Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • Katılım

  • Son Ziyaret

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. Hükümeti 8 Nisan telaşı sardı 8 Nisan’da yüzbinlerin Silivri’ye akması için yapılan çağrılar ve girişimler, Cezaevi yönetimine korku saldı. İstanbul İl Jandarma Komutanlığı, Silivri Cezaevi Jandarma taburu için yeni barikat sistemi ihalesi yaptı Türkiye’nin dört bir yanından gelecek yüzbinlerce yurtseverin, 8 Nisan’da Silivri Cezaevi önünde buluşacak olması, Silivri adaletini korkuttu. İstanbul İl Jandarma Komutanlığı, silah arkadaşlarının da tutuklu olduğu davada, halkın meşru taleplerini dile getirmesini engellemek için çalışmalara başladı. Jandarma, cezaevinin etrafını barikatlarla kuşatmaya hazırlanıyor. Silivri Cezaevi’ndeki jandarma taburu için, 25 Mart günü yeni bir “barikat sistemi ihalesi” yapıldığı öğrenildi. Türk Milleti 13 Aralık’ta barikatları yıkmıştı Türk milletinin Silivri Cezaevi’nin önündeki barikatları 13 Aralık 2012 tarihinde yıkmasından sonra, 18 Şubat’taki duruşma öncesinde 3 ayrı bölgede jandarma barikatları kurulmuştu. Ancak barikatların artırılması da yönetime yetmediği için, şimdi yeni bariyer sistemi kurmak için Jandarma ihaleye çıktı.
  2. Şanlıurfa'da Valilik izniyle, Suriye'ye karşı savaşan terörist gruplara yardım için okullarda bildiri dağıtıldı. Suriyeli Mazlumlara İnsani Yardım Platformu adı altında dağıtılan bildirilerde öğrencilerden bir haftalık harçlıklarını teröristlere bağışlaması istendi. Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Şanlıurfa'da okullara valilik izniyle Suriye'ye karşı savaşan terörist gruplara yardım bildirileri dağıtıldı. Suriyeli Mazlumlara İnsanı Yardım Platformu imzasıyla dağıtılan bildirilerde öğrencilerden haftalık harçlıklarının teröristlere yardım olarak gönderilmesi istendi. Bildirilerde Suriye'deki çatışmalar hatırlatılarak, "her aile bir öğünlük yemek parasını, her öğrenci de bir haftalık harçlığını bağışlasa birçok kişinin İhtiyaçları karşılanır" ifadesi yer aldı. Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürü Ahmet Pala, bildirilerin valilik izniyle dağıtıldığını doğruladı. Pala, "Bu çalışma valilik izni ile yapılıyor. Yasadışı bir şey yok" dedi. Bildiride imzası bulunan Suriyeli Mazlumlara İnsani Yardım Platformu başkanı Osman Gerem, kampanyanın 4 aydır sürdüğünü ve yardımlardan teröristlerin de yararlandığını söyledi.
  3. Yukaridaki degerlendirme; "Darwinizm" den ziyade, onu siyassi cikara tasiyan "Sosyal darwinizm" ideoloijik inancidir. Ayricas hic bir iktidar savasimi guc olmadan verilemez. Burada konu "guclu/zayif" tan ziyade; "emek/sermaye-isci sinifi/burjuvazi" seklindeki karsitliktir. Zaten "proletarya diktatorlugu" de isci sinifinin guc ile iktidarini amaclar. Ayrica komunizm ile sosyalizm farklidir.
  4. evrensel-insan şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    Bizim zamanimizda bir deyim vardi "Bugun cuma, enseni kapa"
  5. Türkiye ‘eyalet’e hazır değil Başbakan Tayyip Erdoğan, Osmanlı’da başarılı şekilde yürütülen eyalet sistemine Türkiye’nin hazır olmadığını söyledi. Akdeniz Bölgesi milletvekilleri toplantısına katılan Erdoğan, eyalet sisteminin güçlü ülkelerde bölünmeye neden olmayacağını vurgulayarak, “2023’te ben başbakan olursam bunu öneririm” dedi. BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, partisinin milletvekilleriyle bölgeler halinde yaptığı kahvaltılı toplantılara, dün Akdeniz Bölgesi’ndeki 8 ille devam etti. Milletvekillerinin yanı sıra il ve belediye başkanlarının da katıldığı toplantıda söz alanlar, ‘çözüm sürecine ilişkin merak ve endişelerini’ dile getirirken, özellikle de Başbakan’ın, “Milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık” sözünün yarattığı tepkileri gündeme getirdiler. Erdoğan, basına kapalı toplantıda, genel bir sunuştan sonra, milletvekillerinin sorularına da yanıt vererek özetle şunları söyledi: MÜZAKERE PAZARLIK DEĞİL Anketlerde 2011’e göre bir miktar üzerindeyiz. Biz oylarımızı artırıyoruz, muhalefetin düşüyor. Hırçınlıkları da bundan. Mevcut oylarını bile muhafaza edemiyorlar. O nedenle süreci istismar ediyorlar. Yeni süreç, CHP ve MHP’nin istismarına açık bir süreç ve bunu da yapıyorlar. Biz bir süreç başlattık ve başarılı bir şekilde ilerliyor. Müzakere demek bir pazarlık demek değildir. Bir pazarlık yoktur. Hiçbir şeyi gizlemiyoruz. Milletin değerleri ile örtüşmeyecek hiçbir şey yok. 2023’TE BAŞBAKAN OLURSAM ÖNERİRİM İl özel idareleri ile işler tam manasıyla yapılamıyordu. Şimdi bunları büyükşehir belediyeleri yapacak. Büyükşehir Yasası, inkılap niteliğinde bir adımdır. Muhalefet liderlerinin hayat deneyimleri olmadığı için bu yasaya karşı böyle konuşuyorlar. Biri memurluktan geliyor, öteki doktor mu ne? Yönetim tecrübeleri yok. ‘Eyalet sistemi getirmek istiyorsunuz’ diye eleştirdiler. Güçlü Osmanlı döneminde çeşitli eyaletler vardı. Ama Türkiye şu anda buna hazır değil. Eyalet sistemi, güçlü ülkelerde bölünmeye neden olmaz. 2023’te ben başbakan olursam bunu öneririm. TÜRKLER DE KÜRTLER DE ASİMİLASYON YAPTI Asimilasyon denilince Osmanlı hassas olmuştur ama Cumhuriyet hükümetleri hassas olmamıştır. Cumhuriyetin ilk 20 yılında yoktur, ama sonrasında vardır. Sonrasında Türkler de, Kürtler de asimilasyon yapmışlardır. Biz ‘ayağımızın altındadır’ derken, ‘Müslümanız bizde asimilasyon, ret ve inkar politikaları olmaz’ demek istiyoruz. Bunun için biz partimizi merkeze oturttuk ve ‘muhafazakâr demokrat’ dedik. Böylece siyasi tarihimize yeni bir tanım soktuk. Bizim milliyetçilik anlayışımızı kendi içimizde bazı arkadaşlarımızdan bile anlamayanlar var. Biz buna üzülürüz. ‘BENİM KÜRT KARDEŞİM’ DİYEMEDİLER Millet kavramı çok geniştir. 36 etnik grup varsa bunların hepsi bizim millet anlayışımızın içindedir. Sen ne mutlu Türk’üm dersen, dağa taşa yazarsan, öbürü de ne mutlu Kürt’üm diye bunu yaparsa ne olacak? Biz bütün bunları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı altında buluşturduğumuzda mesele biter. Tüm bütünleştirici olur. Benden önce gelen hiçbir hükümet ‘Benim Kürt kardeşim’ bile demedi, diyemedi. İSTİSMARI BİRLİKTE ÖNLEYELİM Çözüm sürecini özellikle Akdeniz Bölgesi’nde istismar edilmesini önlemek için her şeyi yapmalıyız. Milli ve manevi duygular ekmekle su kadar bir ihtiyaçtır. Antalya, Mersin ve Adana’ya çok ciddi yatırımlar yaptık. Buna rağmen istismar ediliyor. Ben her yıl sadece bir yıl hariç Çanakkale’ye gittim. Bu zamana kadar bir tane MHP milletvekili gelmedi. Sadece istismar ediyorlar. Çanakkale ruhu diyoruz bundan rahatsız oluyorlar. MHP Genel Başkanı ‘Araplar bizi arkamızdan vurdu, orada Kürtler yoktu’ diyerek, Çanakkale ruhuna aykırı hareket ediyor.
  6. Baslikta adi gecen deyimler; Cografi ve toplumsal etigimizin iki deyimidir. "Yangina Körükle Varmak" Genelde ortada olan bir rahatsizligi sorunu "bertaraf etmek/azaltmak ve cozume yonlendirmek yerine; daha cok ustune gidip, daha bir sorunlu kilmak rahatsiz edici kilmak olan sorunu daha bir buyutmek. Genelde toplumumuzda "evham/felaket tellali" olarak da degerlendirilir. "Pireyi deve yapmak" Buradada bir yerde ayni anlam ve icerik yukludur. Yani olan bir seyi buyutmek, oldugundan farkli gostermek kucucuk bir sorunu devhasal hale getirmek. Bu iki tarihsel ve etik deyimimiz, genelde toplumumuzun "korku" yapisindan ve "guvensizlik" yapisindan kaynaklanir. Yani ortada olan seyden bir korku vardir ve bu korku ortada olan sorunun cozulemeyecegine yonelik bir guvensizlik isaretidir. Buradan iki farkli sonuc cikar. Korku ve guvensizlik aslinda kavramsal anlam ve icerik olarak olumsuz/negatif bir icerikte olsa da aslinda burada ister istemez bir olumluluk ve pozitivite vardir. Yani bunu baska bir deyimimiz ile dile getirebiliriz "Dereyi gormeden pacayi sivamak/olmayacak duaya amin demek/dogmamis cocuga don bicmek" Kisaca bu deyinleri biribiri ile ozdeslersek; "Yangina Körükle Varmak/Pireyi deve yapmak" "Dereyi gormeden pacayi sivamak/olmayacak duaya amin demek/dogmamis cocuga don bicmek" tir. Yani ortada olani sanki daha baska seyler olmus gibi gostermek. Buna en guzel ornek emperyalist zihniyetin "komunizm" anti propagandasidir. Yani yasanmis devlet kapitalizmlerini birakin sosyalizm, komunizm olarak degerlendirerek, oturmamis ve olmamis komunizmi vesosyalizmi sanki yasanmis gibi gosterip "bek gordunuzmu, bunlar sorundur" algisi vermek. Ya da olan bir hak ve ozgurlukler ihlalini en uc noktada gostererek abartarak, aslinda gelecekte ve yasanmamis olan daha buyuk hak ve ozgurluk ihlalini gelmis/olmus gibi algilamak. Buradaki sorun da, gercek bir hak ve ozgurluk ihlalinde ne yapilacagini bilememektir. Emperyalist zihniyetin bu antipropagandasi disinda kalan, ve "korku" nun dile gelmesi adina da bu deyimlerin anlami sudur. Mesela milliyetcilerin en buyuk korkusu nedir? Bolunmus bir ulke, farkli devlet yapilari, federasyon, eyalet sistemi ve de ozerklik. Iste burada bugun olanlar ve tum tartismalar bu gozle bakildiginda "oyle olmasa bile" korkunun en uc yaninin dile gelmesi adina, boyle degerlendirilmekte ve deyimler yerine gelmektedir. Evet ortada yangin da vardir, pire de derede vardir, amin de ve hamile olan da; ama bunlarin korku temelli buyutulmesinin en buyuk soirunu; BUNU YAPMAK ISTEMEYECEK OLANLARA BILE BUNU HATIRLATMAK VE AKILLARINA GETIRMEK" tir. Peki ne yapmak gerekir? Yapilmasi gereken sudur. Iki atasozu/deyimin daha hatirlanmasidir. "Kustan korkan dari ekmez/korkunun ecele faydasi yoktur" Demekki bunlari dile getirmerk ve sorunlari buyutmek ve oldugundan fazla farkli gostermek yerine; OLANI ALGILAMAK VE NEDEN NASIL OLDUGUNU SORGULAMAK ve Olan ne ise ona yonelik tedbir almak ve hareket etmek. Evet butun bunlar olmazmi, tabi ki olabilir. Yalniz OLMADAN OLDURMAK VE OLMADAN ONLEMEK aslinda yapilacak olandir. Politika zaten bir pragmatist cikar yanasimi ve uygulamasi degil mi? Bugun basta olan iktidarin yrin ulke ve toplum adina dile getirdigi her seyi, sanki o olmus gibi algilamak; sadece caresizlik ve karsi tarafa koz vermektir. PKK'nin ilk baslardaki ayri devlet cikisini bugun dile getirmemesi; ayri devletten vaz gectigi anlamina gelir mi? bunu zaman gosterecektir. Yalniz bunu "gelir" temelinde degerlendirmek; sadece bunu yapacak durumunda olanlarin aklina getirmekten baska bir ise yaramadigini algilamak gerekir. Gecmiste cok yogun olan ebeveynlerimizin evhamlarini hatirlayalim. Diyelim esi oglu kizi ya da ayni evde yasadigfi bir yakini, biraz gec kaldi ve haber de vermedi. Hemen evham ve yazimizdaki deyimler baslar dile gelmeye "basina bir sey mi geldi, araba mi carpti, kacirildi mi, su an kimbilir nerde v.s. "seklinde bu kisinin gecikmesi buyur de buyur. Iste burada aslinda bunlari aklina getiren ve dile doken ebeveynin kendince olasi korkulari dile gelmektedir. Iste bu acidan gozlemin ve bu gozlemin ne verdiginin oldugu gibi algilanmasi cok buyuk onem kazanir. Cunku bu deyimlerin akla ve dile gelmesi, sadece korkularin dile gelmesi ve bunun getirdigi sosyo-psikolojik caresizliktir. Yani bir yerde bir sey yapilabilecekken yapilamaz hale gelinir, hani "basireti baglanmak" var ya; iste o. Evet Turkiye'de toplumsal olarak ve ulke olarak un seker ve gereken her turlu malzeme vartdir. Sorun ise bundan kimin cikarina ve nasil bir helva ortaya cikacagi. Iste bu helva henuz yapilmamistir. Bunu yapilmis gibi gostermek sadece korkunun caresizligidir. Ustelik emperyalist zihniyetin gudumundeki iktidar ve en kucuk ortagi ve PKK emperyalist zihniyetin gudumunde olarak bu atasozlerini sirf nabiz yoklama adina antipropaganda ve propaganda olarak dile getirebilir. O yuzden N.Hoca'nin gole maya salip "ya tutarsa" zihniyetini iyi algilayip; "golun maya tutmayacaginin bilinc ve farkinda olmak gerekir. Bu da maya tutmamis golu maya tutmus gibi gosterme korkusunun ve caresizliginin onune gecmek adina gerekendir.
  7. Ilk paragraf zaten niyeti celiskiyi olani v.s. acikliyor. Fazla soze gerek yok. Son paragrafinda caresizligi bolunmeye isik tutusu ve iman haline gelmis sonradan yaratilan bir durumu savunusunu dile getiriyor. En guzel ilac belki de senin baskasini yaptigini sana tattirmaktir. O yuzden yarin bir gun seni Kurtlestirmeye calisirlarsa; iste o zaman anlarsin turklestirmenin ne oldugunu.
  8. Yugoslavya, neden ve nasil parcalandi?
  9. MEB tarafından ders kitaplarında yaratılış teorisinin ilk adımları atıldı. Kitaplarda “İlk insan ortaya çıkmıştır” ifadesinin “İnsan yaratılmıştır” olarak değiştirildiği ortaya çıktı. ANKARA - Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın 9. sınıf coğrafya ders kitabının ikinci baskısını yaratılış teorisine göre yeniden düzenlediği ortaya çıktı. Kitabın Jeolojik Zamanlar Tablosu bölümündeki “İlk insan ortaya çıkmıştır” ifadesinin “İnsan yaratılmıştır” olarak değiştirildiği ögrenildi. MEB Talim Terbiye Kurulu’nun 17 Aralık 2010 tarihli kararı ile ders kitabı olarak kabul edilen ve okullara dağıtılan 9. Sınıf Coğrafya Ders Kitabı’nın ikinci baskısında “yaratılış teorisine uygun olarak” değişiklik yapıldığı ortaya çıktı.Cumhuriyet gazetesinin haberine göre; kitabın ilk baskısının 104. sayfasında yer alan ve “Jeolojik Zamanlar”ı anlatan tablodaki, “Senozoik” zaman diliminde görülen olaylardan biri “İlk insan ortaya çıkmıştır” olarak ifade edilmişti. Ancak Talim ve Terbiye Kurulu’nun kararı ve MEB Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 19 Mart 2012 tarihli yazısı ile kitabın yeniden basılması kararı alındı. Kitap yeniden basılırken söz konusu tablodaki “ilk insan ortaya çıkmıştır” ifadesi “İnsan yaratılmıştır” olarak değiştirildi. Coğrafya kitabının değiştirilmiş hali 222 bin 574 tane basılarak okullara dağıtıldı. İnsan hassasiyeti Ancak “ortaya çıkmıştır” ifadesini ilk insan için “yaratılmıştır” olarak değiştiren MEB, “Su yosunu türünden bitkiler ortaya çıkmıştır”, “Taş kömürü yatakları oluştu”, “Bugünkü bitki ve hayvan türleri ana hatları ile ortaya çıkmıştır” ifadelerine kitabın ikinci baskısında dokunmadı. Kaynak : gazeteport
  10. Semdin Sakik, Yuksel Dilsiz, Osman Yildirim Kimi PKK’lı, kimi katil, kimi tecavüzcü... AKP’nin yasalaştırdığı Tanık Koruma Kanunu ile gizli tanıklara geçimini sağlamak için maddi yardım yapıldığı; bunun da örtülü ödenekten karşılandığı ortaya çıktı Ergenekon davasıyla Türkiye gündemine gelen “gizli tanık” uygulaması, 2007 yılında “Tanık Koruma Kanunu” ile yasalaştı. Kanuna göre gizli tanıkların giderleri için özel bir bütçe ayrıldı. Gizli tanıklar için harcanacak giderlerin, İçişleri Bakanlığı’na ayrılan ödenek ile sadece Başbakan tarafından kontrölü sağlanan örtülü ödenekten karşılanması yasalaştı. Yurtdışına yerleştirme Kanunun “Tanık koruma giderlerinin karşılanması ve tazminatlar” başlıklı 19. maddesinde yer alan ifade şöyle: “Bu Kanun uyarınca alınacak koruma tedbirlerinin yerine getirilmesine ilişkin giderler, İçişleri Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 24’üncü maddesinde belirtilen esaslar doğrultusunda karşılanır.”
  11. Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye raporu karamsar. Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), “Türkiye: İfade Özgürlüğünün Tam Zamanı” başlıklı bir rapor kaleme aldı. “Türkiye’de ifade özgürlüğü saldırı altında” denilen raporda, Uluslararası Af Örgütü, hükümete çağrı yaparak “Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301. Maddesi: Türk Milletini aşağılama, 318. Maddesi: Halkı askerlikten soğutma, 215. Maddesi: Suçu ve suçluyu övme, 125. Maddesi: Hakaret, 220(6). Maddesi: Örgüt adına suç işleme ile Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 6/2. Maddesi: Terör örgütlerinin açıklama ve bildirilerini basma ve yayınlamanın iptal edilmesini" tavsiye etti. Kaynak : gazeteport TMK’da yer alan terör tanımının da değiştirilmesi istenilen raporda, TCK 216. Maddesi: Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve Anayasa’nın 26. Maddesi’nin ifade özgürlüğü hakkının kısıtlanmasına ilişkin bölümünün değiştirilmesi önerildi. Raporda, TCK’nın 220(7). Maddesinin uygulanmasıyla ilgili olarak “net kriterlerin belirlendiği kılavuz ilkeler benimseyin” ifadesi kullanıldı. 'Bir dizi yasa, muhalif görüşleri kovuşturmak yönünde kullanılıyor' Uluslararası Af Örgütü, “Türkiye: İfade Özgürlüğünün Tam Zamanı” başlıklı 42 sayfalık bir rapor kaleme aldı. “Türkiye’de ifade özgürlüğü saldırı altında” cümlesiyle başlayan rapor, “Her yıl siyasi aktivistler, insan hakları savunucuları, gazeteciler, avukatlar ve diğerleri aleyhinde hukuku istismar eden yüzlerce kovuşturma açılıyor” ifadesiyle devam etti. “Ordunun eleştirilmesi, Türkiye’deki azınlıklarının konumunun tartışılması ve 1915’teki Ermeni katliamının soykırım sayılıp sayılmayacağı konularının daha serbest bir şekilde tartışılabildiği” belirten raporda, “Sorunlu bir dizi yasanın, kamu görevlilerini meşru eleştirilerden korumak ve başta silahlı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki çatışma ve daha genel anlamda da Kürt sorunu gibi tartışmalı konular hakkında ifade edilen muhalif görüşleri kovuşturmak yönünde kullanılmaya devam ettiği” ifadesi kullanıldı. ‘AİHM’deki Türkiye aleyhine 8 yargılamada ifade özgürlüğü ihlaline hükmedildi’ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülen davalara dair, raporda, “Türkiye aleyhindeki 123 yargılamanın sekizinde ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine hükmedilmiştir; bu rakam bütün devletler arasında en yükseğidir” denildi. “İfade özgürlüğünün yanı sıra Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelerin koruması altındaki barışçıl protesto, örgütlenme özgürlüğü gibi diğer insan haklarının da tehdit edildiği” belirtilen raporda, Anayasa’da ifade özgürlüğünü düzenleyen yasalara da yer verildi. Anayasa’nın 26. maddesindeki “Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir” ifadesinin bulunduğu raporda, , Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 20. Maddesi hatırlatıldı. İlgili sözleşmedeki “Nefret kışkırtıcılığı yoluyla doğrudan şiddete ya da ayrımcılığa tahrik eden düşmanlığın savunulmasının yasaklanması için kesinlikle gerekli olan sınırlamalar bulunur. Başkaca her türlü müdahale, ilk bakışta (prima facie) bu hakkın kabul edilemez biçimde kısıtlanması anlamına gelir” ifadesine yer verildi ve yeni anayasa çalışmalarına ilişkin şu talepte bulunuldu: “Uluslararası Af Örgütü, ifade özgürlüğü hakkını anayasal koruma altına alan Anayasa’nın 26. maddesinin de, uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumluluğunu temin etmek üzere gözden geçirilmesini hükümet ve Meclis’den talep etmektedir.” ‘Hâkim ve savcıların uluslararası yükümlülüklerine aykırı yorumları…’ Raporun “Ceza kanunu maddelerinden açılan davalar ifade özgürlüğünü tehdit ediyor” başlıklı bölümünde “Hâkim ve savcılar, yasaları sıklıkla keyfi şekilde ve Türkiye’nin ifade özgürlüğü, adil yargılama ve yasalar önünde eşitlik haklarına riayet etmek konusundaki uluslararası yükümlülüklerine aykırı biçimde yorumlamaktadır” ifadesi kullanıldı. Raporda “Son yıllarda, hâkim ve savcı kararlarının ilgili uluslararası standartlarla daha uyumlu olduğu” belirtildi ve örnek olarak “1915 olayları”, “Kürdistan” ve “Sayın Öcalan” örnekleri verildi. Raporda, “1915 yılında Ermenilerin katledilmesiyle ilgili eleştirel ifadeler artık mutlaka kovuşturmaya uğramayabiliyor; “Kürdistan”dan bahsetmek ya da hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’a “sayın” diye hitap etmek de beş yıl öncesine oranla artık çok daha az dava konusu oluyor” denildi. ‘Kovuşturmanın başlatılması hukuki taciz olarak algılanıyor’ Son döneme ilişkin “Kovuşturma açılsa bile, daha az sayıda dava mahkûmiyetle sonuçlanıyor” ifadesi kullanılan metinde, “Davalar beraat veya para cezası ile sonuçlanması durumunda bile ifade özgürlüğü hakkı üzerinde olumsuz bir etki yaratıldığı” söylendi. Uluslararası Af Örgütü, raporda “Kovuşturma başlatılmış olması hukuki taciz olarak algılanmaktadır” ifadesini kullandı. Raporda, ifade özgürlüğünü ihlal eden davalarda gerekçe olarak kullanılan “301. Madde: Türk milletini aşagılama”, “318. Madde: Halkı askerlikten soğutma”, “125. Madde: Hakaret”, “215. Madde: Suçu ve suçluyu övmek” ve “216. Madde: Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” maddelerine gazetecilere açılan davalardan vicdani retçilerin yargılanmasına kadar ifade özgürlüğü ihlallerine yol açan örneklere yer verildi. ‘301., 215. ve 318. maddeler tamamen kaldırılmalı’ 318. maddenin iptalinin isteminin yanı sıra “301. madde tamamen kaldırılmalıdır” denilen metinde, “Türkiye’ye hakareti suç olmaktan çıkarması tavsiye” edilirken, “215. maddenin de tümüyle kaldırılması” önerildi. Uluslararası Af Örgütü, 216. maddeye ilişkin olarak da “İfade özgürlüğünün kısıtlanmasıyla ilgili kabul edilebilirlik sınırını aşan (2) ve (3). paragraflarının iptal edilmesini” tavsiye etti. Raporun “Terörle mücadele yasalarından açılan davalar ifade özgürlüğünü tehdit ediyor” başlıklı bölümünde Adalet Bakanlığı istatistikleri referans alınarak, “Organize suçlar, devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar ile terörizm suçlarına bakan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin 2010 yılında (verilere ulaşılabilen en son dönemde) tamamladığı adli soruşturma sayısı 68,108’dir. 36,364 kişi aleyhinde adli kovuşturma başlatılmıştır. Rakamlar ayrıca 2008 yılından bu yana adli soruşturma sayısının 10 kat arttığını göstermektedir. 2001 – 2007 yılları arasında yapılan adli soruşturma sayısı yılda yedi ila dokuz bin arasında kalırken bu sayı 2008’de 12,564 olmuştur. 2009 ve 2010 yıllarında her yıl 69,000 kişi hakkında adli soruşturma yürütülmüştür” bilgisine yer verildi. Raporda, Türkiye makamlarına çağrı yapılarak ulusal mevzuatta yer alan terör tanımının uyumlu hale getirilmesini tavsiye ettikleri Birleşmiş Milletler Özel Raportörü’nün 2012 yılında yayınladığı şu terör tanımı yayımlandı: “1. Eylem: (a) Kasıtlı olarak rehin alma durumu oluştuysa; veya ( Genel nüfusun ya da nüfusun belli kesimlerinin bir ya da daha fazla sayıda üyesinin ölümüne ya da fiziksel olarak ciddi ölçüde yaralanmasına neden olmaya yönelik ise; veya © Genel anlamda nüfusun ya da nüfusun belli kesimlerinin bir ya da daha fazla sayıda üyesine yönelik ölümcül ya da ağır fiziksel şiddet içeriyorsa; ve 2. Eylem aşağıdakileri hedefleyerek yapıldı ya da yapılmaya kalkışıldıysa: (a) Halkın genelinde ya da bir bölümünde dehşet ve endişeyi körüklemek; veya ( Bir Hükümeti veya uluslararası kuruluşu belirli bir şeyi yapmaya ya da yapmaktan kaçınmaya zorlamak; ve 3. Eylem aşağıdakilerle : (a) Ulusal mevzuatta, terörizmle ilgili uluslararası sözleşmeler ve protokollerle veya Güvenlik Konseyi’nin terörizm ile ilgili kararlarıyla uyumluluğunun sağlanması amacıyla yürürlüğe konmuş ağır bir suçun tanımıyla; veya ( Ulusal mevzuatla belirlenen ağır suç tanımının tüm unsurlarıyla, örtüşmelidir.” Raporda, Ceza Kanunu’ndaki “314. Madde: Silahlı örgüte üye olmak”, “220/6. Madde: Terör örgütü adına suç işlemek”, “220/7. Madde: Terör örgütüne yardım etmek”,” 7/2. Madde: Terör örgütü propagandası yapmak”, “6/2. Madde: Terör örgütlerinin bildiri veya açıklamalarını basma veya yayınlama” suçlarının davalarda uygulanması, Prof. Büşra Ersanlı, Azadiya Welat gazetesinin sahibi Vedat Kurşun, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in yargılanması gibi örneklerle incelendi. 220/6. madde ile ilgili olarak, Uluslararası Af Örgütü, “Maddenin iptal edilmesini ve meşru kovuşturmaların Ceza Kanunu’nun terör örgütüne üyelik veya yardım etme niyetinin kanıtlanmasını gerektiren mevcut diğer maddelerinden açılmasını” tavsiye etti. “Terör örgütü propagandası yapmak” maddesine ilişkin olarak da Uluslararası Af Örgütü, incelediği davalardan yola çıkarak, “Anaakım medyada yazan gazetecilerin Kürt hakları ve politikasıyla ilgili yorumları nedeniyle sıklıkla kovuşturmaya uğradıkları görülmektedir. Özellikle PKK ile ilgili konular, PKK liderleriyle yapılan röportajlar ya da PKK veya diğer silahlı grupların yaptığı açıklamaların yayınlanması, çoğu kez kovuşturma açılmasıyla sonuçlanmaktadır” ifadesini kullandı. Maddeyle ilgili, “Uluslararası Af Örgütü, 7/2. maddenin uluslararası insan hakları hukuk standartlarına uygun olarak yalnızca şiddete tahrikin savunulmasını yasaklayacak şekilde değiştirilmesi yönünde Türkiye makamlarına çağrıda bulunmaktadır” denildi. Uluslararası Af Örgütü'nün tavsiyeleri Uluslararası Af Örgütü, raporun “Tavsiyeler” başlıklı bölümünde “Türkiye hükümetine” seslenerek “hayata geçirmeleri için” şu önerilerde bulundu: - Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi’ni iptal edin (Türk Milletini aşağılama); - Türk Ceza Kanunu’nun 318. Maddesi’ni iptal edin (Halkı askerlikten soğutma); - Türk Ceza Kanunu’nun 215. Maddesi’ni iptal edin (Suçu ve suçluyu övme); - Türk Ceza Kanunu’nun 125. Maddesi’ni iptal edin (Hakaret); - Ceza Kanunu’nun 216. Maddesini (Halkı kin ve düşmanlığa tahrik), 2. ve 3. paragraflarını iptal etmek suretiyle, yalnızca şiddeti teşvik etmeye varan kin ve düşmanlığa tahrik suçunun kovuşturulmasını sağlayacak şekilde değiştirin; - Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. Maddesi’ndeki terör tanımını, terörle mücadelede insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesine dair BM Özel Raportörünün önerdiği tanımla uyumlu hale gelecek şekilde değiştirin. - Türk Ceza Kanunu’nun 220(6). Maddesi’ni iptal edin (Örgüt adına suç işleme); - Terörle Mücadele Kanunu’nun 6/2. Maddesini iptal edin (Terör örgütlerinin açıklama ve bildirilerini basma ve yayınlama); - Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2. Maddesini, (Terör örgütü propagandası yapma) yalnızca şiddete tahrikin savunulmasını yasaklayacak şekilde değiştirin; - Ceza Kanunu’nun 220(7). Maddesinin uygulanmasıyla ilgili, savcıların kullanımına yönelik, silahlı bir gruba yardımın ne zaman suç teşkil ettiğine dair, söz konusu yardımın kendi başına yasalarla düzenlenmiş bir suç olması veya suçu içermesi ya da doğrudan bir suçun planlanması veya işlenmesiyle ilişkisi olması şartını da kapsayan net kriterlerin belirlendiği kılavuz ilkeler benimseyin. - Anayasanın 26. Maddesi’ni ifade özgürlüğü hakkının kısıtlanmasına ilişkin kabul edilebilir sebeplerin uluslararası insan hakları standartlarıyla tutarlı olmasını sağlayacak biçimde değiştirin. Kaynak : gazeteport RAPORUN TAM METNİ İÇİN LİNKİ TIKLAYIN
  12. Semaver cayi mi? Reddetmek, mumkun mu?
  13. Tabi ki olabilir. Sonucta ekleme ve cikarma her ikisi de bu baslikta dile geliyor.
  14. Tamam da hesin kendi basina bir kelime olarak kavramsal bir anlami var mi ki!
  15. evrensel-insan şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    Tunaydin.
  16. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Once baslikta kullanilan kelimenin, kavram olarak anlam ve icerigini verelim. Diktatorluk-Egemen ve mutlak siyasi bir gücün, bir veya birçok kişinin oluşturduğu bir yürütme organınca, denetimsiz olarak yürütüldüğü siyasi düzen: Demekki bir siyasi duzenin diktatorluk olabilmesi icin, bir diktator/otokrat yani "tek adam" olmasi gerekiyor. TC tarihine bakalim. Bana herhangibir kimse, TC tarihinde herhangibir donem olarak yukaridaki tanima uymayan bir siyasi duzen donemi ornegi verebilir mi? Eger "verebilir" denirse; bu acikca "benim savundugum diktatorluk en uygun, ya da olmasi gereken diktatorluktur" demis olur. "Egemen ve mutlak"-TC tarihinde egemen ve mutlak olmayan bir donem var midir? Ya da koalisyonlari boyle mi algilamak gerekir. Birincisi, tek partili bir siyasi sistemin olmasi zaten egemen ve mutlakliktir. Yani; 1923-1950 donemi. Demekki ilk diktatorluk donemi, TEK PARTILI DONEMDIR. Yani CHP donemi. 1950-1960 bu 10 senede olan nedir? Diktatorlugu "yikma" savasimidir, yoksa "yeni bir diktatorluk kurma" savasimidir. Zaten CHP'den farkli olan bir parti iktidara gelmis ise, zaten toplum ya CHP'nin diktatorlugunu begenmemis, ya da sirf bir yenilik adina DP'yi secmistir. 1960 yili zaten ilk egemenlik ve mutlaklik kurma adina gelen ilk "kaybedildigi dusunulen" olan diktatorlugun geri getirilme darbesidir. 71 ve 80 darbeleri de hakeza. Kisaca TC tarihi ilk basta turklestirme siyasetinin egemen ve mutlakliginin diktatorlugu altinda iken; 50-60 arasi bunun kurtculuge ve sunnilige kaydirilma cabasini yasamistir. Zaten 80 den sonra bu sunni/kurtculuk politikasi iyice gun yuzune cikmis ve turklestirme politikasi geride kalmaya baslamistir. Demekki ulke ve toplumu bugun de dahil; iki turlu egemen ve mutlakligin pencesinden kurtulamamistir. Turklestirme ve buna karsilik sunnilik/kurtculuk ittifaki. Zaten ilk turklestirme doneminde kullanilan politik nefret ve kin propagandasi "yunan/rum" olmustur. Peki diktatorluklerin bu sekilde seyri yaninda, diktatorlugun "ilerisi" nedir? Burada once sunu ortaya koymak lazim. Yukaridaki tanimdan da anlasilacagi uzre;"denetimsiz olarak yurutme" kismi yer almaktadir. Yani kuvvetler ayrimi olan yurutmenin yaninda yasama ve yargi. Son zamanlara kadar, yargi konusundaki "bagimsiz degil" algisi aslinda; turklestirme doneminde yargiyi bu politikaya alet edenlerin, bugun kendilerine karsi olana soyledigidir. Cunku bugunku yargi turklestirmeye degil; sunnilige ve kurtluge hizmet etmektedir. Iste diktatorlugun gorunur sekilde ya da politik bir amac olarak tek bir kisiye yone sese yonelmis hali o diktatorlugun "ileriligini" gosterir. Yani "Taraf olmayan bertaraf olur" Iste bu anlamda, TC tarihindeki her turlu diktatorlukten en ilerisini ustelik dile getirerek uygulayan AKP iktidari olmustur. O yuzden hic kimse "demokrasi" masali ile kendisini avutmadan once, demokrasinin bir diktatorluk olmadigini algilasin. Cunku algilayamazsa, DEMOKRASI DIYE YUTTURULAN DIKTATORLUK, "ILERI" DEMOKRASI OLLARAK "ILERI" DIKTATORLUGE DONUSUR. Bunun ulke ve toplum olarak ta uygulanabilirliginin nedeni birey olamamak ve suru psikolojisinin ve korku felsefesinin Osmanli varisi topluma cok iyi uyarlanabilir olmasidir. O yuzden bugun kendilerince demokrasi savasimi verenler; aslinda kendi ideolojik inancsal diktatorluklerinin savasini verip vermediklerini bir dusunsunler. Sonucta kim kime bir diktatorluk yasatirsa, tarih bunun tersini de gosterir ve diktatorlugu yasayan ve yasatan el degistirir. Iste buradaki okunan masal DIKTATORLUGU YASATANIN KENDISINI DEMOKRAT OLARAK VE YAPTIGININ DEMOKRASI OLDUGUNA INANARAK uyguladigi kandirmacadir. Sunni/kurtculuk nasil bir diktatorlukse, turklestirme de ayni bir diktatorluktur. Cunku bu toplum ve farkli halklari her ikisini de istememekte; sadece insan haklari evrensel hukuk temelinde hak ve ozgurlukleri ile birlikte yasamak istemektedir. Maalesef henuz toplumun ve farkli halklarinin bu istedigi TC kuruldugundan bugune kadar yerine getirilmemistir. Bu gidisle ne zaman yerine getirilecegi de mechuldur. Cunku ufukta boyle ne bir orgut ne bir parti ne bir hareket ne bir egitim ne bir yetistirim ne bir zihniyet ne de bir ufuk henuz yoktur. Uzucu olan da bunun bilinc ve farkinda olanlarin ve bu hak ve ozgurlugunu alamayanlarin bu yasatildigi durumdur. Yalniz ben 70 milyonluk toplumda bu duzeydeki beyinlerin elin parmaklarini gececek kadar bir sayida bile oldugunu dusunmuyorum.
  17. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Once kelimenin anlamina bir bakalim. akil Ar. ¤¥®il sf. (a:kil) esk. Akıllı: Bilindigi gibi bu PKK ile olan iliskiler gun yuzune ciktigi anda, Mecliste, kamuoyunda ve medyada bir "akil adamlar" konusu aldi ve gidiyor. Birincisi buradaki akilin anlami olan "akilli" temelinde kullanilan ve "Akilli adamlar" olarak algilanan bu kelime; kavramsal olarak basta bir asagilama icermektedir. Ne demek yani bu ise soyunanlar "akilli adam" degiller miki bir de akilli adam araniyor? Kimse konunun bu taraji-komik ironi yonunu degerlendirmediginden; ben degerlendireyim dedim. Konunun gundeme gelisi yapilan tartismalar ve yazilip cizilenler temelinde ortaya atilan "akil adamlar" dan benim algiladigim su. Bu adamlar (tabi burada adam insanoglu temelli genelbir soylem; yani cinsiyet olarak kadini da icerir/yoksa icermiyor mu?) bir yerde hem toplumu ve farkli halklarini, hem de konudaki taraflari (AKP/IKTIDAR/MECLIS ve PKK/IMRALI/KANDIL) "akillari" ile birbirleri ile andlastirmaya, uzlastirmaya bazi alinacak kararlara razi etmeye v.s. yarayacak. Hal boyler olunca da bu akil adamlarin; Toplumca taninmis kisiler olmasi. Toplumca sevilen kisiler olmasi Toplumca guvenilen kisiler olmasi Toplumca sozleri dinlenilen kisiler olmasi Toplumca kitle onunde konusabilme becerisi olmasi Toplumca ikna kabiliyeti olmasi Toplumca ve basta bu taraflar arasi uzlasmaya kisi olarak kendinin de razi ve gonullu olmasi Toplumca her iki tarafinda kabuledilir, guvenilir bulmasi Toplumca her iki taraftan birinin tarafi olmamasi Teror, terorizm, politika, gerilla v.s. konularinda bilgili tecrubeli!? olmasi. Sozlerini taraflara dinletebilir/kabul ettirebilir olmasi Iki tarafinda bu andlasmadan zarar gormemesini saglamasi Belki ve gerektiginde kurd kokenli ve kurdce dilini bilir ve konusur olmasi Toplumca kurd yonunu belirtmis/tanitmis olmasi Aslinda da daha da sayilabilir. Isteyenler de bu "olmasi" siklarina eklemek istedigini ekliyebilir. En onemli "olmasi" aslinda bir grup olarak aralarinda is bolumunu yapabilecek konusabilecek ve bir grup gibi disiplinli calisabilecek bilgi ve tecrube de olmalari. Soyle bir bakinca aslinda bu aranan "akil" adamlarin, pek te oyle "enten/puften-rastgele" secilemeyecek kisiler olduklari anlasiliyor. En azindan bir tahsil bilgi birikimi aydin olma turkiye gundemini ve gecmis gelismeleri takip ediyor olma v.s. gibi ozellikler on plana cikiyor. Hani bizde bir deyim vardir "agir/oturakli/kelli-felli" v.s. Iste bu duzeyde adamlar olmalari gerekiyor ki; en azindan ustlenecekleri gorevin bilincinde farkinda yukumlulugunde ve sorumlulugunda bu isi yapabilsinler. Su anda bile ortalikta bir suru o tarafin/bu tarafin onerdigi isimler ortada dolasiyor. Hatta BDP ve Ocalan'in listesi "gizli" bile tutuluyor. Bakalim bu "akil" adamlar kimler olacak, nasil bir grup/komisyon kuracak ne gibi gorevler yuklenecek? v.s. Bakalim bu surecte kimleriu hangi tarafi/taraflari nasil memnun edecekler? Siz ne dersiniz?
  18. Site adina ve yanlis bir algilamayi onleme adina, tesekkurler.
  19. Ergenekon Şehidi Kuddusi Okkır'ın ölümüyle ilgili, "doktor ihmali iddiasıyla" açılan davada, Yüksek Sağlık Şûrası raporu mahkemeye ulaştı. Raporda, bakanlık ilk kez ihmal olduğunu kabul etti. Raporda, doktorların "mesleki özen göstermediği", cezaevi yönetiminin de "ilgisiz davrandığı" saptandı. 26 Mart 2013 Salı 18:14 Ergenekon Şehidi Kuddusi Okkır'ın ölümünde, doktorların ihmali olduğu iddiasıyla açılan davada, Yüksek Sağlık Şûrası raporu doktorların ihmalini ortaya koydu. Doktorların yargılandığı davanın 12'inci duruşması Tekirdağ 3'üncü Asliye Ceza Mahkemesi'ne görüldü. Sağlık Bakanlığı Yüksek Sağlık Şûrası tarafından mahkemeye gönderilen 15 sayfalık rapor tartışma yarattı. Raporda Okkır'ın cezaevine girdiğinde hiçbir sağlık sorunu olmadığına dikkat çekildi. Okkır'ın rahatsızlığının arttığı süreçte kayıt tutulmadığı ve hastaneye her sevkedildiğinde yeniden muayene yapıldığı raporda yer aldı. Yüksek Sağlık Şûrası, Okkır'ın tedavisinin bu nedenle düzenli bir şekilde yürütülemediğini belirtti. Raporda, Okkır'ın 19 Mart 2008'de hastaneye kaldırılmasından sonra ihmallerin başladığına işaret edildi. Şûra üyeleri, akciğer kanserinin birçok belirtisi varolduğu halde gerekli incelemelerin yapılmadığını kaydetti. Genel anlamda doktorları "mesleki özensizlik", cezaevi yönetimini de "ilgisizlik" ile itham eden raporda, Okkır'ın yaşam şansının yüzde 12 olduğu belirtildi. Şûra üyeleri, Tekirdağ Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nden 5 uzman doktorun sorumluluğuna dikkat çekti. Ayrıca; Kuddusi Okkır'ın hastalığını gördükleri halde yatarak tedavi yapılmasını sağlamayan Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Bayrampaşa Devlet Hastanesi ve Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi uzmanları da sorumlu bulundu. ulusalkanal.com.tr
  20. 26 Mart 2013, 12:30 Kamuoyunda Adnan Hocacılar olarak bilinen grubun lideri Adnan Oktar'ın; fotomontaj ve tuzaklarla birçok isme şantaj yaptıklarını itiraf ettiği video görüntüleri ortaya çıktı. Oktar, emniyet ifadesinde anlattığı faaliyetleri, "yoldan çıkanları hizaya getirmek" olarak açıklıyor. Şantaj yapılan isimlerin başında dönemin siyasetçileri ve gazetecileri geliyor... Ornekler icinde Mesut Yilmaz'a yapilan "mason" fotomontajini video da acikliyor.
  21. "Atam izindeyiz" soylemini yazinca, "Atam" in altinda "Ataturk Arastirma Merkezi" cikiyor.
  22. Daha once toplum "Atam izindeyiz" deyip, izne cikmisti! Izinden dondukten sonra da uyumaya mi basladi? Yoksa izindeyken uyua mi kaldi?
  23. Aldim , gitti. Yapanlarin eline saglik.
  24. Barış Parkan Hakkında: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi (Doçent). Yüksek Lisans derecesini Milwaukee Wisconsin Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden, Doktora derecesini Texas Üniversitesi (Austin) Felsefe Bölümü’nden aldı. İlgi ve çalışma alanları: Siyaset Felsefesi, Etik, Ontoloji, Marx, Hegel, Whitehead. “Marx” kitabının yazarı ve derleyicisidir. Alanında çeşitli makaleleri bulunmaktadır.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.