Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

morbezelye

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    421
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    6

morbezelye tarafından postalanan herşey

  1. "Bacağını kaybetmek" Nasıl bir şeydir?. Hele ikisini birden kaybetmek?. Vatani görevini yaparken eksik kalmak?. Ardından sahip çıkılmak yerine yok sayılmanın bir insan üzerinde oluşturacağı psikolojik travma... Nasıl Bir şeydir Acaba?. SGK tarafından yapılan bu uygulama hakkında SİZ ne düşünüyorsunuz?.
  2. morbezelye

    "ACAB"

    Yukarıdaki resim İngiltere'den... Aşağıdaki alıntıda ele alınan haber ise "ACAB" muhabbetine bizden bir örnek... Gelelim "ACAB" ın açılımına... Yukarıdaki fotoğrafta yer alan cümleyi okursanız açılımı budur işte... Holigan, punk ve anarşist olarak kendini tanımlayan ve adlandırılan insanların bildiği bir kısaltmadır bu. "all cops are bastards" anlamına gelmektedir. İngiliz holiganların bulduğu bir kısaltmadır. Polis karşıtı, küresel taraftar oluşumları tarafından kullanılmaktadır. Çoğu ülkede polisler dahil ne anlama geldiği bilinmez. Örneğin bizde, elinize bu pankartı alıp polise gitseniz, biz ırkçılık karşıtıyız, tüm insanlar eşittir, tüm renkler güzeldir filan dediğinizde, bu pankartla beraber polisi de araya alıp resim çektirirsiniz, hatta polisten tebrik bile alırsınız, sırtınıza vurur yürü be koçum filan der... Ancaak!...Amman dikkat!.. O polis amcalar azıcık tribün kültürüne sahipse, az İngilizce biliyorsa sırtınıza vurma şiddeti ve vuruş materyali değişiklik gösterebilir. Holigan, punk ve anarşistlerin üzerinde bu kısaltmanın -"ACAB"- dövme olarak görülmesi çok yaygındır. Bir yabancı İngiltere'ye girmeye kalktığında bu dövme polisler tarafından görülürse kişinin ülkeye girişi engellenir. İngiliz polisleri bunun ne anlama geldiğini bilir ve sokakta bu dövme, t-shirt ve benzeri şeyleri taşıyan kişilere sebepsiz yere sorun çıkartabilirler. Futbol forumlarında, özellikle güney Avrupa ve güney Amerika çevrelerinde polisin statlardan uzaklaştırılmasını isteyen taraftarların isyanıdır "ACAB" Bizimkiler buralarda "ACAB"ın açılımını kullanmaya kalksa "Türkçesi" popomuza girer. Yukarıdaki alıntıdaki ifadeye dikkat edin.. "Oldukça sinirlenen emniyet mensupları" diyor.!.? Yani biz burada "ACAB" ın açılımının Türkçesini yazmayacağız elbet. Hem ayıp olmasın diye, hemde adminler siz okuyanlara değilde cezayı bana keseceği için.. Çok merak edenler bir çevirmene başvursunlar bir zahmet!. Biz onun yerine oralarda atılan sloganın Türkçesini yazalım... Sık bakalım, sık bakalım, Biber gazı sık bakalım... Kaskını çıkaaaar, Copunu bıraaak!.. Delikanlı kim bakalım?..
  3. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
  4. morbezelye

    Mandela öldü mü?

    Mandela öldü mü? Sosyal paylaşım sitleri çalkalanıyor. Hükümet yalanlıyor. Fakat kaldırıldığı hastane sır gibi saklanıyor 25 Şubat 2012 Cumartesi, 13:26:16
  5. Peki ya biz, bu utançtan yüzümüz kızarıyor mu? Yüzü kızaran ya da kızarmayanlar... siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?..
  6. Balkonda küçük bir çocuğun rüzgar gülü dışarıdaki karlı havanın etkisiyle dönüp duruyor. Pencereler kapalı, perdeler örtük. Çiçeklerle dolu balkon kapısının ardından inceden acı uzun bir çığlık bu görünenleri karartıyor. Çığlığın ardından odalarda dolaşıyoruz. Yemek masası, yerdeki halı, duvardaki saat ve kocaman bir ailenin neşe dolu gülümsedikleri fotoğrafın çerçevesi çığlıkla beraber devriliyor, yıkılıyor. Küçük bir çocuk, erkek ya da kız… Duvarda bir gölge, kocaman bir siluet. Kısa bir süre kesilen çığlık yere düşen rüzgar gülüyle tekrar başlıyor… Bu görüntüler Ebubekir Çetinkaya’nın ikinci kısa filmi ‘Yuva’nın ilk sahnelerinden. Kimsenin konuşamadığı, herkesin kulaklarını tıkadığı bir konu ensest. Üstelik en güvenli yer zannettiğimiz evimizin içinde. 2007 yılında Aktüel dergisinde yayınlanan bir haberde “Dünya Bankası verilerine göre 15-44 yaş arası kadınların aile içi şiddete ve tecavüze maruz kalma riski kanser, trafik kazası, savaş ve sıtma riskinden daha yüksek”. Bu haber yönetmen Ebubekir Çetinkaya’yı harekete geçiriyor ve başlıyor çalışmalarına. ‘Yuva’, aile içinde tacize ve tecavüze uğrayan yaşları 6 ile 40 arasında olan biri erkek 5 karakterin kendi seslerinden hikayelerini anlatıyor. 2010 yılında çekimlerine başlanan filmde, ensest mağdurlarının deşifre olmaması için oyuncu kullanan Çetinkaya, filminde farklı çekim ve kurgu teknikleri kullanıyor. Daha önce ‘Beyoğlu’nda Bir Leurten’ adlı kısa filmin yönetmenliğini yapan Çetinkaya’nın ikinci kısa filmi ‘Yuva’nın müzikleri Cem Adrian’a ait. Film 11 Uluslararası Bağımsız filmler Festivali, İstanbul kapsamında ‘Daha Çocukken Büyürüz’ seçkileri arasında yer alıyor. Aile içi taciz ve tecavüzü yaşamış beş karakteri seçerken neydi dikkatinizi çeken? Birçok bölgeden, sınıftan, statüden kişilerin aile içi cinsel tacize ve tecavüze uğradığını gösteren araştırmalar vardı. Bu nedenle biz de herhangi bir sınıf, bölge kimlik belirtmeden karakterler seçtik. Bizim için karakter bulmak çok zordu çünkü aile içi taciz ve tecavüz ifadesini duyan herkes kaçıyordu. Bu nedenle çok uzun süre binlerce mağdur olduğunu bildiğimiz halde kimseye ulaşamadık. Uzun süre kadın kurumlarıyla irtibattaydık. Kendimizi ve projemizin amacını anlatmaya çalıştık. Zamanla bize ulaşmaya başlayanlar oldu. Psikolog, Avukat, Psikiyatr vb. ilgili kişiler aracılığıyla projeden insanları haberdar duruma getirdik. Ve bir sureden sonra inanılmaz sayıda kişi bize ulaşarak aile içerisinde yaşadığı istismarı anlatmaya başladı. KANSER, TRAFİK KAZASI VE SAVAŞ RİSKİNDEN DAHA YÜKSEK Bir belgeselci olarak sizi ensesti anlatan bir filme ne yöneltti? 2007 yılında Aktüel dergisinde yayınlanan bir haberde ensest mağdurlarının durumuna dikkat çeken bir haber vardı. Bir belgeselci olarak bu gerçeği okuyunca hayretler içerisinde kalmıştım. Haberde şu ibare vardı: “Dünya Bankası verilerine göre 15-44 yaş arası kadınların aile içi şiddete ve tecavüze maruz kalma riski kanser, trafik kazası, savaş ve sıtma riskinden daha yüksek.” Uzun süre bunun üzerine araştırmalar yaptım, ensest ve aile içi cinsel istismar şeklinde iki kavram söz konusu oldu. Mesela yetişkin bir yeğen dayısıyla rızası dahilinde ilişki yaşamışsa bu benim ilgilendiğim ve projeye dahil ettiğim bir konu değil. Eğer aile içi cinsel istismar ve mağduriyet varsa o zaman çalışmaya dahil edebilirdim. KAFEDEKİ GARSON LAVABODA AĞABEYİNİN TECAVÜZÜNÜ ANLATTI Biraz karakterlerinizden bahsedelim... Birçok kişiyle görüştük. Birçoğunun yaşadığı travma benzerdi. Bu nedenle 5 kişiyle sınırladık çalışmamızı. Mesela babası tarafından tecavüze uğrayan bir kadın karakterimiz için 1 yıl bekledik. Destek aldığı uzman bizi arayıp “Bu alanda bir katkı sunarak rahatlayabilir” deyince gidip görüştük. Facebook ve e-maillerle bize ulaşıp öyküsünü paylaşıp daha sonra irtibatı koparanlar oldu. Fark ettik ki cidden sayı beklediğimizden çok fazla. Mesela bir kadın yürüyüşünde genç bir kadın ‘Projenizi duydum. Babam tarafından tecavüze uğradım’ diyerek gitti. Bir kafede sohbetimize tanık olan bir garson lavaboda beni yakalayıp abisinin tecavüzünü anlattı. Filminiz bu insanların geçmişini anlatıyor. Peki bugünleri yarınları hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlar için olumlu diyebileceğim tek şey yıllarca yaşadıkları suçluluk duygusunu artık yaşamıyor olmaları. ‘BEN BU YARAYA BAKAMAM’ DİYENLERE GÖSTERMEK İSTEDİK ‘Yuva’ ilk kez gösterildi. Salondan çıkan izleyici nasıl etkilenmiştir sizce? Aile içi taciz ve tecavüzü duymak, görmek ve haberdar olmak, istemediğimiz bir gerçeklik. Filmde 5 kişi yüksek sesle bu istenmeyeni yaşadıklarını söylüyor. Bizler izleyici olmanın dışında artık tanık da oluyoruz. Tanık olmak büyük bir mevzu. Umarım tanıklığımız sırt çevirmeyle sonlanmaz. Filmin İzleyicileri rahatsız etmesini isterim. Kutsadığımız ve sürekli korumaya çalıştığımız mutluluğumuzun arkasındakileri görmemiz gerekir. Umarım tek yapacağımız şey kısa süreli üzülmek ve filmdekilere acımak olmaz. Üzülmek ve acımak görmezden gelip sırt dönmekten farksız değil. Bu bizim için bir kariyer çalışması değildi. Ortada olan bir yara için “Ben bu yaraya bakamam, içim kaldırmaz’ diyenlere kaçacakları başka bir dünya olmadığını ve bu yarayı görmek zorunda olduklarını göstermeyi istedik. ERKEK, ‘ERKEK ADAM’LIĞINDAN KİMSEYE ANLATMIYOR Filminizdeki erkek karakterin konuşması önemli. Genelde erkek örnekleri göremiyoruz. Saklamayı tercih ediyorlar... Genelde kadınların ve kız çocukların cinsel istismara uğradığı düşünülür. Oysa erkekler de cinsel istismara uğrayabilir. Ancak bilirsiniz erkeklik, erkek adam kimliğinden ötürü bunu gidip birine anlatmaz. Genelde aile içerisinde istismarı yaşayanın dışında bir tanık olur ve bu da genelde annedir. Ancak anneye öğretilen “yuvanı bozma” nasihati etkin olur. Erkek bir yönetmen olarak karakterlerinizle iletişim zorluğu yaşadınız mı? Erkek yönetmen olarak taciz ve tecavüzü ele almak da çok zor. Çünkü taciz ve tecavüzün kimliği erkek olarak tanımlanırken bunun karşısında travma yaşayan bir çok kişiyle görüşmek, kadın kurumlarıyla irtibatta olmak, onların hissettiklerini erkek olarak da hissedebileceğimi inandırmak çok kolay olmadı
  7. Fener Bahçe koyun hırsızlığından tutuklandı Aydın'dan gelen bir garip haber... Aydın'ın Kuyucak ve Karacasu ilçesinde koyun hırsızlığı yaşandı. Fener Bahçe (27) isimli hırsız, arkadaşı Hüseyin Durmaz ile birlikte tutuklanarak cezaevine gönderildi, olayla ilgili 5 kişi de gözaltına alındı. Karacasu Yenice Jandarma Karakolu tarafından olayla ilgili soruşturma başlatıldı. 19 Şubat Pazar günü yol kontrolü sırasında 'küpesiz, kayıtsız hayvan taşımasından dolayı Helaç K isimli şahsı durduran ve hayvanlara el koyan jandarma ekipleri, olaya adı karışan Halil T isimli şahsa ulaştı. Kuyucak İlçe Tarım Müdürlüğü yetkilileri tarafından hırsızlık malı olduğu bilinmeyen hayvan, sahibi sanılan Halil T'a yediemin olarak teslim edildi. Yediemin olarak hayvanların teslim edilmesinin ardından olaylar ilginç bir hal almaya başladı. Halil T'ın çalıntı hayvanların sahibinin ortaya çıkmasından korkması ve adının kirlenmemesi için tasarladığı düşünce ise jandarma ekiplerini ve savcıyı şaşırttı. Daha önce tanıdığı hayvan hırsızlığından sabıkası bulunan Fener Bahçe ve Hüseyin Durmaz ile irtibata geçen Halil T, şahıslardan hayvanları iki araçla götürmelerini ve satmalarını istedi. Halil T ise bu sırada ilçe jandarma komutanlığına hayvanlarının çalındığı ihbarını yaptı. Hırsızlık zanlısı Fener Bahçe ve Hüseyin Durmaz ise aldıkları hayvanları Nevzat C, Mehmet K ve Tanju Y'a parça parça sattığı belirtildi. Karacasu'da işlerini bitiren iki hırsız Kuyucak'a giderken araçlarındaki koyun artıkları ve kokudan dolayı jandarma noktasından 112 ambulansının arkasına takılarak geçti. Durumlarından şüphelenen jandarma ekiplerinin Kuyucak İlçe Jandarma Komutanlığını araması ile hırsızlık olayı gün yüzüne çıktı. Kuyucak girişinde jandarmanın dur ihtarına uymayan şahıslar ile Jandarma ekipleri arasında kovalamaca yaşandı. Kovalamaca çıkmaz sokağa girince sona erdi. Arabalarını duvara çarptıktan sonra şahıslar araçtan inerek kaçmaya başladı. Kaçarken jandarma ekiplerine kurusıkı tabanca ile ateş açan zanlılar bir bahçede yakalandı. Fener Bahçe ve Hüseyin Durmaz çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. KOYUNLAR AFYONKARAHİSAR'DA ÇALINMIŞ Yaşanan olayların ardından Afyonkarahisar'dan bölgede koyun hırsızlığından yakalananlar olduğunu öğrenen ve Kuyucak'a gelen Önder Selçuk isimli hayvan sahibi ise koyunlarını teşhis etmesi ile ifadeler ve hırsızlık olayı karıştı. Halil T isimli celepin "hayvanlarım çalındı" ihbarı varken, hayvanların asıl sahibinin ortaya çıkması ise herkesi şaşırttı. Savcılığın el koyduğu olayın ardından celep Halil T'dan ilk koyunları alan Helaç K ile koyunları iki hırsızdan alan Nevzat C, Mehmet K, Tanju Y ve celep Halil T mahkemeye çıkarıldı. Halil T'nin ilk ifadesinde, Afyonkarahisar'da koyunları kimin çaldığını açıklamadığı belirtildi. 42 koyundan geriye kalan 39 koyun ise sahibi Önder Selçuk'a teslim edildi. Fener Bahçe ve Hüseyin Durmaz'ın ardından gece geç saatlere kadar süren mahkemenin sonucunda Halil T., Mehmet K. ve Helaç K. da tutuklanarak Karacasu K-1 Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumuna gönderildi. Nevzat C. ve Tanju Y. ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. İHA_24 Şubat 2012 Cuma, 16:46:30 Not: Bu yazının mizah bölümünde yer alması nedeniyle gerçek dışı olduğunu falan sanmayın. Olay gerçek ve basında son dakika heberi olarak yer aldı. -www.haberturk.com/yasam/haber/719064-fener-bahce-koyun-hirsizligindan-tutuklandi-
  8. Başbakanın demokrasi algılamasını ele alarak, objektif ve gerçekçi değerlendirmelerle açmazlarını ortaya koyan bir yazı... Yararlanarak okudum... Bu eleştirilerin inaçlarına sıkı sıkıya bağlı bir arkadaşımızdan gelmesi çok daha önemli... Sanırım onun diğerlerinden farkı, bu iktidarın her yaptığını inanç değerlerine öncelik vererek gözü kapalı kabullenenlerden olmaması. İnançlarına sonuna kadar sahip çıkarken aynı zamanda demokrasiyi ve insan haklarını özümsemiş olması... İnançlarını siyasi hegomanyanın emrine verenlerin inanç değerlerine saygı duymadığım için her zaman sert bir şekilde eleştiren ben, Sevgili Haluğun nezdinde onun ve onun gibi düşnenlerin inanç değerlerine saygı duyduğumu belirtmek istiyorum... İçimden geldi söylemek istedim! Saygılar
  9. Önerilen yapay yaşamla ilgili siz ne düşünüyorsunuz?..
  10. O çok sevimli bulduğumuz Kedinin gözlerine bakın birde... Nasılda fırsatçılık ve aç gözlülük okunuyor o gözlerde... Açlıktan ölecek de ondan mı dersiniz?
  11. Okumaktan, Anlamaktan, Düşüncelerimizi İfade Etmekten... İnsani Haklarımızı Talep Edip Savunmaktan Vazgeçmemiz İsteniyor... Sizin üzerinizde de böyle baskılar olduğunu düşünüyor musunuz? Ya da Sizin üzerinizde de böyle baskılar olsa ne yapabileceğiniz hakkında ne düşünüyorsunuz?
  12. Musa Anter'in ölüm emrini Arif Doğan verdi JİTEM davasında tanık Emrah Özdemir, Kürt aydın Musa Anter'in ölüm emrini emekli Albay Arif Doğan'ın verdiğini, cinayeti işleyenlerin de Mahmut Yıldırım (Yeşil), Adil Timutaş, Abdülkadir Aygan ve Hogir kod adlı bir kişinin olduklarını söyledi. Özdemir ayrıca, Albay Rıdvan Özden'i de Timurtaş'ın "yanlışlıkla vurduğunu" ileri sürdü... "Arif Doğan, Albay Rıdvan Özden’in kendileri ile çalışmasını istemiş. Ancak, Albay Özden bundan rahatsız olmuş ve bazı JİTEM görevlileri hakkında soruşturma açmış. Bu durum, Veli Paşa, Arif Doğan ve Hasan Atilla Uğur’u rahatsız etmiş. Kendisine ilk suikast girişiminde başarısız olmuşlar, sonra Adil Timurtaş tarafından vurulmuş ve Timurtaş bana yanlışlıkla vurduğunu söyledi. Olay PKK’nın üzerine atılmış. Bahtiyar Aydın, Lice’de şehit olmuş, suikast silahı bölgede bulunmasına rağmen, karakolda ortadan yok edilmiş. Bu da PKK’nın üstüne atılmış ve bu gerekçe ile Lice yakılıp yıkılmış. Söz konusu kişiler Gaffar Okkan cinayetini de Hizbullah ile birlikte işlemişler. Bunlar JİTEM adı altında uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapmış. Hayrettin Ertekin, Tansu Çiller döneminde kullandığı zırhlı cipi kullanıyordu. Beşiktaş esnafında kime sorarsanız Adil Timurtaş’ı size emekli albay olarak bildiklerini söylerler. Timurtaş, bugüne kadar Ertekin’e 40-50 milyon kazandırmıştır."
  13. MİT yasasından Yeşil de faydalanıyor İfade krizi nedeniyle MİT görevlilerini soruşturmayı Başbakan’ın iznine bağlayan düzenlemeyle, çok sayıda faili meçhul cinayetten aranan 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım hakkındaki yakalama kararı da düştü. Mahmut Yıldırım hakkında, Tunceli Alay Komutanı Albay Kazım Çillioğlu’nun ölümüyle ilgili soruşturmayı yürüten Malatya Özel Yetkili Savcılığı’nın talebiyle Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin çıkardığı yakalama kararı, yeni düzenleme nedeniyle düştü. Yine faili meçhul cinayetlerle ilgili Diyarbakır ve Ankara’da sürmekte olan dava ve soruşturmalarda da ‘Yeşil’le ilgili cezai takibat yapılabilmesi için Başbakanlık’tan izin istenmesi gereğinin ortaya çıktı, eski MİT’çiler Mehmet Eymür, Yavuz Ataç ve Müfit Sement için de izin gerekli.
  14. Sevgili anneciğim ve Sevgili babacığım; Beni doruklarında dolaştığınız heyecanlı ve zevkli bir aktivasyon sonrası dünyaya getirmekten siz her ne kadar mutlu gözükseniz de benim fikrimi almamış olmanızı bana yaptığınız bir haksızlık olarak görüyorum. Yaşama adım atmama, o zorlu tünelden dışarı çıkıp feryat figan ağlamama az bir süre kaldı. Konuşmalarınızdan anladığım kadarıyla sürekli benim için bir şeyler alıyorsunuz. Oysa ki ben kendi kıyafetlerimi kendim seçmek isterdim. Bu konuda da benim fikrimi almamış olmanıza bir anlam veremiyor ve bu yaptığınızı da bir haksızlık olarak görüyorum. Fotoğraf makinesine benzeyen bir şeylerle beni izlediniz beni kız olarak bekliyorsunuz. Güç bela sakladığım pipimi çıktığımda nereye koyacaksınız merak ediyorum. Sevgili babacım, paraya kıyamayıp odamı kendin ********* bir şekilde boyadın. Yoruldun biliyorum ama şimdi o pembe boyayı kapatıp nasıl mavi yapacaksın onu da çok merak ediyorum. Annemin ismini koyucam diye annemle boşuna kavga ettiniz. Nasıl olsa ikinizin babasının da ismi aynı ama onu koyarsınız ömür boyu sizden nefret edeceğimi bilmenizi isterim. Annecim sana gelince; Sanki benim sana bir zararım varmış gibi yalandan binbir türlü naz yaptın. Çıkınca bunları birbir anlatacağım babama haberin olsun. Ama anlaşabiliriz tabi her şeyin bir karşılığı var. Daha durun bu başlangıç. Görün bakın neler beler yapacağım sizlere... Not: Bebek arabasının kliması olsun bari..
  15. Siz ne farklar olduğu hakkında ne düşünüyorsunuz?..
  16. Durmak yok.. Son sürat yola devam...!
  17. Eşşşek Sıpası pek de sevimli...
  18. Siz bu olay ve "İleri Demokrasimiz" hakkında ne düşünüyorsunuz?..
  19. morbezelye

    Tarih: 23 Eylül 1969

    Tarih: 23 Eylül 1969... ODTÜ öğrencisi Taylan Özgür İstanbul Beyazıt Meydanı’nda devletin karanlık güçleri tarafından katledildi. (Kontrgerilla/Gladio) tarafından vurularak öldürüldü. İki yıl sonra Türkiye’de askeri darbe oldu. Darbe Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı idam etti. Taylan Özgür’ün kızkardeşi Hale Özgür, Denizler’in yakın arkadaşı Mustafa Lütfi Kıyıcı ile evliydi ve hamileydi. O zalim günlerde binbir güçlük içinde oğlunu doğurdu; adını Deniz koydular... Ve geçen hafta: Deniz’in bir oğlu dünyaya geldi. Adını; Taylan Özgür koydu... Evet: Belleğimizi-tarihimizi yok edemeyecekler... Hoş geldin Taylan Özgür... “Yaşama sırası sende...”
  20. AKP ile arasında çatlak oluşunca bu ülkenin derin devletinin, Ergenekon değil, Cemaat olduğunu bilmeyen kalmadı. Elbette hala bilmiyormuş gibi yapanlar var ama artık hepimiz onların rol yaptığını biliyoruz ve onları alaycı bir gülümsemeyle izliyoruz. Aslında Cemaat acayip özgüven kazandı, artık derin devlet olduklarını saklamaya bile gerek duymuyorlar. Gülen’in AKP’ye öğütler yağdırdığı yazısı Cemaat gazetelerinde ve internet sitelerinde yeniden yayınlandı. Ulviyet kokan sözlerin altında söylenen özetle şudur; “Tek başınıza size yedirmeyiz kardeşim, bu ülkeyi bizimle paylaşmak zorundasınız.” Ne kadar da sosyal adaletçi bir anlayış! Cemaat’in görevli sözcüleri var. O günkü gündemle ilgili görevli olanlar hangileriyse sürekli ekranlardalar. Cemaat’in görüşlerini anlatırken adeta büyük bir dünyevi zevk duyduklarını suratlarındaki mayışmış ifadeden anlıyorsunuz. Arkalarında ABD’nin güçlü desteğinin sıcaklığını hissediyorlar sanki. Yeni bir gündem oluşmuşsa görevlendirilmiş militanlar anında ekranlara fırlıyorlar. Bakıyorsunuz sıcağı sıcağına telefonla NTV’ye konuşuyorlar, sonra CNN’e çıkıyorlar. Gece de kimisini Cüneyt Özdemir’in, kimisini Ahmet Hakan’ın programında görüyorsunuz, ya da Haber Türk’te arzı endam ediyorlar. Dinci kanallarda zaten 7/24 hizmet veriyorlar. Dedim ya, her birinin görev alanı önceden belirlenmiş. Konu futbolun ele geçirilmesiyse başkası, Suriye’de mezhep savaşı çıkarmaksa başkası, hükümete çeki düzen vermekse başkası ekranlarda… Hiç birisi bir diğerinin görev alanıyla ilgili konuşmuyor. Acayip bir disiplin içinde çalışıyorlar. Eğer aynı konuyla ilgili olarak görevlendirilmiş birden fazla eleman varsa, hepsi de papağan gibi aynı şeyleri tekrarlıyorlar. Aynı tedrisattan geçtikleri, aynı nakaratları ezberledikleri hemen belli oluyor. Gazetelerde de durum farklı değil. Açıkça yandaş olanlar belli, ama bazıları tarafsız bir görüntüyle hizmet vermeye çalışıyorlar. Gazetelerin yandaşlığını ilk sayfadaki haberlerden ve özelikle manşetlerden anlayabiliyoruz. Çok sevdiğiniz saygı değer köşe yazarlarıyla dolu birçok gazetenin haberlerine ve manşetlerine baktığınızda aslında o gazetelerin Cemaat’in elinde olduğunu görürsünüz. Örnek mi istiyorsunuz? Vatan Gazetesi… Vatan’ın okuyucusu bilinçli bir okuyucudur, tirajı o yüzden 300 binlerden 100 binin altına düştü zaten. Bilinçli vatandaş oynanan oyunları görüyor. Vatan’ın yazarlarını okuduğunuzda çoğunun, AKP iktidarının ABD çıkarları için Suriye’de bir mezhep savaşını körüklemesine şiddetle karşı olduklarını görürsünüz. Ama haberlerine, manşetlerine, internet sayfasına baktığınızda aynı Vatan Gazetesi’nin savaş tamtamları çaldığını görürsünüz. Taraf Gazetesi daha da beter... Cemaatçi polis, savcı ve yargıçlarla ortak operasyonlara katılıyorlar, ortak kitap yazıyorlar. Hedefi ilk onlar gösteriyorlar. Hatta Cemaat adına nişan alıp hedefi vuruyorlar. Kitap dedim de, tam şike davası öncesi Cemaatçi polislerle birlikte Feneri karalayan bir kitap çalakalem yazılmış. Çok da hızlı çalışıyorlar yani. Kitabın haberini ilk Rasim Ozan Kütahyalı vermişti. Beyaz Tv'de yayınlanan "Ve Gol" programında şike soruşturması hakkında emniyetçilerin yazdığı bir kitabın yakında çıkacağını müjdelemiş, "Herkes susacak, emniyetçiler konuşacak" demişti. Bir de bu ülke de düşünce özgürlüğü yok derler! Aydınları bilmem ama, emniyetçiler ne kadar da özgür… Eskiden yandaşlar hem AKP’ci, hem Cemaat’çiydi. AKP artık tek güç benim deyip, Cemaat de buna itiraz edip sofrada yer isterim, hem de başköşeyi isterim diyene kadar… Çok sayıda aydın üç maymunu oynarken, hiç ummadığım insanlar Türkiye’de olup biteni görüyor. Şike davasına kadar Fenerbahçe en sevmediğim kulüptü, tuttuğum takım Beşiktaş’ın galibiyetlerinden çok Fenerbahçe’nin mağlubiyetlerine sevinirdim. Aziz Yıldırım’ı da sırf Fenerbahçe'nin başkanı olduğu için sevmezdim. Ancak şikeyi soruşturuyoruz kisvesi altında futbolun ele geçirilme operasyonunda hem Fener taraftarlarının, hem yöneticilerinin, hem de Aziz Yıldırım’ın faşist baskılara karşı gösterdiği direnç karşısında Fenerbahçe en çok sempati duyduğum kulüp haline dönüştü. Çünkü onlar futbol sektörünü ele geçirmek için kurulan tertibi gördüler, “bekleyelim de görelim” demediler. Aziz Yıldırım davanın ilk duruşmasında çok şey söylemiş ama söylediği bir cümle var ki tüm söylediklerinin özeti gibi : “Ne şikesi kardeşim, Memleket elden gidiyor.” Bazı insanlar hala şunu söylüyorlar: Yargıyı rahat bırakın, bekleyelim davanın sonucunu görelim. Ne beklemesi kardeşim? Silivri’de bir yıldır, üç yıldır, beş yıldır bekleyenler var. Daha ne kadar bekleyecekler belli değil? Hapiste bir gün yatmak bile kolay şey değil. Bunlar ya çıkarları için yalan söylüyorlar, ya da korkmuşlar. Bazıları korkuyor ama korkmayanlar da var. Fener taraftarları mesela... Şu slogan aslında her şeyi anlatıyor: “Cemaat Fenerle başa çıkamaz.”
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.