evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Atatürk'ün Kürt Politikası
Bu sayilanlarin hangisine emperyalist zihniyet karsi cikiyor ya da engellemeye calisiyor. Osmanlidan kurtulmak sadece Ataturk'un degil, emperyalizmin de istegiydi.
-
Tanrı’ya nereden gidilir? diye sordu Domuzcuk
http://ia600701.us.archive.org/11/items/KirpicikIleDomuzcuk/KirpicikIleDomuzcuk.pdf
-
AntiKapitalist/Devrimci Müslümanlık
Algi olarak kimin neyi nasil algiladigi ortada. Krallik bir siyasi sistemdir ve bugun Avrupanin bir suru ulkesi krallik ile idare edilirken, demokrasinin de hak ve ozgurluklerin de bilincindedir. O yuzden demokrasi hak ve ozgurlukler siyasi sistemin icerigindedir. Ne oldugunda degil.
-
Etnik Köken ve Etnisite Kavramları Farkı/İlişkisi
http://www.turkish-media.com/forum/topic/296862-millet-milliyet-vatandaslik-ve-etnisite/
-
Ne Mutlu Türküm Diyene ve Toplumsal Kişilik
Neden bu soyleme ihtiyac duyulmus? Turk olmak ile turk demek/dedirtmek farki nedir? Milliyet ile millet de ayni kavramlar degildir. Milliyet milletin bir kisisinin kendine ait olan kimligidir. Milliyetcilik te, bu kimligin almak istedigi hak ve ozgurlukler adina verdigi mucadeledir. Turk milliyetciligi varsa, turk milleti yoktur. Turk milleti varsa, turk milliyeti yoktur. Bir millet devletine bagli vatandaslardan ve her bir vatandasin milliyetinden olusur.
-
Atatürk'ün Kürt Politikası
Sonucta kimin ne yazdigindan ziyade, Ataturk'un pragmatist bir politika izledigini algilamak onemlidir. Bu politika 1927 ve oncesi olmak uzere tamasmen biribirine algi olarak zittir. http://www.turkish-media.com/forum/topic/301136-hangi-ataturkculukkemalizm-ve-karsitligi/ http://www.turkish-media.com/forum/topic/290863-tc-ataturk-donemi-tarafliligikarsitliligi/
-
‘Tanrı parçacığı’ buluşu doğrulandı
Sitede disaridan link verilmiyor. Ayrica benim kullandigim klavye, basliklar haric, turkce klavye degil. Basliklari da istek uzerine turkce harfler ile yaziyorum. Bu acidan yazilanlarin alinti mi, yoksa lakabima mi ait oldugu klavye farkindan algilanabilir.
-
İnsanoğluna Doğumdan Gelen Hiçbir Kavramsal Değer/Bilgi Yoktur
Insanoglu turu ya da evrimsel adiyla homo sapiens sapiens; hic bir kavramsal deger ya da bilgi ile dogmaz. Butun degerleri ve kavramsal bilgiyi yasamdan ogrenir. Butun ogrendiklerini de kendi zihni temelinde uygulama ya da uygulamamasi da kendisine aittir. Burada onemli bir not; Insanoglu KAVRAMSAL DEGER YA DA BILGI ILE DOGMAZ, AMA KAVRAMSAL DEGER VE DE BILGIYI YARATACAK/TURETECEK BEYIN YETISI ILE DOGAR. Yani bir zihniyet ile dogmaz, sadece ZIHIN YETISI ILE DOGAR. Beyninin tum zihinsel faaliyetinin degersel kavramsal bilgisini yasamindan ogrenir. Bunun aksini soylemek, yani INSANOGLUNUN DOGUMUNDA BIR DOGALLIK OLDUGUNU ya da Evrimsel biyolojik fiziksel bir deger tasiyarak dogdugunu soylemek, sadece aklin kendini inandirmak adina kendine sagladigi dogrulamadan baska bir sey degildir. Kisaca, insanoglunun bir dogasi da dogalligi da yoktur. Insanoglu her turlu davranisini dogumdan sonra ogrendigi kavramsal degerler ve bilgi ile yonlendirir. Insanoglunun vucudunu yonlendiren her turlu davranisi onun beyninde yer etmis her turlu kavramsal deger ve bilgi temelindedir. Insanoglunun dogasi ve dogalligi onun beyninde yarattigi dusuncesini davranisa sisteme duzene kurumlasmaya ve de her turlu bilgiye tasiyarak; yasam ve iliskisinde somutlastirmasidir. Insanoglunun davranisi yine insanoglunun ZIHINSEL YAPILANDIRILMISLIGIDIR. Beynin soyutlamis degerve bilgileri yonlendirir, vucut da davranir. Iste sekilci ve formek mantik, sadece davranan vucudu gorur ve onun arkasindaki zihniyeti algilayamaz ve degerlendirmez. Vucudun davranisini da yine sekilci ve formel olarak; sadece fiziksellige biyolojiye evrime v.s. temelli DOGAYA VE DOGALLIGA BAGLAR ve boylece bu kavramsal deger ve bilgi ile yapilandirilmis doga ve dogalliga kendini teslim eder. Buna da kadercilik ya da determinizm der. Ya da bir akilli tasarima, yaraticiya tanriya v.s. baglar. Kisaca, insanoglu kendisini kendi yarattigi ve somutlastirdigi deger ve bilgilerle kendine teslim eder ve teslim alir. Iste bu temelde de insanoglu kendi bunyesinde kontrol eden/yoneten/yonlendiren v.s. ile kontrol edilen/yonetilen/yonlendirilen diye iki ana kutuba ayrilir. Etken olanin edilgen olan uzerindeki ustunluk ve hakimiyeti de; bu dogallik masalinin yaninda, guc otorite iktidar hukuk hak yasa kanun mukafat ceza v.s. temelli kurum ve kurumsallasmis duzen ve sistem ile saglanir. Bunun temeli "Korku felsefesi" ve yarattigi "suru psikolojisi" ve de yetistirdigi "emir kullari ve robotlasmis" lardir. Bu tamamen dogal zihniyetin zihniyetini yasam ve iliskide duzen ve sistemde kurum ve kurumsallasmada somutlastirdigi ve insanoglunu bu zihniyete teslim ve mahkum etmek istedigi ve de "dogallik caresizligi" ile "elini/kolunu baglamak" tan baska bir sey degildir.
-
Demokrasi Kandırmacası
Diktatorun kendine demokratik olarak acikladigi paketine, bakmadan once; soylemine dikkat etmek lazim. Ana vurgu, Menderes, T.Ozal ve Erbakan'in olmasi yaninda, 1960 Askeri darbesinin de elestiricisi ve hatta diktatore gore devrinin kapanmasiydi. Ayrica diktator, vesayetten kurtulundugundan bahsetti. Herseyden once MILLI VESAYETIN YERINE DINI VESAYETI GETIRMEK demokratik degildir. Sadece KENDINE DEMOKRASI GETIRMEKtir. Ustelik dini vesayette getirilirken, SUNNI MEZHEPSEL VESAYETIN GETIRILMESInin demokrasi ile uzaktan yakindan bir iliskisi yoktur. O yuzden de toplumumuzun hic bir sosyo-etik kesimi bu paketten memnun olmamistir. Turklerin, turkculugu elinden alinmistir. Kurdler, istediklerini alamamislardir Aleviler dini mezhepsel teklestirmeye kurban gitmistir. Kisaca buradaki demokrasi, sadece diktatorun kendince MILLI VESAYETIN ELINDEN ALINDIGI DINI VESAYETIN ONUNU ACMAK ve MILLI VESAYETIN YERINE DINI VESAYETI USTELIK MEZHEPSEL GETIRMEKTIR. O yuzden bir zamanlar diktatore oy vermis liberaller, ikinci cumhuriyetciler, sosyalistler KISACA OYLARINI DIN YUZUNDEN DIKTATORE VERMEMIS olanlar; bugun yine "bak ne guzel, andi kaldirarak etnisitenin onunu acti" diye dusunup "yetmez ama evet" diyebilirler. Zaten diktator de boyle kandirmacalarla iktidara gelmedi mi? Umarim, ayni hata iki kere tekrarlanmaz. Kimse de bu kandirmacaya kanmaz.
-
Dini Temeli Olan Ateizm
Ateizm, felsefi olarak; felsefenin metafizik/varliksal dalinin teolojik olarak "tanrinin varligi" tartismasinda olumsuz bir durus sergileyen bir gorus, bakis acisidir. Kisaca ateist demek "tanrisiz/tanrisi olmayan/tanri diye bir varligin olduguna olumsuz bakan" demektir. Bu temelde bie ateistin "madem tanrisiz, o zamanda dinsizdir de" seklinde bir otomatik algisi vardir. Halbuki basta budizm olmak uzere, tanrisi olmayip ta dini olan/din sahibi olan gorusler ve bakis acilari vardir. Kisaca ateizm ve onu benimsemis bir ateistin tanrisiz olmasi yaninda, dinsiz olmasi otomatik bir algi degildir. Eger ateizmin temeli teolojik olarak tanrinin varligina dayaniyorsa; bunun farkli bir konu olan dini uygulamayi icerip icermemesi her bir kendine ateist diyenin dini uygulasmasi temelindedir. Ayrica dinin ne oldugu da anlam ve icerik olarak tartisma konusudur. Eger din toplumu bir nitelik temelinde yonlendirmne ve yapilandirma ise bir suru ideolojik inancsal izmleri de din kabulk etmek bu temelde yanlis olmaz. Dolayisi ile tanrisiz bir kisinin toplumu yonlendirmek ve yapilandirmak istedigi ve ideolojik olarak kendini inasndirdigi bir izmi olabilir ve genelde vardir. O yuzden anlam ve icerik olarak ve felsefi olarak ATEIZM DINI OTOMATIKMAN ICERMEZ. Ateizm teolojik olarak sadece tanrisal bir durustur. Din ise inanca degil, uygulamaya baglidir ve sartlari vardir. Bunlara ilke de diyebiliriz. Is There a Pagan Atheism? Examples of Atheism in Paganism: Is There a Hindu Atheism? Examples of Atheism in Hinduism: Is There a Buddhist Atheism? Examples of Atheism in Buddhism: Is There a Jain Atheism? Examples of Atheism in Jain Religion: Is There a Confucian or Taoist Atheism? Atheism in Confucian & Taoist Religion: Is There a Jewish Atheism? Examples of Atheism among Jews: Is There a Christian Atheism? Examples of Atheism among Christians: Modern Paranormal Religions & Atheism: Humanistic, Naturalistic Religions & Atheism: atheism. about religionY Yukaridaki linkte; paganizmin, hinduizmin, budhismin, jainizmin, confucianizm ya da taoizmin, yahudiligin, hristiyanligin, normal ustu dinlerin, humanistik, tabi dinlerin ateizmi iceren yonlerinin neler oldugu aciklaniyor. Bunlara ek olarak asagidaki linkte de; answers yahoo Scientology LaVeyan Satanism (name Satan is symbolic) Early Indic religions (now replaced by Hinduism) yukaridaki inanclar var ve yahudi ateizmi ile ilgili bir de video var. Kisaca felsefi durus olarak ateizm teolojik bir durustur. Bu durusun din ile ilgisi ise kisinin kendi algisi ateizme verdigi anlam ve icerik ve bunu ne temelde dini uygulama ile baglantili kilmasidir. Jainism has no deity: Jainism-wiki - Some forms of Buddhism has also no deity: god in buddism-wiki - LaVeyan Satanism is without a god: Satanism-wiki. - **SOME** forms of Hinduism: Atheism in hinduism-wiki
-
İdealist Ateizm
Genelde kisiler kendi cografya ve toplumlarinin dinine karsi geldiklerinden, ateizmleri bir yerde sadece o dine ve o dinin tanrisina karsi olur. Eger bir kisi neden ateist oldugunun felsefi temel ve tabaninin bilincinde ve farkinda degilse; onun ateizminin temeli her turlu metafizigin ontolojik ve varliksal ideolojik ve inancsal felsefelerinden biri olabilir. Buradan idealizmin temelinin de ateizmi olusturabilecegi ortaya cikar. Sonucta metafizigin varliksal ve ontolojik her bir farkli ideolojik inancsal bakis acisi varlik tabani olarak tanriyi yok sayabilir. Cunku konu tanrinin akil olarak varligi/yoklugundan ve inancsal olarak inanma inanmamasindan ziyade; tanrilastirma eylemidir. Bu acidan bir idealist kendi dusuncesinde tanriyi oldurebilir. Bunun en guzel ornegi tarihte, Schopenhauer'dir. Schopenhauer: Atheist, Idealist, Visionary - YouTube Genelde agnostik tanrinin varligina bakis acisinin ateizmi idealist olabilir. Evet idealizmden ateist olur. Cunku idealizmin temeli akilciliga dayanir. Ayni materyalizm gibi. Dolayisiyle bir kisi tanrisini aklinda oldurur de tanrilastirmayi olduremezse idealist ateist olur. Bana gore Nietzche de idealist ateisttir. Cunku bireyi "overman" olarak tanrilastirmistir. O yuzden her zaman soylerim. Aklin tanri varligina bakis acisi ile tanrilastirma eylemi farklidir ve bir akil tanriyi oldurebilir ama, tanrilastirma eylemi devam eder. Ayni S.Hawkins gibi. Genelde agnostik ateistler, idealist ateistlerdir. Tabi bunu algilayabilmek icin, idealizmin ne oldugunu ve akilda tanrinin nasil olduruldugunu (oldurmek) algilamak gerekir. Sonucta hyloteizm de maddesel ve materyalist tanrililiktir. Yani madde tanrilastirilir. Dolayisiyle tanrilastirma akil ile iki turludur. Soyutu tanrilastirma-idealizm Somutu tanrilastirma-materyalizm. Tanrilastirma "ilk, tek, kesin, mutlak kilma" Simdi de aklin oldurdugu (oldurmek) tanriya bakalim. Somut tanrinin oldurulmesi-materyalizm Soyut tanrinin oldurulmesi-idealizm Ama burada tanrilastirma devam eder. Hyloteizm gibi, S.Hawkins gibi. Numenal yeti degeri olan bilim yasalarini tanrilastirmak; idealist tanrilastirmadir. Onemli olan da tanriyi yok saymak, oldurmek v.s. degil; tanrilasstirma eylemini yapmamaktir. Beyin tanrilastirma eylemine yonelirse, tanri sabiti bunyesinde tanriyi ya oldurur, ya yasatir; ya varlar, ya yoklar. Iste bu beynin tanri sabiti bunyesindeki varlama/yoklama ve oldurme/yasatma eylemleri; tanrilastirma eylemleridir. Beynin bu eylemi devam ettikce, kisi ideolojik inancsal v.s. olarak kendince bir dogruladigindan digerine yonelebilir.
-
Teolojinin Metafizik-Varlıksal ve Epistemolojik-Bilgisel Farkı
Tanri kelimesinin, felsefede ve felsefenin iki ana dali olan metafizik ve epistemolojisindeki kelime degerine verilen anlam ve icerikleri farklidir. Tanrinin felsefenin metafizik dalindaki varliksal tartismasinin dali teoloji, bilgisel tartismasinin dali ise epistemolojidir. Varliksal olarak tanri; teolojide varligin ontolojik bakis acilarina gore degerlendirilir. Idealizm de, tanri soyut bir algi oldugundan genelde inancin dogrulanmasi temelinde varlanir. Materyalizmde, tanri somut bir algi oldugundan, genelde inancin yanlislanmasi temelinde de yoklanir. Pozitivizmin ise tanriya bakisi ne somut ne de soyuttur. Cunku pozitivizme gore boyle bir varlik algisi yoktur. Bunlarin disinda varligi gercekleme (realite) temelinde ise, varlik yine oznel temelde inancin dogrulanmasi olarak vardir ve nesnel temelde inancin yanlislanmasi olarak yoktur. Pozitivizimde ise isim olarak vardir. Tanrinin teolojik temelde vasrliginin bilinip bilinmemesi ise farkli bir konudur. Cunku burada BILINECEK OLAN NEDIR? Tanrinin teolojik mi yoksa epistemolojik mi bakis acisi? Epistemoloji de ise tanri bir bilgidir ve bilgi, gercegin ne oldugunun (truth ki realite degildir) inanc ile dogrulanmasidir. Iste burada hem nesnel hem oznel hem somut hem soyut tanri mumkundur. Dolayisi ile burada TANRININ VARLIKSAL INANCSALLIGININ YERINI, TANRININ BILGISININ BILINMESI/BILINMEMESI alir. Bu su demektir. Mesela bir kisi Allah'in varligina teolojik olarak inanmayabilir, ya da Allah'in varligini yoklayabilr. Yalniz Allah bir bilgi olarak islamin insanogluna tanittigi bir sosyal bilgidir ve bir kisi pekala bu bilgiyi islamin ortaya koydugu gibi ogrenebilir ve bilebilir. Yani Allah gibi herhangibir tanri kavram olarak sosyal bilgi temelinde sunulmus ise; bu bilgi bilinebilir. Yani bilgi ortadadir ve isteyen bilebilir. Iste burada tanrinin bilgi olarak bilinemezligi mumkun degildir. Yani kisi bu bilgiyi ya bilir ya da bilmez. O zaman burada denmek istenen, tanrinin teolojik temelde varlik olarak bilinip bilinemeyecegidir. Burada da hem bir kararsizlik vardir, hem de teolojik olarak tanrinin bir temele oturtulamamisligi vardir. Tanri v.s. ile ilgili sosyal bilgi felsefe de gnostik bilgidir. Dolayisi ile agnostisizmin bilgi temeli gnostik bilgi karsitligidir. Agnostisizmin teolojik temeli ise tanrinin varliginin bilinemezligidir. Kisaca tanrinin metafizik/teolojik/varliksal ve epistemolojik/bilgisel degerlendirmesi tamamen farklidir. Dolayisi ile teolojik duruslarin asillari olan teizm, deizm ve ateizm ve cesitleri tanriyi varliksal olarak degerlendirirler. Agnostisizmin bilinemezciligi de ayni varliksal degerlendirme temelindedir. Tanriyi yukaridaki bakis acilari bilgi olarak degerlendirmezler. Bir tek agnostisizm, tanri bilgisine karsi bir tavir alir. Yani agnostik demek, epistemolojik temelde "ben tanri temelli her turlu bilgiye karsiyim" demektir. Bu acidan teolojik varliksal duruslarin bilgi temelinde bir gnostik-teizm/deizm ve agnostik-ateizm duruslari vardir. Yalniz bunlarin hic biri TANRI KAVRAMININ KAVRAMSAL VE BILGISEL VARLIGINI ALGILAYAMAZLAR. Iste ancak bunun algilanmasi, HER TURLU VAR OLAN TANRI SOSYAL BILGISINI BILINEBILIR KILAR. Bir seyi BILMEK, NE O BILGIYE INANMAK NE DE O BILGIDEKI VARLIGIN VARLIKSAL VARLIGINI KABUL ETMEK ANLAMINA GELMEZ. Yani diyelim ulkemiz temelindeki bir deist ya da ateist; ayni teist gibi ve ustelik bilincli ve daha fazla Allah ile ilgili Islam felsefesinin ortaya attigi her turlu sosyal bilgiyibilebilir. Iste buradaki bilmek NE BU BILGIYE INANMAK NE DE ALLAH'IN VARLIKSAL VARLIGINI KABUL ETMEK ANLAMINA GELMEZ. O yuzden tanri ya da ozeldeki bir tanri ile ilgili bir aciklama yaparken, varliksal mi yoksa bilgisel mi oldugunu algilamak cok onemlidir. Cunku varliksal olarak tanri tartisilir, ama BILGISEL OLARAK BILINEN ORTAYA KONUR. AGNOSTIK OLARAK TA BU BILGIYE OLAN KARSITLIK ORTAYA KONUR. Cunku tanri kavramsal ve sosyal bir bilgidir. Bunun da inanc ya da varlik ile degil, bu bilgiyi bilmek ya da bilmemek ile ilgisi vardir. Yalniz burada bilgiyi sifat olarak niteleyen bilimsellik farkli bir konudur. TANRI ILE ILGILI BILIMSEL BILGI YOKTUR. Sadece sosyal bilgi olarak bu bilginin insanoglu dusunce ve davranis sistem ve duzen kurma kurum ve kurumsallasma temelinde yasam ve iliskisindeki sosyo-psikolojik etki ve sorun gozlem ile dile getirilir.
-
Türk Kavimleri Nasıl Müslümanlaş(tırıl)dı?
Turk Kavimleri Nasil Muslumanlas(tiril)di Tarihe baktigimizda, Turk kavimlerinden Islam'i kabul eden ilk devlet, Karahanlilar olmustur. 924 10. yüzyıl sonlarında Oğulçak Kadır Han'ın yeğeni Satuk'un (Satuk Buğra Han) savaş halinde bulundukları Samanî sığınmacıların etkisi ile İslam'ı kabul etmesi devletin tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. İslam'ı kabulunden sonra Abdülkerim adını alan Satuk Han, devletin sürekli savaş halinde olduğu Samanîler'den de aldığı destek ile amcasına karşı mücadele ederek devletin yönetimini ele geçirmiştir. İslamiyet'i devlet dini olarak benimseyen Satuk Han döneminde Karahanlı Devleti'nin tamamına yakın bir bölümü bu dine geçmiştir. Karahanlı Devleti ilk büyük Müslüman Türk devleti olmuştur. Halife "Nasr Bin Ali" döneminde Abbasiler Karahanlıları Müslüman ülkesi olarak tanımıştır. Samanoğulları ile itilafta olan Karahanlılar, Gaznelileri destekleyerek Samanoğulları Devleti'ni yıkmıştır. Gazneliler ile Ceyhun nehri sınır olarak belirlenmiştir. ............................................... Karahanlılar - Vikipedi Karahanlilardan sonra Islami Kabul eden ikinci turk kavmi Gazneliler'dir. Gazneli Devleti'nin kurucusu Sebük Tigin, köle olarak Samanîlerin yurduna gelince Müslüman olmuştur. 977 Gazne Devleti - Vikipedi Goruldugu gibi, ne Karahanlilar ne de Gaznelilar turk kavimleri olarak, Anadolu'da toprak elde edememislerdir. Anadolu'ya ilk giren 1071 tarihinde selcuklular olmus ve selcuklular gazneliler lede savasmislardir. Turk kavimlerinin, Islami kabul etmeden onceki din tarihlerine gelince; Hazar Kaan'i Bulan 740'da museviligi secmis ve herkesi istedigi dini secmekte serbest birakmistir. Daha sonra 3. Uygur Kaan'i Bogu ise, 765'te Mani dinini ya da maniheizmi secmistir. Mani dini - Vikipedi Buyuk Selcuklu Imparatorlugu, 1038'de kurulmustur. Kınık boyu Orta Asya'daki Oğuz boylarından biriydi. Selçuk Bey, Oğuz Yabguluğunda subaşı (ordu komutanı) görevindeydi. Selçuk Bey giriştiği taht mücadelesini kaybedince 10. yüzyılın ikinci yarısında ailesi ve ordusu ile birlikte İran yönüne göç ettiler. Bu göçebe topluluk Karahanlılara ve Samanîlere savaşlarda asker vererek karşılığında geniş otlaklar elde etti. Burada müslümanlığı benimsedikten sonra Samanîler Devletinin yönetiminde söz sahibi oldu. wikipedia-selcuklu devleti Selcuklular, Muslumanligi "benimsemeden" once hangi dini benimsemislerdi? Aslinda goruldugu gibi turk kasvimlerinin, Islama gecmesi Karahanlilar, Gazneliler ve Selcuklular olarak sirasiyle, 974, 977 ve 1009 (Samanîler Devleti yıkılınca Selçuk Bey, Müslüman halkıyla birlikte Horasan bölgesine yerleşti. Selçuk Bey'in 1009'da ölümünden sonra daha da güneye indiler.) tarihlerinde, Samanilerden islami almis oluyorlar. Hanedanın atası olan Selçuk Bey tarafından temeli atılan bu devlet Bağdat'ı kendine başkent yaparak Abbâsî halifesinin koruyucusu konumuna erişti. Kimdir bu samaniler ve neden Islam icin ugrasmislardir? Samânîler (875-999) (Farsça: سامانیان Sāmāniyān), Orta Asya ve doğu İran'da kurulmuş, adını kurucusu Saman Hüdâ'dan alan bir hanedanlıktır. İslâm ordularının İran'ı ele geçirmesinin ve Seferi egemenliğinin yıkılmasının ardından İran'da iktidarı ele geçiren ilk yerli yönetimdir. İsmail Samanî türbesi (Buhara) Samanîler dönemi Tacik milletinin başlangıcı olarak kabul edilir. Egemenlikleri 102 yıl süren Samanîler topraklarını, Horasan, Taberistan, Kirman, Cürcan, Rey ve Maveraünnehir'e kadar yaymışlardır. Egemenliklerini kabul ettirmek için Sasaniler'in devamıymış gibi davranmışlardır. Başkentleri Buhara, Semerkand ve Herat gibi kentler olmuştur. Samanîler eski İran kültürü'nü canlandırmak ile kalmadılar ve İslâmiyet'in yayılması için de büyük çaba sarf ettiler. Pers-İran kültürünün tüm etkilerini Orta Asya'ya yaydılar. Sanatta çanak-çömlek yapımında ileri gittiler ve süslemeli yazıları olan eserler verdiler. Toprakları içindeki birçok topluluk İslâmiyet'e girmeye başladı. Tarihçilere göre Samanîlerin gayretleri ile o dönemde yaklaşık 200,000 Türk İslâmiyet'e girdi.[1] Türkler'in İslâma girişi gelecekte bölgeyi egemenlikleri altına alacak olan Gazneliler'in büyük bir hızla güçlenmesine ortam hazırladı. Devletleri 999 yılında Karahanlılar tarafından yıkıldı. Evet iste araplarla ve Islam ile turk kavimlerinin bagi; Harun Reşid’in oğulları Emin (809-813), Memun (813-833) ve Mutasım (833-842) babalarının politikalarını sürdürdüler.[7] Annesi Harun Reşid'in Türk asıllı bir cariyesinden olan Mutasım Türklerden özel bir askerî güç kurmuştur,[8] Türk unsurları yönetimde önemli görevlere getirmiştir. Daha sonra bu askeri gücün Bağdat'taki varlığı bazı huzursuzluklara neden olduğundan Samarra adıyla yeni bir kent kurdurarak devlet merkezini oraya taşıdı. 838 yılında Mutasım Anadolu'ya Bizans üzerine bir sefer düzenlemiş, ordusunun bir kolu Bizans imparatoru Theofilos ve ordusunu "Anzin Savaşı" adı verilen bir çarpışmada büyük yenilgiye uğratmış, Bizans'ın ikinci büyük kenti Amoriom'u kuşatıp eline geçirmiş ve Abbâsî orduları İznik kentinin yakınlarına kadar ilerlemiştir.[9] Yerine geçen oğlu Vâsık (842-847) döneminde Türk emirleri askerî işlerin yanı sıra yönetsel konularda daha etkili oldular.[7] Vâsık'ın ölümünden sonra Abbâsî Devleti parçalanma sürecine girdi. Abbâsî toprakları üzerinde Büveyhîler, Tâhirîler, Samânîler, Şirvânîler, Saffârîler, Hamdânîler, Mervânîler, Mirdâsîler, Ukâyliler, Zengîler, Karahanlılar, Tolunoğulları, Ihşidîler, İdrisîler, Murabıtlar, Muvahhidler, Hafsîler, Aglebîler ve Fâtımîler gibi bağımsız devlet ve beylikler kuruldu. Abbâsîler - Vikipedi Türk kavimleri ile Araplar arasındaki ilişkiler Cahiliye devrinde İpek Yolu vasıtasıyla ticaret ile sınırlıydı. Halife Ömer Dönemi Ömer zamanında Orta Asya Türk-Arap münasebetleri başlamıştır. Nihavet Savaşı'nı 642 yılında kazanarak İran'daki Sasani hakimiyetine son veren Müslüman Araplar, doğuya doğru ilerlediler ve Ceyhun nehrinin ötesinde Türkler ile karşılaştılar. Halife Osman Dönemi Batı Türkistan'ın bir kısmı ve Karadeniz'i egemenliği altında bulunduran Hazar Hakanlığı ile Araplar arasında yoğun mücadeleler yaşandı. Osman, Hazar başkenti olan Belencer'e kadar ilerledi. 651 yılında başlayan savaşlar uzun yıllar devam etti. Araplar başkent Belencer'i ele geçirdiler. 737 yılında Hazar ordusu tamamıyla yenildi ve Kafkaslar Arap egemenliğine girdi. Müslüman olmayı kabul etmeyen bir kısım Yahudi Türk, Avrupa'ya göç etti, Kafkaslar İslam devleti egemenliğine girdi. Emeviler Dönemi Emevilerin 661 yılında halifeliği ele geçirmelerinden sonra Arapların Türk ülkelerine doğru ilerleyişleri devam etti. Türkler ile Araplar arasında en şiddetli mücadeleler ve savaşlar Emeviler döneminde yaşandı. Bu dönemde Orta Asya'da Göktürk egemenliği hüküm sürmekteydi. Emevilerin Horasan valisi Ubeydullah bin Ziyad, 674 yılında ilk kez Ceyhun nehrini geçerek Maveraünnehir'in önemli Türk şehirlerinden Buhara'yı kuşattı. Buhara'da birçok Türk kılıçtan geçirildi. Buhara'nın Türk melikesi Kabaç Hatun, ağır bir vergi karşılığında Ubeydullah Bin Ziyad ile anlaşma yaptı. Bu anlaşma sonucu olarak Ubeydullah Bin Ziyad, iki bin Türk gencini asker olarak ordusuna aldı. Müslüman Araplar, Horasan valisi Kuteybe Bin Müslim zamanında bütün Maveraünnehir'i ve Batı Türkistan'ı ele geçirdiler. Baykent, Buhara, Semerkant ve Kaşgar gibi önemli Türk şehireri Araplar tarafından yağmalandı ve birçok Türk kılıçtan geçirildi. Kuteybe'nin ölümünden sonra Araplar Orta Asya'da tutunamadılar. Göktürklerin yeniden güçlendikleri dönemde Göktürk Hakanı Kültigin bu toprakları daha sonra geri aldı. Orta Asya'da Göktürk hakanlığının sona ermesinden sonra, Batı Türkistan'da Türgiş hakimiyeti, Doğu Türkistan ve Baykal Gölü civarında Uygur hakimiyeti yaşanmaya başladı. Bu devirde Batı Türkistan'da hüküm süren Türgiş hakanlığı ile Arap İslam devleti arasında büyük mücadeleler yaşandı. Türgiş Kağanı Su-lu Kağan, Arapların elindeki bazı Türk şehirlerini geri aldı. Ancak Su-lu kağan'ın ölümünden sonra ortaya çıkan otorite boşluğu, Batı Türkistan'ın Araplar tarafından ele geçirilmesini kolaylaştırdı. Bu dönemde Batı Türkistan'daki şehirlerde oturan birçok Türk kitlesi ve göçebeliğe devam eden Türk boyları İslam'a girmeleri için zorlandı. Büyük çoğunluğunun İslamiyete geçmemesi sebebiyle kılıçtan geçirildi.[kaynak belirtilmeli] Türklerin İslamiyetle tanışmaları ve İslamiyete geçmeleri birçok kesimin dediği gibi kolaylıkla değil, zorla ve kanla olmuştur. Emeviler döneminde birçok Türk boyu İslamiyete geçmedikleri için Müslüman Emevi orduları tarafından kılıçtan geçirilmiştir. Birçok Türk, İslam ordularına zorla alınmıştır.[kaynak belirtilmeli] Abbasiler Dönemi ve Talas Savaşı Ana madde: Talas Savaşı Abbasiler döneminde, Emeviler döneminde zorla esir alınmış birçok Türk askerlikteki yetenekleri sonucunda Abbasi yönetiminde söz sahibi olmaya başladılar. Harun Reşit döneminde, saray muhafızları ve saray yönetiminin küçük bir kısmı Türklerden oluşuyordu. Halife Mutasım döneminde Türkistandan toplanan Türklerle Bağdat, Suriye ve Anadolu'da "Samerra" adı verilen ordugahlar kuruldu ve hassa ordusu teşkil edildi. Orta Asya'da Talas'ta karşı karşıya gelen Çin ve bir kısmı Türk kökenli askerler ve yöneticilerden oluşan Arap orduları karşısında bölgede bulunan Türk boyları, Arap ordusunun yanında yer alarak Arap ordusunun kazanmasına yol açtı. Bu savaş ve sonrasında gelen zafer ile Araplar Türklerin ilk müttefikleri oldular. Kazanılan zafer sonrasında Türkler Müslümanlığı kabul etmiş ve İslam Orta Asya'ya varmıştır. Abbasi sonrası Talas Savaşı'ndan sonra, Karadeniz'in kuzeyinde bulunan İtil Bulgarları (Tatarlar), daha sonra da Karahanlı Devletini teşkil eden Karluk, Yağma, Çiğil boyları Müslümanlığı kabul etmiştir. Daha sonra İslamiyete giriş yoğunlaştı. Kisaca Turk kavimleri Anadolu topraklarina girdiklerinde, ISLAMI KABUL ETMIS VE MUSLUMAN OLMUSLARDI.
-
Türkleş(tir)menin Tarihi
Türkleşme ya da Türkleştirme, gönüllü veya gönülsüz olarak, Türk olmayan bazı kimselerin ya da toplulukların kültürel değişim süreci için kullanılmış bir terimdir. Farklı etnik kökenlerden Orta Asya, Kafkasya, İran, Anadolu, Orta Doğu ve Balkanlar ile bağlantılı halklarda kullanılabilir. Örneğin: Moğollar, Arnavutlar, Araplar, Ermeniler, Asuriler, Yunanlar, Yahudiler, Romanlar ve çeşitli Slav halkları (Boşnaklar ve Pomaklar gibi), İran halkları (Kürtler ve Zazalar gibi), Lazlar. Terimin bir diğer anlamı, Anadolu'nun yerli halklarının erken entegrasyon sürecini kapsar. Halkların Türkleşme süreci dil, din ve en önemlisi de kalıtsal yolla Selçuklular döneminde olmuştur. 1071 senesi ile birlikte, Anadolu'ya ayak basan Selcuklular. Turklestirme politikasina, KAVIMDEN DEGIL, DILDEN BASLAMISLARDIR. Onlar asil olarak islamlastiriyorlardi. Bunun en guzel kaniti, 1330'larda yer isimlerinin yunancadan, turkce'ye degisimi ile olmustur. Turklesme/Turklestirme, yunancadan gelmedir ve yunanlilarin, burada aslinda demek istedikleri, ISLAMLASMA/MUSLUMANLASMAdir. Kisaca milli temelde bir turklestirme, taa Osmanli'nin son yikilis donemine kadar, olmamistir. 19. y.yilda bile, Osmanli zamaninda Turk kavrami anadolu koyluleri icin kullaniliyordu. Osmanli'nin ust kesimi KENDINI TURK OLARAK DEGIL, OSMANLI OLARAK kabul ediyordu. Ayrica bu turk olarak adlandirilan koyluler SADECE SUNNI MEZHEBE AIT OLANLARDI. Milli temelde turklestirme politikasi T.C. Devleti ile basladi. Turklestirme politikasi genelde 1930 lar ile ve 1927 yilindaki aciuklama ile basladi. Vatandas turkce konus- 1930 lar ile gelen devlet ve hukumet propagandasi Soyadi kanunu- isimlerin "yan, of, ef , viç, is, dis , poulos, aki, zade, madumu, veled, bin” -oglu ile degistirildi. Ermenice, kurtce ve latince hayvan isimleri turkcelestirildi. Cografi isimler turkcelestirildi 1934 yerlesim kanunu, 2510 numarali kanun Madde 301 Varlik vergisi Egitim sisteminin turkcelestirilmesi Turkification- Wikipedia Goruldugu gibi turklesme/turklestirme; tamamen bati anlamindaki millilestirme temellidir. T.C. DEVLETI ONCESI TURKLESME/TURKLESTIRME YOKTUR. OLAN ZORLAMA MUSLUMANLASTIRMA UZERINEDIR.
-
Diktatör ve Hatay İli
T.C.Devleti'nin illerinden biri olan Hatay; ulkecografyasinin ornek gosterilebilecek tarihi ve sosyo-etik farklar olarak her turlu halklarin birarada yasayabildigi mozaik bir bolgedir. Sosyo-etik olarak hem etnik hem de dini temelde her turlu mozayigi barindirmaktadir. Son zamanlardaki bu bolgede yasanan olaylari gozlemledigimizde, soros ideolojisinin mikroatrimciliginin her turlu ayristirma, otekilestirme ve kiskirtma politikasi yaninda, bu bolgenin; Suriye temelinde ordan gelen ve emperyalizmin ve diktatorun her turlu besledigi yataklik ve yardim ettigi kisilerin de yerlestigi bir bolge oldugunu goruruz. El Nusra ve PYD'nin ve de O.S.O nun eli kanli teroristlerinin cirit attigi olay cikardigi her turlu yerli halklari tedirgin ve rahatsiz eden olaylarinin da merkezi oldugu gorulur. Reyhanli ve gezi parki halk direnisinde katledilen uc gencimizin de bolgesidir, Hatay. Eger hatirlanirsa, diktator bir konusmasinda Reyhanli bombali kastliaminda yasamlarini yitirenleri tek sosyo-etik kefeye koyarak "sunni" demisti. Peki, O.Dogu'ya en yakin komsu olan bu bolgemize, diktatorun bakis acisi nedir? BOP projesi temelinde kurulacak olan "buyuk kurdistan" bu projeye gore, Turkiye, Iran, Irak ve Suriye ulkelerini icermektedir. ABD/ISRAIL cikari ve gudumunde kurulmak istenen bu bolgenin; HATAY BOLGESI DISINDA DENIZE ACILIMI YOKTUR. Iste sir bu nedenden, Hatay Diktator acisindan GOZDEN CIKARILMIS BIR BOLGEDIR. Kurulacak "Kurdistan" in da deniz kapisi olacaktir. Bugun Suriye'nin Kuzeyinde hakimiyet catismasi yapan Kurdculuk ve seriatcilik temelli catisma da bu bolgede kimin hakim olacagi icindir. Diktator her iki terorist gruba da yardim ve yataklik yapmaktadir. Bugun Hatay'in Suriye topraklarinda gosterilmesi de, bu temelde cok manidardir. Gezi direnisi basladigindan beri, diktatorun polis terorunun hic bu bolgeden eksik olmamasi da bunu gostermektedir. Iste bu temelde en basta ulke toplumu ve farkli halklari olarak bu bolgeye ve farkli halklarina her turlu destek olmak, savunmak; en basta insanligin hak ve ozgurluk gorevidir. Cunku su an gorunen odur ki, bu bolgede yasam suren herkes hukumet devlet ve her turlu kurumundan saldiri gormekte ve distalanmaktadir. Diktatorun bu gudumlu politik cikarini desifre etmek ve karsi cikmak, her bir T.C.Devleti vatandasinin ve hak ve ozgurluk yanlisi olanin gorevidir. HATAY'A COGRAFI, TOPLUMSAL VE FARKLI HALKLAR VE KESIMLER OLARAK DESTEK OLALIM VE ONLARIN BU MUCADELESINI SAVUNALIM VE DESTEKLEYELIM.
-
"Siyasi" İslamın Katliam Bilançosu
.................................................. .. Müslüman dünyasındaki savaşlarda ölenlerin sayısı 4 milyon... Kayıp sayısı 200 bin... Ölen çocuk ve kadın sayısı 1.5 milyon... Tecavüz edilen kadın sayısı 500 bin... * Şimdi... Sıra Mısır ve Suriye’de... * 63 Müslüman ülkenin bir tekinde insan hakları, çağdaş yaşam, modern hukuk, adam gibi demokrasi var mı?.. Yok... Birbirlerini kestikleri yetmiyormuş gibi egemenleri çağırıyorlar yardıma... “Siyasi İslam” adı... muhalifgazete.com/haber/7 Fazla soze gerek varmi? Acaba psikolojide "kendi varligini yok eden ve bunun icin de emperyalizm ve onun her turlu kan emici guc ve otoritesinden yardim ve yataklik alan ve her daim kendi varligini yok etmek icin eylem ve propaganda yapanin" bir adi var mi? Yalniz burada en onemli farkindalik, YAPAN ILE YAPTIRAN ARASINDA. Cunku yapan yok oluyor, yaptiran besleniyor/palazlaniyor. Emperyalist zihniyetin icyuzunu bundan daha acik ve net gosterebilecek baska bir ornek var mi?
-
Diktatörün ve AKP'nin Geleceği Kendi Elinde
Bilindigi gibi, AKP T.C. temelindeki 1980 askeri darbe sonrasi taninan hak ve ozgurluklertemelinde carpik demokrasi ile secimleri kazanmisti. Demokrasinin sadece secim kazanimi ile sinirli oldugunu algilayan AKP bundan sonra kendini her konuda tek yetkili gorerek ulkedeki butun devlet ve hukumet guc ve odaklarini kurum ve kuruluslarini kendi politik/ideolojik algisi temelinde PARTILESTIRMIS ve toplumuna ve farkli halklarina onlarin her turlu hak ve ozgurlugunu hice sayarak kendince olunmasi gerektiginin emirlerini yagdirdi. Politik bir komplo ile muhaliflerini ve eski T.C. devleti anlayisini susturdu ve hapsetti. Buraya kadar ne iktidar ortagi cemaatciler ile ne de emir aldigi ve gorevini yaptigi emperyalizm ile de bir sorunu yoktu. Libya'da "gec kaldi" Suriye'de "erken davrandi" ve gezi parki halk direnisinde de en buyuk hatasini TOPLUMU VE FARKLI HALKLARINI KARSISINA ALARAK OTEKILESTIREREK VE DISTALAYARAK VE DE BU TEMELDE DE DEVLET TERORU ILE BASTIRMAK ISTEYEREK YAPTI. Misir'daki kankasinin da askeri darbe ile iktidardan indirilmesi ile YALNIZ KALDI. Emperyalizmin en onemle ustuinde durdugu nokta, KENDI EMIR ERI IKTIDARLARININ TOPLUMUNUVE FARKLI HALKLARINI KARSISINA ALMAMASIDIR. Iste diktatorun iktidarliginin bu temelde surup surmeyecegi, yukaridaki paragrafa baglidir. Zaten bu konudaki her turlu cemaat ile ayrisma da, bunun saglanmasi icindir. AKP bunu saglayamazsa, IKTIDAR DA KALAMAZ. Boyle bir durumda iktidar ortagi olarak ipleri elinde bulunduran cemaat en buyuk adaydir. Cunku cemaat ile gostermelik parlementonun hic bir partisinin bir anlasmazlik sorunu yoktur. AKP basta diktatoru olmak uzere kendi basina buyruk olarak toplumu ve farkli halklarini karsisina almaya devam eder ve bugunku AYRISTIRMA/OTEKILESTIRME/DISTALAMA politikasini surdururse; iktidar koltugu tehlikededir. Gerci su an ilk planda Suriye vardir ve bu konuda iktidarin cemaat kanadi ile arasinda bir anlasmazlik yoktur. Bu ayrica AKP'nin yaptigi ERKEN SURIYE CIKISININ da SURIYE SALDIRISI ile yerine geleceginin bir gostergesidir. Bu boyle devam ettikce de orada burada bombalar patlasa da, Turkiye'nin O.Dogu batakligi henuz soz konusu degildir. Sadece El-Nusra'yi diktator memnun etmezse, ordan; O.S.O.'nu memnun etmese ordan, PYD ve PKK'yi memnun etmezse de ordan ulke ve toplumumuz bazi insanlikdisi teror uyarilari ile sarsilabilir. Reyhanli gibi. Tabi burada kimi ne kadar ve nasil memnun edecegi direktifi onemlidir. Aksi bir kayim, diktator ve partisini tekrar EMIRLERE UYMAMAKTAN cealandirabilir. Kisacasi Diktator, Saddam ya da U.B.Ladin gibi "ben artik kendi basima bir gucum ve istedigimi yaparim" dusuncesine girer ve bunu uygular ve de bu uygulama onu kullananlarin cikari ile ters duserse, sonu Saddam ve U.B.Ladin gibi olabilir. O yuzden DIKTATORUN GELECEGINI TAYIN ETMEK KENDI ELLERINDEDIR. Aksi, Turkiye ile ilgili emperyalizmin alacagi ve cikarini koruyacagi yeni hedeflere gebedir. Unutulmasin ki, Menderes'i Ozal'i, Ocalan'i, F.Gulen'i Demirel'i ulke tarihine sokan emperyalizmdir. Yenilerini devreye sokmak ve eskisini harcamak konusunda da cikarina ters bir sey olur ya da onlar aklinca palazlanir ve kafa tutarsa, emperyalizm onu harcamaktan da hic cekinmez. Cunku emperyalist zihniyette cikari elde etmek yolunda her turlu insanlikdisi dusunce ve davranis guc ve otorite kullanimi ve orgutlenme mesru ve mubahtir.
-
Halkın İktidar Paradoksu/çıkmazı
Bilindigi gibi ortacagda toplum ve farkli halklari suru psikolojisi korku felsefesi ve biat kulturu temelinde iyici sindirilmis ve susturulmusken, kullanilan bir iki deyim/soylem vardi. "Kral oldu , yasasin kral" Gelen agamiz , giden pasamiz" Gunumuzde ise basta O.Dogu'da devam eden bu ortacag zihniyetinde, halkin butun bu baskilara zorlamalara ve yasaklara ragmen; emperyalist zihniyetin kendi cikari dogrultusunda mikroayrimci kiskirtilmasi ile; Toplumsal butunluk temelinde halklar bolunmuslugunde iktidar savaslarina donustu. Yani halklar bizzat bu iktidar savaslarinda kutuplasarak ve biribirini otekilestirerek yer aldi ve almakta. Tabi her birinin ideolojik inancsal dogrusu temelinde. Bu acidan bakildiginda ve bu iktidar savaslarina biraz oto demokratik parlemento kandirmacali cok partili v.s. bir acilim verildiginde, yukaridaki soylem su sekle donustu. "Senin kralina olum , yasasin benim kralim" "Senin kralin iktidardan inecek, benim kralim iktidara gelecek" Seklinde bir soyleme donustu. Evet krallardan biri gider digeri gelir ve ustelik bunlar toplumsal bunyedeki kutuplasma savaslari ile olur. Bazan asker araya girer ve kralligini ilan eder. Peki eskiden, biatci suru psikolojisi korku felsefesi temelindeki toplum ve halklari bu kral savaslarina sessiz ve suskun kalirken ve gidene uzulur, gelene sevinirken; bugun ne degisti? Bugun degisen bu pasif toplum, kendi bunyesinde farkli ve kutuplu aktif iktidar savascilarina donustu. Katletti/katledildi , oldu/olduruldu, iskence yapti/gordu kisaca kendisine iktidarda degilken ne yapilmissa , kendi iktidara geldiginde de ayni seyi otekilestirdigine yapti. Peki nedir buradaki paradoks? Buradaki paradoks, pasifkende bugun farkli kutuplarla aktifkende, sadece iktidarlari yasatti ve yasatiyor. Kendisi ister iktidari destekleyen ister iktidari devirmek isteyen halk olsun; ne kazaniyor? Aci , olum , katliam , aclik , yoikluk , yoksulluk, ezilmislik , insanlikdigi bir yasam disinda. Kendi destekledigi iktidar da , desteklemedigi iktidar da ona ancak bunu yasatiyor. Yani kopruyu gecene , oylari alana v.s. kadar onu kullaniyor ve iktidara geldiginde de sadece iktidarinin despotlugunu diktatorlugunu otokrasisini dayatiyor. Bunu hangi iktidar mi yapiyor, hangisi yapmiyor? O.Dogu ulkelerinin yakin tarihine bakarsaniz ve bugun Misir'da , Lubnan'da, Suriye'de olani; dun Libya'da, Irak'ta Afganistan'da olani degerlendirirseniz; ne demek istendigini algilayacaksiniz. Kisaca bilinc ve farkindalik olmadikca, kralin "ciplak olmasi/ciplakliginin ortaya konmasi" maalesef yeni krallari giyinik olarak algilatiyor , taki o kralin ciplak oldugu algilanana ve iktidara yeni CIPLAKLASTIRILACAK OLAN GIYINIK BIR KRAL getirene kadar.
-
Dine İnanılmaz, Din Uygulanır
Din kavrami ile ilgili kullanilan fiilde ve eylemde, gozlemledigim kadariyla yanlis bir fiil kullaniliyor. Bu fiil Inanmak. Halbuki din icin kullanilacak olan fiil uygulamaktir. Inanmak beynin bir fonksiyonu ve genelde eyleme ve dusunceye davranisa acilan bir fiildir. Din ise somut, dinine gore sartlari olan dunyevi ve sistem/duzen temelinde bir uygulamalar butunudur. Burada bir kisinin dindarligi ya da dinsizligi INANCTAN DEGIL, UYGULAMADAN ortaya konur. Yani bir kisi DINININ GETIRDIKLERINI UYGULUYORSA, DINDAR; HERHANGIBIR DININ GETIRDIKLERINI UYGULAMIYORSA DA, DINSIZDIR. Burada herhangibir dinin getirdiklerini uygulamanin nedeni, her bir uygulayana gore degisir. Bunun nedeni dinin yaraticisi olabilir, yasam sonrasi amaci tasiyabilir, korku olabilir ya da tamamen aileden gelen bir biatin sorgusuz devamidir. Mesela, Islam dinine baktigimizda; sartlari ISLAMIN ŞARTLARI 1-Kelime-i şahadet getirmek (Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu). 2-Namaz kılmak. 3-Oruç tutmak. 4-Zekat vermek. 5-Hacca gitmek. Iste burada bir inanc yoktur ve sadece uygulama vardir. Bu uygulamanin nedeni, imanin sartlari olabilir, ya da dinin yaraticisi ve yasam sonrasi ya da korku olabilir. Iste Islam dinini uygulamak ve dindar olmak, yukaridaki 5 sartin uygulanmasi ile belirlenir. Bunlarin HICBIRINI UYGULAMAYAN DINDAR DEGIL, DINSIZDIR. Zaten temelde kisinin bu sartlari kendi algisinca ve duzeyince uygulamasi ve bu uygulamanin ona yeterli olup olmamasi, imanin sartlari ile kendisinin yaptigi mukayeseye basglidir. İMANIN ŞARTLARI 1-Allah'ın birliğine inanmak. 2-Meleklere inanmak. 3-Kitaplara inanmak. 4-Peygamberlere inanmak. 5-Ahiret hayatına inanmak. 6-Hayır ve şerrin Allah'dan geldiğine inanmak. Iste INANC BURDADIR. Yani burada uygulamali bir sart yoktur, sadece beynin yukarida belirtilenlere inanci yeterlidir. Iste bu temelde islam dini HEM INANCSAL HEM DE UYGULAMALIDIR. Deizmden de INANCTA DEGIL, UYGULAMADA FARKLILASIR. Cunku deistin bir dini uygulamasi yoktur. Varsa, zaten deist olamaz; teist olur. Kisaca herhangibir inanca bir uygulama eklemek teizmdir, inanc uygulamasiz ise deizmdir. Toplumumuzda islamin uygulamali hic bir sartini uygulamayan bir suru inancli vardir. Yani Imanin sartlari onu inancli yapar. Bunun tek biri bile yeterlidir. Cunku hic birisi DUNYEVI DEGILDIR. Yani sekuler degildir. DUNYA OTESI dir. Dunya otesi veya doga ustu temelde fizik otesi bir inanc icin, herhangibir uygulama yapmak, kisiyi dindar yapar; uygulama yapmamak ta dinsiz yapar. Dindarin inanclisi teist, dinsizin inanclisi da deisttir. Buradaki dinsiz "herhangibir dini ve dini uygulamasi olmayan" demektir. Inanc konusu ise herhangibir fizik otesi(aklin yaratimi soyut varliksal) ya da teolojik (tanrisal varliksal)/ontolojik(somut varliksal) yaratici, tanri, akilli tasarimci v.s. temelli INSANOGLU DISINDAKI BASKA BIR FENOMENE INSANOGLU BEYNININ HER TURLU ZIHINSEL YETISINI EKLEMEK ve EKLEDIGI FENOMENDE BOYLE BIR OZELLIK/OZNELLIK OLDUGUNA INANMAKTIR. Aslinda imanin sartlarinda da INANCSAL CELISKI vardir. İMANIN ŞARTLARI 1-Allah'ın birliğine inanmak. 2-Meleklere inanmak. 3-Kitaplara inanmak. 4-Peygamberlere inanmak. 5-Ahiret hayatına inanmak. 6-Hayır ve şerrin Allah'dan geldiğine inanmak. Yukaridaki sartlardan, 3. su INANCSAL DEGIL, SOMUTTUR. Burada denmek istenen kanimca, "Kitaplarin icinde yazilanlara inanmak" olabilir. Yukaridaki sartlardan 4.su de INANCSAL DEGIL, SOMUTTUR. Yani tarihte yasadigi soyleyen bir kisiden bahseder. Burada da denmek istenen kannimca "peygamberlerin yazdiklarina/soylediklerine inanmak" olabilir. Zaten diger sartlarda, BU 3. VE 4. SARTLARA BAGLIDIR. Yani kitaplarin icinde yazilanlara ve peygamberlerin soyledikleri/yazdiklarina INANMAMAK otomatikman, diger sartlari da, inanctan kurtarir ve islamin uygulamali sartlarina da gerek kalmaz. Demekki islam dininin ve inancinin ana temeli "kitaplarin icinde yazilanlara ve peygamberlerin soyledikleri/yazdiklarina INANMAK" ta temellesir.
-
Toplumu ve Farklı Halklarını "Kışkırtma" ve Bilinçlendirme Farkı
Bilindigi gibi emperyalist zihniyetin basta O.Dogu olmak uzere bir ulkeye saldirirken en basta gelen propagandasi "oraya demokrasi getirmek" masali olmasi ve bunun icin de kendi cikari temelinde belki de "sut liman" olan bir ortami her yonteme basvurarak ve her yontemi mesru ve mubah kilarak uygulamasidir. Suriye'yi ele alalim. Su an orada yuzlerce bolge ici ya da disi teroristler, rejimin basi Esad'a karsi bir savasim surdurmektedir ve bunu da aldiklari her turlu yardim ile yerine getirmektedir. Ayrica bu savasimda, toplum ve farkli halklari da her turlu yasam hakkini kaybetmektedir. Peki, soralim. Suriye'de bati icerikli bir demokrasi var midir? yoktur. Peki, toplum ve farkli halklari bu olmayan demokrasiden "memnun mudur?" memnundur ki, Esad'a karsi ayaklanmiyorlar. Burada celiski gibi gozuken bir durum dogmaktadir. Suriye toplumu ve farkli halklari; evrensel hukuk insan haklari ve hak ve ozgurlukler olarak, demokratik bir yasami hak ediyor mu? Evet. Cunku onlar da insanoglu. Peki bu farkli halklar, ulkelerinde bir demokratik rejimin olmadiginin farkinda ve bilincinde mi? Hayir. Olsalar, zaten Esad'akarsi mucadele verirler. Iste burada onlara bu demokratikligi getirmek adina, emperyalist cikarin uygulamasindan farkli ne yapilabilir? Yani bir topluma demokrasiyi DISARIDAN BASKI VE ZORLA GETIRMEK MI, YOKSA ONLARI BU KONUDA VE DEMOKRASIYI ISTEME TEMELINDE BILINCLENDIRMEK MI GEREKIR? Iste zaten her turlu guc ve otorite ile basa gecmek isteyen her turlu ideolojik inancsal dogrularin da sorunu tam buradadir. Sonucta bir izmin boyle bir demokrasi getirmesi ile, emperyalizmin yaptigi arasinda; ne fark vardir. Tabiki fark yoktur. Sadece cikarlar farklidir. Yalniz ikisi de TOPLUMUN VE FARKLI HALKLARININ ADINA KARAR VERMEKTEDIR. Halbuki toplumu ve farkli halklarini bilinclendirmek, demokrasi istemini onlarin KENDI ADINA KARAR VERMESINI GETIRIR. Iste tum dunyanin ana sorunu budur. TOPLUM VE FARKLI HALKLARI ADINA MI HAREKET ETMEK, YOKSA ONLARI BILINCLENDIREREK ONLARIN KENDI ADINA MI HAREKET ETMESINI SAGLAMAK? Ilki her zaman emperyalizmin cikarina islemis ve sadece bir cikar mucadelesi olmustur. Bunun ne temelde ne izm temelinde olmasi hic bir seyi degistirmez. Cunku TOPLUMUN VE FARKLI HALKLARININ ADINA DAVRANILMISTIR. Iste bir yerde devrim icerikli her turlu hareketin tutarli olmamasinin temeli de, TOPLUM ADINA YAPILMASIDIR. Sonucta devrimi ya da hareketi TOPLUM KENDI ADINA YAPMAMISTIR. Iste bu da bizlere TOPLUM ADINA DEVRIM YAPMAYI DEGIL; TOPLUMU KENDI ADLARINA DEVRIM YAPMAK ICIN BILINCLENDIRMEYI ogretir.
-
Osmanli'dan AKP'ye
Birincisi, bu baslikta tarihte olmuslugu degerlendirecegim. Yani tarihte olan ne ise, onu bir taraf temelinde "iyi/kotu-dogru/yanlis" olarak yorumlamayacagim. Osmanli devletinde etik temelde iki ana ayrim vardi. "Musluman/gayri musluman" Bu ayrim temelin de gayri musluman olarak degerlendirilenleri "musluman yapmak" uygulamasi, devsirme yontemi ile gerceklesiyordu. Gayri muslumanlar ise, devlet olarak "ikinci sinif vatandas" temelinde, yasam suruyordu. Osmanli topraklarinda olan bugunku Turkiye disinda kalan topraklarda ayni ayrim soz konusuydu. Osmanlida, etik olarak milli ya da etnik algisi yoktu. Emperyalizm, Osmanli'ya karsi ortak savas baslattiginda, amac; Osmanli'yi her turlu parcalamak ve nufussuz, onemsiz ve hatta kukla bir devlet olarak birakmakti. Tarihe baktigimizda, bati yakasindaki etnik isyanlarinyaninda, O.Dogu'da sinirlarin emperyalistler tarafindan cizildigini, siniri cizilen ulkelerin ise, oyle ya da boyle emperyalizme yonetim olarak baglandigini goruruz. Bu konuda, Suriye, Irak, Lubnan, Urdun gibi ulkelerin nasil kurulduguna bakmakta yarar var. Toprak olarak, emperyalizmin disinda, kalan topraklardan kendine toprak isteyen tek ulke, Osmanli'dan bagimsizligini alan Yunanistan olmustur. Emperyalizmin ve Yunanistan'in disinda; Osmanli'ya savas acan diger bir guc te Kuvay-i milliye'dir. Tarih bize gostermistir ki, bu uc gucun ORTAK NOKTASI, OSMANLI IMPARATORLUGUNA SON VERMEKTIR. Iste kurtulus savasi, bu acidan, "Osmanli'dan kurtulus" savasidir. Burada Ataturk'un her turlu pragmatisizmi, bu temeldedir. Bunun icin de, milliligi secmistir. Yani, Osmanlida olan MUSLUMANLIGI TURKLUK ILE OZDESLESTIRMIS, AYRICA GAYRI MUSLUMAN AYRIMI YERINE, TURKLESTIRMEYI TERCIH ETMIS. Osmanli'daki dini etnik ayrimciligi, T.C.'de milli etnik butunluge tasimistir. Bunun icin de kendince gereken pragmatisizmi, tarihsel donem olarak, uygulamistir. Bugunku AKP'ye gelindiginde, Burada Ataturk'ten farkli olarak, Birincisi etik temelde dine ve sunnilige donulmustur. Ikincisi, birlestirme yerine, sunni ve gayri sunni ayrimciligi yapilmaktadir. Ucuncusu, sunniler turk ile ozdeslestirilmektedir. Dorduncusu etik temeldeki bu dini mezhep ayrimciligi bir toplumsal ideoloji politika olarak dayatilmaktadir. Laiklik-teokrasi yani din devletine Demokrasi-Otokrasi yani tek adam yonetimine Toplum ve farkli halklari-cemaati ummete Cumhuriyet-Otokratik teokrasiye donusturulmek istenmektedir. Buradaki ana sorun ve celiskiler, etik olarak toplumsal yonlendirmededir. Yani ne muslumanlarin hepsi turktur. Ne gayri muslumanlar turklestirilebilmistir. Ne muslumanlarin ve de turklerin hepsi sunnidir Ne de gayri sunniler, turklestirilebilmis/sunnilestirilebilmistir. Ne turklestirilmek istenenlerin, etnik kokeni turktur Ne de turklerin hepsi musluman ve de sunnidir. Kisaca, bugunku topraklar her etik yonuyle farklilaklar gostermektedir. Bir kisi, turk olabilir, ama; sunni ve hatta musluman olmayabilir. Bir kisi sunni olabilir, ama; turk olmayabilir. Bu temelde ne MUSLUMAN-TURK OZDESLESMESI, NE SUNNI-TURK OZDESLESMESI, NE HERKESI SUNNILESTIRME, NEDE TURKLESTIRME YONLENDIRIMI GECERSIZ, UYGUNSUZ VE ZORAKIDIR.
-
Sosyo-Etik Sorun-GayriTurkluk ve Gayri Sunnilik
Bugun, T.C.Devleti sinirlari bunyesinde yasamis ve yasamakta olan toplumun, tarihte iki ana etik sorunu olmustur. Bunlardan tarihi onceligi ve ilki-gayri sunnilik Digeri T.C. tarihi ile baslatilan-gayri turkluktur. Halbuki cografyamiz ve toplumumuz, tarihin her doneminde; hic bir zaman bir teklik yasamamis ve YARATILAN BU IKI GAYRILIK, toplumumuzun hem ana sorunu olmus, hem de politik/ideolojik olarak devleti ve hukumeti ele geciren iktidarlarin oy ve duygu somurusu olarak kullanilmis, ayrica ulke toplumunu her turlu ele gecirmek adina da, batinin ve emperyalizmin; ulke temelinde her turlu kaosu, karmasayi, mikroayrimciligi yaratmak ve kullanmak adina, elinde bir koz olmustur. Sonucta bu yaratilan gayrilik sorunu, ve sosyo-etik algisizligi ulke ve toplumda yetisenlerin yasam ve iliski olarak, ayristirmasi, otekilestirmesi, distalamasi ve GAYRILERIN GAYRILIKLERININ ASIMILIYESI/ADAPTASYONU temelinde zorlanmasi, baski altina alinmasi v.s.; kisaca hak ve ozgurluklerinin ihlali ve hatta yasam hak ve ozgurluklerinin ellerinden alinmasi ile sonuclanmistir. Bu gayridisi "beyaz turk/musluman/sunni" toplumsal yonlendirme ve yaptirimlarini toplum cografi, tarihi ve sosyo-etik farklarin varligi temelinde istememis ve mucadelesini surdurmus ve surdurmektedir. Burada yapilmasi gereken, basta cografi toplumsal ve tarihi sosyo-etik farklarin farkina varmak ve H ER BIR SOSYO-ETIK FARKIN DIGERINI DISTALAMADAN, OTEKILESTIRMEDEN, KARSISINA ALMADAN; onun ile mucadele, savasim "ust/hakim" saglamasi yerine, icsellestirmesi ve her bir farkin, kendinden farkini saygi ile karsilamasi, her birinin kendininkini talebi yaninda, digerini savunusu, destegi v.s. bu cografya ve toplumda birlikte yasamak icin tek gecerli tutarli ve olmasi gerekendir. O yuzden kim bu farkta, kendinini etnik ya da dini/mezhepsel "beyaz" olarak algiliyor ve digerlerinden "ustun" onlara "hakim" goruyorsa, kendini oturup sorgulasin Cunku bu ulke ve toplumu tarihin hic bir doneminde BEYAZ VE ONUN USTUNLUGUNU/HAKIMIYETINI SAGLAYAMAMIS VE SAGLAYAMAYACAKTIR. Cunku, ulke ve toplumu tarihin her doneminde RENKLI VE CESITLI SOSYAL BIR TOPLUM OLMUSTUR. Beyaz da bir renktir, ama; sadece DIGER RENKLER ILE BIRLIKTE YASAYABILIR. Herseyi BEYAZLAMAK, SONUCTA BEYAZINDA SONUNU Getirir. Beyaz, diger renkler ile vardir ve onlar varsa, varligini korur.
-
Teror Toplumu Olma Tehlikesi
Aslinda bir kavramin ne anlam ve icerik icerdigini, degistirmek; bir yerde toplumu yonlendirmek ve yapilandirmak ile mumkundur. En kisa tarihimize bakalim. Terorist olarak bilinen ve bu temelde bir cezaya carptirilan A.Ocalan, bu vasfini taki Ergenekon politik duzmecesi aciklanana kadar korudu. Sonra ne oldu? TSK'nin basi olan eski GenelKurmay Baskani yani teror ile mucadele eden en yetkili mevki ve sahibi, terorist suclamasi ile, Ocalan ile ayni kefeye kondu. Boylece neye teror dendigi, terorizmin ne oldugu, kimin terorist oldugu aslinda anlam ve icerik degistirmese de, buyuk bir algi kaosu yaratti. Diktatorun son zamanlarda uyguladigi politikayi da biliyoruz, kisaca kendinden taraf olmayan ve de kendine karsi soylem ya da eylem yapan bir kisi grup v.s. rahatlikla "terorist/teror orgutu" olarak dillendiriliyor ve suclaniyor. Diktator zaten her turlu soylemi ve uygulamalari ve devletinin ve hukumetinin her turlu uygulamasi zaten teror estiriyor. Devlet yetkililerin soylemleri polis ve her turlu diktator emrindekiler teror estiriyor, bir de diktator, kendine karsi gelen her bir soylem ve eyleme terorist/teror damgasi vuruyor. Bu isin konu ve kavramin Turkiye ici yonu. Gelelim disina, Suriye'de otokratik Esad'i devoirme adina basta emperyalizm olmak uzere, diktator dahil; bir suru ic yani O.D.kokenli ve dis yani dunyanin baska bolgelerinden para ile tutulmus teroristler, her turlu yarsim ve yataklik temelinde hem kendi aralarinda hem de Esad'a karsi teror estiriyorlar. Kendini ve kendine karsi herkesi terorist yapan diktator'de bu envayi cesit teror orgutlerinew yardim ve yataklik yapiyor. Ulkede egitiyor, tedavi ediyor ve tekrar Esad'a karsi terore yolluyor. Bunun disinda, Suriye ile Turkiye arasinda bir sinir yok gibi, kah orgutlu teroristlerin her bir cesidi, her turlu olanak temelinde Turkiye'nin dort bir yaninda rahatca geziyor ve teror estiriyor. Suriye'den gelen multeciler, bulunduklari bolgelerde halka yonelik her turlu teror estiriyor. Daha dun uyusturuculara karsi cikan halkin uzerine silahli teroristler saldirdi, sinir kapisindaki bolgelerde yasayan halkin terorden bir guvencesi yok. Her gun seken bir mermi fuze v.s. birini olduruyor ya da yaraliyor. Reyhanli katliami hala guncel. Ulkenin cesitliu bolgelerinde patlamalar oluyor, eli sallamali guruh sokaklarda teror estiriyor. Kisaca Suriye'deki dini mezhepsel ya da etnik kokensel teror orgutleri ve teroristler, Turkiye'yi yol yapmis durumda. Kisaca diktator ve karsitinin teror damgasi verdiklerini siralayalim. PKK, DHKP-C, PYD, OSO, El-Nusra, gezi eylemcileri, Diktatore karsi olan her soylem ve eylem, sivil polisler, eli sallamalilar, Taraftar gruplari, Uyusturucu ceteleri, v.s. belkide su an cesitlilik ve cokluk temelinde Turkiye cografyasi terorun ve terorizmin/teroristin yatagi. Iste butun bu kaos ve karmasa da, ULKE TOPLUMU TEROR TOPLUMU OLMA ILE YUZYUZE. Bu da kimin kime korku saldiginin tartismasi bir yana, KORKU SALAN TOPLUM VE ULKE konumuna bizleri getiriyor. Turkiye KORKUYE olma yolunda ilerliyor. Yani KORKUYE TERORISTAN'i ya da TERORIYE KORKUISTAN'i
-
"Modern" İslam
Bugun dunyada basta emperyalist zihniyetin her turlu cikarina ulkelerini bilincsizce terk eden, Islami ulkeler; sadece INSANLIK DRAMI VE INSANLIK SUCU YASAMAKTADIR. Bunun en buyuk ana nedeni bireysel bilinc yoksunlugudur. Yani Islam dinini uygulayan ve Islamin sartlarini uygulama adina kendini adamis ve teslim etmis iman temelli inanclilarin , algilamasi gereken; "TANRISI ILE KENDI (KUL) ARASINA BASKA BIR KIMSENIN GIREMEYECEGI ve HER BIR KULUN SADECE TANRISINA HESAP VERECEGI" algisi oldugudur. Bu su demektir. "Ben bir inanir musluman olarak tanri ile aramdaki iliskiyi kendim saptarim. Bu ayni zamanda benim baskalarinin tanri ile olan iliskisine karismamam demektir." Iste MODERN ISLAM BUDUR. Bu islam sosyo-etik bilinc ve farkindalik tasir. Cunku bu algi ve bilinc ayni zamanda "sadece musluman olana degil , musluman olmayana da karismamak" demektir. Cunku herkes kendi tanrisi ile olan her turlu iliskisinde kendinden sorumludur ve kimse kimsenin inancini tanrisi adina degerlendiremez. Bunu bir atasozu ile dile getirirsek "her koyun kendi bacagindan asilir" Yani oteki dunyada, herkes kendi yaptiklari olarak degerlendirilecektir. Bu "modern" islam algisi ve bilinci, HERKESI SADECE KENDINDEN SORUMLU/YUKUMLU TUTAR. Cunku bu algida baskasinin inancina mudahele etmek bir gunahtir. "Modern" Islamda her turlu dini uygulama ve inanc sadece ve sadece kisiye aittir ve bu onun hak ve ozgurlugudur. Bu ne politikaya ne de ideolojiye baskalarina mudahele adina tasinamaz. Iste "yaratilani sevmek, yaratandan oturu" tam da budur. "Tanri ile kul arasina kimse giremez" tam da budur. "Herkes bu ve oteki dunyada sadece kendinden sorumludur" iste budur. "Modern" Islamin hak ve ozgurlukler evrensel hukuk ve insan haklari adina musluman olmayanlar ile birlikte yasayabilmesi ancak bu algi ve bilinc ile mevcuttur. Aslinda "modern" Islam en basta, "Islamin ve imanin sartlari"nda gorunur. İMANIN ŞARTLARI 1-Allah'ın birliğine inanmak.-inandirmak, ya da baskalarini da inanmasi icin zorlamak yok. 2-Meleklere inanmak. 3-Kitaplara inanmak. 4-Peygamberlere inanmak. 5-Ahiret hayatına inanmak. 6-Hayır ve şerrin Allah'dan geldiğine inanmak. Kisaca "inanmak" sadece bir kisiye yoneliktir. Baskasini icermez. Baskasinin inanci da tanri katinda kimseye bir sey kazandirmaz. Ayrica bir kisi baskasinin baskisi zorlamasi ve korkusu ile inaniyorsa, bu onun inanci degildir ve gecerli degildir. Birkisi kimsenin baskisi altinda kalmadan kendi istegi ile inanirsa, ancak imanin sartini yerine getirmis olur. Cunku BURADAKI IMAN KISININ KENDI IMANININ SARTIDIR VE HERKES TE KENDI IMANI VE SARTINDAN SORUMLU/YUKUMLUDUR. ISLAMIN ŞARTLARI 1-Kelime-i şahadet getirmek (Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu). "Getirmek" yani kisiye yonelik. Getirtmek temelli baskasini icermiyor. 2-Namaz kılmak. -Kisinin kendisinin namaz kilmasi, baskasina kildirtmak degil 3-Oruç tutmak. -Kisinin kendisinin oruc tutmasi, baskasina tutturmak degil. 4-Zekat vermek. -Kisinin kendisinin vermesi , baka birine verdirtmek degil 5-Hacca gitmek.-kisinin eger ekonomik gucu el verirse yine kendisinin gitmesi , baskasini zorlagoturmek degil. Gorundugu gibi islam dini ve uygulamalarinin sartlari Sadece KISISELDIR. Baskasina yaptirmayi , yapmaya zorlamayi ve baski yapmayi kisaca TANRI ILE BASKASININ ARASINA GIRMEMEYI aciklar. O yuzden islam dini ve uygulamasi toplumsal degil sadece KISISELDIR. Diger her bir inanc gibi sadece kisiyi ilgilendirir ve onun hak ve ozgurlugudur. Baskasina karismak, baskasini zorlamak, baskasina baski yapmak ya da mudahele etmek; hem Islam inancinda gunahtir , hem de hak ve ozgurluk ihlalidir. Goruldugu gibi Islam ve imanin sartinda Ozel olarak Muhammed ve Kuran'da yer almaz. Demekki bu konularda kisiseldir. Isteyen istedigi zaman okur ya da Muhammed ile ilgili ogrenir v.s. Hic kimse hic kimseye "kuran'i oku/uygula" v.s. diye dayatamadigi gibi; kendi okudugunun algisini baskasina da empoze edemez. Herkes kendince ister okur ve istedigi gibi de algilar. Iste bu temelde hic bir musluman, hic bir muslumana "Inanc budur, boyle yapilir/uygulanir" diye dayatamaz. Bunu yaparsa Allah'ina sirk kosmus olur ki, bu en buyuk gunahtir. Kimse kimseye "Allah boyle diyor/boyle istiyor" temelli kendi algisini zorlayamaz. En basta kendi "yanlis" anlamis ve gunah isliyor, olabilir. Iste bu sekilde kendi gunahini baskasina da isletmek, gunahi iki katina cikarir. Bu her sure v.s.icin gecerlidir. Hic bir musluman, kendi mezhebinin en dogru oldugunu da iddia edemez. Cunku onun Allah'i katinda boyle bir ayrim yoktur. Dolayisi ile kimse kimseye kendi mezhebini de dayatamaz. Herkes kendi algisi bilgisi inanci ile basbasadir ve Allah ile olan iliskisinden kendi sorumludur.
-
Bağımlılık ve Bağlılık Farkı
Dunyadaki 20. yuzyildan baslayarak ve giderek 20. yuzyilin ortasinda hiz alan bilgi caginda, her turlu kavram ve bu kavrama verilen anlam ve icerik; o eski klasik "bu budur/degildir" sabitliginden kurtulmus ve analojik ve mana/anlam cikarma temelinde mantiksal olarak; algi ve bilince bagli olarak degisime ugramistir. Bu temelde daha once de aciklandigi gibi, turkce dili bu gelisimi uygulayamamis ve cagin gerisinde kalmistir. Bu acidan, konuya girmeden once uzelerek ve ozur dileyerek; ingilizce kokenli uc kelimenin kavramlarini konu ve kavramlari baslik olarak aciklamak adina vermek zorundayim. Turkce de farklari bilinc ve algi olarak pek bilinmeyen ve algilanmayan bu uc kavramin ingilizceler; INDEPENDENCE, FREEDOM ve LIBERTY dir. Turkce de bu uc kavrami ortak veren bir kac kelime vardir; bunlar da; OZGURLUK, HURRIYET ve SERBESTLIKTIR. Insanogluna gelindiginde, insanoglu; zihinsel ve davranissal olarak BAZI SEYLERE BAGIMLIDIR VE BU SEYLER DE BIR SEYLERE BAGLIDIR. Burada ilk once bagliligi ele alalim. Sorumuzu soralim HERHANGI BIR SEYE BAGLI OLMAYAN BIR SEYIN VARLIGI MUMKUN MUDUR? Iste bu soruya verilecek yanit cok onemlidir. Diger bir sorumuz HERHANGI BIR SEYE OLAN BAGIMLILIKTAN KURTULMAK MUMKUN MUDUR? Bu soruyu daha derinden soyle sorabilitr ve ilk sorumuz ile bir bag kurabiliriz. HERHANGIBIR SEYE OLAN BAGIMLILIKTAN KURTULMAK ONUN BAGIMLI OLDUGU BAGI KOPARMAK MIDIR? Ya da, BASKABIR BAGA BAGLANARAK, ONUN BAGIMLILIGINA GECMEK MIDIR? Sorularimizi sitemize de uygun olarak din kavrami ile ozellestirelim ve soralim. ilk sorumuza gore; HERHANGI BIR SEYE BAGLI OLMAYAN DININ VARLIGI MUMKUN MUDUR? DINE OLAN BAGIMLILIKTAN KURTULMAK, ONUN BAGIMLI OLDUGU BAGI KOPARMAK MIDIR? Ya da, DINDEN BASKA BIR BAGABAGLANARAK, DININ YERINE ONUN BAGIMLILIGINA GECMEK MIDIR? Peki madem baska bir seye baglanarak, dinin bagimliligindan kurtulmak, ya da dinin bagimli oldugu bagi koparmak; baglanilan seyin bagimliligina gecmek oluyorsa; O zaman; ilk soruya yanitimiz; HERHANGIBIR SEYE BAGLI OLMAYAN BIR SEYIN MUMKUN OLMADIGI/VAR OLMADIGIdir. Yani bagimliliklardan bagli olduklari baglar kopartilarak kurtulunabilir, ama bu kurtulus sadece adi gecen bagimlilik ile ilgilidir. Cunku bu kurtulus baska bir bagla baskabir bagimliliga gecmek demektir. Iste ingilizcede ki independence kelimelisin anlami budur. Yani BAGIMSIZLIK SADECE VE SADECE O SETDEN BAGIMSIZLIK VE BASKA BIR SEYE BAGLILIK demektir. Mesela dinden bagimsizlik bu bagimliligi saglayan bagi koparmak ve yeni bir bagimlilik ve bag kurmak ile mumkundur. Mesela bu bag ve bagimlilik bilim ve bilimsellik olabilir. Iste diger ingilizce kavramlar, freedom ve liberty ya da turkceleri, ozgurluk hurriyet ve serbestlik bu temeldedir. Yine ayni ozele yani dine donersek; Dine bagimsizlik demek, DINE BAGIMLI OLANLARIN HAK VE OZGURLUGUNU TANIMAK VE TEMSIL ETMELERINE IZIN VERMEK DEMEKTIR. Yani burada DINE BAGIMLILIGIN HAK VE OZGURLUK OLARAK BAGIMSIZLIGI/HURRIYETI SOZ KONUSUDUR. Dinden bagimsizlik/ozgurluk demek, DINI BAGIMLILIGA SAHIP OLMAMAK VE DINI BAGIMLILIGI SAGLAYAN BAGI KOPARMIS OLMAK demektir. Iste burada BASKA BIR BAGIMLILIK VE BAGLILIK soz konusudur. Bu da BILIM VE BILIMSELLIK olabilir. Ya da ateizm nonteizm olabilir. Burada bahsedilen bagimsizlik ya da bagliligin hak ve ozgurlugu ingilizcedeki libery ile aciklanir. FREEDOM ise tamamen farklidir. Yani ORTADA BIR BAGSIZLIK vardir. Ben bunu ayni ozel kavram olan dinde soyle ifade ediyorum. DINDISILIK. Yani ne dine bagimlilik, ne dinden bagimsizlik ne de bagimli ya da bagimsizligi saglayan DIN BAGI olmamasi. Kisaca din kavraminin her turlu anlam ve iceriginin kisice beyninde yasaminda davranisinda v.s. yer almamasi. Yani DINDEN SERBESTLIK. Iste serbest dusunce bu temeldedir. Yani bir serbest dusunurun din ile bir bagi da yoktur, bagimliligi da yoktur. Iste ancak bu bilinc ve algi, dine bagimli olanlarin hak ve ozgurlugunu tanimada bir sorun gormez. Kisaca serbest dusunur, ozel bir konu ve kavramdan zihniyet ve davranis olarak serbesttir ve bu kavram onun icin yasam ve iliskisinde bir bag tasimamaktadir. Yalniz bu kisi, DINDISI OLABILMEK ICIN, BASKA SEYLERE BAGIMLI VE BAGLIDIR. Ornek yine bil;im ve bilimsellik olabilir. Baslikta adi gecen kavramlari ve verilen uc FARKLI KAVRAMIN BIRIBIRINDEN OLAN FARKININ FARKINA VARMAK VE ALGILAMAK VE DE BILINCINE VARMAK; iste bu 20. yuzyilin ortasi ile hizlanan analojik ve mana anlam cikarma mantigi ile bir konu ya da kavramin BIR BAG TEMELINDE o kavrama verilen anlam ve icerige BAGLIDIR. Eger BAGLAR VE BAGLILIKLAR FARKLI ISE, VERILEN ANLAM VE ICERIKLER DE FARKLI OLUR. Bagimli ve Bagli Toplumlar Yukaridaki aciklama temelinde, algisal ve bilinc duzeyi olarak iki ana toplum vardir. ETIK TOPLUMU BIREY TOPLUMU Etik toplumu da ikiye ayrilir. DIN TOPLUMU MILLET TOPLUMU Birey toplumu da ikiye ayrilir OZGUR BIREY TOPLUMU SERBEST BIREY TOPLUMU Etik toplumu ETIGE BAGIMLI VE ETIK BAGI OLAN TOPLUMDUR. Tarihsel olarak, bu etik eger din ise; toplum dini teokratik, otokratik/demokratik dini devletli toplum; eger bu etik deger, millet ise, toplum milli otokratik/demokratik milli devletli toplum olur. Ulke ve toplumumuz bu iki etik arasinda bir git-gel yasamaktadir. Birey toplumu ise, toplum ne dini ne de milli etik deger olarak bir bagimli devlete sahip degildir ve bu degerler bireysel bagimlilik temelinde evrensel hukuk ve hak ve ozgurlukler guvencesindedir. Demokrasi de, insan haklari da evrenselhukuk ta esitlik te, adalet te ancak BIREY TOPLUMUNDA MUMKUNDUR. Cunku DINI/MILLI VESAYET DEVLET ELI ILE UYGULANMAZ. Bireyler de birbirlerinin etik bagimlilik ve baglarina mudahele etmezler ve karismazlar. Herkes birbirini BU ETIK DEGERLERI ILE KABULLENIR. Serbest birey toplumu ise, henuz yeryuzunde herhangibir cografya da toplumsal olarak bilinen ve uygulanan bir toplum degildir. Cunku toplumsal algi bilinc gelisimi; ETIK BAGLARDAN HENUZ KURTULMAMISTIR. Sadece ETIGE BAGIMLILIK HAK VE OZGURLUGU VERILMISTIR. Serbest birey ise, boyle bir baga ve bagimliliga sahip bir birey degildir. Bagi ve bagimliligi Bilim, Bilimsellik, Mantik, Sorgulama v.s. uzerinedir.