Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • Katılım

  • Son Ziyaret

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. 19 Mart 2013 AKP'ye roketli saldırı Ankara patlamalarla sarsıldı. AKP Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı önünde patlama. Tahsin GÜNER / ANKARA (DHA) AKP Genel Merkezi önünde de, Adalet Bakanlığı önündeki patlama ile eşzamanlı bir patlama meydana geldi. Adalet Bakanlığı'nın önünde patlama AKP Genel Merkezi'ndeki patlamanın roketatarlı saldırıdan kaynaklandığı iddia edildi. CNN Türk'te geçen son dakika bilgiye göre, AKP Genel Merkez'ine düzenlenen roketatarlı saldırının Başbakan'ın ofisinin bulunduğu kat olan 7. ve 8'inci kata denk geldiği belirtildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Genel başkanlık makamının bulunduğu 8'inci kat ile 7'nci kat arasındaki bölüme isabet ettiği iddia edilen roketatar mermisinin derin bir çukur açtığı ve bu katlardaki bazı camların kırıldığı belirtildi. Olaydan kısa bir süre sonra bina çevresini kuşatan polis, güvenlik kordonu oluşturdu. Çevrede kuş uçurtmayan polis, binaya kimseyi yaklaştırmadı. Bazı üst düzey partililerin genel merkeze gelip bilgi aldıkları ifade edildi. Polis, roket mermisinin nereden atıldığını belirlemek için bölgede geniş kapsamlı araştırma yapıyor. Öte yandan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, yaptığı açıklamada patlamanın lav silahından çıkan mühimmatla gerçekleştirilmiş olabileceğini söyledi.
  2. evrensel-insan şurada bir blog başlığı gönderdi: evrensel-insan'in Blogu
    Ingilizcede "intermediate" olarak gecen, ara formun sesli sozlukteki karsiliklari; intermediate orta dereceli şey en intermediate ara en intermediate ara sınav en intermediate arabulucu en intermediate aracı en intermediate aradaki en intermediate orta en intermediate ortadaki en intermediate vasıta en intermediate orta seviyede bulunan en intermediate / n / orta seviyede bulunan şey en intermediate ara mamul en intermediate seyir esnasında oluşan en intermediate arada bulunan en intermediate arada meydana gelen madde en intermediate orta boy araba tr intermediate ara,orta seviyede tr intermediate İki şeyni arasında yerleşmiş, arada (ortada) bulunan (Tıp) tr intermediate Arada meydana gelen, seyiresnasında oluşan (Tıp) tr intermediate Kimyasal reaksiyonun seyri esnasında oluşanmadde, ara madde (Tıp) tr intermediate (medium) orta seviyeli atık (Nükleer Bilimler) tr intermediate intermediately ara yerde bulunarak tr intermediate ara mamulü tr intermediate vasıta olarak tr intermediate aracılık et tr intermediate orta seviyede bulunan şey tr intermediate meyancı tr intermediate ara mallar tr intermediate iki aynı şey arasına yerleşmiş tr intermediate mutavassıt tr intermediate nötür tr intermediate orta düzeyli tr intermediate ortaç tr intermediate araözdek (Denizbilim) tr intermediate orta düzey (Eğitim) tr intermediate aracılık yapmak (Kanun) tr intermediate tavassutta bulunmak (Kanun) tr intermediate ara madde (Kimya) tr intermediate araürün (Kimya) tr intermediate kimyasal reaksiyoni esnasında oluşan madde (Kimya) tr intermediate iki şey arasında bulunan (Tıp) tr intermediately arada bulunarak tr Bu anlamlardan, hangisi alinirsa alinsin; ara formun, olabilmesi icin; biribirine bagladigi, mutlaka en az iki uc olmak zorundadir. Gerci ara form ile birlikte; bu bir uclemi olusturur ve seyin kendisini meydana getirir. Y cizimsel, sekli ile ifade edilen ara formun; yeri; iki ayni veya karsit ucu birlestiren, ve Y nin alt ucudur. Ara formdan, bahsedebilmek icin; araformun ortaya aticisi; insanoglu veya onun ortaya attiklari; ya ara formun her iki ucunu; ya da en azindan bir ucunu kapsar. Ayrica, ara form; kesinlikle; insanoglunun kendi hareketi veya harekete tasidigidir. Iste bu hareket sonucu da, ara formun diger ucu ortaya cikar. Ara formu en iyi izah edecek olan; iki nokta arasidir, yani; A------B iste A ve B arasi araform dur. Ara form, herzaman Aya gore sabit; B ye gore degisken bir icerik gosterir. Aslinda A'YI B'YE DEGISTIREN-DONUSTUREN-BASKALASTIRAN VE OLUSTURANDIR. Bir anlamda, evrimin ta kendisidir. A ile B arasindaki, herturlu hareket iliskisini ortaya koyandir. Yalniz, burada unutulmamasi gereken bir konu vardir; o da, ara formun herzaman, A dan B ye, hareketi degil; bazan da A nin kendi icindeki hareketidir. Yani, A araform sayesinde; kendini de; ama A'ligini koruyarak hareket ettirir. Bu temelde bakildiginda; insanoglu acisindan en belirgin araform; onun dilidir. Dil; hem insanoglunun kendi turu arasindaki, hem de insanoglu disinda kalan turler ve varliklar arasindaki; hem somut, hem soyut arasindaki v.s. bagi kurar. Insanoglunun; disariya yansitmadan, icinden gecirdigi dusunce ile de; bagi kuran; bu dil yapisidir. Aslinda, araformun ne oldugunu; bize, en iyi algilatacak olan; ileti ve iletisimdir. Cunku her ikiside insanoglunun araform sayesinde, ortaya koydugudur. Butun, bilim, felsefe, v.s.; yani, dil ile ortaya konan hersey ara formdur. Insanoglu ile; ortaya konani baglar. Buradaki, bilim, felsefe v.s. araformun, ortaya koyus; yol ve yontem cesitleridir. Ara formu iyice algilamak ve farkina varabilmek; bizi, hem diger iki uca ulastirir, hem de bu iki ucun ne oldugunun disinda, birbiri ile olan bagini da, ortaya koyar. Iste bu temelde bakildiginda; seyi ortaya koyan ve dilin yapisindan dolayi, mono, yani tek icerige sahip olanin, sorununu da cozer. Cunku o tek olanin; ortaya konusu; onun, kendi icinde; hem iki ucu, hem de araformu barindirdiginin bir isaretidir. Ara formun, yerine gore; uclardan, birinin yerini almasi ve bu iki uc ve araform uclusunun, herzaman yer degistirebilecegini de unutmamak gerekir. Orneklersek Insanoglu-dil(araform)-masa Dil-yazi (araform)-masa Insanoglu-hareket (araform)-dil Burada goruldugu gibi; dil her uc pozisyonda da; yer almaktadir. Iste dilin, bu uc farkli yerinin bilince tasinmasi; dilin de ne oldugunun kavranmasina yarar. Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evensel-Insan Zihniyeti
  3. Herhangibir, olgu, bulgu ve Kurgunun evrensel olmasi ile evrensel onayi olmasi arasinda; bilim ile inanc, bilgi ile ogreti, bilimsel ile inancsal, epistemolojik ile ideolojik gercek ile dogru, epistemolojik gerceklik ile, doga ustuluk, dunya otelik, mistik, mitolojik, efsanevi v.s. farki vardir. Herseyden once, insanoglunun, yansisini algiladigi !? 'yu isaretledigi "var" a verdigi kavram; ister bilimsel, ister inancsal olsun EVRENSELDIR. Cunku KAVRAMLAR, OZNE/NESNE, SOMUT/SOYUT, MADDE/DUSUNCE, OZ/GORUNUS, OZEL/GENEL EVRENSELDIR. Mesela, tanri kavrami evrensel bir kavramdir. Fakat bir kavramin hangi cesidi olursa olsun, evrensel olmasi onun EVRENSEL ONAYI OLMASI ANLAMINA GELMEZ. Cunku evrensel onay demek, uzerindedeney, gozlem, bulus, inceleme, arastirma v.s. ile ortaya atilan ve belirli bir bilim dalinin disiplini haline gelen, formuller, postulatlar,maximler, axiomlar, yani; o bilim dalinin ilerlemesi icin, temel alacagi ve ustune bilimini bilgi olarak genisletecegi, temellerdir. Mesela F=ma, E=mc2, ya da "bir ucgenin ic acilari toplami, 180 derecedir" v.s. temelli ortaya koyumlar, EVRENSEL ONAYI OLAN SOYUTLARDIR. Iste bu temelde, bir seyin evrensel onay kazanmis olmasi demek, onun biliminin dalina gore, bilimsel olarak ta ki yanlislanana kadar, gecerliligi, yani kabul/red karsitliginin gecersizligi demektir. Yanlislanabilirligi de, yine gozlem, deney v.s. ile, ortaya konacak yeni formulun v.s. evrensel onay alarak gecerliligi, eski halinin gecerliligini gecersiz kilmak demektir. Oyuzden ne felsefenin, ne de etigin ister varlik uzerine, ister "toplumsal yasam" yonlendirimi/yaptirimi uzerine, getirilen hangi ideolojik inancsal dogru olursa olsun, bunun EVRENSEL ONAY KAZANAMAYACAGI, YANLISLANAMAYACAGI cunku, hic bir inancsal temelin bil kokeninin bilgi, bilim degilde; sadece ogreti olarak, ustelik dunyanin cesitli cografyalarinda ve toplumlarinda farkli olarak yonlendirildigi temelde INANCSAL/IDEOLOJIK DOGRULUGUNUN, evrensel onayi yoktur. Bunun anlami, inancsal/ideolojik olarak dogrulananin, dogrusu sadece kendini baglar, ayni baska ideolojinin inancsal dogrusuyla, dogrulananin, sadece dogrulayani bagladigi gibi. Sonucta, bilim ve bilimsellikte, tartisma, yaris, v.s. temelli bir dogruluk savasi yoktur. Cunku bilim ve bilimsellik, epistemolojik gercekliktir. Ama felsefe ve tigin dogrulari,kendi aralarinda "hangimiz/biz dogru/dogruyuz" savasi ve mucadelesi verirler. Cunku, onlar ideolojik/inancsal dogrulardir. Iste bu temelde felsefenin, metafiziginin tum ve herbir varlik ideolojik dogrulari ve etigin her konusunun (sosyal, siyasal, toplumsal, ahlaki, toresel, geleneksel, tarihi, kulturel v.s.) inancsal dogrusu, EVRENSELDIR, FAKAT EVRENSEL ONAYA SAHIP DEGILDIR. Iste bu temelde her turlu dini inanis, milli/etnik kimlik, tanrisal tum izmler, ideolojik tum izmler, doga ustu, bilim kurgu, dunya otesi, spekulatif v.s. tum inanclar EVRENSELDIR, FAKAT EVRENSEL ONAYA SAHIP DEGILDIR. Tanri, herturlu ve herbir yaratici, her turlu akilli tasarimci, ister Allah, ister Ucan Spagetti Canavari olsun, kim/ne olursa olsun, ister milyarlari,m ister bir kac kisi ile olculebilir olsun, evrenseldir ve kavram olarak vardir. Ama, evrensel onayi yoktur. Cunku, HERHANGIBIR SEYIN EVRENSEL ONAY KAZANMASI DEMEK; ONUN BILGI, BILDIRIM,BELIRTIM, BILIM VEBILIMSELLIK OLARAK INSANOGLU BILINCINDE VE BILGISINDE YERINI ALMASI DEMEKTIR. KARSI CIKISA/KABULE ACILIMI OLMAYAN BIR GERCEK OLMASI DEMEKTIR. Bu gercekligin epistemolojik, yani yanlislanabilene kadar gecerliliginin olmasi demektir. Oyuzden lutfen, seyin evrenselligi ile, evrensel onay kazanmasi farkini cok iyi algilayalim ve bil kokeni ile, var ve ol kokenlerini biri birine karistirmasyalim ve farkin farkina varalim. Sonucta evrensel onay, bu dunyada yasam suren herbir bireyi onun kisisel dusuncesine ve davranisina bakmaksizin onu baglar. Bir seyin evrenselligi ise, bu dunyada yasayan herkes tarafindan ogrenilebilecegi, ve o ogretinin sadece dogruluguna inanani baglayabilecegi anlamini tasir. Son olarak, sitemizin icerigine paralel olarak bir ornek verirsek, Allah, Kuran, Islam dini ve muslumanlik Evrensel olarak herkesin ogrenimine aciktir, ama; EVRENEL ONAY KAZANAMAZ VE BU MUMKUN DEGILDIR. Cunku hic bir kavrami evrensel onaya acilacak bilgi, bilim ve bilimselligin alanina girmez ve onlarin konusu degilir. Felsefenin, metafiziginin ve etiginin konusudur. Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evensel-Insan Zihniyeti
  4. Insanoglunun kim olarak kendi dahil, YANSISINI, ALGILADIGI herseyi, kavram ile ozdeslestirerek, ortaya koymasi ve kendisinin alternatifsiz olarak bir ortaya koyulan, ortaya koyan olmasi ve ortaya koyumun yon ve yontemini, yapilanis ve isleyisini kendisinin duzenlemesi, EPISTEMOLOJIK OLARAK BILIMSELDIR. Bunun anlami sudur. Insanoglu ortaya koyduklari uzerinde, kendi de buna dahil olmak uzere, bulus, deney, gozlem, arastirma, inceleme, sorgulama, nedenselleme v.s. yaparken ve bunu yapan alternatifsiz bir kim olurken, epistemolojik olarak o ana kadar yansisini algilayamadigi, herhangibir bilginin, yansisini aldiginda da, onu bildirerek, belirterek ORTAYA CIKARACAKTIR. Iste bu ortaya koyulan uzerindeki bilimsel calisma ve bu calismadan ORTAYA CIKACAK olanin ORTAYA KONMASI; insanoglu turu ve onun birinin, surekli suregelen bir surecidir. Bunun anlami da, insanoglunun her doneminde ORTAYA KONAN ve ORTAYA CIKARACAK oldugunun birlikteligi ve surekliligidir. Iste bilim ve bilimsllikte, sadece epistemolojik olarak ORTAYA KONAN ve bunun evrensel onayi, gercekliginin degisebilirligi ve de uzerinde yapilacak deney, gozlem, arastirma v.s. ile yanlislanabilirliginin, bakiligidir. Iste bilim ve bilimselligin de bu yuzden, bilinemez yoktur. Ya ortaya konan, ya da ortaya cikarilacak olan vardir. Yeterki, ortaya cikarilacak olan, deney, gozlem, arastirma, sorgulama, irdeleme v.s. ile olsun. Aksi, bu ortaya cikarilacak olanin, insanoglunun sorupta cevap veremedigi bir soruya, sirf kendisini tatmin ve teslim maksadiyla INANCSAL bir ogrenilen ve ogreti olacak bir cevap olmamasidir. Nitekim, bilhassa insanoglunun evrim konusunda ORTAYA CIKARDIKLARI ve ORTAYA KOYDUKLARI temelinde, Akilli tasarim, yaraticinin programlayici, planlayici yonu; buna paralel olarak ve inanc olarak ORTAYA CIKARILMISTIR. Sonucta, bilimin bilimsel olarak ortaya cikarmak icin attigi her adim, ister istemez, epistemoloji ustu bir inancsal dusunceyi de koruklemektedir. Iste, soyut dusunceyi "dusunuyorum", "inaniyorum" ve "biliyorum" olarak farklilastiran da budur. Bilimin evrensel onay almis bildirdiklerini, belirttiklerini, bilirsiniz. Epistemoloji ustu, ya da varlik ve ol temelli bir ogretiye, teoriye, ideolojiye v.s. inanirsiniz. Dile getirirken de, ya dusundugunuzu, ya da inandiginizi dile getirirsiniz. Orneklersek; "Ben yagmur yagacagini dusunuyorum" ile; "Ben yagmur yagacagina inaniyorum" arasindaki fark cok buyuk ve genistir. Ilki, bilimsel aciklamalara, verilere ve bu veriler temelinde ve de kisinin gozlem ve yasam deneyi temelinde bir olasilik ve de kisinin kendi dusuncesinin, yine kendi izahiyla, yani "neden yagmur yagacagini dusunuyorum?" sorusunu aciklayarak dile getirdigi bir cumledir. Ikincisi ise, tamamen bilimsellikten ve kisisellikten yoksun, ilahi bir gucun gucuyle olusacak bir olasaligi, dile getiren cumledir. Iste bu temelde insanoglunun epistemolojik olarak ortada olmayan ve ortaya cikaracaginin bilimsel mi/inancsal mi, bilgi mi/ogreti mi, bilim mi/inanc mi, dusunme temelli mi/inanma temelli mi, gercek mi/dogru mu v.s. oldugunun iyice sorgulanmasi, irdelenmesi gozlemlenmesi v.s. ne olacaginin algilanmasi acisindan, cok onemlidir. Bunun bir onemi de; insanoglunu cikar amacli yoneten ve yonlendiren emperyalist zihniyetin ve bilim ve bilimselligi, dogal, doga, dogallik kisvesi altinda inancla bezemesinin algilanmasidir. Yoksa farkinda olmadan ve bilincine varmadan; inancsal bir bilimselligin, ya da bilimsel bir inancsalligin "oyununa gelebiliriz." Bu da bizi, dusunce uretimine degil; inanc uretimine yonlendirir. Cunku, bilim ve bilimsellik; ortaya cikarilacaklarin, ne olacagi temelinde, her zaman inanc ile bezenmeye musaittir. Bunu, evrim ile ilgili, evren ile ilgili, henuz evrensel onayi olmayan, spekulatif icerikli teoriler de ve aciklamalarda gormekteyiz. Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evensel-Insan Zihniyeti
  5. Rakamlarla 12 Eylül darbesi 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 32 yıl geçti. Türkiye’yi tamamen değiştiren müdahale sonrasında 650 bin kişi gözaltına alındı, 1,683 bin kişi fişlendi, 50 kişi idam edildi, 171 kişinin ‘işkenceden öldüğü’ belgelendi... Derleyen: Hasan CÖMERT ntvmsnbc Güncelleme: 10:14 TSİ 04 Nisan. 2012 Çarşamba İSTANBUL - İşte darbenin bilançosu: TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu. 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı). İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi “kaçarken” vuruldu. 95 kişi “çatışmada” öldü. 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi. 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti. 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. (1980 - 1990 arası) 1980 15,7 milyar dolar 1981 16,6 milyar dolar 1982 17,8 milyar dolar 1983 18,8 milyar dolar 1984 20,8 milyar dolar 1985 25,6 milyar dolar 1986 32,2 milyar dolar 1987 40,3 milyar dolar 1988 40,7 milyar dolar 1989 41,7 milyar dolar 1990 49,0 milyar dolar 1991 50,4 milyar dolar (Kaynak: Hazine - Merkez Bankası ) 19 Mart 1984 Bilecik, Bitlis, Burdur, Çanakkale, Çankırı, Gümüşhane, Isparta, Kastamonu, Kırklareli, Kırşehir, Kütahya, İzmir, Sinop 19 Temmuz 1984 Afyon, Amasya, Aydın, Balıkesir, Bolu, Çorum, Muğla, Nevşehir, Niğde, Rize, Sakarya, Tekirdağ, Yozgat 19 Kasım 1984 Denizli, Giresun, Kayseri, Konya, Manisa, Uşak 18 Mart 1985 Antalya, Bursa, Eskişehir, Hakkari, İçel, Kocaeli, Malatya, Kahramanmaraş, Samsun, Sivas, Tokat, Zonguldak 19 Temmuz 1985 Ankara, Artvin, Edirne, Erzincan, İzmir, Ordu 19 Eylül 1985 Trabzon 19 Kasım 1985 Adana, Adıyaman, Ağrı, Erzurum, Gaziantep, Hatay, İstanbul, Kars 19 Mart 1986 Bingöl, Elazığ, Tunceli, Şanlıurfa 19 Mart 1987 Van 19 Temmuz 1987 Diyarbakır, Mardin, Siirt
  6. Basbakanin da bizzat katildigi torenlerde, basbakan yine eski o alisilmis ozelligini gostermis, bir ay once soylediginin yine tam tersini soylemistir. Bir ay once "her turlu milliyetciligi ayaklar altina alan" basbakan; Canakkale'deki konusmasinda "milleti, milliyeti milliyetciligi anlamayan; canakkale zaferini de anlayamaz" demis ve "Tek millet, tek devlet, tek vatan" diye de eklemistir.
  7. 12 Eylül Darbesi, Öncesi Olaylar, Gerekçeleri ve Sonuç Haksız yere idam edilen ülkenin geleceği insanlar, yarından çalınan umutlardır... 12 Eylül Darbesi veya İhtilali, Türkiye’de, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri müdahale olarak teknik bir tanımla aktarılmaktadır. 27 Mayıs 1960 müdahalesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olarakta betimlenebilir. Fakat 12 Eylül 1980'de yapılan askeri darbe, Türk demokrasisinin hedef olduğu en ağır bunalımlardan biri olarak tarihe geçmiş, tarihe geçmekle kalmayıp Türkiye’nin bugünü ve geleceğinede bir sis bulutu gibi çökmüştür. Türkiye'de haklar ve özgürlüklerin askıya alındığı darbe döneminin izleri yıllar boyunca silinmemiş, askeri yönetimin yaptığı anayasa henüz değiştirilememiş; düşünmeyen, bilmeyen, araştırmayan ve itaatkar bir insan yapısının oluşumu için her türlü baskı ve sindirme politikası uygulanarak Türkiye’nin geleceğide ipotek altına alınmıştır. Bu müdahale ile ilk etapta beklendiği gibi 6. Demirel hükümeti ve TBMM feshedilmiş, sendika ve derneklerin faaliyetleri durdurulmuş ve genel sıkıyönetim ilan edilmiştir. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırılmış ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başlamışdır. Asıl sorun ise bu tasarlanan ülke konjektüründe ve tasarlamanın gerçekleştirilmesinde uygulanan şiddetli sindirme politikalarında yaşanmaktadır. Ayrıca 12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedilmiş, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutulup, ardından yargılanmıştır. Bu durum, siyasi partilerin sürekliliği konusunda tarihsel sorunlar yaşayan Türkiye'de siyasi temsilin demokratikleşmesi önünde yeni bir engel oluşturmuştur. Ülkeyi tüm bu sürece sürükleyen olaylar ve darbeye dair öne sürülen gerekçelerin bazıları aşağıda ele alınmaktadır; -Darbenin öncesi olaylar ve gerekçeleri - 12 Eylül 1980 askeri darbesinin gerekçeleri arasında ülkede yaygınlaşan siyasi cinayetler, TBMM'nin birçok tur ardından Cumhurbaşkanı'nı seçememesi ve 6 Eylül günü Konya'da Erbakan önderliğinde yapılan ve darbe liderlerinin şeriat amaçlı bir kalkışma girişimi olarak nitelediği Kudüs Mitingi gibi 12 Eylül tarihine ait somut olaylar gösterilmiştir. Daha uzun vadede ise 1980 öncesi gerçekleşen bazı siyasi cinayetler şunlardır; 1 Şubat 1979'da Abdi İpekçi Teşvikiye'de, 10 Eylül'de TKP Adana eski il başkanı Ceyhun Can yazıhanesinde, Çukurova Üniversitesi Rektör Vekili Fikret Ünsal evinin önünde, 19 Eylül'de Malatya Ülkü Ocakları eski başkanı Mürsel Karataş İstanbul Sultanahmet'te, 28 Eylül'de Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, 19 Kasım'da eski Adalet Partisi İstanbul milletvekili İhsan Darendelioğlu İstanbul Beyazıt'ta, 20 Kasım'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Ümit Doğançay İstanbul Etiler Profesörler Sitesi'nde, 3 Aralık 1979'da, Fedai Dergisi sahibi yazar Kemal Fedai Çoşkuner İzmir Agora semtinde, 7 Aralık'ta İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütüngil İstanbul Levent'te, 11 Nisan 1980'de TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu, 27 Mayıs'ta Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak Ankara'da, 24 Haziran'da Milliyetçi Hareket Partisi Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok evinde eşi ve kızıyla birlikte, 15 Temmuz’da Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu Şişli'deki işyerinde, 19 Temmuz'da Eski Başbakan Nihat Erim İstanbul'da Dragos Deniz Kulübü'nden çıkarken, 22 Temmuz'da Maden-İş Sandikası genel Başkanı Kemal Türkler İstanbul Merter semtinde silahlı saldırı sonucu öldürülmüştür. İstanbul Ayrıca 12 Eylül öncesi dönemin son Başbakanı Süleyman Demirel'in "70 sente muhtacız" sözü ile özetlenen dış ticaret açığındaki artış ve döviz darboğazı ile işsizlik, kıtlık ve işyeri anlaşmazlıkları ise ekonomik bazı gerekçeleri oluşturmaktadır. Tüm bu sorunların üzerine; ekonomik olarak yaşayan istikrarsızlık, üretimin azalması ve karaborsacalığın oluşması gibi nedenlerin ortadan kaldırılması için kamu harcamalarının sınırlandırılması, ücretlerin düşürülmesi, serbest döviz kuru gibi ekonomik önlemler alınması kararlaştırılmıştır. Bunun için Süleyman Demirel Turgut Özal'ı başbakanlık müsteşarlığına atadı ve IMF ile bu kapsamda bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma tarihe 24 Ocak kararları olarak geçmiştir. Ülke her türlü bölünmüş, hiçbir yapılanma birlik oluşturamamaktadır. Bu bölünmüş yapıların birbirleri ile çatışmasının önüne geçilememiştir. Ülkede huzuru ve güvenliği sağlamakla görevli Emniyet Teşkilatı bile mensupları arasında kurulmuş olan Pol-Bir ve Pol-Der dernekleri diye ikiye bölünmüştür. Ayrıca Emniyetle ilgili olarak huzuru ve güvenliği sağlamakla görevli bu teşkilatın yaşanılan birçok olayla ilgili olduğu gayet açık bir şekilde bilinmektedir. Tüm bu kargaşa ve bölünmüş yapı içerisinde Sağ ve sol siyasi hareketin önde gelen temsilcileri ve tanınmış birçok kişi sağ ve sol gruplara mensup militanlar tarafından öldürülmüş, darbe öncesinde siyasi cinayetlerin sayısı ise her gün ortalama 30'a ulaşmıştır. Böyle bir durumda gelen askeri darbe önce her kesim tarafından kargaşaya son vereceği, ölümleri sonlandırcağı için olumlu karşılanmış fakat süreç hiçte beklenildiği gibi gerçekleşmemiş şiddet ve kargaşanın devamı tek yönlü olarak askeri yönetim tarafından devam ettirilmiştir. Ayrıca NATO güney kanadının en önemli üyelerinden olan Türkiye'nin siyasi ve ekonomik iktidarsızlığı özellikle ABD tarafından endişe ile gözleniyor ve 1979 yılında meydana gelen İran İslam Devrimi, ardından aynı yıl içinde Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal etmesi üzerine Türkiye'nin önemi ABD politikaları için vazgeçilmez bir hal alıyordu. Bu durumda ABD’nin Türk politikasına ve yönetimine yön verme çabaları yeni bir başlangıcı zorunlu kılıyordu. ABD yönetiminin darbeden haberdar olduğu ve darbe gecesi Başkan Jimmy Carter'a "bizim çocuklar işi bitirdi" anlamında bir mesajın, bir toplantının ortasında iletildiğinin anlaşılması, 12 Eylül'de ABD'nin rolü konusunu da tartışmalara açtı. İlk kez Mehmet Ali Birand'ın 12 Eylül 04.00 adlı kitabında ortaya atılan, 12 Eylül Darbesi sırasında dönemin ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze'in askeri müdahaleyi haber alırken haberi ulaştıran diplomatın your boys have done it senin çocuklar işi bitirdi - anlamındaki konuşması, 12 Eylül Darbesi içinde ABD'nin rolü konusunda tartışmalara neden olmuştur. Paul Henze 2003 yılında Zaman Gazetesi'ne verdiği demeçte sözlerinin Mehmet Ali Birand'ın uydurması olduğunu belirtmiş, ancak kısa bir süre sonra Birand 2007'de Henze ile yaptığı görüşmenin sesli ve görüntülü kayıtlarını yayınlayarak Henze'i yalanlamıştır. Sürecin bir diğer önemli olayı ise Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün görev süresi dolduğu sırada meclisteki en büyük 2 partinin liderleri Ecevit ve Demirel daha Cumhurbaşkanlığı için aday bile belirlememişlerdi. Son anda adaylar bulundu fakat seçimler sırasında hiçbir aday cumhurbaşkanı olmak için yeter oyu alamıyordu. Meclis onlarca defa tekrar oylama yaptı fakat bir türlü yeni Cumhurbaşkanı seçilemedi. CHP'nin adayı eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Muhsin Batur, MC Partilerinin(AP, MHP, MHP)adayı ise eski 1.Ordu Komutanı emekli Orgeneral Faik Türün'dü. Seçimlerde CHP adayı Muhsin Batur en fazla oyu almasına rağmen salt çoğunluk sağlanamadığı için cumhurbaşkanı seçilememiştir. Bu durumsa ülkeyi daha kötü günlere sürüklemiştir. Sürece etki eden olaylardan seçilen bazı örneklerden bir diğeri ise Fatsa olayı olarak aktarılabilir. 14 Ekim 1979'de yapılan ara seçimler sonrası Dev-Genç'e yakınlığı ile bilinen bağımsız aday Fikri Sönmez Fatsa Belediye Başkanı olmuştur. Belediye direniş ve halk komiteleri şeklinde örgütlenmişti ve bu durum mevcut iktidar ve ordu tarfından hiç tasvip edilmemişti. Neticede 8 Temmuz 1980'de askeri birlikler Fatsa ilçesine gönderilmiş ve 9 Temmuz 1980 tarihinde Kenan Evren ordu komutanlarıyla beraber inceleme yapmak için Fatsa'ya gitmiştir. Bakanlar Kurulu tarafından, «Küçük terör odaklarında» baskınlar yapılmasına ilişkin kararla 11 Temmuz sabah erken saatlerinde asker ve polis "nokta operasyonu" düzenlenmiş ve Fatsa Bağımsız Belediye Başkanı Fikri Sönmez ile beraber 300 kişi gözaltına alınmıştır ve bunlardan 250 kişi 15 Temmuz'da serbest bırakılmıştır. 12 Temmuz'da sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçede kaymakamda görevinden alınmışdır. DİSK genel başkanı ise Demirel'i Çorum'u unutturmak için Fatsa olayını yaratmakla suçlamış ve neticede Sönmez 18 Temmuz'da tutuklanmış, 12 Eylül'den sonraki süreçte ise cezaevinde ölmüştür. Kenan Evren bu ve benzeri olaylar için takındığı tavırlarla aslında 12 Eylül sonrası sürece dair önemli ipuçları vermiş, adeta yarınların ayak seslerini o günki kararları ile belli etmiştir. Kenan Evren 25 Ekim 1982'de Trabzon gezisi sırasında yaptığı bir konuşmada bu olayla ilgili şu sözleri dile getirmiştir: “Ve yine biliyorduk ki, Fatsa kurtarılmış bir kasaba idi. Oralarda Devletin kanunları işlemiyordu. Buralarda vatandaşlar sorunlarını, Devletin ilgili makamlarına değil, mahalle komitelerine bildirmekte ve şikayetleri kendilerinin taktıkları isimle buralardaki (Halk Mahkemelerinde) neticelendirilmekte ve hatta bu halk mahkemelerinde ölüm cezaları dahi verilmekte ve bu cezalar sokak ortasında herkesin gözü önünde kurşunlanarak icra edilmekteydi. Böyle sokak ortasında, bu mahkeme kararlarının yerine getirildiği zamanları da biliyoruz.” Süreç içerisinde yaşanan ve bu yazıda bir paragrafla geçilmesi haksızlık olacak olan Maraş Olayları, Çorum Olayları, 1 Mayıs 1977 olayları ve benzeri birçok olay darbenin oluşumuna dair bir altyapı hazırlamış; sosyal, siyasal ve ekonomik olarak yaşanılan istikrarsızlık ve kargaşa ortamı neticesinde 12 Eylül Askeri darbesi gerçekleşmiştir. Süreçin kendisi darbenin gerekliliğine dair bir soru işareti oluşturmasına rağmen darbe sonrasında askeri yönetimin uyguladığı baskı ve sindirme rejimi hiçbir soruya gerek kalmaksızın kabul edilemez olarak yorumlanmaktadır. Sürgünler, idamlar, işkenceler, sindirme ve yıldırma politikaları ile geçen yıllar, eğitim ve yönetime dair yapılan değişikliklerle oluşturulan sistem ve askeri yönetimin kurguladığı siyasal, sosyal ve ekonomik yapı memleket üzerinde gerçekleşen her türlü çağdaşlaşma ve ilerleme adımını silerek, toplumsal bir çöküşün altyapısını oluşturmuştur. Darbenin gerekliliği tartışılabilir ama askeri yönetimin yaptıklarının ülkeye uğrattığı zaralar tartışılamaz bir gerçektir. Ali Necati Doğan
  8. 1980 yillari bir cok acidan ve gozle gorulur ir sekilde Turkiye'nin degisim yasadigi yillardir. Aslinda ve belkide bunu bir "ortadogu" olgusu olarak ele alip, Iran daki "demokratik" Islam'in da sona erisiyle paralel tutabiliriz. 1980'ler Radikal islam'in, PKK dogumunun, Kurt Sorunu'nun yeniden gundeme gelisinin, Ataturk "karsitliginin", milliyet ve milliyetciligin "sorgulanmaya baslamasinin", Soros ve F. Gulen'in Kurumlarda orgutlenmeye baslamasinin, Arap muslumanliginin topluma empoze edilmeye baslamasinin Yunan Konusu yerine, Kurd konusunun tartisilmaya baslanmasinin, ilericilerin pasifize edilmesinin, eski solcu/sagci "ruhunun" sona ermesinin, kisaca Turkiye'nin bir cok konuda "kabuk degistirdigi" donum noktasidir. Ustelik, son Askeri darbenin vuku bulmasidir. Kronolojik yasi 30 un ustunde olmayanlar bu iki Turkiye'yi belki mukayese edemezler ama; ben mukayese ettigimde Turkiye'nin her konuda "kabuk degistirdigi" ortadadir. Bugun butun bu kabuk degisiminin "meyvalarimi toplaniyor", yoksa "s1k1nt1s1 mi, yasaniyor?, bu da herkesin kendine gore bakis acisinin bir sonucu. Ulkenin "ileri mi/geriye mi" gittigi ise, yine bu farkli bakis acilari temelinde, ayri bir tartisma konusu. 1980 darbesi 60'lar ile baslayan her turlu ilerici, devrimci, v.s. yapinin sona ermesi ve suru psikolojisinin korku felsefesi ile oturtulmasidir. Ayrica 1980 ile ulkede buyuk bir hukuksuzluk ve adaletsizlik yasanmis ve gelen en insanlikdisi askeri darbe olmustur. TC tarihinde her yonuyle bir degisimin zorla baslatilmasi darbesidir.
  9. Oylemi, peki yaratanin yaraticisi kimdir? Ya da onun yaraticisi? Bu kisire donguyu yaratiliscilar nasil acikliyorlar? En basit haliyle Allah'in yaraticisikmimdir/nedir? Allah' tesadufu mudur? Butun bu ornekler; Birincisi metafizik temelli klasik bilimin ornekleridir. Ikincisi aciklamalare bilimsel degil; aciklayanin kendi kisisel yorumu, inancidir. Modern bilim; bilimsel olarak Birincisi gercege degil; olguya ulasir. Ikincisi bunu tek ilk mutlak kilmaz, aksine gozlem ile yanlislanabilir olgu ile de gecerli kilar. Ucuncusu metafizik/varlik/ontoloji/teolojiden degil; epistemolojiden yola cikar. Yani bilir ve bildirir. Dorduncusu evren mekansal olarak var edilmemistir ve daimidir. Besincisi Allah sadece islam inancinca yaratilan bir ilahtir ve baska ne bir inanci ne dini ne de yaraticiyi baglamaz. Altincisi Allah nasil yaratilmistir? Bu sorunun cevabi da sadece aklin inanc tatminidir. Ayrica Allah'in akli oldugunu ortaya koyan kimdir? Son olarak metafizik, varliksal, fizik otesi, ontolojik, teolojik ve teleolojik hic bir konu bilimsel degildir ve sadece ideolojik inancsaldir. Allah'ta sadece islamin ilahidir. Ozel bir ilahtir. Genellestirilemez ve tuim insanliga ve evrene mal edilemez.
  10. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Gunumuzdeki "guncel konular" AKP iktidara geldiginden beri, tek tarafli ve tek bir seye hizmet etmektedir. Nedir bu hizmet? ULKEYI HER BIR KONU VE KAVRAMDA AYRISTIRARAK VE OTEKILESTIREREK ALGI VE KAVRAM KARGASASI YARATMAK. Aslinda bir ulke ve toplumda, kaosu karmasayi kutuplasmayi otekilestirmeyi distalamayi taraf edinmeyi ve bertaraf etmeyi v.s. daimi guncel tutmak icin en tutarli yol; kavram ve algi karmasasi yaratmaktir. Bir yerde emperyalist zihniyetin ulke icindeki her turlu politik cikarinin yerine gelmesi ve kaoston her turlu yararlanmasi adina, 21. yuzyilin strateji ve taktigi bunun uzerine kurulmustur. Aslinda Basbakan'in bugun soyledigini yarin yalanlamasi tam da bu politikanin bir urunudur. Emperyalizmin dun Irak'a saldiri nedenini bugun kendi gecersiz kilmasi da ayni politikanin urunudur. Aslinda bu sekildeki bir strateji ve taktik; toplumun her turlu sekilde "basiretini baglamak" adina yapilan ve guc otoriteye boyun egdirerek karsi cikislari hem fiziksel hem de sosyo-psikolojik tutsak ve teslim alan gunumuzun en temel hale gelmis insanlikdisi uygulamalaridir. Gunumuzden bir kac ornek verelim. Nedir Ergenekon? Kimine gore "Turklugun tarihi" kimine gore "turklugun sonunun baslangici" kimine gore "adil yargi" kimine gore "tertip/duzen" kimine gore "darbe tesebbusu orgutu" kimine gore "yurtseverlerle hesaplasma" kimine gore..... diye her iki karsit tarafi iceren algi ve kavram kargasasi olarak devam eder gider. Sirf bu mu? Pek degil. Yine sirf bu ergenekon kavram ve algisi uzerinden gidelim. Birakalim gecmisteki ergenekon gundemlerini; son bir gundeme bakalim. Bu son savci mutalasi ve istenen agir cezalar; hangi gun yapildi? 18 Mart. Peki tarihte 18 Mar ne olarak algilanir? Canakkale savasi/zaferi. Peki ayni gun baska ne oldu? Ocalan'i ziyaret eden heyet; onun dediklerini kamuoyuna acikladi. Simdi ben bugunden baslayarak" 18 Mart size neyi ifade ediyor?" diye sorsam, ne diyeceksiniz? Bu yaratilan kavram ve algi karmasasinda hangi 18 mart'i neye gore algida one cikaracaksiniz? Mesela "Teror nedir, terorist kimdir?" Sorusunu bugunden sonra ne yanit vereceksiniz? Terorden suclanarak ayni derecede ceza alan; Ocalan ile Basbug'u ve Alparslan Aslan'i v.s. neye kime gore nasil farklilastiracaksiniz? Hangi algi ve ifade ile ve neden? Iste gunumuzde ne olursa olsun ne uygulanirsa uygulansin ne karar alinirsa alinsin kim ne derse desin v.s. tek bir ortak nokta ve guncel konu vardir. KAVRAM VE ALGI KARMASASI. Bunun boyle oldugunu gorebilmek icin herkes yakin gecmise davalara verilen adlara, yapilanlara tarihlere soyle bir goz atsin. Bunu ve ne oldugunu daha iyi algilayabilmek adina cagimiz mantiklarindan abduction- mana ve asnlam cikarma ile analojiyi PRAGMATISIZM temelinde cok iyi algilamak gerekiyor. Eger kavram ve algi karmasasi bunyesinde sosyo-psikolojik bir sorun yasanmak istenmiyorsa; onerim asagidaki linke bir goz atmanizdir. http://www.turkish-media.com/forum/topic/290369-neticemana-cikarma-cikarsama-mantigi-sorgulamasi/ Bana sorarsaniz, benim ....e gorem mana ve netice cikarmada ve pragmatisizmin mantik karmasasinda, bellidir. evrensellik ve insansallik temelindeki insansal zihniyet adina insan haklari evrensel hukuk hak ve ozgurluklerin tum insanogluna farkin farkinda olarak uygulanip uygulanmadigidir. Yani kavram ve algi karmasasini veren hic bir etik ve basta politik cikar ve de onlarin ideolojik inancsal dogrular savasimi yer almaz. Evet simdi herkes kendine sorsun "ne nedir, neye/kime gore odur ve neden nasil odur?" Cunku artik o klasik sabit tek algi devrinin "bu budur/bu degildir" algisi ve "oyle/oyle degil" algisi "evet/hayir" temelli klasik dusundurtmeyen sorgulatmayan sorular tarih olmustur. Kimse bugun kalkipta tek karsi cikilmaz mutlak v.s. olarak mesela "teror budur/bu degildir" "Ergenekon budur/bu degildir." diyemez. Cunku bunu diyen bile kendi ile celiskilidir. O yuzden bunu hala boylealgilayan ve uygulayan beyinler "ben bunu neden nasil ne temelinde ve neye gore bu/budegil diyorum?" sorusunu kendine sormali ve kendi ideolojik inancsal dogrusunun tek dogru olmadigini algilamalidir. Bu da bizlere cagdasolarak baska dogrulari otekilestirmeyi, distalamayi, karsiya almayi v.s. seklindeki hic bir yanasimin COZUM VE BERABERLIK DEGIL; SORUN VE AYRISMA getireceginin bilinc ve algisi gerekir. Cunku cozum ve birliktelik yerine SORUN VE AYRISMA tam da emperyalist zihniyetin ve bugun ulkemizde toplumumuzda yasananlarin elde etmek istedigi politik cikardir. Evet onlar bundan politik cikar elde ederler ama; bu cikarin topluma farkli halklarina bilgiye bilime ve bilimsellige ve de kimsenin yasam standartini zihinsel ya da davranissal yukseltimine bir yarari yoktur. Ustelik ve aksine beyin bulayan, donduran pasifize eden biktiran sindiren korkutan v.s. temelli SURU PSIKOLOJISININ "VARDIR BIR BILDIKLERI BENIM/SENIN AKLIN ERMEZ" temelli teslimiyet ve caresizliginin bir urunudur. Unutmayin eger insanlik adina yola cikilmissa hic bir kavram ve algi kargasa yaratamaz. Ama ortada bir politik ve etik temelli milli dini v.s. bir cikar varsa; iste kargasa orada baslar. Cunku SORUN VEAYRISMA buradan baslar.
  11. Hic zannetmiyorum. Sen yoksin ki gelesin.
  12. Iyi de bunu yapanlardan bana ne? Dedim ya sen sadece aklinda yer etmis fikirleri aklinca kendini savunu adina bilime yamamayacalisiyorsun. Bu senin bilincalti imanin olarak olabilir de; bilim ve bilimselligi zerre kadar ilgilendirmez.
  13. Bilimsel olarak konunun tanri ya da parcacigi ile biir ilgisi yoktur. Bu sadece esprituel bir ironidir. Bilimin tanri ile bir ilgisi yoktur. Tanri teolojinin metafizik temelli felsefi tartismasidir. Bilimsel hic bir icerigi yoktur. Sadece bilimsel olan tanri kavraminin insanoglu yasam ve iliskisinde duzen ve sisteminde ve de kurumlasmasinda nasiol bir sosyo-psikolojik bir icerik getirdiginin sorununun ortaya kondugu gozlemdir.
  14. Gorunduygu kadariyla islam dini ve inanisina gore sen iyice raydan cikmissin. Allah'a sirk kosmanin yaninda simdsi de tum dunya muslumanlartini ayni sartlar altinda birlestiren kurallara karsi geliyorsun. Ne diyeyim, cehennem de iyi yanmalar. Mevlana ve benzeri kuran geleneginden gelmez. Mistisizm, tasavvuf ve varolusculuk geleneginden gelir ve Inandiklari Allah'larina dini yonlendirim/yaptirim ile ulasmaz. Onlar Kuran'in teist sartlarini uygulamazlar ve genelde deisttirler. Zaten Ataturk'un de getirmek istedigi islam temeli buna dayanir.
  15. Konunun materyalizm ile ilgisi yoktur. Sadece din felsefesi ve tanrinin varligi konusunu isleyen metafizigin teolojik duruslarindan ideolojik inancsal bir kendince dogru durusudur, deizm, ateizm, teizm, agnostisizm, panteizm, panenteizm ve digerleri. Bunlarin ilericiligi devrimciligi v.s. den ziyade bilimsel olmayisi ve bilimi icermemesi ve ustelik kisiselideolojik inanc olmasi soz konusudur.
  16. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Ergenekon ile ilgili o kadar cok sey yazildi cizildi ki! Bu temelli diger tertiplerde (Balyoz, cerkezkoy v.s.) ve ergenekon adli tertipte bugun gelinen noktanin tek bitr bakis acisi vardir. Ergenekon ve benzeri tertipler onceden her yonuyle planlanmis duzenlenmis ve her turlu sahteciligin yer aldigi tamamen TC kurulus ve sistemine yonelik duzenlenmis tertiplerin toplaminin bir koludur. Ergenekon durusmalarina hak hukuk adalet yargi savunu v.s. temelli kavramlar aramak ve bulmaya calismak bosa bir cabadir. Ergenekon tertibi benzeri tertipleri ile birlikte ve bir politik paketin parcasi olarak uygulanan POLITIK BIR SIVIL DARBEDIR. Yani TC devletinin 90 yillik tarihi sureci ile bir hesaplasma ve iktidar guc ve otorite olarak bunu alasagi etmek icin bu politika geregince one cikan isimlerin politik cezalandirilisi ve toplumu suru psikolojisi ve korku felsefesi ile bu sivil darbeye alistirma ve kabul ettirme hareketidir. Bu ve benzeri tertiplerin ve politik paketin bunun disinda baska neler icerdiginin sivil darbe uygulamasi toplum ve farkli halklarinin her alaninda kesiminde sistem ve kurumlasmasinda egitim ve yetistiriminde planlandigi gibi devam etmektedir. Bu acidan daha once Balyoz tertibinde oldugu gibi, Ergenekonda'da cikan cezayi uygulamalar ve sureler ayni politik intikam ve tertibin bir parcasidir. Eger bugun cikan kararlara hala "sasiranlar" ve kafasinda soru isareti tasiyanlar varsa; oturup bir daha dusunsunler. Cunku bugun ulke ve toplumu her alanda politik cikar amacli ikiye bolunmustur. Kimin ne tarafta yer alacagi ve toplumsal bir hareketin de ne yone akacagi bir suru faktore baglidir. Yalniz tarih dusunme zamani tanimaz. O yuzden herkes bu sivil darbenin sonunda ne oldugunu bugunden gormesi artik elzemdir. Cunku bugun verecegi savas onun ya direnis ya da teslim olus savasi olacaktir.
  17. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Bugun soyle bir kisi disaridan ulke ve toplum bunyesindeki TV ve medya arasinda bir gezinti yaparsa, AKP yandas ve AKP karsit farkini en iyi sekilde toplumu politik kutuplastirma adina teror politikasinda gorur. Bilindigi gibi AKP, PKK ve BDP eliyle teror uzerinde BOP sekillendirmesi temelinde bir "baris/andlasma/uzlasma/yumusama" v.s. temelindeki bir politik dipolomatik sureci uzun zamandir baslatmis ve bugun acik acik yapmaktadir. Iste bu ulkke ve toplumun medya olarak bolunmuslugunun de bir gozlemidir. Eskiden terore terorizme ve teroriste tek bir yanasim sekli vardi. Savas ve intikam. Bugunlerde ise iki farkli yanasim var. Savas ve intikam hala bir kesim tarafindan teroru sonlandirma ve bitirme politikasi olarak algilanirken; AKP ve surekasi artik bunu kendi politik cikari olan baris ve uzlasmaya donusturmustur. Bunu bugun en acik fark olarak tv ve medyada gormek mumkun. Savas ve intikamcipolitika hala terore terorizme teroriste lanet okur, savas acar ve nefret kusarken; AKP yandaslari ayni teror acisini ve duygu somurusunu baris algisina donustuirmustur. Evet bu sene hiz kazanan her turlu politikm bolunme kutuplasma her konuda oldugu gibi teror terorizm ve teroristlere bakis acilarinda da gun yuzune cikmistir. Aslinda gonul tum bu kutuplasmayi evrensel hhukuk insan haklari hak ve ozgurlukler temelinde degerlendiremek ister, ama; ne mumkun. Cunku politika sadece bir cikar duygu somurusu ve oy avi temelli iktidarlik savasidir. Boyle bir savasimda her turlu cikarin cirit attigi bir algi ve uygulamada da, evrensel hukuk insan haklari ve hak ve ozgurluklerden bahsetmek abes kacar. Evet bugun kimse teroru, teroristi ve terorizmi istemez. Yalniz onemli olan bu istememeyi yerine getirmek icin nasil bir cikar guduldugu ve burada toplum ve farkli halklarinin insanlik adina ne elde edecegidir. Bu temelde uygulanan her turlu politik cikar uygulamalarinda ise boyle bir elde edim temeli yoktur. Ama bugun artik toplumun iki secenegi var. Olan her hangibir teror durumunda ya savas icerikli lanet getirecek, ya da baris surecine katkida bulunacak. Toplumun eskiden boyle bir politik secim hakki yoktu. Her bir ayristirma topluma "asagi tukursen sakal; yukari tukursen biyik" "kirk katir mi/kirk satir mi" secenegi verir. Sizin algilayacaginiz "iki ucu da b.klu degnek"
  18. Bugun 18 Mart. Osmanli Imparatorlugunun 1915 yilinda Canakkale'de o zamanki Osmanli topraklarina karsi yapilan fiziki saldiriya karsi direnisin 98. yildonumu. Hic Dikkat ettinizmi? Akp ve surekasi, nasil oluyorda; Cumhuriyetin milli bayramlarin Ataturk devrim ve getirdiklerinin ustune gider ve her turlu yasaklar koyarken; buyuk bir cosku ile Canakkale zaferini kutluyor ve kutlatiyor? Gecen seneye kadar kimse kutlama olarak 29 Ekim ve 18 Mart kutlamalari arasinda bir fark gormez ve her ikisini de ayni cosku mantik ve duygu ile kutlardi. Peki AKP'nin ulke ve toplumunu getirmek istedigik surecte, neydi ilk defa goze batan bu degisiklik? Aslinda her seyden once Turkiye'de hic bir kesim ve kisinin bu farki algilayacak bir degerlendirme ve gozlemi olmadigini teessuflerimizle birlikte bildirelim. Evet neydi, bu ulke ve toplumun politik zihniyet olarak her turlu ayrilmisligina imza atan bu en son gelisme? Canakkale zaferi ne zaman oldu? 1915'in 18 Marti'nda yani ne zaman TC KURULMADAN VE OSMANLI IMPARATORLUGU DONEMINDE. Peki bu ne demek? Bu su demek; 1915 zaferi ve savunusu TC ILE ILGILI DEGIL; O ZAMANKI OSMANLI IMPARATOIRLUGU TOPRAGINI KORUMA/SAVUNMA ile ilgili. Peki, AKP'nin kutlamalarina karsi ciktigi uzerindeki her turlu onemi almaya calistigi 29 Ekim nedir? TC Devletinin kurulusu, yani OSMANLI IMPARATORLUGUNUN TARIHE KARISIMI. Fark acikca gorunuyor mu? Peki AKP'nin neden Canakkale Zaferini kutladigi ve Cumhuriyet bayramina neden yasak koymak istemesi de anlasildi mi? Eger ulke ve toplumunun her turlu ayristirma temelindeki gudulen politika da AKP'nin TC tarihinde ILK DEFA uyguladigi ve eskiden ayni cosku ve algi ile kutlanan bu iki zafer farki hala anlasilamadi ise, Anlayanlar; anlamiyanlara anlatsin. Bundan sonra da her kes bir seyi iyi gozlemlesin. Bundan sonra kutlanacak her hangi bir tarih, acaba hangi doneme ait olacak? Osmanli mi yoksa TC mi? Cunku ayristirma kutlamalar ve yasaklamalar tam da bu planlanmis politik ayristirim temelinde olacak.
  19. Bilimsel yönden tufan inancı En eski insanlığın ve evrenin yaratılışı ile ilgili kozmogonik inanışın bir parçası olan tufan efsanesinin gerçekle ilgisi yoktur. Bu inanışın tabiat kanunlarına aykırılığı genellikle bilinmektedir. Tarih ve bilim açısından sabit değildir. Eski âlemin büyük bir kısmına yayılmış olan kavimlerin kaynaklarında ve folklorunda tufanın önemli bir yerinin olduğu ve çeşitli jeolojik tabaklarda fosilleri bulunan hayvan türlerinin tufan sonrasında görülmediği gibi iddialarla gerçekleştiği ispat edilmeye çalışılan tufanın, en eski yazılı tufan efsanelerinin kaynağı olan Mezopotamya’da ve başka ülkelerde arkeolojik yönden ve tabiat tarihi ile ilgili bir delili ortaya çıkmamıştır.
  20. Olur mu hic! Madem iki harflileri ve noktalilari sistem kabul etmiyor, o zaman kopyalama yaparken sistemin kabul etmedigi iki harfli ve noktalilari demekki copyalamamak gerekiyor. Cunku onun sorulmasi gerekeni sormasi, hem sisteme hem de soracak olduguna ekstra bir is yuklemis olmuyor mu? Hem bu sistemin kabul etmedigi iki harfli ve noktalilari sistem senin sayfani tararken takilmiyacak ve isini zorlastirmayacak mi? Sen neden ona boyle bir gereksiz islem yukluyorsun, bakiym. ! Neyse ben yanlislikla senden yana cikacagima, sistemden yana ciktim galiba! Simdi bu sistem: Ikilivenoktaliolanlari ayirdedebilenlerden mi?/ayirdedemeyebilenlerden mi? Ayirdedebilmeyibilenbirsistem mi?/ayirdedebilmeyibilmeyenbirsistem mi?
  21. Aslinda kisaltmanin mantigi kisalacak kelimenin sonuna nokta koymaktir. Noktasiz kisaltma olur mu?
  22. Ama olmazki! Benim beynim sorgulamadan, incelemeden, takip etmeden, gelismeden, cagdaslasmadan v.s. yasayamaz ki! Bir kere almis Kuantum zihniyetini, artik geri donus yok. Bilecek ve paylasacak. Unutma! "Isleyen demir isildar"
  23. Ben nereden bileyim , senin eklenemeyecekleri de listene aldigini!?
  24. Senin 22 nolu mesajinda da iki harfli (noktasiz) verdigin kisaltmalar var.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.