evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Tevbe Suresi/Ayet 111
Cesaret kavrami birey bilincinde olur. Kuldaki ya da kendini bir ideolojik inancsal etik izmsel degere adamis bir sartlanmisbilincalti etkisindeki ise, cesaret degil; "sadece degerinin esiri olmak" tir. Tabi evrensel hukuk insan haklari hak ve ozgurluklerin talebinin savunu ve desteginin nasil bir mucadele gerektirdigini de birey bilincine ermermis olan beyinler algilayamaz. Ben ne material ne mental ne de dogal zihniyetten bahsetmiyorum. Benim bahsettigim insansal zihniyettir.
-
Hz. Muhammed tarih boyunca nasıl tasvir edildi?
Figure 6. Ka‘ba, al-Darir, Siyer-i Nebi (The Biography of the Prophet), Istanbul, Ottoman lands, 1595-96. TOPKAPI PALACE LIBRARY
-
Hz. Muhammed tarih boyunca nasıl tasvir edildi?
Figure 5. The Prophet Muhammad receives revelations at Mount Hira, al-Darir, Siyer-i Nebi (The Biography of the Prophet), Istanbul, Ottoman lands, 1595-1596. TOPKAPI PALACE LIBRARY
-
Hz. Muhammed tarih boyunca nasıl tasvir edildi?
Figure 2. Black ink sketch of the Prophet Muhammad enthroned, Iran, 14th century. STAATSBIBLIOTHEK ZU BERLIN Figure 3. Isaiah’s vision of Jesus riding a donkey and Muhammad riding a camel, al-Biruni, al-Athar al-Baqiyya ‘an al-Qurun al-Khaliyya (Chronology of Ancient Nations), Tabriz, Iran, 1307-8. Edinburgh University Library. EDINBURGH UNIVERSITY LIBRARY
-
Hz. Muhammed tarih boyunca nasıl tasvir edildi?
Figure 4. The Prophet Muhammad sits with the Abrahamic prophets in Jerusalem, anonymous, Mi‘rajnama (Book of Ascension), Tabriz, ca. 1317-1330. TOPKAPI PALACE LIBRARY The Charlie Hebdo killers were operating under a misapprehension. TOPKAPI PALACE LIBRARY Figure 1. The Prophet Muhammad enthroned, surmounted by angels, and surrounded by his companions, Firdawsi, Shahnama (Book of Kings), probably Shiraz, Iran, early 14th century. FREER/SACKLER MUSEUM OF ASIAN ART/SMITHSONIAN INSTITUTION
-
Hz. Muhammed tarih boyunca nasıl tasvir edildi?
Charlie Hebdo katliamı sonrası gündeme gelen 'Hz. Muhammed'in resmedilmesi' tartışmalarına ilahiyatçılardan farklı yorumlar geldi. Rengin Arslan BBC Türkçe (16 Ocak 2015) Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo'ya yönelik saldırının üzerinden dokuz gün geçti. Ancak hem olayın etkileri hem de yarattığı tartışmalar sürüyor. Üstelik derginin yeni sayısında Hz. Muhammed'i hicvetmese de resmeden bir çizim basması, bu tartışmaları daha da alevlendirdi. Peki Hz. Muhammed'in yüzünün resmedilmesi dinen yasak mı? Bu yasağa ilişkin referanslar neler? Bu soruların yanı sıra bir başka soru: Muhammed Peygamber tarih boyunca nasıl tasvir edildi? Yüzü hiç tasvir edilmedi mi? İslam sanatı tarihinde peygamberin yüzünün gösterildiği az, yüzünün gizlendiği ama bedeninin temsili olarak resmedildiği çok sayıda minyatür var. Klasik resim sanatı anlamında örnekler olmasa da, 13. yüzyılın başlarından itibaren özellikle Hz. Muhammed'in gökyüzüne yükseldiğine inanılan Miraç'ı betimleyen pek çok eser bulunuyor. Bunların varlığını nasıl açıklamalı? Önce ilahiyatçıların görüşleriyle başlayalım. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. İlhami Güler, böyle bir yasağa ilişkin Kur'an-ı Kerim'de bir ayet olmadığını söylüyor. Bunun yanında bir hadis ile ilgili "sadece rivayetler" bulunduğunu belirtiyor. Ancak İslam'ın ilk dönemlerinde putperestliğe geri dönüş tehlikesine karşı bir tutum olduğunu belirtiyor: "Bununla ilgili ayet yok, hadis yok. Sünni usule göre bir şeyin haram edilebilmesi için o şey ile ilgili Kuran'da bir ayet ya da hadis olması lazım. Kur'an'da yok ama hadiste resmin yasak edildiğine dair rivayetler var. Genel olarak alimlerin izahatına göre tekrar puta tapmaya geri dönmemek için Hz. Muhammed erken dönemde bunu söylemiş olabilir." 'Sünni mezhebine göre insan tasviri yasak' Güler, bu "tehlike" geçtikten sonra "İslam tarihinde resim sanatının genel bir kural halinde yasaklanması benim anladığım bir şey değil (...) Benim kişisel kanaatim şu, şirk tehlikesi ortadan kalktıktan sonra resim veya heykelin uzun süre yasaklanmasını yanlış buluyorum. Çünkü bu sanatlar insanın yaratıcılığını geliştiren en temel sanatsal etkinlikler." diyor. Yeni Şafak gazetesi yazarlarından, İslam üzerine kitap ve makaleleri bulunan Müfid Yüksel ise bu görüşte değil. Sorum üzerine "Sünni mezhebine göre insan tasviri yapmak yasak." diyor. Topkapı Sarayı'nın arşivinde de bulunan ve farklı kütüphanelere dağılmış olan Hz. Muhammed'in tasvir edildiği minyatürlerin ise İran yani Şiilik kaynaklı olduğunu söylüyor ancak bir detaya dikkat çekiyor: "İran coğrafyasında ise eskiden minyatürler yapılırdı. Yüz hatlarının tam görünmemesi şartıyla minyatürlere izin vermişler. Bu sanat Osmanlı'ya da geçmiş" bilgisini paylaşıyor. Bu yasağın kaynağının ne olduğunu sorduğumda ise İslam hukukunda din ve dünya işleriyle ilgili ana kaynaklardan yararlanarak konulmuş olan kuralların bütünü olarak tanımlanan fıkıha işaret ediyor Yüksel: "Fıkıh kaynakları bunu kesin bir şekilde dile getiriyor." diyor. Resim sanatına da benzer bir bakış açısı getiriyor. Burada çizilenin Hz. Muhammed olup olmaması ayrımını yapmıyor. "Tam bir insan tasviri yapmak konusunda dini otoriteler tam izin vermiyor. Özellikle cinsellik içeren şeylere zaten izin vermiyor. Vücudu tam olarak gösteren, açık gösteren şeylere izin vermiyor." diyor Yüksel. İlk minyatürler 13. yüzyıldan Peki sanat tarihi bu konuda bize ne söylüyor? Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünden Prof. Dr. Serpil Bağcı Türkiye'de minyatür sanatını en iyi bilen isimlerden biri. 16. yüzyılda İran'da yayınlanan bir el yazmasında, Miraç'ı tasvir eden bu resim yer alıyor. 16. yüzyılda İran'da yayınlanan bir el yazmasında, Miraç'ı tasvir eden bu resim yer alıyor. Hz. Muhammed'in tasvirlerinin 13. yüzyılın başlarından itibaren görüldüğünü söyleyen Bağcı, "Daha sonra İran coğrafyasında yapılmış bir sürü kitapta hem Hz. Muhammed'in yaşamıyla ilgili imgeler var hem Miraç tasvirleri var. Bunlarda yaklaşık 15. yüzyıl sonlarına kadar yüzü açıkça betimleniyor." diyor. Osmanlı'da ve Sünni toplumunda yüzünün betimlenip betimlenmediğini sorduğum zaman ise, "Betimlenmemiş. Zaten Sünni dünyada resim az. Osmanlı'da yüzü hiç betimlenmemiş. Yüzü hep peçeli." diye yanıtlıyor. Osmanlı'daki durumu ise özel olarak şöyle açıklıyor: "Herhangi bir Osmanlı haminin sipariş ettiği ve Osmanlı'dan bir sanatçının yaptığı resimlerin hepsinde yüzü örtülü." Özellikle Şiilerin Hz. Muhammed'in yüzünü betimlediği yönündeki görüşlere ise katılmıyor: "Tam tersini düşünüyorum. (16. yüzyılda kurulan) Safevilerden itibaren, yani Şiiliğin devlet dini olmasından itibaren peygamber daha belirgin, erişilmez bir kutsallık kazanıyor. Bundan önce sıradan bir kişi. Sıradan bir kişi olduğu için yüzü de resmediliyor. Ama ne zaman ki mukaddes birisi oluyor, üstün bir nitelik kazanıyor ondan sonra artık yüzünü örtüyorlar." Elit tabaka için Aynı soruları İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Sanatları Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hilal Kazan'a da soruyorum. Kazan öncelikle yayımladığı bir makaleye yönlendiriyor beni. Makalesi "İslam dininde resim ve resim yapma, daima tartışılan, yeri tespit edilememiş nazik bir konudur. Bu hassasiyete binaen bütün Müslümanlar Hz. Peygamber'in tasvirini yapmamak ve yapılmaması gerektiği hususunda çok dikkatlidirler" cümlesiyle başlıyor. Doğuda ise dini resim geleneğinde bu tasvirlere 1307 yılında rastlandığını aktarıyor. Ancak yine de yüzünün hatlarının belirli olarak çizilmesinden kaçınıldığını söylüyor. Peki bu minyatürler halkın arasında yaygın mıydı? Kazan'ın yanıtı "Hayır" oluyor ve bunların sadece elit tabaka için yapıldığını aktarıyor. "Hz. Muhammed'in resmedilmesi özelinde ise hep yüzü peçeli/perdeli" diyor Kazan ve bu tür minyatürlerin en yaygın olduğu devrin de 16. yüzyıl olduğunu söylüyor. İlahiyatçıların ve sanat tarihçilerinin aktardıkları böyle. Konuya getirilen yorumlar birbirinden farklılık gösterse de anlaşılan o ki tarihte Hz. Muhammed'in yüzü yaygın olmasa da tasvir edildi ve bunun örnekleri farklı müze, koleksiyon ve kütüphanelerde bulunabiliyor.
-
Tevbe Suresi/Ayet 111
Koktenciligin degersel yanasimi olarak etik temelli degerinin, dini/mezhepsel ya da milli/kokensel olmasi arasinda hic bir fark yoktur. Herkes canini ancak o da isterse kendi icin verebilir. Herhangibir fizik otesi ilah ya da soyut bir deger icin can vermenin tek nedeni, birey bilincinin olmayisidir.
-
Sokak kedisi terk edilmiş bebeği donarak ölmekten kurtardı
Rusya'da yaşanan olayda sokağa terk edilen bir bebeğin hayatı, sokak kedisi sayesinde kurtuldu. RADİKAL - Rusya ’nın Kaluga bölgesindeki Obninsk şehrinde terk edilen bebeği ölümden kurtaran sokak kedisinin hikayesi, herkesi çok etkiledi. Daily Mail ’da yer alan habere göre Obninsk şehrindeki bir apartmanın sakinleri, 2 gün önce bir kedinin acı acı miyavladığını duydu. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışan sakinler, apartman boşluğundaki kediyi fark ettiler. Daha sonra kedinin bulunduğu yere giden apartman sakinleri, burada bir de bebekle karşılaştı. Bebeğin kedi tarafından çevrelendiği fark edilirken, kedinin yaptığı asıl fedakarlık ise sonra ortaya çıktı Marsha adlı tekir türü kedinin, bir kutunun içine bırakılan bebeği saatlerce hayatta tuttuğu anlaşıldı. Havanın eksilerde seyrettiği apartman boşluğunda bu fedakar kedi, bebeği ısıtmak için uzun süre uğraş vermişti. Donmakta olan bebeği çevreleyerek donmasını önleyen kedi, ağladığı zamanlarda da onu sakinleştirmek için de yüzünü yaladı. Apartman sakinlerinden Nadezhda Makhovikova REN TV’ye yaptığı açıklamada acı dolu bir kedi miyavlamasını duyunca merdiven boşluğuna baktığını belirtti ve ekledi: “Aşağıya indiğimde ağlayanın bebek olduğunu gördüm.” Sağlık görevlisi Vera Ivanina ise kedi Marsha’nın anaç tavrını şu sözlerle anlattı: “Biz bebeği alırken kedi Marsha çok endişeliydi. Miyavlayarak arkamızdan koşuyordu.” Central European News’a açıklama yapan hastane sözcüsü dışarıda saatlerce kalan bebeğin Marsha adlı kedi sayesinde zarar görmediğini, bu yüzden Marsha’ya minnettar olduklarını söylediler. Sadece 2,5 aylık olduğu ortaya çıkan bebek hastaneye götürülerek sağlık kontrollerinden geçirildi. Temiz kıyafetler ve bir paket bebek bezi ile soğuğa bırakılan bebeğin saatlerce dondurucu soğukta kalmış olmasına rağmen gayet sağlıklı olması herkesi şaşırttı. Apartman sakinleri tarafından beslenen Marsha, Rusya’nın yeni kahramanı oldu. Polis ise, bebek hastanedeyken ailesini bulmaya yönelik çalışmalara başladı.
-
Azulejos - Matematik Oyunu
-
Charlie Hebdo
Cumhuriyet'i hedef gösteren Davutoğlu bu sorulara ne diyecek? Charlie Hebdo'dan karikatürler yayımlayan Cumhuriyet Gazetesi'ne yönelik AKP'lilerin linç girişimi başlatmasının tartışmaları sürerken CHP'li İhsan Özkes, Başbakan Davutoğlu ve AKP'lileri twitter hesabından bombaladı. CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes twitter hesabından Davutoğlu ve AKP'lileri bombaladı. Özkes; 17 Aralık ses kayıtlarında "AKP'lilerin yaptıkları açıklamalarla dini değerlerle dalga geçmesine "Bu Bakara iyi makara" diyene neden sessiz kaldın Davutoğlu!, "Allah'ın tüm vasıflarını kendisinde toplayan bir lider var" diyen AKP milletvekiline niçin AKP'liler gıkını çıkarmadılar?" diyerek soru bombardımanına tuttu. Davutoğlu bu ne çelişki İşte İhsan Özkes'in o tweetleri: "Kimse bu ülkede Peygamber Efendimize hakaret edemez" Davutoğlu "Bu Bakara iyi makara" diyene neden sessiz kaldın Davutoğlu! "Oğlum ben her gün her cuma bir tane ayet sallıyorum" diyene AKP'liler niye sessiz kaldılar? "Bizim rahmetimiz gazabımızı aşacaktır" diyene AKP'liler niye ses çıkarmadılar. 'Peygamber gurura kapıldı biz kapılmadık' şeklinde söyleyene AKP'liler niye çıtını çıkarmadılar. "Eşcinseller de imam olabilir" diyen AKP'liye niye AKP'liler bir şey demediler. "Hz. İbrahim tabii ki benim, Hz. Muhammed ise en küçük kardeşim" diyen AKP Milletvekiline AKP'liler niçin tepki göstermediler? "Başbakanımız bizim için adeta ikinci Peygamber gibidir" diyen AKP'liye AKP'liler neden bir şey demediler? "Başbakanımıza dokunmak bile bence ibadettir" diyen AKP Milletvekiline neden bir şey demedin ey Davutoğlu? "Allah'ın tüm vasıflarını kendisinde toplayan bir lider var" diyen AKP milletvekiline niçin sesini çıkarmadın ey Davutoğlu? Mehmet Metiner: "Biz inançlı insanlarız değil mi; Cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede 'akrabalarını koru kolla' ayeti okunur" GAZETECİ: "O zaman siz bu ayet doğrultusunda mı torpil yapıyorsunuz?" Metiner: "Vallahi sen Allah'ın ayetine bile karşı geliyorsan ben sana ne diyeyim" AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan: "Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler"
-
Sanatsal Kritik / Eleştiri mi, Yoksa Hakaret mi?
Mesela basliktaki soruya yanit verme Adina, tarihteki O.Hayyam'in asirlar once yazmis oldugu dortlugu degerlendirebiliriz. Evet bu dortluk, bir sanat temelli siir olarak bir kritik/elestiri midir? Yoksa, belirli bir dinin degerlerine yonelik yapilmis bir hakaret, bu dine bagli sosyal toplumu kin ve nefrete yonlendiren dusmanlik tesviki iceren bir suc mudur? Diger bir deyis ile, O.Hayyam bu dizeleri ile hak ve ozgurlugunu mu dile getirmistir, yoksa belirli bir din ve inancin hak ve ozgurlugunu mu ihlal etmistir? Bunu aslinda siire yonelik olarak ta aciklayabiliriz. Yani tum olasiliklari kullanarak; Birinci olasilik, "evet "kerhane/meyhane" dir, cunku..... Ikinci olasilik, "hayir, "kerhane/meyhane" degildir, cunku...
-
Sanatsal Kritik / Eleştiri mi, Yoksa Hakaret mi?
Herhangibir dusunce ve davranisin, bir elestiri mi? yoksa bir hakaret mi olarak algilanacagi bu en son yasanan C.Hebdo karikaturleri ve sonrasi gelen katliamlarla tekrar guncellik kazanmistir. En basta elestirinin kisinin kendi uzerinde yapabilmesi yani oz elestiri yonu vardir. Hakaret ise bir kisinin tamamen baska bir kisiye yonelik ifadesi ya da davranisidir. Once kavramlarin bilinen anlam ve iceriklerine bakalim. Elestiri- Bir insanın, bir eserin, bir konunun doğru ve yanlış yanlarını bulunması amacıyla incelenmesi işi, tenkit muaheze, kritik Özellikle bilginin temellerini ve doğruluk durumunu inceleme, sınama, yargılama Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik. Burada bir sey cok onemlidir. Sanat icerikli, yani yazi, siir, muzik, resim, heykel, karikatur ve benzeri sanat etkinlikleri ile dile gelen elestiriyi cok iyi algilamak gerekir. Basta ortaya sanat eseri ile bir elestiri ya da kritik koyabilmek, bilgi algi bilinc ve farkindalik gerektirir. Buradaki "dogruluk/yanlislik" tabi ki sanat eserini ortaya koyan ve ortaya konmus sanat eserini algilayan acisindan goreceli ve degisken olabilir. Yalniz elestiri ya da kritik te bazi onemli noktalar vardir. Her seyden oince evrensel hukuk insan haklari ve ozgurlukleri acisindan, direk olarak bir kisiye ya da kitlesellesmis bir degere yonelik olmamasi ve de ortada aciklayici dusundurucu sorgulatici bir icerigi olmasi gerekir. Tabi ki buradaki bir ana sorun da, kisinin sadece kendisine yonelik degil, degerlerine yonelik her turlu onun algisindaki olumsuz elestiriyi sanki kendi kisiligine gibi algilamaktir. Burada dil uslubu olarak elestiri temelinde direk bir yonelis olmamali, sadece konu ve kavram kimseye mal edilmeden ve yonlendirilmeden ortaya konulmalidir. Elestiriyi daha bir detaylandirmadan once, hakaretin ne olduguna bakalim. Hakaret- Küçüklük. İtibarsızlık. Hor ve hakir görmek. Küçümseme. Küçük görme. Tâzimsizlik, Mehane, kakanç, taşlama Onur kırma, onura dokunma, küçültücü söz veya davranış Kisaca bir kisiyi ya da bir kitleye mal olmus degeri asagilamak. TCK. MADDE 125 5237 S.lı Türk Ceza Kanunu MADDE 125 Hakaret (1) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi (3) Hakaret suçunun; a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde 2- KANUNLAR a- Türk Ceza Kanunu (5237 sayılı) 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu ile ayrımcılıkla ilgili bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bunların başında ise kanunun uygulanması sırasında ayrımcılığın yasaklanmasıdır. 3. maddenin 2. fıkrasında: “Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.” denilmektedir. Ceza Kanunu’nun bir diğer düzenlemesi ise ayrımcılığı başlı başına bir suç haline getirmesidir. Madde metni biraz karışık ve kapsamı dar olsa da geçmişe nazaran oldukça ileri bir düzenlemeyi yansıtmaktadır. Ancak madde içeriğine bakıldığında maddenin pratikte kullanılması çok mümkün gözükmemektedir. Yine de Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü 122. madde ile ilgili istatistik toplamaya başlamıştır. 2006 ve 2007 yıllarında bu madde yalnızca bir kez gündeme gelmiştir. “Ayırımcılık Madde 122- Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak; a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hallerden birine bağlayan Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden, c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen, Nefret söylemi bağlamında değerlendirilebilecek bir maddeye de bu konuda toplumda oluşabilecek kin ve düşmanlığın önüne geçmek için TCK’da yer verilmiştir. TCK’nın 216. maddesine göre, ırkçı veya başka biçimde ortaya çıkabilecek çeşitli hakaret içeren veya şiddete yönelik, ifade ve hareketleri kamu düzeni için tehlike doğurduğu veya açık ve mevcut bir tehlikenin ortaya çıktığı durumlarda cezalandırmaktadır. Bu maddenin eski düzenlemesi genellikle düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlama amaçlı kullanılmışsa da özellikle maddenin 2. fıkrası farklı etnik kökene ya da din veya inanca sahip toplumsal grupları yoğun olarak hedef alan söylemler için de kullanılabilmesi mümkündür ve bu amaçla olumlu bir düzenleme olarak kabul edilebilir. “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama Madde 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması (2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, (3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, ” Goruldugu uzere hakaretin iki yonu var, birincisi; kisiye direk yonelik ya da kisinin degerine direk yonelik Ikicisi de; Sosyal olarak belirli bir degeri sahiplenmis halka yonelik nefret kin ve tahrik edici soylemler. Simdi elestiri ile hakaret arasindaki farklara bakalim. Elestiri- Burada soylenen ya da yazan haber, yalan haberdir. Cunku..... Bu dusunce ve davranis sekli psikolojide sapiklik olarak aciklanir, cunku..... Hakaret- sen/bu gazete yalancidir. Sen bir sapiksin. A sahsi sapiktir. A sahsi yalancidir A dini/inanci/milliyeti v.s. sapik bir dindir. Kisaca dilde mevcut olan bir kavramin bir elestiri olarak kullanilmasi ile, bu kavramin bir kisiye/degere ya da kitleye mal olmus bir degere yonelik hakaret olarak kullanilmasi ya da bu kavramin kullaniminin deger bazinda bir ayrimcilik olmasi ve bu ayrimciliga maruz kalan sosyal topluma yonelik kin, nefret soylemi olmasi ya da dusmanliga alenen tahrik edici olmasi farkli seylerdir. Iste burada yine bu farki ortaya koyacak olan elestiri ya da kritize etme icerikli bir hak ve ozgurluk kullanimi mi, yoksa; hakaret, kin ve nefret dusmanliga tahrik edici olarak hak ve ozgurluk ihlali mi oldugudur. Tabi burada kavrama ya da konuya politik cikar olarak bakmak, zaten adil olmayacaktir. Burada adilligi saglayacak olan kavrama kullanimina etik olarak bakmak ve "bu soylem v.s. bir hak ve ozgurlugun dile gelisi mi, yoksa baskasinin hak ve ozgurlugunu ihlal mi?" olarak ve de bakanin hic bir tarafin tarafinda olmamasi soz konusudur. Herhangi bir dine inanca ya da o dine ait degerlere yonelik bir kritik ve elestiri de sanatin hangi dali ile olursa olsun, bir hak ve ozgurluk ihlali olmadigi gibi, aksine; hak ve ozgurlugun dile gelimi vardir. Herhangibir dine, inanca ya da o dine ait bir degerlere yonelik bir hakaret, ya da kin/nefret soylemi olmasi ayrimcilik yapilmasi ve bu soylemin muhatabi olan sosyal toplumu dusmanliga tahrik edici olmasi ise hak ve ozgurluk olmadigi gibi, aksine; hak ve ozgurluk ihlalidir. Dedigim gibi fark tamamen adil insani esit hak ve ozgurluk baglamindaki taraf olmadan konuya bakis acisinda yatar. Yoksa bir seyin hak ve ozgurluk kullan imi mi, yoksa hak ve ozgurluk ihlali mi oldugu politik cikar olarak sadece taraflilik icerir. Bu da zaten basta hak ve ozgurluk ayrimciligi demektir. Iste politikanin ideolojik inancsal izmsel tarafindan bakis ile, etigin ayrimsiz, adil esit ve insani yonden bakis farki da budur. Sonucta degerler ile ilgili her turlu yasak, sadece o degeri one cikaran sosyal toplumu baglar. Elestiri ve hakaret ise evrensel hukukun insan haklari hak ve ozgurlukleri ile belirlenir. Bugun tum tarafli ideolojik inancsal izmsel yayinlar sadece kendi tarafindan baktiklarindan, kendinden olmayanlar ile ilgili her turlu aciklamalarinda aslinda hakaret mi yoksa elestirimi yapmaktadirlar? Yani hak ve ozgurluklerini mi kullanmakta, yoksa baskasinin hak ve ozgurlugunu mu ihlal etmektedirler. Mesela tum dini rehber olan kitaplara ya da soylemlere aciklamalara v.s. bu temelde etik olarak bakmak gerekir.
-
Sessizce katledilen karikatürist: Naci El Ali
Bu mesajda yazacaklarim hic bir sekilde basligi acan yazar arkadasa ve de actigi konuya yonelik degildir. Aksine kendisine boyle bir baslik actigi icin de tesekkur ediyorum. Benim deginercegim konu ise bu haberin tamamen su an diktatorun yardakcisi olan "yeniakit" in bir haberi olmasidir. Bilindigi gibi yeni akit cumhuriyeti de hedef gostermistir. Aklinca yeni akit burda politika yapmakta ve "C.Hebdo katliamlarina sahip ciktinizda, neden Filistin'li karikaturiste sahip cikmiyorsunuz?" cunku siz de Israil'i savunuyorsunuz" gibi ustelik katledilen bir karikaturisti alet ederek bu haberi yapmaktadir. Etik olarak evrensel hukuk, insan haklari ve hak ve ozgurlukler olarak ayni insanlik bilincindeki bir beyin zaten bu katliamdan haberi oldugunda bunu kinamis ve dile getirmistir. Cunku katledilme konusunda politik cikar olarak degil; etik olarak davranmistir. Gonul isterdi ki yeni akit bu katliami aninda haber etsin ve politik cikar olarak kendince bir misilleme somurusu ile ilgili olarak kullanmasaydi. Iste politik ve cikarci yanasimin ic yuzu budur, kullandigi haberler bile insanlik Adina degil; bir politik cikar misillemesidir. Naci el ali'nin mossad tarafindan katledildigi dogrudur. Yalniz N.E.Ali, dendigi gibi sadece Israil ile ilgili karikaturler cizmemekteydi. Kendisi otarihlerde O.Dogu'daki tum arap yonetimlerinin de karsisindaydi. Asagida cizimleri ile ozdeslesmis "Hanzala gorunmektedir. Naci el-Ali Hanzala'yı, insanlığın Filistin'de yaşananlara sessiz kalmasından ötürü bir küskünlüğün ifadesi olarak sürekli sırtı dönük halde resmetmiştir ve Hanzala hep 10 yasinda yani N.E.Ali'nin Filistin'i terk ettigi yasta kalmistir. Filistin'in en ünlü sanatçılarından biri olarak kabul edilen Naci el-Ali, 40.000'in üzerinde karikatür çizdi. En önemli çizgi karakteri olan Hanzala, Filistin'in verdiği özgürlük mücadelesinin sembollerinden biri oldu. 22 Temmuz 1987'de Londra'da uğradığı bir suikast sonucu vefat etti. Suikastten Mossad sorumlu tutuldu. Ölümünden sonra Dünya Gazeteler Birliğince 'Golden Pen of Freedom' ödülüne layık bulundu. Ustelik bugun C.Hebdo katliamini lanetleyen T24 bundan iki sene once bu konuyu soyle islemistir. Hanzala ne zaman yüzünü dönecek? Tam 25 yıl önce (22 Temmuz 1987) dünyanın en değerli karikatür sanatçılarından biri, Filistinli Naci el Ali, çalıştığı Al Qabas gazetesinin Londra bürosuna doğru yürürken “kimliği belirsiz” bir saldırgan tarafından yüzünden vurularak ölümcül bir yara aldı. 5 hafta kadar hastanede bilinci kapalı biçimde sürdürdüğü yaşam mücadelesini 29 Ağustos’ta kaybetti. Hanzala yetim kaldı. Yani haber tam da katliamin oldugu tarihte yayinlanmistir. Hanzala ile ilgili olarak: Hanzala'nin sadece bir filistinliyi temsil etmedigi su cumlede yer almaktadir. "Hiç kimseye benzemez, fakat milyonların yüreklerine benzer. Çünkü o sade fakat mucizevidir, tıpkı bir somun ekmek gibi. (...) Ona yol gösteren insanî boyutundaki zenginliktir. Gerçekten de temiz bir insan, en komplike radardan bile daha yoğun bir hassasiyete sahiptir. Her türlü ihlali ve saldırganlık teşebbüsünü açık ve net bir biçimde kaydeder. Çünkü olağanüstü bir ferasete ve engin bir trajedi tecrübesine sahiptir. Gönlü geniş, mekânı dar, ağlaması kolay ve darbelere doymuş bir Filistinli. (...) Naci'nin Filistinlisi, sırf veraset yoluyla Filistinli olanlar değildir. Naci'nin bakışında tüm yoksullar Filistinlidir. Tüm mazlumlar, ezilenler, kuşatılanlar, gelecek ve devrim... Hepsi Filistinlidir." Yani hanzala tum hak ve ozgurlukleri dunyanin hangi cografya ve toplumunda olursa olsun, onlari temsil etmektedir. Konu ile ilgili olarak N.E.Ali sadece israil'i degil; araplari da karikaturize etmistir. Evet ayni C.Hebdo katliaminda yasamlarini kaybedenler gibi, mosad katliaminda yasamini kaybeden N.E.Ali'yi de ayni insani duygularla aniyor onu katledenler ile C.Hebdo'yu katledenler farkli etik degerlere sahip olsa bile, hak ve ozgurlukleri katlettigi icin de her ikisini de kiniyoruz.
-
Sosyalleşmedeki, Politika ve Etik Farkı / İlişkisi
Insanoglu, kisisel toplumsal ve de sosyal yasam ve iliski kurabilen bir fenomendir. Yalniz tarih boyu baktigimizda, insanoglunun; kisisellestigini ve toplumsallastigini gorebiliriz de, bir turlu sosyallesebildigini goremeyiz. Bunun ana temeli, insanoglunun evrimsel gelisim olarak beyninin kazandigi zihinsel soyutlama, soyut degerleme ve soyut degerlendirme yetisi ve ozelligidir. Iste insanoglu kendi turu bunyesinde bu soyutlama ve soyut degerleme/degerlendirme temelinde farklilasmis, bu farkliligi da ayrismaya ve bu ayrisimi da yoneten/yonetilen yonlendiren/yonlendirilen ikilemine guc ve otorite olarak tasimistir. Buradaki ilk ana sorun, insanoglunun kendi yarattigi bu soyut degerler eli ile kendini ve yasamini bunlara adamasi ve bunlar Adina turu bunyesinde savasmasi ve mucadele etmesidir. Buradaki en buyuk etken, bu farkli deger degerleme ve degerlendirmelerin; politik cikar temelinde getirdigi guc ve otorite baskisi, zorlamasi mudahelesi ve digger degerleri kendinden ayirarak kendi degeri temelinde elimine etme cabasidir. Iste hal boyle olunca, politik cikarda samimiyet, durustluk, hosgoru v.s. gibi etik ve insanlik iceren degerler aranmaz. Yani her turlu evrenselhukuk insan haklari hak ve ozgurlukler, politik cikar temelinde tum insanoglunu degil de; sadece politik cikarin gozettigini icerir. En yakin orneklerle dediklerimizi ortaya koyalim. Mesela Fransa'da 12 kisi "dini degerler ile alay ettig"i icin katledilirken, bir kisi "bakara/makara" diye dini degerler ile alay ettiginde kimsenin sesi cikmaz. Ayni sekilde Fransa yonetimi "ifade ozgurlu" Adina kendi ulkesinde milyonlari toplarken, ayni Fransa yonetimi Afrika'da O.Dogu'da saldiri duzenleyerek halkin yasam ozgurlugunu elinden alir. Baska bir ornek; Gezi bilincini destekleyen, Kobani eylemlerini desteklemez. Cunku politik ve deger ayrimciligi olarak cikarina tersduser. Mesela Turkmenlerin oldurulmesine karsi cikarken, ayni bolgedeki diyelim kurdlerin oldurulmesine sessiz kalir. Kendi politik cikarinda diyelim ses cikarirken, ISID'in ya da B.Haram'in yaptigi katliamlara sessiz kalir. Filistin icin ses cikarirken, ABD'nin Irak'taki yaptigi katliamlara sessiz kalir. Camilereayakkabi ile girildi diye karsi cikarken, Camide eylem yapanlar cami bombaliyanlar kuran yakanlara sessiz kalir. Bir ornegi de ikiz kulelerden verelim. 3 binden fazla kisinin olumunu protesto ederken, ayni kitle; Afganistan, Irak saldirilarina onay verir. Kisaca politik cikarda tutarli etik samimi durust v.s. bir karsi cikis ya da sessiz kalis mumkun degildir. Cunku her turlu deger sadece politik cikar temelinde degerlendirilir. Bu oyle hal alir ki, katledilenler bile; bu politik cikarin bir somurusu kullanim araci haline gelir. Ornekler hem yakin hem de gecmis tarihte o kadar coktur ki, isteyen soyle bir hafizasini zorlayarak; evrensel hukuk insan haklari ve her turlu hak ve ozgurlukteki bu ikiyuzlu cikarci dusunce ve davranisi gorbilirler. Halbuki etik olmak ise, tutarliligi, durustlugu, ve en basta insanligi gerektirir. Yani her turlu ve her bir deger olarak ellerinden yasam dahil her turlu hak ve ozgurlugu alinanlari ya da saldiriya baskiya ugrayanlari, katledilenleri kisaca kisiyi ya da ait oldugu sosyal halk grubunu onlarin degerlerine (milli dini v.s.) bakmadan ve kendi degerlerin ile (milli dini v.s.) mukayese etmeden hakve ozgurluk ihlallerini ortaya koyabilmek ise etik olandir. Yani her turlu hak ve ozgurluk ihlalinde, C.Hebdo, Isid'in katlettikleri, B.Haram'in katlettikleri, tum dinikoktenci terrorist gruplarin katlettikleri ya da baska temelli terrorist gruplarin katlettikleri, devlet terorunun katlettikleri, emperyalist saldirilarin katlettikleri, kisaca kim nerede katlediliyor ya da hak ve ozgurlukleri ellerinden aliniyor, saldiriya baskiya ugruyorsa bunun hangi degere sahip olup olmadigina bakmadan ve politik cikar ikiyuzlulugu yapmadan dile gelmesi etik olandir. Katledilen hak ve ozgurlugu ihlal edilen ve elinden alinan kim nerede ve ne degere sahip olursa olsun ayni insanlik ile degerlendirilmeli, katleden her kim nerede ve ne degere sahip ise de insanlik Adina dile getirilmeli ve kinanmalidir. Iste insanoglunun en belirgin yasam ve iliskisi olan sosyal yasam ve iliski ancak bu etik algi ile saglanabilir. Yani evrensel hukuk insan haklari ve hak ve ozgurlukler talep edenleri, savunanlari ve destekleyenleri bir yana; evrensel hukuk insan haklari hakve ozgurluk ihlal edenleri bir yana. Zaten tarih her zaman aslinda ancak politik olanin hukukunun hak ve ozgurlugunun hem ihlal edildigini hem de kendisinin bunu ihlal ettigini gosterir. Iste o yuzden de politik cikar savasi; bir guc otorite ve itidar savasidir. Cunku bu savasi kim kazanirsa, kendinden ve kendi degerinden olmayanin hukukunu hak ve ozgurlugunu ihlal edecektir. Bu acidan kisinin etik olmasi basta farkindalik ve bilinc gerektirir. Yoksa bukelemun gibi cikarina uygun hem kendi hak ve ozgurlugu ihlal edildiginde veryansin eder, hem de baskasinin hukuk ve hak ve ozgurlugunu ihlal ettiginde de ovunur. Ulke ve toplumumuz acisindan soyut deger degerleme ve degerlerndirme olarak politik cikarin elinde bir somuru araci olan iki ana deger; dini/mezhepsel ve milli kokensel degerlerdir. Zaten tarihte T.C. olarak bu iki degerden hangisi basta isedigerinin hak ve ozgurlugunu ihlal ettigini ve kendi bunyesinde de mezhep ya da koken ayrimciligi ve hak ve ozgurluk ihlali yaptigini gostermistir. Emperyalizm ise hic bir zaman etik degildir, sadece guc otorite ve iktidar temelinde cikarina bakar ve tum etik degerleri ve basta hak ve ozgurlukleri bu temelde ya kullanir propagandasini yapar, ya da saldirarak yok eder ihlal eder. Burada aci olan ulke toplumumun da bu oyuna gelmesi ve emperyalist yonetimine saldiri icin onay vermesidir. IsteFransa iki gundur O.Dogu'daki saldirisini artirmistir. ABD'de kendi kulelerini bilerek vurdurmasinin cikarini topumunun Afganistan ve Irak saldirilari destegi ile mukafatlandirmistir. Evrensel hukuk insan haklari ve hak ve ozgurlukleri insanligin butunlugu Adina talep edelim savunalimve destekleyelim. Bunu ihlal eden kaynak her ne olursa da her nasil ihlal ederse de ayrimsiz cikarsiz karsisinda olalim. Iste sosyallesmedeki etik olmak insanlik Adina budur. Aksi politikm cikarciligin ikiyuzlu durust olmayan cikarci bukalemunlugudur.
-
Charlie Hebdo
Eger bu sorunun yanitini tarihsel ve etik temelde cografi ve toplumsal yerlesim yeri Anadolu olarak ele alirsak; sorunun yaniti islama Anadolu cografyasinin bakisinda yatar. En kisa hali ile 1970'lere kadar uygulanmis olan "laik/deist muslumanlik" ki bu bir yerde bugunku "Antikapitalist muslumanlarin ya da laik muslumanlarin da bakis acisidir, kurana dayanmaz. Sadece islamin ve imanin sartlari disinda, etik uygulamalara dayanir. Oleni dini torenle gommek, mezar ziyaretleri, mevlitler, turbe ziyaretleri, dilekler, kurban ve seker bayramlari ozeldini gunler, dini ortamlarda kadinlarin basini ortmesi, sofrada besmele cekmek, mezar ziyaretlerinde fatiha okumak, sunnet olmak, haci/hocaya danismak, ozel namaz zamasnlari (bayram cuma v.s.) ve bunlara paralelolarak ta sartlarin uygulanmasinin kisisel algisi, oruc, zekat, hac, namaz, Bu durumdan da algilanacagi gibi, kuran okumak basta arapca bilmek ve kuran okumayi ogrenmis olmayi gerektirir. Zaten bunu yapabilen dindarlarda islama bagli olarak hatim indirirler. Bu sekildeki muslumanlikta "herkes kendine musluman" dir, herkesin Allah ile olan bagi ve iliskisi kendinedir ve kimse kimsenin muslumanligini degerlendirmez "her koyun kendi bacagindan asilir" atasozu bunu en iyi aciklar. Iste bu muslumanlik ayni zamanda musluman olmayani da oldugu gibi Kabul eder. "Herkes oldukten sonar Allah huzurunda kendi hesabini kendi verecek" der ve bir musluman kendi ya da baskasinin muslumanligini degerlendirmede kendinde bir hak gormez. Iste bu sosyal ve etik temelli fakat bilincsiz muslumanlik, Anadolu tarihinin tasavvuf muslumanligindan gelmektedir. Yani, Y.Emreler, Mevlanalar, P.S.Abdallar, H.B.Veliler, A.Yeseviler v.s. Yani Anadolu muslumanliginda sadece kisinin Allah ile ilgili kendi kurduigu bir yol (tarikat) vardir. Iste diyanet ya da din temelli profesyoneller bu cesit muslumanlarin "bu durumda ne yaspmam gerekir?" sorusunas dini yanit aldiklari kaynaklardir. Yani islam dininin musluman icin kaynaklari; imanin ve islamin sartlari aileden cevreden gelen gelenekler ve gerektiginde sorulup ogrenilecek kaynaklar. Allah'a iman ve inanc basta cennete gitmek ve cehenneme gitmemek temelindedir. Bu bir yerde geleneksellesmis korku ve suru psikolojisidir. 1970 ile baslayan ve 1980 ile belirlesen ise, Anadolu muslumanligi yerine Arap muslumanliginin yerlestirilme girisimidir. Burada en onemli fark, islamin inanctan politikaya ve dolayisi ile politik cikar baskisina muhakemesine zorlamasina ve mudahelesine tasinmasidir. Iste ancak bu temelde, yani toplumu dinilestirme ve yonetimi yonlendirimi dinilestirme temelinde kuran onem kazanir. Cunku bunu yapmak icin rehber kurandir. Iste rehberi kuran olmayan toplumumuz da, bu politik cikari uygulayanlarin her soyledigini ve yaptigini bu dinilesme temelinde bir cesit islam kabulu olarak alir. Boylece de kuran tartismasi baslar. Cunku cikarlar arasi fark dogmustur. Her dinci kesim ya da dinilesmekte cikar gorenlerin tek rehberi kurandir. Iste boylece kuranin sadece okunmasi degil, politik cikar olarak ne anlandigi ve uygulandigi devresi baslar. Bugun turkiye toplum olarak bu devri yasamaktadir. Bir yerde bu politik cikarcilar "bak bizim yaptiklarimizin dogru oldugunu kuran yaziyor" seklinde kuran okunmasina bir yonelim ve egilim asilarlar. Bu da iki seye yol acar. Ya kuran iman temelinde sadece uygulanmak icin okunur ki bu radikallesmedir, ya da islam dinini daha iyi ogrenmek ya da arastirmak icin ya da islam ile ilgili beyinde beliren sorulara yanit bulmak icin okunur ki, bu elestirel gozle bir okumadir. Bu da anlama ve uygulama olarak kuranin olumsuz yonlerinin algilanabilmesi ve giderek islamdan sogumak ve karsi cikmak vazgecmek ile sonuclanir. Dinden her turlu cikari olanlar basta politik olarak kuranin olumsuz yonlerini gormezler, iman edenler de goremez. Kurandaki olumsuzluklari gorebilmek, kurani sorgulayarak ve degerlendirerek elestirebilerek okumak ve algilamak ile mumkundur. Bu da bir yerde beyninde demokratiklesmeyi ve demokratiklesmenin getirdigi sosyallik, laiklik v.s. yi kabullenmisler icin gecerlidir. Kisaca Anadolu muslumanligi deist yani oyle ya da boyle demokratiklesmis ama bunun farkinda ve bilincinde olmayan bir muslumanliktir.
-
Allah- İnsanoğlu İlişkisi-Paradoksu
Evet oyle bir belirlenmis ki, her kurani okudugunu kendince anlayan ve uygulayan sadece kendini iman eden mumin v.s. group; digerlerini katlediyor. Bakminiz O.Dogu. Yani siz bile bazi anlayanlarca ve uygulayanlarca, kafirsiniz/murtedsiniz/munafiksiniz. O yuzden siz iman etmeyenleri degil de, iman edenlerin bir birinden olan farkini bilin. Cunku sonucta iman edenler bir birini katlediyor. Cunku katledene gore katlettigi iman eden degil. Katledilen kendini iman eden olarak gorse bile. Iste asil basit olan bu.
-
Charlie Hebdo
Evet aynen oyle. Evrensel hukuk insan haklari ve her turlu hak ve ozgurlukler evrensel bir durustur. Siz neden kurani Kabul ettirmeye calisiyorsunuz? Benim evrensel durusumda bir sorun varsa soyleyin. Yalniz siz kuran ile ilgili sadece tek yonlu bakiyorsunuz. Cunku yasaminizda elestirel gozle okudugunuzu hic zannetmiyorum. Sadece Kabul etmek ve okudugunuzu kendinizce anlayarak uygulamak icin okuyorsunuz. Tabi burada da ayet seciciligi yapiyorsunuz. Ne de olsa arap muslumani degilsiniz. Evet cunku senin kuran'in sadece o devrin ve o cografyanin toplumu icin gecerli idi. Bu gun uzerinden tam 7 asir gecmis. Her turlu insanoglu yasam ve iliskileri beyin duzeyleri soyutlama degerleri degismis, dozen ve sistemleri degismis. Ama maalesef senin kuran'in ayni kalarak dogmalasmis, tutuculasmis, gericilesmis, yobazlasmis ve gunumuzde de son careyi radikallesmekte bulmus.
-
Charlie Hebdo
Sen neye gore kendi okudugunun anlamasini ve uygulamasini dogru Kabul ediyorsun, kistasin nedir? Hatirlarsan sana bu konuda sordugum soruyu yanitlayamamistin. O yuzden baskalarinin "hatalarindan" once kendi hatalarini gorebilmeye calis.
-
Charlie Hebdo
Cunku yazismamizin temelinde ortak bir algi yok. Sen sabit fikirli olarak kuraniin imanindasin. Zaten aksini soyleyeni kabullenmen m umkun degil. Bunun boyle oldugu tum mesajlarindan ortada.
-
Charlie Hebdo
Neden kendinin de inanmadigi seyleri yaziyorsun. Bugun sen de biliyorsun ki, inanirlar ancak inanmazlarin toplumunda yasayabilirler. Cunku inanmazlara inanirlarin toplumunda yer yoktur. Senin kuran'ina gore iman edenler baska kimse ile birlikte yasayamaz. Ancak iman edenler ile birlikte yasar. Bunun ile ilgili ayet getirsem, ona da kulp bulursun.
-
Allah- İnsanoğlu İlişkisi-Paradoksu
Ozaman Kurandan biri tum iman etmeyenler ile ilgili ayetleri ve sureleri cikarsin. Yani inanmayanlar Adina ahkam kesmesin. Sadece iman edenlerin kitabi olsun.
-
Allah- İnsanoğlu İlişkisi-Paradoksu
Asil mesela kuranin iman etmeyenler hakkinda ahkam kesme sorunudur. Kuran sadece iman edenler icindir ve etmeyenleri de baglamaz.
-
Allah- İnsanoğlu İlişkisi-Paradoksu
Gercek ve gercekcilik bir insanoglu yapilandirilmisligidir. Benim gercekciligim ise islam dunyasi ve tarihi olarak zaten ortadadir.
-
Allah- İnsanoğlu İlişkisi-Paradoksu
Hic laf atmaya calisma. Evrimi algilayacagini da zannetmiyorum.
-
Allah- İnsanoğlu İlişkisi-Paradoksu
Senin bilimi algiladigini da zannetmiyorum. Bu zaten yazdiklarindan belli.