evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Kısaltma Açılımları Özelliği
E, o zaman bizde "vb" olarak verelim, bari. Turkce de iki harfli o kadar cok kisaltma varki, ornek: mo, ms, vs, AU, AA, AS, AP, AS(Snin altinda centik var), Bl, Bn, BU, cm .....diye gider.
-
Kısaltma Açılımları Özelliği
vb'yi ben verdim.
-
Ataturk'un Teolojik/Metafizik/Etik Tabani
Deizmin teizmden farki; deity denen gorsel ya da goruntusu olmayan ilah'in varligina inanctir. En ilkel bicimi putperestlik ve paganlik olan deizmin, bugunku geldigi asama da; aklin yarattigi bir insanogluustu gucun; Dini bir temeli olmadan herseyi yarattigina inanilir. Ya materyalizm temelli bir goruntusu vardir. Ya da goruntusu yoktur. Hristiyanlik kokeni lord'a dayanirken; Islam temeli samanizme yani gorunmezlige dayanir. Eski turk kavimlerinin yarattigi gok tanrisi tengri sekilsel olarak goruntuye sahiptir. Deizm inancinda yaraticinin gorunurlugu; put perestlik/paganlik; yaraticinin gorunmezligi ilahliktir. Deistler, akillarinda yaratip inandiklari yaraticilarina dini bir yonlendirim/yasptirim vermezler. Verirlerse zaten teist olurlar. Islam dininin sartlarinin bir temeli dine diger temeli deizme yani gorunmuyen yaratimlara inanca dayanir. Islam'in deist (teolojik) temeli; Aklin bedeni/beyni/vucudu teslimiyeti İMANIN ŞARTLARI 1-Allah'ın birliğine inanmak. 2-Meleklere inanmak. 3-Kitaplara inanmak. 4-Peygamberlere inanmak. 5-Ahiret hayatına inanmak. 6-Hayır ve şerrin Allah'dan geldiğine inanmak. Islam'in Teist (Dini) temeli: Yonlendirim/yaptirimlar ISLAMIN ŞARTLARI 1-Kelime-i şahadet getirmek (Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu). 2-Namaz kılmak. 3-Oruç tutmak. 4-Zekat vermek. 5-Hacca gitmek.
-
8 Mart Kadinlar Gunu
Koyulastirdigim cumleni neye dayanarak yazdin ve evrimde gecen "tesaduf" un orijinal kullanimini biliyor musun? Evrimin temeli olguya evrimsel biyolojiye, dogal secilime ve mutasyona dayanir. Nerde "tesaduf" Evrim, bilimin bir dalidir ve bilimin hic bir dalinda tesaduf yoktur. Gozlem, olgu, teori ve teori test vardir. Hic bir sey ne mutlaktir, ne ilktir, ne de tektir. Ne de suphe goturur. Carbon atomlarinin bir araya gelmesi ve canlinin kimyasinda bulunmasi, ne BIR TESADUFTUR, NE DE BIR GUCUN ESERIDIR. MANTIKSALOLABILIRLIK OLASILIGININ OLMUSLUGUNUN GOZLEMI VE OLGUSUDUR. Evrim dahiltum bilimin bilimselligi olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirlik uzerine kurulur.
-
Kısaltma Açılımları Özelliği
Iyi guzel. Ayni seyi ben yapacaktim , gerek kalmadi.
-
Constructivist Epistemoloji-Yapilandirmaci Bilgi
Kuantum Düşünce Tekniği Nedir Kuantum düşünce tekniği veya yöntemi, NLP gibi hedefsel davranış değişikliklerini, yani kişisel gelişim veya değişimi hedef alan, kuantum fiziğinin doğuşundan güç alan, kendine has bir kişisel gelişim yönergesidir. Kuantum düşünce yöntemi, aynı zamanda akademik platformlarda sosyal bilimlerin, her geçen gün, yaygınlaşarak sosyal olguları açıklamada kullandığı constructivist (yapıcı) bakış açısının varsayımları tarafından da desteklenen bir kişisel gelişim metodudur. Kuantum düşüncenin altından yatan en temel prensip, şu sözlerle özetlenebilir: Ne düşünürsek onu yaparız, ne düşünürsek o oluruz! Ülkemizde, kuantum düşünce, terimini ortaya atan kişi, R. Şanal dır. Kendisinin üslubu ile kuantum düşünce tekniği: “ sıradan düşünce biçimlerinin aksine, üst nitelikli, değiştirme ve oluşturma gücüne sahip, atom altı alanında etkili olabilecek yaratıcı düşünme biçimidir” ayrıca, kuantum düşünce tekniği “ ortak zeka alanında işlem yapan, bütün evreni tekamül ettiren enerji ile iş birliği yapan, dolayısıyla bireyi “kişi” olmanın sınırlı olanaklarından “bütünün” gücüne ulaştıran” bir düşünce şekli veya kişisel değişim metodudur. Sayın R. Şanal Bu anlatımını günümüzün sosyal-psikoloji bilimi ile açıklığa kavuşturalım Kuantum düşünce tekniğinin temelinde, bireyin kendisi ve çevresi ile ilgili bilinçaltına kodladığı varsayımları yatmaktadır. Bu söylem kalıpları, bir nevi zihnin sosyal olgulara anlam katmasını sağlayan, zihnin lensleri gibi çalışmaktadır. Bu varsayımlar kümesi, bireyin doğduğu günden bugüne, bilinçaltı tarafından edinilen farklı olgular ile eşleştirdiği, ilişkilendirdiği, dışardan gelen mesajların (ailesi, akrabarı, arkadaşları, öğretmenleri, medya vs.) göreceli , değişebilen kombinasyonudur. Söz konusu varsayımlar, bireyin farklı olgular karşısıda nasıl bir tavır veya davranış sergileyeceğini belirlemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, varsayımların, göreceli, bir diğer deyişle kişiden kişiye değişen özelikte olduğu, ve mutlak olmayışıdır. Her birey aynı varsayımlar ile işlenmiş bir bilince sahip olsaydı, her birey, aynı olurdu. Bireyler varsayımları ile karar verir ve hareket eder. Örneğin, bir şirket yöneticisinin bilinçaltı varsayımı, “insanlar tembeldir”, “dolayısıyla çalışanlar her fırsatta işten kaytarmaya çalışacaklardır” yönünde ise, söz konusu yöneticinin yönetimsel kararları, daha fazla denetim, hiyerarşi, emir-komuta zinciri şeklinde olma olasılığı yüksektir. Aynı zamanda, çalışanlarına, yaklaşımı bu varsayımlar doğrultusunda olacaktır. Yöneticinin, sözkonusu varsayımlarını, çalışanlarına yansıtması ise, şirket kültüründe norm halini alacak ve çalışanlar kendilerini aynen yöneticinin, çalışanı varsaydığı gibi görmelerine sebep olarak, çalışanların gerçekten sadece denetim altında oldukları sürece, çalışkan, denetim dışında işten kaytaran bireyler olmasına neden olacaktır, ziraa yöneticinin pozisyon gücü, kendi düşüncelerinin çevresi tarafından edinilmesine imkan tanıyacaktır. Bir başka deyişle yöneticinin, hiyerarşik gücü eşittir varsayımlarını yayma gücü olacaktır. Sonuç olarak, yöneticinin varsayımları doğrultusunda verdiği kararlar, ilgili şirketin gerçeği olmuştur. Kuantum düşünce tekniği ile çokca anılan “çekim gücü” teriminin altında yatan gerçek, varsayımların veya düşüncelerin, bireyin kendini ve çevresini yaratma gücü gerçeğine dayanamaktadır. Bizler mutlak gerçeklerin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamaktansa, insani düşüncelerin yarattığı sosyal (insan varsayım ve düşüncelerine tabi) gerçeklerle çevrelenmiş bir dünyada yaşamaktayız. Benzer şekilde, bireyin öz tanımlaması (ben neyim, kimim) sorusuna, cevaben bilinçaltına ektiği varsayımlar, onun hayata bakış açısını, verdiği kararları, davranış şekillerini ve sonuç olarak gerçekte kim olduğunu belirleyen ana unsurlardır. Kuantum düşünce tekniği tanımında, düşüncenin gücü, işte bu fonksiyonunu referans alarak açıklanabilir. Düşüncelerimiz kendimizi ve çevremizi gerçekleştirme gücüne sahiptir. Fakat, bireyin bilinçaltı düzeyindeki varsayımları, her zaman bireyin lehine işlemez. Örneğin, ‘’ben değersizim’’ düşünce kalıbı bilinçaltında yer etmiş bir kişinin, her zaman başkalarının taktirini araması ve sonuç olarak hayatta pasif, özgüveni olmayan, karar veremeyen, liderlikten uzak biri olması çok doğaldır. Bireyin bilinçaltına zamanla işlenmiş negatif öztanılaması (varsayımı) , bireyin tüm verdiği kararlarda etkili olup, sonuç olarak varsayımın kendisi bireyin hayatı olmaktadır. Söz konusu negatif düşünce kalıpları, bireyin doğduğu günden bugüne çevresinden aldığı “senden adam olmaz”, “bizim gibileri buralarda kabul etmezler”, “para kazanmak kim sen kim” tarzı negatif mesajlar ve bireyin tecrübe ettiği olumsuz olgular ile bilinçaltına kodlanarak hayatını şekillendirir. Genelde bireyler bunu inkar etse de, pratikte oluşan sosyal gerçekler, bilinçaltında yatan düşünceyi doğrular. Kuantum düşünce yöntemi tanımlamasında geçen sıradan düşünceler, bireyin aleyhine işleyen bilinçaltı düzeyine ekilmiş negatif söylem kalıplarına işaret etmektedir. Kuantum düşünce ise buna karşın, bireyin lehine işleyecek düşünce kalıplarının bireyin zihninde kodlanarak yer edinmesine ve dolayısıyla bireyin tüm kapasitesini ortaya koyabileceği, mutlu ve başarılı yaşam sürdürmesi için uygun zihinsel altyapıyı hazırlamaya işaret etmektedir. Kısacası pozitif düşünce kalıplarını içermektedir. Peki birey aleyhine işleyen, bilinçaltına ektiği negatif düşünce kalıplarını nasıl değiştirebilir. Kuantum düşüncenin pratik alanının temlinde olumlamalar yatmaktadır. Kuantum olumlama şeklinde adlandırılan, pozitif söylemler, bireyin bilinçaltı düzeyinde ilgili konu odaklı ilişkilendirilmiş negatif söylemlere altarnatif pozitif söylemleri edinmesi şeklinde gerçekleşir. Örneğin daha önceki örnekte verilen özgüven sorununun altında, bireyin öztanımlaması “ben değersizim” şeklinde istemdışı oluşmuştur. Biofrekans Bilinçaltı Telkin Yönteminde (Ben değerliyim, Kendime saygı duyuyorum, istediğim her hedefe ulaşabileceğimi biliyorum, kendime güveniyorum, arzularıma ulaşmak için tüm yetenekler ile donatıldım) gibi pozitif olumlamaların bilinçaltı düzeyinde yer edinilmesini sağlanır, bireyin kendine güven ve saygı duyan birey olmaya uygun zihinsel altyapı değişimini sağlanmaktadır. Bir diğer deyişle kuantum olumlamalar doğrudan bilinçaltına kodlanmaktadır.
-
Constructivist Epistemoloji-Yapilandirmaci Bilgi
Kuantum Düşünce: Ne Düşünürsek Onu Yaşarız, Ne Düşünürsek O Oluruz! Kuantum Düşünce Yöntemi Tam Anlamıyla Nedir Sorusuna Sosyal Bilimlerden Cevap Bizler mutlak gerçeklerin varolduğu bir dünyada, gerçeklerin peşinde koşan varlıklar mıyız, yoksa gerçekleri üreten, ürettiği gerçekleri yaşayan varlıklar mıyız? Kendimiz ve dünyamız ile ilgili varsayımlarımızın aslında gerçekte bizi ve çevremizi oluşturduğunu söyler bize içinde bulunduğumuz yüzyılın temel sosyal bilimler akımı: ‘’Constructivism’’. Kuantum düşünce tekniği veya Kuantum felsefesi, günümüzün sosyal bilimlerin sosyal olguları açıklamak için kullandığı önemli araç ‘’Constructivism’’ ile benzerlik göstermesi bir tesadüf değildir. Constructivism teriminin temelinde ‘’yapı’’ ‘’inşaa etme’’ ‘’ yapılandırma’’ anlamlarına karşılık gelen kökler yer almaktadır. Constructivism, bugüne kadar gelmiş geçmiş, tüm sosyal bilimler teorilerinden farklı olarak, positivist methodology i reddeder. Der ki: Siz dünyaya X açısından baktınız, A,B,C varsayımlarınızı ortaya koydunuz, tüm kararlarınızı bu varsayımlar üzerinden aldınız ve sonuç olarak, A, B ve C nin içinde buldunuz kendinizi. Şimdi de A, B ve C nin ne kadar doğru bir tespit olduğu ile böbürleniyorsunuz. Kuantum Düşüncenin temelini oluşturan; Ne düşünürsen onu yaşarsın, Ne düşünürsen o olursun” şeklinde özetleyebileceğimiz temel varsayımın altında constructivist teorinin yukarıda bahsedilen argümanı yatmaktadır. Aslında constructivism in üzerinde durduğu nokta, mutlak gerçek ve sosyal gerçek ayrımıdır. Mutlak gerçekler ( okyanuslar, dağlar), varlığı insan düşüncesine tabi olmayan, sosyal gerçekler ( enflasyon, devletler) insan düşüncesi ile sabit olan gerçeklerdir. Ekonomistler iyi bilir! Z enflasyon beklentisi, toplumda baş gösterdiği takdirde, Z enflasyona yakın bir enflasyon gerçekleşir. Bu süreç kaba taslak şu şekilde işler: Beklentiler belirli kaynaklardan büyük kitlelere yayılır, üreticiler ve parekendeciler mali hesaplarını ve fiyatlandırmalarını bu veriler doğrultusunda verir ve sonuç olarak başlangıçtaki tahmin edilen enflasyon oranına benzer bir oranda toplam fiyat artışı ( var olan para miktarına karşılık alım gücündeki değişim) gerçekleşmiş olur. Veya Realist paradigmin dominant olduğu bir dünyada ( 1950 önce Avrupası), milliyetçiliğin yoğun olduğu modern devlet şekilleri var olmuşken, Liberalism, Functionalism ve benzeri düşünce söylemlerinin baskın olduğu ( 1950 sonrası kademeli, 1990 sonrası yoğun Avrupa) bir dünyada post modern diye adlandırdığımız, belirli alanlarda rahatlıkla egemenliklerini Avrupa Birliği gibi supranational bir yapıya transfer edebilen devlet şekilleri var olmaktadır. Realist varsayımların dominant olduğu bir dünyada Avrupa Birliği tarzı bir yapının varlığı mümkün olabilir miydi? Hiç sanmam! Söylemlerimiz, yani benimsemiş olduğumuz düşünce kalıpları kendimizi ve çevremizi oluşturduğuna şüphe yok. X kararını alabilmek için, öncelikle benimsediğimiz söylemler ile bunu meşru kılmak zorundayız. Eğer var olan varsayımlarımız, Y hareketini meşru buluyorsa, Y hareketini gerçekleştiririz. Aynen realist düşüncenin modern devleti, liberalist düşünce ve uzantılarının post modern devlet gerçeklerini meşru kılıp var ettikleri gibi. Kuantum Düşünce Yöntemi ve Kuantum Olumlama Bu Noktada Sosyal Bilimlerin En Önemli Bulguları İle Örtüşmektedir Peki, BEN dediğimiz öz tanımlamamız da bugün bizim kim olduğumuzu göstermez mi? EVET! Özgüveni olmayan, komik olamayan biri olarak mı doğdum? Bunlar mutlak sıfatlarım mıdır? HAYIR! Kimse özgüvensiz, utangaç vs doğmaz…. BUNLARI EDİNİR!!! Aynen farklı yönetim şekillerinin farklı tarihlerinde farklı toplumsal bilinçaltı söylemler havuzları tarafından meşru edilip var edilmişler, daha sonra farklı söylemler sonucu meşruluklarını kaybedip yerlerini yeni meşru yönetim şekillerine bırakmışlar ise, insanın da bilinçaltında yatan kendisi ile ilgili düşünce kalıpları onun bugünkü kişiliğini, hareketlerini, kararlarını belirler, bilinçaltı söylemlerinin değiştirilmesi ise yeni meşru kişiliği var eder. Toplumların bilinçaltı söylemleri zamanla, önde gelen düşünürler, medya ve yeni siyasi akımlar tarafından değiştirilir ve sonuç olarak uzun süren bu süreçte toplumların sosyo-ekonomik yapılarında değişime olanak tanınır. Bireylerin bilinçaltı düşünce kalıplarını değiştirmek de kısa sürede kolay değildir, ziraa bilinç muhafazekar bir yapıya sahiptir ve yeni gelen mesajları kabul etmesi uzun sürebilmektedir. Özellikle bireyin kendisi ile ilgili değiştirmek istediği bir özelliğin kalıcı olabilmesi için, bilinçaltında yatan temel söylemlerin değişmesi gerekmektedir. Aksi taktirde, hevesle başlayıp, kısa süre süren değişimlerle yetinmek zorunda kalmaktadır. Örneğin, vücut geliştirmek isteyen fakat her seferinde hevesle başlayıp, istediği sonucu elde edinceye kadar devam edemeyen çevrenizdeki insan sayısını bir sayın. Bu noktada, bio-frekans bilinçaltı olumlamaları, ulaştığımız gelişmiş audio-teknolojisi sayesinde doğrudan bilinçaltına gönderilmesi ise, arzu edilen değişimi bilinçaltından başlatarak hızlandırmaktadır. Aynen toplumların kültürel bilinçaltı yapısı, günümüzde bilgi akışının hızlanması ile, nasıl daha hızlı değişiyor sonuç olarak toplumların sosyo-ekonomik ve sosyo- kültürel yapı gerçekleri değişiyorsa, bireylerin de arzu ettiği değişimi bio-frekans bilinçaltı telkin teknolojisi ile sağlamak aynı prensip doğrultusunda mümkündür. Bilinçaltı düşünce kalıplarının değiştirilmesi, bireyin kendisine ve dünyaya bakış açısını yeniden yapılandırmaktır aslında. Örneğin, ‘’ben değersizim’’ düşünce kalıbı bilinçaltında yer etmiş bir kişinin, her zaman başkalarının taktirini araması ve sonuç olarak hayatta pasif, özgüveni olmayan, karar veremeyen, liderlikten uzak biri olması çok doğaldır. Genelde bireyler bunu inkar etse de, pratikte oluşan sosyal gerçekler, bilinçaltında yatan düşünceyi doğrular. Bio-Frekans Bilinçaltı telkinleri, bu noktada, ‘’ben değersizim’’ kalıbı yerine, ‘’ ben değerliyim’’, ‘’kendime saygım sonsuz’’, ‘’ istediğim her işi başarabilirim’’ pozitif alternatif kalıpları doğrudan bilinçaltına göndererek, bireyin çekirdek inancını temelinde temizlemektedir. Düşündüklerimizi yaşıyorsak, düşündüklerimiz bizi biz yapıyor ise, olumsuzluklarla dolu bir bilinçaltı ile başarıya ve mutluluğa ulaşmamızın ne kadar imkansız olduğu çok açıktır. Olumlu düşünce kalıplarının doğrudan bilinçaltı tarafından edinilmesi, bireyin arzu ettiği pozitif değişimi kısa sürede kalıcı olarak değiştirmesi bir mucize değildir. Beynin mucizevi gücünü, bireyin lehine çevirmektir. Ziraa beyinimiz ile düşünür, beynimiz ile varsayar, varsayımlarımız ile karar veririz, varsayımlarımız ile hareket ederiz ve aslında varsayımımız oluruz! Kuantum düşünce yöntemi de işte bu prensibi benimser kendini inşaa eder. Ben XYZ’yim, evet ben XYZ’mişim….
-
Hücre ve Canlılık
16 Bit Jedi Super Metroid Ekran görüntüsü Nasıl Yüksek Çözünürlüklü Bir Şahesere Dönüşüyor: Photoshop
-
Atomun Yapısı
16 Bit Jedi Super Metroid Ekran görüntüsü Nasıl Yüksek Çözünürlüklü Bir Şahesere Dönüşüyor: Photoshop
-
Özel Görelilik Kuramı
-
İnan Aran "Tanrı Parçacığı" ve "Higgs Bozonu"nu anlatıyor
bir konuda soru sormak için geçirdiği hayat içinde toplamda en azından 1 saat o konu hakkında kendini sorgulamış olmak gerekliliğini anlatan güzel bir belgesel olmuş.-izleyici yorumu-
-
FKF yeniden kuruldu...
Öğrenci gençliğin ve FKF'nin tarihine yakışır olgunlukta kararlar umut veriyor; sanat ve edebiyatın önemine vurguları ise dikkat çekiyor Sayıları 180'i aşan üniversite kulübünün çağrısıyla üniversite gençliğinin 15 Mart 2013 tarihinde ODTÜ Necdet Bulut Amfisi'nde yaptığı “Üniversite Kongresi”nde tarihi kararlar alındı. Kongrede önce "üniversite ve bağımsızlık", "üniversite ve aydınlanma", "anayasa", "üniversitelerde bilim", "üniversitelerde kültür-sanat" ve "YÖK" başlıkları tartışıldı. Hararetli tartışmalardan sonra kongre karar taslak metinlerine son halleri verildi ve kararlar oy birliğiyle kabul edildi. Son bölümde "ne yapmalı" başlığında yürütülen tartışmalarda, Fikir Kulüpleri Federasyonu kurulması önerisi büyük bir coşkuyla kabul edildi. Üniversite Kongresi'nin sonuç deklarasyonu şöyle: "Tüm Türkiye’den 180’in üzerinde öğrenci kulüp ve topluluğunun 15 Mart’ta ODTÜ’de gerçekleştirdiği Üniversite Kongresi, ülke ve üniversiteye ilişkin üniversite gençliğinin fikirlerini ve bu doğrultuda geliştireceği tutumu ortaya koyarak tamamlamıştır. Temsil niteliği bulunduğuna ülkenin dört bir yanındaki irili ufaklı üniversitelerden gelen yüzlerce delegenin şahit olduğu Kongre’den çıkan kararlar ülkenin geleceğine damga vurma iddiasındadır. Üniversite kongresi, üniversitenin kurumu olduğu toplumun sorunlarından bağımsız olamayacağı, bu sorunlara ilişkin geliştirileceği duyarlılığın konum itibariyle bilimden, aydınlanmadan, bağımsızlıktan ve özgürlükten yana olması gerektiği gerçeğinden hareket ederek bu başlıkları tek tek ele almış, bu değerlerin güncellikteki izdüşümleri üzerine tartışmıştır. Burada belirtilen kararları oluşturan tartışmaların bütünü, Kongreden sonra çıkartılacak olan ve tüm tebliğ ve sunumların yer alacağı Kongre Kitapçığında yer alacaktır. 1. Kongremiz, ülkemizde yürütülen savaş çığırtkanlığına, emperyalizmin politikalarında ülkemizin rol almasına kesin olarak karşı olduğunu ilan eder. 2. Kongremiz iktidarın dayattığı yeni anayasayı ve ülkeyi tek adam yönetimine geçirecek olan başkanlık sistemini koşulsuz reddetmektedir. Bu çerçevede yeni anayasa ve başkanlık sisteminin iç yüzü halka anlatılacak, alternatifler yaratılıp topluma mal edilecektir. 3. Üniversiteliler ülkede artan dinselleşmeye karşı aydınlanma değerlerinin taşıyıcısı ve aydınlanmanın kararlı savunucuları olmaya devam edeceklerdir. 4. Yeni YÖK yasasına karşı çıkmak bir ülke meselesidir. İlerici üniversite gençliği, meydanı akıl dışılığa teslim etmeyecek, üniversitenin ruhuna fatiha okutacak yeni YÖK yasasına geçit vermeyerek işe başlayacaktır. 5. Üniversiteli kimliğine şeklini veren bilimsel düşünüşün terk edilmesine izin verilmeyecek, akademiden uzaklaştırılan bilim üniversitede var edilmeye devam edecektir. 6. Kültür sanat alanına yönelik ülke genelinde süren kısıtlama ve içerik boşaltma çabalarına Kongremiz kesin olarak karşı duracaktır. Üniversitelerdeki kültür-sanat alanının canlandırılması kongremiz katılımcısı üniversite kulüplerinin ve tüm Türkiye gençliğinin sorumluluğudur. 7. Kongremiz, üniversite gençliğinin uzun yıllardır savunduğu ve savunduğu için hapislerde dahi yattığı eşit – parasız eğitim talebini sahiplenmektedir. Kongremiz, bu mücadelenin yükseltilmesi görevini üstlenecektir. 8. Üniversite gençliğinin umutlarını ve hayatla olan bağlarını zedeleyen, bunun yanında ülkenin geleceğini olumsuz etkileyen geleceksizliğe karşı mücadele edilecek, üniversite öğrencileri arasında dayanışma bağlarının kuvvetlendirilmesi için çalışmalar yapılacaktır. 9. Kongremiz yüzlerce öğrenciyi cezaevlerine gönderen siyasi iktidarı ve artık onun güdümünde işlediği herkesçe kabul edilen yargıyı lanetler. Kongremiz cezaevlerindeki öğrencilere özgürlük talebini tekrar eder ve cezaevindeki öğrencilerle dayanışma duygularını ilan eder. 10. Kongremiz, üniversitelerde artarak devam eden soruşturma ve "Özel Güvenlik" terörüne gençliğin boyun eğmeyeceğini ilan eder. Soruşturma ve ceza alan, ÖGB terörüne maruz kalmış tüm öğrencilerle dayanışma duygularını belirtir. 11. Kongremizde tüm Türkiye yükseköğretiminden anlamlı bir toplam birleşmiştir. Bu birlikteliğin ülkeye umut olabilmesi için güçlenerek sürdürülmelidir. Bu nedenle Üniversite Kongresi, kongreye katılan ve kongre kararlarını onaylayan tüm kulüp ve toplulukların oluşturduğu Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun kuruluşunu ilan eder." * Geçmişte Fikir Kulüpleri Federasyonu,1965 yılında daha önce Sadun Aren'in görüşlerini savunan Siyasal Bilgiler Fakültesi Fikir Kulübü adıyla anılıyordu. Gençlerin diğer fakültelerde kurulu fikir kulüplerini bir araya getirmesiyle kurulmuştur. Fikir Kulüpleri'nin kuruluş amacını, gençlik sorunlarının ülke sorunlarından ayrı tutulamayacağını anlatmak ve sosyalizm için mücadele etmek olduğunu belirtiyorlardı. Ülke gündemini yakından takip ediyorlar, tartışmalar yapıp ülke gündemine nasıl müdahale edebilecekleri hakkında değerlendirmeler yapıp eylemler düzenliyorlardı. Fikir Kulüpleri, bu özelliğiyle öğrencilerin sosyalizmi tanıdıkları ve sosyalizm mücadelesine katkı koydukları yerler olmuştu.
-
Insan ve Rakibi
Insanoglunun yeryuzune adim atisindan beri; onu dusunce ve davranista, insanlastiramayan ve ona arzuladigi insan yasam ve iliskisini yasatmayan, en buyuk rakibi;onun kendi zihniyetidir. Bu zihniyetin, cesitli kereler degindigim; kokeni, temeli, icerigi, isleyisi, yansisi, algisi, kavramlamasi, insanogluna tek bir sey getirmistir. O da sorun. Insanoglu, evrimsel ve dogal gelisen ve hicbir zaman; nedenlenip-sorgulanmayan bu dusunce-dusunme sekillenisi ve yapilanisi temelinde; sistemler kurmus, duzenler gelistirmis; belki teknigi kendi icin ilerletmis ama; insanlasma yolunda, tek bir adim bile atamamistir. Dolayisiyla; kendi cinsi ve turu icin, getirilen bu duzen ve sistem; yine kendisi icin, bir savasim, cekisme, atisma, satasma, katliam, cezalandirma, intikam, ustunluk saglama, gonullu-zorunlu kabullendirme, teslimiyet,v.s. alanina donusmus ve bir cesit "gemisini kurtaran kaptan" zihniyeti hakim olmustur. Aslinda insanoglu icin dunyasinin ve yasam ve de iliskilerinin bir cehennem ozuyle goruntusunun altinda yatan ve bunu bir cesit inancsal ve ideolojik dogrularla, kendine kanitlayip, bu dunyayi "yalan" kilan zihniyet ile; yine kendi inancsal ideolojilerinin dogrulariyla, icinde bulundugu duzen ve sistemi; zoraki, baski, zorbalik ve savasla degistirip; kendi baskisal sistemini ve duzenini kurmak isteyen zihniyet; ayni noktada birlesmektedir. INSANLIKDISILIK. Peki bu iki inancsal ve ideolojik dogrularin kokeni ve gelismesi de bir noktada birlesirmi? Evet. INSANDISILIK. Ozaman insanlasma yolundaki ilk gorev; birey olma bilinciyle, bu beynimizde ve yasam ve iliskilerimizde yer eden; dogal/fenomenal zihniyeti yenmek. Bunun da, tek yontemi ve yolu, bu zihniyetin, hic bir bireyi insan olmak ve insanlik sunmak yolunda yurutmeyecegi; aksine o yola bile ugratmayacaginin bilinmesidir. INSAN OLMAK VE INSANLIK SUNMAK ISTEYEN HER BIREYIN RAKIBI; KENDI BEYNINDEKI DOGUMDAN ITIBAREN VERILEN VE BILINCALTINA YERLESMIS DOGAL/FENOMENAL ZIHNIYET VE ISLEYISINDEN BASKA BIRSEY DEGILDIR. Bu zihniyetin kirintisi bile, bir bireyin insan olma yolundaki onunde duran engelidir. Oyuzden, bir zihniyeti yasama davranis olarak gecirirken; onun insandisi ve insanlikdisi bir icerige sahip olup olmadigini iyi kontrol edelim. Yoksa, insanoglunun; kendi kendisini icine soktugu esareti ve kabusu; devamli yasam ve iliskisinin bir parcasi olarak surer gider. INSAN OLMAK ISTEYENIN RAKIBI; ONUN INSANOGLU FIZIKLI DOGAL/FENOMENALZIHNIYET VE DAVRANISIDIR. RAKIP; INSANIN KENDI BUNYESINDEDIR ve BU RAKIBI, INSANOGLU KENDI, KENDI ICIN ve KENDI ALEYHINE YASATMAKTADIR. Iste birey olma mucadele ve bilincide; her bir kisinin; kendi rakibini, kendisi icin kendi beyninde yenmesidir. DOGALFENOMENAL ZIHNIYETINI BEYNINDE YENEMIYEN BIREY BILISSELLIGININ TURSEL BUTUNLUGU OLAN INSAN ZIHNIYETINE ULASAMAZ. Olursa, toplumsal kisilik sahibi, bananeci, benci egoist ve bireyci akilci olur, onlarinda bugun dunyayi ne hale getirdikleri ortadadir. Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evensel-Insan Zihniyeti
-
Emperyalist Olmayan/Emperyalizm Icermeyen Zihniyet
Bilhassa, emperyalizm konusunda; bazi kavramlari algilamak ve farklarini ortaya koymak gerekir. Once emperyalizmi alalim. Dil anlatimi olarak; bir onerinin iki tane olumsuzu vardir. Bunlardan ilki; karsiti, yani ANTI-EMPERYALIST digeri de, icermiyeni, yani, emperyalist olmayani NON-EMPERYALIST tir. Bugun emperyalizme karsi savas vermek; hemen hemen mumkun degildir. Nedeni cok aciktir. Tum bilinen siyasal-sosyal-toplumsal inanclar ve dogrulanan ideolojiler, HEM EMPERYALIST ZIHNIYETIN BIR URUNUDUR, HEMDE HEPSI SOYLE YA DA BOYLE EMPERYALIZME HIZMET EDER. O zaman, 21. yuzyilda, ANTI-EMPERYALIST OLMAK; INANC, IDEOLOJI OLARAK MUMKUN DEGILDIR. Cunku ANTI EMPERYALIZM, EMPEYALIST ZIHNIYETI BUNYESINDE TASIR. Ozaman ne olacak? Emperyalizme teslim mi olacagiz? Eger, karsi olmak icin yola cikarsaniz, teslim olursunuz. Demekki; oyle bir dusunce ureteceksinizki; bu dusunce; ne emperyalizmi,ne de ona olanak taniyan her turlu etik yonlendirim/yaptirim ayrimini ve bunlarin basinda dini mentaliteyi, ne de onun her turlu uzantisini, milli mentaliteyi ve nede onun her turlu uzantisini bunyesinde barindirmayacak. Iste daha once de belirttigim, bu dusunce sekli; NON-EMPERYALIST Zihniyet seklidir. Yani emperyalizm ile ilgili hicbir ayrimci/bolucu/ust/hakimiyet cikari icerik icermeyen zihniyet sekli. Bunun icinde kilavuzumuz. Ne emperyalizme hizmet etmez? sorusudur. Daha onceki yazilarda aciklandigi gibi; her turlu ayrimcilik ve ustunlugu savasimi emperyalizme hizmet ettiginden, siz birlestirici olacaksiniz. Mikroayrimcilik emperyalizme hizmet ettiginden; siz antiayrimci olacaksiniz. Emperyalizm bireyci akilciligin cikari ile hareket ederken; sizin cikariniz insanlik olacak. Emperyalizm, ayrimciligini farklarin ustunde uygularken; siz farklarin farkinda olarak onlarin esitligi temelinde birligini savunacaksiniz. Emperyalizm; savastirip, kutuplastirip, birbirine dusman ederken; siz baristirmayi, butunlemeyi ve biribirine dost kilmayi one cikaracaksiniz. Kisaca, emperyalizm; insandisi ve insanlikdisi,temelli dogal/fenomenal zihniyet tasirken; siz insan ozlu, insanlikdolu bir numenal zihniyet tasiyacaksiniz. Onlar, guc, otorite, baski, zorbalik, korku suru psikolojisi, dogallik bilimsellik kisvesi temelli cikar uygularken; siz, egitim, ogretim, birlik, beraberlik, anlayis, hosgoru,sevecenlik, saygi, esitlik, aydinlik, isik ,bilgi, bilinc, bilimsellik v.s. sunacaksiniz. Insanin ve insanligin tek kurtulusu, refahi, insan gibi yasayip iliski kurmasi, bilimini, felsefesini ve her turlu dusuncesini, kendine, dogasina, cevresine ve evrenine ikircimsiz, cikarsiz, bencil olmayan, saklamasiz, acik ve net, hilesiz-hurdasiz, art dusuncesiz v.s. bir zihniyet asilamasiyla mumkundur. BU ZIHNIYETTE, NON-EMPERYALIST ZIHNIYETTIR. Yoksa, emperyalizme karsi gelecegim derken; bir bakarsiniz dusunce ve davranisinizla, kendinizi emperyalizmin kucaginda bulursunuz. Tabi farkina varabilirseniz. Yoksa, o kucak; bazan ideolojileriniz ve inanclarinizin dogruluk sabitligi acisindan aliskanlik yapar ve sizin "huzurlu ve rahat" hissetmenizi saglar. Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evensel-Insan Zihniyeti
-
Kısaltma Açılımları Özelliği
"Gunesin altinda hangi kisaltma varsa" buraya ilettin mi? Yoksa, daha kaldi mi?
-
NUH TUFANINI YAZAN KİTAPLAR KUTSAL BİR KİTAP OLAMAZ
Su nuh mitolojisinin birisi tarihini ve jeolojik donemini v.s. ortaya koysa da; ondan sonra tartismanin bir temeli olsa. Yoksa aklin uydurdugu ve kendini inandirdigi mitolojileri tartismak sadece fikir yaristirmak ve yaristiranin kendsi aklini tatmin etmesidir.
-
Ataturk'un Teolojik/Metafizik/Etik Tabani
Bilgi senin gibi teslim olmus inanclilar icin cikmaz. Beyin ufkunu acik tutanlar icin cikar. Cunku bilginin beyine girebilmesi icin; o beynin teslim olmamis olmasi ve beynini bilgiye kapatmamis olmasi gerekir. Hangi hakikat, aklin yarattigi bir insanustu ilah neyin/kimin hakikati? Dogrudur, aklini bilgiye kapamis beyinlerin teslim olmalari sallanirsa; bu zaten sosyo-psikolojik sorundur. Bilimsel gelismeleri refans alabilmek icin once bunu algilamak gerekir. Inac ile tikanmis teslim olmus beyinlerde, bu mumkun degildir. Olmadigini da su yazismalar gostermektedir. Inancin takintilari ile guya ve aklinca bilimi "suclamak" bu mantiksal olmayan duruma ancak bunu yapa beyinler ustelik yaptigini zannedip, kendini inandirir. O nu atanlar dusunsun, bilimsel/bilissel zaten bilgi temeline dayanir. O yuzden atmaya da ihtiyac ve gereksinim duymaz. Cunku dile gelenler bilimsel/bilisseldir; tabi beynini algiya inanca teslim olarak kapatmamis olana!
-
8 Mart Kadinlar Gunu
Sen hala ordamisin? Eeee bilimsellikten zerre kadar bilgisi ve algisi olmayan bir inanirin tek tutunacagi dal. Kendi aklinda sabitledigi fikirlerdir. Siz istediginiz kadar "bilimde tesaduf yoktur" deyin bu cumle algilanamaz. Basta ne demistik, kara diye bir algisi olmayana karayi nasil anlatabilirsiniz.
-
Öcalan’ın yol haritası
Iste maalesef politik cikar boyle birseydir. Her seyi kendine yontar ve tarihi kendi politikasina uydurmaya calisir. Yeri gelir ecdadi olarak Osmanli'yi kabul eder, savunur/sahiplenir; yeri gelir atar tutar, yikar kotuler. Genelde bir seyi de unutur. Diger butun ulkeve toplumlar Osmanli'dan ayrilirken; kendisi Osmanli'yi yikan ve tarihe gomendir. Bugun birsuru basta balkan ulkeleri olmak vasfiyla Osmanli topragindan ayrilan ulkelerin hic biri Osmanli'ya sahip cikmaz ve onun tarihinden sorumlu olmazken; kendisi hem sahip cikar hem de Ermeni konusunda oldugu gibi sorumluluk alir. Iste politika boyle kemiksiz ve kivraktir. Cunku hersey politik cikara dayanir. Ustelik burada politik cikar yerine, uygulanan politikanin verdigi zarar da soz konusudur ve bu algilanmaz.
-
Milliyetciligin Evreleri
Insanoglu tarihinde ilk defa , etik yonlendirim ve yaptirimlardan ve en onemlilerinden biri olan milliyet ve bunun savasimi olan milliyetcilik aidatini kendisine kisilik ve kimlik degeri verisi ve tabusu yapmis; once bunu politik cikar amacli olarak kullamis, daha sonrada kisilere hak ve ozgurluk degeri olarak vermistir. Milliyetin insanoglu tarihine cikisi ilk olarak bati'da 16. yuzyilda yurtseverlik mucadelesi olarak ingiliz ic savasindadir. Iste bu asama, milliyetciligin ilk asamasi olan; MILLIYETCILIGIN POLITIK OLARAK ULKE VE TOPLUMUNDAKI IKTIDAR, GUC VE OTORITE asamasidir. Bu asama 18. yuzyilda Fransiz ihtilali ile tum Avrupa'ya yayilmis ve milliyetcilik adi altinda ulkeler ve toplumlar savaslar vermislerdir. Bunun en temel tarihi ornegi Osmanli Imparatorlugundan ayrilan ulke ve toplumlar ve Osmanli Imparatorluguna son veren TC.'dir. 19. yuzyil ile birlikte, basta emperyalizmin yayilmasi ve ulke toplumlarinin goclerle biribiri icine girmesi ve ulke butunlugunde de milliyet farklarinin ortaya cikmasi ile, ikinci asama olan; ULKE BUTUNUNDEKI TOPLUMUN BUNYESINDEKI FARKLI MILLIYETLERIN VERDIGI MILLIYETCILIK AYRIM SAVASIMIDIR. Burada cok onemli bir fark vardir. Emperyalizm kendi ulke ve toplum butunlugunde farkli milliyetlerin sorununu onlara cesitli hak ve ozgurlukler taniyarak, bir yerde cozerken; bu sorunu her turlu ekonomik/politik ve diplomatik cikar sagladigi ulkelerde ulke butunlugunu bolme ve parcalama adina bir AYRIMCILIK KISKIRTMASI/ORGUTLEMESI olarak kullanmistir ve bugun de hala kullanmaktadir. Buna en guzel tarihi ornegi SSCB ve Yugoslavya'nin parcalanisi olarak gosterebiliriz. Ayni donem yani ikinci asama sadece HAK VE OZGURLUK TANIMA VE AYRISMA OLARAK degil; ayni zamanda milliyetlerin BIRLESTIRIMI OLARAK ta yansimistir. Buna da en guzel ornek; duvarini yikarak birlesen bati ve dogu Almanya toplumudur. Milliyetciligin bugun geldigi nokta, YA ULKELER FARKLI MILLIYETLERINE HAK VE OZGURLUKLERINI TANIYACAK VE UNITER YAPISINI KORUYACAKTIR; ya da EMPERYALIZMIN CIKAR OYUNU ELIYLE ULKE VE TOPLUMUNDA MILLIYET AYRISTIRMASI SAVASIMINA YENILECEK VE PARCALANACAKTIR. Iste burada eger bir ulke ve toplumu uniter yapisini korumak ve ulke butunlugu ve toplum birligi beraberligi olarak yasamini surdurmek istiyorsa; TARIHSEL OLARAK ILK ASAMAYI ASMIS OLMAK DURUMUNDADIR. Cunku bugun ulke ve toplumu olarak MILLIYERT FARKI GOZETMEKSIZIN USTELIK TEK BIR MILLIYETI POLITIK IKTIDAR GUC VE OTORITE OLARAK DIGER MILLIYETLERIN USTUNDE VE HAKIM KILMAK dusunce ve savasimi cagdisidir ve tutarsizdir. Tutarsizliginin ana nedeni, emperyalizmin ayristirma politik cikarina hedef olmasidir. Cunku bugun dunyanin hic bir cografyasi ve toplumu TEK BIR MILLIYETTEN OLUSAMAZ. Her ulke ve toplumu olusturan milliyetler vardir. Bu durumda emperyalizmin oyununa ve politik cikarina kurban olmak istemeyen ve de uniyer yapisini korumak isteyen ulkelerin tek cikari; UNITER BIR DEVLET YAPISINDA BUNYESINDEKI MILLIYETLERI FARKLARI ILE BIRLIKTE BIRLESTIRME VE HIC BIR MILLIYETE USTLUK VE HAKIMIYET IMTIYAZI TANIMAMAKTIR. Bugun milliyetcilik ulke politikasi ve bir milliyetciligin millet ve milli iktidarligi gucu ve otoritesi artik cagdisidir. Ya bunyesindeki milliyetlere hak ve ozgurluklerini taniyacak, ya da millet devleti olarak parcalanacaktir. Konuyu ulkemiz ve toplumumuz olarak ele alirsak; 1923 ile birlikte ulke ve toplum milliyetciligin ilk politik asamasini tarihsel olarak vermis ve BIR MILLIYET USTLUGU HAKIMLIGI TEMELINDE MILLET DEVLETINI KURMUSTUR. Bugun artik ikinci asamaya gecmek durumundadir. Cunku artik bu hakim ve gucu elinde politik olarak tutan ve diger milliyetleri gale almayan kendini onlarin ustunde goren ve onlara hak ve ozgurluklerini tanimayan bir politik yanasim; tam da emperyalizmin mikroayrimciliginin politik cikarinin hedefidir. Ya ikinci asama olarak MILLIYETCILIGININ POLITIK OLMAYAN VE HAK VE OZGURLUK OLAN DIGER MILLIYETLERIN VARLIGINI ALGILAYACAK KENDI UST VE HAKIM POLITIKASINA SON VERECEK UNITER BIR DEVLET OLARAK YASAYACAK, ya da EMPERYALIZMIN MIKROAYRIMCI POLITIK CIKARINA YENILECEK VE PARCALANACAKTIR. Bugun hakim ve ust olarak politik iktidar savasi vermesi o milliyetin cografya ve toplumunun emperyalizmin cikari dogrultuisunda parcalanmasi demektir. Bu acidan politik olarak hakim milliyetin milliyetciliginin tek bir anlami vardir, oda ulke ve toplumunu emperyalizme parcalatmaktir. Bunu onleyecek tek cozum; her farkli milliyetin hak ve ozgurlugunu tanitim temsil olarak taniyan ve hic bir milliyeti kendine politik olarak secmeyen ve toplumu bunyesindeki her bir milliyete esit mesafedce olan ve her bir milliyetin hak ve ozgurlugunu kurum ve kuruluslari ile evrensel hukuk ve insan haklari olarak koruyan kollayan bir devlet; ancak emperyalizmin milli ayristirma oyununa ve cikarina karsi ayakta kalabilir, aksi parcalanmaya canak tutmaktir. Bugun bir ulke ve toplumu eger hala milliyetciligin ilk asamasinin savasini vermeye calisiyorsa, tarihin 5 asir gerisinde kalmis demektir. Cunku milliyet ve milliyetcilik konusundaki cagdaslik; ulke bunyesindeki uniter develetin her bir vatandasinin milliyetine aidatindan gelen her turlu yasam ve iliski hak ve ozgurlugunu tanimak ve bunun ulkesi bunyesinde politik bir cikar savasimi haline gelmesini onlemektir. Cunku bugun milliyetciligi hala politik bir iktidar ve guc savasimi olarak gorenler; emperyalizmin kendsilerini parcalamalarina canak tutanlar ve on ayak olanlardir. Bugun olmasi gereken ise, milliyetin her turlu aidatinin vartandasin etik hak ve ozgurlugu oldugu ve bunun devletince ona taninmasi ve milliyetinin de temsilinin saglanmasidir. Ya ulkeler cagdisi kalarak emperyalizmin ulkelerini parcalamasina canak tutacaklar, ya da cagdas olarak uniter bir devlet temelinde ulke bunyesindeki milliyet farklarinin hak ve ozgurlugunu devletleri eliyle taniyacaklar temsil edecekler ve her bir vatandasta her bir vatandasin milliyet temeline saygi duyacak. Devlet te bunyesindeki hic bir milliyeti guc ve hakim kilmayacak one cikarmayacak. Milliyet sorununu hak ve ozgurluk olarak farkli milliyetlerine tanimayan vermeyen ve sadece bir milliyeti hakim ve ustun kilan milliyet sorununu cozememis olan TEK MILLIYETLI MILLET DEVLETLERI bugun cagdisidir ve emperyalizmin mikroayrimcilik politik cikar ideolojik calismasi ile de parcalanmaya mahkumdur.
-
KISMETTE NE VARSA
Bazen degil, herzaman. Cunku bir vucut ozgurlugunu ancak zihniyetinin vucudunu yonlendirmesi ile kaybeder.
-
Milliyet'in "Yarattigi/Yasadigi" Deprem
Anarsinin ne oldugunu bildiginizi sanmiyorum. Anarsi duzene neden karsi cikildiugini bilmeden karsi cikmak ve kaos yaratmaktir. Hak ve ozgurluk mucadelesinin anarsi oldugunu ortaya koymak; her ikisinin de ne oldugunu bilmemektir. Demokrasi toplumsal bir kavramdir ve demokrasiyi veren ve de uzerine demokrasi verilen olasrak toplumu yoneten ve yonlendirilen olarak ikiye ayirir. Demokrasi sadece hakim ve ustun olanin gucu otoriteyi elinde tutanin bunu yurutebilmesi icin kendini mesru ve mubah kilmasidir. Cunku demokrasi uzerine hakimiyet kurulan acisindan diktatorluktur. Kamu duzeni, sosyallikte hukuklukta ve sivilliktedir. Hala bu konuda iman olarak sorgulayamadiginiz inanclarinizin temelinde kaliyorsunuz. Frklari ortaya koymak ve farkina varmak, bilinc ve farkindalik isidir ve herkesi turk dedirten de maalesef bu bilinc ve farkindalik yoktur. Cunku henuz daha turk olmak bilinci bile yesermemistir. Benim verdigim devlet yapi ve isleyis savasini defalarca tekrarladim. Dini milliyeti olmayan ve her bir farka esir olan ve farklari ayirmayan ustelik hak ve ozgurluklerini taniyan devlet. Ayrica etik degerlerin hic bir zaman politik bir arac olarak kullanilmasina izin vermeyen bir devlet. Egitim ile ogretim ayni seyler degildir. Egitim herkes icin aynidir. Ogretim ise farkli etik degerleri ogrenmek isteyenler icin verilmis bir olanaktir.
-
Ataturk'un Teolojik/Metafizik/Etik Tabani
Ataturk'un nasil bir zihniyete sahip oldugunu algilamak icin; onun ne zaman ne durumda ve neden ne yaptigini algilamak gerekiyor. Bu konuda Ataturk ulke toplum adina kendi acisindan pragmatistti. Kisisel olarak ta tum soylemleri dini ve teolojik daldaki goz onune alinirsa, ben kendisinin deist oldugu kanaatindeyim. Bunun ana nedeni de sekuler bilincte olmamasi.
-
Ataturk'un Teolojik/Metafizik/Etik Tabani
Bu da senin artik o konuda sunacagin bir bilgin ve dusuncen kalmadigini gosteriyor. Kusura bakma da "atmak" hic adetim degil. Cunku bilimsel/bilissellik sadece bilgi ile beslenebilir.
-
Ataturk'un Teolojik/Metafizik/Etik Tabani
Benim Ataturkcu oldugumu da nerden cikardin? Sen AK Parti sozculerinin aciklamalarini dinlemiyorsun, galiba. Anlasildi, bilgi olmayinca dusunce olmayinca geriye zaten "atmak" kaliyor.