Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Yazarlar... Çeşitlemeler...


sardunyam

Önerilen İletiler

Bunları yitirdikmi?

 

Yoksa hala içimizde var ve cap canlımı?

 

* * *

 

İnsanlari yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip

kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler"

Napoleon Bonaparte - Fransız İmparatoru

 

 

"Türklerden bahsediyorum... Düşmanına saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk; dost yanında ve

silahsız düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan

bu yeli yıldırma, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize çevirmek tabiatı

da inciten bir gaflet olur."

Tasso - İtalyan Şair

 

 

"Bütün milletler arasında en namuslu ve dostluk kurmada tereddüt edilmeyecek olan yalnızca Türklerdir. Henüz yabancı tesiri altında kalmamış olan bir

köye gidecek olursanız; gerçek misafirperverliğin ne demek olduğunu orada görüp öğrenirsiniz."

William Martin

 

 

"Irk ve millet olarak Türkler, bence geniş imparatorluklar içinde yaşayan kavimlerin en asili ve başta gelenedir.

Dini,sosyal ve örfi faziletleri,tarafsız kimseler için birer takdir ve hayranlık kaynağıdır."

Lamartine-Fransız Yazar, şair ve Devlet adamı.

 

"Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buğ nehri

önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi; önümde su, ardımda düşman,

tepemde cehennemler püsküren güneş... Su beni boğmak, düşman beni

parçalamak, güneş beni eritmek istiyordu; yine kurtuldum. Fakat bugün

esirim, Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar

bana yaptılar, esir ettiler. Yalnız ayağımda zincir yok, zindanda da değilim;

istediğimi yapıyorum. Fakat bu defa da şefkatin, asaletin, nezaketin

esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar alicenap,

bu kadar asil, bu kadar nazik bir milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak, bilsen ne kadar tatlı."

Demirbaş Şarl -İsveç Kralı (Ruslardan kaçıp Osmanlıya sığınmıştır)

 

"Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Ben de ölmeyi bilen

bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. Burada hiç yoktan

ordular kurmak ve bu orduları ölüme sürüklemek mümkün. Bu imkanlardan bol

bol faydalanıyorum. Fakat, meydana getirdiğim orduları sendeleten bir engel

var: Türklerin yaşayan hatıraları! Üç-dört yüzyıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıralarıyla her teşebbüsü sendeletiyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu durumda ben, Türklerin düzinelerle milleti idare

etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyor fakat

kazandıkları zaferleri ruhlara ve nesillere nakşedebiliyorlar."

M. Montecuccoli (Avusturyalı Komutan)

 

 

 

 

 

"Seceat ve cesaret bakımından Türklerden üstün; büyük hedeflere ulaşmak

bakımından da onlardan dirayetli hiç bir kavim yoktur.

Cenab-ı Hak onları aslan sıfatında yaratmıştır."

İbn-i Hassul

 

Türk, asillerin asilidir. yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir.

Pierre Loti

 

 

 

Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren

bir sihirbaz zekası vardır. İşte Türk, bu zekasıyla zafer kazanır,uygarlıklar

yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. Zaten Avrupa'nın yarısını yüzyıllarca boyunduruk altına almak başka türlü mümkün olamazdı.

Çarnayev(Rus Komutan)

 

Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak,

katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış

bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.

Moltke

 

Türkler bir ırk ve bir millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır.

La Martine

 

Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır.

Towsend (İngiliz Komutan)

 

Doğulu önderler, milletlerinin başından ayrılmayarak her hükümetin temeli olan şu iki kanunu hakkıyla yapıyorlar: iyi yola götürmek ve

kötülüklerden korumak. Bu asil hareket Ruslardan fazla özellikle Türklerde göze çarpıyor.

Auguste Comte

 

Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için

elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerlerinde taşıdıkları o taşları süslemiş

ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır.

Lady Mary Wortley Montagu

 

Türk'ün güzel yüzünü, kuvvetli endamını, pırıltılı kostümünü, zarif

tavırlarını, kibar gülüşünü, aslanca kükreyişini fırçayla göstermek

mümkündür. Fakat pek güç olan, Türk'ün özünü göstermektir. Bu öz,

ayışığı gibi görülür fakat gösterilemez.

Decamps (fransız ressam)

 

Türkler yaman binicidirler. Türkler hücumunda düşmanı bir yaprak gibi çevirip bozarlar.

Câhiz (Arap Bilgini)

 

Türklerin yürekleri temizdir. Onlarda batıl fikirler, basit düşünceler yoktur.

Semame İbn-i Eşreş (Arap Bilgini)

 

Türkler kahramandırlar. Dostlarına zarar vermezler. Fakat kazanç

getirirler.

 

Comenius (Çek Bilgini)

 

Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve hakikattir. Ve hiçbir haksızlık yapmadıkları halde haksızlığa uğramışlardır.

William Pitt (İngiliz Devlet Adamı)

 

Türk, Heredot'tan, Tevrat'tan çok eski yüzyılların tanıdığı bir ulustur.

Sadelik içinde görkemi, sükunet içinde ihtişamı, tahakküm kabul etmeyen bir yüreklilik, alabildiğine geniş bir fetih aşkı, sonsuz bir teşebbüs

kabiliyeti, bölgelere uymaktan çok bölgeleri kendine uydurma zevki ve alışkanlığı Türk milletinin asırlar dolduran tarihinde açıkça görülür.

(Ünlü Tarihçi) Hammer

 

Türkler kahramadırlar, dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk milleti

tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulusla el ele vermek yeryüzünde her zorluğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir.

Comenius (Çek Bilgini)

 

Türkler muhakkak ki Avrupa tarihinin ve yakın Asya tarihinin bildiği en halis efendi millettir.

Kayzerling

 

Her Türk'ün bakışında silahın ruha verdiği güveni görmek mümkündür. O

hayata ve olaylara güvenle bakmayı öğrenmiştir.

Molkte

 

Kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan Türk'ün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır.

Lord Byron

 

Türk korkmaz, korkutur. Bir şey isterse onu yapmadıkça vazgeçmez. Hangi işe el atarsa başarır.

Semame İbn-i Eşreş

 

Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü Türk'ü anlamak

için kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır. Tercüman, ışığı örten

zevksiz bir perde oluyor.

Gelland (Fransız Bilgini)

 

Türk askeri cesurdur. Anavatanını sever ve onun için gerekirse

çekinmeden canını feda eder.

Albert Einstein

 

Artık Türklerle savaşmam. Onlar çok cesur ve iyi insanlar.

Andreas Phitiades

 

Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler.

Albert Sorel

 

 

 

Türk toplumunda kişisel nitelik ve değer dışında hiçbir şeye önem verilmez.

Baron Büsbek

 

On ulusun, on yiğit adamının gücü tek bir kimsede toplansa yine bir

Türk'e bedel olmaz. Türklerin en çok konuştuğu şey savaştır, zaferdir.

Eğlenceleri

ise attır, silahtır. Türklerin doğrulukları ve namuslulukları ne kadar

övülse yeridir.

Charles Mcfarlene

 

Türk milleti ikibin yıldır profesyonel askerdir. Bütün Türklerin

mesleği

askerliktir.

Donaldson

 

Dünyanın hangi ordusuna sorarsanız sorun, Türk askerinin karşısında

düşünmenin hiç de kolay olmadığını veya olamayacağını size söyler.

Donaldson

 

Türklerle dost ol ama düşman olma.

Gianni de Michelis

 

Dünyada, Türklerden başka hiçbir ordu bu kadar süre ayakta duramaz.

Hamilton

 

Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker

yoktur.

Hamilton

 

Türkler devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf ustadır.

Ülkeleri

değil kıtaları altüst etmişler ve korkunç saldırışlar arasında

sarsılması

hiç de kolay olmayan egemenliklerini yaratmışlardır.

Tarih Türklerden çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler vardır ki uygarlık için birer süs olmaktadır.

Hammer

 

Çanakkale'de başarılı olamadık. Nasıl başarılı olurduk ki? Zira Türkler

yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret ve cesaret kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Böyle bir millet görmedim.

Sir Julien Corbet

 

Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız.

Yalnız ona iyi bir komutan gerektir.

Mulman

 

Toplumsal düzenin Türkler arasında kurmuş olduğu ilişkilerin hepsinde

temiz

yüreklilik ve iyi niyet hakimdir. Vatandaşların birbirlerine karşı

borçlu

oldukları işlemleri yapma ve yerine getirmeleri için başka ülkelerde

olduğu

gibi senetleşmeye yani yazılı belgeye ihtiyaçları yoktur. Çünkü onların

övülmeye değer hallerinden biri de verdikleri söze genellikle sadık

kalmaları ve karşılarındakini aldatmaktan, güveni suistimal etmekten

çekinmeleridir.

Monradgea D'ohsson

 

Kendi ulusuna karşı bu kadar dürüst ve cömert olan müslüman Türkler

hangi mezhebe bağlı olursa olsun aynı dürüstlüğü yabancılara karşı da yapar

ve yerine getirirler. Bu noktada müslümanla müslüman olmayan arasında

hiçbir fark gözetmezler.

Monradgea D'ohsson

 

Türk'ü anlamamak için tarihe göz yummak gerekir. Haksız saldırılar ve

adi iftiralar önünde Türk'ün vakur kalışı, kuşku yok ki

körlerin gerçeği, eşyayı anlamadıklarını düşündüklerinden ve körlere

acıdıklarındandır. Bu soylu davranış o adi iftiralara ne açık bir cevap oluyor.

Pierre Loti

 

Türk'ün ahlaki seciyesi çocukluğunda aldığı iyilik telkinleriyle değil çevrelerinde fenalık görmemek suretiyle oluşur.

Thomas Thorsten

 

"Türklerin ruhu yeniden parlayacak ve silah kullanmak için doğan bu

kahraman milletin tarihi eski ışığını bulacaktır."

Feldmareşal von Moltke -Alman Genelkurmay Başkanı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

İhanetin Adı Dersim!.. .....

 

 

Sonunda bu da oldu ve nedense ben hiç şaşırmadım!..

 

Brüksel’de, Avrupa Parlamentosu binasında düzenlenen “Dersim Soykırımı” konferansında Prof. Dr. Ronald Mönch, Dersim’de (Tunceli) yaşananların insanlık suçu olduğunu vurguladı ve şu sözleri söyledi:

 

- Atatürk ve dönemin Bakanlar Kurulu üyeleri ile üst düzey askeri yetkilileri yaşasalardı savaş suçlusu olarak yargılanmaları gerekirdi!..

 

Yani?.. Yani, 1937’de, Türkiye sınırları içinde ağaların çıkardığı isyanı bastıran Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve arkadaşları, düpedüz soykırımla suçlanmaları bir yana, sanki yabancı bir ülkenin topraklarına tecavüz ederek bu suçu işlemişçesine “savaş suçlusu” olarak da ilan edildiler!..

 

Peki, Prof. sıfatlı Mönch bu konuşmayı cehaletinden mi yaptı?.. Tabii ki hayır!.. Diğer konuşmacıların konuşmaları ve sonuç bildirgesini bu alçakça konuşmanın yanına koyduğunuzda, amaç ve hedef olanca çıplaklığı ile ortaya çıkıverdi!..

 

Aynı toplantıda Avrupa Ermeni Federasyonu Başkanı Hilda Çoboyan da bir konuşma yaptı. İşte söyledikleri:

 

- Dersim Kızılbaşlığı, paganlık, Hıristiyanlık ve Alevilik karışımıdır… Osmanlı döneminde çok sayıda Ermeni Dersim’e gelip din değiştirdi…

 

İyi mi?.. Şimdi bu konuşmayı Mönch’ün konuşmasının yanına koyun, ne çıkıyor?.

 

- Dersim Türkiye’ye ait değildir, üstelik Müslümanlıkla da ilgisi yoktur. Ermeni yoğunluğu fazladır. Öyleyse Atatürk’ün yaptığı hem soykırım hem de savaş suçudur… Şu haysiyet düşkünlüğüne bakın…

 

***

 

Konferansta Türkiye Cumhuriyeti’nin iki milletvekili ile bir belediye başkanı da vardı…

 

DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk fazla konuşmadı, yalnızca “Üstümüzden ordular geçti” dedi.. DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ise Dersim isyanında Türk askerlerinin hamile Kürt kadınlarının karınlarını deşerek cinsiyet tespiti yaptıklarını anlattı… Halis, kendi sözlerinden heyecana kapılmış olsa gerek ki, soykırım değil isyan sözcüğünü kullandı!..

 

Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil de Tunceli’deki yol yapım çalışmalarını şu sözlerle Dersim katliamına bağladı:

 

- 1930’lu yıllarda yapılan Dersim Harekâtı tekrarlanmak isteniyor!..

 

Yani başkana göre, devlet yeniden katliam yapmak için öncelikle Tunceli’nin yollarını yapıyor!..

 

- Şu hastalıklı kafaya bakın…

 

Sonra ne oldu?.. Hepsi el ele verdi, Dersim olaylarının “soykırım” olduğu bir güzel karara bağlandı ve Türkiye’nin soykırım mağdurlarına tazminat ödemesi talep edildi.

 

- Tıpkı Ermeni talepleri gibi!..

 

***

 

Gelelim Dersim meselesine…

 

Dersim bir soykırım, bir katliam mıydı?.. Hayır, Dersim, Kürt ağalarının Şeyh Seyid Rıza önderliğinde, köleliğin, ırgatlığın dolayısıyla feodal düzenin sürmesi için Cumhuriyet rejimine başkaldırdığı bir isyandı…

 

- Üstelik dış destekli hain bir isyandı!..

 

Belgesini mi soruyorsunuz, buyurun; isyanın liderinin 30 Temmuz 1937 tarihinde İngiliz Dışişleri Bakanı’na gönderdiği “Dersim Generali Seyid Rıza” imzalı mektubu okuyun:

 

- Üç milyon Kürt benim sesimden ekselanslarına sesleniyor ve hükümetinizin manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı istirham ediyor…

 

Bu mektubu 1987 yılında Londra Public Record ofisinde bizzat ben buldum ve Nokta dergisinin 28 Haziran 1987 tarihli sayısına da kapak oldu!.. İşte, Dersim toplantısının gülleri, önceden tasarlandığı apaçık ortada olan, liderinin kendisine “general” rütbesi yakıştırdığı bu ihanet isyanına “soykırım” etiketi yapıştırıyorlar!..

 

Yoksa Prof. sıfatlı Mönch, “savaş suçlusu” ilan ettiği kişinin 1930’larda Hitler rejiminden kaçan bilim adamlarına kucak açtığını bilmez mi?.. Soykırım diye yırtınan Hilda Çoboyan, Atatürk’ü hem de o yıllarda bizzat Yunanistan Başbakanı Venizelos’un “Nobel Barış ödülüne” aday gösterdiğinden habersiz olabilir mi?.. Peki, en alçakça yalanları Avrupa Parlamentosu salonlarından dünyaya haykıran Songül, Aysel, Şerafettin üçlüsü Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılında UNESCO tarafından olağanüstü bir devrimci, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı ilan edildiğini bilmeyecek kadar cahil olabilirler mi?..

 

- Yoksa insan vasıfları mı yetersiz?..

 

 

ÜMİT ZİLELİ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

7203169.jpg

Karınıza ******** edebilirsiniz!

Bu vaaz ülkeyi fena karıştırdı. Şimdi herkes imamın sözlerini tartışıyor

 

Avustralya’da 2003 yılında verdiği bir vaazda “Kadın ocakta ekmek yaparken, koca cinsel ilişki isterse, kadın ocağı bırakıp kocanın isteğine yanıt vermelidir” dediği, vaazın internette yayımlanmasıyla ortaya çıkan Müslüman din adamı Samir Ebu Hamza, Avustralya’yı karıştırdı.

 

Avustralya kanunlarıyla dalga geçen imam, 'Erkekler karılarını *********. Cinsel taleplerinizi yerine getirmezlerse ******* edebilirsiniz' dedi. Olayın ortaya çıkması üzerine Avustralya Başbakanı Kevin Rudd, Hamza'yı kınadı. İmam daha önce de Avustralyalıları 'kumar ve kadın düşkünü sarhoşlar' olarak nitelemişti.

 

Ülke gazeteleri vaaza ve tepkilere geniş yer verirken Avustralya Başbakanı Kevin Rudd, “Hiçbir şart altında cinsel şiddet kabul edilemez” diyerek Ebu Hamza’nın toplumdan özür dilemesini istedi.

 

Ebu Hamza aynı vaazında “İslami kuralların erkeklerin kadınlara son çare olarak vurma hakkı verdiğini ancak bunu yaparken yaralamaya veya kanamaya neden olmamalarını” söylemişti. Rudd, bu söze de tepki göstererek Avustralyalıların kadınlara yönelik şiddetin hiçbir formunu kabul edemeyeceğini belirtti.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dünyadakiler somurtuyor bizimkisi gülüyor!’

 

Bu söz bana ait değil..

 

Söyleyen, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu..

 

Kasdettiği kişi Maliye Bakanı Kemal Unakıtan..

 

Haberi okuyunca içimden o gülmeyecek de ben mi güleceğim dedim.. TOBB Başkanı’na göre; “enteresan bir Maliye Bakanımız var.”

 

Hakikaten enteresan!

 

Diğer ülkelerin maliye bakanları krizin altından nasıl kalkacağız diye kara kara düşünüyor.. Formül üstüne formül arıyor.. Geceleri uykuları kaçıyor..

 

Bizim bakan gülüyor..

 

Enteresan!

 

Bunca sıkıntının üstüne bir de kredi kartı krizi baş gösterecek diye dünyanın ödü patlıyor..

 

Kredi kartı borçları da geri dönmemeye başlarsa..

 

ABD’de de ..

 

Bizde de sinyaller bu yönde..

 

Onlarınki somurtuyor..

 

Bizimkisi gülüyor..

*

Nasıl gülmesin ki..

 

Oğlu, kızları ihya oldu..

 

Mısır işi yaptılar..

 

Yumurta işine girdiler..

 

Allah bereket versin, şimdi de 600 milyon dolarlık enerji santralı kuruyorlar..

 

Maliye Bakanı gülmeyecek de ben mi güleceğim..

 

Ama kriz var.. Binlerce kişi işinden oldu, üretim yarı yarıya düştü.. Mal alıp satan yok.. Şubatta krizin daha ağırlaşacağı, martta dibe vuracağımız söyleniyor.. İflasların başlayacağı..

 

Bu tablo karşısında Maliye Bakanı’nın da somurtması gerekmez mi?

 

Gerekmez!

 

Çünkü Maliye Bakanı rakamlara değil, Başbakan’a inanıyor.. Başbakan, kriz teğet geçecek dedi ya.. Maliye Bakanı’nın içi rahat..

 

Nasıl olursa teğet geçecek diye düşünüyor!

 

Neşesini bozmuyor, gülücükler saçıyor..

*

Ankara’da acayip bir şeyler oluyor.. Kavga ha çıktı ha çıkacak gibi.. Seçim olmasa birbirlerine girecekler havası var..

 

Geçen gün Sanayi Bakanı Çağlayan, Merkez Bankası Başkanı Yılmaz’ı ağır bir dille suçladı..

 

Kemal Sunal’ın İnek Şabanı’na benzetti!

 

Şaban düşer, kafasını yere vurur, farkında değildir, hâlâ güler.. Elini kafasına koyar, eli kanlanınca başlar ağlamaya..

 

Bakan, Merkez Bankası Başkanı için bu hikâyeyi anlattı..

 

Şimdi TOBB Başkanı, Maliye Bakanı için benzer bir tanımlama yapıyor..

 

Bizimkisi gülüyor diyor..

 

Herhalde daha kanı görmedi!

 

Veya bizim ailenin işleri tıkırında diye gülüp duruyordur!

 

Ya o ya bu..

 

Çünkü ortada gülünecek bir durum yok..

 

TOBB Başkanı diyor ki; “Aspirin’le tedavi dönemi geçti, artık iş ameliyatlık.”

 

İyi de ameliyatta neşteri kim vuracak?

 

Ehil bir el var mı?

*

Bütün dünya reel sektörün üzerindeki yükü hafifletmek için çaba harcıyor..

 

Ya bizde?

 

Kimse çıkıp bir şeyler talep ediyor mu? Hakkını arıyor mu?

 

Yanıtını yine TOBB Başkan’ı verdi.. Bursa’da sanayicilere seslenirken bakın ne demiş..

 

“Aranızda hakkını arayabilecek bir babayiğit var mı bilemiyorum.”

 

Hak aramaya kalkana “şu defterlere bir bakalım” diyorlarmış..

 

Yani tehdit!

*

Türkiye bu haldeyse.. Maliye Bakanı’nın elinde herkesi susturacak sopa varsa..

Adam tabii güler..

Kahkaha bile atar!

 

Mehmet TEZKAN

27.01.2009

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KAMUOYUNA DUYURULUR!....

 

İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesinin 23 Ocak 2009 tarihli kararı;

Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün açıklamasıyla;

 

"Av.Kemal Kerinçsiz'in '' Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ)'' tabirinin kullanılmasına ilişkin suç duyurusunda bulunulması talebini değerlendiren mahkeme heyeti, görülmekte olan dava açılıncaya kadar ''Ergenekon Terör Örgütü'' isimli herhangi bir örgütün olup olmadığının ilgili birimlere sorulduğu ve bulunmadığı yönünde cevap alındığına dikkate alarak, bu durumda böyle bir örgütün varlığının ancak yargılama sonucunda açığa kavuşacağı sonucuna vardı.

 

Mahkeme heyeti, böyle bir örgütün var olduğu yönündeki ifadeler yerine ''iddia olunan'' tabirinin kullanılması konusunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak Emniyet Genel Müdürlüğü resmi internet sitesi, yazılı ve görsel basın-yayın organları ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı nezdinde gerekli yasal girişimlerin yapılmasının istenmesine karar verdi. 23 Ocak 2009

 

Mahkemenin bu açıklamasına rağmen, birkaç yayın kuruluşunun dışında diğer yayın kurum ve kuruluşları, ısrarla daha adı konmamış bu iddianameye "ETÖ" Ergenekon Terör Örgütü ifadelerini kullanmaktadır. Açıkça SUÇ işlenmektedir.

 

Cumhuriyet'in temel ilkelerini aşındırmayı adet haline getiren bir kısım kurum ve kuruluşlar, daha derinlere inmek suretiyle Türk'lüğün tarih destanı, Türk'lüğün varoluş tarihini de aşındırmaya, hatta lekelemeye çalışmaktadırlar.

 

RTÜK ve Başındaki şahıslar da bu suçu işlemektedir.

Duyarlı kamuoyu ve sivil toplum örgütleri üzerine düşen görevi mutlaka yapmalıdırlar.

 

26.01.2009

Mehmet Zekâi Atamer

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

TÜRKÇE ÇEVİRİSİ (Abd li subayın Obama'ya mektubu)

 

Sayın Başkan,

 

Bu mektubu size en içten saygı, iyi dileklerimle ve daha iyi ve adaletli bir dünyaya ulaşmak adına sahip olduğum umut ile yazıyorum. Başkan olarak atandığınız 20 Ocak gününü güzel duygularla hatırlıyorum.48 yıl önce – siz doğmadan altı ay önce – ben ve West Pointen arkadaşlarım yeni yemin etmiş JFK yi selamlamak için Pennsylvania caddesindeki resmi geçite katılmıştık. West Point'ten mezun olduktan sonra, yaşadığım bu olay hayatımdaki önemli olaylardan biri olmuştu. 20 Ocak 1961 – Bir gece önce çok fazla kar yağmıştı ve ertesi sabah antartika soğuklarıyla uyanmıştık. Mükemmeldi derinlere gömülmüş kristal bir hatıra. Ne kadar gençtik ayrıca yeni genç Başkanımızla birlikte tehlikelere karşı koyacağımız içinde bir o kadar heyecanlı. Aşırı mutluluk güzel olurken aynı zamanda da tehlikelidir. Sayın Başkan. Gerçeklerin ortaya çıkması uzun zaman almadı ve zaman öylece devam ediyor.

 

9 yıldır İstanbul'da Türkiye'de yaşıyorum. Bu son yıllar içerisinde sevgili ülkemiz Amerikayı ilgilendiren bir gerçek su yüzüne çıktı. Ve ben bugün size Türkiye'deki bu durum hakkında uyarmak için bu mektubu yazıyorum.

 

Mustafa Kemal Atatürk "Dünya denemelerin yapıldığı bir alandır" diye yazmıştı. Türkiye'yi ılımlı bir islam cumhuriyeti durumuna getirmek olan ve devam eden Bush politikası ise felaketlerin alanı olmuştur. Sayın Başkan bunun düzeltilmesi açısından zaman çok kritik bir hal almıştır. Ve bunu yapmak için Türkiye hakkında daha çok bilgiye sahip olmalısınız.

 

Buna bağlı olarak mektupla birlikte iki kitap gönderiyorum. Birincisi Andrew Mango tarafından yazılmış bir biyografi ve diğeri ise Mustafa Kemal Atatürk'ün Büyük Söylevidir. Bu 36 saatlik edebi konuşma, Atatürk tarafından yazılmış ve 6 gün içerisinde Ekim 1927 tarihinde Mecliste okunmuştur. Konuşma Kurtuluş Savaşını ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu anlatmaktadır.Söylev inanılmaz, hayret verici bir dökümandır.

 

"Söylevimde bitmiş denilen bir ulusun nasıl bilime dayalı modern ve milli bir devlet kurduğunu anlattım. Bugün ulaştığımız bu sonuç yıllarca çekilmiş olan acılardan elde edilen öğretilerin ve vatanın her karışına döktüğümüz kanların meyvesidir. Bu kutsal hazineyi Türk Gençliğinin ellerine emanet ediyorum. Ey Türk Gençliği birinci vazifen Türk İstiklal ve Cumhuriyetini korumak ve kollamaktır. (Atatürk, Söylev 715)"

 

Bu kitabı okuduğunuzda Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük dehasını anlayacaksınız. Dinci aşırı islamcı güçlerin Atatürk'ün saltanatı kaldırıp, halifeliği devre dışı bıraktıktan sonra sihirli bir şekilde ortadan kaybolmadıklarını göreceksiniz. Aksine yenilikçi devrimleri başından itibaren baltalamaya çalışmışlardır. Bunu anlamanız hayati bir önem arz etmektedir. Sayın Başkan Türkiye her zaman bu geri kafalı güçlerin hedefi olmuştur. Ve şimdi bu geri kafalılar Türkiye'yi yönetmektedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerini okumanın ayrıca Mustafa Kemal Atatürk gibi büyük bir dehaya sahip olan sizin kendi önemli kaynaklarınızı ve yeteneklerinizi düzenlemenize yardımcı olacağını düşünüyorum. Karalı ve doğru bilgilendirilmiş liderlik bugün Amerika Birleşik Devletleri Başkanının ihtiyacıdır. Bunlar Atatürk'ü onun büyük kişisel dürüstlüğünün yanında tamamlayan karakteristiklerdir. Hayatı boyunca dinci teröristlere karşı savaşmış olan bu adamdan çok şeyler öğrenebileceğinizi düşünüyorum.

 

Şu anda laik, demokratik, sosyal ve hukukla yönetilen Türkiye Cumhuriyeti içeriden ve dışarıdan saldırı altındadır. Sayın Başkan, ben burada yaşıyorum, bildiklerim politikanın gereklerinden ve direk propaganda dolayısıyla arındırılmış değildir. Atatürk'ün genç bir subay iken kafasında yarattığı bu milletin ortadan kaldırılmasına uzun süreden beri devam edilmektedir. Bu gün ise bu yapılan artık apaçık ortadadır. Aşırı dinciliğin kara düşünceli gericiliği hergün daha da belirgin hale gelmektedir. Alkollü içki yasakları, politik bir sembol olan türban ile bayanların politikacılarla medyada beraber gösterilmesi, uzlaşmacı ve bastırılmış basın bunlara sadece birer örnektir.

 

Burada "liberal" olarak bilinenler dış güçlerin isteği doğrultusunda çalışmaktadır.( Örnek sizin CIA nızla bay Başkan) İktidarda bulunan dinci partinin yolsuzlukları şaşırtıcı düzeydedir ve hırsızlıktan, rüşvete ve şeçim yolsuzluğuna kadar göklere çıkmaktadır. Şu anda Ergonokon olarak bilinen düzmece uydurmaca hukuki sel dalgası karşıt sol tarafı tasfiye etmektedir. Atatürk'ün yarattıklarını dahada kirletmek için alıkoyulanlar arasına adi suçlularda eklenmektedir. Bütün bunlar demokratik Türkiyeyi nerdeyse diz çökmenin eşiğine getirmiştir. Ve Mustafa Kemal Atatürk asla diz çökmemiştir. Çocukken bile uzun eşek oynamayı eğileceği için red etmiştir.

 

O'nu hiç okumamış tanımamış Avrupa Birliği üyeleri neden Atatürk hakkında bu kadar karalama faaliyeti yapıldığına şaşırmaktadır. Atatürk zamanın entel geçinen İngiliz Mandasına girmeyi planlayan liberalleri gibi bugünün Türk liberalleri (Libboşlar) demokrasi adı altında laik Türkiye'yi ve Atatürk'ün prensiplerini yok etmeye çalışmaktadırlar. İktidar partisi dini programına bağlı kalarak, Mustafa Kemal Atatürk tarafından sağlanan vicdan özgürlüğünü her fırsatta ortadan kaldırmak için çalışmaktadırlar. Ve Amerika Birleşik Devletleri, bizim ülkemiz Sayın Başkan direkt olarak yardım etmekte ve bu güçleri desteklemektedir. Bu utanç vericidir.

 

Sayın Başkan Amerikalılar şaşılacak şekilde Türkiye'ye ve daha önemlisi Mustafa Kemal Atatürk'e karşı kayıtsız kalmaktadırlar. Bu adamı tanımadan onun ülkesi hakkında bilgi sahibi olunamaz. İlave ettiğim kitapların amacı sizin sadece ayıklanmış brifing kitaplarını, kendi tarafından hazırlanmış özetleri ve özelliklede batı basının raporlarını okuyarak Türkiye hakkında bilgi edinmenizi önlemektir.

 

Türk basınının büyük bölümü ve özellikle şu andaki Türk hükümeti tek yanlı progandanın sağlayıcılarıdır. Sayın Başkan size akacak olan ve Türkiye'nin ılımlı bir islam ülkesi olduğunu anlatan Bush saçmalığı akıl dışı, uydurulmuş ve yanlış olan bilgilerle doludur. Herhangi bir Kuran desteği olmadan yaratılan Türban sorunu olarak bilinen hastalıklı çaba – batının kullanabilmesi için dindarlığın görsel kanıtı olarak – Türkiye'de büyük, saldırgan ve sosyal bir şiizm yaratmıştır. Sayın Başkan Amerika ılımlı bir hıristiyan ülkemidir? Şunu kastediyorum, Amerikalılar görünebilir haçlar mı takmalılar? Lütfen bu anlamsız politikayı tekrar düşününüz. (Dinci yıkıcı unsurların Atatürk'ü nasıl meşgul ettiğini söylevden okuyunuz)

 

Milletimizin ilkel bir millet olmadığını sadece önyargı ve hurafelerle doldurulduğunu kanıtlamak için bütün bu önlemlerin alınması gerektiğini herkes anlayacaktır. Modern bir milletin kendisini, el falcılarına, sihirbazlara, zar atıcılarına ve dini sembol satıcılarına teslim etmesi, şeyh ,dede,seyyit, çelebi, baba ve emirler sürüsü tarafından yönetilmesine tahammül edilebilir mi? Yüzyıllar boyu milletimizi olduğundan farklı göstermiş olan kurumların ve uzantılarının yaşatılması düşünülebilir miydi? (Atatürk, Söylev 714)

 

Sayın Başkan yanlış bilgilendirmeden daha kötü olarak şu andaki din kökenli hükümetin Türk halkının çoğunluğunu temsil ettiğini iddaa eden saldırı ve gösterilerle karşılaşabilirsiniz. Sayın Başkan, sizin ve Amerika Birleşik Devletlerinin bu şekilde kandırılması çok tehlikelidir. Bu size tuhaf gelebilir, fakat ne yazık ki doğru Sayın Başkan. Şu an Türkiye'de büyük bir kötüye gidiş mevcuttur. Bu yüzden sizi Türkiye'deki durum ve olanlar hakkında bilgili olmaya davet ederken, özellikle Mustafa Kemal Atatürk'ü derinden tanımanız konusunda dikkatinizi çekiyorum. Türkiye konusunda size çevrenizdeki yanlış bilgiler veren,yağcı ve yalancı ordularına rağmen bu bilgilere kendiniz ulaşmalısınız.

 

Farklı olduğunuzu düşünürken, şu konuda sizi önceden uyarmak isterim. CIA, devlet bakanlığının ve Beyaz Sarayın en akıllı beyinlerine ulaşabilmenize rağmen Türkiye'nin önemi ve Türk milletine dair doğru bilgileri, fikirleri alamayacaksınız. Kesinlikle de şu andaki Türk hükümeti üyelerindende Türk Milletinin ruhu hakkında bu bilgileri alarak öğrenemezsiniz.

 

Modern Türk ruhunun incelikleri, özü size gönderdiğim materyallerde tek kelime ile Atatürk'te bulunmaktadır.Onun askeri, politik, sosyal, eğitime yönelik, yaratıcı başarıları, adaletli bir şekilde milletin birlikte yaşamasına yönelik faaliyetlerini göstermektedir ve bu faaliyetler dar bir anlamda düşünülmemiştir, onun dediği gibi bütün bu birlikte yaşamanın özü onun Yurtta Barış Dünyada Barış cümlesinde kendisini göstermektedir.

 

O sizinde sahip olduğunuzu düşündüğüm, Reinhold Niebuhr'un söylediği haksızlıklara karşı ruhunda olan büyük kızgınlığı önleyen inanılmaz akılcı ve nedensel bir zeka gücüne sahipti. Mustafa Kemal Atatürk bu özelliklere sahip olarak karanlığın güçlerine karşı hep üst düzeyde savaş vermiştir. Savaşarak halkını Osmanlı İmparatorluğunun yıkıntıları arasından kurtarmıştır. Bugün onun düşünceleri ve faaliyetleri Türk Milletinin var olma temellerini tanımlamaktadır. Fakat Sayın Başkan, şu an Mustafa Kemal Atatürk dışarıdan ve içeriden saldırı altındadır.

 

Bunlara rağmen, onun prensipleri hala kurduğu demokratikmillet içerisinde onmilyonlarca laik Türk'e ilham kaynağı olmaktadır.New York Times yazarı Sabrina Tavernise'nin yanlış ve kesinlikle yanlı olan inanılmaz güçlü generaller, yargıçlar topluluğu şeklindeki laik elitler tanımı aptalcadır. Milyonlarcamız – evet Sayın Başkan bende Türk vatandaşıyım – Erdoğan hükümetini destekleyen Amerikan politikasını protesto etmek için 2007 ilkbaharında caddelere döküldük. Ve durum o zamandan bu yana daha ciddi bir hal aldı. Sayın Başkan, büyük ihtimalle bu hükümet içerisinde neler olduğunu biliyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) demokrasi adı altında Türkiye'yi meydana getiren prensiplerden bir kaos ortamı oluşturmuştur. Demokrasi adına AKP genelde aşırı fakir ve eğitimsiz seçmenlerine kömür ve ufak ev aletleri şeklinde yardım adı altında rüşvet vermektedir. İktidar partisi tarafından, yüksek mahkeme çalışmalarına taarruz edilmektedir.Bu özellikle Başbakan tarafından yapılmakta ve savcılar dinci basında hedef olarak gösterilmektedir.

 

Demokrasi, sosyal adalet ve hukuksal eşitlik adına iktidar partisine karşı oldukları bilinen yüzlerce kişi Ergenekon adı verilen büyük bir yakalama operasyonu ile devre dışı bırakılmaktadır. Kesinlikle bir cadı avı, suçları belirlenmeden 18 ay boyunca hapishanede tutulan sözde askeri darbe üyeleri, bu süre geçtikten sonra yargılanmaya başlanmıştır. Yazarlar, gazeteciler, üniversite rektörleri, işçi sendikası liderleri, avukatlar, emekli kara subayları ve solcular hepsi bu utanç verici operasyonun içinde kendilerini bulmuşlardır. ( Daha önce değindiğim gibi kirlilik yaratmak adına sıradan bazı gerçek suçlular guruba katılmıştır ) Sayın Başkan eğitimli, batılı düşünen ve şu anda tutuklu olarak Türkiye'nin ve Avrupan'nın en büyük hapishanesi Silivri de bulunan kişiler adına size yazıyorum. Ayrıca bu hapishane aynı anda yargılandıkları yerde. Yani hapihanede yargılanıyorlar! Sizde bir avukat olarak kesinlikle anında bu davanın aşırı ön yargılı olduğunu anlamışsınızdır.

 

Toplu tutuklamalar genellikle iktidar partisinin kanuni veya adaletsizlikleri sebebiyle halk karşısında zor duruma düştüğü zamanlardan hemen sonra yapılmaktadır. Örnek olarak ilk dalga AKP'nin antilaik uygulamaların merkezi olarak suçlu bulunmasından sonra, ikincisi ise Almanyadaki bir yardım kuruluşu olan Deniz Feneri ile ilgili suçlamaların ortaya çıkmasından sonra olmuştur. Türkiye ve Almanya'daki Türkler tarafında organize olan Deniz Feneri yardım severlerden 41 milyon Euro toplamış ve bunun 17 milyon Eurosunu iktidar partisine yakınlığı ile bilinen medya kuruluşlarına aktarmıştır. Türk Radyo Televizyon Kurumu ve RTÜK başkanı AKP'li Zahid Akman'ı Alman mahkemeleri tarafından aktarılan paraların toplandığı kişi olarak tespit edilmiştir. Hala sigara içilmesini ve alkollü içki tüketilmesini gösteren yayınları engelleyerek sorumlu bir şekilde milletin ahlakını koruyarak koltuğunda oturmaya devam etmektedir. Alman savcı Deniz Feneri yardım örgütünün bağlantılarının Başbakanın ofisine kadar uzandığını tespit etmiştir.

 

Türkiye'nin şeriata doğru hareketi devam ediyor. Ülkenin büyük kesimi alkolden arındırılmıştır. İstanbul'da mayo reklamları yasaklanmıştır. İstanbul'un merkezindeki Atatürk Kültür Merkezi detayları bildirilmeyen sebeplerden dolayı kapatılmıştır. Takip eden zamanda devlet destekli opera bale ve senfoni orkestrası toplatılmış. Tekrar biryerde faaliyete geçirilecekleri rivayet edilmektedir. Kültürel aydınlanma uğruna, yeterince tuhaf olmasına rağmen İstanbul 2010 yılı için Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir. Buna politik laf kalabalığı denmektedir.

 

Bay Başkan, uzun süre Amerika Türk ruhunun ilkelerini, onları yeniden şekillendirerek Amerikan boyunduruğu altına almak için etkilemeye çalışmıştır. Bütün bu baskılar, etkili olarak Türk beynini bozmuş, onu Atatürk'ün düşüncelerinden uzaklaştırarak, onu cani gönülden herşeye eğilen, Amerika'nın isteklerine göre hareket eden bir aptal yapı haline sokmuştur. Bütün bunlar Türkiye'de iktidar partisinin ana görevidir. Oda işini oldukça iyi yaparak, bir zamanların Atatürk'ün gururlu milletini neredeyse diz çökecek seviyeye getirmiştir. Atatürk bir resmi devlet yemeğinde, bir garsonun dolu bir tepsiyi düşürmesi sebebiyle, yabancı konuklarına dönerek, ben milletime herşeyi yapmayı öğrettim, ama hizmet etmeyi değil demiştir. Atatürk'ün takipçileri için Amerika tarafından yaratılan hükümetler ne kadar kızdırıcı ve ortaya çıkan durum ne kadar acıklı değil mi? Şunu bir düşünün siyaset yapması yasaklanan Recep Tayyip Erdoğan hiçbir kanuni dayanağı olmamasına rağmen Bush tarafından Türk hükümetinin başkanı Beyaz Sarayda kabul edilmiştir. Ne kadar sinir bozucu değil mi? Bu yüzden emirlerin eksiksiz takipçisi Erdoğan Bush'u ziyaret ettiği her zaman yıldızı parlamıştır. Sakın yanılmayın bay Başkan, bu hükümet ne size, nede Türk halkına hizmet eder. Öylesine demokrasi adı altında sadece kendine hizmet eder.

 

Emperyalizmin bu bozucu, yıkıcı çalışmaları çok uzun zamanlardan beri devam etmektedir. Siz bunu kişisel olarak bilmektesiniz. Havai deki ve Kenya daki atalarınız, Endonezya daki gençlik yıllarınız, bütün bu yüksek kişisel tecrübe olanakları size bunu aktarmışlardır. Eminimki bütün bu tecrübeleriniz şu an Türkiye'yi etkileyen olaylar hakkında kavrayışınızı üst düzeye çıkaracaktır. Emperyalizm iç teslimiyet, bozulma ve çözülmeyi beraberinde getirmektedir.

 

Atatürk 500 yıllık Osmanlı saltanatından Türkiye'yi kurtardığında, Türk halkının hayatını yaşaması için yeni bir yol ortaya koymuştu. Bu aydınlanma ve batılılaşma yolu idi. Umuyorum ki batının nasıl kendi hastalıklı bencil amaçları için bu aydınlanma ve batılılaşma çalışmalarını sabote etmeyi cesaretlendirdiğini anlıyorsunuzdur. En önemlisi bu okuduklarınız, o farklı karşılaştırılamaz eşsiz insan hakkında daha fazla öğrenmek isteğinini ateşlemiştir.

 

Sayın Başkan, Amerika içinde ve dışında politikalarınızı "Babamdan Rüyalar" adlı kitabınızda yazdığınız gibi düzenleyeceğinize güvenim tam. Uyguladığımız politikaların yaşadığımız gerçek hayatların felsefesini yansıtması gerekmektedir. Türk halkının çoğunluğuda aynı şeyi arzulamaktadır ve Amerika Birleşik Devletleri yollarından çekilirse buna sahip olabilirler.

 

Saygılarımla.

 

James (Cem) Ryan.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tehlikeli Cehalet, Muazzam bir yazı-Alıntı

 

 

Ayın dünyadan uzaklığını bilmemek 'tehlikesiz cehalet'tir.

Bunu bilmezseniz 'tehlikesi yoktur'.

Ama önünüzdeki çukuru göremezseniz, bu 'TEHLİKELİ CEHALET' olur.

Çukura düşer ve kurtarılmayı bekleyerek debelenirsiniz.

 

Belki birisi sesinizi duyar ve sizi kurtarır.

Ama artık siz kendinizi 'onun sizi kurtardığı duygusu'ndan kurtaramazsınız.

 

Eğer o çukurdan kendi gücünüzle çıkabilirseniz özgüveniniz artar.

Bağımlılıkla bağımsızlık arasındaki fark kısaca budur.

 

Durumunuzu bilirseniz belki kendinize yardım edebilirsiniz.

Ama başkasının kolunda yürürken kendinizi bağımsız sanarsanız, işte bu

'TEHLİKELİ CEHALET'tir.

 

Bugün Türkiye'yi bağımsız sanmak, bu nedenle 'tehlikeli cehalet'tir.

 

Gönlü Arap ülkelerinde, beyni Amerika'ya ipotekli, cebi uluslararası

sermayeye çengelli bir siyasal iktidarla Türkiye bağımsız olamaz.

Atatürk Türkiye'si ile bugünkü ülkemiz arasındaki farkı görmemek,

görüp de kabul etmemek, kabul edip de Atatürk'ü eleştirmek 'TEHLİKELİ CEHALET'tir.

 

Atatürk'ün büyük hedeflerinden birisi 'bilince yönelik çağdaş eğitim' idi.

"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü o'nundur..

Bugünün siyasal iktidarı için geçerli eğitim hedefi bütünüyle değişmiştir.

Siyasal iktidarın eğitim hedefi, 'inanca yönelik sermayenin hizmetine

uyarlı insan gücü yetiştirmek'tir. Din temelli toplumun eğitim

amaçları her yolla devreye sokulmaktadır.

Bunu görmemek, görüp de kabul etmemek, kabul edip de bu durumu

'demokrasi sanmak' 'TEHLİKELİ CEHALET'tir.

 

Demokrasi, bütünüyle bir kurallar ve kurumlar politikasıdır.

Demokrasinin temeli laikliktir.

Laikliğin temeli dindar-dinsiz ayrımı yapmamaktır.

Laiklik olmazsa yurttaş eşitliği olmaz.

Yurttaş eşitliği olmazsa demokrasi olmaz.

Bunu bilip de bilmezden gelmek, bunu bilip de görmezden gelmek,

'TEHLİKELİ CEHALET'tir.

***

Neden 'TEHLİKELİ CEHALET' toplumların başına bela olur?

Çünkü, toplumların bir bölümü bu durumdan büyük çıkarlar sağlar.

Geri kalan bir bölümü de küçük çıkarlarla yetinir.

Bir bölümü, ilerde kendisinin de çıkar sağlayacağını umar, bir bölümü

durumu görür, toplumu uyarmaya çalışır, ama gücü yetmez.

İşte böyle durumlarda da felaket kapınızı çalmıştır ve gelmektedir.

***

Bu durumun en yaygın araçları kitle iletişim araçlarıdır.

Televizyon en yaygın biçimde bu doğrultuda çalışmaktadır.

En izlenen saatler 'toplumu gerçek bilgilerden uzak tutmak' amacıyla

kullanılmaktadır.

Ivır zıvır eğlencelikler, boş zevzeklikler, pırıltılı eğlencelikler

hep bu amaçla hazırlanmaktadır.

Düşünmeye alışmamış beyinler de böylece oyalanıp gitmektedir.

Düşünen beyinlerin de bu durumu önlemeye gücü yetmemektedir. .

 

'TEHLİKELİ CEHALET', farkına varmadan bu tuzağın içine düşüp eğlenmektir.

Bunu bilip de bilmezden gelen, görüp de çıkar sağlayanlar, sonra da

'işte özgürlük budur' diyenlerse toplumun asıl belalarıdır.

 

Bilmemiz gereken budur.

Görmemiz gereken budur.

Anlamamız gereken budur.

Mücadelemiz de bu olmalıdır...

 

PROF. DR. ERDAL ATABEK

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

080320091341068921238_2.jpg

Küfür gibi cevap!

********

 

Melih Gökçek'le ülkücüler karşı karşıya geldi. Ülkü Ocakları'ndan yapılan açıklama çok sertti

 

Yerel seçimler Ankara’da, AKP Büyükşehir Belediye Başkan adayı Melih Gökçek’le Ülkücüleri karşı karşıya getirdi.

 

Radikal'in haberine göre Gökçek’in “Ülkücüler beni destekliyor” sözlerine dün bir açıklamayla tepki gösteren Ülkü Ocakları şunları söyledi:

 

“Ülkücüler; Türkiye’nin her bölgesinde, siyasi arenadaki temsilcisinin MHP olduğu bilinciyle, partisinin ve teşkilatının belirlemiş olduğu adaylara sahip çıkmakta ve desteklemektedirler. Malum şahsın uzun süredir MHP yöneticilerine, MHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayına ve camiamıza yönelik saldırılarını ibretle takip etmekteyiz. Unutulmasın ki, ‘*******, kurt kurtluğunu yapar’ ve dahi herkes kendisine yakışanı yapar. Biz Ülkücüler, ‘******* karıştırmayız, karıştıranın hak ettiği cevabı ve tavrı gösteririz.”

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yıl, 1915.

Çanakkale'de kan gövdeyi götürüyor.

"Geçerim" diye saldıran emperyalistlerin insan kaybı, 200 bini aşmış...

"Geç de görelim" diyen dedelerimizin kaybı ise, 250 binin üstünde....

Mermiler havada çarpışıyor.

Cesetler toplanamayacak kadar çok...

Bu inanılmaz kıyıma rağmen, İngiliz Hükümeti durumdan memnun.

Çünkü gerçeği bilmiyor.

Çanakkale'deki İngiliz cephe komutanı, "Vaziyet gayet iyi... Bugün yarın geçeriz" raporları gönderiyor devamlı...

O sırada genç bir gazeteci var orada.

Avustralyalı.

Melbourne Age Gazetesi'nin muhabiri.

Görüyor ki, durum kel...

Hadise, hiç de İngiliz komutanın anlattığı gibi değil.

Türkler kafaya koymuş...

Kuru ekmek yiyor, bulursa üzüm hoşafı içiyor, şakır şakır ölüyor....

Ama geçirmiyor.

Avustralyalı olduğu için özellikle dikkatini çeken bir konu daha var.

İngiliz komutanlar, karargâhta klasik müzik eşliğinde viski

yudumlarken, Anzaklar patır patır gidiyor. En son iki tabur Anzak

gönderiyorlar bir bölgeye... Türklerin, iki taburu yok etmesi iki saat bile

sürmüyor.

 

Üstelik, müthiş bir sansür var.

Yazdığı haberler, İngiliz yetkililer tarafından engelleniyor.

Bakıyor ki, olacak gibi değil...

Sarılıyor kaleme, tüm gerçekleri tek tek anlattığı, 8 bin kelimeden

oluşan, "Gelibolu Mektubu"nu yazıyor.

Özeti şu:

"Çanakkale geçilemez... Hemen çekilin."

Ve bu mektubu, sansürden kurtulmak için Avustralya Başbakanı'na "elden"

ulaştırıyor.

Avustralya Başbakanı mektubu okuyor, gözlerine inanamıyor ve acilen,

yine

 

"elden", İngiltere Başbakanı'na ulaştırıyor..

İngiltere Başbakanı mektubu okuyor, Savaş Kabinesi'ni topluyor,

orada daha yüksek bir sesle okuyor...

Gizlice araştırılıyor.

Mektup doğru.

Hatta az bile yazılmış.

Cephedeki İngiliz komutanın, kendi poposunu kurtarmak için palavra

attığı anlaşılıyor.

Ve karar veriliyor.

Komutan görevden alınıyor.

Emperyalistler, Çanakkale'den çekiliyor.

Yazdığı mektupla savaşın sona ermesini sağlayan genç gazeteci,

Avustralya'da "kahraman" gibi karşılanıyor.

"Sir" ünvanı veriliyor.

E tabii kapılar açılıyor...

Savaşa "muhabir" olarak giden gazeteci, savaştan sonra "gazete sahibi" oluyor.

Yıl, 1952.

Çanakkale'de savaşın kaderini değiştiren "sir gazeteci" vefat ediyor.

Bir tane oğlu var...

O zamanlar, 21 yaşında.

Babasının gazetesinin başına geçiyor.

Çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor.

Avustralya'ya sığmıyor...

ABD'ye, Avrupa'ya el atıyor.

Bugün, 75 yaşında.

Dünya medya imparatoru.

75 televizyon kanalı...

175 gazetesi var.

TV kanallarıyla 600 milyon izleyiciye, gazeteleriyle 11 milyon

okuyucuya hitap ediyor.

Yıl, 2006...

Çanakkale'nin "dövüşerek" geçilemeyeceğini ilk anlayan "sir gazeteci" nin oğlu, Çanakkale'nin nasıl geçileceğini gösterdi...

EFT'yle.

Bastı parayı, TGRT'yi aldı.

İsmi, Rupert Murdoch.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

 

Kayseri’de Garnizon Komutanlığı, askeri personelin gitmesinde sakınca bulunan otel, lokanta ve eğlence yerlerini Emniyet Müdürlüğü’nden soruyor. Emniyet Müdürlüğü de bir liste gönderiyor.

 

Bu arada, TSK üzerinde çalışan bir örgüt, elde ettiği bir astsubay vasıtasıyla, Kayseri Garnizon Komutanlığı’nın personele yayımladığı emirden Emniyet Müdürlüğü ifadesini çıkararak sahte bir emir sureti düzenliyor ve basına veriyor. Emirde adı geçen işyeri sahipleri, “Komutan da yasakladığı otele gitti” gibi haberlerle Garnizon Komutanı aleyhine kışkırtılıyor. Garnizon Komutanlığı da bunun üzerine sahte evrak düzenleyen kişiyi ve yardım edenleri, askeri mahkemeye veriyor. Bu da örgüte hizmet eden gazetelerde “hipnozla işkence” diye duyuruluyor!

 

Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, haftalık bilgilendirme toplantısında, “Emirdeki adreslerin Emniyet’ten elde edildiği hususu yazıdan çıkarılmış, halk garnizon komutanı aleyhine kışkırtılarak, TSK’nın itibarı zedelenmek istenmiştir” dedi ama olay bir açıklama ile geçiştirilecek türden değil.

 

***

 

Burada önemli olan husus, TSK’nın sadece üst kadroları değil, tek ere varıncaya kadar bütün kadroları hakkında fişleme çalışması yapan bir örgütün varlığıdır.

 

Kayseri’de ortaya çıkan olay sadece bir örnektir. Aynı yapılanma ve fişleme çalışmasının bütün yurtta yapıldığı anlaşılıyor.

TSK’nın itibarını korumak TSK’ya düşer, bu, herkesten önce Genelkurmay Başkanlığı’nın işidir. Şu seçim döneminde, olayın fazla dallanıp budaklanması istenmemiş olabilir ama olay çok önemlidir.

Meselenin bütün toplumu ilgilendiren yönüne bakalım:

 

Bir sivil örgütlenme kuruluyor ve askerleri fişlediği yetmezmiş gibi bazılarını eğitimden geçirerek TSK aleyhine kullanabiliyor!

 

Demek ki bu örgüt, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi dünyanın en güçlü ordularından birini karşısına alma cüretine sahip!

Hadi Türk Silahlı Kuvvetleri, dünyanın en eski ordusu ve gelenekleri var, adı üzerinde ordu, kendisini her türlü iç ve dış saldırıdan veya istihbarat faaliyetinden koruyabilir; peki ama benzer saldırılardan sivil vatandaşı kim koruyacak?

Devletin, vatandaşını bu tür örgütlerin tasallutundan koruyacak bir önlemi var mı?

 

***

 

Devlet, böyle bir önlem almamakta, kanserojen hücrelerin metastas yapması gibi virüsün kendi vücuduna yayılmasını seyretmektedir.

 

Kanser mikrobunun TSK’ya da girmiş, meselâ GATA’da yapılanmış olduğuna dair bilgiler geliyor! Kimse bu bilgiyi reddedemiyor!

 

Devletin diğer organlarını ise kanser tamamen kuşatmıştır! Bazı organları, küçük müdahalelerle kurtarmak mümkünse de bir kısmı tamamen iflas etmiş durumdadır.

Devletin içinde ikinci bir devlet oluşmuş durumdadır ve devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ilkesi karşısında en büyük tehdit işte bu tablodur.

 

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, görevi teslim alırken yaptığı konuşmada, “Ulus devlet, tartışmaya açılabilecek bir yapı değildir. Bu yapıyı zayıflatmaya çalışmak ve tartışmak Türkiye’nin ulus bütünlüğünü istememek demektir. Etnik olarak anayasal düzeyde yeni haklar verilemez. Laiklik ilkesinin demokrasiyle çeliştiğini söylemek dayanaksızdır. Bazı cemaatler sosyal hayatı yönlendirmeye çalışıyor” demişti.

Bugün görüyoruz ki Başbuğ’un işaret ettiği unsurlar, artık, sadece sosyal hayatı değil, doğrudan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yönlendirmeye çabalıyor!

 

TSK, seçimden sonra, elindeki bilgileri kamuoyu ile paylaşmalı ve halkı bilgilendirmelidir.

 

Arslan BULUT

 

Not: yeryüzünde kendi ordusuyla bunca kavga eden ve bunca kin besleyen başka bir millet var mıdır?

Öyle hale geldikki, TSK kötü, pkk iyi der oldular da vatandaşın dili tutuldu bunlara!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Oray Eğin:

 

Kılıçdaroğlu'nun cami stratejisi

 

Diyorlar ki 'Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'u alması için çok ciddi bir yolsuzluk dosyası açıklaması lazım.' Efendisi ne derse onu çizen karikatürist her gün o küçücük köşeden Kılıçdaroğlu'na yükleniyor. Geçenlerde çizdiği bir karikatürde Kılıçdaroğlu'yla özdeşleşen o çok ciddi yolsuzluk dosyalarını küçümsüyordu, onları sobaya atılacak 'yakıt' olarak gösteriyordu.

 

Çok zavallı bir espri tabii ki. Ama düşünmeden de edemiyorum, AKP seçmeni arasında, özellikle Kadir Topbaş'a gözü kapalı oy verecek varoşlarda, bu yolsuzluklar yeteri kadar yankı bulur mu acaba?

Zira, kent kültürüne sonradan kendilerini dahil eden bu gecekondu kültürü sayesinde türlü kurnazlık, mikro yolsuzluk, adam kollama, gasp ve rant işleri artık kanıksanmaya başlanmadı mı?

Bu varoşlar kendilerine benzer şekilde türlü fesat işler yapan adamı kınar mı yoksa onunla özdeşleşip onu sahiplenir mi?

1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan'ın seçilmesinde çok etkili bir televizyon yayını hatırlıyorum.

 

Show Haber her akşam İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylarını canlı yayına alıyordu. Kamuoyunda genel intiba şuydu: Yarışın İlhan Kesici ve Zülfü Livaneli arasında geçeceği tahmin ediliyordu, Bedrettin Dalan'ın da aradan sıyrılma ihtimali olduğu konuşuluyordu.

 

Hiç kimsenin o zamanlar adını bilmediği Refah Partisi adayı Recep Tayyip Erdoğan da doğal olarak bir akşam yayına alınmıştı.

 

'Her şeyi soran sert gazeteci' imajı, 'her şeyi bilen' havalarında r-özürlü gazeteci Pınar Türenç adayları sorguluyordu. Eline bir dosya geçmiş, Erdoğan'ın gecekonduda oturduğunu yakalamış, aklınca buradan vuracak ve üzerine gidecek.

Recep Tayyip Erdoğan orada ilk çıkışını yaptı: 'Evet gecekonduda oturuyorum' dedi.

 

Gazetecinin öngörüsüzü böyledir işte: İstanbul'da onu seçtirecek kitlenin çoğunluğunun gecekonduda yaşadığını tahmin etmemiş, kendi kısıtlı çevresinde birkaç Beyaz Türk arkadaşının değer yargılarına göre üzerine gitmişti Erdoğan'ın.

 

Bana kalırsa 94'teki seçimler de o gece orada sonuçlanmıştı.

 

Şimdi benzer bir durum Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklayacağı muhtemel yolsuzluk dosyalarıyla ilgili yaşanabilir mi?

Kılıçdaroğlu öyle bir şey bulmalı ki, bulduğu yolsuzluk sadece varoşlar arasında infial yaratmalı.

Diyelim ki Topbaş yakınlarına vermiş bir ihaleyi; varoş etkilenmez ki bundan. Çünkü oralarda zaten norm bu. Böylesi küçük yolsuzluklar kabul görür, kanıksanır.

 

Orta sınıf ahlakına göre ayıptır bu ancak; yoksa gecekondu bölgelerinde komşunun malına göz dikmeyi, başkasının arazini gasp etmeyi, akrabalarını bir yerlere yerleştirmeyi kültür haline getirmiştir.

 

Kemal Kılıçdaroğlu'nun Topbaş'la ilgili bulacağı belgenin tek hedefi olmalı: O belgede Topbaş'ın varoşların canını yaktığı ispat edilmeli. Her ne olursa artık. Ama hedefi kentlilerin değer yargıları ve ahlak anlayışını yansıtmamalı.

Bu açıdan olumlu bir ilk adım 'Cami alanlarının Topbaş tarafından başka amaçlarla kullanıldığı' iddiasıdır.

Bebek, Nişantaşı, Suadiye, Cihangir'de yaşayan İstanbullular için pek bir şey ifade etmeyebilir bu. Hatta buralarda oturanlar kentteki cami fazlalığından bile yakınıyordur büyük ihtimalle.

 

Ama varoş, o gecekondu mahallelerinde yaşayanlar için ciddi bir meseledir bu: Kadir Topbaş camilerimize göz dikti! Nasıl etkili bir slogan değil mi...

 

Kılıçdaroğlu ilk olarak bunu gündeme taşıyrak doğru yapmıştır. Öyle görünüyor ki CHP'nin adayı nerelere nokta atışı yapacağını saptadı. Önceki seçimlerde düşülen yanılgıya düşmeyecek.

 

Beyaz Türkler istedikleri kadar onu beğenmesin, Kılıçdaroğlu kendisini gecekondulara beğendirirse bu iş bitmiş demektir.

Topbaş-Erdoğan'ın karşısında sandıklarından daha dişli bir rakip var bu sefer.

 

Kadir Topbaş'tan neden nefret ediyorum?

 

1. İstiklal Caddesi'ndeki granit skandalını, caddenin kazılıp kazılıp mahvedilmesini unutmayacağım için...

 

2. Kentin elini attığı bütün modern bölgelerini mahvettiği, oradaki düzeni bozduğu için...

 

3. İstanbul altyapısının bunu kaldırıp kaldırmayacağını bile hesaplamadan, Araplar'a gökdelen yapmak için arazi sattığı, sonra bu işi de yüzüne gözüne bulaştırdığı için...

 

4. Sokak planlamalarında ilk ve en önemli kriterinin 'Saray Muhallebicileri şubelerinin olduğu yerlere özel muamele' yapmak olduğu için...

 

5. İstanbul hızla gelişmiş raylı sistem beklerken, mevcut şeritleri daraltarak kendince dahiyane ama aslında acıklı bir zavallı çözüm olan Metrobüs'ü getirdiği için...

 

6. Yazın metroda havalandırma çalışmadığı ve feci bir insan kokusu olduğu için...

 

7. Tam beş yıldır yaz kış demeden İstanbul'un her noktasını kazdırdığı, ara yolların bile kapandığı, bir yerden bir yere gitmenin artık tamamen imkansız olduğu ve de hiç düzelmeyeceği için...

 

8. İstanbul'un dünya şehri olduğunu kavrayamadığı, bu şehre tek bir estetik operasyon ya da bir makyaj bile yapamadığı için...

 

9. Vizyonu ve hizmet alanı sadece oy deposu varoşlar olduğu için...

 

10. Kendi muhallebicilerine alaturka tuvalet koyduran kültürünü bütün şehre yansıtmaya çalıştığı için...

 

11. Bir mimar olmasına rağmen herhangi bir mimari estetikten yoksun olduğu için...

 

12. Gündüzleri bir uçak camından, bir gökdelen katından, bir tepeden İstanbul'a baktığımız zaman gördüğümüz manzara giderek çirkinleştiği için...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

 

Tanrı, kefaret ve ölüm...

 

 

Ben bir agnostiğim; bana göre tanrı olabilir de olmayabilir de... Kıymetlilerimi bu hayattan seçmeye özen gösteririm. Ancak bazen kaçar ağzımdan, birine “lanet” diyeceksem, sevincimi ya da belirsizliğimi ifade edeceksem... “Tanrı korusun” derim alışkanlıkla ya da “tanrı bilir”...

 

Tanrı neleri, nereye kadar bilir?

 

Ya da bildiklerini söylemekte neden bu kadar gecikir?

 

İmalarda bulunacaksa, bir meselle durumu anlatacaksa, sezgilerimizin bizi kemirmesine neden izin verir?

Tanrının nadir konuştuğu bir an'ın tanığıyız şimdi... O nedenle her söz çok kıymetli, her düşünce önemli...

 

***

 

Annem kendisine layık olmadığımızı düşündüğü zamanlarda-ki hep çocukluğumuza tekabül eder bu arsız zamanlar- (komşu çocuğu dövmek, başkasının bahçesinden elma çalmak, söz dinlememek, eve geç gelmek, sigara içmek, yemek seçmek, elleri yıkamamak ve sürekli elbise kirletmek) derin bir ahh çekip, “sizin yerinize taş doğursaydım” der.

Bir anne can yerine taş doğurmayı en çok ne zaman ister? Çocuğu zalimse, haksızsa, katilse, hırsızsa ve anne, eğer bunlara kulağını gözünü kapamayıp, mutsuzluk yaşıyorsa, utanır çocuğundan ve onun insanlığından. O zaman derin bir ahh'la koyverir içindeki gerçek düşünceyi:

 

Seni doğuracağıma taş doğursaydım!”

 

Muhsin Yazıcıoğlu da bir evlat, baba, eş, kardeş.

 

Annesi yakarıyor, “allah rızası için bulun” diyor, karların arasında, dağların ortasında belki de yaşamında ilk kez bu kadar ıssız kalan oğlu için: “Bulun yavrumu!”

 

Bir ananın kalbinin kuyusunu başka kuyulara özdeş tutmak olur mu hiç? Bir katil de olsa yavrusu, bir cellat ve başka bir şey, ama illa ki zarar vermiş, başka anaları ağlatmış, anaların gözleri önünde yavrularını dağlamış... Kötü bir şey olsun ister mi cananına, canına bir ana?

 

Zihnimi zorlayan kareler uzun yıllardır bir şeylerle kolkola yürüyor bende. Yazıcıoğlu dendiğinde Maraş, Çorum, Sivas geliyor aklıma.. Artık bu ilerlemiş teknoloji, gerilemiş insanlık çağında biraz daha farklı olmak adına, “koyver gitsin içindeki uçurum halleri” diyemiyorum ben de. En zararlı sözcükleri kendime saklıyor, düşmana bile iyisini diliyorum. Sesli olarak dillendirsem de nefretimi, sesimdeki hırçın halleri, işte bir ana ortaya çıkıp, belirsizliğin yumağına dolanmaktan korkan haliyle “bulun yavrumu” diyor karşısındaki yılgın ahaliye...

 

87 yaşında bir anne. 9 ay 10 gün karnında taşıdığı, ilk konuşmasını, ilk adımlarını, ilk gülümsemelerini topladığı oğlunun akibetine gözyaşı döküyor. Yaşarsa ne mutlu ama yarın biri karşısına geçip, “ana oğlun öldü!” derse? “Ana oğlun çok adam öldürdü” ile ne kadar akraba bu haber? İkisi de bir ananın kalbinde ne kadar eşdeğer?

 

Maraş katliamında 114 kişi öldürüldü.

 

Çorum'da 60'ı aşkın...

 

Sivas'ta 35...

 

Bunlar toplu halde olanlar, bir de 12 Eylül dönemi var ki, saymaya parmak yetmez...

 

Anlatırlardı, dinlerdik: Maraş katliamında, hamile kadınların karınları yarılarak çıkarılmıştı bebekleri .. Karnında taşıdığı bebeğini nasıl bir hayata getireceğini göremeden, cenini ile birlikte taşınmıştı sokak ortalarına kadınlar. Üstlerine basılıp geçilmiş, doğranmıştı bedenleri. Bu insanlıkdışı manzaranın müsebbibi olan adamın annesi, analık acısı çekiyor şimdi. Nasıl da yanıyordur içi, nasıl da sızlıyordur kalbi...55 yaşında dahi olsa “bebeğim” diye sevebildiği oğluna son kez sarılmak için belli ki, gözleri yolda, kulağı gelecek bir haberde nasıl da bekliyordur müjdeyi...

 

Tanrı anayı cennetinin ecesi saymış ayetlerinde bile.

 

Nasıl olur da bir anayı süngületirken ceniniyle, diğerini bu kadar kıymetli kılar nazar-ı kubbesinde?

 

Hayat karşılığı olmayan tek varlıktır neticede...

 

87 yaşındaki Fidan Yazıcıoğlu, oğlunu bu memleketin en “baba” kahramanı olarak biliyordur elbette. 7.5 yıl hapis yatmıştır; üşümüştür kodesin beton zemininde. Olmayan pencereden görmediği gökyüzüne bakıp şiirler de yazmış, hayata olan sevdasına “aşk” demiştir bir de.

 

Tüm seslerin kesilmesi ürkütür ya insan olanın içini...

 

87 yaşındaki Fidan Yazıcıoğlu, 1978 Maraş'ında, 1980'in Çorum'unda, 1993'ün Sivas'ında, akla ziyan ölümlerin, yangınların ortasında nefessiz kalanların analarının çığlığını duyabilmiş midir kadın yanıyla?

 

“Oğlum Muhsin, niye öldü bu insanlar?” diyebilmiş midir mesela? “kim kıydı bu canlara?” ya da...

“İnsanları kuyulara gömüp öldürmüşler oğlum, kim bu tanrı yolundan şaşmışlar?”

 

Oğlu için “caiz” olan, annesi için “günah” mı sayıldı, yoksa dinen icap eden neyse o mu yaşandı?

 

Analık zor iş... Ama işte diyoruz; “yanlış hayat doğru yaşanmaz” bir kere bile. Söndürdüğü ocak sayısı, aldığı ahların toplamı dağ başında, kar altında, tüm seslerden uzak düşürür adamı. O anda tanrısına yakarıp, “şimdi titriyorum ve kendime dönüyorum. Yaptıklarımın kefaretini bu kadar ağrılı ödüyorum. Sen kabul ediyor musun?” diyebilse bir de...

Yanlış hayatı doğru yaşayamayız o nedenle daha yolun başındayken doğru hayatın nerede olduğunu bulmak zorundayız.

Yoksa tüm seslerin kesildiği dağların ortasında, karların arasında kefaretimizi nasıl ödeyeceğimiz anımsatılır bize. Veremeyeceğimiz hesapların ortasında kalırız... Kalırız ve ana duası dahi yetmez bu kefaretin yükünü indirmeye...

 

Güler Yıldız

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Amerikalı sosyalizme meylediyor

11/04/2009

 

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aTy...rticleID=930687

 

Saygın araştırma kuruluşu Rasmussen Reports'un son anketi 32 milyon kişinin gıda kuponlarıyla yaşadığı Amerika'da gençlerin artık 'sosyalizm kapitalizmden daha iyidir' diye düşünmeye başladığını ortaya koydu. Soğuk Savaş'ı yaşamış eski kuşak ise serbest girişimci

 

WASHINGTON -

 

Küresel kriz nedeniyle ABD’de hayatları gıda kuponuna bağlı insan sayısı 32 milyonu aşarken Amerikan rüyasında kapitalizm giderek kayboluyor.

Amerikan kamuoyu araştırma şirketi Rasmussen Reports’un son anketi, Amerikalılar arasında sosyalizme umut bağlayanların oranının şaşırtıcı boyutlara ulaştığını ortaya koydu. Ankete göre ‘kapitalizm sosyalizmden daha iyidir’ diyenlerin oranı yüzde 53 olarak tespit edilirken, yüzde 20’lik kesim ise tam tersini düşünüyor.

 

 

Yüzde 37’ye yüzde 33

 

Yüzde 27’lik oran tercih yapmakta zorlanırken sosyalizme inananların oranı gençler arasında neredeyse ikiye katlanıyor. 30 yaşın altındakilerin yüzde 37’si kapitalizmi tercih ederken, yüzde 33 sosyalizmden yana. Gençlerin yüzde 30’u da kararsız.

 

Hür teşebbüsten yana meyleden 30-40 yaş arasındakilerin yüzde 49’u ‘kapitalizm’ derken yüzde 26’sı sosyalizmin en iyisi olduğu fikrinde.

 

Soğuk Savaşı yaşamış 40 yaşın üzerindekiler ise kapitalizme güçlü şekilde inanıyor. Bu yaş grubunda sosyalizme prim verenlerin oranı yüzde 13.

 

 

Eğilimler Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında da ciddi fark gösteriyor. Cumhuriyetçilerin %91'i’i kapitalizmden yana tercih yaparken Demokratların yüzde 39’u kapitalizme, yüzde 30’u sosyalizme inanıyor. Kendini iki partiye bağlı hissetmeyenler arasında yüzde 48’lik kesim kapitalizmi, yüzde 21’lik kesim sosyalizmi istiyor.

 

 

Aralıkta yapılan ankette Amerikalıların yüzde 70’i serbet piyasa ekonomisine inanırken yüzde 15’i hükümetin ekenomiye müdahalesini istiyordu. Aynı ankette Amerikalıların üçte ikisi hükümet ile büyük şirketlerin müşteri ve yatırımcılara zarar verecek şekilde birlikte çalıştığı fikrindeydi. (Dış Haberler)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İşte Erol Manisalı'nın gözaltına alınmasına sebep olduğu düşünülen yazısı

 

Cumhuriyet Haber Portalı

 

İstanbul- Batı, Atatürk’ü Yargılıyor...

 

— Yargılanan Türkiye Cumhuriyeti, devrimlerimiz…

 

— Yargılanan bağımsızlığımız, özgürlüğümüz…

 

— Lozan yargılanıyor, emperyalizme karşı kazandığımız savaş yargılanıyor…

 

— Halkımız, ulusumuz yargılanıyor sömürgeciler tarafından…

 

— Kimliğimiz, değerlerimiz ve varlığımız yargılanıyor…

 

— Kurtuluşumuz ve onun önderi Mustafa Kemal Atatürk yargılanıyor sömürgeciler ve onların maşaları tarafından…

 

En büyük suçlu Atatürk; çürümüş, emperyalizmin arka bahçesi ve oyuncağı olmuş, fiilen işgal edilmiş Osmanlı’dan, bağımsız bir ulus ve Cumhuriyet yaratmış, Avrupalı müstevlilere karşı.

 

Ezilen ve sömürülen dünyada bağımsızlığın simgesi olmuş bir Türkiye; hem de dünyanın en sorunlu bölgesinde. Hindistan’ın İngiltere’ye başkaldırmasında, Afrika ülkelerinin Avrupa’ya karşı savaşında; dün Castro’nun, bugün Chavez’in Amerika’ya meydan okuyan duruşunda örnek olmuş Mustafa Kemal Atatürk.

 

Sömürgeciler onu hiç sevmediler ve sevmiyorlar. Bundan dolayı Atatürk’ü yargılıyorlar, yermek istiyorlar. Yeniden o kaosa, Sevr’i kabul ettirdikleri Osmanlı’ya dönmek istiyorlar.

 

— Çağdaş değerler, çağdaş hukuk düzeni ve toplumsal haklar yerine siyasal İslamın egemen olduğu bir cemaat düzensizliği istiyorlar bu coğrafyada.

 

— Cemaatin başına bir kukla yerleştirip, onu yönetmek niyetindeler…

 

Obama’nın hafızası...

 

— Obama Afrikalı dedelerini hatırlıyor mu?

 

— Amerika’nın pamuk tarlalarına taşınamayan Afrikalıların bugün sömürgeciler tarafından ne hale getirildiklerini, “Sudan’a yeni askeri operasyonlar planlarken” hiç mi hatırlamıyor?

 

— Amerika’nın Irak, Lübnan ve Afganistan’ı kan gölüne çevirdiğini göremiyor mu?

 

Görememiş ki Türkiye’ye ve Irak’a gelişinde, “izlenen politikanın devamını” istiyor.

 

Afganistan’da kendisi için “savaşacak Türk askeri” istiyor. Amerika yenilmiş, “gel benim yerime sen savaş” diyor, kendi emperyalizmine alet ediyor…

 

Amerika için Kore’ye, Somali’ye, Yugoslavya’ya, Afganistan’a, Lübnan’a asker gönderdik. Dün Kurtuluş Savaşı’nda Batı’nın bize yaptıklarını bugün sömürgeciler tekrarlarken, neden onlara yardım ediyoruz? Bindiğimiz dalı neden kesiyoruz?

 

Dün İngilizin Çanakkale’ye getirdiği Afrikalı ve Asyalıların durumuna düşmedik mi? Türk halkı bizim, “Amerikalıların Gurka’ları olmamızı istemiyor”. İngilizlerin getirdiği Gurka’ları 1915’te Çanakkale’de gördük, 1974’te Kıbrıs’ta gördük. Şimdi bizi “Gurkalaştırmak” istiyorlar.

 

Obama’nın Anıtkabir’i ziyareti ve yazdığı sözcükler yalnızca, Batı’nın Cumhuriyet’i ve Atatürk’ü yargılamakta oluşunu gizlemekten başka hiçbir anlam taşımaz. Bugün yaşamakta olduğumuz inanılmaz olayların arkasında kimlerin olduğu artık apaçık biliniyor. Televizyonları açın, gazetelere bakın, görürsünüz…

 

— Afganistan’da, Lübnan’da, Irak’ta, Gürcistan’da yeni Gurka’lara ihtiyaçları var. Soros söylemedi mi?Emperyalistlere göre “Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü bizim insanımız, askerimizmiş”!..

 

— Soros bir simge, Batı penceresinden Türkiye’nin görünümü; Türkiye’nin ayakta kalması ve onlar tarafından yıkılmaması için insanını, askerini emperyalizmin çıkarları için kullandırması gerekiyormuş. En iyi Türk yöneticimiz onların Cola şirketinin başına getirilecek; en iyi doktorlarımız onların sağlık kurumlarında görev alacak; en iyi askerlerimiz onların Asya’daki, Afrika’daki ve Ortadoğu’daki çıkarlarını koruyacak.

 

— Batı Türkiye’yi ancak bu koşulla kabullenir, bu koşulla yanında tutar, diyorlar.

 

Obama geldi, bir öpücük kondurdu. Bush gibi “sırtımıza vurmadı”.

 

Ermenistan’da, Kürdistan’da, Afganistan’da sizden hizmet bekliyoruz dedi. Mustafa Kemal bütün bu taleplere hayır dediği için sevilmedi, sevilmiyor.

 

Emperyalizm Mustafa Kemal’i, Cumhuriyet’i, bağımsızlığımızı, kurtuluşumuzu yargılıyor. Türkiye’de toplumsal hakların geliştirildiği gerçek ve katılımcı bir demokrasi istenmiyor. Sevr’i ve Osmanlı’yı işbirlikçileriyle birlikte, geri getirmek istiyorlar.

 

Reagan, baba Bush, Clinton, oğul Bush ve Obama Türkiye’ye bu gözle bakıyorlar. Amerika’daki ve Türkiye’deki danışmanları iyi hizmet vermişler.

 

Ama güneş balçıkla sıvanmaz ki; siyah Obama bile karartamaz, ortada apaçık duran gerçekleri...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk’ü yargılamak

Oktay Ekşi

 

 

TESADÜF bu kadar olur... Evde birikmiş bazı belge ve dosyaları Basın Konseyi’ne göndermek amacıyla dolapları, kutuları karıştırırken Süddeutsche Zeitung gazetesinin o tarihte Türkiye muhabiri olan Wolfgang Koydl’ın Kemalizm aleyhindeki bir yazısı elimize geçti. Yazının bize fakslandığı tarih 13 Nisan 1999 imiş.

 

O yazıya aşağıda değineceğiz.

 

Dün bir başka 13 Nisan’ın, yani 31 Mart 1909 tarihli İrtica Ayaklanması’nın 100’üncü yıldönümüydü.

 

Ve bugünün "31 Mart"çılarına karşı Atatürk ilkelerini savunan "Kemalist"lerin Türk polisi tarafından evlerinden, işyerlerinden alınıp İstanbul’a götürüldüğü, evlerine baskın yapılıp neleri var neleri yok arandığı gün de takvimler 13 Nisan 2009’u gösteriyordu.

 

Bu sütunu izleyenler bilirler:

 

"Bir soruşturma" devam ederken, o konuda yazılmış tek satırımız yoktur.

 

Ama dün, dördü üniversite rektörlüğü yapmış, kalanlardan önemli bir kısmı profesör unvanıyla üniversitelerde ders veren, hepsinin ortak özelliği "Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin temel değerlerine bağlılık" olan tanınmış aydınların evlerinin, işyerlerinin "uyuşturucu imalathanesi basar gibi" basılması itiraf edelim ki içimizde "isyan" duygusu yarattı.

 

Adaletin soracağı hesaba kimse karışmaz. Ama adaletin de "hukuk devleti" kuralları içinde görev yapması beklenir.

 

Peki Ergenekon diye bilinen bu soruşturma sürecinin "hukuk devleti" ilkelerine bağlı kalınarak sürdürüldüğü söylenebilir mi?

 

Söyleyenlere Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun 22-23 Ocak ve 11 Şubat 2009 tarihli Cumhuriyet’lerde çıkan makalelerini bulup okumalarını tavsiye ederiz.

 

O nedenle bu soruşturmanın artık "hukuk" sürecinin dışına çıktığına inanıyoruz.

 

Ve işte o noktada, Süddeutsche Zeitung gazetesi muhabiri Wolfgang Koydl’ın 19 Ocak 1998 tarihli yorum-haberinde dedikleri geliyor akla. Biliyorsunuz Batılı dostlarımızı(!) en çok "Kemalizm" rahatsız eder. Çünkü "Kemalizm" bu ülkedeki "ulus-devlet"in mimarıdır. Atatürk devrimlerinin dayanağıdır. O da, "uysal" bir Türkiye isteyenlerin ikide bir karşısına çıkar. Wolfgang Koydl onlara sözcülük yaparak "Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Şah’ın İran’ı, en az Türklerin Kemalist modelleri kadar dayanaklı görünüyorlardı. Ancak hepsi de dinsel veya etnik çekişmeler yüzünden yıkıldılar. (...) Lenin’in devleti 73 yaşındaydı, Yugoslavya 74 ve Atatürk’ün Cumhuriyeti, bu kritik yıl, 75 yaşına ulaştı" diyordu. Koydl’a göre "Türkiye her şeyden önce, her toplumsal ve politik gelişimini engelleyen taşlaşmış Kemalizm’i kırmalı" idi.

 

Avrupa Parlamentosu’nun Liberal Demokrat (İngiliz) milletvekili Andrew Duff, Eylül 2005’te: "Türkiye, (...) klasik milliyetçi Kemalizm’le mücadele etmelidir. Devletin gücü azaltılmalıdır. Kemalizm reforme edilmeli ve bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarının duvarlarından indirilmelidir. Türkiye, artık Kemalizm’de değişme gereğiyle yüzleşmeli. Sadece yasalar, anayasa değil, Kemalizm kültürü ve felsefesi de değişmeli" diyordu.

 

Müjdeler olsun, çünkü artık sanıkları değil, Atatürk’ü yargılıyoruz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Özdemir İNCE

 

BÖYLE bir yaziyi benim yazmak zorunda kalisim ilahiyatcilar, din bilginleri acisindan utanc verici. Aptal yerine konulmaktan hoslanmadigim, ayrica merakli biri oldugum icin isin aslini arastirdim. Sansim yaver gitti, birkac okurum gereksinim duydugum bazi bilgileri ulastirdilar bana.

 

Nûr Suresi 31. Ayet'in bircok cevirisini, Fransizca, İngilizce ve Almanca cevirilerini karsilastirdim. Bu karsilastirmanin sonucunda 31. Ayet'in Türkce cevirisinin aslina uygun yapilmadigi sonucuna vardim. Bu sonuca varmamda, Paris üniversitelerinin birinde Arap Edebiyati ve Kültür Tarihi ögreten bir sair ve filozof, Tunuslu arkadasimin büyük yardimlari oldu. Arkadasim, bu ayetin cok önemli üc sözcügünün kesin anlamlarini arastirarak bana bilgi verdi. Buna göre, Nûr Suresi 31. Ayet'te üc önemli sözcügün Türkce anlamini yaziyorum:

 

Farj (tekil); Furuj (cogul): (Sözlük adiyla): Erkek ve kadin cinsel organi.

 

Jayb (tekil); Juyub (cogul : (Sözlük adiyla): Meme, gögüs.

 

Himar (tekil), Humur (Cogul): İslam öncesi dönemde Araplarin giydigi giysinin bir parcasi (dokuma, bez parcasi). (Basörtüsü ile kesinlikle iliskisi yok.)

 

MEMELERİ ÖRTSÜNLER

 

Buna göre daha önce de yazmis oldugum gibi Nûr Suresi 31. Ayet'i söyle cevirmek gerekiyor:

 

"Söyle inanan kadinlara: Harama bakmaktan sakinsinlar ve cinsel organlarini saklasinlar? Örtülerini gögüsleri (memeleri) üzerine vursunlar?"

 

Bir okurumun yazdigina göre, söz konusu ayetin örtmekle ilgili bölümünün Arapcasi söyle:

 

"Vel yadribne bihumûrihinne alá juyubihinne" (en dogrusu ki örtülerini gögüsleri (memeleri) üzerine vursunlar).

 

HİMARI CİZDİRİN

 

Tunuslu filozof ve sair arkadasimin belirttigi gibi örtünün (himarin) basörtüsü ile herhangi bir iliskisi yok, giysinin bir parcasi. Araplarin Müslüman olmadan önce giydikleri giysinin nasil oldugunu, bu giysilerin parcasi olan "himar"in nasil bir sey oldugunu bilmiyorum. Bilmek zorunda da degilim. Sadece üzerime düsen sorumluluk geregi Diyanet İsleri Baskanligi'nin ve bagimsiz ilahiyatcilarin bu giysinin ve parcasi himarin cizimini bulup, yaptirip yayinlamalari zorunlu bir görev. Bu görev ve sorumluluktan kacamazlar.

 

ORGANİZMANIN PARCASI

 

Bu konuda yazmaya basladigimdan bu yana, her firsatta bana sirretce saldiranlar, sucüstü yakalandiklari icin, susmaktan baska bir sey yapamiyorlar. Türban tapinci tek basina degil. Büyük bir organizmanin önemli parcalarindan biri. Eger imam hatip okullari mezunlari, üniversitelere bir lise mezunu gibi girmek hakkini yasal olarak elde edemezlerse, türban "delirium"u epeyce zaman alsa da yavas yavas tavsar. Ama tersi olup imam hatip mezunlari, lise mezunlarinin hakkina sahip olarak üniversitelere girebilirlerse türbanin yükselisini kimse engelleyemez. İslam'dan giderek daha da kopacak olan Türbaniye Dini, Türbanistan'i kurar!

 

* * *

 

Cengiz Candar icin özel not: Kuran'da yazan "Farj, furuj, jayb, juyub, himar, humur" gibi temel sözcüklerin anlamini bir Arap arkadasina, özellikle de bir kadin tanidigina sor, sonra Nûr Suresi 31. Ayet'in Türkce cevirisini oku! Bir kez de Diyanet'e sor. Sonra, hükümetcilik, ilik İslamcilik yapacaksan yap ama "harbi" yap!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu ayetlerle ilgili olarak defalarca ayni seyleri yazdik,Kuran'da ki bazi ayetlerin carpitildigini ve aynen hadisler gibi tamamen Kur'an disi anlamlar yüklendigini anlattik,ama ne var ki bizlerden daha iyi müslüman! olan bazi forumdaslar bize elestiri yagdirdilar.Basörtüsü,türban dinde yeri olmayan giysilerdir.Örtünme ile türbanin hicbir baglantisi yoktur,bu sadece erkek egemenliginin kadin kafasini ambalajlamasi günümüzde ise rejime karsi kullanilan bir arac olmustur.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Önce Ruhban Okulu, ardından Tarikat Üniversitesi

 

Bu saatten sonra açılır herhalde. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, hem kişisel hem de genel eğilim doğrultusunda, “Sanıyorum, Heybeliada Ruhban Okulu yeniden faaliyete geçecektir.” dedikten sonra...

Açılır herhalde...

Kendi kendine söylemedi ya sayın Bakan...

Bir bildiği vardır herhalde.

Veya dayandığı bir yerler.

 

 

 

* * *

 

 

 

Kişisel eğiliminin bu olması ayrı bir şey, genel eğilimden ne kastettiğini biz anlayamadık.

Genel eğilim, acaba Türk halkının genel eğilimi midir, yoksa AK Parti hükümetinin mi...

Tabii bizdeki bu genel eğilim, ABD Başkanı Barack Obama’nın Heybeliada Ruhban Okulunun açılması yönündeki çağrısından sonra meydana çıkınca da başka bir görüntü arzediyor.

 

 

 

* * *

 

 

 

 

Peki, bizde birden bire gelişen ve yeşillenen ‘genel eğilim’in dayandığı nokta nedir?

Niye birden bire yeşil ışık yandı, Obama’yı bir kenara bırakırsak...

Genel bahane demeyelim de, gerekçemiz ne?

Bakan diyor ki: “Siyasi bir sorun yoktur ve çalışmalar teknik seviyede devam ediyor.”

Teknik çalışmadan kastı da, Heybeliada Ruhban Okulu’nun şu anki üniversite sistemine uymayışı sonrasında düşünülen birtakım teknik düzenlemeler... Şu düzenlemeleri bir bilsek ne güzel olur değil mi?

 

 

 

* * *

 

 

 

 

Bakanın gerekçelerinden biri de, ’Türkiye’de bir takım Ortodoks dinî kurumların yönetiminde, başka ülkede eğitim görenlerin yerine Türkiye’de eğitim görenlerin görevlendirilmesinin daha iyi olduğu’

Burada en önemli sorun ise, bu okulun üniversite seviyesine mi yükseltileceği, yoksa meslek yüksek okulu mu olacağı...

Sonuçta bizim için bir fark yok. Bizim için önemli olan açılması veya açılmaması.

 

 

 

* * *

 

 

 

 

Bu arada, Yeni Moskova Patriki, Temmuz ayı içinde Türkiye’ye gelecek ve Bakanla bir görüşme yapacak.

Bakalım bu görüşmenin sonucu ne olacak.

Ancak, eski bürokratların bazılarının dile getirdiği gibi, bu eylem hayata geçerse, Türk dış politikasına ne etki yapacağı bilinmez.

En azından Obama Başkanımızın bir isteğini daha yerine getirmiş oluruz.

Kazanç mıdır, onu ben bilmem.

 

 

 

* * *

 

 

 

 

Tabi 1884 Yılında inşası biten ve 1971 yılına kadar açık olan, bu tarihte kapanan Ruhban Okulu’nun, Türkiye’nin laiklik ilkesiyle ne kadar bağdaşacağını iyi biliriz.

Bu yapı, üniversite formunda hayata geçtiğinde, bunun devamında YÖK, İslam okullarının da açılmasına izin vermek durumunda.

Devamında da her tarikata bir üniversite kampanyası başlar kuponsuz çekilişsiz.

Hayırlısı olsun...

 

 

 

Abdullah Özdoğan -01/07/2009 Yeniçağ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Cübbeli'den helal seks tarifi!

 

CENNETE GİDEN KADIN İSTEDİĞİ KADAR CİMA EDECEK

Cübbeli Ahmet Hoca'nın Teketek programındaki İslamiyet'te cinsellik, Barbie, damacanayla mastürbasyon, kadınlarla helal seks gibi konulardaki fikirleri...

090820091024350643690_2.jpg

Nakşibendi Tarikatı'nın Ismailağa kolunun önde gelenlerinden 'Cübbeli Ahmet Hoca' olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü, küçükken cübbe ve sarığa çok meraklıydı, annesinin namazlığını alıp başına sarar, namaz kılardı. Kibrit kutusundan cami, çöplerinden de cemaat yapar ve onlara namaz kıldırırdı. Fahri Efendi'den ders aldıkları sırada, doktorun oğlunun da adının Ahmet olması üzerine, Fahri Efendi bu iki çocuğa hitap etmede karışıklık olmasın diye, Ahmet Mahmut Ünlü'ye 'Cübbeli Ahmet' ismini koydu. O gün bugündür, Ahmet Hoca "Cübbeli Ahmet" diye anılır oldu.

 

KADİR GECESİ ZİNA YAPARSAN BÜYÜK GÜNAHA GİRERSİN

"Bu zina gibi, livata gibi büyük bir günah değildir. Damacanayla seks küçük bir günahtır. İslam'da şehvetle bakmak haramdır. Böylesi bir bakışla insan duvara da baksa kadına da baksa harama bakmış olur. İnsanların nikah yollu evlilikleri helaldir. Fakat bunun dışında tatmin yolu arayanlar günah işlemiş olacaktır. Damacanayla seks küçük bir günahtır. Ama, hayvana tecavüz büyük

günahtır. Milletin karısına kızına saldıracağına, mastürbasyon günah değildir. Dayandı kapıya artık durumu varsa, haramdan kurtarması lazım. Tövbe kapısı açıktır. Çapkınlıkta da, minareden karı kız kollarsan başka, kapıdan ', kollarsan başka! Minarede kollarsan bu karı kızı, iş değişir, Zinayı kerhanede yaparsan haram, ama Kadir Gecesi yaparsan çok fena. Kabe'de yaparsan, taş olursun!

 

BAŞ AÇIK NAMAZ KILINMAZ

"Adet dönemlerinde kadınlar namaz kılamaz. Bu Hadis-i arifte vardır. Namaz da kılamaz, oruç da tutamaz, unun kazası yoktur. Kadın de yalnızken, başı açık namaz da kılamaz. Namazın altı şartı var. Avretini örtecek. Erkek olsun kadın olsun fark etmez. Kadın dma da kılsalar örtecek, eğil' diyenler, uyduruyorlar, kadının avret yeri daha geniş, din nasıl göğsü açık dolaşamaz, göğsü açık da namaz kılamaz."

 

EŞCİNSELLER BAŞKA GÜNAHLARDAN KAÇSIN

"Tövbesi var. Alışkanlık işte, bırakamayanlar var. Allah kurtarsın. Ama tabii bu haramdır. Livata haramdır. Yaptığı işin haram olduğunu bile bile yapıyorsa, günahkardır. Günahlarımızdan ve sevaplarımızdan farklı yargılanırız. Eğer homoseksüel birisi livata ettiyse, bu onun diğer sevaplarının yok sayılacağını göstermez. Diğer günahları yapmamaya çalışması lazım. Hatta içindeki duyguları bastırmaya çalışması lazım. Adam öldüren, zina edenler cennete girebilecekken eşcinseller neden girmesin? Olmaz öyle şey. Başka günahlardan kaçabildiği kadar kaçsın. Ama bundan da vazgeçmeye çalışsın. Dosyayı azaltmaları lazım, çünkü sevap günah tartılacak. 'Hermafroditler için ise' diyecek bir şey yok. Allah onu öyle yaratmış, bunun sebebini sormaz. Hangi tarafı ağır basarsa, ona göre tercihini yapar. Onların orucu, namazı geçerlidir."

 

RAP DİNLEYEN CÜBBELİ HOCA

"Sagopa Kajmer, çok kültürlüdür. Bestelerinin içerikleri düşündürücüdür, şirk içermez. Kültürü de var. Fars dili edebiyatı mezunu... Çok okumuş. Hassasiyetler onda oluştuktan sonra, kadere falan söven, şirk lafzı içeren şeyler yapmaz. Müstehcen, kadının ağzını, dudağını tasvip eden şeyler yapmaz. Helal, haram hududu var. Besteyi de kendi yapıyor."

ijiıpkafipt

 

EŞLERİNİZ TARLALARINIZDIR

"Nikahlı, evli insanlar cinsi ilişkilerde küçük livataya düşebiliyorlar. Cemaatin hanımlarından şikayet geliyor. 'Kocamız işte efendim filmde seyretmiş, bir yerde seyretmiş; Allah muhafaza bu şekilde istimal etmeyi bize teklif ediyor ve bizi zorluyor.' Hadis-i Şerif bu ümmetin sonunda, 'Kıyamet çok yaklaşınca, birtakım şeyler belirecek, bunlar benim ümmetimde zuhur edecek' diyor. 'Ümmetim yanlışlar yapacak' diyor. Bir adamın eşiyle arka yönden, büyük abdest mahallinden birleşmesi, Allah'ın, Peygamber'in de kızdığı, lanet yağdırdığı kötü amellerdendir. Bu ne iştir? Eşleriniz sizin ekin tarlanızdır, onlara çocuk ekersiniz. Çocuk olan noktadan müsade vardır ama bunun tersinden cima olmaz. Hayızlı bir kadınla da cima yasaktır. Hayız halinde olsun olmasın, arka tarafından cinsi şekilde yaklaşana Allah lanet eder. Çok büyük günahtır. Yani bunun ne kefareti var diye sorulur mu? Cehennemi ateşleri yakar! Ocağın yanar. Allah işini tersine döndürür, bütün bereketin biter.

Müslüman bir ocakta nasıl olur bu? Allah muhafaza. Bunlar kıyamet alametidir. 'Allah benim karımla ne yaptığıma ne karışır' diyenler olabilir. Allah sana karını emanet etmiştir. Sen diyebilir misin ki Allah ne karışır? Sınır vardır. Makat bölgesi, döl yatağı olmadığı için, ters ilişki haramdır. Dübürden, makattan yaklaşan melundur. Bu hadise göre bu lanetten uzak durmak lazımdır. Rahim yoluna hayızken yaklaşmak haramdır. Temiz halinde, rahim yoluna yaklaşmanın her türlüsü helaldir. Diz kapağıyla göbek arasına hayızken (regl) yaklaşılmayacak. Hayız halinde vücudun çıplak bölgesine değmek helaldir. Eğer helal yoldan tahrik edecekse ve bir cinsel yakınlıkta yardımcı olacaksa, beis değildir. Normalde birbirinin avret yerlerine bakmak unutkanlık getirir. Unutkanlık da iyi bir şey değildir. Tenasül uzvunu ağza almak, bu müsait değildir. Bizim mezhebimiz buna müsait değildir. Ağızlarınız Kur'an yoludur. Bunu Kur'an yoluna karıştırmak uygun değildir."

 

CENNETE GİDEN KADIN İSTEDİĞİ KADAR CİMA EDECEK

"Cennete giden kadınlar, evlilerse kocalarına verilecekler. Yalnız çok adamla evlendilerse, son kocaya verilecekler. Kadının kocası çok kötü bir adamsa, alkolikse, kadını dövdüyse, zaten cennete giremeyecek. Cennete tek başına giden kadın, dünyadaki şehitlere verilecek. Ama kadın orada beş erkek isteyemeyecek, sadece bir erkek isteyecek ama o adamın beş erkek gücü olacak, ona her türlü zevki tattıracak. Cennete giden erkeklerin tenasül uzuvları eğilmez. Kadınlara, bir tane erkek verilse de o erkek cimadan hiçbir zaman kaçmayacak, sürekli yapabilecek, kadın da istediği kadar cima edecek. Erkeğe de huriler verilecek. Cennette herkes birbirini tanıyacak. Bir kadın kocasından şikayetçiyse, kocası onu dövüyorsa, sıkıntısı varsa, bıktıysa; ölmeden boşasm, böylece ahirette eski kocasıyla uğraşmaz."

 

BARBIE BEBEK BÜYÜK KADIN FİGÜRÜDÜR

"Bu bebek falan değil, karının minyatür hali. insanları tahrik edecek oyuncak bebekler yapılıyor. Biz bundan tahrik oluyoruz, demedik. Bu bebeğin bikinilisinden bahsediyoruz. Bu kadar uzun saç, bebek saçı değil. Benim demek istediğim; çocuklara rol model olması yanlıştır. Bu büyük kadının figürüdür, bu bebek değildir, bebek ise caizdir. Bunun daha kapalıları da var. İran yaptı, ben isterseniz size çarşaflısını getiririm. Ben bir marka vermedim. Şu saç zararlı, kültür emparyalizmine maruz bırakıyor. O yaşta bebeğin saçı o kadar uzun olur mu, bacağı öyle olur mu?"

 

İSLAM TARİHİ ARAŞTIRMACISI İSMAİL NACAR, CÜBBELİ AHMET HOCA'NIN SÖZLERİNİ YORUMLADI

 

Dediklerini ciddiye almasanız çok iyi olur

"Kendisinin babasını tanıyorum. Mahmut Efendi'yi yakinen biliyorum. Ama Cübbeli Ahmet Hoca'nm dediklerini ciddiye almasanız çok iyi olur. Bu eften, püften yakışıksız şeylerin haddi hesabı yok. Saçma sapan şeyler söylüyor. Bunların temel kitaplarını dikkatle incelemek lazım, çünkü temelden büyük hatalar var. Televizyonda birkaç kez söyledim, 'Peştemalli Şeytanlar'dan bahsediyorlar, öyle yanlışlar var ki kitaplarında, bunları sorgulamak lazım.

Hadis metodolojisini bunlarla konuşmak mümkün değil. Hz. Peygamber'in hadislerinin sayısı 40'ı bulmaz, zira kendisi yasaklamıştı. Değil ki bu müstehcen şeylerle ilgili, gelecekle ilgili de hadis olmaz. İnsanlar sorgulamadan bunu kabul ediyorlar, hoşlarına gidiyor. Yaptıklarına günah bile denmez. İlkçağlardaki ilahlar arasındaki kavga kültürünü götüren insanlar bunlar... Bunlar hasta! "Kadınları okutmayın" diye hadis var diyorlar. Bence, insan bunu söylemeye bile utanır, bırakın böyle bir şeye hadis demeyi! "Hz. Peygamber'in cesedi çürümemiştir" diyor. Kur-an'a aykırıdır bu. Her insan doğar, yaşar, ölür. Kulların cesetlerinin çürümesi büyük bir nimettir. Çürümek, toprağa gitmek bir rahmettir, bir nimettir, öbür dünyaya da zaten bu suretimizle gitmeyeceğiz ki... Böyle bir şey olabilir mi? Hurafe olan, tabu olan zihniyettir bu. Bunları ortadan kaldırmanın tek yolu akıldır, barıştır. Peygamberlere gelen vahiyler temel alınmalıdır. Bunlar önü alınamaz bir halde gidiyorlar, sistem de onları engellemiyor."

 

'KOMŞU KARISIYLA İLİŞKİYE GİRME YANARSIN'

"Normal zina başkadır, tecavüz başkadır Eden, büyük ceza alır. Alan razı, veren razı durumu varsa, bu günaha girer. Komşu karısıyla ilişkiye girmek en büyük ikinci günahtır. Allah'a ortak koşmaktan sonraki en büyük ikinci günahtır.

 

'7 BÜYÜK GÜNAHTAN SAKIN'

Günahların hepsi standart değil. Yedi büyük günah var: Allah'a ortak koşmak, namuslu kadınlara iftira atmak, Hac'dan kaçmak, taciz, haksız yere adam öldürmek, yetimin hakkını yemek. Yasakladığın günahların büyüğü var, küçüğü var. 'Sen büyüğü hallet, ben küçükleri hallediyorum' diyor, eğer yedi büyükten sakınırsan."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Iraklı kızları oral sekse zorluyorlar

 

 

Irak'ta Amerikan özel güvenlik şirketi eski çalışanından korkunç bir itiraf geldi

090820091210586431872_2.jpg

Irak'ta Amerikan özel güvenlik şirketi Blackwater'ın sivilleri öldürdüğü ve kendilerine haçlı seferi benzeri bir misyon edindikleri iddialarından sonra iki eski çalışanından korkunç bir itiraf geldi. Çalışanların yeminli ifadelerini aldıktan sonra konuyu medyayla paylaşan MSNBC'den Keith Olberman, Blackwater'ın Bağdat'taki müstahkem Yeşil Bölge'de yer alan esir kampında çocukların cinsel istismara uğratıldığını ve şirket sahibi Erik Prince'in konuyu bilmesine rağmen duruma müdahale etmediğini ifade etti.

 

"ENGELLEMEMİZ ÇOK ZOR"

Yeminli ifadelerde Irak'ta görevli Blackwater çalışanlarının kaldığı üslerde Iraklı kızları 1 dolar karşılığında oral sekse zorladığı iddia ediliyor. Şirket sahibi Prince'in sık sık kampı ziyaret etmesine rağmen çocukların seks amaçlı kullanılması konusunda hiçbir şey yapmadığı da dile getiriliyor. Blackwater şirket yönetiminin taşkınlık yapanların işine son verilmesine, pahalıya mal olduğu için yanaşmadığı da öğrenildi. (Sabah)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayat ‘Kum Saati’ gibi!

 

 

VİCDAN sustu...

 

İnsanlık sustu...

 

 

Göz göre göre öldürüldük ey halkım!

 

Unutma bizi!

Yakın tarihimiz, menfur suikastlarla dolu!

 

Birçok yurtsever insan, kahpece sıkılan kurşunlarla can verdi.

 

Hepsinin ortak yanı, Atatürkçü, çağdaş, laik cumhuriyet sevdalısı olmalarıydı. Karanlık eller, bu değerli insanları yok etti. Kimi kurşunlarla, kimi bombalarla hayatlarını kaybetti.

 

* * *

 

Abdi İpekçi (1 Şubat 1979 Perşembe günü öldürüldü.)

 

Turan Dursun (4 Eylül 1990 Salı günü öldürüldü.)

 

Doç. Dr. Bahriye Üçok (7 Mart 1990 Cuma günü öldürüldü.)

 

Prof. Dr. Muammer Aksoy (31 Ocak 1990 Çarşamba günü öldürüldü.)

 

Çetin Emeç (7 Mart 1990 Çarşamba günü öldürüldü.)

 

Uğur Mumcu (24 Ocak 1993 Pazar günü öldürüldü.)

 

Orgeneral Eşref Bitlis (17 Şubat 1993 Çarşamba günü uçağı kuşkulu bir şekilde düştü.)

 

Onat Kutlar (11 Ocak 1995 Perşembe günü öldürüldü.)

 

Ahmet Taner Kışlalı (21 Ekim 1999 Perşembe günü öldürüldü.)

 

Necip Hablemitoğlu (18 Aralık 2002 Çarşamba günü öldürüldü.)

 

* * *

 

Ümran Avcı genç bir meslektaşımız...

 

Benim kurduğum ve uzun süre genel yayın yönetmenliğini yaptığım Bugün ve Meydan gazetelerinde mesleğe başladı, tecrübeli muhabir oldu, daha sonra katıldığı Milliyet ailesiyle 18 yıl çalıştı, 2006 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Gazetecilik Başarı Ödülü”nü kazandı. Halen Habertürk Gazetesi’nde görev yapıyor.

 

Ümran Avcı, Türkiye’yi sarsan suikastlardan önceki son günleri beş yıl araştırdı ve “Kum Saati” adlı kitabında topladı. Öldürülmeden önceki son sohbetleri, son yemekleri, son projeleri ve son vedaları nasıl oldu? (Bilgi Yayınevi)

 

* * *

 

Abdi İpekçi suikastı “Geliyorum” demişti. Suikasttan bir süre önce meçhul bir adam, İpekçi’nin otomobilinin önüne atlayıp yere ateş etmişti.Turan Dursun, öldürülmeden bir hafta önce kaçırılıp İstanbul dışına götürülmüştü...

 

Bir yazısında “İnsan insanın kurdudur” diye yazan Uğur Mumcu, suikasttan üç ay öce kan-ter içinde uyanmış ve gördüğü kâbusu eşine şöyle anlatmıştı:

 

“Bir rüya gördüm Güldal... Korkunç bir patlama oluyor. Bu patlama sırasında bacaklarım yok oluyor. Bedenimin bu halini yukarıdan seyrediyorum. Hakiki gibi!”

 

Uğur Mumcu’nun ekim sonunda gördüğü kâbus, üç ay sonra, ocak sonunda gerçek oldu.

 

* * *

 

Mevsimlerden, çoğunlukla kıştı öldürüldüklerinde... Kötülükleri, üzerine yağacak yağmurla, karla kapatmak istercesine hava ya karlı ya da yağmurluydu...

 

Ümran Avcı’nın “Kum Saati” adlı kitabında suikast kurbanlarının son günlerinin, son saatlerinin, son dakikalarının, hatta son saniyelerinin, adım adım hikâyesini okurken, hayatları yarım kalanlara, geride yarım bırakılan hayatlara tanık oluyoruz.

 

Öldürülenleri gazeteci ya da akademisyen olarak tanıyoruz ama onlar önce birer anne-baba, birer sevgili, eşlerine âşık birer kocaydılar.

 

Bizler onların ölümlerini hep flaş haber olarak televizyon ve gazetelerde izledik.

 

Kalleşçe bombalanmışlardı... Haince vurulmuşlardı... Ölümlerinden sonra nice yıllar geçti.

 

Abdi, Uğur, Çetin, Bahriye... Hepiniz... Sizleri unutmadık, unutamayız!

 

Rahmi TURAN

:clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayat ‘Kum Saati’ gibi!

 

 

VİCDAN sustu...

 

İnsanlık sustu...

 

 

Göz göre göre öldürüldük ey halkım!

 

Unutma bizi!

Yakın tarihimiz, menfur suikastlarla dolu!

 

Birçok yurtsever insan, kahpece sıkılan kurşunlarla can verdi.

 

Hepsinin ortak yanı, Atatürkçü, çağdaş, laik cumhuriyet sevdalısı olmalarıydı. Karanlık eller, bu değerli insanları yok etti. Kimi kurşunlarla, kimi bombalarla hayatlarını kaybetti.

 

 

Rahmi TURAN

:clover:

 

rahmi turan ı okur ve belirli konulardaki fikirlerine katılırım..katılmadığım konularda ise kendisini saygıdeğer bir gazeteci, saygıdeğer bir düşünce adamı olarak nitelerim..bu yazının altına imzamı atarım yalnız dikkatimi çeken bir nokta var..

burada hemen herkes var ancak hrant dink yok..

alıntıladığım bölümde hepsinin Atatürkçü, laik olduğundan bahsedilmiş..Hrant Dink Atatürkçü müdür bilemiyoruz, laik cumhuriyet sevdalısı mıdır, kuşkusuz evet..ancak burada amaç sadece Atatürkçü kurbanları anmaksa yanlış..yine fikirleri yüzünden öldürülmüş bir "değer"i farklı fikirleri dolayısıyla göz ardı etmek, ölümünü önemsememek söz konusudur..maksat sadece Atatürkçü yazarları yani tek bir görüşün sempatizanlarını anmak değilse ve Hrant Dink bu listeye yine bu yüzden yazılmamışsa bu daha büyük bir yanlıştır..

hangi görüşten, hangi kökenden gelirse gelsin her insan bu ülkenin bir zenginliğidir ve bu ülkenin bekası için mücadele eden, düşünce üreten her fikirden aydına sahip çıkmak görevdir..

saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

rahmi turan ı okur ve belirli konulardaki fikirlerine katılırım..katılmadığım konularda ise kendisini saygıdeğer bir gazeteci, saygıdeğer bir düşünce adamı olarak nitelerim..bu yazının altına imzamı atarım yalnız dikkatimi çeken bir nokta var..

burada hemen herkes var ancak hrant dink yok..

alıntıladığım bölümde hepsinin Atatürkçü, laik olduğundan bahsedilmiş..Hrant Dink Atatürkçü müdür bilemiyoruz, laik cumhuriyet sevdalısı mıdır, kuşkusuz evet..ancak burada amaç sadece Atatürkçü kurbanları anmaksa yanlış..yine fikirleri yüzünden öldürülmüş bir "değer"i farklı fikirleri dolayısıyla göz ardı etmek, ölümünü önemsememek söz konusudur..maksat sadece Atatürkçü yazarları yani tek bir görüşün sempatizanlarını anmak değilse ve Hrant Dink bu listeye yine bu yüzden yazılmamışsa bu daha büyük bir yanlıştır..

hangi görüşten, hangi kökenden gelirse gelsin her insan bu ülkenin bir zenginliğidir ve bu ülkenin bekası için mücadele eden, düşünce üreten her fikirden aydına sahip çıkmak görevdir..

saygılar..

Hakan bey, benim dikkatimi çekmemişti açıkcası büyük eksiklik Hrant Dink'in olmaması. Ama özellikle yazılmadığını düşünmüyorum.Belki Rahmi Turan'ın da yazarken aklında bulunmamış olabilir.Özellikle böyle bir ayrımın yapılacağını açıkcası sanmıyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hakan bey, benim dikkatimi çekmemişti açıkcası büyük eksiklik Hrant Dink'in olmaması. Ama özellikle yazılmadığını düşünmüyorum.Belki Rahmi Turan'ın da yazarken aklında bulunmamış olabilir.Özellikle böyle bir ayrımın yapılacağını açıkcası sanmıyorum.

 

bende öyle umuyorum..belki internet yoluyla ona bunu sorup, bildirip veya farkına vardırırsak,

kendisi de bu konuya açıklık getirebilir..

saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.