evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Tanrıya Sormak istediginiz bir soru olsaydı ?
Ozel mulkiyetin, en insanoglunu biribirine dusureni; insanoglunun insanoglu uzerindeki mulkiyetidir. Kolelik bir ozel mulkiyetti. Inanirlarda, tanrilarinin ozel mulkiyetidir. Cunku kulluk ta ayni kolelik gibi ozel mulkiyettir. Buradaki anlami da ozel mulkiyet durumunda olan insanoglunun bir kukladan ya da emir kulundan farki yoktur. Yani ozel mulkiyet olan insanoglunun kendisi yoktur.
-
Birisi Kahve Yapsa da İçsek Şöyle Hüpppppppppppppp Diye
Cezve tam dolu gibi gozukmuyor. Bizler yetismeden, birileri kahveyi goturmus, herhalde.
-
Sosyal Gerceklik, Sosyal Dogru ve Sosyal Bilgi
Insanoglu tarihler boyu fenomenal/dogal zihniyeti eliyle olusturdugu sosyal bilgisi temelinde sosyal gercekligi yapilandirmistir. Nedir sosyal gerceklik? Sosyalgerceklik, insanoglunun zihniyetinde yer etmis sosyal bilginin sistem, duzen, kurum ve kurulus olarak gerceklesmesidir. Bu sosyal bilginin gerceklestirdigi sosyal gerceklik, her turlu metafizik (ontolojik, fizik otesi ve teolojik) ve etik (milli, dini, toresel, ahlaki, geleneksel, siyasi v.s.) yonlendirim ve yaptirimlarin insanoglu fenomeni eliyle onun yasam ve iliskisinde farkliliklar olarak yer almasi ve bu farkliliklarin biri biri ile verdikleri ustunluk savasidir. Sosyal gercekligin en buyuk ozelligi, bu gercekligin zamansal olarak degisken oldugu ama gercekliginin degismedigidir. Mesela "dunyada su kadar musluman yasar" sosyal gerceginin "su kadari" zamansal olarak degisken olsa bile, bu dunyada muslumanlarin yasadigi gercegini degistirmez. Aslinda insanoglunun her turlu birarada yasamasi tamamen bu sosyal bilgi ve onun gerceklestirdigi sosyal gercekliktir. Burada onemli bir nokta, sosyal gerceklik ile sosyal dogru farkidir. Bu farkta farkli ideolojik inancsal tabanin dogrulanma farkindan gelir. Mesela bir ulkede demokrasinin oldugu dogrulugu bir ideolojiye gore olsa da baska bir ideolojiye gore olmayabilir. Iste sosyal dogru ile sosyal gerceklik farki algilanamadigindan, dogal/fenomenal zihniyet, ya kendi dogrusuna gore olan gercegi carpitir, ya da algilayamaz. Cunku onun sosyal dogrusu onun disinda olan sosyal gercekligin verdigi gozlem ile ortusmez. Iste bu temelde sosyal bilginin inanca ideolojiye gore dogrulanmasi, sosyal dogru olurken; sosyal bilginin iradeden bagimsizverdigi gozlem sosyal gercekliktir. Burada onemli olan aralarinda dogruluk savasi veren sosyal bilginin ve onun yasamsal kilinmis sosyal gercekliginin numenal insanlik temelinde sorgulanmasi ve zararli olanlarindan arinilmasidir. Iste bu konu ve kavramina gore olan sorgulama sonucundaki arinma bilisselligi, en azindan arinmis zihniyetin o konu ve kavramdaki sosyal gercekligi tum sosyal dogru farklari ile birlikte gozlemleyebilmesi ve qua felsefesi ile ortaya koyabilmesi ve bunun yasam ve iliski olarak sosyo-psikolojisinin insanogluna verdigi her turlu zarari dile getirebilmesi bilimseldir. Kisaca sosyal bilginin yapilandirdigi farkli sosyal dogrular iceren sosyal gercekligin farklari ile birlikte farkina varmak gerekir. Bu dogrularin ve gercegin numenal insanlik temelinde sorgulanarak ondan arinilmasi ve de bu dogrular ve gercegin qua felsefesi ile insanoglu yasam ve iliskisindeki sosyo-psikolojik zararinin dile getireilmesi gerekir. Sosyal dogrular kisinin ideolojik inancsal temelinin dogrulamasi olsa bile, sosyal gercekler yasam ve iliskide olusmus gozlem verendir. Aslinda sosyal gerceklik, sosyal bilginin sosyal dogru olarak yasam ve iliskiye tasinmasidir. Frk ta hangi ideolojik inancsal bir tabanin dogrusu oldugudur. Buradaki farkindalik ve bilincliligin bilisselligi olan sosyal gercekligin verdigi gozlemin sosyal dogru olarak degil; numenal insanlik olarak gozleminin onemidir.
-
Bilimsel Cognitivizm ve Teolojik/Metafizik Noncognitivizm Farki
Cognition, cognitivity temelli farkindalik ve bilissellik temelli kavramlarin dusunce fiili "to comprehend" e dayanir. To comprehend mastar hali olarak; kavramak, anlamak, idrak etmek, algılamak, -i anlamak, bilincine varmak, -i kavramak, demektir. Bunun ismi de comprehensiondur. Noncognitivizmin, bir acidan ifade olarak bilisselsizlik ve farkindasizlik temelli aciklamasi daha once yapilmisti. Burada noncognitivizmin, bilincli ve farkinda olarak idrak edilmemesi, kavranmamasi aciklanacak. Her seyden once bir beyin, bazi seyleri bilincli ve farkinda olarak algilayabiliyorsa ve kavraya biliyorsa, otomatikman bu kavrama ve algi ile bazi seylerinden kavranmasinin ve idrak edilmesinin mumkun olmadigini ve bunun mantik ve anlam disi oldugunu da ortaya koyar. Bu daha once aciklanan, bilincine erilmemis ve farkina varilmamis icerikli noncognitivizmin tamamen tersidir. Cunku burada bilincli ve farkinda olarak uygulanan bir noncognitivizm vardir. Iste boyle bir noncognitivizm, ilk basta bu bilinci ve farkindaligi kilan bir cognitivizm ile baslar. Buradaki konumuz ve kavrama, idrak etme, algilama v.s. olarak bilimselligin bilisselligi, farkindaligi, kavranmasi, algilanmasidir. Bir serbest dusunur, iki turlu serbest dusunurdur. Biri bireysel serbest dusuncesi oma, digeri de serbest dusunurluk. Genel anlasmdaki serbest dusunurluk bu site de aciklandi ve dusuncenin dogma, otorite ve alisilagelmis inanclar disinda bilime, mantiga ve nedensellige dayandigi soylenmisti. Bireyin serbest dusuncesi olmasi ise ozel ve bireye aittir. Yani birey bilim disinda metafizik/teolojik dusunmez. Iste basligin konusu da budur. Bu ne demektir? Teolojik olarak tanrinin varliginin tartismasi bir serbest dusuncesi olan adina, teolojik noncognitivizmdir. Yani tanri kavrami algilanacak, idrak edilecek, kavranacak ve anlam ifade edecek bir kavram degildir. Iste bu zihniyet, teolojik noncognitivizmdir. Yani tanri kavramini varliga ve inanca tasimanin bir anlami yoktur, cunku bu kavram idrak edilemez. Yani bu kavrami kabul ve/veya red etmek anlamsizdir. Iste bu temelde teolojik noncognitivizm; ateizmin anti mucadelesinden farklilasir, nonteizm olur. Burada ignostisizm pasif kalir. Nedeni de bu tanri kavrami ile ilgilenmemesidir. Yani bu anlamsizkavramdan banane der. Yalniz evrensel-insan zihniyeti dahil, serbest duusunurlugun bu konudaki hem bireysel hem de genel icerigi, aktiflik icermektedir. Iste bu aktiflik bu anlamsiz tanri kavraminin inancsal/varliksal ifade var/yok ve inanc inan/inanma tarafkarligi ve polemigi yerine; qua felsefei ile bu kavramin; insanoglu yasamindaki her turlu yasam, iliski, duzen, sistem ve kurumsallasmadaki numenal insanlastiramama sorunlarini ortaya koyar. Analitik ve kritik olarak bu teolojik noncognitive tanri kavraminin insanogluna yasattigi her turlu sorunun resmini verir ve dile getirir. Aslinda buradaki noncognitivizm, bilincli ve farkinda olarak her turlu "fizik otesi" doga ustulugu, dunya otesiligi, mistisizmi, mitolojiyi,yaratilis masallari ve efsanelerini, her turlu bu daldaki kahramanlari, insanoglu ustu tum dile gelenleri v.s. de anlamsiz bulma anlamindadir. Iste boyle bir teolojik/metafizik noncognitivizm bilinc ve farkindaliginin bas sarti bilimsel/epistemolojik/bilissel cognitivizmin bilincli ve farkinda olarak saglanmis ve erisilmis olmasidir. Bir yerde ateizmin, bu anlamsiz tanri kavramini red edisi, sanki boyle bir kavram idrak edilirmis te, red edilebilir iceriginde algilanir. Bu da bu algidaki disbelief temelli ve anti teizm temelli ateizmin, bilimsel cognitivizm bilinc ve farkindaligina beyin olarak henuz ulasamadigi ve bilimsel noncognitivizm yasadigi anlamindadir. Genelde klasik bilimin bilimselligi materyalizm ve ontolojiye dayandigindan ve ispat, kesinlik, sabit icerdiginden; modern bilimin supheci ve kesinlikci olmayan ustelik yanlislanabilir olan bilimsel idrakini henuz kavrayamamis olmasidir. Umarim 21. yuzyilimizda beyinlerin en saglikli ve zinde olma acisindan buyuk bir oneme sahip olan bu baslik ve yazi; verildigi gibi algilanir. Buradaki algidan kasit; noncognitivizmin cognitive ve noncognitive olma farkidir. Cunku cognitive noncognitivizm cagdas iken; noncognitive noncognitivizm cagin gerisindedir. Iste buradaki cagdaslik algisi da serbest dusunurlugun, hem genel hem de ozel icerigini idrak edebilmek ve bilimsel cognitiviteye cagdas olarak bilinc ve farkindalik ile erebilmekten gecer. yaziyi, daha bir comprehensible, yani idrak edilebilir kilmak adina, soyle bir ornek vermek uygun duser. Bugun dunyadaki cesitli tanrilara, dinli ya da dinsiz inanc besleyenler ve buradan teolojik varligin aklin dogruladigi inanca yonelenler acisindan, soyle bir cumle kurulabilir "tamam iste zaten tanri insanoglu beyni ile idrak edilemez." iste burada dile gelen noncognitivizm bilincsiz ve farkindasiz bir noncognitivizmdir. Cunku bu noncognitivizm tanrili olarak kendi de bir insanoglu turunun biri oldugu halde,hem insanoglu varliginin farkina ve bilincine varamamakta hem de insanoglunu kendi dahil bir insanoglu disi ve ustu guce teslim etmekte ve boyle bir guc karsisinda da kendini ve turunu caresiz ve beyin numenal yetisi olarak sinirli, bagimli ve gucsuz ilan etmektedir. Halbuki serbest dusunurlugun teolojik noncognitiviziminde, tanri kavraminin mantiksizligi, anlamsizligi vurgulanmakta ve bu kavram ile ilgili her turlu anlasm ve icerigin ve kurulacak her turlu olumlu/olumsuz bagin da bosa zaman kaybi, beyni bosubosuna yorma, anlamsiz bir polemik, kisir dongu tartismasi ve bilimsel cognitivizm acisindan da bilimselligin disinda kaldiginin bilinc ve farkindaligini vurgulamaktadir. Iste bu iki tanrisal noncognitivizm farki, qua felsefesi ile algilanirsa; yukaridaki yazinin da algilanmasi, beynin comprehensible, yani kavranabilir, algilanabilir, idrak edilebilir duzeyindeki bilinc ve farkindaliga erdiginin bir isaretidir.
-
Noncognitivizm-Farkindasizlik/Bilissel Olmama Durumu
Bugun noncognitivizm, yani farkindasizlik ve bilincsizlik bilimsel olarak cognitive science'da yani bilissel bilim de olgulasmis durumdadir. Bunu algilayabilmek icin bir ornek veriyorum. Diyelim bir kisi lise mezunu ve bu kisiyi diyelim ucak muhendisligi doktora toplantilarindan birine davet ediyorsunuz. Toplanti sonunda kisi size"bu neyin toplantisi yahu, ben hic bir sey anlamadim." diyor. Iste burada lise mezunu olan kisinin non gognitivizmi soz konusudur, yani kisi o toplantida konusulanlari algilayacak, bilince, farkindaliga, beyin numenal yeti duzeyine v.s. erismemistir. Burada kisini beyinsel ve fiziksel olarak bir sorunu yoktur ve "salak" ta "geri zekali" da v.s. degildir. Sadece bu duzeyde bir toplantida konusulanlari algilayacak kadar, bilgi, tahsil, egitim, ogretim, birikim, bilinc ve farkindalik duzeyine erismemistir. Bu su demektir. Konuda ornek verilen lise mezunu ya da yetiskin baska biri, eger bu toplantida bulunanlar gibi konu hakkinda kendini yetistirseydi, tahsil yapsaydi, bilgi, bilinc, birikim sahibi olsaydi; iste o zaman bu toplantidan o da bir seyler anlar ve hatta orada kendi beyin duzeyinde bulunan bilgi ve dusunceyi dile getirirdi. Noncognitivizm, bilimsel olarak gozlem veren, teorisi test edilmis ve olgu olmus bir algi cesididir. Buradan su sonuc cikar, eger bir kisi okudugu ya da kendisine soylenen bir seyi verildigi gibi algiliyamiyorsa ve bir sey anlamyor, soylenenlerden ya da okuduklarindan bir anlam cikaramiyorsa, o kisi adina orada o konuda/kavramda bir noncognitivizm sozkonusudur. Burada kisi okudugunu ya da dinledigini "suclayacagina" kendini sorgulamali ve eger hakikatan soylenen ve okunani algilamak istiyorsa da, konu/kavram hakkinda kendini yetistirmeli, bilgi edinmeli ya da olanak varsa okudugunu yazarina, soyleneni soyleyene kendi algisinca verilenin verildigi gibi algilanmasi adina kendi algisinca sorular yoneltmeli ve algilamaya calismalidir. Iste buradan yine emperyalist zihniyetin "bilimsel" olarak yeni bir cikari ve yonlendirimi ortayas cikar. Bu da kisileri iq eq v.s. testlerle kontrol edip, bu testler sonucu beyinlerin gelecekte onunu kesme olayidir. Mesela 16 yasinda ya da daha erken yasta boyle bir test sonucu ya da kisinin derslerinden aldigi not sonucu, kisinin gelecegini sanki bu durum kalici imis gibi degerlendirerek yonlendirir. Halbuki hic bir beyin sabit degildir ve buradaki noncognitivizm aldatmacasini da iyi algilamak gerekir. Bir gencin diyelim 12-13 yasinda ortaya koydugu ders notlari ve imtihan notlari ile diyelim fen derslerindeki basarisi, bu algi sorunu mumkun kilinmaz ve kisi tamamen farkli bir yere yonlendirilerek fen egitimi temelli tahsil olanaginin onu kapatilir. Iste bu kafatasi irkciligidir. Sonucta burada bir noncognitivizm ya da kalici bir noncognitivizm yoktur. Cunku bu bahsedilen genc, diyelim delikanlilik ya da bir gonul meselesinden derslere onem vermeye bilir, ya da okumanin ve bir tahsil edinmenin yasamdaki onemini algilayamayabilir. Yalniz bu durum hem kalici degildir, hem de noncognitivizm degildir. Cunku birincisi kalici noncognitivizm yoktur, ikincisi noncognitivizm olabilmesi icin beynin bilimsel yas ve algida olma durumu soz konusudur. Dolayisiyle butun bunlari degerlendirmeye koymadan kisinin gelecekte onunu kapatmak, onu o basarisizliga kalici mahkum etmek v.s. kafatasi irkciligidir. Sonucta o genc belki seneye, ya da iki sene sonra basarisiz oldugu diyelim fen de gereken basariyi saglayabilir. Iste noncognitivizm, beyinin fiziksel yapisi ile bagli degildir ve bunu boyle kabul etmek irkciliktir. Ayrica noncognitivizmin kisi eliyle konu ve kavramina gore ortadan kaldirilmasi her zaman numenal yetisini her yonuyle, yani bilgi, bilinc, birikim, deneyim, egitim, ogretim v.s. yoluyla gelistirmesi ya da kendi kendini sorgulayarak bilgi sahibi olmasi mumkundur ve tek gecerli yoldur. Noncognitivizmin diger bir yonu de yas ve yetiskinlik ile paraleldir. Gunumuzde evlilik ve cinsel iliski yasi bilimsel ve hukuksal olarak dunya da 16'dan baslar. Eger bir kisi bu yastan kucuk olarak istegi ile bile olsa bir cinsel iliskiye girdiginde bundan sorumlu tutulamaz ve onun ile cinsel iliskiye giren yetiskin cocuk seks istismari ve tecavuzden ceza alir. Iste burada bu 16 yasindan kucuk kisi icin cinsel iliski konusunda noncognitivizm gecerli degildir. Cunku bu cinsel iliskiyi algilayacak cognition henuz kendisinde yesermemistir. Yani cinsel iliskinin ne oldugu, sonuclari, hijyen yonu v.s. vucut olarak gelismis olsa bile beyin olarak gelismemistir. Tum bu aciklamalardan sonra her yetiskinin bir konu ve kavramdaki noncognitivizmi hem kalici degildir, hem de giderilmez degildir ve tamamen kisinin kendisinin bu konudaki her turlu kendini yetistirmesine baglidir. Noncognitivizmi kalici kilmak, eger fiziksel bir beyin ozurlulugu yoksa, irkciliktir. Yine ayni sekilde konu ve kavramina gore cognitionin olusmasi yas olarak ortada yoksa, o kisi noncognitive degildir ve yaptigi eylemden sorgulanamaz, suclanamaz. Iste burada aciklandigi gibi, normal bir beynin bir konudaki ya da kavramdaki noncognitivizmi, ne "salaklik/geri zekalilik" v.s. degil; sadece o konu ve kavrami algilayacak numenal yetiye erismemis olmaktir. Bunun da cozumu eger kisi isterse, kendisini o konu ve kavramda egiterek, bilgilenerek v.s. bu noncognitivizm den kurtulur. Cunku noncognitivizm hem bir yas hem de bir numenal yeti bilgi, bilinc, farkindalik, birikim, egitim, ogretim ve kendini yetistirim konusudur. Ne bir hastaliktir, ne de bir suctur. Sadece kisinin kendi beyin duzeyince bir konu/kavramdaki algilama yonunun yeterli bilgi, bilinc, farkindalik, birikim v.s. olarak kendine kazandirmamis olmasidir.
-
Bilissel Bilimsellik Uzerine
Bilindigi gibi 21. yuzyildayiz ve bilimin bilimselligi 20. yuzyildan itibaren o eski metafizigin ontolojik yani varliksal ideolojik inanclarina dayanan bir yerde ilim temelindeki gozlem vermeyen akilci inanclari (tek, ilk, mutlak, sabit v.s.) ve kesinlikci/supheci (ispat, kant ve kaliciligi) yanasimlari iceren, indirgemeci, determinist ve nesnelci her turlu varligin ne oldugu tartismasindan farklilasmistir. Buradaki farklilasma, iki turludur. Birincisi metafizik temelde varlik adi ile tabanlanan tabanin fenomen olarak adlandirilmasi ve bunun ne oldugu tartismasinin(materyalist, idealist, pozitivist) yerine bunun gozlemlenmesine ve gozleminin dile getirilmesine yonenilmesi ve kalici mutlak v.s. ispat yerini de yanlislanabilen gecerliligin almasi bilimi bilimsel olarak hem felsefe hem mantik hem dil hem de bilim temelinde toparlayici farkli kilici ve her turlu tartismadan farkli kilan sekilde birlestirici bir icerige sokmustur. Burada en temel yeniliklerden biri de insanoglunun numenal yetisini ele alan bilissel bilim olmustur. Insanoglu zaten gozlem veren fenomenlerden biri olarak fenomenal bir icerige sahiptir. Iste burada bilissel bilimin onemi insanoglunun ayni zamanda bu gozlemi alan algilayan kavramsal bilgiye donusturen numenal yetisini de diger fenomenlerden farkli ve belirleyici olarak ortaya koymasidir. Buradan insanoglunun fenomal (fiziki, maddesel, nesnel, biyolojik, genetik v.s. temelli evrimsel) yapisinin yaninda numenal yetisinin (zihinsel, dusunsel, oznel, sosyo-psikolojik v.s. temelli devrimsel) de birlikte insanoglu yasam iliski davranis sistemlenis kurumlanis, etik estetik v.s. temelli her turlu gozlemi bilimin bilimsel konusudur. Yine buradan epistemolojik olarak insanoglunun belirten, bildiren algilayan, kavramlayan ve bilgi ureten faktor olarak alternatifsizligi ve rakipsizligi ortaya cikmaktadir. Bu da her turlu gozlemin alginin kavramin ve bilginin sadece ve sadece insanogluna ait ve onun icin oldugu olgusunu ortaya koyar. Ayrica insanogluna gozlem veren kendi de dahil her turlu fenomenin yine insanoglu eliyle ve ait olarak kavramsal bilgiye donusumu demektir. Iste yapilandirmaci epistemoloji, inanc ile gerceklik arasindaki dogrulama koprusunu, insanogluna kendi dahil gozlem veren bir gercekligin insanoglu iradesinden ve fenomeninden bagimsiz olarak oldugunu ve bunun icin gozlem verdigini, yalniz bu gozlem verenin kendi fenomeni de dahil; anlaminin, iceriginin kavramsal bilgisinin, algisinin v.s. tamamen bir insanoglu yapilandirilmisligi oldugunu ortayas koyar. Iste bu temelde yapilandirmaci epistemoloji hem bilimin hem de felsefenin bilimsel felsefe olarak temelini olusturur. Bunun algilanamamasi ve bilisselliginin vasfina varilamamasi bilimselligin bilisselligine varilmamasi ile esdegerdir. Ayrica bilimsellik olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirlik olma vasfi ile tartismali indirgemeci determinist hic bir ideoloji inancsal dogrulamanin gercegi ile ortaya konamayacagindan, fenomenin gozlemini ortaya koyan insanoglunun bu konuda bu sinirlari asmis serbest bir dusuinceye ve yine bu sinirlarin her turlu yapi ve isleyisini verebilen qua felsefesi bilisselliginde olmasi gerekir. Buradan her turlu fenomenin gozleminin algilanmasi ve kavramsal bilgisinin olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirlik temelinde ortaya konmasi; ayni zamanda insanoglu fenomenin de yasam ve iliskisinin duzenlesmesi ve sistemlesmesinin, kurumlasmasi ve kurumsallasmasinin ve de onlari bir arada yasatan her turlu ideolojik inancsal deger veri ve tabusunun, zihinsel ve davranissal gozleminin de ortaya konmasi bilimselligin ve bilimin gorevidir. Iste qua felsefesinin insanoglu fenomenini gozlemindeki onem ideolojik inancsal etik guce otoriteye hakimiyete ve teslimiyete dayanan tartisma tarafkarlik acisindan bir kere daha ortaya cikmaktadir. Burada da evrensel-insan zihniyetinin insanoglu temelli yapilandirmaci epistemolojisi onun yapi ve isleyisini ortaya koyan qua felsefesi ve insanoglu fenoimeninin gozlemini saglayan serbest dusunurlugun, insanoglunun onu insan olarak yasatmayan ve iliski kurdurmayan numenal yetisinin tum ogelerini numenal insanlik hedefi ve yonende kullanmasi adina butun bu bilimsel bilissel, insanoglu yapilandirilmis yapi ve isleyisinin numenal insanlasma sorununu devrimci sorgulama ile insanoglu turunun biri ve turu adina ortaya koymasi gundeme gelir. Eger basta degerler, veriler yasam ve iliski duzen ve sistem kurum ve kurumlasma olarak insan gibi yasamak istiyorsak, bilimsel bilissel olarak her turlu fenomen ile iliski kurmak ve bilgilenmek istiyorsak ve butun bunlari gelistirmek, caga uyarlamak ve kendimiz de gelismek istiyorsak; 21. yuzyilin bilimselligini her konu ve kavramda bilissel olarak algilamak, kavramak ve idrak etmek durumundayiz. Buda basta gozlemlenen insanoglu fenomenin birinin birey bilisselligi ve kendilik bilisselligidir. Tursel temelde de yapilandirilmis yapi ve isleyisin dogal/fenomenal zihniyet uzerinde temellendirilmislik sorunudur. Bu bir yerde yasamaktir, aksi ise yasatilmaktir. Kendi yasamimizi kendimiz Yasamak mi?, yoksa birilerinin birseylerin insanoglu disindaki guclerin onlarin hakimiyeti ve onlara teslimiyet temelinde ustelik insanoglunun onlara verdigi degerler, veriler ve tabular ile yasatilmak mi? Bu secime yonelebilmek ve bu secimi algilayabilmek bile kendilik bilisselligi gerektirir.
-
Bireyci Akilciligin Uc Cesidi
Dogal zihniyetin nihilizm sonrasi gelen ve son duragi olan bireyci akilciligin ve birey bilinci noncognitivizminin psikolojik algilanan ya da algilanmayan henuz hastalik/tedavi ve suc/ceza kapsaminda algilanmayan sorunlari uc cesittir. Bencillik; Bencillik bireyci akilciligin ben algisidir. Yani toplumsal kisilikten ve etik yukumluluklerinden kendini kurtarmis ve teslim olma ve degerlere canini feda etme yerine kendi birinin farkina varmis (bilincine degil) birey; dunyanin hangi cografyasi ve toplumunda olursa olsun, toplumun alisilagelmis yasam ve iliskisini umursamadan, kendini kendi istedigi gibi topluma kabul ettirme cabasidir. Sadece kendini, kendi yasamini, kendi cikarlarini dusunur ve "once ben" der. Kendi ile ilgili her turlu hak ve ozgurlugunun savunucusudur. Bananecilik; Genelde bencilligin henuz toplumsal kisilik asamasini devam ettiren, yalniz "bana dokunmayan yilan bin yasasin" diyen ve kendi disinda baska hic kimsenin sorunlari ile ilgilenmeyen herseye kendi acisindan bakan genelde pasif, ya bosluga dusmus ya da kendini teslim edecek bir guc (mesela varolus, mistisizm v.s.) bulmus ve kendinden baska dunyayi ve olup biteni umursamaz bir dusunce ve davranis yasam ve iliski seklidir. Mesela tanrisal yanasimdaki ignostisizm bananecidir. Bireycilik; Bireyci akilciligin insan ve insanlik adina aktif ve tehlikeli olanidir. Kendi biri icin dusunmeyecegi, yapmayacagi yoktur. Kendi cikari, istegi, arzulari icin harcamayacagi mkimse yoktur. Guce ve otoriteye dayanir ve kendi cikari icin her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisi gucu, otoritesi ve kurdugu baski/zorbalkik temelinde mubah ve mesru sayar. Etrafindaki herkesin kendine kul kole olmasini emirlerini yerine getirmesini ister ve onlariu her sekilde kendi cikari icin harcamaktan cekinmez. Gunumuz emperyalist zihniyetin en temel dusunce ve davranisidir. Dunyayi 19. yuzyildan beri insan ve insanlikadina kana boyamistir ve boyamaktadir. Kisaca aciklanan ve cognitive science in gozleminde olan bu birey farkindaligindan fakat bilincinden ve turunun bilincinden ve farkindaligindan yoksun, bu uc dusunce ve davranis; En son fenomenal ideoloji olan emek/sermaye, isci sinifi/burjuvazi v.s. temelli marksist ideolojiden sonra gelen ve tamamen insanogluna yonelik olan ve insanoglunu bir mal/meta ve kelle sayisi yerine koyan bu zihniyetin en buyuk canavarligi bireyi turu ile karsi karsiya koymaktir. Iste bu insanoglunu bir bir olarak ortaya cikaran ve farkina vardiran fakat birey biulincinden ve tur algisindan yoksun bireyci akilciligin caresi; bireyin birey bilinci ve bunun tursel duzeyidir. Bu konuda genelde evrensel-insan zihniyetinin dogal zihniyetin numenal insanlik sorunlarini ortaya koydugu her konu ve baslikta ayrica islenmektedir. Cunku evrensel-insan temelli ve insanoglu temelli bilinc bunlarin farkina varan ve bunlardan hicbiri olmayan birey bilinci ve serbest dusuncenin hem genel hem de ozel bilgi, algi, bilinc ve farkindaligi ile baslar. Bu da zaten dogal zihniyetin bu son duragi olan bireyci akilciliktan kurtulus/cikis kapisidir. Aklin sinirlarindan dusuncenin gozlemsel sinirsizligi ve serbestligine acilis kapisidir.
-
Tabu-Serbestlik Uzerine
Tabu/Tabulastirmak/Tabulasmak Hakkinda 1900 lere kadar insanoglu hep her turlu tabularla (sorgulanmazlar, otomatik kabul edilenler, onsuz olmazlar v.s.) yasamini surdurdu. Aslinda, bilim ile felsefenin bir yerde kesin sinirlarini belirleyen, ilk defa bilimdeki tabularin sorgulanabilirliginin ortaya konmasi (popper-yanlislanabilirlik, Kuhn-paradigmalar,feyerabend-metod, yol, yontem karsitligi ) ve felsefedeki tabularin sifirlanmasi (Nietzche-nihilizm) ile insanoglu ilk defa Dusunsel bosluga/acikliga erisiyordu. Bu acidan post modernizmi, yani yapicilik otesini cok iyi algilamak gerekir. Fakat metafizik ve etikteki tabuculuk dunyanin her cografya ve toplumunda toplumlarin, gelismislik duzeyine gore devam etmektedir. Tabularin en buyuk sorunu, sabitlenmesi, sorgulanmamasi, oldugu gibi kabul edilmesi, dogal olarak degerlendirilmesi, sahiplenilmesi, kesinligi, degismezligi ve caga gore de, tutuculugu ve gericiligidir. Bilhassa, felsefenin metafizik ideolojileri ve etigin dogruluguna inanilarak uyguladigi yonlendirim ve yaptirimlari yuzunden, insanoglu varligini bildi bileli, bu tabu farklari yuzunden birbiri ile amansiz ve insandisi ve de insanlikdisi, savaslara, mucadelelere tutusmustur. Buradaki en onemli nokta, guc, otorite ve iktidar sahibi olan zihniyetlerin, bu tabulari kendi ayrimci cikarlari temelinde kullanmasi ve kitleleri bu tabular temelinde her turlu yonlendirim ve yonetilime tabi tutmalaridir. Tabular bir yerde, aklin yonlendiricisi ve yoneticisi durumunda oldugu kadar, ayni zamanda, aklin iflasini getiren son sinirlardir. Konuyu daha fazla detaylandirmadan, tabularin; insanoglu uzerindeki olumlu/olumsuz etkilerine deginmek gerekir. Bazi tabular o kadar gucludurki, kisileri ve hatta toplumlari yasama, hayata baglar ve hatta tabiri caizse, toplumlarin anarsizmini onler. Buradaki ilk tehlike, nihilizmin getirdigi tehlikedir. Yani, anarsizmin, bilincli ve farkinda olarak tabularin sorgulanmasi sonucu yikilmasi yerine, bilincsiz ve cikar ugruna bu tabularin yikilmasi ve kisilerin hissettikleri bu serbestligin dusunce ve davranis olarak dogurdugu, insanlikdisi sonuclardir. Buradan su sonuc cikar. Demekki tabular sorgulanmadan ve bilincine varilmadan ortadan kaldirilmamalidir. Cunku boyle bir ortadan kaldirim, bosluga dusen kisinin, egosal temelli yanasimi ve herseyi kendi adina ve cikari adina mubah sayarak, her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisi uygulamada kendini hakli gormesidir. Ayni zamanda, tabulari bilincalti bir uygulama olarak algilayanlar da, bu tabularin birer kulu ve emir eri haline gelirler. Bu ikisinin farki, ilki bireyci akilcilik ve dogal zihniyetin iflas ettigi yer, digeri kiusinin hem kendi hem de turunun varliginin bilincine varamamasi ve yasam ve iliskilerini, tabular ugruna harcamasi, kullandirtmasi ve feda etmesidir. Bu iki yapi arasinda caglar arasi bir bilinc ve farkindalik farki vardir. Ilki birey bilincini alamamis olmakla birlikte, bireyci aklini kendi turune karsi kullanirken, ikincisi, henuz daha varliginin farkinda degildir. Sadece onun icin ideolojik, inancsal, dogrusal tabular vardir ve bunlar onun yasamindan daha onemlidir. Iste bu temelde tabular oyle bir durumdadir ki, hem varligini korumak, hem de onlardan kurtulmak her halukarde insan olmanin ve insanlasmanin zihniyet olarak ve bu zihniyetin dusunce ve davranisinin getirdigi yasam ve iliski olarak birer sorundur. Hani bizde bir deyim vardir "iki ucu b.klu degnek/asagi tukursen biyik, yukari tukursen sakal" iste tabular bu temeldedir. Tabularin ne oldugu, neden var oldugu, bilinc ve farkindaligi, kisileri ve toplumlari kul ve emir eri yapmasini v.s. daha detayli sorgulayabiliriz. Son olarak bilhassa bilim ve bilimsellikte, tabularini hala yikamayanlar, bilim ve bilimselligi; ideolojik inancsal dogrulara metafizigin ontoloji ve hatta teoloji temelinde peskes cekmektedirler. Ustelik dogallik kisvesi altinda, insanoglunu bu tabusal yonlendirim ve yonetim altinda tutmak, bir cesit kadere mahkum etmek emelindedirler. sosyal darwinizm, gen bencildir ve bilimin yasalari tanridir anlayislari bunun bir urunudur. Cunku, amerikan dealizmi ve onun emperyalist zihniyeti, gunumuzde bilim ve bilimselligi hala elinde tutmakta ve kendi ayrim ve cikar temelinde yonetip, yonlendirmektedir. Evren, evrim den tutunda, her konuda bu cikar ve ayrimcilik, yanlis bilgilenme ve epistemoloji ustu spekulatif inanclar, bilimsel gibi gosterilmektedir. Bir felsefe veya bilim adaminin, kendi bireysel, ideolojik, inancsal tabulari olabilir ve bu onu ilgilendirir. Yalniz, buradaki sorun; bireysel tabularini, bilim ve felsefi calismalarinabulastirip, bulastirmamasi, aciklamalarini bireysel/bilimsel/felsefi yapip yapmamasidir. Not olarak, tabu kadar guclu olmasa da, her turlu veri, deger temelli sahiplenilen ve sabitlenilen her turlu metafizik ve etik kavramlarin da, tabudan farki yoktur. Unutmamak gerekir ki, insanoglu kavramsiz numenal yetisi ile dogar ve her seyi dili ve kavrami temelinde yasam ve iliskilerinden ogrenir. Ayrica, evrende epistemolojik olarak bilinen insanoglu disinda soyutlama yetisi, kavram yaraticiligi ve herseyi kendi adina/icin/eliyle ortaya koyan baska bir parca yoktur, olsa bile ortada dialog yoktur. Dolayisi ile, dogallik dahil; neyin ne oldugunu ortaya koyan ve tartisan insanoglu turudur. Iste onemli olan da, neyin ne oldugunun ne olarak ortaya konmasindaki tartisma degil; bu yapilandirilmisligin, insanoglu eliyle/adina/icin/ait nasil olusturuldugudur. Bu konuda hem bilim, hem dil, hem de felsefe de; baska bir matematiksel/mantiksal bilgi, birikim, gozlem, bilinc ve farkindalik gerektirir.
-
Insanoglu Soyutlamasi, Yonlendirim ve Yaptirimlar
Daha onceleri, insanoglu iradesinin disinda kalan bir gercegin oldugunu, fakat bu gercegin bilgi, anlam ve icerigini yine insanoglunun verdigini soylemistik. Yani, insanoglu dahil; herseyin bir insanoglu yapilandirilmisligi bilgi oldugunu. Simdi bu konudaki yonlendirim ve yaptirimlari dile getirelim. Insanoglunun kendi turune, yonlendirim ve yaptirim uygulayabilmesi icin bazi kavramlari dusunce ve davranis olarak yaratmaya ihtiyaci ve gereksinimi vardir. Insanogluna gecmeden bu konuya ornegi hayvanlar aleminden verebiliriz. Mesela bir arslan diger arslanlar arasindaki kendi yonlendirim ve yaptirimini gucu ile ortaya koyar. Diger arslanlar, buna karsi gelecekse, bu arslanin gucune karsi gelmek durumundadirlar. Tekrar insanogluna donersek; insanoglu yonlendirim ve yaptirim olarak, once "buna uylmasi gerekir" icerikli, soyutlar ortaya atar. Bunlara, kural, kaide, kanun, yasa v.s. temelli "uyulmasi gerekenler" olarak bakilir. Bu kurallarin, iki yonu vardir. Buna ihtiyac duyanlar (yani kuralin duzenleyicileri ve ortaya koyuculari) ve uzerine kural uygulanacak olanlar. Insanoglu neden kurala ihtiyac duyar? Bunun dogal zihniyet temelindeki ilk nedeni, bu kurali koyanin, kuralin ona oyle veya boyle saglayacagi, cikar, yarar ve ustunluktur. Kurali koyabilmek icin, digerlerine aslanda oldugu gibi, ustunlugunu gucun ve otoriten ile kabul ettirebilmen gerekir. Bu da iktidar demektir. Peki bu kural kendi basina yeterli mi?, hayir bu kurallari besleyecek olan ve insanoglunun bu kurallara uymasini saglayan yan yaratimlar ve yaptirilmisliklara da gereksinim vardir. Bu kurallara uymayanlara uygulanacak ceza, ve bu kurallara uymuyanlara verilen suc kavrami. Bu suc ve cezayi saglayacak olan hukuk. Yani bir yerde hukuk, uzerinde kural uygulanacak olana taninmis haktir. Buradan bu hukukun verilen hak temelindeki gerekcesi, adalet ve esitlik. Iste kisaca insanoglunu bir arada yasatacak olan duzen ve sistem bu temeller uzerine tarihler boyu, icerikleri, anlamlari ve uygulamalari degiserek uygulanagelmistir. Bu uygulanagelmislikte de sistemler cesitli iceriklerle sekillendirilerek cesitli adlar almislardir. Gunumuzde bunun adi, her algilayanin nasil olmasi gerektigi farkli anlam ve icerikle degerlendirilse de, demokrasidir. Yonlendirim ve yaptirim icin bu kavramlarimizi siralayalim. Kural, guc, otorite, iktidar, suc, ceza, hukuk, hak, adalet ve esitlik. Iste akla gelen ve algi olarak nasil bir anlam ve icerikle degerlendirilirse degerlendirilsin, bir demokrasi bu kavramlardan bagimsiz olamaz. Ayni zamanda, bu demokrasi; sadece bu kurallari koyanin cikarina, yararina v.s. nin olacagida aciktir. Bu algi, toplumsal kisilik temelinde hangi izmi savunursa savunsun, ortada bir demokratik cikar ve yarar saglayan iktidar olmak durumundadir. Yine, bu algi, toplumsal kisilik olarak hangi izmi savunursa savunsun, ortada bir demokratik zarar goren uzerinde iktidar uygulanan bir kesim olacaktir. Dolayisiyle, bir toplumsal kisiligin, kendi aklinin inandigi dogrusu olarak bir izm savunusu ve bu savunuya taraftar kazanmasi mucadelesi, onun ayni zamanda, baska izme karsi actigi savas ve onun taraftarini karsiya alma algisidir. O yuzden toplumsal bir kisiligin, doger toplumsal kisilikler ile verdigi bu izm mucadelesi, hic bir zaman ne butun toplumu, ne de tum insanligi kapsamayacaktir. Insanoglu yonlendirimsiz ve yaptirimsiz kendi bunyesinde bir yasam surebilir mi? Bu sorunun cevabi, gene soruda gizlidir. Yani bu yonlendirim ve yaptirima her yonuyle ihtiyac ve gereksinim duyan insanoglu, demekki bu yonlendirim ve yaptirima ihtiyac ve gereksinim de duymayabilir. Peki bu nasil mumkun olur?, bunun mumkunlugu, birey bilinc ve farkindaligi, bu bilinc ve farkindaligin tursel butunlugu ve bu bilinc ve farkindaligin insanoglunu kendi bunyesinde ayristirmayan ve farklarinin her birini butunun bir parcasi olarak degerlendiren bilinc ve farkindalik. Sonucta, insanoglu iradesi disinda kalan hic bir fenomende, bir kural,guc, otorite, iktidar, suc ve ceza, hukuk, hak adalet, esitlik ve bunlarin olusturdugu bir yasam ve duzeni sistemi yoktur. Butun bunlari hem kendi turune, hem de herturlu fenomene veren, ekleyen insanogludur. Insanoglunun soyutlamasi, kural ile sinirlanmis yonlendirim ve yaptirimlar butunudur. Her bir kural da, insanoglu zihninin ufkunu sinirlayan bir isleve sahiptir. Bu arada kural denince, akla; sabitlik, sahiplik, degismezlik, ideoloji, inanc v.s. temelli kurali besleyen tabanlari eklemeyi de unutmayalim.
-
Inancsal Zihniyetin (Soyut/Somut Yonunun), Sekulerizm Ile Bagi
Sekulerlik konusunun da, iki farkli yon ve yanasimi vardir. Herseyden once sekulerlik, dunyevilik, beserilik ve aklilik demektir. Bu temelde dusunce ve davranis sahibi kisilerden olusan devlet yapisi ve etik (siyasi, sosyal, toplumsal) bakis acisi, genelde "Gelismis" toplumlarda, yani bireyi icin var olan duzen ve sistemlerde mumkundur. O yuzden laiklik ile, sekulerligi biribirine karistirmamak gerekir. Sonucta, sekuler dusunce/davranis yapili devlet ve siyasi iktidarlar, bu temelde zaten laiklik konusunu cozmustur. Yani dini inanc ve onun, toplumsal/kisisel egitim, ogretim,uygulama yasam ve iliski yonu; ne devletin gorevidir, ne de devletin destegindedir. Ustelik, antiayrimci hak ve ozgurlukler temelinde dini yasam ve iliskinin uygulamalari hukuk guvencesindedir bu hukuk guvencesi, dini yasam ve iliskisi olmayan "non-religious, yani dindisi yasam ve iliski suren" leri de kapsar. Iste DEVLETIN YAPILANIS VE ISLEYISININ ANTIAYRIMCILIGI DA, BURADADIR. Bir kisinin, sekulerligin bilinc ve farkindaligini algilamis olmasi demek, o kisinin "non-religious, yani, toplumsal/bireysel dini bir yasam ve iliskisi, bir dini ugulamasi ve dini bir etik yonlendirim ve yaptirimi olmamasi demektir. Bu temelde sekuler dusunce ve davranis bilincinde olan bir kisi, deist, ateist, panteist ve panteist, agnostik olabilir. Hangisini sececegi, ya da secime ihtiyac duyup duymamasi kisinin kendi icinde bulundugu durumdur, ya da kendini sorgulayarak geldigi noktadir. Hak ve ozgurluk konusunda da, ya nonteist, ya da antiteisttir. Sekulerligin, en onemlikonusu, tanrisal dusunce konusudur. Bu temelde bir sekuler dusunce ve davranisa sahip kisi, yine ya icinde bulundugu durumdan, ya da kendisini sorgulayarak; "believer, yani inancli (bu inanc non religious, yani din disi inanc), ya da "non believer, yani tanri dusuncesi tasimayan, tanrinin gene kendi algisi temelinde ya verilen bir icerikte, ya da verilmeyen bir icerikte, var olduguna inanmamaktir. Iste bu temelde, sekuler bilinc ve farkindalik, kesinlikle non religious, yani dindisi olmak ile beraber, Tanrisal dusunce temelinde, believer, yani inancli, ya da non believer, yani inancsiz olabilir. O yuzden sekulerlik, dinsizlik demek olsa bile, kesinlikle kisi belirtmedikce, tanrisizlik anlamina gelmez. Bu temelde TC ne sekuler bir duzene, ne de dini icerikte bir duzene sahip degildir. Kuruldugundan beri de, ikisi arasinda "bocalamaktadir" bu bocalamanin, yerine oturmasi da; toplumun alacagi birey bilinci, antiayrimci, hak ve ozgurluklerin hukuk guvencesi ve sivillesme, normallesme temelinde su anda epistemolojik bir surec yasamaktadir.
-
Tanrililik/Tanricilik-Dinlilik/Dincilik-Milliyetlilik/Milliyetcilik Farki
Turkce de, -li eki (ve her turlu ses uyumu versiyonlari) ve de -ci eki (her turlu ses uyumu versiyonlari) bir ismin sonuna eklenerek onu sifat yapar. -li eki isme "ona sahip, onlu, osu var" anlam ve icerigini verirken; -ci eki isme "o senin profesyonel/amator, isin/meslegin onun dusunce ve davranis mucadelesini ver" anlam ve icerigini verir. Bu anlamda insanoglunun aklinin yarattigi ve kendini inandirdigi uc degeri -li ve -ci eki farkiyla inceleyelim. Tanrililik/Tanricilik; Tanrililik demek, bir kisinin kendi inanci olarak kendisinin bir tanrisi oldugu anlamini tasir. Kisi bu tanrisini sahiplenmistir ve onu kendine kisilik kimlik degeri yapmistir. Tanricilik ise, farklidir. Kisi tanrisi olmasini sadece kendine degil, baskalarina da bu tanrisini vermesi icin empoze etmekte ve kendi tanrisini hem baska tanrilara karsi savunmakta hem de dusunce ve davranis olarak kendi tanrisinin misyonunu yuklenmekte ve propagandasini yapmakta, baska tanricilar, tanrililar ve tanrisizlar v.s. ile tartismaktadir. Ayni fark, dinlilik/dincilik icinde gecerlidir. Yani dini olmak ve bunu kendine kisilik kimlik degeri yapmak ile; dinci olmak ve bunu dusunce ve davranis olarak savunmak baska dinlere karsi cikmak ve herkesi kendi dinine cekme mucadelesi vermektir. Yine ayni fark, milliyetlilik/milliyetcilik olarak ta gecerlidir. Herkesin bir milliyeti vardir ve bu milliyet onun kisilik kimlik degeridir. Milliyetcilik ise, kendi milliyetini digerleri ile mukayese etmek, ustun gormek ve bunun savunu temelli mucadelesini vermek ve baska milliyetlere de yerine gore asagilamak ve karsi gelmektir. Iste bu temelde, tanrili, dinli ve milliyetli olmak; bir kisinin kisilik ve kimlik degeri olarak onun hak ve ozgurlugudur. Ama, tanrici, dinci ve milliyetci olmak ise; tam da bu hak ve ozgurluklere mudahele etmek, kendi tanri, din ve milliyetini one cikarmak, onlarin savasini vermek, misyonunu uslenmek ve hatta baska tanri, din ve milliyetlere karsi cikmak ve onlari yerine gore asagilamak ve onlarla savasmaktir. Iste, burada insanligin sorunu -ci eki sahipleridir. Cunku onlarin dusunce ve davranis olarak verdikleri savas; baskalarinin insan haklarina ve de hask ve ozgurluklerinemudahele etmek ve hatta zorlamak, baski kurmak ve evrensel hukuka gore de rahatsiz etmek, zarar vermek, sorun cikarmak ve bireyin ozgur alanina girmektir ve cogu ulke ve toplumda suctur. -li ve -ci ekleri sadece olumlu olarak ta kullanilmaz. Bu kullanim olumsuz anlam ve icerikteki isimleri sifat yapmakta da gecerlidir ve ayni izah edilen durum vuku bulur. Ayni orneklerimizden gidersek; Tanrisizlilik ve tanrisizcilik dinsizlilik ve dinsizcilik (burada mesela R.Dawkins'i din ile profesyonel anlamda mucadele eden biri olarak ornek verebiliriz) ve milliyetsizlilik ve milliyetsizcilik. Kisaca birisinin tanrisi, dini ve milliyeti yoktur ve kendini boyle lanse eder ve bu onun hak ve ozgurlugudur; digerinde de tanrisizlik, dinsizlik ve milliyetsizlik bir mucadele, dusunce ve davranis savunusu, bu savunu disinda kalanlari kabullenememe v.s. temelli hak ve ozgurluklere mudaheledir. En son ornegimizi insandan ve onun insancilik/insanlilik algisindan verelim. Yeryuzune insanoglu geldiginden beri! Fiziksel gorunumlu kendini cinsi, irksal, milli, toplumsal, inancsal, ulkesel v.s. telinde boldukce bolup; dusuncede ve bunun temelindeki davranisinda insansal butunlugu uygulayip sagliyamadigi dunyada "Insanci" gozukmekde ve sanki bu bir insanin ozelligiymis gibi, bu sosyal, siyasal ve ekonomik bolunmeyi koruklemekte ve bunu yaparken birilerini yonetime ve birilerinide yonetilmeye ayirarak yaptigi herseyi-ki buna insanlik disilikda dahil-sanki "iste insan budur, boyle yapar boyle yasar boyle dusunur v.s bu onun dogal olgusudur" anlayislariyla "insanci" oldugunu dusunmekdedir. Kendine gore hak ve ozgurlukleri hukuk temelinde sinirlayip insanlari yasatmakdadir. Artik bunun ideolojisinin kandirmaciliginin da yetmedigini gorunce "insancilik" iflas etmis ve geriye donuse, herseyin temeli olacak olan gucun temelini donuse gecmistir. Ya buna razi olunacak "ne yapalim insan boyle bir yaratik, onun dogal yapisi bu" v.s. dusuncesiyle teslim olacagiz ve insanligimizi bu karanlik zihniyete gomecegiz, ya da insanin bu tarif edilen ve uygulanan "insancilik"yapisinin "insanlilik" olmadigini algilayacak, bilincine ve farkina varacak ve kendimize kanitlayacagiz. Hepimizin bireysel ozu olan dusunce ve davranistaki insanli yapimizi ortaya cikaracagiz. "INSANCILIK" MUCADELESINE KARSI " INSANLILIK" MUCADELESI VERECEGIZ. ISTE BU MUCADELE BIZI ANCAK AMERIKAN IDEALIZMININ NIHILIST FELSEFE KOKENIN SOROS IDEOLOJISININ BIREYCI AKILCILIK TEMELINDEKI HER TURLU EMPERYALIST ZIHNIYET GUCUNE KARSI ORTAYA KOYACAGIMIZ MUCADELE OLACAK.
-
Numen Hakkinda
Tarihte felsefe olarak; Emanuel Kant (1724-1804), bir donum noktasidir. Kant'in iki buyuk argumeni; bugunku, bilimin ve felsefenin her dalinin temelini teskil etmistir. Hegel'in idealizminden, Marx'in ideolojisi dogmus ve madde temelinde penomene bir aciklik getirmistir. Ayrica, kritik felsefi akimin da oncusu Jacobi ve Maimion dur. Maimon ekolu; Karl Poper' e acilmis; Jacobi fazla ragbet gormemesine ragmen; schopenhauer ve Nietzsche'yi dogurmustur. Bu arada varolusculuk geliserek; fenomen'nin felsefesini ortaya atmistir. Tarihler, 1800-1900 civarlaridir. Bu arada, kisaca pozitivizm ve logicism'e de deginelim. Anglo-Amerikan felsefi gelisimi de; Pragmatizmi, yararcilik, kullanimcilik dogurmus; sonralari da; Bradley eliyle; logicism ile birlestirilmis ve dilin kural ve kaidelerini olusturan, linquistics'in analizine kadar devam etmistir. Bu analize acilis ta, yine 1900' lerdir. Gorundugu gibi; Kant'in neomen teorisi; idealistlerin, tanrisal yanasimi disinda; pek ragbet gormemistir. Halbuki butun bu filozoflarin ve ondan oncekilerin; ortaya attigi bu akimlar, teoriler ve ideolojiler; onlarin ZIHNININ BIR URUNUDUR. Iste noumen'de algi ile mumkun olmayan bir zihin urunudur. Burada ilk akla gelen kavram tanri veya tanrisal yanasim olur. Halbuki noumen iyi incelendiginde, noumenin objesinin, ya da nesnesinin, ya da somutunun INSANOGLU oldugu ALGILANMAZ, ve gozardi edilir. Bu algi bile tek basina; tanrisal yanasima bir darbedir. Peki; zihinsel obje, nesne, somut, kisaca 5 duyuya hitabeden ortada ise, yani insanoglu ise; zihnin, soyutu, oznesi, subjesi, yani algilanmayan, zihnin objesi insanoglunun; gene algilanmayan soyutu nedir? Yani insanoglu, zihinsel olarak; seyleri nasil ve hangi evrensel koken ve temelle ortaya atmaktadir? Yani, tum bilimi, ve felsefeyi tek bir kokene ve temele indirgeyen ve zihnin islevini, fonksiyonunu veren koken ve temel nedir? Iste butun sorun da buradadir. Insanoglunu; zihinsel bir obje olarak algilayamayan, insanoglunun; bu soruya yonelmesi de pek beklenemez. Yoneldiginin somut gercegide; zaten insandisi kavrami olan tanrisal yanasimdir. O zaman, bu zihinsel soyutu ortaya koyabilmek, tamamen insanoglunun zihinsel obje ve somut oldugunu algilayabilmekten gecer. Yukarida saydigimiz filozoflardan hic biri bu algiya erisememistir. Sadece Nietzsche'nin bu konudan, bireye ve ordanda bireyi yukumsuz kilan; ve guce, otoriteye ve erke yonlendiren; bireysel akilciligina varabiliriz. Bu da zaten; dunyanin icinde bulundugu durumu ve nedenlerini ortaya koyan kendi basina bir aciklamadir. Demekki; insanoglunu, en azindan icine dustugu bu insanlikdisi durumdan kurtaracak, bir zihindsel soyuta ve bu soyutun ne oldugunun aciklanmasina ve evrensel temelde ortaya konmasina ihtiyac vardir. Bu evrensel kullanim isaretlerinin, sembollerinin, ne oldugunu, nasil bir kullanim icerdigini v.s. dogal dusuncenin, ctetolojik yapisini, EVRENSEL-INSAN ZIHNIYETI basliginda ortaya koyarak izah etmeye calistim ve gerektiginde de devam edecegim. Kisaca; noumenin; zihin objesi olan insanoglunun algilanabilmesi; bizi, noumenin zihin subjesine, soyutuna goturur. (Gunumuzde cognitive science, bilissel bilim olarak algilanan ve beynin fonksiyonu dusuncenin, bilinc ve farkindaligi konusunu isleyen bilim dali) Iste benim, evrensel-insan olarak 1994' ten beri uzerinde calistigim ve bir fenomen olarak; goruntuye indirgedigim, noumen'in zihinsel soyutu, yani evrensel kullanimbilim sembolleri XY birlikteligi, yani okunusu zi olan birlikteliktir. Bilindigi gibi, ben bu XY birlikteligini ve bu birliktelikteki X ve Y nin ayri ayri izah ve acilimini cesitli konularda ve cesitli icerikte aciklamaya calistim ve yeri geldigince de aciklayacagim. Ozetlersek; noumen, Kant'a gore; algilanamayan ve "thing-in-itself", yani "kendi icindeki, bunyesindeki sey" olarak ortaya konan ve yanasim olarakta; tanrisalliga varan olgunun; aslinda; zihinsel objesi insanoglu olmasinin yaninda; zihinsel subjesi de; evrensel kullanimbilim sembolleri olan XY birlikteligi, yani okunusi zi olan ve zihnin islev ve fonksiyonunun koken ve temelini olusturan ctetolojik yapilanmadir. Bu numenal yapinin ve isleyisinin constructive epistemoloji, yani yapilandirilmis bilgi temelli aciklamasi ve bu yapilandirilmisligin insanoglunu zihinsel insanlastirmayan sorunu ve resmi, evrensel-insan zihniyetinin curutme, cikarsama, yanlislama metodlariyla ortaya konmaktadir. Aslinda fenomenden degil de, numenden yola cikis, insanogluna alternatifsiz olarak numenin objesinin, fenomeninin insanoglu oldugunu bilissel olarak gostermekte ve boylece insanoglu ustu bir gucun gereksizligini de ortaya koymaktadir. Numenal yanasim, tanri (ya da her turlu, her bir insanoglu ustu bir fenomenal ve/veya numenal guc) idealizmine ve materyalizmin kendi kendini ortaya koyan madde temeline vurulmus bir darbedir. Insanoglunun insanlasmadaki zihinsel devriminin ve Kim sorusunun ve de kavram temelinin kaynaginin algilanmasindaki en ust insanoglu farkindaligi ve bilincidir. Oyuzden numeni, fenomelden farkliligini ve fenomen ile olan bag ve iliskisini ve de anlam ve icerigini cok iyi algilamak gerekir. Cunku, Numeni, Kimi ortaya koyamayan hic bir metafizik, ontolojik ve teolojik felsefe, insanoglu ustu guce inanmaktan ve insanoglu ustu bir guc aramaktan ve yaratmaktan kendini alamaz. Bilhassa materyalizm, ontolojideki kesin ve determinist, indirgemeci yaklasimiyla, numeni ve kimi aciklamaya muktedir degildir. Cunku bunu sadece anlam ve icerik verdigi tanri ile ozdeslestirir ve pozitivizmin yok algisi temelinde, madde tabanina oturtamadigi tanriyi yoklar. Bu yoklama, sadece anlam ve icerik temelli tanri kavraminin bag ve iliskisindeki olumsuzluk, itiraz ve kabul etmeme temelidir. Ama, materyalizm; ne numeni ne de kimi ve de kavrami ne fenomenal bir farkindalik ve bilincle, ne de numenal bir algi ve bilinc ile ortaya koyamaz. Dolayisiyle, materyalizmin kavrami algilamasi da beklenemez. Ayni hatalar, epistemolojinin, objektivizm, deneycilik, gerceklik ve naturalizm bakis acilarinda da mevcuttur. Hepsi ve butun fenomenal temelli ideolojiler, numeni algilayamazlar ve sadece madde ve nesne olarak kesinlestirdikleri bir tabanin ki bu taban insanoglu disinda kalan, madde, doga, evren v.s. dir, bir oznel ve ozelligi olarak algilarlar. Kisaca madde temelli fenomene, insanoglu yetisi olan numenal eklentinin ve belirtinin bilinc ve farkinda degillerdir.
-
Saygi ve Bilinci
Bugun toplumumuza ve iliskilere baktigimizda; bazi celiskilerin su yuzune ciktigini goruruz. Genel de, kisiler, kendilerine verilenlerle yetistigi ve yetistirildigi icin; herkes, ya bir buyugunun, ya torenin ya da bir gelenegin golgesinde buyur. Dolayisiyle, sahip ciktigi bu deger, onun icin herkesin sahip cikmasi gereken deger olur. Bu neyi getirir? Bu ilk basta, kendine gore, bu degere uymayana mudaheleyi ve baskiyi getirir. Bu, o kisinin bu degeri koru korune savundugunu ve sahiplendigini getirir. Bu , o kisinin bireysel hak ve hurriyetleri savunamamasini ve savundurmamasini getirir. Bu, kisinin, kendisi icin degil; bu degerler icin yasamasini getirir. Isin ilginc tarafi, bu degerler ve kavramlarinin algisi soyut oldugu icin, her kisi, kendi algisina gore bu degerleri degerlendirir. Yine kendi algisina gore, bu degerlerin yasam ve iliskide uygulanmasini ve uygulatmasini saglamaya calisir. Iste bu kisilerin, kendine gore toplumsal, ulkesel, yoresel, bolgesel, milli-dini kokensel v.s. yasami ve iliskisi, toplum uzerindeki bir baskidir. Iste bu toplumsal olgu, bilincli olmadigi icin - yani atadan kalma - sadece algilanma temeliyle, uygulanmaya calisilir. Uygulamayanlar, ya afaroz edilerek, ya da uygulanmaya zorlanarak, bu degerlerin kaliciligi ve sabitligi saglanmaya calisilir. Bu kisilerin, toplum uzerindeki, kurdugu deger baskisi, ayrica, farkli degerler arasinda da, bir atismaya ve kutuplasmaya yol acar. Boylece, hem nesiller arasi bir karsitlik; hemde, toplum ici bir ayrisma dogar. Cunku, hicbir ayrimci deger, kendi degerinden odun vermedigi gibi; baska degerlere de yer vermemeyi gozetir. Iste, bu tip, alisilagelmislik temelinde ve otomatiklesmis iliskilerin iceriginde bir toplum, ancak ayrimcilik temelinde yasamaya calisir. Bu oyle bir hal alirki; kisinin dogdugu sehir bile, bu ayrimciliga alet edinilir. Kisiler, birbirini tanimadan, birbirileri hakkindaki kulaktan dolma bilgilerle; birbirlerine tavir alir, yani "sen suralisin, oyleyse soylesin" ya da "sen busun, oyleyse boylesin" v.s. Bu, toplumun bir gercegidir. Bu toplumu, boyle tutmakta, cikarci sistemin ve yonetip yonlendirenlerin isine gelmektedir. Burada, bir kisiyi "boyle" diye suclamak; hem bir cozum degildir, hemde bu ayrimciligin ekmegine yag surer. Kisiler, yasamda herzaman kolayi tercih ederler. Dusunup, nedenlemek-sorgulamak yerine; verilenlere takilirlar. Kendilerinin takilmalari yetmiyormus gibi; bir de etraflarina bunu empoze ederler. Iste, boyle bir toplumu, icine dustugu bu ayrimcilik batagindan kurtaracak sey; bilinc, egitim ve ogretimdir. Bu da ancak saygi temelinde olusur. Saygi da, farkin farkina vararak, bu farki algilamaktan ve koruyup, kollamaktan gecer. Tek onemli kistas, farki farkindan dolayi ayirmamak ve karsiya almamaktir. Bunun en basit bilinci "benim yasam ve iliskilerimin degerleri farkliysa, ve ben bunlari koruyacaksam; baska birinin de yasam ve iliskilerinin degerleri farklidir ve o da kendininkileri korur. Ben ona mudahele edersem, o da bana eder. Ben onu ayirirsam, o da beni ayirir. Ama, bizler, toplum icinde beraber ve birlikte yasamak zorundayiz. O zaman, bu ancak, biribirimizin degerlerine saygi gostermemizin temelinde olur. Ben, onun degerlerine saygi gosterirsem, o da benimkilere gosterir. Demekki, benim kendi farkimi korumam, baskasinin farklarina saygi gostermemden gecer. Bu sayginin temeli de, ayrimcilik yapmamaktan gecer. Ben, bunu bir birey olarak; aile, cevre, toplum ve ulke icinde uygularsam, o zaman hem kendimi, toplum icinde ortaya koyabilir, hemde toplumun farkliliklarina saygi gostererek, toplum icinde yasayabilirim." Egitim ve ogrenim ise; once, her ferdin, bir birey oldugunu bilmesi ile baslar. Birey olabilmek ise, kendi sahsina ait degerleri, yine kendi dusuncesinin nedenlemesi ve sorgulamasiyla ortaya koymasidir. Bu konuda, babasinin, annesinin, akrabalarinin, arkadaslarinin, cevresinin, ve hatta toplumunun, degerlerine ters dusebilir. Ama onemli olan, bu degerlerin kendine ait olmasi, ama yine her iliskide oldugu kisinin-ki buna anne-babada dahildir-degerine de saygi gostermesidir. Bu, kisinin, hem kendi bireysel kisiligini ortaya koymasi; hem de toplum icinde kendine bir yer bulmasi demektir. Burada, amac, yasami bireysel yasayarak; toplumsal iliskileri yurutebilmektir. Kimseyi, veya hicbir degeri karsisina almadan. Bu ayni zamanda. bireye, kisilerle ugrasma yerine; onlarla gecinmeyi getirecek. Kisilerin, sadece, verilenleri uygulayan bir uygulayici oldugunu gosterecektir. Cunku, birey olamayanin yasami kendisinin degil; kendisine verilen degerlerin onu yasatmasidir. Kendi yoktur, sadece yasattigi degerler vardir. Ne kadar cok, bunun bilincine varir; o kadar cok, bireylesir ve kendini bulur. Kendini buldukca da; hak ve ozgurluklerin, insanlik temelindeki onemini kavrar. O zaman sadece, kendi hak ve ozgurluklerini degil; baskasinin da hak ve ozgurluklerini koruyacak duzeye gelir. Bu da, insan hak ve ozgurluklerinin bireysel korunusudur. Bu ayrica, kendinin olmadigi bir yasamda, o na hem kendini, hemde insanligin bir parcasi oldugunu hatirlatir. Cunku, bilirki, korudugu hak ve ozgurlukler; kendi cesidi olan insanin hak ve ozgurlukleridir. Tabi, egoist, bireyci ve ayrimci dusunup davranmazsa.
-
Yasam ve Iliski Felsefesi
Insanoglunun yasam ve iliskisine hayat veren ogeler vardir. Bu ogeleri soyle siralayabiliriz. Beyin, dusunce, kavram. Bu uc ana oge; biribirine zincirleme baglidir. Fakat konu davranis olunca; ilk kavram gelir. Yani ne kavramin kendisi, ne beyin, ne de dusunce; kavram olmadan ortaya konamaz. Beyin ise; kavrama bagli olmakla birlikte; dusunceye bagli degildir. Yani, kendi basina hatta kavram yerine; bir isaretle bile ortaya konabilir. Dusunce ise; ortadadir ve arabulucudur. Hem beynin fonksiyonudur, hemde kavramin yaraticisi. Bu uc ogeyi niteleyen sifatlar ise; oznel-nesnel;ozel-genel;ozsel-gorunussel ve somut-soyuttur. Iste bu sekizli sifatla yasam ve iliski hayat bulur. Eger bu sifatlari; ana uclu ogelerimize uygularsak; beyini ifade icin, sifatlarimiz; somut, nesnel,genel, ve gorunussel; burada ilginc bir nokta vardir. Aslinda beyin bir ic organdir ama ozsel degildir. Cunku herhangibirseyi; baska birsey ortuyorsa ve ortunun altindaki; gorunur hale getirilebiliyorsa; o ozsel olamaz. Bunun bir nedeni de; ozsel'in soyut oldugudur. Beyin somut bir organdir.dusunceyi ifade eden sifatlarimiz; soyut, oznel, ozel ve ozseldir. DUSUNCE BEYNIN BIR FONKSIYONU OLMASINA RAGMEN; SIFAT OLARAK; BEYNE TERS SIFATLARLA IFADE EDILIR. Sifatlar konusunda ise; hem beyni hemde dusunceyi iceren ozellik, kavramdadir. Yani kavram; bu sekiz sifati da, icerir. Bunun bir nedeni de; kavramin; hem kendini, hem beyni, hemde dusunceyi ortaya koyabilmesidir. Demekki; KAVRAM OLMADAN, KAVRAMIN KENDI DAHIL; INSANOGLU HICBIRSEYI ORTAYA KOYAMAZ. Isaretle, gosterebilir, ama; ISARETTE BIR KAVRAMDIR. Cunku her kavram; bir seyi ifade etmek icin kullanilir. Burada da; bir sorun goze carpar. Herseyi ifade etmek icin kullanilan kavram; aslinda IFADE ETMEK ISTEDIGIYLE OZDESLESMISTIR. Soyle bir ornek verelim; "Kalem" dedigimizde, neyi ifade ederiz? K-A-L-E-M dil kuralini mi? KALEM KAVRAMINI MI? Yoksa; KALEM OLARAK ISARET EDILENI MI? Iste insanoglunun sorunu; bu icice olan uclemi, otomatikman teke indirgemek ve tek olarak kesistirmektir. Cunku KALEM DENINCE, ISARET EDILEN ANLASILIR. Tabi buradaki isaret; beyin kalemin resmini hafizaya cizene kadardir. Bir kere resim hafizaya cizildi mi, artik kalem denince; isaret edilen ortada olmasa bile, hafizadaki resim dusunceye yansir. Belki; somut-nesnel ve gorunussel olarak isaret edilmislerde sorun yoktur. Ya isaretimiz soyuta ise; iste butun sorunda burda baslar. Ornekleyelim. "Sevgi" denince ifade edilen uclem nedir? Birincisi; S-E-V-G-I-, Ikincisi SEVGI KAVRAMI peki ya ucuncusu; isaret edilen nerde? Iste bu sorunun cevabi iki turludur. Birincisi; isaret eden kendine gore mutlaka, hafizasinda sezgi veya inanc olarak sevgiyi resmetmistir ve o resmi algilamistir. Peki nerede algilamistir? Iste burasi da; ilginctir? Kendisine sevgi resmini hafizasinda canlandiran bir somut ifade edilene, yani; erkege, disiye, anneye, babaya, kitaba, cicege v.s. Burada da bir sorun vardir. Nedir sorun, sorun iletisimdir. Eger ifade edilen, yada isaret edilen; kendi gibi bir insanoglu degilse; sorun yoktur. Neden? Cunku, isaret edilenin karsilik verme icerigi yoktur. Ya isaret edilen, kendi gibi bir insasnogluysa; iste sorun buradadir. Nedir sorun? Bu isaret tek taraflidir. Yani; sadece sevgi kavramini hafizasinda canlandiran ve onu bir somuta-insanogluna-ozdeslestiren adina vardir. Peki, ya uzerine ozdeslestirilen insanoglu? Eger o da, ayni sevgi kavramini; ayni ilk kisininki gibi resmedip; kendisini isaret edeni isaret ederse o zaman sevgiler cakisir ve sorun yoktur. Peki; bu tip bir resmetmenin ve karsilikli isaret etmenin %'si nedir dersiniz? Belki sans oyunu oynasaniz, kazanma sartiniz, bu %' den daha fazladir. Iste bu ornekte gosterirki; Birincisi; SOYUTLAR, INANCLAR; MUTLAKA RESMEDILEREK ISARETLENDIRILIR. Iste dogrunun devreye girdigi yer burasidir. Yani; "ben sevgi soyutunu; dogru resmedip; dogru bir sahisa isaret ettim mi? Peki cevap nedir? Cevap gene soruyu sorana aittir. Ya "evet, dogrudur" ya da "hayir yanlistir" temelinde bir inanc uretir. Eger "hayir, yanlistir" inanci uretirse; ya resmettigi sevgiyi, ya da isaret ettigi sahsi sorgular. Eger cevap "Evet, dogrudur" inanci ise; o zaman da sevgisini; dusunceden o isaret ettigi sahsa karsi ve resmettigi sekliyle; davranisa tasir. Burada da, sorun; uzerine isaretlenenin; bu resmi algilayip algilamamasidir. Iste, yasam ve iliskinin; hayatindaki en zor ogeler soyutlardir. Isin aci tarafi; hem yasamimiza hemde sosyal-siyasal-toplumsal birlikteligimize, duzen ve sisteme yon ve yontem verirler. Ideolojiler ve teoriler, hep soyut-inancsal-dogrusal temeldedir. Yukaridaki sevgi ornegini dikkate alarak; varleyleyin cumbusu. Iste bu cumbus, insanoglunun kalicilasmis, alisilagelmis ve otomatiklesmis hayat ogesinin basindadir. Tum kisilik degerlerimiz, kimlik degerlerimiz, ve akliniza gelen herturlu degerler, soyut degerlerdir. Yine sevgi orneginden yola cikarak; bir hayal edin, bakalim soyut iletisimi. Insanoglunun; dogal dusunce koken ve temeli; soyut yasamdan kurtulamadikca; insanoglunun birbirini algilamasi cok zordur. Cunku, soyut iletisim; BIR ILETISIM DEGIL; TEK TARAFLI ILETIDIR.
-
Allahın varlığının bilimsel ispatı
Degil, sadece ozel bir din felsefesi olan Islam'in ilahi Allah'in insanoglunun tarihsel olarak ortaya attigi insanoglu disi ve ustu her bir Ilah'in, yaraticinin, akilli tasarimcinin v.s. bilimselligi olmaz. Cunku konu ve kavramin temeli felsefeye, metafizige, dine, teolojiye dayanir. Yani bilim ve bilimsellik ile uzaktan yakindan bir bagi yoktur. Buradaki tek bilimsellik, bu tip insanoglu ustu ve disi aklin ortaya attigi guclerin; insanoglu yasam ve iliski duzen ve sistem ve de kurumsallasmasindaki her turlu sosyo-psikolojik sorunsal izdusumunun gozlemi dile getirilebilir. Allah, tanri v.s. konusu ne bilimin konusudur, ne de bilimseldir. Yapilandirmaci bilgi olarak ta, sosyal bilgi ve ideolojik/inancsal bilgidir. Yani gozlemi de olgusu da yanlislanabilirligi de yoktur.
-
Tabu-Serbestlik Uzerine
Bir bebek; dunyaya geldiginde, hazir ve isleyen bir duzen ve sistemin icine; tabulu rasa olarak dogar. Dogumuyla birlikte; tabularin verisiyle karsilasir. Bunlar once kimligini olusturan verilerdir. Ad, soyad, aile. Daha sonra; kisiligini olusturan veriler le tanisir. Milliyet, din, ahlak, kultur, davranis, yap-yapma ve soyle-soyleme v.s. karsitligi. Zamanla kendi kisisel kisiligini olustururken, yani toplumsal kisilik kazanirken; bilhassa bu karsitliklardan; ya verilene gore, ya da kendi secimine gore; yapar/yapmaz, soyler/soylemez. Butun bu toplumal kisilik tabularinin ve derecesinin olusmasi; ailesine, cevresine ve aldigi egitime, kendini ortaya koyma mucadelesine v.s. gore degisken ve gorecelidir. Belirli bir bilince ve kisilik olusmasina eristiginde; bazi konular kendi acisindan one cikar ve bu konulara daha cok agirlik verir. Bu bazan oyle bir hal alirki; bu one cikan konulardan birinin, kendisi; kendi oz iradesiyle, nedenlenmesine, sorgulanmasina ve irdelenmesine yonelir. Bu buyuk bir ozveri ve korkularin yenilebilecegi cesaret gerektiren bir durumdur. Cunku bu konuda derinlestikce; konudaki toplumsal kisiligi gitgide yalnizlasmaya ve komsenin bu toplumsal konuda; onun yapip soylediklerini; yapmamaya ve soylememeye kadar gider. Bu o kisinin, yalnizlasma donemidir. Bu donem, ilk baslarda; korku, endise, telas, v.s. temelli yuklu bir psikolojik/duygusal donemdir. Kisi bu donemde sarsinti gecirebilir, bu donem; kisi acisindan olum (olmek) ile yasam arasindaki bir donemdir. Kisi; o konudaki, bu donemi yasam adina gecerse; "olum temelli dusuncelerini yenmis",demektir. Ondan sonra bu konuda, artik; kisinin toplumsal kisiligi soz konusu degil; bireysel kisiligi soz konusudur. Bunu her yerde savunmaya, herkesi bu kendi dogrusu konusunda, bilgilendirmeye, "uyandirmaya" uyarmaya baslar. Yani; bireysel kisiliginin dusunce ve davranisini topluma yerlestirmeye calisir. Bu donem en tehlikeli ve cetin donemdir. Cunku, bu donem, "dusman kazanma" donemidir. Bir cesit kisinin toplum ile o konudaki "hesaplasma" donemidir. O konudaki yikilmis tabunun, verinin, degerin;toplumsal olarak ta yikimini saglamaya yonelme donemidir. Bu donem, kisinin yasaminin; toplum acisindan en tehlikeli donemidir. Kisi her turlu fiziksel ve dusunsel zarara kendini acmistir. Gelismemis toplumlarda; genellikle kisinin bu donemi; faili mechul bir cinayete kurban gitme donemidir. Kisi eger bu donemi atlatir ve bireysel bilincini; toplumdan koparabilir, yani toplumsal kisiligin verdigi misyonu kendinde gormezse, yani toplumu bilinclendirme, caba ve gayretini kendinde gormezse; o konuda, birey bilinci almis kiside; serbest dusunurluk donemi baslar. Bu donem ise; kisinin artik o konuyu tamamen yasam ve iliskilerinden cikardigi; o tabunun kendi icin hicbir anlam ifade etmedigi ve artik o konu uzerinde yikilacak bir tabu kapisinin algilandigi ve o tabu konusunda kisice bireysel rahata erildigi donemdir. Bir kisinin; herhangibir konuda; serbestlige erip; tabuyu tamamen yikmasi; onun yasam ve iliskilerinde; en onemli donum noktasidir. Cunku bu tabu yikisinin, icerigi, duzeyi, derinligi, algisi, bilinci v.s. kisiyi; birey bilinci konusunda percinlestirmesine ve de; yikilacak baska tabulara yonelmesine, tabu yikilimina yaklasimdaki tecrube gelistirmesine, yiktigi tabunun koken ve temelini algilayacak bilince erismesine ve onunla ayni koken ve temelde olan diger tabularinda kendi adina yikimini kolaylastirmasina v.s. yarar. Buradan da iki farkli sonuc cikar. Ya kisi bu konuda bananecilesir ya da bu konuda aktif olarak yer alir. Iste, kisinin; bir birey olarak koken ve temeli olusturan ve ana olarak; yaratilissal/tanrisal/inancsal/dogrusal/ideolojik/toplumsal/insandisi/insanlikdisi/ tum ayrimci, cikarci, bencil, iktidar-guc-otorite gerektiren, kisilik/kimlik soyut/somut degerlerden olusan tabulari yikma, bilinci; sonucta onun; en genis anlamiyla, evrensel ve kendi turu anlamiyla ve de ortaya atan rakipsiz parca olma vasfiyla insansal bilince ulasmasini ve kendisini bu bilince ulastirmayan; bu tabularin koken ve temeline yonelisini saglar. Serbestlik, beyinde ve bilinc altinda yer etmis dogumdan itibaren verilen degerler, veriler ve tabularin kisi tarafindan sorgulanabilmesi ve sorun olarak algilanip, o verileri degerleri ve tabulari tartismak yerine onlardan arinmaktir. Tabiki ilk serbestlik kisinin kendi toplum ve cografyasindan aldigi verilerden, degerlerden ve tabulardan serbestliktir. Eger bu bilincli ve farkinda olarak yapilirsa; dunyanin tum cografya ve toplumlarindaki beyni sinirlayan bu degerlerin, verilerin ve tabularin da farkina ve bilincine varmasi; serbestligi bolgesellikten evrensellige cikartir. Nelerden neden ve nasil serbest kalinacagi, basta serbest dusunurluk ile ilgilidir. Bu konuda sitede baslik var. Cunku serbest dusunce bilime, bilimsellige, mantiga dayanir. Dogma, otorite ve inancsal, ideolojik ve etik veriler icermez. Ayrica bir deger ve tabudaki serbestlik ancak qua felsefesi ile ortaya konabilir. Cunku degerin bu felsefe de tarafi yoktur. Bu konu ile ilgili de sitede baslik var. Iste bir tabuyu yikanin, kendi degerleri kendisinin tabusu olmamasi icin; kendini caga ve degisime bilimselllige uyarlamasi gerekir. Bu da "Evrimci ve devrimci sorgulama" basliginda islenmistir.
-
Yasam ve Iliski Felsefesi
Yasam ve Iliskinin Hayati Bir birey olarak; dogumunda insiyatif kullanilmayan ve olumu de, kendi olarak yasanmayan; yasam ve iliskinin; hayati bir dokuzludur. Once bu dokuzluyu siralayalim. Fark edim, ulasim, yanasim, kullanim, paylasim, degisim, donusum, baskalasim ve olusum. Iste yasam ve iliskinin, hayati; bu dokuzludan ibarettir. Onemli olan; bir birey ve birey bilinci almis insanin en kucuk birimi olarak; bu dokuzlunun, hic bir ogesini; kendi kontrol ve yonlendirmenizden baska; baska bir kontrol altina ve baska bir yonlendirmeye, terk etmeyecek kadar, bilincli olmaktir. Burada dikkat edilmesi gereken kavramlar; sahiplik, aitlik, ayrimcilik, bencillik, otorite ve cikardir. Eger bunlar; oge olarak uygulanirsa; sizi, kendi kararlarinizi kendiniz verseniz, kendinizi kendiniz kontrol edip; yonlendirseniz bile; bireysel degil, bireyci yapar. Once, seyi, ki bu sey insan olma ve insanlik sunma ile ilgili hersey olabilir. Yani, dusunce, davranis, kavram, ifade, algi v.s. fark edeceksiniz. Sonra, ona ulasacaksiniz. Sonra yanasacaksiniz. Sonra kullanip, paylasacaksiniz. Ki bunlari yaparken, siz; ya da siz fark etmeden, baskalari; onu, degistirecek, donusturecek, baskalastiracak ve sonunda; her halukarde, hem siz, hem de baskalari onu olusturacak. Sonra, bu olusmus yeni seyi; tekrar fark edeceksiniz ve ... Iste tum yasam ve iliski boyu; bir bireyin hayati, bu suregelen surekli sureliligi, kovalama ve mumkunse; her olusumunu, yasayabilmek olacak. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise; olusum halindeki seyi, fark ederken; eger, ona ulasim; sizi bir birey olarak, bireyci kilacaksa, insandisi, insanlikdisi ve insanozaleyhte kilacaksa; o olusumu, farkeder etmez, ondan kurtulusa yoneleceksiniz. Bu farkindalik; iki turludur. Ya kendi dusunceve davranis bunyesindeki bu kurtulma geregini duyacaginiz seyi fark edersiniz, tabiki kurtulumu size zarar vermiyorsa; ya da sizin disinizda, size ulasmakta olan bu kurtulma geregini duyacaginiz seye; ulasmayarak ve yanasmayarak, bertaraf edersiniz. Tabi size olan zararinin farkina varirsaniz. Iste bu olusumun; kendi dusunce ve davranisinizdaki fark edimi ve kendi dusunce ve davranisiniz disindaki fark edimi; bu dokuzlunun temelini teskil eder. Cunku ya fark edip; ulasacaksiniz; ya da fark edip; uzaklasacaksiniz. Bu secim sizin. Yalniz, insanolmaya ve insanlik sunmaya gore; yapinizda olan; insan ozunuze, bu fark edime karsi nasil tavir almaniz gerektigini sorarsaniz; o size cevap verecektir. Sizin, bir birey olarak; tum cabaniz, size verilen her turlu degeri kendi oz iradenizle ve insan olmak ve de insanlik sunmaya gore, nedenleyip-sorgulamak ve paralelinde bu fark edimin farkina varmak. Gerisi zaten, ya ulasim; ya da uzaklasim-uzaklastirim, olacaktir. Iste yasam ve iliskilerin hayati ve bu hayatin; sizin bireysel kontrolunuzde olmasinin altinda yatan mentalite, budur. Butun bunlari yaparken de; gercekleri fark etmek ve gercekci olmak adina; fark edemeyenleri de, onlarin kisisel degerleri olarak, saygi ile karsilarsiniz. Cunku, fark edim, konusu; bireyin kendi bireysel insiyatifindedir. Bir birey fark edemezse, baska bir bireyin ona farkettirmesi mumkun degildir. Bunun ugrasisi ise; empoze ve baski olurki; bu da insanlikdisidir.
-
Kavram Felsefesi
Soyut Kavram Nedir, Nasil Ifade Edilir? Somut kavramlara nazaran, soyut kavramlarin; evrensel, ortak bir tanimi ve tarifi yoktur. Bunun ana nedeni; soyut kavramlarin; somut kavram gibi yansisinin olmamasi ve sadece yansitilmasinin algiya acik olmasidir. Herseyden once, daha once aciklandigi gibi; yansitan ile, algilayan arasinda buyuk bir kopukluk vardir. Yansitan, kendi algiladigi gibi yansitmayi; algilayan da kendine yansidigi gibi; algilamayi uygular. Muslumanligi ele alalim. Bugun muslumanligin ne olduguna dair bir soru sordugumuzda; ister inanan, ister inanmayan; ister sahip cikan, ister karsi cikan; bu tanimi kendi ideolojik inancsal dogrusu ile ortaya koyacak ve dusuncesini ona gore yonlendirecek ve davranisa sunacaktir. Buradaki en onemli bir fark; muslumanligin otomatikman kazanilisi ve musluman olmak icin, herhangibir dusunce uretimine ihtiyac duyulmamasidir. Tabi, bu musluman ulkeler icin gecerli bir durumdur. Bu temelde; kendisini musluman kabul eden, her kisinin; kendi kisilik ve kimlik degerleri temelinde bir muslumanlik anlayisi mevcuttur. Kimi muslumana gore; musluman olmayana "kotu gozle" bakilirken; kimi muslumana gore, boyle bir bakis acisi yoktur. Kimi muslumana gore; siddet, oldurme, ve herturlu insanlikdisi olgu "benimsenirken; kimine gore benimsenmemektedir. Kimine gore kadin konusu; "asagilayici, insan sayilmayici, ikinci sinif v.s." degerlendirilieken; kimine gore insan, es, ve erkeklerle esit v.s. degerlendirilir. Simdi, bu temelde olaya bakarsak; bu iki farkli ve tamamen birbirine zit muslumanlik anlayisi ve musluman olustan hangisini, muslumanlik adina one cikarabiliriz? Bence bunun onu alinamaz. O yuzden onerim; musluman olmayan arkadaslarin, dusunce ve davranislarini "her musluman ve muslumanlik anlayisi farklidir" olarak algilamalari ve ona gore muslumanlari degilde; muslumanligi bir yapi ve isleyis olarak ortaya koymalari. Musluman arkadaslardan da; " her turlu muslumanlik anlayisi ve musluman dusunce ve davranisi olabilir, dolayisiyle; benim muslumanlik anlayisima ve musluman olarak uyguladigim dusunce ve davranisima, bazi soylemler ters gelebilir. Ben bir musluman olarak bunlari yapmadigim ve dusunmedigim icin, bu tip soylevler, bana yonelik degildir" dusuncesi one cikmalidir. Dolayisiyle; bir musluman ile, musluman olmayan bir kisinin; insansal temeldeki dusunce ve davranislari icermeyen soylevlerde; ortak bir elestiri ortaya koyabilmesi mumkundur. Yani "ben bir muslumanim ama; musluman olmayan arkadasimizin getirdigi konu haklidir. Bir musluman, boyle dusunmemeli ve uygulamamalidir" temelli bir dusunce uretebilmelilerdir. Ayni uretim, musluman olmayan arkadasan da gelebilir. Yani, "benim bu elestirim, tum musluman arkadaslara degil; sadece muslumanligi boyle uygulayanlara" gibi. Eger, muslumanlik konusunda oldugu gibi; her soyut kavram ifadesinde, ortak bir evrensel tanim, tanitim olmadigini hatirda tutarsak;, bir ideolojik inancsal dogru ile; o dogruyu sahiplenmis, her kisiyi, ayni sekilde etiketlemeyiz. Oyuzden, herhangibir; kendimize ters gelen, ideolojik inancsal dogruyu, elestirecek isek; boyle bir butunlugun ve birligin olamayacagini goz onune almak; bence, en mantikli davranis olacaktir. Kisaca, herkes kendine gore; muslumandir, ya da degildir. Baskasinin muslumanligi, ya da musluman olmayisi; kendi muslumanligiyla veya degilligiyle ortusmez. Oyuzden, bilhassa bu soyut kavramlari ifade ederken; toplumsal yerlesmislik yerine, ifade edenin kisisel yanasim ve sunumuna dikkat etmek; en azindan o kisinin, kendisini tanitmadaki davranisini algilamak acisindan onemlidir. HERKESIN MUSLUMANLIGI VE DE MUSLUMAN OLMAYISI, YA DA MUSLUMANLIGININ ALGI VE ICERIGI, YA DA DUSUNCE VE DAVRANISI; KENDI IDEOLOJIK INANCSAL DOGRUSUNUN DUSUNCESI VE DAVRANISA YANSIMASIYLA PARALELDIR. Hic bir muslumanlik anlayisi ve sunulan muslumanlik dusunce ve davranisi biribirine benzemez ve biribirini baglamaz. Bu tum soyut kavramlarin kisi tarafindan ortaya konusuna paraleldir. Tum sosyal-siyasal-toplumsal-etiksel ve psikolojik kavramlar ve algilari, yansilari ve yansitmalari bu temeldedir. Bu yazida, islenen soyut kavram muslumanlikti. Siz bu isleyisi, her turlu ideolojik inancsal dogrusallarin; sosyal-siyasal-toplumsal-etiksel ve psikolojik dogrularina uygulayabilirsiniz. Bunun farkina varabilmek ve bu yazilanlari basarabilmenin tek yolu; bu tip soyut kavramlarin ifadelerini, toplumsal, yerlesmis, otomatiklesmis ve toplumu baglayici bir temelde degil de; kisinin kisisel dusunce ve davranisi olarak algilamak, hem kisinin taninmasinda; hem de bir soyutun tek bir anlam ve uygulasnisi olmadiginin bilincine varmakta yarari vardir. Herkesin muslumanligi kendine ve kendi algisina goredir. Ne algiladigini da, ancak kisi davranis olarak yansitir. Ortak, toplumsal, bir yanasim veya algi veya tanim veya uygulama yoktur ve olamaz. Oldugunu one surmek ve dusunmek; bizi tek etiketlilige goturur ki, bu da gereksiz bir yere; kisileri ayni etiket altinda toplamak olur. Bu da kisinin kisisel yapisindan ziyade; sabitlenmis, alisilagelmis, yerlesmis ve otomatiklesmis bir anlayisin urunudur.
-
Evrensel-Insan Zihniyeti
Birin, Uclu Bilinc ve Farkindaligi Birin, turumuz adina ifadesi, bireydir. Bir bireyin yasam ve iliskisinde bir uclem vardir. Bu uclem, birin kendisi, birin turu ve bir ve turunun ortaya koyduklaridir. Birin kendi adina dusunce ve davranisi: BIREYSEL Birin turu adina dusunce ve davranisi: TURSEL Birin kendisinin ve turunun ortaya attiklari adina dusunce ve davranisi:KAVRAMSAL Demekki, bir ne hakkinda dusunup, davranirsa; bu bir uclemdir. Birin, "ben" olarak dusunup davranmasi, "benim dusunce ve davranisim" demesi, bu uclemi icerir. Biri cogullastirir ve birler olarak algilarsak; Iste birin yasam ve iliskisi, bu uclemdir. Birlerin bireysel dusunce ve davranislari, sadece o biri ilgilendirir ve her bir bireysel duzeyde aralarinda olan her farkli dusunce ve davranisi saygi ile karsilamalidirlar. Buna birin, adi, milliyeti, cinsiyeti, tum etiksel (dini, ahlaki, geleneksel, tarihsel olarak kendisiyle ozdeslestirdigi, kisilik ve kimligini olusturan degerler v.s.) degerleri, tum Dusunce sistemi (metafiziksel olarak kendisine inancsal dogruladigi ideolojisi), bireysel yasam ve iliski tarzi, hoslandiklari, kisaca kendi adina sectigi ve yasadigi yasam ve iliskisi. Iste basta her bir, biribiriyle olan iliskisinde bireysel her turlu onun kisilik ve kimligini olusturan ve kendi icin sectigi ve uyguladigi yasami; tum farklariyla birlikte algilamali, saygi duymali, mudahele etmemeli, karismamalidir. Yani, her bir kendi bireysel yasam ve iliski secimini, baska bire mal etmemeli, kendi bireysel yasam bicimini, nasil yasamak istiyorsa, baskalarinin da kendinden farkli yasam bicimini saygi ile karsilamalidir ve mudahele etmemelidir. Iste birlerin, olusturdugu bireylerin birey toplumu budur. Birin Turu adina olan dusunce ve davranisina gelince, bu rada her bir kendi birinin sectigini ortaya koymaya hakki vardir, yalniz, eger turumuz insan ise; o zaman bu konudaki saygi ve ortaklik, insani one cikarmak olmalidir. Yani hic bir birin turu adina dusunce ve davranisinda, bencillik, cikar, ayrimcilik olmamali ve tum birler, turu adina birligi, beraberligi, butunlugu; tum bireysel yasam bicimi farklariyla, bir ahenk halinde yasamalidir. Yani tartismanin ortak karari, her bir birin bireysel yasam biciminin, insanoglu turu butunlugu, birligi ve beraberligine yakisir, uygun temel ve icerikte olmalidir. Iste birlerin olusturdugu bireylerin bu toplumu tursel toplumdur. Simdi gelelim en onemli konuya; bireyler, bir arada yasarken, hem kendilerini, hem turlerini, hemde algi ile dile getirdigi herseyi, kavramsal ifade ederler. Iste bu da birlerin, ve de birler tur butunu insanin ortaya koydugu, dili, felsefesi, inanci, tum bilim dallari, teknigi, birlikte yasam kosullari, ustunde yasadigi dunya, algiladigi evren, dogasi, diger canli ve cansiz varliklar ve de bunlarin, ne oldugu, nasil olustugu v.s. temelli ortaya koyumlar. Burada da onemli olan, herseyden once insanoglu yapi ve isleyisinin birlikteligi ve butunlugunun korunmasi ve bunu bozan her tur, ayrimci, cikarci, bencil, yasami geri plana iten soyutun ve somut sekillenmenin eliminesi,numenal insansalliga yakisir uygun, diger canlilari ve dunyayi, dogayi, evreni, koruyup, kollayacak, teknik ve bilimsel gelisimi saglayacak, dusunceler, oneriler, tartismalar uretebilmek. Simdi, bu yaziyi okuyacak olan her yazar arkadas dusunsun; bir mesaji dile getirmeden once, o mesajin iceriginin ne oldugunu ortaya koyabiliyor mu?, yani dile getirmek istedigi mesaj, bireysel mi, tursel mi, yoksa kavramsal mi? Yani, dile getirecegi mesajinda, sadece kendi ile ilgili dusuncelerimi dile getiriyor?, Turu ile ilgili, onlarin yasam ve iliskilerinin duzeni, sistemi, her turlu etiksel degerleriyle ilgili goruslerini mi dile getiriyor?, yoksa; turunun ortaya koydugu, herhangi bir soyut degeri, ya da somut bir veriyi mi dile getiriyor?, mesela, bilim, inanc, izm, evren, evrim, yaratici, varolus, madde v.s. ile bunlarin ne oldugu, nasil olmasi gerektigi v.s. Iste buradaki sorun, birin mesajinda bu uclemin hangisinin yada hangilerinin dile geldiginin algilanmamasi, hatta dile getiren birin, bunubilincinde olmamasidir. Cunku, birinci tekil sahis veya karsiti 2. tekil sahis dil ve usluplu mesajlarda, hitap edilenin, ne oldugu sorunu vardir. Yani, hem dile getiren, bireysel, tursel, kavramsal farkini verememekte ve algilatamamaktadir, hem de okuyan, dile gelen mesajin bireysel mi, tursel mi, kavramsal mi? oldugunu algilayamamaktadir. Zaten bu uclem hem ortaya konabilip, hem farklariyla algilanabilse, neye saygi gosterilecegi, neyin tartisilacagi, neyin ortaya konacagi, neyin gorus, neyin yorum oldugu, neyin kabul, neyin red oldugu, neyin bilgi, birikim, bilinc v.s. paylasimi oldugu, neyin suclama, satasma, elestiri v.s. oldugu iste o zaman daha net ve acik algilanir. En son bunu bir ornekle belirtelim. Ben diye baslayan bir cumlede, anlatilmak istenen, bireysel mi, tursel mi, kavramsal midir? Yani "benim ahlakim" ornegindeki verilmek istenen mesaj, bireysel mi, tursel mi, kavramsal midir? Iste bu baglamda, benim hem bireysel, hem de evrensel-insan olarak tursel ve kavramsal mesajlarimin farkinin algilanmasi veya ortaya konan mesajda verilmek istenenin bireysel mi, yoksa tursel veya kavramsal mi oldugunun algilanmasi, en azindan o mesaja cevap verirken, neye cevap verildiginin bilincinde ve farkinda olmasini getirir. Eger mesajlarimizdaki, birin bu ucleminin mesaj olarak hangisinin verildigi farkini ortaya koyabilirsek, mesajlar, hem yazari, hem de okuru adina daha bir netlik ve algilama kolayligi kazanir ve belkide boylece, satasmalar, atismalar ve kisilik kimlik degerlerine yoneltilen ithamlar, elestiriler v.s. ortadan kalkar. Cunku tartisma hakkimiz, sadece tursel ve kavramsal konularda vardir, bireysel konuda yoktur, bireysel konudaki bir tartisma, sadece mudaheledir, zorlamadir, iknadir kisaca saygisizliktir. Hak ve ozgurluk ihlalidir.
-
Evrensel-İnsan'a Sorular..
Gercek ile ilgili ayri bir baslik var. Sonucta gerceklik bir insanoglu yapilandirilmisligidir ve her bir tabana gore gerceklik degisim gosterir. O yuzden de tartismalidir. Bilim ise, bilimsel olarak gercegi degil; olguyu ortaya koyar. Eger basliklari bulabilme zorlugu yasarsan, bildir; ben sana link verebilirim. Mesela basliklarin birinde onlardan birinde nesnel bilginin indirgemeci olarak olamayacagi aciklaniyor. Cunku bilginin ilk ayagi ve ortaya koyani insanoglunun bir numenal yeti turevidir bilgi. Bu da insanoglunun oznel zihinsel yetenegidir. Bu olmadan bilgi ortaya konamaz. O yuzden bilgi, hem insanoglu hem de onun beyni, dusuncesi kavrami hem algisi hem de kendi dahil gozlem ve yansi veren fenomen tabanidir. Bunlarin biri olmazsa bilgi olmaz. Bu da bilginin sadece tek bir kavrama yani nesnele indirgenemeyeceginin bir aciklamasidir. Dedigim gibi, ne zaman hangi baslikta istersen ve neyin bilgi ve dusuncesini paylasmak istersen; orada yapabilirsin. Cunku senin ile yazismak, lakabim adina hem bilgilerin gozden gecirilmesi ve tazelenmesi hem de yanitlarina paralel olarak farkli bir sorgulama sagliyor.
-
Evrensel-İnsan'a Sorular..
Bilginin bilimsellik ile olan bagi, olgu ve gozlemdir. Yani dile gelen bilginin gozlem vermesi ve olgu olarak tum insanoglunu baglamasi ve tartisma disi olmasi. Bu temeldeki bir bilgi olgusal gecerlilik ve gozlemselyanlislanabilirlik temelinde, caga, bilime, bilissellige bulguya, olcume, teknige gore yenilenen ve gelisen bilgidir. Bu gelisim de, ayni bilgi gibi; olguyu gozlemi, fenomeni, algiyi, kavrami v.s. sinirsiz ve sonsuz kilar. Her bilgui nesne ile ortusur. Sonucta bilgiyi ortaya koyan insanoglu fenomeni, nesnel gorunum ve gozlem verir. Dedigim gibi algilamanin detayi ve netligi adina, bilgi ile ilgili diger basliklara da bir goz at. Ayrica istersen ve daha belirgin oldugunu dusunursen, bilgi temelindeki dusunce ve bilgi paylasimini diger basliklarda ve onlarin bunyesinde devam ettirebiliriz.
-
ODTU Olaylari
Bilindigi gibi ODTU de cikan olaylar hala guncelligini koruyor. Soyle bir bakalim. Basbakan ordusuyla ODTU'ye uzay araci-2 nin toreni icin gitti. Ogrenciler ogun bir protesto duzenlediler. Ogrencilerin uzerine her turlu polis saldirisi oldu. Bir ogrenci ODTU olaylarinin sembolu olarak yaralandi. Iktidar ODTU olaylarinda sadece ogrencileri suclamak ile kalmadi, onlarin oraya gelme amacini bile, ODTU ile yakismayacak bir icerikle carpitmaya calisti. Universite rektorleri Basbakan yandasi olarak ogrencileri suclasdilar. Aksine ogretim uyeleri, sanatcilar, halk ve her turlui AKP karsiti hareket ogrencilerden yana tavir aldi. Akademik duzeyi olmayan basbakan, akademisyenleri ogrencileri savunmakla nerdeyse tehdit etti. Basbakan, siddete yeni bir anlam vererek, polis siddetini gormeyip; siddeti ogrencilere yuklemek istedi. ODTU olaylari baska universite ve ogrencilerine eylem olarak yansidi. Bunlar anabasliklar. Basbakan kendisine politika edindigi otekilestirme ve karsisina alma dusunce ve davranisini en sonunda universite, bilim ve ogrencilere de yansitti. ODTU nun ne oldugunu bilmek isteyenler ve onun tarihsel misyonunu ve devrimci/ilerici gelenegini bilmek isteyenler, soyle bir ODTU tarihine bakabilirler. Aslinda Basbakan, 29 Ekim ve 10 kasim daki "cetin ceviz" toplumu karsisina aldiktan sonra, bir "cetin ceviz" daha olan universite ve onun devrimci gelenegini de karsisina aldi. Bu arada sanatcilar da, Basbakan'a karsi "cetin ceviz" olma yolunda ilerliyorlar. Aslinda "dindar ve kindar nesil yetistirecegiz" diyen Basbakan bu sozunun arkasinda once 4+4+4 ile gelecek nesilleri teminat altina almak yolunda ilerlerken, "dindar/kindar nesil yetistirecek" olan yetiskinleri de otekilestirmek adina, sanati ve en son universite gencligini de karsisina aldi. Soyle bir bakalim. Basbakan; isci ile, memur ile, tarimcilar/hayvancilar ve koylu ile, konut sahipleri ve semt sakinleri ile, saglikcilar ile, avukatlar/barolar ile,gazeteciler, ile sanatcilar ile, akademisyenler ile, ogrenciler/ogretmenler ile, Ataturk'te birlesen toplum ile ve en sonda da universiteli genclik ile "ayran icti/ayri dustu" Buna ulke komsularini da dahil edelim. Demekki bir otokrasi baska turlu kurulamiyor. Peki neyin otokrasisi?, tabiki teokrasinin.
-
"Allah Var/Yok" Ne Demektir?
Eger somut bir gorunum veren ve sistemlesmis duzen haline gelmis olan dini yalanlarsan, Allah'ta otomatikman tedaulden kalkar. Cunku Allah; islam dininin rehberi Kuran'da ortaya konan bir kavramdir. Yani, Allah ve onun dillendiricisi Muhammed, Kuran, Islam ve Muslumanlik islam felsefesi ve teolojik/fizik otesi inanis olarak bir butundur. Birinin yalan olmasi hepsini yalan yapar. Ayrica sorumlu Allah kavrami degil; o kavram adina savasan/savastiran zihniyettir.
-
Yeni yıldan ..... diliyorum:)
Kendilik bilisselligi. Yani insanoglunun birey bilinci ve kendisinin bir mal, meta, madde ve kul/kole olmadiginin algisi, bilgisi bilinc ve farkindaligi.
-
Vicdan Muhakemesi "Neyi/Neden/Nasil" Yapardiniz?
Vicdan muhakemesi ile ilgili felsefe de guzel bir senaryo var. Bulundugunuz yerden bir bakiyorsunuz, makinisti olmayan bir vagon son surat geliyor. Tren yolu da biraz ilerde iki ray kavsagina ayriliyor. Raylarin ve vagonun gececegi raylarin ustunde bes kisi vagona arkasi donuk olarak calisiyorlar, diger rayda da bir kisi calisiyor. Bagirip onlari uyarma olanaginiz yok. Bir bakiyorsunuz tam da vagonun gidisini degistirecek olan makas da onunuzde. Ne yaparsiniz? Makasi degistirip, 5 kisi yerine bir kisinin olmesini mi saglarsiniz, yoksa makasa dokunmaz 5 kisinin olmesine razi mi olursunuz? Simdi senaryoyu birazdegistirelim ve aciklayalim. Bu sefer bir koprunun uzerindesiniz ve asagidan tren yolu geciyor. Yine makinistsiz bir vagon tren yolunda son surat ilerliyor ve koprude calisan 5 kisi var. Yaninizda da iri kiyim bir adam duruyor ve siz bu adami tanimiyorsunuz. Ne yaparsiniz, mesela adami asagiya itip vagonun 5 kisiyi oldurmesini onler misiniz? Ilginctir, ilkinde yapilan anketlere gore kisi makasi degistiriyor, yalniz ikinci de yanindaki adami itmiyor. Aslinda senoryoyu daha da ilginc kilabilirsiniz. Mesela yol ayrimindaki tek calisan akrabaniz, yakininiz v.s. olabilir. Evet neyapar nasil davranirsiniz ve dusunce ve de davranisinizin nedeni neden o olur. Yaptiginizi kendi vicdaninizi rahatlatma adina kendinize nasil aciklar siniz?