Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

SimalyildiziNet

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    462
  • Katılım

  • Son Ziyaret

SimalyildiziNet tarafından postalanan herşey

  1. Bu isimler, bu canlar, bu ocaklar...... kanları asla yerde kalmayacak!! Diyalog mu? Tabi tabi.. hele yanaş namlumun ucuna; bak sana ne diyaloglar sunacağım!!! * * * RAMAZAN YEŞİL-ANTALYA KUAFÖRDE KALFALIK YAPIYORDU Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde şehit olan er Ramazan Yeşil'in evine ateş düştü. Oğulları Ramazan Yeşil'in şehit haberini duyan Ali Havva Yeşil çifti göz yaşlarına boğuldu. Şehit haberi ilk olarak Ramazan Yeşil'in amcası ve köyün muhtarı olan Cengiz Yeşil'e iletildi. Daha sonra Serik ilçe Jandarma Komutanlığı'ndan askeri bir heyet amca Cengiz Yeşil'i de yanına alarak acı haberi Yeşil ailesine bildirdi. Acı haberle yıkılan aile fertlerini komşuları ve diğer yakın akrabaları teselli etmeye çalıştı. Ramazan Yeşil'in 10.5 aylık asker olduğunu ifade eden amca Cengiz Yeşil, "Ramazan çok efendi dört dörtlük bir gençti. İlköğretimi bitirdikten sonra Antalya'ya giderek kuaförlük mesleğini öğrenmeye başladı. En son şehit olmadan bir gün önce babası ile telefonla konuştuğunu biliyorum." dedi. Ramazan Yeşil'in kardeşi Emrah Yeşil ağabeyinin son aradığında annesi ve babasıyla konuştuğunu ve hemen her gün aradığını söyledi. Biri kız olmak üzere dört kardeş olan Yeşil ailesinde Ramazan en büyük olan kız kardeşinden sonra ikinci sırada yer alıyordu. HASAN AYGÖR-KIRIKKALE ABİSİNİN İÇİNE DOĞMUŞ Babası Hüdaverdi Aygör'ü yıllar önce, annesini ise bir ay önce toprağa veren şehit Hasan Aygör, bir yıl önce jandarma uzman çavuş olarak göreve başlamış. Bir ay önce annesinin cenazesi için memleketine gelen Aygör, daha sonra Hakkari'deki birliğine dönmüş. Kardeşinin ölüm haberinin ardından ağabey Doktor Duran Aygör, bir taraftan gözyaşlarına boğulurken, diğer taraftan 'vatan sağ olsun' diyerek teselli bulmaya çalıştı. Kardeşinin yaklaşık bir sene önce göreve başladığını ve ilk görev yerinin Hakkari olduğunu söyleyen gözüyaşlı ağabey Aygör, "Kardeşimin şehit olacağı içime doğdu. Şehit olduğu gün kendisini arayamadım. Çünkü şehitlik mertebesine ulaştığını hissediyordum." şeklinde konuştu. Şehidin cenazesi yarın Nur Camii'nde kılınacak namazın ardından baba ocağı Keskin'in Armutlu köyünde toprağa verilecek. İLHAN KÜÇÜKSOLAK-KOCAELİ SALDIRI HABERİNİ İZLERKEN ASKERLER KAPININ ZİLİNİ ÇALDI Hakkari Şemdinli'deki Aktütün Jandarma Sınır Birliği'ne yönelik terör örgütü PKK saldırısında şehit olan Piyade Çavuş İlhan Küçüksolak'ın ailesinin, komutanların acı haberi vermeye geldiği sırada televizyonda haberleri izlediği ortaya çıktı. Kocaeli'nin Çayırova ilçesine bağlı Emek Mahallesi Bosna Caddesi 48. Sokak Numara 8'de oturan Solak ailesinin evine, oğullarının acı haberiyle birlikte ateş düştü. Hain saldırının ardından televizyon başından ayrılmayan aile, 3 çocuklarının en küçüğü olan oğulları Piyade Çavuş İlhan Küçüksolak'ın durumu hakkında bilgi almaya çalışırken evin kapısı çaldı. Acılı aile, kapıyı açtıklarında karşılarında gördükleri askerler ile birlikte ağladı. Aileye acı haberi verirken televizyonda haberleri izleyen Anne Kadriye Küçüksolak'ın baygınlık geçirdiği, yakınlarının gözyaşlarına boğulduğu öğrenildi. Bu sırada komutanların da gözyaşlarını tutamadığı ve aileyi teskin etmeye çalıştıklarını belirtildi. Şehiti Çavuş İlhan Küçüksolak'ın cenazesinin yarın Kocamustafapaşa Camiinde kılınacak öğle namazının ardından düzenlenecek askeri törenle Gebze Şehitliği'nde toprağa verileceği öğrenildi. HASAN ÖNAL-ESKİŞEHİR BİR AY ÖNCE BENİ MERAK ETMEYİN DEMİŞTİ Hakkari'nin Şemdinli ilçesinin Aktütün sınır karakolunda şehit düşen Jandarma Astsubay Çavuş Hasan Önal'ın (21) Özel Harekat birliğinde görev yaptığı öğrenildi. Bekar olan oğlunun haberini alan Eskişehir'deki baba Durmuş Ali Önal ve yakınları sinir krizleri geçirdi. Jandarma yetkilileri, şehadet haberini iletmek üzere geldikleri baba evinde kimseyi bulamayınca, şehit astsubayın 71 Evler Mahallesi Suluova Sokak'taki babaannesinin evine geldi. Acı haber burada babaanne Fatma Önal ve şehidin abisi Ali Osman Önal'a iletildi. Daha sonra eve gelen baba Durmuş Ali Önal ise duyduğu acı haberle sinir krizleri geçirdi. Fenalaşan şehitin babasına askeri doktorlar müdahale etti. Şehidin annesi Ayşe Önal ile babasının kısa bir süre önce ayrıldıkları öğrenildi. Şehidin 1 ay önce izne geldiğini anlatan amca Ahmet Önal, bayram sırasında da ailesini aradığını anlatarak, "Beni merak etmeyin, durumum iyi" dediğini aktardı. RASİM ESER-MERSİN EVİN GEÇİMİNİ O SAĞLIYORDU Acı haberi alan şehit yakınları gözyaşlarını tutamadı. Başsağlığına gelen komutanlar aileyi teskin etti. Şehit Rasim Eser'in askerliği bitirdikten sonra uzman olarak kaldığı ve evin geçimini sağlayan tek evlat olduğu öğrenildi. Şehit Rasim Eser'in evine Silifke Kaymakamı Ahmet Beyoğlu başkanlığında askerlerden oluşan bir heyet giderek başsağlığı diledi. Şehit Rasim Eser'in kız kardeşi Hatice Eser, abisiyle en son nisan ayında görüştüklerini belirterek, abisinin annesinin üzülmemesi için gittiği yerlerle ilgili bir şey anlatmadığını söyledi. HAKKI ARAN-DİYARBAKIR KÜRTÇE AĞITLAR YAKTI Terör örgütü PKK tarafından Hakkari'nin Şemdinli ilçesindeki Aktütün Jandarma Karakolu'na düzenlenen saldırı sonucu şehit olan askerlerden Hakkı Aran'ın Diyarbakır'daki evine ateş düştü. Jandarma ekipleri, Hakkı Aran'ın Bağıvar beldesindeki evine giderek ailesine acı haberi verdi. Şehit Jandarma Er Hakkı Aran'ın cenazesi, Van'dan helikopterle Diyarbakır'a getirilecek. Yapılacak tören sonrası Bağıvar beldesinde toprağa verilecek. ÇAĞLAR MENGÜ-İSTANBUL AİLESİ ACI HABERİ MİSAFİRLİKTE ALDI Hakkari Şemdinli'deki Aktütün Jandarma Sınır Birliği'ne yönelik terör örgütü PKK saldırısında şehit olan Jandarma Er Çağlar Mengü'nün, terhisine 7 ay kaldığı öğrenildi. Şehit Er Mengü'nün ailesinin misafirlik için Ankara'da bulunduğu, acı haberi alır almaz İstanbul'a hareket ettiği bildirildi. Şehit erin ailesinin kaldığı evin önünde toplanan vatandaşlar da, eve büyük bir Türk bayrağı astı. Şehitin bir arkadaşı ise ağlayarak sinir krizi geçirdi. SELÇUK CAN-OSMANİYE AİLESİNİN TEK OĞLUYDU Hakkari'deki saldırıda şehit olan Uzman Çavuş Selçuk Can'ın Osmaniye'nin Düziçi ilçesindeki babaevine ateş düştü. 15 askerin şehit olduğu haberi duyulur duyulmaz acı haberi alan ailenin yakınları da taciye için Can ailesinin evine akın etti. Emekli öğretmen baba İbrahim Can ve annesi Ayşe Can, oğullarının şehit haberini alınca sinir krizleri geçirdi. Can ailesi için evin önünde ambulanslar hazır bekletildi. Şehit Selçuk Can'ın ailesinin tek oğlu olduğu öğrenildi. Evli olan Can, bir kız çocuk babasıydı. OZAN ONUR ILGEN-ADANA ÜNİVERSİTEYİ KAZANDI AMA ASKERLİĞİ TERCİH ETTİ Jeoloji mühendisliğini kazandığı halde üniversiteye gitmeyerek askerliği seçen şehidin, yaklaşık bir ay önce Giresun'dan Hakkari'ye tayin olduğu öğrenildi. Anne Deniz Vilson, oğlunun şehit haberini çalıştığı iş yerinde öğrenirken, üniversiteyi bu yıl kazanan kız kardeşi Sevcan ise haberi evde internetten öğrenerek, gözyaşlarına boğuldu. Deniz Vilson'a iş yeri önünde bekleyen ambulanstaki sağlık görevlileri müdahale etti. Anne daha sonra Yurt Mahallesi 338 Sokak'taki İsa Bey Apartmanı'ndaki evine götürüldü. Haberi öğrenen yakınları da şehidin evine gitti. Bu arada, şehidin 3 yıl önce üniversite sınavında jeoloji mühendisliğini kazandığı, ancak üniversiteye gitmeyerek, askerliği tercih ettiği, bir ay önce ise Giresun'dan yeni görev yeri Hakkari'ye tayinin çıktığı öğrenildi. Öte yandan, şehidin İncirlik Üssünden emekli olduğu belirtilen üvey babası Robert Vilson da acılı anneyi teskin etmeye çalıştı.. DAVUT İLBAŞ-SİİRT İKİ ÇOCUĞU VARDI Şehit olan jandarma piyade er Davut İlbaş'ın 2 çocuk babası olduğu bildirildi. Şehit er Davut İlbaş'ın Siirt'in Alan Mahallesi'nde oturan ailesi, acı haberi, evlerine gelen askeri yetkililerden öğrendi. Aile fertleri, şehidin ardından ağıt yaktı. Davut İlbaş'ın Serkan (5) ve Beyza (3) adında iki çocuk babası olduğu bildirildi. Şehidin evini ziyaret eden Siirt 3. Komanda Tugay Komutanı Tuğgeneral Özhan Ayaş, baba Süleyman Yusuf İlbaş ile diğer aile fertlerini teskin etti. Şehit İlbaş'ın cenazesinin bu akşam helikopterle Siirt'e getirileceği, yarın düzenlenecek törenin ardından toprağa verileceği belirtildi. ER OKTAY KARAKELLE - İSTANBUL BİN TANE OKTAY FEDA OLSUN Şehit Jandarma Er Oktay Karakelle'nin acı haberi, Kartal'daki ailesinin evine ateş düşürdü. Acı haberi alan Karakelle'nin yakınları, uzun süre gözyaşı döktü. Şehidin evine ise büyük bir Türk bayrağı asıldı. Vatandaşların sakinleştirmeye çalıştığı şehit er Karakelle'nin babası Hasan Karakelle de, birlik-beraberlik mesajı verdi. Türkiye'yi bölmeye hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğini söyleyen acılı baba, "Vatan için bin tane Oktay feda olsun. Allah kimsenin başına vermesin! Vatan sağolsun! " dedi. JANDARMA KOMANDO ER HALİL İBRAHİM ARLIK-DENİZLİ KENDİ KÖYÜNDEN BİR KIZLA SÖZLÜYDÜ Denizli'nin Beyağaç ilçesine bağlı Kapuz Köyünde yaşayan şehit erin babası Turhan ve annesi Elif Ayşe Arlık, çocuklarının durumunu öğrenmek için sabah saatlerinde Beyağaç ilçesindeki Jandarma Bölük Komutanlığına gitti. Ancak burada yetkililerden bilgi alamayan aile, fenalık geçirerek ilçedeki sağlık ocağına kaldırıldı. Bu arada, haberi bildirmek için köye giden Denizli 11. Piyade Tugay Komutanlığı'na bağlı askeri yetkililer, ailenin sabah saatlerinde ilçeye gittiği öğrendi. Bunun üzerine ilçeye hareket eden askeri yetkililer, sağlık ocağında bulunan aileye durumu bildirdi. Bu arada, şehidin 83 yaşındaki dedesi Muhammet Arlık da haberi öğrenince fenalaşarak ilçe sağlık ocağına kaldırıldı. Şehidin erkek kardeşi Muhammet Arlık, kardeşinin her gün kendilerini telefonla aradığını belirterek, ''Telefonda bize, sabah saatlerinde operasyona çıktıklarını ve gece geç saatlerde döndüklerini söylüyordu ve helalleşiyordu. Son iki gündür aramadı'' dedi. Askere gitmeden önce İzmir'de çiçekçilik yaptığı öğrenilen şehit er Halil İbrahim Arlık'ın, 2'si kız 3 kardeşi olduğu, kızlardan birinin Denizli ve diğerinin de İzmir'in Torbalı ilçesinde yaşadıkları öğrenildi. 10 aylık asker olan Halil İbrahim Arlık'ın kendi köyünden bir kızla sözlü olduğu öğrenildi. Öte yandan, şehit erin ailesinin evinde sessizlik hakim sürerken, taziyeye, 1991 yılında şehit olan Halil Varol'un babası Abdülkadir Varol da geldi. Denizli'ye getirilecek şehit er Arlık'ın cenazesinin, yarın öğle saatlerinde Denizli 11. Piyade Tugay Komutanlığı'ndan alınarak Beyağaç ilçesi Kapuz Köyü'nde toprağa verileceği öğrenildi. BAHATTİN ERTURHAN-SİVAS EŞİ 5 AYLIK HAMİLEYDİ Ağıtlar yakan anne İsmihan ile gözyaşlarını tutamayan babası Mehmet Erturhan ve fenalık geçiren yakınlarına olay yerinde bulunan sağlık ekipleri müdahale etti. Şehidin ağabeyi Ahmet Erturhan, kendisini sakinleştirmek isteyen İl Jandarma Komutanı Kıdemli Kurmay Albay Hakan Doğan'a, kardeşinin 2 yıl görev süresinin daha olduğunu, bu süreyi kendisinin gönüllü olarak doldurmak istediğini belirterek, bölgeye gönderilmesi talebinde bulundu. Olayı duyan şehidin akrabaları ve komşuları da acılı aileye taziye ziyaretinde bulunarak, destek oldu. Şehit Bahattin Erturhan'ın Ankara'da yaşadığı, sağlık görevlisi olan eşi Fatma Erturhan'ın da bu ilde bulunduğu öğrenildi. Şehidin 2.5 yaşında Sılanur adında kızının bulunduğunu belirten yakınları, eşinin 5 aylık hamile olduğunu söylediler. MUHAMMET AYDEMİR-ARTVİN 40 GÜNLÜK BEBEĞİNİ HİÇ GÖREMEDİ Hakkari'nin Şemdinli ilçesindeki Aktütün Jandarma Sınır Bölüğü'ne düzenlenen terör saldırısında şehit olan piyade onbaşı Muhammet Aydemir'in terhisine 3,5 ay kaldığı, şehit arkadaşının ismini verdiği 40 günlük bebeğini hiç görmediği öğrenildi. Kucağında 40 günlük bebeği olan şehidin eşi Fatma Aydemir, eşiyle dün telefonda konuştuğunu belirterek, ''Bana 'çocuklarıma iyi bak, yakında kavuşacağız, sabret' dedi. Eşim bana hiç görmediği oğlunu emanet bıraktı. Muhammet, doğumdan önce telefon ederek, çok sevdiği arkadaşının şehit olduğunu söyledi ve oğlumuza şehit düşen arkadaşı Mert'in adını koymamızı istedi. Biz de Muhammet'in istediği gibi oğlumuza Mert adını koyduk'' diye konuştu. Eşinin bayramda telefon ederek kendisinden bütün akrabaların telefonlarını istediğini ifade eden Aydemir, telefon numaralarını verdiği eşinin akrabaların hepsini tek tek arayarak bayramlaştığını öğrendiğini söyledi. Fatma Aydemir, en büyük üzüntüsünün şehit eşinin oğlunu bir kez bile görememesi olduğunu kaydetti. CAHİT YILDIRIM-KIRIKKALE EN SON BABASIYLA GÖRÜŞTÜ Aslen Erzurum Aşkaleli olan, ancak İzmir'in Bornova ilçesine bağlı Mevlana Mahallesi'nde oturan Piyade Uzman Çavuş Cahit Yıldırım'ın anne ve babası, bugün öğleden sonra oğullarının şehit olduğu haberi ile sarsıldı. Şehit Uzman Çavuş Yıldırım'ın babası Nurettin Yıldırım, gazetecilere yaptığı açıklamada, oğlunun şehit olduğu haberini birkaç saat önce televizyondan öğrendiğini, evlerini ziyaret eden askeri yetkililerin de bu bilgiyi teyit ettiğini bildirdi. Oğluyla en son Ramazan Bayramı'nda görüştüğünü belirten Yıldırım, ''Görev yeri Kırklareli'ydi. 10-15 gün önce Şemdinli'ye gittiler. En son bayramda memlekete çocuğunu bıraktıktan sonra görüştük'' dedi. Şehit Piyade Uzman Çavuş Cahit Yıldırım'ın, eşiyle birlikte yaşamakta olduğu asıl görev yeri Kırklareli'nde defnedileceği öğrenildi. EGEMEN YILDIZ (İZMİR) ANNESİ SİNİR KRİZLERİ GEÇİRDİ Hakkari'nin Şemdinli ilçesindeki Aktütün Jandarma Sınır Karakolu'na düzenlenen hain saldırıda şehit olan uzman erbaş Egemen Yıldız'ın İzmir'deki ailesi ve yakınları, gözyaşlarına boğuldu. İzmir'in Gaziemir ilçesine bağlı Sarnıç beldesinde oturan uzman erbaş Egemen Yıldız'ın (25) ailesinin evine İzmir İl Jandarma Komutanlığı'ndan askeri bir heyet ve 112 ambulans görevlileri geldi. Askerler, anne ve baba Mahmut-Fikriye Yıldız çiftine, oğullarının çatışma sırasında şehit olduğu haberini verdi. Acı haberi alarak sinir krizi geçiren anne Fikriye Yıldız'a sakinleştirici iğne yapıldı. Baba Mahmut Yıldız ile kız kardeşi Ödül'ün ise sürekli ağladıkları görüldü. Egemen Yıldız'ın dedesi Şakir Yıldız fenalaştı. Sağlık görevlileri dede Yıldız'ın tansiyonunu ölçtü. Şakir Yıldız, ''Güzel torunum benim, hayatının baharındaydın daha. Yaşama doyamadan gittin'' diye feryat etti. Olayı duyarak eve gelen teyzesi Nevriye Yıldız sinir krizi geçirdi. Kendini yere atan ve sakinleştirilemeyen Nevriye Yıldız'a da sakinleştirici iğne vuruldu. Amca Davut Yıldız, yeğeni Egemen Yıldız'ın 3.5 yıllık uzman erbaş olduğunu belirterek, ''Denizli'de görevliydi. 3.5 ay önce tayini çıktı ve Hakkari'de göreve başladı. Bayramda İzmir'de ailesinin yanındaydı. İki gün önce birliğine gitti'' dedi.
  2. Nedeni açık değilmi? * * * Şehit haberlerine alıştık değil mi? Haber bültenleri olayı haber yapıp, sonra da konunun uzmanı dediği iki kişiyle telefon bağlantısı kurunca görev tamamlanmış olmakta. Ondan sonra vur patlasın, çal oynasın. Sanki, bu kadar şehit Türkiye?nin şehidi değil. Ciddi ve duyarlı hükümetlerce yönetilen ülkelerde bu kadar şehit ulusal yas ilanı gerektiren, son derece ciddi bir olaydır. Terörle mücadele ise horoz dövüşünden öteye geçememekte. Mantıklı yönetimlerin mücadelesi böyle olmaz. Bu mücadele türü günü idareye ve geçiştirmeye yönelik bir davranıştır sadece. Aktütün baskını ve onbeş şehidimizle ilgili olaya birlikte göz atalım ve olayın perde arkasındakileri görmeye çalışalım. * Sınır ötesi operasyonlar ve PKK terörü konusunda ABD ile bir anlaşma yapılmıştı. Bize istihbarat (Bilgi) desteği vereceklerdi. Neden vermediler? Bunu ABD yönetimine sormak gerek. Çünkü, ABD askeri uyduları yerde gezen bir karıncayı bile tesbit edecek duyarlıkta. Bu yalnızca bir görüntü tesbiti ile de kalmıyor. Bütün sesleri de kaydedip dinleyebiliyorlar. Aktütün baskınından ABD yönetimin haberi vardı. Bütün detayları biliyorlardı. Haber vermediler. Yani sözlerinde durmadı dansözlük yaptılar. Türkiye bu davranışı bir kenara not etmekle kalmamalı. Irak?ın bütünlüğü bahanesiyle Barzani?nin arkasında nöbet tutan ABD yönetimine sormak zorunda. Tabi ki, ABD ye karşı tavır koymak da şart. Üçyüz elli terörist. Uçaksavarlar, makinalı tüfekler, havan topları saldırı bölgesine katırlarla getirilmiş. Ancak, bu kalabalık ihanet sürüsü Kandil Dağından konvoy halinde kalkıp sınıra gelmiş değildir. Yolun büyük bir bölümünü motorlu taşıtlarla geçip, sarp dağlarda katırlardan yararlanmışlardır. Böyle bir kalabalığın Kuzey Irak?taki hareketini Barzani gerzeği ile ABD dansözlerinin farketmemesi mümkün mü? Bu hainler bir anda toplanabiliyorlarsa tek yuvaları vardır o zaman. Bu yuvalar kamplar değil, sınırın kuzeyindeki ve güneyindeki Kürt köyleridir. Türkiye sınırın iki yanındaki Kürt köylerini sivil olarak kabul etmemeli. Operasyonlar ve takipler ilk başta bu Kürt köylerinde yapılmalı. * Çok önemli bir başka konu daha var. Türkiye yakın tarihte İsrail?den on adet insansız gözetleme uçağı satın almıştı. Saatlerce havada kalan bu uçaklar yerdeki her türlü hareketliliği tesbit edecek ve bağlı olduğu merkeze anında bildirecek donanımlara sahip. Aktütün baskınına hazırlanan teröristler bu uçakların gözünden nasıl kaçarlar. Burada çok önemli bir şüphe ve şaibe doğmakta. Görünen o ki, İsrail bize verdiği uçakları kendi merkezlerinden de kontrol edebilmekte. İstediğinde bu uçakları kör hale getirebilmekte. İsrail bunu yapar mı? Yapar. Çünkü, geçmişte hem peşmerge, hem de PKK teröristlerinin İsrailli subaylarca eğitildiği bilinen bir gerçek.Türkiye İsrail?e de sormak zorunda. Son derece pahalı bu uçaklar Aktütün baskınında neden başarısız oldular. İsrailin bunu açıklaması gerek. * Terörle mücadele yöntemimiz başarısız ve mantıksız bir mücadele. Karşılıklı vur kaçla mücadele olmaz. Yüz yüze kurşun sıkarak bu işin sonu gelmez. Ne yapmak gerek? PKK yı arkadan kuşatmak şart. Öncelikle AB ülkelerindeki PKK varlığı ile bu ilkelerin PKK ya desteği son bulmalı. Türkiye bu sona ulaşmak için de yaptırımlar uygulamalı. TBMM ne sızmış PKK temsilcileri Meclis?ten atılıp, mahkeme edilerek gereken cezaya çarptırılmalı. PKK nın finans kaynakları mutlaka kurutulmalı. Kullandıkları silahları imal eden ülkelerden hesap sorulmalı. Çünkü, fındık fıstık satmıyorlar. Silah satıyorlar ve bu silahlarla şehitler vermekteyiz. Özetle, PKK dünyadaki varlığının son sınırından başlayıp, içe doğru yoğunlaşan bir arkadan kuşatmayla son bulabilir. Türkiye güçlü ve büyük. İsterse bunu kolaylıkla başarır. * Barzani dangalağı öksürdükçe mangalda kül bırakmıyor. Güya Irak?ın kuzeyinde devlet kurmuş. Bunu iddia ediyorsa devlet gibi hareket etmek zorunda. Yani kendi içinde hain besleyip Türkiye?ye göndermekten vazgeçmek durumundadır. Bunu yapmıyorsa Barzani de Suriye?ye uygulanan yöntemi hak etmiştir. Önce uyarılmalı. Uyarı onu akıllandırmazsa Erbil?deki karargahı Türk savaş uçaklarınca bombalanmalıdır. Arkasında ABD mi var? İsterse on ABD olsun. Türkiye bir kere cesaretle ortaya çıksa ABD de kuyruğunu kısmak zorunda kalır. Hayatın tekrarı yok. Vatan için toprağa düşen fidanlarımıza yazık. Halkın sabrını sınayanlar da **********. Mehmet Nacar
  3. SimalyildiziNet

    ABD'den Dünya'ya

    İki üç kez okunması gereken bir yazı! DEVLET olmadan hiç birşey olmuyormuş değilmi?
  4. Kesinlikle size katılıyorum... İstiklal Savaşımızı "yok" sayan bir zihniyetin vereceği değerin bu kadar olması bile şaşılacak birşey... Allah Rahmet Eylesin, mekanı cennet olsun; Allah hepsinde de razı olsun... amin!
  5. Yazılarınızın tamamını okuyamadım! 1.sayfadan sonra son sayfaya atladım ki genel olarak anladığım sistemin ne hale geldiği veya getirildiği noktası sanırım.... Kısa ve öz cevap vereceğim! "Nasılsanız öyle yönetilirsiniz"... Osmanlı İmparatorluğu içinde rüşvete karıştığı tespit edilen memur ve ailesi top yekün sürülürmüş! "Haram yediler bu aileden hayır gelmez" derlermiş... Eh işte burada düşünmek gerek! Sizce de tüm bunları bu halk haketmiyormu??? Türkiyenin tek bir kurumu var; tüm çalışanları sahte fatura, hayali ihracat, çek sahteciliği, gasp, adam yaralama, uyuşturucu işine bulaşmış, vergi kaçakçısı, SSK borçlusu v.s v.s. suçlara bulaşmış; tek bir tanesinin bile TEMİZ bir geçmişi yok! Bu kurum neresidir? Saygılarımla
  6. Sebep sonuç ilişkisi... tekrar okuyun, rica ediyorum! http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=726371
  7. miş miş lerle değil; belgelerle konuşsak daha inandırıcı olur diye düşünüyorum!!! * * * Perinçek Abdullah Öcalan ile niçin görüştü? DOĞU PERİNÇEK?İN APO İLE GÖRÜŞMESİ 1. GÖRÜŞMENİN ZAMANI VE NEDENİ Görüşme ne zaman oldu Perinçek, 1989 Ekim ayında ve 1991 Nisan ayında Abdullah Öcalan ile iki kez görüştü. Perinçek, o zaman İP Genel Başkanı değil, 2000?e Doğru dergisinin Genel Yayın Yönetmeni idi. Türkiye?nin hemen hemen bütün önde gelen gazetecileri, Güneri Cıvaoğlu, Fatih Altaylı, Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve diğerleri de, Apo ile görüşmeler yaptılar. En son MİT Müsteşarı Emre Taner?in Apo ile görüşmesi basına yansıdı (Hürriyet, ?.2005). Sistemin istihbarat servislerinin ve gazetecilerinin Apo ile görüşmesine ses çıkaran yok. Ama Batı işbirlikçisi sistemin denetimi dışında, Türkiye için, Türkiye halkı için, görüşme yapılınca, yıllardır sistemin bütün güçleri seferber edilerek kapsamlı bir propaganda kampanyası yürütülüyor. Görülüyor ki, bir tek Doğu Perinçek?in görüşmesi, ABD merkezli sistemi rahatsız etmiş. SüperNATO merkezli psikolojik savaşın boyutları, Doğu Perinçek?in mücadelesinin etkisini ve büyüklüğünü gösterir. Perinçek, Apo ile niçin görüştü? Perinçek?in amacı, Batı devletlerinin, özellikle ABD?nin Körfez Savaşı öncesi ve başlangıcında, Kürt sorununa müdahale zeminlerini daraltmaktı. Nitekim görüşme bu eksen üzerinde cereyan etmiştir. Görüşmeden sonra yayınlanan çeşitli yazılarda ?Apo Perinçekçi olmuş? yorumları yapıldı. Apo?nun bu görüşmelerdeki vurguları şöyleydi: Bende Kürtlük aşkı yok. Türkiye?nin Aydınlanma hareketinin bir parçasıyız. Başlangıçta TC düşmanlığı yok. Bulgaristan?ın Türklere baskısı. Eski Genelkurmay Başkanı Üruğ?a suikast. Mustafa Kemal?in Kürtlere müracaatı. Avrupa bana tapulansa da... Amerika gitsin okyanusun ötesine. Tıpış tıpış Sevr?e yürüyorlar. Amerika varsa özgürlük olamaz. Sevr?in hortlatılmasında AT, Özal ve diğerler var. Evet Keloğlan?la birleşeceğiz, Özgürlüğe sarılan Türkiye özlem. Birliği devrimle gerçekleştirmek vb. Özetle Perinçek, ABD?nin Yeni Dünya Düzeni projesiyle bölgemizde milliyetleri ve mezhepleri birbirine düşürmek istedikleri koşullarda, Türkiye?nin ve halkın birliğine hizmet eden bir çaba gösterdi. Abdullah Öcalan, yakalandıktan sonra verdiği ifadede görüşmeyi şöyle özetledi: Perinçek, bize ABD?nin ve Avrupa?nın peşinden gitmeyin. Bu yoldan bir yere varamazsınız. PKK?yi dağıtın, Türkiye?nin bütünlüğü içinde yer alın telkinlerinde bulundu (Apo?nun ifadeleri ve Hürriyet, 18 Mart 1999). Perinçek, Atatürk?ün Kurtuluş Savaşı?ndaki siyasetini uyguladı Büyük Devrimci Önder Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı başlarında İngiliz emperyalizminin Kürt sorununu kullanmasına karşı hangi siyaseti izlediyse, Perinçek de o siyaseti izledi. Perinçek de Atatürk gibi, Kürtlerin ?Kürdistan Teali Cemiyeti? gibi Batı güdümlü ayrılıkçı örgütlerde değil, Müdafaai Hukuk Cemiyeti gibi milli ve devrimci örgütlerde Türklerle birlikte örgütlenmesini savundu. Mustafa Kemal?in çeşitli Kürt liderleriyle ilişkilerinde ve yazdığı yazılardaki tavrı ne ise, Perinçek?in tavrı da, o?dur. Bu tutum, Amasya Tutanağı?nda, Erzurum ve Sivas Kongresi Nizamname ve Beyannameleri?nin birinci maddelerinde ifade edilen saptama ve politikalara dayanır. Türk ve Kürdü birleştirmek; Türkiye?ye yönelik tehditleri göğüsleme ve Cumhuriyet Devrimi?ni tamamlama görevinin gereğidir. Atatürk, Kurtuluş Savaşı?nı aynı zamanda Kürtleri kazandığı için başarmıştır. Ucuz değil doğru ve cesur politika Bugün de izlenmesi gereken politika budur. Perinçek, halk kitlelerini avlamaya yönelik ucuz politikaların adamı değildir. Arkadaşlarıyla birlikte gereğinde tehlikeleri üstlenir ve çözüme yönelik doğru ve cesur politikaları üretir ve izler. Erdal İnönü-Deniz Baykal?ın yönetimindeki SHP, PKK ile seçim ittifakı yaptı. Çeşitli partilerin başkanları, Apo?nun dört-beş kademe altındaki yöneticilerle görüşmeler yapar. Mehmet Ağar, ?Abdullah Öcalan?a çok iş düşüyor? diyerek, Apo?yu federasyonlaşmada muhatap haline getirir. Devlet Bahçeli, İran?daki Azerileri kışkırtıp, ABD?nin Türkiye?yi İran ile karşı karşıya getirme ve Kürdistan?ı büyütme politikasında rol üstlenir. ANAP, DYP, CHP, DSP, MHP ve AKP, iktidar dönemlerinde Çekiç Güc?e oy verir,Habur kapısını açık tutar ve ABD ile birlikte Kukla Devlet?i kurarlar; Apo ile birlikte AB üyeliğini savunurlar. Bunlar sistem içindeki uygulamalardır ve hücuma uğramaz. Ama sistemin dışındaki girişimler, sistemin psikolojik savaş kampanyasının hedefidir. Halkımızın her kesimi üzerindeki baskılara ve eşitsizliklere karşı mücadele etmek görevimizdir Perinçek?in önderlik ettiği Parti?nin Güneydoğu bölgesi halkımıza yapılan baskılara karşı çeşitli düzlemlerde yürüttüğü mücadeleler de eleştiri konusu olmaktadır. Partimiz, Körfez Savaşı öncesinde veya sonrasında, Kürt halk kitleleri üzerindeki baskı ve eşitsizliklere karşı kararlı olarak mücadele etti. Türkiye?nin birliğinin ve bağımsızlığının eşitlik ve özgürlük sağlanarak, sağlam bir temele oturtulacağını savunduk. Türkiye, Kürt kitlelerinin taleplerini karşılamalı ve kendi Kürdünü kazanmalıydı. Bu tavrımız doğrudur. Doğu Perinçek?in önderlik ettiği İşçi Partisi, her zaman halk kitleleri üzerindeki baskı ve eşitsizliklere karşı mücadele etti. Bu mücadeleyi, ABD emperyalizmine karşı bütün milletimizin birliği açısından yürüttü. Eğer Türkiye Perinçek?in tutumunu benimseseydi Eğer Türkiye Körfez Savaşı öncesinde Perinçek?in politikasını benimseseydi, Türkiye halkı birleştirilebilir, bölücülük etkisiz hale getirilebilir ve bugünkü bölünme ve parçalanma tehdidi çok daha zayıf olurdu. 1990 öncesinde Kürtlerin hak ve hukukunu tanımayan hükümetler, daha sonra ABD ve AB?nin dayatmalarıyla İkiz İhanet Yasalarını bile çıkardılar. Türkiye?nin vereceği demokratik hakları Batı devletleri sağlamış oldu. Kürt halk kitleleri böylece Türkiye?ye değil, Batı?ya bağlandı. 2. ÜÇ AYRI AKLAMA KARARI Apo görüşmesinin 2000'e Doğru?da yayınlanması üzerine açılan ceza davalarında, iki ayrı aklama kararı ve bir takipsizlik kararı verilmiştir. (İstanbul 2 Nolu DGM?nin, 27. 6. 1990 tarih, E 1989/277, K 1990/148 ve 4.12.1991 tarih, E 1991/216, K 1991/454 tarihli kararları ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı?nın Hazırlık 1997/1777, K 1997/237 sayılı takipsizlik kararı) 3. PERİNÇEK APO?NUN SHP LİSTESİNDEN DÖRT MİLLETVEKİLLİĞİ ÖNERİSİNİ REDDETTİ SHP?nin PKK ile seçim ittifakı 1991 genel seçimlerinde Erdal İnönü-Deniz Baykal?ın yönetimindeki SHP, PKK ile seçim ittifakı yaptı. Ama hiç kimse bu konuda bir kampanya yürütmedi; yürütmez. Çünkü o ittifak, ABD merkezli sistemin içindeydi. Bu ittifakın içine 1991 seçiminde Doğu Perinçek?in genel başkanı olduğu Sosyalist Parti?yi de katmak istediler. Ancak Doğu Perinçek bunu reddetti. Öneri nasıl yapıldı PKK?nin Avrupa temsilcisi, 1991 genel seçimi öncesinde Perinçek?i Ankara?daki evinden telefonla arayarak, Apo?nun Perinçek?in Partisine, SHP?nin bir protokolla HEP?e verdiği 21 milletvekilliğinden dördünü önerdiğini belirtti. Hatta bu öneride, Diyarbakır, Şırnak ve Mardin gibi illerin birinci sıra adaylığı da belirtildi. Perinçek, öneriyi parti organlarında tartışmaya bile gerek görmeden anında reddetti. Perinçek açısından bu öneriyi kabul etmenin herhangi bir tehlikesi de yoktu. Perinçek ve arkadaşları, SHP listelerinden milletvekili olacaklardı. Ama Perinçek?ler için mesele, milletvekili veya bakan olmak değil, Türkiye?nin bağımsızlığına, bütünlüğüne ve emekçilere bağlı bir çizgide ısrar etmekti. Öcalan?ın Milliyet, Sabah?a ve Gündem gazetelerine açıklaması Bizzat Apo, 1991 yılı sonunda, Milliyet ve Sabah gazetelerine yaptığı açıklamalarda, Perinçek?e dört milletvekili önerdiğini ve parlamentoya girerek, SHP listesinden seçilecek 21 milletvekilinin başına geçmesini rica ettiğini açıklamıştır (Milliyet ve Sabah, 7 Aralık 1991). Apo: ?Perinçek tenezzül etmedi? Apo, Perinçek?e dört milletvekili önerisini, 3 Mayıs 1993 tarihli Gündem gazetesinde de anlatmış ve bu öneriyi reddettiğimi birkaç kez vurgulayarak dile getirmiştir: ?Sayın Doğu Perinçek de buraya geldi. İlk pratik politika önerim şu oldu. Dedim ki, bir devrim merkezi var, onun parlamenter sözcüsü ol. Bu güzel bir şey. Eğer bir parlamenter sözcüsü olsaydı, Kürt-Türk birlikteliği de çok iyi gelişebilirdi. Kim kardeşlik istemiyor. Bize ikide bir milliyetçi diyorsunuz. Seni kendi ülkesinde ve devrimin bir merkezinde milletvekili adayı önerecek kadar Enternasyonalizme yatkınlık gösteren bir hareket mi milliyetçidir, yoksa buna tenezzül etmeyen, kendini çok üstte gören bir anlayışın sahibi mi milliyetçidir? Ve ben fazla anlamlı bulamadım...Tenezzül etmediler.? (Gündem, 3 Mayıs 1993) Öcalan, Hasan Cemal ile söyleşisinde de gerçeği söyledi Yine Öcalan, Hasan Cemal?e 14 Nisan 1993 günü yapılan söyleşide, Doğu Perinçek?in SHP listesinden milletvekilliği önerisini reddettiğini belirtmektedir (Hasan Cemal, Kürtler, s.39) Perinçek, SHP-PKK seçim ittifakına niçin katılmadıklarını Anayasa Mahkemesi?nde anlattı Apo?nun SHP listesinden dört milletvekilliği önerisini niçin reddettiğimizi ve PKK ile SHP arasındaki seçim ittifakına niçin katılmadığımızı, 12 Mayıs 1992 günü Anayasa Mahkemesi?nde yaptığım savunmada anlattım. Anayasa Mahkemesi tutanağından aynen aktarıyorum: ?Bugün koalisyonu paylaşan Sosyal Demokrat Halkçı Parti?nin listeleri içinde milletvekillikleri bize teklif edilmiştir. Bakın şimdi çok önemli bir şeyi açıklayacağım. PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalan, Milliyet ve Sabah gazetelerine açıkladığı için ve gazetelerde yazıldığı için bunu söylüyorum. Orada diyor ki, ?Sosyalist Parti?ye, bize SHP?den verilen milletvekilliklerinden 4 tanesini vermek istedik. Reddettiler bizi.? Demek ki, SHP seçimlere girerken PKK?ya 21 tane milletvekilliği vermiştir. PKK da bunun 4 tanesini Sosyalist Parti?ye önermektedir. ?Gelin 4 tane de size verelim, ayrı parti olarak girmeyin, hepimiz SHP olarak girelim? demiştir. Sosyalist Parti bunu reddetmiştir. Demiştir ki, ?ben ayrı, bağımsız bir partiyim, fikirlerim var, hiç kimsenin sırtından da Meclis?e girmem, ayrı kimliğimle ve kişiliğimle toplumun karşısına çıkarım?. Ben bunu niçin söyledim?... Bunu şunun için söyledim: En yasadışı olan PKK bile Türkiye?de yasal politik hayatın içine girmiştir. O kadar içine girmiştir ki, Parlamentoda sandalye pazarlığı yapabilmektedir. İktidar partileriyle anlaşmalar yapabilmektedir. İktidar partisi olacaklardan milletvekillikleri alabilmektedir ve o aldığı milletvekilliklerini sağa sola dağıtabilmektedir. Teklif de edebilmektedir.? 4. REKOR KIRAN FOTOĞRAFLAR Perinçek?in Abdullah Öcalan ile görüşme fotoğrafları Bu fotoğrafların gizli saklı bir tarafı yoktur. Perinçek, 2000?e Doğru Genel Yayın Yönetmeni olarak Apo ile görüşme yaptı ve görüşme dergide yayımlanacağı için fotoğraflarla da görüntülendi. Görüşme sırasında hem 2000?e Doğru muhabiri hem de PKK görevlileri fotoğraf çektiler. 2000?e Doğru, kendi çektiği fotoğrafları yayımladı. Basında kampanya halinde çıkan fotoğraflar ise, ilginçtir PKK?nin çektiği fotoğraflar. Perinçek, ne zaman Türkiye?yi savunan bir meseleyi kamuoyu önüne getirse, ne zaman ABD emperyalizminin planlarını bozsa, Apo ile görüşme fotoğrafları, basında boy gösterir. Bu görüntüler, son on yılda en çok yayımlanan fotoğraf ünvanını kazanmış bulunuyor. MİT fotoğraflar karşılığında PKK?ya ne verdi? Daha önemlisi, fotoğrafların MİT?e PKK tarafından teslim edilmiş olmasıdır. Perinçek?in Apo ile görüşmesinin fotoğrafları 2000'e Doğru dergisinde çıkmıştı. Hatta Apo?nun Perinçek?e karanfil uzatan bir fotoğrafını derginin kapağında yayınlanmıştı. Bu fotoğraflardan utanılsa, herhalde yayınlanmazdı. Nitekim bütün gazeteciler, Güneri Cıvaoğlu, Fatih Altaylı, Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve diğerleri kendilerinin Apo ile görüşme fotoğraflarını yayımladılar. Ancak Şeriatçı-Ülkücü gazetelerde yayınlanan fotoğraflar, 2000?e Doğru?nun çektikleri değil. Bunlar, PKK?nin MİT'e gönderdiği fotoğraflar. Bu fotoğraflar karşılığında MİT?in PKK?ye ne verdiği araştırılmalıdır. Fotoğraf bombardımanının arkasında MİT içindeki CIA ekibinin bulunması, yapılan işin karakteri gereğidir. Türkiye düşmanı güçler, Sevr tehdidine karşı en kararlı tavrı alan İşçi Partisi?ni yıpratabilmek için ne yapacaklarını şaşırmışlardır. Yüzlerce kez yayınlanan bu fotoğraflar, İşçi Partisi?nin ve Doğu Perinçek?in hiçbir açığının, hiçbir lekesinin bulunmadığının en güzel kanıtıdır. Bütün MİT dosyaları karıştırılmış, CIA?dan yardım istenmiş, İşçi Partisi?nin bir açığını bulmak için özel araştırma birimleri kurulmuş, telefonlar yıllarca dinlenmiş, ancak bir şey bulunamamış ve bir dergi röportajında çekilip, benzerleri yayımlanmış fotoğraflara muhtaç kalmışlardır. -http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=ssscevap&idsoru=2-
  8. Bence denemek gerekli! Yani evde beslediğiniz köpek ve akbabayı kesip yemek gerekli ki oluyormu, olmuyormu görelim? Bu mantıkla, insan etide yenebilir olur! Ancak, doğanın yaşam türlerine vermiş olduğu bazı etkenler var. Köpek, Akbaba, Domuz gibi hayvanların sindirim sistemleri çalışabilmesi için illede bakterilere ihtiyacı vardır! Bu durum bizim içinde geçerlidir. Ancak bu bakterilerin bazıları insan sindirim sisteminde yok olmayıp hastalık bulaştırabilmektedir... Ki domuz ve köpek etinde beyini etkileyen mikroplar olduğu biliniyor... * * * Din; 1-toplumsal ve bireysel yaşam kuralları, 2-Dünyanın imarı için olması gereken düzenler, 3-Gerçek anlamda uhrevi hayat hakkında bilgiler verir! Bu mantıkla da Kuran-ı Kerimi ve Efendimizi anlamak gereklidir! Bir yanda sosyal yaşam ve "güdülmesi gereken" canlılar; diğer yanda uhrevi hayat hakkında bilgiler... Bu tıpkı bir çocuğun anaokulu, ilkokul, orta öğrenim, üniversite ve doktora yapmasına benzer! Üniversite öğrencisinin derslerine ilkokul konuları verilmez... Aynı mantıkla ortaokulda okuyan öğrenciye lise son konuları da verilmez... Uhrevi hayat hakkında bilgi almakmı istiyoruz, sosyal hayat hakkında bilgi almakmı istiyoruz? Zira Kuran-ı kerim, kişi ne isterse onu bulacağı bir mucizedir! Hatta eğer isteniyorsa dinsizlik bile bulunur...
  9. Ben amcasına yardım etti diye biliyorum... Çobanlık yaptı diye bilmiyorum. El-Emin lakabı da, daima adil görüşler beyan ettiği için verilmiştir. Hatırlayın! Kabenin inşaasında kabileler arası anlaşmazlığı bile O yatıştırmıştır...
  10. Hayır! Asla çobanlık yapmamıştır!... Bu konuyu tekrar araştırın! ??? Nasıl bir mantık çerçevesinden baktığınızı anlayamıyorum! Yukarıda yazdıklarınız ile "Güzel ahlak" tanımlaması hiç uyuşuyormu? Bu anlatmış olduğunuz ***** destekleyecek bir dayanağınız mutlaka vardır... Rica edebilirmiyim? Bu ayeti size aktaracağım ama isim olarak hatırımda değil; fakat en kısa zamanda sunacağım, merak etmeyiniz! Diyorum ki, canlıların yenebilmesi için o canlıların beslendiği nokta önemlidir! Köpek türü hayvanlar leş yer... Fare, çoğunlukla lağımlarda yaşar, pis şeylerle beslenir... Domuz, malumunuz kaka ile beslenir!... Koyun otla beslenir! Ama akbaba leşle... Anlatabildimmi?
  11. SimalyildiziNet

    The LOST ROOM

    The LOST ROOM İnanılmaz bir film! Senaryonun sınır tanımadığı bir anlatım... Bir televizyon filmi olarak hazırlanmış. 3 bölümden oluşuyor... Film hakkında hiç bilgi vermeyeceğim; zira ne yazarsam yazayım filmin ilginçliğini kaçıracaktır... Sadece, sürükleyici fantastik bir film olduğunu söyleyebilirim. Senaryo dünyasının ne kadar engin ve sonsuz olduğu bir kez daha ortaya serilmiş oluyor... Aklıma takılan tek sörü; benim elidne de kullanabileceğim böyle güçler olsa ne yapardım? Başrolerini Peter Krause ve Julianna Margulies in paylaştığı bu filmi mutlaka izleyin...topu topu 4 SAAT sürüyor
  12. MUSTAFA PAMUKOĞLU Küresel Ekonomi Tetikçilerinin İtirafları John Perkins, "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" kitabının girişinde şunları söylüyor: "Ekonomik tetikçiler (ET'ler), yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası, ABD Uluslararası kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer yardım kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eski olmasına rağmen, günümüzdeki küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır. Nereden mi biliyorum; ben de bir ET idim." Yazarın tanımı ile küresel ekonomide şirketokrasi egemen. Bugün ABD'de olan dev şirketler krizi bu gerçeği doğruluyor. ABD'de medya büyük uluslararası şirketlerin elindedir. NBC'nin sahibi General Electric, ABC'nin Disney, CBS'inki Viacom olup, CNN ise AOL Time Warner şirketler topluluğunun parçasıdır. Medya çalışanları bu sistemin yürümesi için yerlerini ve hadlerini bilirler. Gelen krizi net olarak ortaya koymayan medya yüzünden ABD'deki son çalkantılar şok etkisi yaratmış durumda. Bu nedenle küresel dünyada medyaya sahiplik sisteminin değişmesinin artık şart olduğu çoğu çevre tarafından belirtiliyor. Son günlerde çokça yaşadığımız Türkiye'deki kötü örnekleri de dikkate aldığımızda bunun bizim için de ne denli önemli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İletişim dünyasına şirketler sahipse zalimce uygulanan ekonomik sistem medya kanalı ile yönlendiriliyor. Sonra büyük iflaslar, ekonomik depremler şok etkisi yaratıyor. Üretmeyen sadece küresel fonların cazip uğrak yeri olan ülke ekonomimizi daha bir yıl önce tüm medya muhteşem olarak sunmamış mıydı? Ülkenin roket hızı ile şaha kalktığını ballandıra ballandıra anlatmıyorlar mıydı? Petrole bağlı bir ekonomi, cari açığı tehlikeli sınırda ve finansmanı sıcak para ile yapılıyor, dış ve iç borçlar gayrisafi milli hasılaya neredeyse eşitlenmiş, kredi kartları ile ülke vatandaşı tüketim çılgınlığına girmiş, çocukların da ellerinde ek kredi kartları olmaya başlamış, kredi kartları ile müthiş bir sanal ve balon kaydi para yaratılmış ekonomiyi savunanlar ve sıcak para ile övünen bir ekonomiyi kırılgan olarak görenlere cahil diyenler yine bizim medyamız değil miydi? Ekonomiyle ilgili haber ve görüşleri izlerken kendimizi başka bir ülkede yaşıyor sanmıyor muyduk? Evet böyleydi; bunları bize sunan büyük grupların medyası idi. Ekonomik tetikçi şu önerilerde bulunuyor: "Daha iyi bir dünya yaratmak için sahip olduğumuz şaşırtıcı fırsatları hemen sıralayabilirim: Herkese yetecek kadar yiyecek ve su; hastalıkları geçirip bugün milyonlarca insanı gereksiz yere etkileyen salgınları önleyecek ilaçlar; yaşamın gereklerini yerkürenin en ücra köşelerine bile götürecek ulaştırma sistemleri; okur-yazarlık oranını arttırıp, dünyadaki her insanın, diğer bir insan ile iletişime girebilmesine olanak verecek internet servislerinin sağlanması; farklılıkların giderilmesini sağlayarak savaşları gereksiz kılacak araçlar herkes için daha ekolojik ve verimli evler geliştirmek için kullanılabilecek, hem uzayın sonsuzluğunu hem de en minik atomaltı enerjiyi araştıran teknolojiler; yukarıdakilerin tümünü başarmak için yeterli kaynaklar ve daha birçok şey." Ve şu soruları kendimize sormamızı istiyor: - Neyi itiraf etmem gerekiyor? Kendimi ve başkalarını nasıl kandırdım? Nerede geciktim? Dengesiz olduğunu bildiğim sistemin içine çekilmeme neden izin verdim? - Kendi çocuklarımın ve tüm çocukların, Kurucu Atalarımızın rüyasını, yaşam, özgürlük ve mutluluğu arama hakkı düşünü gerçekleştirmelerini sağlamak için ne yapacağım? - Gereksiz açlığa son vermek; çocuklarımıza, obur veya dengesizce yaşayan insanlara, medyanın kendilerini nasıl kontrol ettiğini ve bizi mutluluk hayalleri ile avuttuğunu nasıl anlatacağım ve onları ikna edeceğim? Bu kitabı okuyunca şunu düşündüm; bizde de ekonomik tetikçiler var mı, varsa ne zaman itirafta bulunacaklar, acaba şunları itiraf edebilecekler mi? - Arkadaş ben medyayım, hükümetle işim var. Ticaretim için bazı zaman yağ yaparım, bazı zaman yerden yere vururum. - Bizler de arsa spekülasyonu yaptık. İmar artışından yararlandık. Oluşan rantı birileriyle paylaştık. - Ekonomiyi iyi göstermek zorundayız. Bunun için ciddi teşvik primi alıyoruz. - Allah'la kandırdık, para topladık. Bu paraların büyük kısmını yoksul insanlara dağıttık. Ama bir kısmını da hizmet ücreti olarak biz aldık. Bu bizim hakkımız. - Biz farklıyız; sosyal dayanışma içinde eğitim ve ticaret bizim önceliğimiz. Din ikinci planda. Bu iki hedefi gerçekleştirmek için ciddi ekonomik organizasyon kurduk. Havuza giren paralar gönüllü verilen paralar ve herhangi bir vergi kaybına ve yolsuzluğa yol açmıyor. Onun için bizden korkmayın! - Büyük projeler, ihaleler, satın almalarda bize yardımcı olan insanlara elbette gelir dağılımı adaletini sağlamaya katkıda bulunmak için hediyeler verdik. Bundan doğal ne olabilir. Vermeseydik daha fazla zenginleşmemiz sizi rahatsız etmez miydi? - Farkına vardık; tüketen ekonomiden üreten ekonomiye geçmemiz bizi kurtaracak. - Medya sahiplik sisteminin değişmesi şart; medya çok şeyi yönlendirebiliyor. Bu nedenle tarafsızlığı sağlayacak sahiplik en uygunu. Dünyada ekonomik tetikçiler itiraf ettikçe gerçekleri öğreneceğiz. Bekleyelim görelim... pamukm6superonline.com Cumhuriyet 23.09.2008
  13. Merdi kipti secaat arz ederken sirkatin soylermis ... Bir din tacirinin ahlak anlayisini kendi kaleminden ibretle okuyunuz ! *****- IFTIRA - *****-ON YARGI - CIFTE STANDART 32 kisim tekmili birden ... N.Kaptan Bu kadarına da pes! Vakit'in Ankara Temsilcisi Serdar Arseven, akıllara durgunluk verecek bir yazı kaleme aldı. Dünkü köşesinde "Ben Isırırım Ama Köpeklerin Yalamasına Bile Müsaade Etmem" başlığını kullanan Arseven, "Önyargılıyım. İtham Müslüman'a yönelikse 'iftira' derim, kafire yönelikse 'doğru' derim" dedi. Köşesine "Deniz Feneri meselesiyle niye ilgilenmediğimi soruyorlar" diye giriş yapan Serdar Arseven'ın yazısındaki bazı ifadeler şöyle: MÜSLÜMANI YIPRATMAM: Haksız servet artışı varsa, bunun acısı mutlaka çıkacaktır. Ahirette de dünyada da. O hesapları kendi içimizde sorabiliriz. Bu benim tavrımdır. Ben bir Müslüman'ı, hele bir fasık saldırıyorken, asla yıpratmam. Üstadın anlayışındayım. Belki kendim ısırırım Müslüman kardeşimi. Lakin köpeklerin yalamasına dahi müsaade etmem. Hele tarassut köpeklerinin asla. 'İFTİRA' DERİM: Çifte standartlarım var. Bu çifte standartlar nasıl mı işler? Basit itham Müslüman'a yönelmişse 'iftira olduğu önyargısından' hareketle çıkarım yola. Deniz Feneri benimdir, Ergenekon terör örgütü kahrolası darbe düzeninin. ***** DİN DÜŞMANLARI Arseven'in Ergenekon hakkındaki görüşleri ise, şu şekilde: Ergenekon söz konusu olduğunda ise, bu adamların ne azılı din düşmanı olduklarını bilmemden ve dahası, bu ülkenin kurtuluşunun ancak bu darbeci zihniyeti ortadan kaldırmakla mümkün olacağına dair idrakimden dolayı olayın üstüne giderim. İddianameyi esas alır bindiririm. Bu çifte standardı uygularken karşılaştığım birtakım çirkin tavırları göz önünde bulundurmam. VATAN
  14. Alman savcı ve hakimden şok açıklamalar 25 Eylül 2008 Deniz Feneri e.V. davasının Alman hakimi Dr. Jochen Müller ve Frankfurt Başsavcısı Doris Möller-Scheu, Deniz Feneri davasıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Posta Gazetesi'nden Kamil Taylan'ın sorularını yanıtlayan Hakim Müller, dava sürecinde kendisini etkileyen 3 şeyin 3 sanığın da suçlarını itiraf etmeleri ve Deniz Feneri'nin muhasebecisi olan sanık Firdevsi Ermiş'in cesur ifadeleri olduğunu söyledi. Asıl suçluların Türkiye'de olduğunu söyleyen hakim Müller, ''Kararda asıl suçlular Türkiye'de dedik. Bununla Türkiye'deki Kanal 7'nin yöneticilerini kastediyoruz. Çünkü Almanya'da halktan bağış olarak toplanan paralar Türkiye'ye gönderiliyor ve orada Kanal 7'nin sorumlularına teslim ediliyordu'' dedi. Deniz Feneri'nin çıkar için kullanıldığının altını çizen Müller, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman ile Zahid Akman'ın Deniz Feneri e.V.'nin kurduğu şirketlerde hissedar olduğunu ifade ederek, ''Daha doğrusu, Deniz Feneri'ni bir yerde kendi çıkarları için kullandılar. Zahid Akman RTÜK Başkanı olduktan sonra bu firmalardan adını sildirmiş'' şeklinde konuştu. İşte Müller'in çarpıcı açıklamaları: - Mahkeme heyeti olarak şunu tespit ettik. Baş suçlu olarak bizden 5 yıl 10 ay hapis cezası alan Mehmet Gürhan'ın ardında birileri var. O bunların emirlerini, Almanya'da yerine getiriyordu. Yani bir yerde o kuklaydı. Bu kuklayı Kanal 7'nin Türkiye'deki sorumluları ve onların çevresi oynatıyordu. - Deniz Feneri'nin resmi muhasebesiyle, gizli muhasebesi arasındaki farkı araştırdık. Arada en az 11.7 milyon Euro fark belirledik. - Türkiye hükümeti diplomatik kanallar üzerinden bu davanın gelişimi ve aşamaları hakkında bilgi istedi. ZAHİD AKMAN İÇİN 5 YIL İSTENEBİLİR Davanın Başsavcısı Doris Möller-Scheu ise dolandırıcılık ve sahte iflas suçu işlenmiş olduğundan şüphe ettikleri OFWG'nin (Almanya'da kurulmuş konut yapı kooperatifi) eski yöneticileri hakkında soruşturma açtıklarını belirterek, ''Bu kişiler arasında RTÜK Başkanı Dr. Zahid Akman da bulunuyor. Kooperaifteki dolandırıcılık suçunu işlediği mahkemede kanıtlacak olanlara 5 yıla kadar hapis cezası verilebilir'' diye konuştu. İşte Frankfurt Başsavcısı'nın açıklamaları: - Kooperatifin kayıtlarında Zahid akman sorumlu yönetici olarak gözüküyor. Haziran 2006'ya kadar bu görevi sürdürmüş. Bundan dolayı RTÜK Başkanı Akman, Deniz Feneri davasında olduğu gibi kooperatif davasında da zanlı. Zahid Akman Almanya'da olsaydı yahut bir gün gelirse tabii ki ifadesini almak için kendisine ricada bulunacağız. - Deniz Feneri davasında bir çok kişi için soruşturma yürütülüyor. Biz sadece üçü hakkında dava açtık. Bu 3 kişinin ön tutukluluk süreleri uzamasın istedik. Bu, Deniz Feneri davasında soruşturmanın kapandığı anlamına gelmez. - Deniz Feneri davasında suçlananlarla kooperatif davasında suçlananlar hep aynı kişiler. Bir de hem Deniz Feneri için hem de kooperatif için aynı televizyonda Kanal 7'de reklam yapılmış. - Şimdiye dek hiçbir Türk makamı Deniz Feneri ya da kooperatif davasıyla ilgili olarak bize başvuruda bulunmadı. Türkiye'de savcılar bu belli kişiler hakkında bir soruşturma açarlarsa, tabii ki bizden bilgi alabilirler. Bu yöntem zaten uluslararası anlaşmalarla belirlenmiştir. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9982666.asp?top=1 İflas eden kooperatif ile ilgili Kanal 7 Int'de yoğun reklam kampanyası yapılmış, evlerin maketleri gösterilmişti. Akman'ın Almanya'daki kooperatifi kayyumda İRFAN ERGİ Frankfurt Almanya'da RTÜK Başkanı Zahid Akman hakkındaki yolsuzluk soruşturmasına konu olan kooperatife Alman avukat Steffen Schneider kayyum olarak atandı. Schneider, adli sürecin tamamlanmasının ardından mağdurların alacaklarının ödeneceğini söyledi Deniz Feneri e.V. Derneği'nin bağış paralarıyla kurulan şirketlerdeki ortaklığı, mahkeme belgeleriyle kanıtlanan RTÜK Başkanı Zahid Akman hakkında kooperatif yolsuzluğuyla ilgili soruşturma sürüyor. İflasını ilan eden kooperatife Alman avukat Steffen Scheider atandı. Öte yandan Akman'ın, ilk dönem RTÜK üyeliği sırasında Frankfurt'taki konut kooperatifinde bir yıl yöneticilik yaptığı belirlendi.13 Temmuz 2005 tarihinde ilk kez RTÜK üyesi seçilen Zahid Akman'ın, Offenbacher&Frankfurter Wohnungsbaugenossenschaft (OFWG e.G.) adlı konut yapım kooperatifindeki yöneticiliğine 25 Temmuz 2006 tarihinde, yani tam bir yıl sonra son verdiği belgelendi. Fahri yöneticilik yok Alman mevzuatlarında Akman'ın iddia ettiği gibi fahri üyelik ya da yöneticilik statüsünün olmadığını belirten Alman hukukçular, kooperatif yönetiminin iflasını bildirmesi nedeniyle Frankfurt Barosu avukatlarından Steffen Schneider'in kayyum olarak atandığını açıkladılar. OFWG e.G'nin yaklaşık 8.5 milyon euro topladıktan sonra iflasını ilan ettiğini belirten kayyum Schneider de, halen kooperatifin mal varlığını saptamaya çalıştıklarını söyledi. Aidat ve teşvik primleri Schneider, adli sürecin tamamlanmasının ardından, mevzuata göre alacakların ödeneceğini de kaydetti. Kooperatifin mal varlığıyla önce çalışanların maaşlarının ödeneceğini belirten Schenider, kalan parayla da bin 26 mağdurun alacaklarının ödeneceğini açıkladı. 1 Ocak 2005 tarihinden önceki mevzuata göre, Almanya'da 8 yıllık devlet teşviğinden yararlanmak isteyen pek çok Türk vatandaşı Kanal 7 Int'de yayımlanan yoğun reklam kampanyasından da etkilenerek konut kooperatiflerine üye olmuştu. OFWG e.G'ye üye olan Türkler, kooperatife 60 - 350 euro arasında değişen aidatların yanı sıra, medeni durumlarına göre yıllık 400 euro ile 3500 euro arasında değişen konut teşvik primi ödemişlerdi. http://www.milliyet.com.tr/Siyaset/HaberDe...umda&ver=45
  15. SimalyildiziNet

    ABD'den Dünya'ya

    ABD de ekonomik kriz: Kapitalizm mi Sosyalizm mi? Amerika'da başlayan kriz Türkiye yi ve dünyayı nasıl etkileyecek ? Bu sorunun en kısa cevabı şu olabilir: Kriz in boyutları öylesine büyük öylesine karmaşık ve öylesine geniş kapsamlı bir finansal savaş ki, etkileri sadece ABD de değil bütün dünya ekonomilerinde görülecek ve yeni bir dönemin başlangıcı olabilecek nitelikte. Öncelikle krizin nedenlerine ve kısa vadeli sonuçlarına bakmak gerek: ABD, miktarı 500 milyar dolar olarak öngörülen riskli konut kredilerinin üzerine bire dört oranında borçlanılarak yazılmış türev enstrümanlar ile boyutu 2 trilyon dolara ulaşan bir finans sektörü krizi ile karşı karşıyadır. Bu kriz daha önce Japonya, ABD, Tayvan, AB, Türkiye gibi ülkelerde yaşanan bankacılık sektörü krizlerinden çok daha geniş kapsamlı küresel etkileri olacak boyutta bir krizdir. Krizin etkisinin tüm dünya ülkelerini kapsayacak olmasının en büyük nedeni de son on yıldır finans sektöründe yaşanan küreselleşme ile tüm dünya ülkelerinde bankacılık sektörünün aynı çok uluslu şirketler tarafından kontrol ediliyor olması ve aynı riskli enstrümanlara yatırım yapmış olmasıdır. Krizin boyutu ve ABD ekonomisine maliyetinin rakamlarla ifadesi: Freddie ve Fannie: 5 trilyon dolar Lehman, AIG, Bear&Sterns ve diğerleri 500 milyar dolar, bire dort borçlulukta hesaba katıldığında 2 trilyon dolar ABD Hazinesinin borcu : 5 trilyon dolar ABD hane halkı kredi borcu: 19 trilyon dolar ABD nin toplam borcu 31 trilyon dolar, yıllık milli geliri ise 11 trilyon dolar. Bunun ne demek oldugunu anlamak için Japonya örneğini vermek yeterli sanırım. Japonya da yaklaşık 10 yıl önce yaşanan arsa spekülasyonunun bankacılık sektörüne verdiği zarar Japon Gayri Safi Milli Hasılasının (GSMH) % 12 si kadardı. Bu ölçekte bir büyüklük bile Japonya nın 10 yıldır resesyonda kalmasına neden olmuştur. ABD de batık miktarı ABD GSMHsının 3 katı kadar. Bu durumda ABD yi Almanya ve Osmanlı imparatorluklarının sonu gibi kaçınılmaz bir son beklemektedir. Dünün Osmanlı imparatorluğunun sonunu hazırlayan Galata Bankerleri ile bugünün ABD sinin sonunu hazırlayan Lehman Brothers lar, Goldman Sachs lar, AIG lerin aynı kökten gelenler tarafından sona erdiriliyor olması sadece bir tesadüfmüdür? İşin ilginç yanı dünün Osmanlısının devlet yönetim biçimini benimseyen ABD, bugün Osmanlının akibetine uğramıştır. Osmanlı da devlet bürokrasisi nasıl kendisine teslim edilen azınlıkların işbirliği ile yok edilmişşe bugünün ABD si de başkan Bush a danışmanlık eden çoğu Yahudi kökenli neocon lar, FED başkanı Alan Greenspan, dışişleri bakanı Madlene Albright gibi Yahudi kökenli Amerikalılar tarafından tarihin çöplüğüne süpürülmektedir. ABD nin bu krizin altından kalkması bana hiç mümkün görünmemektedir. Avrupa da durum nedir? Avrupa da bu kredi krizinin bir parçası haline getirilmiştir. Fortis Bank ın borçluluk oranı %30 dur ve Belçika kökenli bu bankanın yükümlülükleri Belçikanın bir yıllık GSMH sına eşittir. Aynı şekilde, sektörde en sağlam görünen bankalardan biri olan Barclays ın yükümlülükleri İngiltere nin Gayri Safi Milli Hasılası kadardır. Deusche Bank ta Almanya nın Gayri Safi Milli Hasılasının %80 kadar bir yükümlülük taşımaktadır. Bu rakamlar, riskin büyüklüğü konusunda özet bir bilgi sunmaları açısından yeterli olur kanısındayım. Bu krizin en ilginç yanı da kontrollü ve bilinçli yaratılmış olması. Bir mühendislik ürünü. ABD ve AB içerisinden uzun yıllar çıkamayacağı bir durgunluğa sürüklenirken ABD bankacılık sektöründen çalınan paralar dünyanın başka bölgelerinde başka ekonomilere gidecekler. Türev enstrümanların küresel işlem hacminin 65 trilyon dolar olduğu bir dünyada ABD de 2 trilyon dolarlık bir kredi çözülmesinin bütün dünyada 65 trilyon dolarlık türev enstrümanlarının yeniden fiyatlanmasını gerektirecek olması dikkate alınırsa, bu olçekte bir büyüklügün dünyada sadece bankacılık sektörünü temellerinden sarsmakla kalmayacağı, sanayi ve tarım kesimini de daralan kredi hacmi ile olumsuz etkileyerek işşizliği artırması kaçınılmaz görünmektedir. On dört milyonluk bir milletin İsrail in varlığının devamını ve güvenliğini sağlamak için nasıl küresel bir katliama gidebildiklerini hayretler içerisinde izliyorum. Bu tarihi bir süreç. Bu süreci ders kitapları nasıl yazacak, gelecek nesillere nasıl öğretilecek bilemem ama yaşananları olduğu gibi yazan her yazarın susturulacağından hiç bir süphem yok. Kapitalizm mi Sosyalizm mi? Tarih bu süreci muhtemelen şöyle yazacaktır: 'Kapitalizmin sonu ve Sosyalizm in başlangıcı ABD de yaşanılan kredi krizi ile başladı. Vahşi kapitalizm......' Oysa gerçek hiçbir zaman göründüğü gibi değil....Ama kaç kişi farkında? Bu durumda ABD meclisince bugün onaylanan 700 milyar dolarlık kurtarma paketi ABD yi ölmekten kurtarır ama sürünmekten asla kurtaramaz gibi görünüyor. Kötü bir son bu….ABD bu paket için gereken finansmanı Çin den bulabilmiş sadece. China News Agency'ye göre ABD ye sağlanan bu para karşılığında Tayvan ın kontrolü Çin e bırakmış. Milletlerin hayatını belirleyen etkenlere bakarmısınız.... ABD ve Avrupa bürokratları ve siyasilerinin çoğu eminim olayın son derece farkında. Ancak halkın durumu fark etmesi biraz zaman alacak gibi görünüyor. Ortalama bir krizde Avrupa ülkelerinde bile 60,000 işyerinin el değiştirdiği ve nufusun %10-20 inin işsiz kaldığı düşünülürse, ABD yi ve AB yi cok ciddi sosyal problemler bekliyor. Bu durum ABD ve AB de ciddi bir Yahudi düşmanlığına neden olacak korkarım. Peki ya ABD ekonomisinden çalınan trilyonlarca dolar? Nereye gidecek bu para? Bu paranın bir kısmı soyulan ülkelerin kilit konumundaki yetkililere dağıtılırken diğer bir kısmı yeni ülkeler, devletler ve milletleri satın almak için kullanılmaktadır. Bu ülkelere kısaca BRİC (ET) adı veriliyor: Brezilya, Rusya, Hindistan Çin ve (Mısır, Türkiye). Bugün Çin e giren yıllık yabancı sermaye miktarı 50 milyar dolardır ve sıralamalarda dünya birinciliğine adaydır. Türkiye ye giren miktarın da yıllık 20 milyar dolar olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Almanya nın bu durumu sert bir şekilde eleştirmektedir. Bunun nedeni ise Almanyanın durumu erken farkedip önlem almak istemesine karşın İngiltere nin destek vermemesindendir. Fransa Başkanı Sarkozy (Yahudi ) nin son günlerdeki demeçleri oldukça ilginçtir. Ne demiş Sarkozy? Artık sosyalizme geçilmeli imiş.. Küresel çete kapitalizm i kurup kullanıp kirlettikten sonra şimdi de alternatifini kendisi kendi elleri ile sunuyor: Sosyalizm!!! Sosyalizm in temel taşlarını da yine aynı küresel çete oluşturuyor... Evet, aydınlanma çağı bu işte: Sosyalizmin kurucuları kapitalizm in sonunu getirenler.... Yönetenler aynı, sadece yontemler ve ğlkeler farklı....Bu durumda Marx ın da Yahudi olması bir tesadüf mü acaba? Veya Bolşevik devrimini gerçekleştirenlere finansal destek sağlayanların ABD li Yahudi bankerler olması da mı bir tesadüf? Ya, Gorbaçev in Rusya yı tek kurşun atmadan emperyalizm e satması ve bugünkü Rus zenginlerinin çoğunun Yahudi olması da bir tesadüf olabilir mi? Güç aynı ellerde olduktan sonra ideolojilerin var mı bir önemi, herşey ne kadar değersizlesiyor birdenbire ve aslında Ortaçağın karanlığına doğru başladığımız bu yolculukta birlik olmak ve kendi milletine sahip çıkmak ne kadar onemli olabiliyor...
  16. İKİ ERGENEKON Anlaşılan yine malum birilerinin canını sıkmaya başladık. Evvelden 3-4 ayda bir ziyaretime gelip "savcılığa ifade vermeye" davet edenler şimdi daha sık ziyaret etmeye başladılar. Aslında böyle olacağını tahmin etmiyor değildik. Zaten geçenlerde de yeni devletin Ahmet Altan isimli demokrat maskeli sapığı köşesinden duyurmamış mıydı; "dışarıda kalanlar kendilerine dikkat etsin!" diyerek? Ergenekon iddianamesinde sıkça adımız geçtiği ve tüm sorgulananlara "TGH ile bağlantınız var mı?" diye sorulduğu da kayıtlara geçtiği için kendimizi pek dışarıda, özgür ve rahat hissetmiyoruz ya zaten, neyse. Bende madem öyle, "dinsizin hakkından imansız gelir" dedim ve açıklamamızdan rahatsız oldukları şu malum konuları tekrar, tekrar ve üstelik altını çize çize birkez daha seslendireyim dedim. Bu arada şunu da belirteyim; şu an yazacaklarım, daha önce yazdıklarım gibi kimilerine göre "halkı hükümete/devlete karşı kışkırtmak" ve "terör örgütünü övmek" suçunu da teşkil edecek. Birçok kişinin bu detaya dikkat ettiğini ve bu sebeple sessiz kaldıklarını da biliyorum. Ülkeyi temelinden yıkan, milleti esir ettiren asıl etkenin milletin suskunluğu olduğunu bildiğim kadar... Birileri kamuflaj değil gömlek, postal değil ayakkabı, silahı değil yüreği ile beraber mücadele ederken ve bu yolda şehit olmayı bile düşlerken birileri de laf salatası yapıyorlarsa bizi ilgilendirmez. Kimseyi yakasından tutup zorla doğru yola getirecek değiliz elbet. Herkesin aklı var, fikri var. Zaten bu ülkenin ve milletin tek bekçisi de biz değiliz. Şimdi gelelim şu malum operasyonun nasıl işlediğine. Birincisi; kamuoyunun bildiğinin aksine iki Ergenekon var. Bunları "ünlüler" ve "ünsüzler" olarak tanımlamak ve ayırmak mümkün. Ergenekon operasyonu başladığından beri her dalgada muhakkak bir iki medyatik ve ünlü isim de gözaltına alınıyor ve kamuoyunun dikkati diğer isimlerden uzaklaştırılarak sadece bu isimler üzerinde yoğunlaştırılıyor. İlhan Selçuk, Orgneral Şener Eruygur, Tuncay Özkan, Sinan Aygün gibi isimler bildiğiniz üzere "ünlüler" sınıfındalar. İslamcısından ulusalcısına kadar bütün medya kuruluşlarının ve aydınlarının işi gücü, varı yoğu sadece bu ünlüler. Ya aynı anda gözaltına alınan diğer ulusalcılar? Yani sessiz sedasız ortadan kaldırılan diğer ünsüzler? Bunların kimler olduklarını ve bugüne kadar neler söyleyip neler yaptıklarını konuşan, halkı bilgilendiren (bizlerden başka) kimselerin olmaması tuhaf değil mi? İslamcı olduğu sanılan Fetullahçı medyanın böylesine bir karartma uygulaması ve vatanseverlere karşı anti demokratik bir tavır sergilemesini anlamak mümkün. Ancak, ulusalcı olduğu sanılan medyanın ve aydınların, "sessizce ortadan kaldırılan" bu ünsüz vatanseverlere karşı Fetullahçılar ile aynı politikayı izlemesini açıklayabilmek pek kolay değil. Sormamız gereken üç soru var. Birincisi; ünlü ve ünsüz Ergenekoncular arasında ne fark var? Aslında bu ilk sorunun cevabı diğer iki soruyu gereksiz kılacak ama yinede soralım; Soru iki; İslamcı ve ulusalcı medya ve aydınlar ile bu ünlü-medyatik Ergenekoncular arasında ne bağ var? Son soru ise; aynı medya ve aydınların ünsüz Ergenekoncular arasındaki sorun ne? Ünlü ve Ünsüz Ergenekoncular Arasındaki Farklar; Ergenekon'un ünlüler sınıfındaki Tuncay Özkan, Şener Eruygur, İlhan Selçuk gibi isimler ellerindeki tüm imkanları (dernek, tv, gazete, vakıf, vs.) kullanarak Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine destek sağlamaktadırlar. İşin ilginç yanı, bu özelliklerini kamuoyundan saklama gayretine girişmiş olmalarıdır. Bu gerçeği kamuoyuna açıklamaya çalışanlara gazete ve tvlerden saldırıya geçer, bu insanları "Fetullahçı, Anti Kemalist" gibi suçlamalarla susturmaya çalışırlar. Oysa aşağıda da şahit olacağınız gibi, Fetullahçılar ve anti Kemalistler ile aynı talepleri dillendirmekte ve aynı istekleri paylaşmaktadırlar. Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Harp Akademelerinde yaptığı bir konuşmada dile getirdiği "TSK AB karşıtı olamaz. Çünkü AB, Mustafa Kemal'in Türk toplumuna gösterdiği çağdaşlaşma hedefinin zorunluluğudur" açıklamasına 30 Mayıs 2003 günü destek veren ve "AB'nin Mustafa Kemal'in gösterdiği medeniyet hedefi olduğu teyit edildi. AB kriterleri için çabalamak hepimizin görevi" diyen kişi ünlü(!) Ergenekoncu Tuncay Özkan'dır. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan diğer bir ünlü(!) Ergenekoncu İlhan Selçuk da AB taraftarı olduğunu birçok kez köşesinden itiraf etmiştir. Hatta bazı dönemler daha da ileri gitmiş ve örneğin 9 Eylül 2006 tarihinde yayınladığı yazısında "NATO güneydoğuya asker göndersin" diyerek işgale davetiye çakarmıştır! Emekli Orgeneral Şener Eruygur'da diğer ünlülerden farklı değildir. Yöneticiliğini yaptığı bir vakıf aracılığı ile AB'den yüzbinlerce yuro hibe/para almış ve sözde Türkiye'nin AB'ye yönelimi doğrultusunda sözde projeler hazırlamıştır. Bir operasyonla apar topar Atatürkçü Düşünce Derneği'nin başına Başkan olunca, ADD'lilerden "Avrupa Birlikçi olduğu gerekçisiyle(!)" tepkiler almış ve istifası istenmiştir. Ancak tam tersi olmuş ve duruma tepki gösteren üyeler istifaya zorlanmış ya da dernek üyelikleri fesedilmiştir! Bununla da yetinmeyen bu ünlü Ergenekoncu, kendisi hakkındaki gerçekleri ortaya çıkaran ünsüz Ergenekonculara davalar açmış ve bu insanları medyanın önünde "fetullaha ve ikinci cumhuriyetçilere hizmet etmek" ile suçlayarak bu insanları zor durumda bırakmıştır..! Ünlü Ergenekoncuların bir diğer özelliği de Türkiye'deki vatanseverlerin İslamcı ve Ulusalcı olarak bölünmesini körükleyen isimlerden olmalarıdır. İlhan Selçuk'un Cumhuriyet Gazetesi "türbanlı /başörtülü domuz" karikatürü yayınladığında buna en büyük tepki gösterenler ve en ciddi eleştiri yönetenler yine ünsüz Ergenekonculardır ama bu bile Türk milletinden bilinçli olarak gizlenmiştir. Ünlü Ergenekoncularda rastlanan bu işbirlikçi ve ihanet kokan yaklaşımları ünsüz, sessizce ortadan kaldırılan Ergenekoncular da görmek mümkün değildir. Ünsüz Ergenekoncular AB'nin bir ihanet projesi olduğunu ve AB'yi destekleyenlerin vatana ihanete teşebbüs içinde olduklarını, milleti İslamcı-Ulusalcı gibi kamplara bölmenin ve kışkırtmanın en büyük ihanet olduğunu her alanda açıkça ve yüksek sesle ifade eden insanlardır. Bu sebeple sessizce ortadan kaldırılmışlardır... Bugün eğer kamuoyunda anlattıklarımızın aksi bir fikir oluşmuşsa bütün bunların sorumluları ünlü, daha doğrusu sahte Ergenekonculardır. Bunlar bu millete kılavuz olduğu sürece burnumuz boktan, vatanseverler "terörist" ilan edilmekten kurtarılamayacaklardır. İkinci ve üçüncü sorunun cevapları ile diğer ünlü Ergenekoncular hakkındaki gerçeklere bir dahaki yazımızda devam edeceğiz. (Bu vesile ile aziz milletimizin Ramazan bayramını kutluyor ve hayırlı bayramlar diliyoruz.) Türk Gençliği Hareketi Cem KILIÇ
  17. Soru Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 100 Puan!
  18. SimalyildiziNet

    ABD'den Dünya'ya

    Dünyada şok! Nefesler tutuldu. Bütün dünya ABD Temsilciler Meclisi'ndeki oylamaya kilitlendi. Ancak beklenen yardım kararı çıkmadı. 700 milyar dolarlık yardım 205′e karşı 228 oyla reddedilince bütün dünyada büyük bir şok yaşandı. Demokrat Parti milletvekillerinin çoğunluğu olumlu oy kullanırken Cumhuriyetçi Parti'li milletvekillerinin çoğunluğu ise pakete karşı oy verdi. 700 milyar dolarlık kurtarma paketinin Kongre'nin alt kanadı Temsilciler Meclisi'nde reddedilmesinin ardından Başkan George W. Bush'un bu gelişmeden büyük hayal kırıklığına uğradığı açıklandı. Beyaz saray sözcüsü Tony Fratto, "Ülkenin çaresi bulunması gereken zorlu bir krizle karşı karşıya olduğundan kuşku yok. Başkan, oylama sonucundan büyük hayal kırıklığına uğradı" dedi. Sözcü, Bush'un ilerleyen saatlerde ekonomi kurmaylarıyla bir araya gelerek bundan sonraki adımları görüşeceğini söyledi. PELOSİ SORUMLU TUTULDU Oylamada red kararının çıkmasının ardından Temsilciler Meclisi'nde yapılan ilk açıklamalarda Cumhuriyetçi Partililer, sonucun negatif çıkmasından kısa süre önce "partizanca" bir konuşma yaptığını savundukları Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'yi sorumlu tuttular. Kampanyasına Colorado eyaletinde devam eden Demokrat Parti'nin başkan adayı Barack Obama, paketin başarısızlığa uğramasına karşın ekonomiyi bu zor dönemeçten çıkaracak ve Kongre'den geçebilecek bir paketin mutlaka çıkarılması gerektiğini söyledi. PAKET NE ÖNGÖRÜYOR ABD'de son onyılların en büyük devlet müdahalesi niteliğini taşıyan bu önlem, Kongre'deki muhaliflerden gelen çağrılar üzerine, paketin nasıl kullanılacağına ilişkin geniş bir denetim mekanizmasının oluşturulmasını da içeriyor. 700 milyarlık kurtarma paketi, bankalar ve finans kuruluşlarının elindeki batık kredileri devletin üstlenebilmesini öngörüyor. 110 sayfayı bulan yasa teklifinde, uygulayıcı olan Hazine Bakanlığı'nın adımlarını denetleyecek bir bağımsız genel müfettiş atanması ve çeşitli denetim kuruluşlarının yanı sıra Hazine Bakanlığı, Merkez Bankası Fed ve İmar ve İskan Bakanlığı'nın da temsil edileceği bir Finansal İstikrar Denetleme Kurulu oluşturulması öngörülüyor. Yasa teklifine göre, Hazine Bakanı'nın hemen kullanımı için 250 milyar dolarlık bir fon sağlanması ve Başkan'ın gerekli olduğunu iletmesi durumunda 100 milyar doların daha ardından kullanıma girmesi planlanıyor. Teknik olarak, ikinci 350 milyar dolarlık bölümün kullanıma girmesine Kongre'nin itiraz etmesi mümkün. Ancak böyle bir itiraz gelmesi durumunda Başkan'ın da bunu veto etme yetkisi olacak. Kongre'nin bu vetoyu aşabilmesi için üçte ikilik bir çoğunluk gerekecek. Uzmanlar, böyle bir durumda Kongre'nin böyle bir çoğunluğa ulaşmasının hiç kolay olmayacağını belirtiyor. Hazine Bakanı Henry Paulson, paket uyarınca ayda yaklaşık 50 milyar dolarlık bir bölümün kullanılacağını tahmin ettiğini söyledi. Başkan Bush da devletin üstleneceği batık kredilere konu olan varlıkların sonunda bir aşamada satılacağını ve bu paketin bedelinin en azından bir bölümünün geri alınacağını belirterek, sonuçta paketin toplamının 700 milyar dolardan çok daha az olacağını kaydetti. Bush, "Bu plan, ABD'nin finans sistemimizin istikrarını ve güveni yeniden kurmakta ciddi olduğuna ilişkin bütün dünya piyasalarına güçlü bir mesaj gönderecek" dedi. Başkan Bush, planın, sıradan ailelere ve iş sahiplerine, alımlarını yapma, mallarını gönderme ve ödemelerini gerçekleştirme yönünde krediye ulaşma imkanı sağlayacağını vurguladı. HÜRRİYET
  19. Kelime Karıştırma Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 100 Puan!
  20. Tüm canlılar içinde, sindirim yoluyla içindeki virüslerin temizlenmediği tek canlı sadece domuz değildir. Domuzun yasak olmasının tek sebebi, gerçekten son derece yoğun bakteriler taşımasındadır.. Buna benzer diğer canlılar da vardır. Mesela Komodo Ejderi de yenilmez. Zira daha ilk ısırıkta yoğun bakteri zehirlenmesi geçirilir. Domuzdaki bakteriler zehirli değildir ama zararlıdır. Birşeylerin yenilip yenilmeyeceği konusu, yenilen şeyin sağlık analmında temizliği ile alakalıdır... Sayın Demirefe, Kitab ve sünnet tek pencereden incelinecek birşey değildir. Cenab-ı Peygamber Efendimizin hayatında yukarıda örnek gösterdiğiniz şeklindeki olaylar sadece ders niteliğindedir... Dinci geçinen bazı insanların şuan savundukları 4 eş yada 12 eş hikayesi de aslında çok farklıdır! İnsanlar Peygamber Efendimizi bile gerçek manada idrak etmemiş ve işlerine geldiği şekilde yorumlamışlardır... Daha Peygamber olmadan "El-Emin" sıfatıyla anılan, her türlü anlaşmazlıkta güvenle bilirkişi ilan edilen Efendimizden bahsediyoruz.. Sizce, emir gelmeden önce neyin yanlış neyin doğru olduğunu bilemiyecek kapasitedemiydi? Cenab-ı Peygamber Efendimizi anlamak için, o dönem yaşadığı bölgenin hayat koşullarını bir yana koyup, devr-i cahiliye dönemindeki insanlara ders vermek için yaptıklarını geçip, ilmin özünü yani Efendimizin özünü anlamamız gerekir... Eğer, bahsedilen zaaflar içinde olsaydı, bu alemi değiştirirken; bir hırka ve bir seccadesinden daha fazla şeylere sahip oluyor olmazmıydı? Söylemeye çalıştığım, sadece yazılı matbualar arasına, dini, Allah ı, Peygamberleri sıkıştırmak çok çok eksik kalır... İşin içine akıl ve mantık ta koymak gerekli ki asıl olan gerçekliğe ulaşalım. Ayet-i kerime de derki; "..........kendimden kendime muhabbet ettim, Cenab-ı Peygamber in ruhu zuhur etti, O nu öyle sevdim öyle sevdim ki 18 bin alemi halk ettim........." diye devam eder!! Daha fazla yazmak istemiyorum zira devamındakiler şuan ki İslam idrakinin batıl olduğunu gösterir... Buna göre, 18 bin alemin sultanı, HABİBİM diye anılan, bu alemler(!) O nun yüzü suyu hürmetine yaratılmış ve bakıyorsunuz karı kızla uğraşıyor... Bu mümkünmü? Yemek içmek konsunda menüden bahsediyorsunuz, haklısınız! Ancak, dönemin şartlarında, o bölgede yenilebilir olan şeylerin bir listesini yapmak zaten sorunu çözecektir değilmi? Bir canlının yenilip yenilmeyeceğini, akıl ve mantık süzgecinden geçirmek için, o canlının beslendiği materyalleri incelemek yeterlidir. Mesela köpek yenirmi? Saygılarımla
  21. Kelime Karıştırma Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 100 Puan!
  22. Soru Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 100 Puan!
  23. Sayın FUZULİ Yukarıdaki kırmızaya boyadığım yazınız gerçekten çok önemli... Sanırım geldiğimiz noktanın en büyük etkeni de budur! Ancak bilinmesi gereken konu "din" akıllı olmayanların elinde değildir. Maalesef gayet akıllı kötüniyetliler ve neyi nasıl kullanacağını çok iyi bilenlerin, din ile uzaktan yakından alakası olmayan insanların elinde, çıkarları için alet olmasıdır... İşte bencil akıllıların verdiği "fetvalar" ile akılsızların başarısı ortadadır... Uzağa gitmeye gerek yok! Bakınız, ülkemizin şuan içinde bulunduğu duruma! Sizce akıllı kötüniyetlilerin tazyiki ile bir yere gelmiş (güya) akılsızlar, başarımı kazandılar? Gelinen bu nokta aslında akıllıların bas bas bağırdığı ama akılsızların söz dinlemeden, sorgulamadan, körü körüne kapılmalarının sonucu değilmidir? Demekki akılsızlar kaybetti! Ancak, bu kayıpları öylesine sere serpe oldu ki, akıllıların zararı gibi görünmekte... Akıllı kötüniyetliler ile akıllıların savaşında gelinen nokta, aynen müstehak olunan noktadır...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.