evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Ne kadar vaktimiz var..
Sevginin karsilikli olmasi ya da tek tarafli olmasinin algilanabilmesi saygi temelindedir. Sevilmek demek saygi gostermek demek, sevmek demekte saygi gormek demektir. Eger bir sevgi saygi icermiyorsa, hem bilincli degildir, hem de bir duygu somurusu olabilir. Ayrica sevginin kendi istedigini baskasina yaptirma algisi bilincsiz toplumsal baskidir. Mesela bir ebeveynin "ben ne yaptiysam senin iyiligin, seni sevdigim icin yaptim" aciklamasindaki yapilanlarin uzerinde yapilan evlat algisindaki tersligi ve hosnutsuzlugu iste burada bir saygi olmadigini gosterir. O yuzden saygi bir bilinc ve farkindaliktir. Sevgi ise dogaldir. Saygi ile beslenmeyen sevgi de hem tek tarafli hem de mudahele edicidir. Bilhassa birey bilinc alabilmenin onundeki en buyuk engeldir.
-
slm arkadaslarr
evrensel-insan şurada cevap verdi: sultan1985 başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımSitemize ve aramiza hosgeldin.
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
Senin deist oldugun hakkinda suphelerim vardi, yalniz simdi iyice algiladim ve emin oldum. Zaten Inandigi tanrisini ve senin ozelinde Allah'ini kendi konusturanlar teist degil, deisttir. Yani dini yonlendirim ve yaptirimlari verildigi gibi degil de; kendi algiladigi ve inandigi gibi uygular. Bu durum yari farkindaliktir. Rahatsiz etmedikce de sorun olmaz. Ama dini rahatsizlik varsa, ozel teizme ideolojik rahatsizlik varsa belirgin deizme, inancsal rahatsizlik varsa da antiteizme ya da non teizme donusebilir. Cunku deizm; teizmin din bagindan kopuk, tanri ozdeslestirmesinden yoksun teolojik bir ara gecis inancidir. Bu inancin gnostizmi ya da agnostisizmi kisinin rayina oturmasini saglar.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Bilimselbakis acisi ile metafizik bakis acisi ayni sonuca varmaz. Cunku tamamen farkli kulvarlar olarak biri inancsal/ideolojik digeri bilimsel/teorik bilgidir. Bilimsel olarak varliksal zamansal v.s. temelli bakis acilari hic bir zaman sonuc vermez. Bunlar her zaman ilklik, mutlaklik, teklik sabitlik v.s. temelli akilciliginin sadece inanilan ve ideolojik bir taban olarak alinan ve bilissel olmayan bilgisine dayanir. Yaratilissal bakis acisi ise sadece ve sadece metafizik/teolojik ve fizik otesidir. Bilimselligi ve bilisselligi icermez. Konu ispat degil gecerliliktir. Cunku ortada gozlem varsa zaten tartisma yoktur. Yine gozlem bu tartisilmaz gecerliligi ancak yanlislayabilir. Iste bilimselligin temeli olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirliktir. Bu ikisi de metafizige, varliksalliga v.s. uymaz. Cunku soyut icermez.
-
KISMETTE NE VARSA
Evet, yukaridaki alinti tam bir teslimiyet alintisidir. Cunku beyni kendi beynin ya da baskasinin beyni olarak dusundurebilmek teslimiyetten kurtulmak ve teslim alani sorgulayabilmek bilinc ve farkindaligi ile baslar. Bu da bilincalti alisilagelmisliginin rahatsiz olmasibeynin "zorlanmasi" v.s. demektir. Aslinda bu bilincalti zorlamasi ile olursa, kisi sosyo-psikolojik bunalim yasar. Eger kisi bunu bilinclive farkinda olarak gonullu yaparsa, o zaman da beyin bilinc asamasi yasar. Beynin gidasi dusunmek ve sorgulamaktir. Buradaki ilk engel beyinde olanin sorun ya da rahatsizlik yas da zarar algisinin bilincli farkindaligidir. Bu zaten bilincsiz ise, beyin dusunmeye kendini zorlar ve bu da rahatsizlik verir.
-
Forum En Son Teknoloji İçeren Sürümüyle Güncellenmiştir...
Explorer 9
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Ayrica her bir kavram ve konuyu kendi basliklarinda yazismak; hem kavram ve konunun daha detayli bir algilanirligini saglayacak, hem de "derli/toplu" olacak. Mesela evrimi, evrimde, evreni evrende, zamani zamanda v.s. Ben bu kavramlar ile ilgili daha once basliklar acmistim.
-
Forum En Son Teknoloji İçeren Sürümüyle Güncellenmiştir...
Demek istedigim su. Mesaj yazildiktan ve gonderildikten sonra, mesaj uzerindeki herhangibir duzenleme "duzenle" dugmesinden yapilamiyor, ancak "tam editoru kullan" dugmesinden yapilabiliyor. Ayrica cevapla ya basinca cevaplanacak mesaj tam bir kutu icinde cikiyor. Boylece "quote/quote" mesaj bolunmesi de yapilamiyor. 12 nolu mesajiniz pek algilasnir degil. Bu benim teknik ozurlulugumden kaynakli olsa gerek.
-
Kim/Kimdir T.C. Ikdidar Tarihi
Cumlenizi dahaalgilanir bir sekilde yazmaniz ve aciklamaniz mumkun mu? Yanit verebilmem icin ne demek istediginizi algilayabilmem lazim.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Bence zaman hareket veyer degisimini karistiriyoruz. Hareketin olabilmesi icin degil; olculebilmesi icin zaman vardir. Yani zaman olmadan da hareket vardir. Zaman sadece bitr olcum aracidir. Yani mekanda zaman yoktur. Bu araci insanoglu yaratmistir ve somutlastirmistir. Ayricas hareket gozlenmeseydi, zaten zaman olcumu de olmazdi. Burada evrim eger dunya ile sinirli ise, dunya var oldukca da daimi olacaktir. Surec zamansal bas ve son arasindaki zamansal olcumdur. Daimilikte ise boyle bir baslangic ya da bitis yoktur. Yani surec surekli suregelen bir surectir. Neden big bang oncesi bir zamandan soz edemiyor musuz? Nedir bizi onleyen. Sonucta big bangin olabilmesi icin bir mekan gerekiyor ve bu mekan bog bangdan zamansal olarak onceden var. Ben evren kavramini baska bir baslikta aciklamistim. Ayrica unutmayalim ki bu kavramlarin hic birinin kokeni ve temeli turkce degil. O yuzden de tercume. Dolayisi ile turkce olarak kavram kargasasi iki turlu. Birincisi tercumede verilen algi anlam ve icerik farki. Ikincisi 20. yuzyilin ortasindan itibaren dilin her ortayakonumdaki onemi mantiksal cikarsamalardaki pragmatisizm ve ...e gore farkliligi. Bu da "bu budur/deguildir" klasik sabitliginin sonu. Bizde ise hala ayni klasiklik devam ediyor ve turkce dili kok uzerine kurulubir dil oldugundan hem yeni turemiyor, hem de disaridan adapte ediliyor. Bugun hic bir kavramin ifade olarak verilen anlam ve icerigi sabit degildir. Hem verenin algisina, bilgisine, bilincine v.s. hem de o kavrama neye gore ne temelinde o anlamin verildigine baglidir. Saygilarimla.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Bakin olgudan yola cikilip teori ya da hipotez ortaya konmaz. Teori hipotezden cikilip, test edilip gozlem alip olgu ortaya konur. Olgu zaten olabilirlik olasiligi olmus olan ve gozlem verendir. Siz tamamen tersten yani akilciliktan yola cikiyorsunuz. Bilim ister akildan ister gozlemden yola ciksin, sonucta teorisinin test edilebilirligi ve gozlemi gerekir. Evrimi gene neden konuya kattiginizi algilayamadim. Bilim bilimselolarak somuttan yani gozlemden soyuta yani teoriye gider. Eger soyuttan yani teoriden baslarsa da bunu gozlem yani somut olarak alirsa bilimsel olur. Big Bang bir gozlem ve olgu degildir. Sadece sabit degismez evren teorisine yonelik gozlem ile olabilirlik olasiligi dusunulen bir teoridir. Ayrica evrenin sabit iolmamasi onun genisledigi anlamina da gelmez. Cunku evrenin henuz ebati bilinmezken birhareket halinde oldugunu soylemek baskadir, evren bunyesindeki her turlu parcanin hareketi baskadir. Yani butun bunyesindeki her turlu hareketin, butunun kendisinin de hareket ettigi anlamina gelmez. Evren daimidir. Mekansal sinirlari ortaya konamadigisurece de butunu hakkinda mekansal baslangici hakkinda ortaya atilan hersey bir teoridir, ne gozlem verir ne de olgudur.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Bende sizden bunun bir olgu oldugunu ortaya koymanizi istedim.
-
"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor
Koy enstutulerinin kapatildigini unuttunuz galiba. Ben iliski kurmadim. YalnizAtaturk'un pragmatisizminin bireyci akilciliktan degil de; toplumsal kisilikten geldigini soylemek istedim. Burjuva diye de isci sinifi diye de bir sinif yoktu. Olcum dunyanin geldigi duzeydir. Bireycilik nihilizm ile dunyaya tanitilmistir. Burjuvazi fransa ihtilali ile. M.Suphi olayini ben devrim ya da cagdaslik olarak degil; demokratik bir firsat ve tanitimi olarak degerlendirdim.
-
Merhaba
evrensel-insan şurada cevap verdi: mersintatil başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımSitemize ve aramiza hosgeldin.
-
Cümleten selamlar
evrensel-insan şurada cevap verdi: metrix başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımSitemize ve aramiza hosgeldin.
-
Forum En Son Teknoloji İçeren Sürümüyle Güncellenmiştir...
Sistemin normal "duzenle" dugmesi calismiyor. Duzenleme ancak "tam duzenleme yap" dugmesi ile gerceklesiyor. Bu normal mi, yoksa teknik bir sorun mu?
-
KISMETTE NE VARSA
Iste o nedenden, insanoglu kismetindekini degil; "ne ekerse onu bicer, kendi eder/kendi bulur,kendi duser/kendi aglar, kendi soyler/kendi dinler, kendi dover/kendi sever v.s. Ah bir de bunlari kendilik bilisselligi ile yapsa; iste o zaman ne kotuluk kalir, ne de seytan. Insanoglu birey bilisselligi olarak insanlasir. Insanliga yakismayan hic bir dusunce de uretmez, davranista da bulunmaz. Yeterki "ne yapalim ben boyleyim/bu benim dogam/caresizim/teslimim" masallarina metafizik, varliksal, teolojik, fizik otesi, etik inancsal ve ideolojik yonlendirim ve yaptirimlasr ile kanmasin.
-
Birisi Kahve Yapsa da İçsek Şöyle Hüpppppppppppppp Diye
Tesekkurler. Ben de su bas harfli olusturumlardan biri sanmistim. Dur bir tahmin edeyim. "yuksek sosyal gucu"
-
Azinlik ve Etnisite Farki
Bu iki kavrama cagdas olarak baktigimizda ve sorguladigimizda ikisi arasinda oldukca birinin digeri ile esdeger anlam ve icerikte olmadigini gosteren farkliliklar mevcuttur. Bunlari soyle siralayabiliriz. Azinlik yerlesik halk ile ilgili bir kullanim degilken; etnisite yerlesik halk ile ilgili bir kullanimdir. Azinlik etik olarak sadece milli kokeni degil, dini ya da etik farki icerirken; etnisite sadece milli koken olarak kullanilir. Azinlik yerine gore o ulkenin vatandasi olmaz iken, etnisite oulkenin vatandasi olarak her turlu vatandaslik haklarindan yararlanir. Azinlik cogunluk ile bir cesit olcum alirken, etnisite de boyle bir mukayese yoktur. Kisaca azinlik halk kitlesi olarak bir ulke vetoplumda O ULKEYE SONRADAN GELMIS VE YERLESMIS iken; etnisite o ulkenin yerlesik toplumunun ve farkli halklarindan bir tanesidir. Azinlik bir kimlik ya da kisilik belirten bir etik deger degil iken; etnisite kimlik ve kisilik belirten etik bir degerdir. Iste bu temelde, Turkiye'de cografi olarak yerlesik olan hic bir halk azinlik degil, etnik farklara sahiptir. Hele hele Anadolu gibi belkide cografi ve tarihi olarak dunyanin en kozmopolit cografyalarindan birine sahip anadolunun, her turlu etik ve kultur zenginligini de saglayan budur. Azinligi belki fark olarak cogunluktan ayirt edebilme mumkun iken, etnik farklari toplumdan ayirmak mumkun degildir. Cunku Anadolu'nun bu etik ve kultur zenginligi birakin bolgesel olarak farklilasmayi, her turlu aile sulale, akraba, komsu v.s. temelli yasam ve iliski olarak icicedir. Yani her bir farkli etnisite; TARIHINDE, KULTURUNDE, BUNYESINDE DIGER ETNISITELERI TASIR. Iste bu ulke ve toplum olarak her turlu etnisite farkinin ICSELLESTIRILMESI anlamina gelir. Peki o zaman konu nedir? Konu aidat ve sahiplenme kisilik kimlik degeri yapma ve bu etnisiteyi yasam ve iliskilerde surdurmek devam ettirmek yasamak ve yasatmak hak ve ozgurlugudur. Kimse kimseyi zorla ne bir etnisiteye degistirebilir, ne de zorla kabul ettirebilir. Iste bu aynen ZORLA BIR ETNISITENIN VAZ GECIRILEMEMESINI DE icerir. Ustelik etnisite kisiye dogumdan itibaren verilen bir aidattir ve belki de KISININ TEK DEGISTIREMEYECEGI aidatidir. Yani halkinin, ailesinin, dilinin, kulturunun, ananesinin aidati ve devam hak ve ozgurlugudur. O yuzden bir kisinin zaten etnisite talebi ya da bu talep temelinde cografya ya da ulke talebi olamaz. Yalniz ulkesinde ve toplumunda etnisitesini yasamak ve yasatmak talebi olur ve bu talep te zaten onun en insansal hak ve ozgurlugu ve ustelik insan haklari olarak evrensel hukuk guvencesidir. Iste bu temelde eger Turkiye cografya ulke ve toplumunda bir azinliktan bahsedilecekse, bu sonradan ulkeye yerlesmis belirli bir kitle olusturmus, kokeni Turkiye cografya ve toplumuna dayanmayan vatandaslik hakki elde etmis ya da etmemis olan halktir. Buna en son ornegi, Suriye'den gelen multeciler olarak verebiliriz. Cunku onlar azinliktir. Ayrica etnisite konusu devletin ve onun sivil kurumlarinin konusudur. Ne politikanin ne kutuplasmanin, ne otekilestirmenin ne de "biz/oteki" kutuplasmasinin konusu degildir. Politik oy ya da cikar amacli bir duygu somurusu ya da su istismari olarak kullanilamaz. Iste devletin oturmuslugu normalligi sivilligi cagdasligi da budur. Yani hic bir politik harekete etnisitenin bir arac olarak iktidar amacli kullanilmasina izin vermemek. Tabi bu cagdas birey devleti olan ulkelerde gecerlidir. Ulkemizde bagimsiz bir devlet, tum toplumunu ve farkli halklarinin hak ve ozgurlugunu koruyan kollayan bir devlet yoktur. Ustelik iktidarin ve hukumetlerin elinde kullanim araci olan devletin tum tabakalarinda iktidarin amacina yonelik etnisite ayrimciligi olandir. Discrimination, yani her turlu etik ayrimcilik insan haklari hak ve ozgurlukler olarak evrensel hukuk ta bir suctur. Iste tam bunun tersi olan antiayrimcilik ise, ayrimciliga ancak ve ancak farklarin hak ve ozgurlugunu kollamak, korumak ve yasamak adina devleti ve sivil kurumlari ile korur, kollar. Bir ulkede azinlik adina bir politika azinliklarin soz sahibini temsil adina gudulebilir. Yalniz etnisite ile ilgili boyle bir politika sadece ayrimcilik olur. Cunku etnisitenin hak ve ozgurluklerini politika degil; devlet korur. Iste bu temelde Turkiye'deki ulus, millet, etnisite, azinlik v.s. kavramlarini hem bilincli ve farkinda olarak algilayalim, hem de hic bir politikanin bunlari kendine arac edinmesine izin vermeyelim. Bu da ancak iktidarin gudumunde olmayan bir devletli ulkemizde toplumun ve farkli halklarin BIRIBIRLERINI ICSELLESTIRME bilinc ve farkindaligidir. Aslinda toplumumuzda bu tarihi ve kulturel olarak zaten vardir. Yeterki bunu koruyabilecek bilinc ve farkindaliga erelim ve bu tarihi mirasi ve cok yonlu yasam ve iliskilerimizi bolmeye ayirmaya otekilestirmeye calismayalim. Zaten bunu devlet olarak basarabilirsek; emperyalizmin elindeki en buyuk ayrimcilik kozunun da onunu almis oluruz. Cunku antiemperyalizmin bir temeli de farklarin farkinda ve bilincinde olarak antiayrimciliktir. Ayrimcilik hem de mikrosu zaten emperyalizmin siaridir. Yani "ayir/bol/yonet" Sonucta emperyalizm ne kadar ve ne kadar cok konu ve kavramda ayirirsa, ayirdiklarini biribiri ile savastirmayi ve her ikisini de her turlu elde etmeyi gayet iyi basarir. Ornek isteyenin, insanlik tarihine bir goz atmasi yeter. Ki bu gunumuzde cok daha bariz ve aciktir.
-
Baskanlik Sistemi mi/Ortacag Otokrasisi mi?
Bilindigi gibi Basbakan her seyi goze alarak baskanlik sistemine gecmekten bahsediyor. Bunu da ornek olarak ABD'yi veriyor. Bu konuda mecliste gerekeni saglamak adina, BDP ile her turlu pazarliga hazir. Ayni pazarlik Anayasa hazirliginda da devam ediyor. Aslinda Basbakan'in bilgi algi ve bilinc duzeyini yaptiklari ve soylediklerini goz onune aldigimizda, o TEK ADAM olmak ve butun devletin yetkilerini hukumet basi olarak ele gecirmek istiyor. Yani bir cesit krallik ve padisahlik. Bunun adi baskanlik sistemi degil; Orta doguda gozlemledigimiz OTOKRASIDIR. Zaten baskanlik sistemi cemaat/ummet ya da toplumsal kisilik duzeyi bilincin oldugu ulke ve toplumlarda olmaz. Buralarda olsa olsa ortacaga geri donus ve TEK ADAM sistemi olur. Iste bu amac ugruna, Anayasa da ulke de toplum da hic bir sey onemli degil. Bu oyle bir istem ki ayni Osmanli padisah'inin "sarayima dokunmayinda, ne yaparsaniz yapin" cumlesine benziyor. O yuzden TEK ADAM sistemi olsun da, ulke toplum ne olursa olsun. O yuzden referanduma bu konuda gidecegini dusunen basbakan'in bu "kandirmacasina" sakin alet olmayalim. Yoksa oyle ya da boyle dogrusu/yanlisi ile kazanilmis 80 yillik bazi haklar buhar olur, ucar/gider. O yuzden Anayasa ile direk bagintisi olan TEK ADAM liga ulk vetoplumu adina izin vermeyelim. Bu ulke ve toplumunun ortacaga geri donusu olur ve sonra Orta dogudaki yurtturulmaya calisilan "arap baharini" arar hale geliriz.
-
KEMALIZM
Atatürk 'Kürtlere özerklik verilecek' dedi Tarih Kurumu, Atatürk'ün Kürtlerle ilgili 1923'teki sözlerini sansürledi. Atatürk'ün 25'e dek Türk tanımı yoktu. Atatürk, Türkiye halkı diyordu çok defa. Kanunlarda da bu böyleydi Atatürk, hocalarla dua ederek, besmeleyle, kurbanla Meclis'i açtı. Meclis, Osmanlı'da böyle hiç açılmadı. Atatürk, Meclis'i bugün böyle açsaydı, irtica denirdi buna Anadolu çok büyük işgal yaşamadı. Kurtuluş Savaşı üç yıl sürdü, şehit-yaralı30 bin zaiyatımız oldu. Bu, Cumhuriyet'in meşruiyeti için pırıltılı hale getirildi NEŞE DÜZEL NEDEN? Cemil Koçak Geçenlerde, Taner Akçam'ın Ermeni sorunuyla ilgili yazdığı son kitabında yer alan Atatürk'ün bir sözü çok tartışıldı. Atatürk'e ait bu sözlerin Meclis kayıtlarında bulunamadığı ileri sürüldü. Aynı günlerde Türk Tarih Kurumu'nun Atatürk'ün dinle ilgili bazı sözlerini sansür ettiği basına yansıdı. Bu, anlaşılması çok zor bir çelişkiydi. Cumhuriyetimizin kurucusu olan ve devletin bütün kurumlarıyla 'ilkelerine' bağlı olduğu Ulu Önder'in sözleri yine devlet tarafından sansür ediliyordu. Devletin bazı kurumları niye Atatürk'ün bazı sözlerini sansür ediyordu? Saklanmaya çalışılan neydi? Niye yakın tarihimiz hep böyle sırlarla doluydu? Yakın dönem siyasi tarih üzerine çalışan Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Cemil Koçak'la Cumhuriyet dönemini, bu dönemin sırlarını, Atatürk'ün kişiliğini, devletle Atatürk'ün ilişkilerini ve bugünkü durumu konuştuk. Geçen gün tuhaf bir gerçek ortaya çıktı. Taner Akçam, Ermeni sorunuyla ilgili yazdığı kitaba, Atatürk'ün 'Utanç verici olay' diye bir sözünü başlık almıştı. Atatürk'ün bu konuşmayı Meclis'in gizli oturumunda yaptığı da söylendi... Bu konuşmanın Meclis zabıtlarında sansürlendiği de söylendi... Hangi görüş doğru? Atatürk, 24 Nisan'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı nedeniyle yaptığı ilk Meclis konuşmasında bu sözü söyledi. Atatürk, bu sözün geçtiği bölümde, 'Karşıtlarımız (İtilaf devletleri) bize tehditte bulunuyorlar. Memleket dahilinde katliam yapılmamasını istiyorlar. Bu iddia geçersizdir... Memleketimizin hangi kıtasında Ermenilere karşı katliam yapılmıştır veya yapılmaktadır' diyor. Ve hemen sonra da, ekliyor. 'Harbi Umumiye'nin (Birinci Dünya Savaşı'nın) başlangıç safhalarından bahsetmek istemem. Zaten İtilaf devletlerinin bahsettikleri de bittabi maziye ait fazahat' diyor. 'Fazahat' ın anlamı nedir? Kaynak Yayınları'na göre 'fazahat'ın Türkçesi, 'utanç verici işler, alçaklık' tır. Dolayısıyla Atatürk, Ermeni olaylarıyla ilgili olarak 'utanç verici işler' diyor. 'Bugün böyle bir olay yok ama, dün vardı. 1915'te utanç verici bir şey olmuştur ve İtilaf devletleri de zaten bugünden değil; geçmişe ait utanç verici, alçakça işlerden bahsediyor' diyor. Peki Atatürk'ün bazı sözleri toplumdan bilinçli bir şekilde saklanmış olabilir mi? Şu olabilir. Atatürk'ün bazı sözleri, konjonktüre uygun düşmeyebilir. Biz, Atatürk'ü 'büyük devlet adamı, büyük kumandan, ulu önder' sıfıtlarıyla anıyoruz. Oysa en önemli özelliği olan siyasetçi tarafını unutuyoruz.. İsmet Paşa, 'Atatürk'ün siyasetçiliği kumandanlığından üstündür' diyor. Gerçekten Atatürk öngörüsü yüksek olan çok iyi bir siyasetçi. Ve bir siyasetçi, yerine ve zamanına göre aynı konuda farklı şeyler söyleyebilir, kurduğu ittifakları değiştirebilir. Bu, siyasetin doğasında var. Atatürk'ün de farklı zamanlarda aynı konuda farklı görüşleri var. Hangi konular bunlar? Mesela Atatürk'e Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşı'na girmesi hakkında ne düşünüyorsunuz diye soruyorlar. 1919'da sorduklarında 'Savaşa girilmemesi diye bir ihtimal yoktu' diyor. Çünkü Atatürk o zaman İttihatçı'larla birlikte davranmak zorundaydı ve onları koruyor. Zaman geçiyor, Cumhuriyet kuruluyor. Aynı soru yine soruluyor. İttihatçılar için,'Bunlar cahildir. Birinci Dünya Savaşı'na girip memleketin altını üstüne getirdiler' diyor. Atatürk'ün Sovyetler Birliği'yle ilişkisini ve sözlerini alın, emperyalizme ve kapitalizme karşı çıkan çok Bolşevik Che Guevera tarzı bir Atatürk kurabilirsiniz kafanızda. Ama aynı Atatürk camiden çıkıp Meclis'i açıyor. Hocalarla birlikte dua ederek kurbanlarla, besmelelerle Meclis'i açıyor. Meclis Osmanlı'da böyle hiç açılmadı. Atatürk bugün Meclis'i böyle açabilir miydi? Açsaydı ne olurdu? İrtica denirdi buna. Atatürk siyasetçi olarak böyle yapmak zorunda olduğunu düşündü. Çünkü o dönemde İslami bir dayanışmaya ihtiyacı vardı. Atatürk'ün dinle ilgili sözlerinin de Türk Tarih Kurumu tarafından sansür edildiğini okudum gazetelerde. Bu mümkün mü? Mümkün. Atatürk'ün meşhur Medeni Bilgiler kitabındaki dinle ilgili bazı sözleri sansürlenmiş. Atatürk bu kitabında, 'İslam Arapların dinidir... Biz ise Türküz... İslam bizi geriletti... Bizden uzak dursun' havasında bir söz ediyor. 1930'larda söylenmiş bir söz bu. Bizim için hangi Atatürk geçerli, bunu söyleyen Atatürk mü, Meclis'i duayla açan Atatürk mü? Atatürk gidip camide halka hutbe de okuyor. Balıkesir'de bir camide konuşuyor. Yapacaklarını, İslam da bunları emrediyor diye anlatıyor. Atatürk ondan sonra hiç camiye gitmiş mi? Gitmemiş. Bir yandan devlet bütün kurumlarıyla Atatürkçü, bir yandan devletin kurumları Atatürk'ün sözlerini sansürleyip saklıyor. Bu çelişki nereden kaynaklanıyor? Çünkü farklı konjontürlerde farklı Atatürkçülük versiyonları var. Herkesin kendine göre içini doldurabileceği boş bir kutudan bahsediyoruz. Atatürk'ün aynı konuda farklı yaklaşımları var. Eğer Atatürk'ün siyasetçi olarak söylediği bir söz, o günkü konjonktüre uymuyorsa sansür ediliyor. Atatürkçülük, Atatürk'ün ölümünden sonra mı ortaya çıktı? Aslında Atatürkçülük diye bir şey yok. Atatürk var. Atatürkçülük diye bir ideoloji hiçbir zaman olmadı. Atatürk'ün aklından bir ideolojik paket hazırlamak hiç geçmedi. Atatürk'ün siyaseti, duruma göre hareket etmek oldu. Mesela iktisat siyasetinde, özel sektör de devletçilik de arka arkaya denendi. Atatürkçülük bir pragmatizmdir. Dolayısıyla biz bunu söyledik, angaje olduk, bu programın dışına çıkamayız gibi teorik bir platformdan tamamen uzak bir sistemdir. Kazanmak için gereken neyse o yapılır. Gerekirse ittifaklar kurulur ve bozulur. Mesela Türk Tarih Kurumu, Atatürk'le ilgili başka şeyler de sansür etti. TTK başka neyi sansürledi? Atatürk'ün 1923'te İzmit'te basın mensuplarıyla yaptığı çok uzun bir görüşme var. Atatürk orada Kürt meselesine değiniyor. 1960'larda Atatürk'ün söylev ve demeçleri toplanırken, o tarihte gazetelerde yayımlanmış olan konuşmasının bu bölümü çıkarılıyor. O konuşmasında Atatürk, Milli Mücadele'nin başında da, Teşkilat-ı Esasiye'de de olduğu gibi 'Kürtlere yerel özerklik, otonomi ya da ona benzer bir şey verilecek' diyor. Zaten 'Türk milleti' ve 'Bu memlekette Türkler yaşar' tanımlaması da 1925'teki Şeyh Sait isyanından sonra ortaya çıkıyor. Niye? Şeyh Sait isyanı dönüm noktasıdır. Bu isyanın ikili bir yüzü var. Kürtler hem Cumhuriyet'in reformlarına karşı ayaklanıyorlar, hem de bir Kürt milliyetçiliği ayaklanmasını gerçekleştiriyorlar. 1925'e dek Atatürk Meclis'teki konuşmalarında, 'Türk, Kürt, Çerkez hepimiz İslam'ın unsurlarını oluşturuyoruz' diyor. 1925'ten sonra ise 'Türkiye'de yaşayan herkes Türk milletidir, herkes Türktür. Cumhuriyet'i Türkler kurdu' deniyor. Yani, 'Herkes kendine Türk diyecek ve Türkçe konuşacak' deniyor. Oysa Atatürk'ün 1925'e kadar bir Türk tanımı yoktu. Kanunlarda da Türk tanımı yoktu, çoğu zaman 'Türkiye halkı' diye geçiyordu ve Atatürk de çok defa böyle diyordu. Atatürk Kürtlerle yapmış olduğu ittifakı bozdu mu? Şeyh Sait ayaklanmasının temel nedeni, bu ittifakın bozulmasıdır zaten. Bu ittifakın bozulmasına tepkidir ayaklanma. Kürtleri yanına alarak verdiği Milli Mücadele'yi başarıyla sonuçlandırdıktan sonra Atatürk, bir siyasetçi olarak Kürtlerin desteğine ihtiyacı kalmadığını düşündü. Bu ittifakı, ileride yapmak istediklerine engel olarak görmeye başladı ve muhtemelen de kafasında nihai hedef olarak Kürtlere özerklik vermek gibi bir şey yoktu. Onun nihai hedefi bizim bugün anladığımız üniter devletti. Aslında Atatürk'ün Kürt sorununa bakışı, bugünkü resmi politikadan farklı değildi. Eğer her dönem konjonktüre uygun farklı bir Atatürkçülük varsa, bugünkü Atatürkçülük nedir? Bugün Atatürkçülerin dile getirdiği bir 'cumhuriyet ilkesi' var. Oysa cumhuriyetçilik, devlet başkanının hanedan üyesi olmayıp, bir şekilde seçimle gelmiş olmasından ibaret bir yönetim şeklidir. Yani saltanata son vermektir. Cumhuriyeti bu şekilde tanımlarsanız, 'cumhuriyetçi' olmanın manası pek yok. Ama bizde bir de 'cumhuriyetin temel ilkeleri, değerleri' diye bir lakırdı var. Cumhuriyetin içi, kendisiyle ilgili olmayan laiklik meselesiyle doldurulmaya çalışılıyor. Aslında Atatürkçülük, laiklik meselesidir. Bugün Atatürkçülük'ten geriye ne kaldı derseniz, laiklik meselesi kaldı. Atatürkçülüğün içinde demokratik bir mesele hiç yok. Atatürkçülük'te niye demokrasi yok peki? Aslında demokrasi ve laiklik ayrılamaz. Laiklik demokrasi için ne kadar gerekliyse, demokrasi de laiklik için o kadar gereklidir. Atatürk hayatı boyunca aslında özgür aklı vurguluyor. İslam'ın getirdiği zihniyet dünyasını, dinin sosyal baskısını yıkmadan, insanların özgür bir akla sahip olmasının mümkün olamayacağını ve din hâkimiyetini yok etmeden demokra-tik bir düzenin kurulamayacağını düşünüyor. Dinin insanlar üzerindeki baskısının ancak otoriter bir düzende ortadan kaldırabileceğine inanıyor. Atatürkçülük esas itibarıyla budur ve tipik bir aydınlanma felsefesidir. Atatürkçülük siyasi felsefe olarak otoriterliğin dışında asla tanımlanamaz. Atatürkçülük çağdaş demokrasiye izin verir mi? Korkarım vermez. Bugünkü Atatürkçülük'le, Atatürk'ün gerçek kimliği ve sözleri ne kadar örtüşüyor? Atatürkçülük, Atatürk'e çok haksızlık ediyor. Atatürk böyle ayet düzeyinde birtakım sözlerden ibaret bir insan değil. Onun Birinci Meclis'te milli mücadeleye yön verebilmek ve insanları ikna edebilmek için yaptığı konuşmalar çok önemli. Çok akıllı, öngörü sahibi, kararlı iyi bir siyasetçi Atatürk. Eğilip bükülmüyor mu? Evet eğilip bükülüyor. İnanılmaz bir eğilip bükülmesi var, esnekliği çok yüksek Atatürk'ün. Atatürk iyi bir siyasetçi. Ama biz Atatürk'ü bizim yaptıklarımızı yapmayan insan üstü bir varlık, bir süpermen olarak düşünüyoruz. Atatürk'ün pek çok sözü niye topluma yansıtılmıyor? 'Nutuk' dahil, Atatürk'ün yaptığı konuşmaların geniş kesimlerce okunduğunu söyleyemeyiz. Biz, Atatürk'ün söylediklerini, 'İstikbal göklerdedir. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir' gibi, 'ayetler' tarzında biliyoruz. Mesela 'Nutuk', yıllardır en çok basılan kitaptır. Bir üniversite mezununun önüne koysanız, ne anlattığını anlatamaz. Çünkü 'Nutuk'u tam anlayamaz. Niye? 'Nutuk' o kadar anlaşılmaz mı? Biz yakın tarihimizi 'Nutuk'tan öğrenemez miyiz? Öğrenemeyiz. 'Nutuk' sekiz yıllık bir otobiyografidir. Atatürk 'Nutuk'ta, 1919'da Samsun'dan başlayarak 1927'ye kadar geçen sekiz yıllık hadiseleri, sadece kendi açısından anlatıyor. 'Nutuk', sadece telgrafnamelerden kurulu bir metindir. 'Nutuk'u profesyonel tarihçinin dışında kimsenin anlaması mümkün değlidir. Ortalama bir vatandaş 'Nutuk'tan bir sonuç çıkaramaz. Bu yüzden biz 'Nutuk'un 'Ey Türk Gençliği' diye başlayan sadece son satırlarını biliyoruz ve onu da 'ayet' gibi asıyoruz. Tarihçiler geçmişte ne olduğunu araştırmakta zorlanıyorlar mı? Arşivlerin hepsini kilitli bir dolaba koysanız da, yakın tarihle ilgili yeterince malzeme var. Yazılmış kitapları, o gün basılmış gazeteleri profesyonel bir gözle okursanız, yakın tarihte ne olduğu anlaşılıyor. Mesela Milli Mücadele yıllarının gazetelerine bakıyorsunuz, İstanbul'da işgal altında çıkan gazeteler Mustafa Kemal'i alkışlıyor, Anadolu hareketini destekliyor. Yayımladıkları karikatürlerde Yunan subaylarıyla, diğer yabancı askerlerle dalga geçiliyor. Normal koşullarda işgal altında bunlar mümkün değildir. Peki nasıl olabiliyor bu? Demek ki o kadar da bir işgal yok. Eğer hakiki bir işgal olsa, insana nefes aldırmazlar. Anadolu çok büyük bir işgal yaşamadı. İşgal asıl Güneydoğu'da Fransızlar tarafından Gaziantep, Kahramanmaraş ve Urfa'da yaşandı. Batı Anadolu'da da Yunan işgaline karşı savaşıldı. İtalyanlar ve İngilizler geldi ama hiç savaşmadık. Birinci Dünya Savaşı'nın galipleri İstanbul'a yüz bin kişilik orduyla geldiler ama, İstanbul'da Kartal'dan öteye geçmediler. Kaltal'dan sonrası Kuvayi Milliye'den soruluyordu. Çünkü onların Osmanlı devletini tamamen ortadan kaldırma niyetleri yoktu. Zaten İngilizler Musul ve Kerkük'ü almıştı. Anadolu'yla ilgilenecek durumda değillerdi. Çünkü kuzeyde Rusya'da Bolşevikler bambaşka bir sistem kuruyordu. Asıl hedefleri Rusya'ydı. Rusya daha büyük tehditti ve oraya asker göndermek istiyorlardı. Biz Kurtuluş Savaşı'nı kime karşı yaptık? Mücadelenin ana hattı, batıda Yunanistan'ın ittirilmesi, doğuda da Ermenistan'ın ittirilmesidir. Kazım Karakarabekir'in ordusu doğuda Ermenilerle savaştı. Osmanlı Ermenileri değil bunlar. Rusya'da Bolşeviklerle de savaşan Beyaz ordu taraftarı Menşevik Ermeniler bunlar. Doğu Anadolu'yu istiyorlardı. Türk ordusu Güneyde Fransızlarla, batıda da yüz binin üzerindeki Yunan askeriyle savaştı. İngilizlerin Musul ve Kerkük'ü alması üzerine Fransızlar da hiç olmazsa güneydoğuda bir yer edinmeye çalışıyordu. Kurtuluş Savaşı üç yıl sürdü ve şehit-yaralı toplam 30 bin kişilik zaiyatımız oldu. Kurtuluş Savaşı'nın pırıltılı hale getirilmesinin nedeni, Cumhuriyet'e ve Cumhuriyet'le birlikte yapılanlara bir meşruiyet kazandırmak içindir. Toplum yakın geçmişin gerçeklerini öğrenirse çok mu şaşırır? Şaşırır fakat çok rahatlar. Bu toplum rahatlamaya ihtiyacı olan bir toplum. Toplumdan saklanan sırların kaynağında İttihatçılar mı var? Onları mı korumaya çalışıyoruz? Cumhuriyeti kuran kadronun İttihatçı olmasının da payı var tabii. Normalde cumhuriyetçilerin Osmanlı saltanatında olan her şeyi suçlaması gerekirken, savunmak durumunda kalıyorlar. Çünkü İttihatçılar, geçmişlerini silip atamıyorlar. Çünkü Cumhuriyet bir kopuş değil, bir geçiş aslında. Fransız ihtilalindeki gibi gelenler gidenleri giyotinle kesmiş olsalardı, önceki dönemle bir kopuş olurdu. O zaman Enver Paşa, Sarıkamış'ta ölen 90 bin asker için 90 bin kere didiklenirdi. Ama durum öyle değil. Enver Paşa'nın yaveri, Cumhuriyet'te Atatürk'ün yaveri. Yaverler düzeyinde bir devamlılığı var işin. Aynı kadro, aynı zihniyet Cumhuriyeti devam ettiriyor. İşte o zaman da rejim değişikliği olmuyor, iktidar değişikliği oluyor. Osmanoğulları'nın saltanatı bitiyor, Cumhuriyet kuruluyor. İttihat Terakki Partisi isim değiştiriyor ve ittihatçılar Cumhuriyet Halk Partisi oluyor. İttihatçılar Osmanlı'yı batırıyorlar ama Cumhuriyeti de kuruyorlar. Osmanlı'nın son döneminde yaşanan acı olayları gizlemenin nedeni de, Cumhuriyeti kuran kadronun İttihatçı olması mı? Evet. Kopuş olmadığı için, Ermeni katliamı da bu yüzden tartışılamıyor. 1915'teki olayları siz tarihçi olarak nasıl tanımlıyorsunuz? Ben eskiden de 1915 olaylarına katliam derdim hâlâ öyle diyorum. Tapu kayıtları, bu meselenin özüne ilişkin bilgi kaynağıdır. Çünkü 1915 çok sayıda Ermeninin öldürülmesiyle sınırlı değildir. Aynı zamanda büyük miktarda servet de el değiştirdi. Ne boyutta servet değişimi olduğu, Müslümanlara ne boyutta mülk devri gerçekleştiği anlatımdan çıkmaz. Bu ancak tapu kayıtlarından okunabilir. Yaklaşık bir milyon Ermeni yerinden alınıyor ve bir daha dönmüyor. O bağlara, bahçelere, dükkânlara, işyerlerine birileri sahip oluyor. Tapu kayıtlarında bu ortaya çıkıyor. 1915'ten 18'e kadar ki tapu kayıtlarından Ermenilerin o sıradaki mülk toplamı ve bunların kimlere geçtiği rahatlıkla görülebilir. Bunun ortaya çıkmasından çekiniliyor...
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Evet yalniz bu o kisilerin yasamis oldugu ya da her turlu dini yonlendirim ve yaptirimlari salt kendilerinin getirdigi anlamina gelmez. Burada cikar amacli toplumu bir yerlere yonlendirmek adina kurulan bir senaryonun yazimi soz konusudur. Iste bu senaryoda yer alan karakterler de bu senaryonun sanal aktorleridir. Buradan zaten bu fikirlerin insanoglundan ciktigi ve sistemlestigi/duzen ve yasam iliski olarak kurumlastigi ortaya cikar. Bilhassa Islamin diger ikisinden sonra ortaya cikmasi, ciktigi tarih ve toplumsal ortam ve bu toplumsal ortamin daginikligi ve dini basi bozuklugu v.s. boyle bir yeni cikisi getirmistir. Cunku bu yeni cikis toplumu bir yeni duzen catisi altinda toplamak icin yeterli olmustur. Bir yerde her turlu ideolojik inancsal izmlerin de ortaya cikisi ayni temeldedir. Sonucta her biri inancsal ideolojik cikar temelindeki kitlesel bir yonlendirim ve yaptirimi guc ve otorite temelinde hedefleyerek gelmislerdir. Buradan da insanoglunun her izm temelinde o izm neyi amaclarsa amaclasin, insanoglunu sadece bir kitle yigini fiziksel bir guc ve denileni uygulayan bir meta mal kul kole olarak degerlendirmistir. Iste cagdaslik, basta insanoglunun zihinsel yapisinin ve isleyisinin insanlasmasi once birey bilinci ve de niceligin degil, niteligin one cikmasi olarak algilanir. Yani insanoglu bir guc icin fiziksel kullanim araci degil; hem bu aracin fikrinin yaraticisi hem de bilinc tasiyan bir fenomen oldugudur.
-
Kim/Kimdir T.C. Ikdidar Tarihi
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22493549.asp Link Yilmaz Ozdil'in 1 Subat tarihindeki, Hurriyet'teki "Dicle-Firat" yazisi. Yukaridaki yazi, Menderes'ten, Ozal'a Kenan Evren'den Demirel'e, Erbakan'dan, Abdullah Gul'den Tayyip Erdogan'a kadar 1950 ilebaslayan T.C. iktidar tarihinin arasindaki baglantiyi bir cesit acikliyor. Peki Menderes, partisi ve ekibi, CHP'den ayrilip kurulmamis miydi? CHP'de Ataturk'un tek partisi degil miydi? Balik bastan kokuyor da, bu baligin basi neresi?
-
PATRIOTLARA HAYIR
Bende, bu savasi sadece ulusalcilar vermiyor. Insan haklari ve evrensel hukukun cagdas hak ve ozgurluklerini isteyenler de veriyor. Bu cagdaslik icin verilen savasta ulkenin cografi butunlugunun korunmasi da var. Cagdas olarak verilen savasim, genelde cagdisi kalmisher turlu savasimi icerir gozukur. Yalniz hem anlamihem de icerigi farklidir. Cunku ne milliyetcilik ne de dini savaslarin hic biri cagdas degildir. Bugunku cagdas savaslarin temelinde birey vardir. Hak ve ozgurlukler de bireyin bireysel hak ve ozgurlugudur.
-
Iktidar'in PKK Celiskisi
Aciklama icin, tesekkurler.