Yokluk görmüş her ‘ünsüz ünlü’nün ölümünden sonra, onların gerçek adlarının mutlaka manşete yazıldığı
Ve sefil hikâyelerinin afili cümlelerle anlatıldığı yazılar, bir tespihin taşları gibi sıraya dizilir.
Merkezi ısıtma sistemli evimizin rahat koltuklarında aklımıza bile gelmeyen isimler, bir bakmışız ki ‘su testisi’ gibi ansızın ortadan ikiye kırılır.
Testiyi dillerine pelesenk eden tuzu kurular, hiçbir zaman sormazlar onun ‘niçin’ suya gittiğini?
Sorgulamazlar su testisinin ‘neden’ illa ki de su yolunda kırıldığını.
Belki de sorular yanlış…
Sanırım esas cevabını bulmamız gereken şey, bu yolların ‘nasıl’ tanımlanıp da bize kabul ettirildiğidir?