifadeler yığını çıkmıştır. Sonra bunu derleyip toplamaya kalkışmışlar, iyice karışmış, yazılma sırası filan da kaybolmuştur. Eğer Muhammed bunu öyle vahiy ya da aklına geldiği şekilde kendisi söylemiş olsa, sağlığında derlettirirdi. Ölmeden bunu bir kitap haline mutlaka getirirdi. Mısır'dan cariye yerine papirüs ister, yazdırırdı. Muhammed kendisi bile ayet diye ne ürettiğini, toplamının neye ulaştığını bilmiyordu. Ömrü kendisine ayet üretmesi karşılığında verilen geniş harem ile uğraşmakla geçmiştir. Karılarını boşamakla tehdit ederek, başkasına gitmelerini yasaklayarak, elde edebileceği bütün kadınları kendisine helal sayarak, bunlarla uğraşarak ömür tüketmiştir. İşleri yürüten iktidarı ele geçiren muhalif ekiptir. Muhammed sadece bu ekibin emrinde çalışan bir ayet üretim makinesidir. Görevi, ekibin ısmarladığı ayetleri üretmektir.
  4. Elbette, çocukları öcü ile korkutmak da çok kolay. Dedim ya, basit, sade, vaatkar ve korkutucu olması varlığını hâla sürdürmesinin sırrı. Din sadece bir üründür, hem de basit ve üstelik de yan ürün. Asli bir unsur değildir. Asıl olan felsefedir. Yani insanın düşünebilen bir hayvan olması...
  5. Abdullah dostum, her zamanki radikal tutumunu sürdürüyorsun. Yalnız dinin aslında ne olduğunu açıklarken dinci gibi konuşuyorsun. Ben senin ne demek istediğini anlıyorum tabii. Ama namazı icat edenler cehennemde yanacak dediğinde bu yanlış anlaşılmaya çok müsait oluyor. Kendini tamamen başka biri olarak düşünerek yazını bir oku. Kendi bildiklerini bilmediğini ve burada ne anlatılmış, anlamaya çalışan biri olarak kendini farzet. Ne dediğimi anlayacağından eminim. Senin anlatım tarzının bu olduğunu da ben biliyorum. Ama herkes bilmiyor. Gerçi herkesin tarzı bir standart olacak diye bir şart yok. Meşhur yoğurt yeyiş meselesi. Bu da senin tarzın, orası elbette... Ben sadece durumu açıklıyorum, tavsiye değil bu...
  6. Elbette. Hitler'i de hiç bir yahudinin unutabileceğini sanmam. Yahudiler bir kez Mısır'a göç etme hatasını yaptıktan sonra bir daha da vatan edinmekte çok zorlandılar. Anavatanları olan Arap yarımadası onları tekrar kabul etmek istemedi. Bütün tarihleri vatan edinme çabası ile geçti. Her yerden kovuldular, öldürüldüler. Araplar islam dinini icat edip birleşerek büyük ölçüde yarımadadan onları yok etmeyi başardılar. Bin seneden fazla zamandan sonra döndükleri anavatanlarında, şu modern zamanlarda bile en öncelikli konuları savunma. Kadınlar bile asker. Hâla nefret ediliyor, yok edilmek isteniyorlar. Bir devlet resmi açıklama yaparak Alaska'ya gitmelerini önerebiliyor. Alaska sanki boş mu, Grönland'a gitseler, Antarktika'ya gitseler ordan da kovmaya çalışan birileri olur. Mısır'a niye gittiler bilemiyorum. Efsanelere bakılırsa bir yahudinin (Yusuf) Mısır'da hükümdar olması üzerine bu gelişmiş bolluk ülkesine göç ettiler. Fakat Yusuf ölünce köle durumuna düşürüldüler. Olasılıkla Nil bereketi onları çekti. Nil deltası gerçekten olağanüstü bir yer. Belki de cennet efsanesinin kaynağı. Olasılıkla piramitlerin yapımında büyük katkıları oldu. Yine efsaneye göre İbrahim'in iki oğlundan İsmail'den Araplar, İshak'tan İsrail türedi. Sonuçta kardeş ırklar oldukları çok belli...
  7. Bir kere Lut kavminden önce kimsenin homoseksüellik yapmadığı çok gerçek dışı bir iddia. Bunu yazan kaynağın güvenilirliğinin sıfır olduğu apaçık ortada. Böyle bir şeyin olmadığını kesin biliyoruz. Ayrıca insanları inançlarına göre sınıflandırmak kesinlikle bir insanlık suçudur. Böyle bir şey kesinlikle kabul edilemez. Irk, dil, din, cinsiyet, inanç, felsefe bazında insanlar arasında kesinlikle bir ayrım yapılamaz. Böyle bir ayrımın sözünü etmek dahi insanlığa aykırıdır. Keşke mümkün olsa da canlı ayrımı da yapmasak. Bunu yapamıyoruz. Tüm canlıların yaşam haklarının eşit olduğunu kabul edebilsek. Bunu yapabildiğimiz bir dünya çok mükemmel bir yer olurdu. İnsanları inanç bazında ayıranlar ise ateistler elbette değil. Bunu yapanlar dini çok ciddiye alan ve dinin her şeyi kapsadığını zanneden fanatik dinciler. Bu kişilerden insanlığa bir fayda yoktur. İnsanları tehdit etmekten, güçleri yeterse tehditlerini gerçekleştirmekten, ötekileştirmekten, düşmanlaştırmaktan başka bir iş yapmazlar. Ateist için insan insandır. Dinci için insanın kimi kendinden, kimi öteki, kafir, zındık, münafık, sapkın, dallin (Kurana özgü bir terim, öfkelenilen, nefret edilen anlamında) ve daha bir çok şeydir. İnsanları yetmişiki fırkaya böler, ayrıştırır, düşmanlaştırır ve savaştırır. Böyle bir şeyi kabul etmek insanlığa tümüyle ters ve insanlık ülküsüne ihanettir.
  8. Determinizm kesinlikle kader inancından çok farklıdır. Zaten determinizm, kader inancının antitezidir. Ona tamamen karşıdır. Evet, determinizmin gerekircilik ilkesi vardır. Belli şartlar oluştuğunda belli sonuçlar alınır. Şartları önceden belirlemek de determinizmin belirlenimcilik ilkesi gereği olayları olmadan önce bilmeyi sağlar. Fakat bu hiç bir zaman kader değildir. Bir kere şartları değiştirmek için iradeye sahibiz. Penisilini bularak enfeksiyondan ölümü kader olmaktan çıkardık. Şartları değiştirerek sonuçları değiştirdik. Fakat determinizm çok kapsamlı ve bazı nedenler kaotik olduğu için tam belirlenim olanaksız. Güneşin ömrünü tamamlayıp kırmızı deve dönüşmesini engelleyemeyiz. Evrenin sonunu da engelleyemeyiz. Statükoyu değiştirebiliriz, ama yeni bir statüko oluşur. Bunu da değiştirirsek yeni statükolar belirleyici olmaya devam eder. Bu irademizin kısıtlılığından ileri geliyor. Yaratılarak oluşmadığımız, evrimle oluştuğumuz için bizden daha gelişkin bir zeka yoktur. Evrim en son bilinci meyve vermiştir. Daha gelişkin bir bilinç yoktur. Tüm evreni kapsayan ve evrenin kaderine hükmeden bir zeka yoktur. Evrenin sonunu nedensellik belirler. Meydana gelmesini olduğu gibi. Determinizm sınırsızdır. Tek bir evren oluşmuş ve o da yok olacak diye bir şey olamaz. Evrenler de canlılar gibi oluşur, gelişir, ölür ve yeni nesillerle evrimleşmeyi sürdürür. Var edilmediğimiz için yok da olacak değiliz. Bilincimiz evren ölmeden yeni bir evrende kendini tekrar etmenin bir yolunu mutlaka bulur. Bunun için çok zamanımız var ve teknoloji hızla evrilip gelişiyor. En az bir milyar yıl güneş dostça ışıyacak. Sonra hayata düşmanlaşmaya başlayacak. Bir milyar yıl daha geçtiğinde yeryüzünde ancak çok gelişkin bir uygarlık hayatta kalabilir olacak. Sonrasında güneş kırmızı deve dönüşüp tüm gökyüzünü kaplayacak ve hayatı sona erdirecek. Son aşamada dünyayı içine alarak yutacak ve dünya eriyip yok olacak. Sonrasında güneş dış katmanlarını uzaya püskürtüp sönük bir gezegen kadar bir şey kalacak. Yutamadığı uzak dış gezegenleri uzaya savrulacak. Eğer evrende yayılmayı başardıysak başka yıldızlar hayata beşiklik yapacak. Milyarlarca yıl geçtiğinde teknoloji bilgiyi karadeliklere kaydetmeyi başaracak. Bilinç evrenle birlikte yok olmayacak. Yeni bir evren oluştuğunda bu bilgi tohumu harekete geçecek ve hayatı yeni baştan oluşturacak. Çok uzun vadede ve evrenler çapında determinizm önlenemezdir. Çünkü zaten sonsuzu kapsayamıyoruz. Fakat bu kader anlamına gelmiyor. Derin determinizm sonsuzdur. Evrenin dışına çıkamazken, determinizmi kapsamayı düşünemeyiz. Bu anlamda determinizm zorlayıcı. Fakat bu yazgıya boyun eğeceğimiz anlamına gelmiyor. Elimizden gelenin fazlasını yapmamız gerekir. Belki çok uzun yaşam, belki başka temelde yaşam keşfedilebilir. Statükolar inanılmaz ölçülerde değişebilir. Bunun yolu sonuna kadar açık. Bir tanrının boyunduruğunda onun biçtiği kadere mahkum asla değiliz.
  9. Yanıtı ben hemen vereyim. Yanıt Sümer dininde gizli. Sümer dininde tapınak fahişeleri vardı. Güzel kızlar tanrılara adanır ve tapınağa verilirdi. Bu rahibeler halktan ayrılmak için başlarını örterlerdi. Bu kutsal bir simgeydi. Böylece tapınağın dışında rahatsız edilmezlerdi. Tapınağa da öyle her canı istediği zaman kimse gelip rahibelerle ilişkiye giremezdi. Bunun için belli bayram günleri vardı. Bayram günlerinde kral başrahibe ile ilişkiye girer ve kraliçe buna sesini çıkarmazdı. Çünkü bu kutsal bir olay kabul ediliyordu. Halk da rahibelerle ilişkiye girerdi. Rahibeler bitkisel ilaçlarla korunurlardı, hamile kalmazlardı. Önlemlere rağmen hamile kalan olduğunda, bu tanrıların bir işareti sayılır ve çocuk tanrının oğlu kabul edilirdi. Şunu belirteyim, çok tanrılı din tek tanrılı din düşüncesi anlamsızdır. Çok tanrılı dinlerde de bir büyük baş tanrı inancı vardır. Aynısıdır. Sadece sözde tek tanrılı denilen dinlerde alt tanrılar tanrı kadrosundan azledilip melek, şeytan, ifrit, cin filan kadrolarına atanmışlardır. Kutsal çocuk kız ise rahibe, oğlansa rahip olurdu. Rahipler yazı, eğitim işleriyle uğraşırlardı. Tanrının oğlu olarak saygı görür ve bazen de peygamber olmaya tabii kalkışırlardı. İsrailliler büyük ölçüde Sümer ve Mısır dinlerinden, bir ölçüde Hint dinlerinden etkilenerek bunların sentezi ile bir din yaratmışlardır. Mısır'dan kaçmak zorunda kaldıkları ve Arap yarımadasında kabul edilmek istenmedikleri için kurdukları din çok sert ve katıdır. Hristiyanlık icat edilerek biraz yumuşama sağlanmıştır. Sonra islam icat edilip büyük oranda eski sertlik ve katılığa geri dönülmüştür. İsrailliler Mısır'dan geri geldiklerinde savaşla yarımadada bir yer tuttular. Araplar yine savaşla onları soykırımla yarımadadan tekrar kovdular. İsrailliler bin yıldan fazla zaman sonra anavatanlarına tekrar döndüler. Bu kez Araplara pabuç bırakmayıp birleşik Arap ordularını iki kez ağır hezimete uğratıp kutsal başkentleri Kudüs'e girmeyi başardılar.
  10. Dikkat çeken bir konu, Türkçede kullanılan dini terimlerin çoğunun Arapça olmaması. Namaz Arapça değil. Farsça. Arapçası salat. Abdest Arapça değil. Farsça. Arapçası ne bilmiyorum. Oruç Arapça değil. Farsça. Arapçası savm. Açıkça görünüyor ki Türkler İslamı Araplardan almamışlar. Farslarla bir rekabete girmişler. İslamda başı ben çekeceğim yok ben çekeceğim diye. Dini önce Araplar kullanmış. Sonra kullanma sırası Farslara ve Türklere gelmiş. Dinin aslında ne olduğu, ne olmadığı kimsenin umrunda değil. Amaç onu çıkara ve iktidara alet etmek. Dinin tek işlevi budur.
  11. Adalet olmayan yerde insanlık sona erer deyince kıyamet kopar, insanlığın sonu gelir şeklinde anlamamak lazım.
  12. Askeri selamlama usülleri kesin ve belirlidir. Hiç bir koşulda hiç bir asker bu usullerin dışına çıkamaz. Esir edilse, düşman generalinin karşısına çıksa bile yine bu usullerden asla ödün vermez. Kafada şapka varsa el ile selam verilir. Kapalı ortama girildiyse şapka çıkarılır. Bu durumda bel ve boyun hiç bükülmeden, gözler karşıdan ayrılmadan baş hareketi ile selam verilir.
  13. O olmadıysa başka Turan ordusu komutanı bulunur. Aday yok değil başka...
  14. Demokrasiden en çok hoşlanmayanlar dinciler, demokrasiyi en çok kullananlar kim, yine dinciler... Demokrasiyi bile yozlaştırmıyorlar mı, ne diyelim... Bir şey kullanılır da, tepe tepe, tekmeleye tekmeleye de kullanılmaz birader! Motor tekliyor, tamirciye götürmek yerine tekmeleye tekmeleye çalıştırıp biniyorlar. Buna araç mı dayanır... Demokrasiyi de kuşa çevirdiler, benzettiler yani, düzgün tarafı kalmadı....
  15. Yaaa işte... Biz asla "dindar kadınlar tanrıya inandıkları sürece onlarla asla evlenmeyin" demiyoruz!!! Aramızdaki fark da bu. Dinlere kalsa, kardeşi kardeşe inanmıyor diye düşman edip cihat diye öldürtürler... Her gün örneklerini boool bol gördüğümüz gibi!!! Ne inanmıyor diyesi, öyle olsa gene iyi. "Benim inandığım gibi inanmıyor, inancı benimkinden farklı" diye her gün kan gövdeyi götürüyor islam dünyasında... O da allaha inanıyor, o da, diş bileyip birbirlerini gördükleri yerde öldürüyorlar. O allahuekber diye saldırıyor, öbürü de allahuekber diye saldırıyor, boğazlaşıp duruyorlar... Ne acı değil mi?
  16. İnanç sadece dini değildir, felsefi inançlar da var... Bence dinden çok daha da sağlam inançlar. Felsefi inançların dini inançlar gibi dogmaya yatkınlığı da daha az. Ama felsefi inançların kurumlaşamadığını kabul ediyorum. Din kurumsallaşmakta ve toplumları yönetmekte daha etkin. Bunun da nedeni belli; basit, sade, vaatkar ve korkutucular. Bunlar, kitleleri sürüklemeye yetiyor.
  17. Bence partnerlerin birbirinin büyük ölçüde benzer düşüncede ve inançta olmasındansa, farklı olması daha iyi. Çünkü benzer olunca bir enteresanlığı kalmıyor. Zamanla monotonluk oluşabiliyor. Bu zaten genetik olarak da böyle. Akraba ilişkisi neden zararlıdır, çünkü genetik benziyor. Gen havuzu dar oluyor. Herhangi bir genetik bozukluğu bastıracak farklı bir dominant gen toplam gen havuzunda bulunmuyor. Akrabalık derecesi ne kadar uzaksa, farklı genler o kadar bir araya gelmiş oluyor. Özellikle erkeklerdeki Y geni mutasyonlara yatkın bir gendir. Diğer X krozomu bu mutasyonları bastıramayabilir. Kadınların XX kromozomları ise sağlamdır. Daha kararlı bir yapısı vardır. Bir X kromozomunda mutasyon olursa bile, diğeri bunu bastırır ve etkisini en azından azaltır. Kadın genetiği daha zengin ve sağlamdır. Erkek Y kromozomunun ise daha kısa olan uçları normalden kaymalara açıktır. İyi yönde de kötü yönde de. Deli de aptal da, uç yapılar hep erkeklerden çıkar. Kadın yapısı kararlı ve bir ölçüde standarttır. Bu, bir olasılıkla akraba ilişkisinden üstün zeka çıkmasını sağlayabilir. Fakat fiziksel ve ruhsal bozukluklar çok daha yüksek olasılıklıdır. O yüzden en iyisi olabildiğince farklı genlerin harmanıdır. Melezlerin güzel olduğunu herkes bilir. Mümkünse partnerin değil akraba, farklı ırktan olması daha da iyidir. Konuya gelirsek, insanlar birbiri ile uğraşmayı sever. Uğraşacak bir farklılık yoksa monotonluk oluşur. Aslında ateist kadın az bulunur. Çok eski hayvan atalarımız sürüler halinde yaşarken, bugünkü diğer hayvanlar gibi, sürü lideri erginleşen erkek bireyleri sürüden kovardı. Dişiler ise sürüde hiyerarşi oluştururdu. (*) Bu yüzden erkekler asi, otoriteye baş kaldıran yapıdadır. Kadınlar ise uyuma yatkındır. Bu durum dine karşı tutumu da belirler. Tanrı otoritesine karşı da belirleyici olur. Kadınlar bu yüzden genellikle dindar olur. İnsanlık kültürel evrimi ise insan türüne çok şey katmıştır. Bunlardan başlıcası kadın - erkek ayrımını azaltmaktır. Gelişkin kültür yapısında kadın geleneksellikten uzaklaşır. Bu yüzden kadın hakları, uygarlığın başlıca ölçütüdür. Kültürel olarak gelişkin ve baş kaldırmayı bilen kadın bu yüzden değerlidir. Az bulunan değerli olur. Bu yüzden ben dinsiz veya ateist kadınlara çok değer veririm. Öbüründen zaten istenmedik kadar var. Fakat ateist kadınlarla bu güne kadar hiç geçinemedim. Çok itirazcı, inatçı ve dediğim dedik oluyorlar. Aşırı onurlular. Felsefe öğretmeni bir bayan arkadaşım vardı. Descartes "düşünüyorum o halde varım" diyerek felsefede en sağlam argümanı ortaya atmıştır dediğimde inanılmayacak kadar sert tepki gösterdi. "Ne yani, düşünüyorum, o halde varım, varım, o halde var edildim, o halde tanrı var mı?" diye çıkıştı. Descartes'in vardığı sonucun beni ilgilendirmediğini anlatmak boşuna. "Zaten deterministsin, kadere inanıyorsun!" demez mi? Basbayağı dehşete kapıldım yani! Beni bu kadar da damgalayıp ötekileştiremezdi! "Ben senden daha ateistim, beni nasıl bu kadar sert suçlayabiliyorsun? Determinizm asla kader değildir" diye ben de tavrımı sertleştirmek zorunda kaldım. Bana verdiği felsefe kitaplarını geri istedi, "sen kaybedersin, kıymetli kitaplar onlar!" dedi. Ona göre materyalist olmak zorundaydım. Materyalistim demeden felsefeden hiç bir şey anlamış olamazdım. "Benden daha materyalist olamazsın" dedim. İş inada binmişti. Kitaplarını iade ettim. Bir daha da bana kitap mitap vermedi. Kötü bir deneyimdi, beni anlamadığı için ona halen kırgınım. Bir sefer karşılaştık. Hal hatır sormadan öteye gidemedi konuşma. Ondan özür bekledim, dilemedi. Bir determinizmin kader olmadığını anlatamadım, ona çok canım sıkılıyor... İyisi mi dindar, itaat eden, "sen bilirsin" diyen kadın... Firavunun karısı (Asiye) firavuna bile katlanmış. Dindar kadınlar katlanabilmeyi biliyor. "Ben ne kadar dindar olursam sana şefaat edebilirim belki" bile diyebiliyorlar. "Sizin dininizde böyle bir şey yok, inancınıza göre bir ateiste asla şefaat edemezsin" desem bile kimin umrunda... İnançlarına bağlılıkları hayret verici ölçüde. XX kromozomu işte... Sağlam, kararlı ve uç durumlara kapalı. Bence dünyayı aslında kadınlar yönetiyor. Bizi parmaklarında oyuncak gibi çeviriyorlar. Eminim iktidarları kadın oyları belirliyor. Kadınlar kime oy verirse o iktidardır... (*) Evcil hayvan sürüleri, örneğin koyun sürüleri buna uymaz. Doğal sürü değildir, baskı altındadırlar.
  18. Ben bu evangelistlerin ve onlardan alıp satan dincilerin yaptıkları tercümelerin yalan olduğunun ortaya çıkmadığı bir tanesini bile bilmiyorum. Yalan artık ancak bu kadar söylenir. O kadar bariz yalan söylüyorlar ki, artık yalanın cılkını çıkardılar. İnsan bir metni de bu kadar kuşa çevirmez. Bu kadar da nasıl görmek istiyorsa öyle görüp, lafı kuyruğundan anlamaz ve anlatmaz. Ya bir güven bunalımı yaratmak diye bir şey var, bunlarınki bunalımı da geçti, bunların her söylediği yalan, deve gibi doğru bir yerleri kalmadı artık! Ne kadar yüksekten atarsak o kadar bir şey sanılır diye tüm sınırları kaldırdılar. Yalanda sınır tanımıyorlar!
  19. Nasıl yok, bu iddiada nasıl bulunuyorsunuz, hiç mi ben bunu diyorum ama ne diyorum demiyorsunuz? Hemen şöyle bir rasgele baktım, sayılamayacak kadar çok inanç faşizmi ile ilgili ayetten birini kolayca gördüm: "şüphesiz âyetlerimizi inkar edenleri biz ateşe atacağız derileri yanıp döküldükçe azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz" (Kuran 4/56) Bu kadar da bilinen bir konuyu inkar etmek artık ne ile açıklanır, ben fazla bir şey söylemeyeceğim. Sonra alınma gücenme oluyor. Bunun açıklaması çok açık, benim söylememe gerek zaten yok. Daha çok örnek var. Müddesir adı verilen bölümde bir adam Kuran için "bu insan sözüdür" dedi diye denmedik aşağılama, hakaret, tehdit bırakılmıyor. Suçu da allahtan geldiğini kabul etmemek. Bu da inanç suçu değilse, islamda inanç özgürlüğü var diyorsanız artık ne diyeyim. Ne desem kırıcı olacağım. Ona kalsa gücü ele geçirmeden neler demiştir neler. Gücü ele alana kadar dinde tabi zorlama yok diyecek. "Ben sizi gücü ele bir geçireyim, bakın nasıl zorla müslüman yapacağım" mı diyecek? O, Mekke işgalinden sonra söylenmiştir. Hayır biz bu Kuran'ı iyice okuduk, anladık da öyle konuşuyoruz, müslümanım diyenlerin Kurandan hiç haberleri olmaması son derece tuhaf! Yani Kuran inanmayanlara tehditlerle o kadar doludur ki, herhangi bir sayfasını açın, vardır. Merada ot yoktur demek gibi bir şey. Zaten otlar olduğu için oraya mera denmiş. Gölde su yok demek gibi bir şey. Zaten su biriktiği için göl deniyor. Kuranda inanç faşizmi, zorlama ve baskı yok demek, aynen buna benzer.
  20. Az dogmatik çok dogmatik diye bir şey olmaz. Dogma dogmadır. Dogmaya bağlılık derecesi değişir. Dogmaya sımsıkı sarılan çok dogmatik olur. Ucundan tutan az dogmatik olur. Dogma orada duruyor, niteliği değişmiyor. Ona yaklaşımına göre insanlar dogmatik olma konusunda dereceleniyor. Bundan da daha açık anlatacak biri varsa anlatsın. Bence bu kadarı anlamaya yeterli.
  21. Dindeki imtihan argümanı fazlasıyla tutarsız. Bir kere kimse zorla imtihana sokulmaz. Sokulsa bile kazanamayanlara insanlık dışı sadistçe işkenceler yapılmaz. Bunu da geçsek, baştan birilerinin imtihanı kaybedeceği kesinleştirilmez. "Cehennemi insan ve cinlerle doldurmak için benden söz çıkmıştır" şeklinde bir ifade kabul edilemez. Çok aşırı tehdit, korku ve işkence anlatımı var. Çok kötü bir öğretmenin yaptığı berbat bir sınav anlatımı bu. Yoldan geçen herkesi toplayıp sınava zorla sokan ve sürekli "çoğunuz kazanamayacaksınız, kazanamayanlar şöyle kötü böyle kötü olacak, hepsi tutuklanacak ve cezaevinde sürekli biçimde işkence edilecekler" şeklinde tehditlerle yapılan bir sınav sınavlıktan çıkar, sadist faşizmine dönüşür. Gerçekten böyle bir sınav yapan bir tanrı olsaydı, bu insanlık için tam bir trajedi olurdu. İnsanlığı böyle bir trajediye mahkum göstermeye kimsenin hakkı yok...
  22. Konunun ortaya konuluş biçiminin sanki modernist, İslam dinini aslına döndürme çabası içinde bir müslümanın ağzından gibi olduğu doğru. Neyin eleştirildiği pek açık olmamış. Kuranda yazan İslam gerçekten farklı görüntü çiziyor. Bu herkesin bildiği bir konu. Fakat bu durum olumlu anlamda değil. Yani Kuran'da anlatılan İslam doğru, iyi, güzel olup da sonradan yapılan eklemeler aslını bozmuş değil. Eklemeler revizyon için yapılmış. Bu çok yaygın bir durumdur. Kuranda yazdığı biçimiyle kabul edilemeyecek bir çok konuya, mezhepler bir çok değiştirme ve süslemeler yapmışlar. Çünkü Kuran'da sistematik bir anlatım yok. Çok önemsiz konular uzun ele alınıyor, daha kötüsü çoklukla aynen tekrarlanıyor. Bu durum Tevrat'tan alıntıların çokluğundan kaynaklanan bir durum. Bir de bu alıntılara bir orijinallik süsü vermek için çeşitli şekillerde farklı anlatma çabası işin içine girince bu durum ortaya çıkıyor. İsraillilerin kesmesi istenen bir sığırın hikayesinin çok fazla ayrıntılarla uzatılması, bir de sanırsam en uzun kısma "bakara" (sığır demektir) adının verilmesi tipik örnek. Sığırın özelliklerini dönüp dönüp tekrar ayrıntılandıracağına, sistematik bir anlatımla ortaya konan inanç sisteminin temel ilkelerini düzgünce anlatabilirdi. Hadislere baktığınızda namaz konusu son derece önemli bir konu olarak ele alınmış. Hadislere baktığınızda Kuran namaz konusu üzerinde önemle durmuştur herhalde diyorsunuz. Fakat Kurana baktığınızda ise durum hadislerdeki gibi değil. Kuranda namaz yok iddiası tabii ki abartılı. Fakat konu şu ki Kuranda namaz konusundan imalar, bir takım atamalar, kısa geçiştirmelerle bahsediliyor. Öyle önemli bir konu görüntüsü vermiyor. Kuran yoğunlukla ne söylenirse inanılması ve yapılması üzerine aşırı biçimde yükleme yapıyor. Okunduğu zaman tek kaygının, kendisine inanılması olduğu hemen görülüyor. Ne diyorsak kesin inanın, ne diyorsak hemen yapın, yoksa şöyle olur, böyle olur, şöyle öldürülür, şöyle yakılır, şöyle işkence edilirsiniz anlatımlarından başka pek bir şey yok. Bu kadar uzun bir metin, çok daha sistematik ve düzgün bir anlatım içermeliydi. Herhangi bilgi sahibi bir insan otursa, çok daha düzgün, sistematik ve ne ortaya koyduğu net anlaşılır bir metin yazardı. Bunun nedeni, mutlak itaat istenmesi ve emre amade ordular yaratılmanın amaçlanması. Korkuya dayalı bir mutlak itaat mekanizması oluşturulması. Amaçlanan bu olduğu için diğer konular son derece yüzeysel ele alınmış.
  23. Sovyetler soğuk savaşın sıcak savaşa döneceği her aşamada geri adım atardı. Bu kez iş ciddi. Suriye Rusya'nın Akdeniz'deki tek (sanıyorum) üssü. Bunun için bir iki çatışmaya girmeye değer. "Keskin Zeka" bir kaç ABD füzesini havada vurursa bu büyük olay olur ve bunu da yapabilir. Direk ABD gemilerine füze atmaz elbet. Suriye sert kaya çıktı. Bu bizim için kötü. ABD ve Avrupa, Akdeniz'de liman istiyorlar. Bu, bir Kürt devleti limanı olacak. Suriye'den koparamazsa sırada İskenderun var. Aslında onu daha çok istiyorlar. Büyük tankerlerin her hava koşulunda dolum yapabileceği güvenli bir körfez. Suriye kıyıları açık denize bakıyor. Hatay'da bomba patlatan teröristler, ABD nin yönlendirmesiyle bir anda Türkiye'yi karıştırabilirler. PKK da pusuda. Ateşle oynamak, teröristlerle ortak kimyasal tezgahlamak, çok pahalıya patlayabilir. Son kazığı atar, gider ABD de soluğu alır bunlar... Benden söylemesi... Hatta Suriye'ye çatıp Türkiye'yi işe bulaştırıp sonra Suriye'yi bırakıp Türkiye'ye vurmak için planlı bir tezgah bile olabilir. Asıl hedef Türkiye'nin İskenderun limanı da olabilir. Sokakta iki dümenci kavgaya tutuşur. Gelip karışan birini ikisi birden dövüp gaspederler. Devlet yönetmek öyle kolay iş değil. Teröristlerle tezgaha girecek kadar siyaset bilmeyenler... Bilemiyorum, ağzımdan yel alsın ama, işlenen hata son derece büyük ve tehlikeli... Aç kurtlarla dans edilmez.
  24. Ben çoğu kez rüyamda rüya gördüğümü anlarım.
  25. Rusya ile ABD nin anlaştığı haberleri geliyor. Rusya o kadar savaş gemisini gönderip de saldırıyı seyrederse herhalde çok acayip olacağı için Suriye'ye saldırı olasılığı zayıflamış görünüyor. Yeni hamlelere bakacağız. En aptalca hamle, şah ve vezir yerine piyon saldırısı olacaktır. Piyon ise diğer terörist piyonlarla işbirliği yapıp kimyasal düzmecesini teröristlerle birlikte tezgahlayan piyon elbette. Bel bükmekte kıvrak olunca, bilemiyorum. Ne kadar aptalca gelse de insan emin olamıyor... Teröristlerin kevgire çevirdiği bir sınır hattı söz konusu. Hiç bir şeye olamaz denemeyecek, aklın mantığın olmadığı bir durum var ortada. Dogmatiklerin yapamayacağı bir paranormalite, ben bilmiyorum. Bekleyip görmek gerek...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.