Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

SimalyildiziNet

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    462
  • Katılım

  • Son Ziyaret

SimalyildiziNet tarafından postalanan herşey

  1. Adı bizde saklı bir AKP üst düzey yöneticisi, bitkin bir vaziyette otobüslerin çokça mola verdiği bir tesiste, sabaha karşı bir otobüse çıkmış, "Arkadaşlar" demiş "Yorgunum, hangi otobüsle seyahat ettiğimi ve nereye gittiğimi şaşırdım, ben bu otobüsün yolcusu muyum?" Bir süre sessizlik olmuş sonra tok sesli biri "Bu yolcu otobüsü değil, bir askeri servis aracı" demiş "Siz de yanda park etmiş Amerikan jipinde seyahat ediyordunuz ama o sizi beklemeden gitti " "Yaa" demiş AKP'li hayretle "Şimdi ben ne yapacağım?" Tok sesli "İsterseniz bizimle gelin" demiş AKP'li çekinerek, "Siz nereye gidiyorsunuz?" Tok sesli asker, "Ergenekon'a" (Bulent Kusoglu'nun 05.07.2008 tarihli Tercuman )
  2. SimalyildiziNet

    ABD'den Dünya'ya

    “Bırakın yapsınlar bırakın batsınlar” denmedi, kapitalizm ağır yara aldı ABD’de yaşanan ekonomik kriz ve Bush Hükümeti’nin 700 milyar dolarlık kurtarma paketi “Kapitalizmin sonu mu geldi?” tartışmasını başlattı. Dünya liderleri kapitalist sistemi yerden yere vuruyor. Saygın yaygın organlarındaki başyazılarda kapitalizmin geleceği tartışılıyor ve yeni model arayışları gündeme getiriliyor. Dünyanın ekonomik, siyasi ve askeri anlamdaki süper gücü Amerika’nın tahtı hiç bu kadar kuvvetli sallanmamıştı. Batan bankalar, işsiz kalan binlerce kişi ve Bush yönetiminin ekonomiyi yeniden rayına oturtmak için eşi görülmemiş 700 milyar dolarlık kurtarma paketini onaylatma girişimleri ekonominin babası Adam Smith’in 1776’da Wealth Of Nations ile başlattığı “Kapitalizm ve serbest piyasa ekonomisi en mükemmel sistemdir” ekolünün gözden geçirilmesi gerekliliğini doğurdu. En büyük darbeyi vurdu ABD’nin arka bahçesinde olmasına rağmen sosyalizmin kaleleri olan Venezuela, Bolivya, Küba gibi ülkelerin liderleri Amerikan ekonomisindeki krizi büyük bir keyifle izlerken, ABD Hazine Bakanı Hanry Paulson’ın Meclis Başkanı Nancy Pelosi’nin önünde diz çöküp, “Ne olur bu paketin kabul edilmesini sağlayın” sözleri çaresizliğin en büyük göstergesi oldu. Kapitalist sisteme en büyük darbelerden birini de iktidara geldiğinden beri ABD’nin en yakın müttefiki olduğunu söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy vurdu.
  3. İşin asıl "trajikomik" yanı ne biliyormusunuz? Otomobilde ihracat şampiyonu olduğumuzu söyleyenler, öncelikle aracın kalbi olan motoru gibi şeylerin ithal edildiğini; otomotiv sektörünün hisselerinin %50 den fazlasının yabancıların olduğunu; sözde rekor kıran bu sektörün tüm kazancınında aslında yine yabancılara gittiğini dile getirmez! Örnekler çoğaltılır! Fındık kilogramı 3.5 YTL (di sanırım) den ihraç ediliyor, işlenmiş halini 30 YTL den alıyoruz! Düşünün artık... bir sezon boyunca besle, büyük, topla, emek harca, ayıkla, çuvalla sat ve sadece işlenmiş olarak yani tamamen makina teknolojisi ile 10 katı fiyata geri al.... Ben şunu bilir şunu söylerim arkadaşlar! Tekstil sektöründe pigmentler hariç (burası da komik ya neyse), herşey yurdumuzda üretiliyor. Tekstilde rekoru ne zaman kırdık hah o zaman harbiden ihracat rekoru kırmışızdır. Yoksa gavurun malıyla, gavurun parasıyla, gavurun rakamlarıyla anca kendimizi kandırırız... * * * Nereden aklıma geldiyse! "Kene ısırmaları" olayında Ankara Numune Hastahanesi doktorları (6 doktor) ince bir çalışma yapıp aşıyı geliştirmişler. Bir arkadaşım ısırıldığı halde, üstelik kene ezilmiş, bu tedavi sayesinde hafif bir şekilde hastlığı atlattı! Ama bu doktorlar hakkında hemen soruşturma açıldı (hala basın da bir iz yok), Ankara da belli başlı bazı STK ların başrölünde olan arkadaşım biraz ortalığı kurcalayınca geri adım attılar ve doktorlara iadei itibar yaptılar! Avrupa (yada başka bir yer) in hazırlamaya çalıştığı yeni bir serum (!) pazarıda böylece sona erdi!... Müjde, kene ısırlamalarında eğer Ankara Numune Hastanesine koşarsanız kurtulursunuz...
  4. Merhaba; Genel Af tarihini kaçırmış biri olarak, aldığım uyarıları sıfırlama noktasında, acaba diyorum, bayramda yönetimin elini öpmeye gelsem bir faydası olurmu? Saygılar
  5. Bunları yitirdikmi? Yoksa hala içimizde var ve cap canlımı? * * * İnsanlari yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler" Napoleon Bonaparte - Fransız İmparatoru "Türklerden bahsediyorum... Düşmanına saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk; dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli yıldırma, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize çevirmek tabiatı da inciten bir gaflet olur." Tasso - İtalyan Şair "Bütün milletler arasında en namuslu ve dostluk kurmada tereddüt edilmeyecek olan yalnızca Türklerdir. Henüz yabancı tesiri altında kalmamış olan bir köye gidecek olursanız; gerçek misafirperverliğin ne demek olduğunu orada görüp öğrenirsiniz." William Martin "Irk ve millet olarak Türkler, bence geniş imparatorluklar içinde yaşayan kavimlerin en asili ve başta gelenedir. Dini,sosyal ve örfi faziletleri,tarafsız kimseler için birer takdir ve hayranlık kaynağıdır." Lamartine-Fransız Yazar, şair ve Devlet adamı. "Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi; önümde su, ardımda düşman, tepemde cehennemler püsküren güneş... Su beni boğmak, düşman beni parçalamak, güneş beni eritmek istiyordu; yine kurtuldum. Fakat bugün esirim, Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar bana yaptılar, esir ettiler. Yalnız ayağımda zincir yok, zindanda da değilim; istediğimi yapıyorum. Fakat bu defa da şefkatin, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar alicenap, bu kadar asil, bu kadar nazik bir milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak, bilsen ne kadar tatlı." Demirbaş Şarl -İsveç Kralı (Ruslardan kaçıp Osmanlıya sığınmıştır) "Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Ben de ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. Burada hiç yoktan ordular kurmak ve bu orduları ölüme sürüklemek mümkün. Bu imkanlardan bol bol faydalanıyorum. Fakat, meydana getirdiğim orduları sendeleten bir engel var: Türklerin yaşayan hatıraları! Üç-dört yüzyıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıralarıyla her teşebbüsü sendeletiyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu durumda ben, Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyor fakat kazandıkları zaferleri ruhlara ve nesillere nakşedebiliyorlar." M. Montecuccoli (Avusturyalı Komutan) "Seceat ve cesaret bakımından Türklerden üstün; büyük hedeflere ulaşmak bakımından da onlardan dirayetli hiç bir kavim yoktur. Cenab-ı Hak onları aslan sıfatında yaratmıştır." İbn-i Hassul Türk, asillerin asilidir. yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir. Pierre Loti Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası vardır. İşte Türk, bu zekasıyla zafer kazanır,uygarlıklar yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. Zaten Avrupa'nın yarısını yüzyıllarca boyunduruk altına almak başka türlü mümkün olamazdı. Çarnayev(Rus Komutan) Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür. Moltke Türkler bir ırk ve bir millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. La Martine Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır. Towsend (İngiliz Komutan) Doğulu önderler, milletlerinin başından ayrılmayarak her hükümetin temeli olan şu iki kanunu hakkıyla yapıyorlar: iyi yola götürmek ve kötülüklerden korumak. Bu asil hareket Ruslardan fazla özellikle Türklerde göze çarpıyor. Auguste Comte Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerlerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır. Lady Mary Wortley Montagu Türk'ün güzel yüzünü, kuvvetli endamını, pırıltılı kostümünü, zarif tavırlarını, kibar gülüşünü, aslanca kükreyişini fırçayla göstermek mümkündür. Fakat pek güç olan, Türk'ün özünü göstermektir. Bu öz, ayışığı gibi görülür fakat gösterilemez. Decamps (fransız ressam) Türkler yaman binicidirler. Türkler hücumunda düşmanı bir yaprak gibi çevirip bozarlar. Câhiz (Arap Bilgini) Türklerin yürekleri temizdir. Onlarda batıl fikirler, basit düşünceler yoktur. Semame İbn-i Eşreş (Arap Bilgini) Türkler kahramandırlar. Dostlarına zarar vermezler. Fakat kazanç getirirler. Comenius (Çek Bilgini) Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve hakikattir. Ve hiçbir haksızlık yapmadıkları halde haksızlığa uğramışlardır. William Pitt (İngiliz Devlet Adamı) Türk, Heredot'tan, Tevrat'tan çok eski yüzyılların tanıdığı bir ulustur. Sadelik içinde görkemi, sükunet içinde ihtişamı, tahakküm kabul etmeyen bir yüreklilik, alabildiğine geniş bir fetih aşkı, sonsuz bir teşebbüs kabiliyeti, bölgelere uymaktan çok bölgeleri kendine uydurma zevki ve alışkanlığı Türk milletinin asırlar dolduran tarihinde açıkça görülür. (Ünlü Tarihçi) Hammer Türkler kahramadırlar, dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk milleti tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulusla el ele vermek yeryüzünde her zorluğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir. Comenius (Çek Bilgini) Türkler muhakkak ki Avrupa tarihinin ve yakın Asya tarihinin bildiği en halis efendi millettir. Kayzerling Her Türk'ün bakışında silahın ruha verdiği güveni görmek mümkündür. O hayata ve olaylara güvenle bakmayı öğrenmiştir. Molkte Kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan Türk'ün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır. Lord Byron Türk korkmaz, korkutur. Bir şey isterse onu yapmadıkça vazgeçmez. Hangi işe el atarsa başarır. Semame İbn-i Eşreş Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü Türk'ü anlamak için kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır. Tercüman, ışığı örten zevksiz bir perde oluyor. Gelland (Fransız Bilgini) Türk askeri cesurdur. Anavatanını sever ve onun için gerekirse çekinmeden canını feda eder. Albert Einstein Artık Türklerle savaşmam. Onlar çok cesur ve iyi insanlar. Andreas Phitiades Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler. Albert Sorel Türk toplumunda kişisel nitelik ve değer dışında hiçbir şeye önem verilmez. Baron Büsbek On ulusun, on yiğit adamının gücü tek bir kimsede toplansa yine bir Türk'e bedel olmaz. Türklerin en çok konuştuğu şey savaştır, zaferdir. Eğlenceleri ise attır, silahtır. Türklerin doğrulukları ve namuslulukları ne kadar övülse yeridir. Charles Mcfarlene Türk milleti ikibin yıldır profesyonel askerdir. Bütün Türklerin mesleği askerliktir. Donaldson Dünyanın hangi ordusuna sorarsanız sorun, Türk askerinin karşısında düşünmenin hiç de kolay olmadığını veya olamayacağını size söyler. Donaldson Türklerle dost ol ama düşman olma. Gianni de Michelis Dünyada, Türklerden başka hiçbir ordu bu kadar süre ayakta duramaz. Hamilton Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker yoktur. Hamilton Türkler devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf ustadır. Ülkeleri değil kıtaları altüst etmişler ve korkunç saldırışlar arasında sarsılması hiç de kolay olmayan egemenliklerini yaratmışlardır. Tarih Türklerden çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler vardır ki uygarlık için birer süs olmaktadır. Hammer Çanakkale'de başarılı olamadık. Nasıl başarılı olurduk ki? Zira Türkler yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret ve cesaret kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Böyle bir millet görmedim. Sir Julien Corbet Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız. Yalnız ona iyi bir komutan gerektir. Mulman Toplumsal düzenin Türkler arasında kurmuş olduğu ilişkilerin hepsinde temiz yüreklilik ve iyi niyet hakimdir. Vatandaşların birbirlerine karşı borçlu oldukları işlemleri yapma ve yerine getirmeleri için başka ülkelerde olduğu gibi senetleşmeye yani yazılı belgeye ihtiyaçları yoktur. Çünkü onların övülmeye değer hallerinden biri de verdikleri söze genellikle sadık kalmaları ve karşılarındakini aldatmaktan, güveni suistimal etmekten çekinmeleridir. Monradgea D'ohsson Kendi ulusuna karşı bu kadar dürüst ve cömert olan müslüman Türkler hangi mezhebe bağlı olursa olsun aynı dürüstlüğü yabancılara karşı da yapar ve yerine getirirler. Bu noktada müslümanla müslüman olmayan arasında hiçbir fark gözetmezler. Monradgea D'ohsson Türk'ü anlamamak için tarihe göz yummak gerekir. Haksız saldırılar ve adi iftiralar önünde Türk'ün vakur kalışı, kuşku yok ki körlerin gerçeği, eşyayı anlamadıklarını düşündüklerinden ve körlere acıdıklarındandır. Bu soylu davranış o adi iftiralara ne açık bir cevap oluyor. Pierre Loti Türk'ün ahlaki seciyesi çocukluğunda aldığı iyilik telkinleriyle değil çevrelerinde fenalık görmemek suretiyle oluşur. Thomas Thorsten "Türklerin ruhu yeniden parlayacak ve silah kullanmak için doğan bu kahraman milletin tarihi eski ışığını bulacaktır." Feldmareşal von Moltke -Alman Genelkurmay Başkanı
  6. Vurun abalıya... Yenişafak "yalan" söyledi.... İşte ispatı! * * * İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel: “İşte O Cadillac” İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel bugün (27 Eylül 2008) Partisinin İstanbul İl binası önünde basın açıklaması yaparak Yeni Şafak gazetesinin “Cadillac” haberini yalanladı ve aracı kamuoyuna gösterdi. Önsel’in açıklaması şöyle: 26 Eylül 2008 Cuma günü Yeni Şafak gazetesinin manşeti budur! Şimdi sizlere bu manşete konu olan “Cadillac”ı gösteriyorum. Buyurun, inceleyin. Haber tamamen uydurma ve gerçek dışıdır. Neden? 1. Gördüğünüz gibi araç, “Cadillac” değil Chevrolet’dir. 2. Bu araçtan bir tane değil iki tane satın aldık. 1999’da Hürriyet gazetesinin ilanından bu aracın eşini Ankara Maltepe’de bir emlakçıdan satın aldık ve 3 milyar lira (3000 YTL) para ödedik. 3. Gördüğünüz araç ikinci araçtır. Bu aracı Remzi Demir adlı bir yurttaştan 2000 yılında satın aldık ve 5 milyar lira (5000 YTL) para ödedik. Araçlar kullanılacak durumda değildi, neredeyse hurda durumundaydı, masraf yaptık, tamir ettirdik, boyadık ve kullanılır hale getirdik. 4. Yeni Şafak’ın haberinde olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı’ndan satın almadık. Cumhurbaşkanlığınca miyadı dolan ve satışa ihale ile çıkarılan bu araçları, iki yurttaştan satın aldık. 5. Ankara Yeğenbey Vergi Dairesi’nde araçlar kayıtlıdır. Oradan isteyen araştırıp öğrenebilir. 6. Yeni Şafak’ın manşet haberi tamamen uydurmadır. Araçlar Cumhurbaşkanlığı’ndan alınmamıştır, 500 dolar tutarında bir para Cumhurbaşkanlığı’na ödenmemiştir. 7. Araçlar 29 yaşındadır. Zırhı 50, kendisi 140.000 YTL tutarında olduğu söylenen aracın birisi 2500 YTL’ye hurda fiyatına Orhan Şanlı’ya satılmıştır. 8. Bu gördüğünüz aracı da Yeni Şafak’ın imtiyaz sahibi Ahmet Albayrak’a ya da Amerikan hayranı Genel Yayın Danışmanı Fehmi Koru’ya 5000 YTL’ye satmaya hazırız. Devletin bütçesinden trilyonlar harcayarak makam araçlarına binenleri gizleyen bu psikolojik savaş elemanları utanmadan, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’i CIA merkezli kampanyalarla suçlamaya çalışıyorlar. Bu “Cadillac” yalanı yeni değildir. Doğu Perinçek’in nasıl bir hayatı olduğunu herkes bilir. Mal beyanını defalarca açıklamıştır. Doğu Perinçek kirada oturur, işçi emeklisi maaşı alır. 10.000 kitap, bir piyano ve bir sazdan oluşan zenginliğe sahiptir. “Bu dünyaya geldiği gibi gidecektir”. Kendini halka ve devrime adamış, emekçi karakterinde sade bir hayat. Bu gerçeği bugüne kadar kimse değiştiremedi. (O araç satılmadan önce görmüştüm ve almayı da çok istemiştim ama elimi çabuk tutmamışım; umarım 2.aracı kaçırmam! Düşünün "zırhlı" bir aracınız olacak )
  7. Ümraniye Soruşturması adı altında göz altına alınanlarla birlikte, hem Kıbrıs hemde ermeni meselesinde büyük adımlar atan efsane lider hakkında aşağıdaki yazı elime geçti. Ata ATUN son derece ciddi yazılara imza atan özel bir insan... Sormak gerek; Efsane Lider Sayın Rauf Denktaş a biçilen şeyler, yoldaşları içinde biçilmiş olmasın sakın? Dava sona erene kadar zaten içeride sağ kimse kalmayacak.. benim tahminim elbette! Neredeyse heray içeride olanların ÖLÜMCÜL(!) hastlaıklarla tedavisi istenmekte... Yapılmayanlar ise göz göre göre ölmekte... Sanki zaten yargılamaya gerek yok gibi bir sahne hakim... Neyse, siz okyun bakalım bu yazıda ne gibi benzerlikler göreceksiniz! * * * Prof. Dr. Ata Atun Kıbrıs Uzmanı DENKTAŞ’A SUİKAST-I Kıbrıs tarihi ve özellikle de “Kıbrıs Türk Tarihi”, akademik bilim dalım olmasa da benim çok sevdiğim bir ilgi alanım. Yıllardır bu konuda yazılmış Türkçe ve İngilizce kitapların neredeyse tümünü okudum. Bulabildiğim ve ulaşabildiğim tüm belgeleri de ne kadar can sıkıcı olsalar da bıkmadan ve usanmadan sabırla okuyup inceledim. Yaşadıklarımı ve dağarcığımdaki belgelere dayalı bilgileri de akademik disiplinimle harmanlayarak bu konuda “Uzmanlaşmayı” hedefledim. Son okuduğum bir kitapta çok ilginç ve belgelere dayalı bilgilere rastladım. Kitabın adını ve yazarını bu yazının 2.ci bölümünü oluşturacak yarınki yazımın sonunda belirteceğim. Söz konusu kitabın 146.cı sayfasının 2.ci paragrafı, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’a yapılmak istenen bir suikast planı ile başlıyor ve aşağıdaki düzende akıcı bir şekilde devam ederek birçok perde arkası bilgileri veriyor. DENKTAŞ’A SUİKAST 14 Aralık 2001 tarihinde, İNAF (Uluslararası İlişkiler Ajansı)'nın servise koyduğu haberde, Denktaş'a yönelik suikast girişimi açıklanıyordu. İNAF'ın haberine göre: “İki yıl önce (1999) Yunanlı bir armatör, Denktaş'ı kaçırmak ya da öldürmek karşılığında bir grup emekli Yunan komando subayına 2 milyon dolar önermişti. Bir Yunan gemisinden lastik botla KKTC'ye sızmaya çalışan 4 Yunanlı subay, Türk Güvenlik Kuvvetleri tarafından açılan ateş üzerine geri dönmek zorunda kalmıştı.” Suikastı gerçekleştirecek Yunanlı emekli komando subaylarına 2 milyon dolar ödeyecek olan kişi, Kıbrıs’tan güvenilir kaynaklardan gelen bilgiye göre, Yunanlı armatör Kosta Karras. O tarihte Denktaş’ın malikânesi deniz kenarındadır. Girne’nin batısında Karaoğlanoğlu’na yakın askeri bölge sınırında bulunan malikâneye denizden baskın yapılarak eylem gerçekleştirilecektir. Önceden sızan bilgiler sonucu tedbir alındığı için, başarılı olamayan tertibe karışan suikast timinin isimleri daha sonra saptanır. Suikasti sipariş eden, Yunanlı armatör Kosta Karras'tır. DENKTAŞ ÖLMEDEN SORUN ÇÖZÜLMEZ ABD Başkanı'nın Kıbrıs Özel Temsilcisi Richard Holbrooke'un ağzından çıkan bir söz, bu tertibin arkasındaki gücün kimliğini ortaya çıkarıyor. Diplomatların bulunduğu bir toplantıda söylenen şu sözler son derece önemli: “Denktaş öbür dünyaya gitmeden Kıbrıs sorunu çözülmez.” Holbrooke, halen ABD'nin BM Daimi Temsilcisi. Kıbrıs’la ilgisi eskilere dayanıyor. ABD’nin Kıbrıs'taki ajan faaliyetlerini örgütleyen Fulbright Komisyonları'nın çalışmalarını yönetti. 1997-98 yıllarında ABD Başkanı'nın Kıbrıs Özel Temsilciliği'ni yaptı. Denktaş'a yönelik suikast tertibi bu olayla sınırlı değil. 60’lı yıllarda New York'ta, 70’li yıllarda Londra’da, 80’li yıllarda Varşova’da suikast girişimleri yaşandı. Başarısız girişimlerin dışında defalarca uygulamaya konulamayan planlar, hazırlıklar yapıldığı biliniyor. Bu da o başarısız ya da yarım kalan girişimlerden biri. Ama suikastın finansörü Karras’ın Türkiye bağlantıları var. MİSYONERLİĞİN KORUYUCULARI Kosta Karras'ın Türkiye'deki en önemli ilişkisi Rahmi Koç. Koç ve Karras, yıllardır birçok uluslararası toplantıyı birlikte örgütlüyor. En son 19-20 Aralık 2001 tarihlerinde Brüksel'de yapılan ve Fener Rum Papazı Dimitri Bartholomeos'un konuşmacı olduğu, “Allah'ın Uluslararası Barışı” toplantısı da bunlardan biri. Bartholomeos, Brüksel’e Rahmi Koç’un özel uçağıyla gitti. Bartholomeos ve Koç, 20 Eylül 1997'de Trabzon'da yapılan, “Din ve Çevre” konulu toplantıya, Karras’ın Yunan bandıralı “Eleftherios Venizelos” gemisiyle gittiler. Fener Rum Patrikhanesi'nin düzenlediği toplantının Onursal Komite’si şu isimlerden oluşuyordu: Rahmi Koç, Bartholomeos, Ağa Han, Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn, Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Dr. Arthur Hertzberg, ABD eski başkan yardımcısı Al Gore. Toplantı Koç ve Karras tarafından finanse edilmişti. SUİKASTIN SPONSORU Suikast sponsoru olan Karras, “Southeast European Cooperative Initiative-SECI (Güneydoğu Avrupa Uzlaşma Grubu)” merkezinin kurucularından. SECI'nin koordinatörü Erhard Busek. SECI, 27 Eylül 2000 tarihinde İstanbul Maslak’ta İMKB’de bir toplantı düzenledi. Toplantıya, Balkan ülkelerinin tamamından temsilciler katıldı. Almanya, Fransa ve ABD toplantıyı desteklediklerini açıkladılar. Kosta Karras ve Rahmi Koç toplantının katılımcıları arasındaydı. Yine SECI’nin 5 Aralık 2000 tarihli Zagreb toplantısı tutanaklarında, toplantının başkan ve başkan yardımcısı hanelerinde şunlar yazılı. “Chairman: Mr. Rahmi Koç Co-Chair: Mr. Costa Carras.” TESEV’le John Hopkins Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bologna Merkezi’nin birlikte düzenlediği forum, 3-4 Mayıs 2001 tarihlerinde yapıldı. Konu, “Türk-Yunan İlişkileri Temelinde Kıbrıs.” Kosta Karras ve Rahmi Koç, toplantının konuşmacıları arasındaydı. Diğer konuşmacılardan bazıları da şunlar. Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Özdem Sanberk. TESEV Bülteni’nde geniş yer verilen toplantı haberinde şu bilgiler yer alıyor: “... İşadamı Rahmi Koç, Türkiye'nin neden AB üyesi olması gerektiği üzerine görüşlerini belirtti.” “... TESEV direktörü Özdem Sanberk ve Costa Carras’ın konuşmaları üzerine, Yenişafak yazarı Cengiz Çandar ve Atina Üniversitesi öğretim üyesi Theodore Couloumbis yorum yaptılar. Her iki konuşmacı da Kıbrıs sorununu vurguladı. Çandar, Türkiye Cumhuriyeti'nin KKTC'deki askeri ve ekonomik varlığını çarpıcı bir biçimde ortaya koydu.” FENER PATRİKHANESİ Yunanlı armatör Karras'ın annesi İngiliz. Kendisi de İngiltere'de doğup büyüdü. Oxford ve Harvard üniversitelerinde okudu. İngiltere ve ABD’de Rum Ortodoks kilise ve vakıflarında yöneticilik yaptı. “İngiliz Kiliseler Konseyi Trinitarian Doktrin Komisyonu” başkan yardımcısı. “Fener Rum Patrikhanesi’nin Yargıcı (Archon)” unvanına sahip. Archon, Fransızca kökenli bir sözcük. Eski Yunan Şehir Devletleri’nin en yüksek dereceli yargıcına “Archon” deniyor. Karras, 20 Eylül 1997’de Trabzon’da, 1998'de Patmos’da gerçekleştirilen “Din ve Çevre” konulu toplantıların düzenleyicisi. Bu toplantıların baş aktörü Fener Rum Papazı Bartholomeos. Karras'ın Türkiye'deki ilişkileri geniş bir yelpazeye sahip. TÜSİAD'dan Sabancı Üniversitesi'ne, Bilderberg'den çevre örgütlerine, TESEV Vakfı'ndan Kıbrıs’la ilgili dernek ve örgütlere kadar uzanıyor. KARDEŞ ÇEVRE ÖRGÜTLERİ Karras ve Koç, denizcilikle ilgili alanlarda çalışmayı seviyorlar. Karras armatör. Ticari yük gemilerine, turistik gemilere, yatlara, tankerlere sahip. 1974-1985 yılları arasında “"Yunan Armatörler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi.” Ayrıca, “Yunan Gemicilik İşbirliği Komitesi Başkan Yardımcısı.” Karras'la Koç’un aynı adla kurulmuş deniz çevre örgütleri var. Karras'ınkiler, HELMEPA (Hellenic Marine Environment Protection Association)-Hellen Deniz Temiz. Kuruluş tarihi 1982. CYMEPA (Cyprus Marine Environment Protection Association)-Kıbrıs Deniz Temiz. Kuruluş tarihi 1993. Koç’unki, TURMEPA (Turkish Marine Environment Protection Association)-Türkiye Deniz Temiz. Kurulması, 1993'te Türk-Yunan İş Konseyi toplantısında kararlaştırıldı. Kuruluş tarihi 1994. Akdeniz ve Ege Denizi'nde temizlik yapmak, denizleri korumak gibi ortak projelerden söz ediyorlar. Ege ve Boğazlar konusunda politika geliştirmeyi ihmal etmiyorlar. Örneğin Koç, Çanakkale ve İstanbul boğazlan için uluslararası bir yönetim-denetim mekanizması kurulmasını önerdi.
  8. SimalyildiziNet

    ABD'den Dünya'ya

    Arkadaşım burada devam etmememizi söyleşti; ancak kusura bakmasın lütfen, bir cevap vermek durumundayım! "Erke" nedir bilmiyorum... Hani şu "Erkedönergeç"se kastettiğiniz, ilgisi yok! Kaldı ki Erkedönergeç bile gerçek manada ciddiye alınıp geliştirilmesi gereken birşeydir diye düşünmekteyim.... Tıpkı, büyük okyanus dalgalarının (Karadeniz çok benzer) gücünden elektrik üretmek gibi geliştirilmesi gibi çok fazla materyalimiz var aslında! Çoğunuz haberdardır ancak ben yinede yazmak istiyorum, dünya üzerinde aydınlanma anlamında "Led" teknolojisi inanılmaz ilerleme kaydetti (Bkz:Boğaziçiköprüsü aydınlatması). Normalde kullanılan 100 what lık bir ampülün 1 günde harcağı enerji ile kıyaslanırsa led teknolojisi bize fazlasıyla 1 aydan fazla aydınlatma imkanı vermekte.. Elimdeki prototiple led lambalarımı yakıyorum... Salonun 24 saat aydınlık! Neyse; sonuçta elimdeki materyali 14 KW ve aslında hayalim olan 70 KW elektirik üretebilecek seviyeye getirinceye kadar sessiz kalacağım... Umarım başarırım! Saygılarımla
  9. Dengir Fırat ve Midelerimizin Kaldırdıkları Dengir Fırat ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki "açık oturumu" maç sayılarıyla ifade edenler var. Star'a göre Fırat rakibini rezil etmiş ve maçı 7-1 kazanmış. "Maçı" 1-1 bitirenler de var, Kılıçdaroğlu'nun kazandığını söyleyenler de. Doğrusu ben bu maç mantığını anlamış değilim. Düşene bir tekme sallayan, bir fırsatını bulup düşmanına arkasından saldıran, yüce devletimizin her fırsatta kutsadığı linç kültürünü yaşayan bir toplumda yaşadığım için belki anlamıyorum "düello"nun ne anlama geldiğini ve nasıl sonuçlandığını. Bu düellodan "galip ayrılmak" CHP'ye ne katar ki? AKP'nin yolsuzluk yapanları bünyesinde barındıran ve bunlara sahip çıkan bir parti olması CHP'nin ırkçılığını, geriliciliğini, antidemokratik yönetimini ya da başka şeylerini daha sevimli kılmaz bir kere. Bu yüzden CHP'yi bi'zahmet geçelim bu olayda. Buradaki asıl konu AKP'nin 2 numaralı adamının ne kadar temiz bir zemin üzerinde siyaset yaptığı. Benim tartışmadan öğrendiğim şey şu; (eğer yanlışım varsa düzeltin ) A) Fırat'ın bir zamanlar ortağı olduğu şirket hakkında 2 (İKİ) kez hayali ihracat yaptığıyla ilgili 2 (iki) ayrı rapor tutulmuş. 1) 2006'daki (CHP'den milletvekili adayı olmak isteyen bir kontrolör tarafından tutulan) raporla ilgili olarak savcılık takipsizlik kararı vermiş ve kesinleşmiş mahkeme kararı ile ilgili firma bu konuda AKLANMIŞ olduğunu, Ancakbaşkasına MÜFTERİ diyen Fırat'ın bu kontrolöre İFTİRA attığı ve iftira atılmış olduğunun Başbakan'ın imzasıyla kanıtlandığını öğrenmiş olduk. 2) Fırat'ın daha milletvekili olmadığı yıllarda şirkette aktif çalışırken şirketinin hayali ihracat yaptığına dair Hazine Başkontrolörü bir rapor tutmuş, Bu rapor sonucunda önce Bölge İdare Mahkemesi'nin sonra Danıştay'ın firmanın hayali ihracat yaptığına karar verdiğini, Bu rapor ile ilgili ceza soruşturmasının ise zaman aşımı nedeniyle düştüğünü öğrendik. Yani uzun sözün kısası Dengir Fırat, şirketinin bizzat başındayken şirketinin hayali ihracat yaptığı mahkeme kararlarıyla kanıtlanmış oldu. Dengir Fırat'ın BİR YIL önce sattığı şirketinin gümrük işlemleri açısından GÜVENİLİR OLMAYAN bir şirket olduğunu, şirketin güvenilir sınıfa alınması için Dengir Fırat'ın siyasi gücünü kullandığını öğrenmiş olduk. C) Firmanın mallarını taşıyan TIR'da yüklü miktarda eroin ele geçirildiği, bu tarihte Fırat'ın şirketin ortağı olmadığını, Fırat'ın eroin ticareti yaptığını eldeki belgelere göre haksızlık olduğunu, suçun tümünü şöförün üstüne atmanın ise yeter derecede komik olduğunu öğrenmiş olduk. D)Fırat'ın ÇİFT FATURA konusunda bir itirafta bulunduğu konusu var bir de. Maç kaç kaç bitti beni ilgilendirmez. Ama ortaya çıkan şu ki; AKP'nin 2.numarası yukarıda anlatılan zemin üzerinden siyaset yapıyor. Daha fazla söze gerek yok herhalde. Sizin mideniz kaldırıyor mu bilmiyorum, benim ki kaldırmıyorum.
  10. AKP'liler önceki günkü tartışmada Kılıçdaroğlu'nun ortaya çıkardığı Fırat'ın ismi yer alan 'kırmızı hat belgesi'nden rahatsız. MHP'li Paçaçı ile DTP'li Yıldız da Fırat'ın hakkındaki iddiaları çürütümediği kanaatinde ANKARA - Meclis'te önceki gün yapılan 'büyük düello'da AKP'liler Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'ı, CHP'liler de Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nu başarılı buldu. Ancak, AKP'de Kılıçdaroğlu'nun ortaya çıkardığı 'kırmızı hat belgesi' rahatsızlık yarattı. AKP'liler en kısa sürede Fırat'ın bu konuda da açıklama yapmasını bekliyor. MHP ve DTP ise Fırat'ın Kılaçdaroğlu'nun iddialarına tatmin edici yanıtlar vermediği görüşünde Fırat ile Kılıçdaroğlu'nun, Meclis çatısı altında bir araya gelip tartışmasının yankıları dün de sürdü. Tartışma sonrasında AKP'liler Fırat'ı, CHP'liler ise Kılıçdaroğlu'nu kutladı. Başbakan Tayyip Erdoğan da Fırat'ı kutlamak amacıyla telefonla aradı. Tartışmayı izleyen AKP'lilerde en çok MENAS firmasının, gümrükte şüpheli şirketlere ait TIR'ların didik didik arandığı 'kırmızı hat'tan çıkarılmasını isteyen yazının altında Fırat'ın isminin yazılı olması rahatsızlık yarattı. Belgeyi Fırat'ın ilk kez gördüğünü belirten bazı AKP'liler, adının bilgisi dışında konabileceğini öne sürdü. CHP'li vekille belgelere Fırat'ın tatmin edici yanıtlar veremediğini ifade ederken, AKP'liler CHP'nin belgeleri çarpıttığını öne sürdü. AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, CHP'li Kılıçdaroğlu'nun geçmişte iyi bir hesap uzmanı olduğunu ifade ederken, "Müthiş şekilde kamuoyunu aldatmıştır, meslektaşlarından ve kamuoyundan özür dilmelidir" görüşünü dile getirdi. Elitaş, "Fırat'ın çifte fatura düzenlediğini itiraf etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna da, "Türkiye'de tek fatura uygulanır. Başka fatura olmaz. Onu İhracatçılar Birliği Başkanı'na sorarsanız cevap verirler" yanıtını verdi. Fırat ikna etmedi MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı da, düeollonun yerinin yanlış olduğunu söyledi. "TBMM düello alanı değil hizmet üretme alanıdır" diyen Paçacı şöyle konuştu: "Tartışmanın galibi yoktur ama mağlubu siyaset kurumudur. Kılıçdaroğlu'nun iddialarının büyük bir kısmına Fırat ikna edici yanıtlar veremedi. Her şeyden önce 2000'li yıllarda yapılan ve mahkeme kararıyla tescil edilen hayali ihracat suçlaması cevapsız kaldı. Gümrüğe yazılan yazı cevapsız kaldı. Fırat'ın bu iddialara yanıt verebilmesi gerekirdi." Şüphe doğurucu belgeler DTP Batman Milletvekili Bengi Yıldız da, şüphe doğurucu belgeler olduğunu vurgulayarak, Fırat'ın özellikle hayali ihracat iddiası ve bununla ilgili belgeye yeterli yanıt veremediğini söyledi. Yıldız, şöyle dedi: "Fırat'ın hayali ihracat iddiasına tatminkâr yanıt verememesi kamuoyunda şüphe yarattı. Ayrıca bugün AKP'nin il ve ilçe teşkilatlarının yolsuzluğa bulaştığını görüyoruz. Bölgede Deniz Feneri gibi yüzlerce olayı yaşadık, gördük. Ancak AKP, DTP'ye karşı bölgede güçlendirilmek isteniyor ve bu nedenle görmezlikten geliniyor. Bölgede iki müfettiş gidip incelesin yolsuzluğun boyutunu görürüz" diye konuştu. Yıldız uyuşturucuyla ilgili iddiayı ise tatminkâr bulmadığını söyledi
  11. Biz, asıl suçluyu bir kenara bırakıp suçsuzlarla uğraşıyoruz! Evet... Bugünkü ortamın tek suçlusu Atatürk'tür!.. Eğer bugün 60 milyon insanımız, Batı Trakya'daki Türkün durumunda değilse, bunun suçlusu odur! Eğer 1923'te, kişi başına düşen ulusal geliri 70 dolar olan bir toplum, şimdi 2700 dolara ulaşmışsa; bunun suçlusu odur! Eğer 1929 - 39 yılları arasında, bütün dünyada sanayi üretimi yüzde 19 artarken, Türkiye'de yüzde 96 artmışsa; bunun suçlusu odur! Eğer Türk işçisi, Batı'daki gibi, çocuk yaşta yeraltında günde 14 - 16 saat çalıştığı dönemler yaşamamışsa; bir oy hakkı için bile, Fransız işçisi gibi, 59 yıl kanlı bir savaşım vermek zorunda kalmamışsa; bunun suçlusu odur! Eğer Türk kadını; yasal olarak erkeğine eşitse; 'köle' değilse, seçme ve seçilme hakkını, Fransız kadınından bile önce elde etmişse; kadınlar bugün Türkiye'de vali, bakan, başbakan bile olabiliyorsa; bunun suçlusu odur! Eğer 1923'te Darülfünun'daki öğrenci sayısı 2100 olan bir Türkiye'de, bugün yüzbinlerce genç üniversitelerde okuyorsa; bunun suçlusu odur! Eğer açık havadaki klasik müzik konserlerini onbinlerce genç izliyorsa; bunun suçlusu odur! Eğer şeyhülislamlar 'fetva' verip Kuran'ın Türkçe basımını engelleyemiyorsa; ezanlar düşman bayraklarının gölgesinde okunmuyorsa; bunun suçlusu odur! Eğer bugün, Köy Enstitülü binlerce köylü çocuğu, kültür yaşamımıza damgalarını vurabiliyorsa; bunun suçlusu odur! Eğer 1923'lerde Ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplum, bugün 21. yüzyılın aydınlığında bir ölçüde yaşayabilmişse; bunun suçlusu elbette ki odur! Atatürk'ün suçları saymakla bitmez. * * * Bir zamanlar kralların, şahların, cumhurbaşkanlarının, başbakanların Ankara'yı ziyaret için kuyruk olmalarının sorumluluğu da Atatürk'e aittir... Baskı rejimlerinden kaçan yüzbinlerce Batılı bilim adamının bir zamanlar Kemalist Türkiye'yi seçmesinin sorumluluğu da... Faşit Mussolini'nin bile Türkiye'yi 'Avrupalı' saymasının günahı da... Ama suçlunun suçlarının iyi anlaşılabilmesi için, suçsuzların suçsuzluklarının da unutulmaması gerekir. Sokaktaki adamın bile 'miras hakkı'na dokunulamaz iken... Atatürk'ün vasiyetini çiğneyerek, Türk Dil ve Tarih Kurumlarını devletleştiren, Atatürk'ün miras gelirlerini, devletin aldığı memurlara dağıtan 'beş general' suçsuzdur! 'Ben Atatürkçüyüm ve laikim' diyerek, din derslerinin zorunlu olması hükmünü anayasaya koydurtan, Alevi'nin, Hristiyan'ın, Yahudi'nin, 'Sünni inancı'nı öğrenmesini zorunlu hale getiren Marmaris'teki emekli adam suçsuzdur! Köy Enstitülerini kapatırken imam-hatip liseleri açanlar... Laik liselerde eğitim görenlerin sayısı son 20 yılda 3 kat artarken, imam-hatip okullarını bitirenlerin sayısının 14 kat artmasını sağlayanlar... Menderes'ten, Demirel'e, Özal'dan Yılmaz'a, tüm 'Atatürkçü laik' başbakanlar suçsuzdur! Milli Eğitim Bakanlığı'nı şeriat yanlılarının işgaline terk edenler... Sağlık ve Tarım Bakanlıklarını şeriatçılara peşkeş çekenler... İçişleri Bakanlığı'nın yapısını bozup valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin şeriatçı olması için kollarını sıvayanlar... Hepsi, hepsi suçsuzdur! Asıl suç, Harp Okulu'nu şeriatçılara açmamakta direnen Kemalistlerdir!.. Sokaktaki adama küfreden suçludur; ama Atatürk'e küfreden suçsuzdur!.. * * * Erbakanlar, Mezarcılar, Dicleler... Holding solcuları, numaracı cumhuriyetçi liboşlar... Şeriatçı, Kürt ırkçıları... Hepsi de haklılar! Onların ayaklarının altına halıları kim döşedi? 1950'den beri bu ülkeyi yönetenler değil mi?... A. Taner KIŞLALI Cumhuriyet, 2 Mart 1994
  12. Almanya’daki Deniz Feneri davasında soruşturmayı yürüten polis müdürü çarpıcı iddialarda bulundu ‘Kurye Zahid Akman’ ‘OTOMOBİLLERLE PARA TAŞIDILAR’ Almanya’daki Deniz Feneri Derneği’nin 3 yöneticisinin yargılandığı davada, soruşturmayı yürüten polis müdürü Böhm, “daha önce hiç böyle bir skandal görmediklerinin” altını çizerek Başbakan Erdoğan’ın “sanıklarla akrabalık derecesinde yakın” olduğunu söyledi. Böhm, RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın Zekeriya Karaman’la birlikte birçok kez Almanya’ya gelerek elden para teslim aldığını ve bunları zaman zaman kendi otomobilleriyle transfer ettiğini belirtti. ‘TÜRKİYE HUKUKİ YARDIM YAPMADI’ Böhm, Türkiye’den bu davayla ilgili olarak hiçbir polisiye veya hukuki yardım alamadıklarını vurguladı. Böhm, Erdoğan-Gürhan fotoğrafının ise Kanal 7 binasında çekildiğinin belgelendiğini bildirdi. Duruşmayı izleyen CHP heyeti, dernekle ilgilerinin bulunmadığını ve zanlıları tanımadığını söyleyen Erdoğan’ın Alman yargısı tarafından yalanlandığını savundu. CHP’liler davayla ilgili olarak Başbakan’ın Alman elçiyle görüştüğünü belirttiler. Davaya bugün devam edilecek. ■ Frankfurt’taki Deniz Feneri davasının 5. duruşmasına polis müdürü Böhm’ün ifadeleri damgasını vurdu ‘Akman paraları taşıyordu’ © Polis müdürü Alexander Böhm, Deniz Feneri davasının 5. duruşmasında verdiği ifadesinde RTÜK Başkanı Zahid Akman’ı “kuryelikle” suçlarken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile, yargılanan zanlı Euro 7 Genel Müdürü, davanın kilit ismi Mehmet Gürhan ve Akman arasında çok yakın ilişki olduğunu söyledi. OSMAN ÇUTSAY FRANKFURT - Almanya’da Deniz Feneri Derneği’nin 3 yöneticisinin dolandırıcılık suçlamasıyla yargılandığı davanın 5. duruşması dün Frankfurt’ta görüldü. Duruşmaya soruşturmayı yürüten polis müdürü Alexander Böhm’ün yaptığı açıklamalar damgasını vurdu. Böhm, RTÜK Başkanı Zahid Akman’ı “kuryelikle” suçlarken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yargılanan zanlı Euro 7 Genel Müdürü, davanın kilit ismi Mehmet Gürhan ve Akman arasında çok yakın ilişki olduğunu söyledi. Böhm, Erdoğan-Gürhan fotoğrafının ise Kanal 7 binasında çekildiğinin belgelendiğini bildirdi. Deniz Feneri davasının 5. duruşması, mahkeme başkanının ilginç bir açıklamasıyla başladı. Mahkeme Başkanı Joachim Müller, Türk basınında yer alan haberlere atıfta bulunarak kendilerine yönelik bir siyasi baskı yapılmadığını söyledi. Müller, Almancada kullanılan “Almanya’da saatler farklı işler” deyimine de gönderme yaparak kesinlikle bağımsız bir yapıları olduğunu ifade etti. Mahkemeye sunuş yapan soruşturmayı yürüten polis müdürü Böhm, Türkiye’den bu davayla ilgili olarak hiçbir polisiye veya hukuki yardım alamadıklarının altını çizdi. Böhm, RTÜK Başkanı Akman’ı kuryelik yapmakla suçladı. Böhm, ulaştığı belgeler ve tanıkların ifadelerinden yola çıkarak Akman’ın Zekeriya Karaman’la birlikte birçok kez Almanya’ya gelerek elden para teslim aldığını ve bunları zaman zaman kendi otomobillerini de kullanarak transfer ettiğini ifade etti. Böhm, Deniz Feneri Derneği’nin eski başkanı Mehmet Gürhan’ı bütün organizasyonun başındaki kilit isim olarak gösterdi. Böhm, Gürhan’ın başkanlıktan ayrıldıktan sonra da dönemin başkanı Mehmet Taşkan üzerinden para transferi yaptığına yönelik belgelere ulaştıklarını belirtti. Böhm, yaklaşık 9 milyon Avro’luk bir rakamın Gürhan adına aktarıldığını ifade etti. Böhm, Deniz Feneri e.V.’ninTürkiye’deki dernekle ilişkisinin bulunduğunu ancak bunun resmi olmadığını söyledi. ‘Milli Görüş AKP’nin temeli’ Böhm inanç ve siyaset ilişkilerine dair bazı belgeleri de mahkemeye sundu. Vergi kaçakçılığı yapıldığını, kara para aklandığını, gümrük yasalarının ihlal edildiğini, sosyal güvenlik primlerinin ödenmeyerek hazinenin zarara sokulduğunu, insanların dinsel ve insani duygularının sömürüldüğünü belirten Böhm, “Böyle bir skandalı daha önce görmemiştik” ifadesini kullandı. Belgeler arasında Milli Görüş’e atıfta bulunan ifadeleri dikkat çekti. Böhm, Milli Görüş’ün aslında AKP’nin de görüşlerine temel teşkil ettiğine dair açıklamalar yaptı. Böhm, Erdoğan ve Mehmet Gürhan’ın birlikte çekilen fotoğrafını da mahkemeye sundu. Gürhan’ın avukatı söz alarak fotoğrafın çekildiği dönemde Erdoğan’ın başbakan olmadığını ve fotoğrafın Doğan Holding’in Almanya’da yaptığı açılışta çekildiğini belirterek “Fotoğrafı çeken arkadaş burada” dedi. Bunun üzerine mahkeme başkanı Müller, fotoğrafın Gürhan’ın Kanal 7’deki ofisinde çekildiğinin tespit edildiğini söyledi. Davayı izleyen CHP heyetinden MYK Üyesi Ali Kılıç, duruşmanın başladığı günden bu yana dernekle ilgilerinin bulunmadığını ve zanlıları tanımadığını söyleyen Erdoğan’ın Alman yargısı tarafından yalanlandığını söyledi. Kılıç “Sayın Başbakan bizzat Almanya’nın Ankara büyükelçisi ile 2007 sonbaharında yaptığı görüşmede Deniz Feneri ile ilgili olarak, ‘Bu soruşturma neden bu kadar uzun sürüyor’ diye soruyor. Büyükelçi de bu soruyu, bir rapor haline getirerek Alman Dışişleri Bakanlığı’na kripto ile bildiriyor. Ayrıca, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, yine Ankara büyükelçisi ile yaptığı görüşmede bu konuyu dile getiriyor” dedi. Bugünkü duruşmada sanık avukatları söz alacak. SPK’YE ÖRTBAS SUÇLAMASI Sermaye Piyasası Kurulu(SPK), Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Karaman ile yönetim kurulu üyeleri Karahan ve Çelik’e ilişkin suç duyurusunda bulunulmasını isteyen Denetleme Raporu’nu, teamüllere aykırı şekilde alınan Hukuk İşleri Dairesi görüşünü gerekçe göstererek örtbas etti. Daire, Kanal 7 hesaplarının yasal kayıtlarda bulunmamasını suç saymadı. MURAT KIŞLALI’nın haberi ■ Kurul, Deniz Feneri ile Kanal 7 bağlantısını örtbas ederken ‘gizleme kastı olmaması’ gerekçesine dayanmış SPK’nin ‘şaibeli aklaması’ © SPK, Denetleme Dairesi’nin Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Karaman ile yönetim kurulu üyeleri Karahan ve Çelik’e ilişkin suç duyurusunda bulunulmasını isteyen Denetleme Raporu’nu, SPK teamüllerine aykırı şekilde alınan Hukuk İşleri Dairesi görüşünü gerekçe göstererek örtbas etti. ANKARA - Kanal 7’yi, Almanya’daki Deniz Feneri davasının Türkiye ayağından aklayan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Hukuk İşleri Dairesi Görüşü’ne göre, Kanal 7 hesaplarının yasal kayıtlarda bulunmamasının “gizleme kastı” olmaması nedeniyle suç sayılmadığı ortaya çıktı. Para transferlerinin saklanması ile faturaların yanlış ve eksik gösterilmesini de, bu tür belgelerin toplam belgelere oranları “ihmal edilebilir düzeyde” olduğu için aklayan Hukuk İşleri Görüşü’nde, Kanal 7 yöneticilerinin “hataen” gerçeği yansıtmayan beyanda bulundukları ileri sürüldü. SPK, Denetleme Dairesi’nin Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman ile yönetim kurulu üyeleri İsmail Karahan ve Mustafa Çelik’e ilişkin suç duyurusunda bulunulmasını isteyen Denetleme Raporu’nu, SPK teamüllerine aykırı şekilde alınan Hukuk İşleri Dairesi görüşünü gerekçe göstererek örtbas etti. SPK Başkan Yardımcısı İbrahim Dönmez’in Başkan Turan Erol’a gönderdiği 28 Haziran 2007 tarihli yazıda Hukuk İşleri Dairesi’nin Kanal 7’yi aklayan görüşleri şöyle yer aldı: ‘Eksik ihmal edilebilir’ • İş Bankası Gmbh nezdinde açılmış hesaplarla ilgili bilgilerin yasal kayıtlarında bulunmaması, söz konusu suçun manevi unsurunun oluşup oluşmadığı yönünde değerlendirilmesini gerekli kılar. Zira burada “gizleme” kastı yoktur. • Yurtiçindeki şirket hesaplarına Kamer Holding AŞ, Aksaray Holding AŞ ve KOMBASSAN Holding AŞ tarafından yapılan para havalelerine ilişkin olarak; ibraz edilemeyen belgeler ile para transferlerini sağlıklı bir şekilde göstermeyen belgelerin kurulumuza konu ile ilgili olarak ibraz edilen belgelerin toplamı içindeki payının ne kadar olduğunun belirlenmesi de yararlı olacaktır. • Zira bu pay ihmal edilebilir ölçüde küçük olarak nitelendirilebiliyorsa, bilginin verilmesinde eksik bırakılan husus, son derece tali ve ihmal edilebilir düzeyde kaldığı gerekçesiyle, suçun oluşmadığı kanaatine varmak mümkündür. • Şirket hesaplarına Kamer Holding AŞ, Aksaray Holding AŞ ve KOMBASSAN Holding AŞ tarafından yapılan para havalelerine ilişkin olarak bilgi istenmiş olup, bunlardan KOMBASSAN Holding AŞ tarafından yapılan para havalelerinde 1997 yılında bilgi istenen 300 bin DEM, 1998’de 700 bin DEM tutarındaki havalelerde fatura bilgilerinin bu ödemelerin daha altında olduğu, ancak ilgili dönemlere ilişkin başka faturaların ibraz edildiği anlaşılmaktadır. • Aynı şekilde Kamer Holding ile ilgili 2000 yılına ait her biri 68 bin 750 DEM tutarlı 6 işlem için bilgi istendiği, şirketin bu havalelerle ilgili yalnızca iki adet fatura gönderdiği, bunların da zaman, miktar ve düzenleyici açısından kurulumuzca istenen bilgiyi açıklayıcı nitelik taşımadığı da belirtilmektedir. • Eksik bilgilerin bilgi talep edilen toplam tutar içindeki payının ihmal edilebilir ölçüde olup olmadığının değerlendirilmesi gereklidir. Bu değerlendirme neticesinde olumlu bir sonuca ulaşılamaması halinde suç unsurlarının oluşmadığı hususu belirlenecektir. ‘Hataen’ yalan beyanlar • Almanya’da mukim bazı şirketler ile şirket (Kanal 7) arasında sermaye, yönetim veya denetim bakımından herhangi bir bağın olup olmadığı hususundaki bilgi talebine verilen cevabın gerçeği yansıtmadığı tespitine yer verilmiştir. • Bu değerlendirmenin sağlıklı bir şekilde yapılması da şirket yöneticilerinin önceki beyanlarını gizleme kastıyla mı yoksa hataen mi yapıldığı konusunun açıklığa kavuşturulmasıyla mümkün olabilir. • İş Bankası Gmbh nezdinde açılmış 12 adet hesaptan hangilerinin hangi tarihte kapatıldığı hususlarında bir belirleme bulunmaması nedeniyle anılan unsurların suç çerçevesinde değerlendirmeye elverişli olmadığı düşünülmektedir. Cumhuriyet 16.09.2008
  13. SimalyildiziNet

    işte deniz feneri

    Deniz Feneri; Hani nerede "Dindar Cumhurbaskani?" MHP Grup Baskanvekili Oktay Vural, Basbakan Recep Tayyip Erdogan’in, Almanya’da, bir yardim derneginde ortaya cikan usulsuzluklerin uzerine gitmesi gerekirken, olayi carpittigini, gercegi saklamaya calistigini belirterek, “İnanc hortumculari ile inanc tefecileri, beraber yurudukleri bu yolda derin isbirligi icindeler” dedi. Vural, “Basbakan, kendisine ve partisine uzanan izlerin ustunu ortmek icin korkudan karanlikta islik calmaya devam etmektedir” dedi. *** Sahi, her konuda İslâmi kurallara riayet etmeye calisan, turban meselesini kullanarak iktidar olan, son olarak icki tartismasi baslatan Tayyip Erdogan, neden Kur’an’da “haddi asan suclar” olarak gosterilen hirsizlik, yolsuzluk, dolandiricilik gibi bir konuda sorusturma dahi actirmiyor, olayi duyuranlari sucluyor? Ustelik, Muslumanlarin zekât vermek niyetini istismar ederek topladiklari paralari, kisisel cikarlari icin harcayan insanlar soz konusudur. Yani suc, ayni zamanda İslâm’a karsi da islenmistir! Hani “Dindar Cumhurbaskani”miz? Nicin, İslâmiyeti kullanarak hirsizlik yapanlara karsi tek kelime bile etmiyor? Nicin, hirsizlara karsi kendisine bagli kurullari calistirmiyor? *** Hz. Ayse’nin bildirdigi iddia olunan ve hemen butun Muslumanlarin dinlerini ana-babadan veya ogretmenden, hocadan ogrenirken duydugu, bir olay vardir hani! Soyle nakledilir: “Mahzum kabilesine mensup, hirsizlik yapan bir kadinin durumu Kureys’i uzdu. ‘Onun hakkinda Rasulullah ile kim konusur’ denildi. ‘Buna Rasûlullah’in cok sevdigi Usâme b. Zeyd’den baska kim cesaret edebilir?’ dediler. Usâme Rasulullah ile konustu. Bunun uzerine Rasûlullah, ‘Ya Usame! Allah’in hadlerinden bir hadde sefaat mi ediyorsun?’ buyurdu. Sonra kalkip halka hitaben soyle dedi: ‘Suphesiz sizden oncekiler, iclerinde itibarli birisi hirsizlik yaptigi zaman birakiverdikleri, zayif birisi hirsizlik yaptiginda ise kendisine had uyguladiklari icin helâk oldular. Allah’a yemin ederim ki eger Muhammed’in kizi Fatima bile hirsizlik yapsa elini keserim.’” *** Elbette simdi biz, kimsenin ellerinin kesilmesini istemiyoruz! Ancak bu tur hirsizlarin Muslumanlarin yakasini birakmasi icin o kirli ellerinin en azindan kelepcelenmesi gerekiyor! Dolayisiyla “Dindar Cumhurbaskani”ndan da dindar Basbakan’dan da su mubarek Ramazan gunlerinde, hirsizlik yapanlar, siyaseten en yakinlari bile olsa onlari mahkemelere teslim etmelerini bekliyoruz. Zaten bir Musluman, Kuran ahlâki ile ahlâklanmis olsa, kendi etnik kokeni, tarikati, mezhebi, partisi, hemserisi, akrabasi, anne-babasi, kardesleri veya cocuklari bir yana, kendisini bile kayiramaz. Adalet kendini bile kayirmamaktir: “Ey iman edenler! Haktan yana olup, adaleti sapasaglam ayakta tutun, Allah icin sahitler olun. İsterse kendinizin veya ana-babanizin ya da yakinlarinizin aleyhine olsun, isterse onlar zengin veya fakir bulunsun. Allah onlari korumada herhalde sizden ondedir. Artik hak ve adalette hevese uymayin. Eger dilinizi buker veya yuz cevirirseniz, Allah yaptiklarinizdan haberdardir.” (Nisa-135) *** İste Kur’ân’i hakkiyla okuyan, dusunen ve anlayan bir insan bu ayete gore yasarsa emaneti ehline verir, insanlar arasinda hukmederse adaletle hukmeder. Hukuk devleti, kendini bile kayirmayacak adalet anlayisina sahip insanlik ordusu ile gerceklesir, hirsizlar ordusu gibi ulkeyi talan edenlerle degil. Arslan BULUT Yenicag / 12.09.2008
  14. ************* Mesela? Anadilde eğitimmi? Sonra? Bu okuldan çıkan ve Türkçe dört işlemi dahi bilmeyen biri nerede ekmek kazanacak? Kurulması hayal edilen kürdistandamı? Evet; cevap?
  15. SimalyildiziNet

    işte deniz feneri

    Paylaşımın için teşekkürler... Sanırım "para" kaynaklarını kendi elleriyle deşifre etmekten kaçınmışlar! Masumane birşey yani..
  16. Benim senle bir sorunum yok! Yazdıkların tamamen birilerine ******* ve ortam bulandırmak olduğu için tepki gösterdim. Hakikaten bu saatte çekilmiyorsun! Mantıklı bir şekilde yazdıklarını oku.. Konuyu dallandırıp budaklandıran ve kasıtlı bir yönlere çekmeye çalışan sensiz. Oysa biz meselenin neden kaynaklandığını ve ne yapılması gerektiğini konuşuyoruz! Yazdık, okumamışsın! Anadilde eğitim, ülkeyi bölmek için atılan en masum İLK ADIMdır! Bu zaten devlet tarafından akbül görmez; görmeyecekte! TRT nin kürtçe yayın yapması, maalesef kürtler içinde değildir. Tamamen siyasidir ve ülke dışındaki kürtlere yöneliktir... Sana açık açık çözümleri yazdım! Tek bir tanesine "hayır" yada "evet" demeden kalkıp konuları başka yöne çeken sensin... * * * Peki, söyle bakalım kürt sorunu neymişşş? Buyur yaz! Konuyu sağa sola çekmeden yaz ama!!! Bana kalkıp Irak örneğinden bahsetme; kaldı ki Irak kürtçesi ile Ahmedi veya Zaza kürtçesi bile bir değil... sadece adı kürtçe o kadar!!! Bir "laz"ın şive farkıyla Türkçe konuşması kadar alakası olmayan bir dili sırf adı kürtçe diye burnumuza sokmana gerek yok... Ama eğer Irak senin talebini yerine getiriyorsa neden buaradasın, koş Irak a!!! **********
  17. O halde misafir gibi yaşama! Ülkeye sahip çık! Bölmeye, çürütmeye, çarpmaya emek harcama... * * * Tataristan ve Gürcitan, taaa Çarlık Rusyası döneminde zaten vardı ve bağımsız ülkelerdi. Taki Çarlık Rusya yönetimi işgal edene kadar... Bolşevik ayaklanması, bu tip toprağına sıkı sıkıya bağlı halkları etki altına alamacağından, yakıp yıkıp topraklarından sürmüştür... Yani bilgilerin yada bilgi kaynağın "yalan" konumunda... Hatta; 1909 da Taşnak Partisi "Kafkas Seyimi" kurmaya kalktığında, Gürcitan şartlı olarak bu seyime dahil olmuştu... Neymiş? SSCB dağıldığında, zaten ÜLKE olan bu ülkeler kendi bağımsızlıklarını ialn etmişlerdir... Oysa kürtlerin kurduğu tek bir devlet varmıdır ki toprakları İŞGAL altında olsun????
  18. SimalyildiziNet

    ABD'den Dünya'ya

    Öhö, pardon, haklısınız! Başka bir bölüm başlığında devam ederiz...
  19. Peki canımın içi, Tataristan ve Gürcistan önceden de, 1900 lerden öncede devletti, hala da devlet! neden ülkemizdeki Tatarlar ve Gürcüler kalkıp o devletlere gitmiyor? Dahası medem kaçıp gelmişler? Bolşevikler böyle güzel bir hak vermişken ne işleri varmış ki burada! (iyi yalan attın haa ) Ve çok şükür bu ülkeye İHANETi hiç düşünmedim; o nedenle "EVET BABAMIN MALI"....
  20. Canım ona kalsan, "gözünü toprak doyursun" demedi, "ananı da al git" demedi, "yan gelip yatma yeri değildir" demedi; hatta ve hatta "sayın" ve "kelle" gibi cümleler de kullanmadı... Tamamıda "laik"çilerin yalan ve iftiralarıdır...
  21. Sayın Gökyüzü; Biz bu şekilde ortak bir noktada birleşemeyiz! Neden?,,. 1.si kürtlerin batıya göç ETTİRİLMESİ konusunda açık olmamız gerekli! 1924 olayları, tamamen bölge ileri gelenlerinin ve şeyhlerin, İngiliz etkisiyle, halkı bir devlet kurma adına provake etmeleridir (sait nursi denen zat bu konuda çok naralar atmış, fetvalar vermiştir; bugün nur tarikatı diye anılan gurubun Cumhuriyet düşmanlığında da bu yatmaktadır). Oysa esas olay, Türkiye nin Musul-Kerkük görüşmelerini baltalamaktır… Ki 1915 olaylarında, aynı mantıkla ayaklanan ermeniler de Osmanlı Hükümeti tarafında sürülmüştür. Aynı durum, yani devlete karşı ayaklanmalar, ne şekilde olursa olsun dünyanın her yerinden katıksız katlim sonucu çıkarmıştır. Örnekleri çok fazladır. Ama Türkiye nin bildiği net olan şeyler var. En başta da kürtlerin bu ülke içinde azınlık olmadığı bizatihi bu ülkenin vatandaşı olduğu gerçeğidir… 1924 olaylarından sonra failler ve aşiretleri postansiyel tehdit olmuştur. Bu tehdidin ortadan kaldırılması içinde bir dizi tedbir alınmıştır. Çoğu insan buna asimilasyon desede; aslında, bölge halkının gerçek manada Türkiye ile kucaklaşmasını, halkı ayaklandırmak isteyenlerin etkilerinden uzak tutulmasını sağlamak içindir… Başarılı olmuşmudur? Evet. Kesinlikle. Sürekli verdiğim örnek; Konya nın kürt ilçeleri…. Başarısız olan şey ise, henüz taze olan Cumhuriyetin, o günün şartlarında, hızla toparlanabilmesi ve iç savaşların seri halde patlak vermemesi için uzlaşmaya oturulan aşiretlerdir. O günün şartlarında da en kısa ve kansız çözüm buydu. Uygulandı! Artık bu genç Cumhuriyetin çatışmalardan uzak kalması ve kendini hızlı bir şekilde toparlaması gerekliydi… 2.si dayatılan taleplerin kasıtlı olarak ÇIKMAZ sokak olmasıdır! Devletin TEK BİR RESMİ DİLİ olur. Bundan sonraki talep edilecek diller, tamamen faşist ayrılıkçı taleplerdir. Bu sözüme “hayır” derseniz, size 80 küsür yıllık Cumhuriyet tarihinde hala yerel kürtçelerin aynen muhafaza edilmiş halde kullanıldığını söylerim… Çözüme ulaşmak için sorunun ne olduğunu anlamamız gerekir! Sorun ana dilde eğitim midir? Hayır! Bu sayede bir dizi uygulanacak reçetenin ilk maddesidir. Amaç ayan beyan Türkiyeden koparak daha farklı bir devlet kurmaktır. Bu nedenle, reçetenin hiçbir maddesinin uygulanabilirliği yoktur! Bakınız, altını ısrarla çiziyorum; neden daha çok yatırım, toprak reformu, fabrika, iş sahası talepleriyle meydanlara çıkılmıyor? Eğer amaç huzur içinde EŞİT ve ADİL bir yaşam talebiyse, önce bu taleplerin ortaya çıkması gerekmez mi? Kaldı ki çocukların devlet okullarında okutulmasına bile karşı çıkan bir zihniyetle baş başayız… Siz bana yakılan fabrikalardan bahsediyorsunuz, oysa, tüm şantiyeler, tüm fabrikalar he pekaka tarafından yapılmadımı? Yani buna hayır derseniz, açıkça ya yanlısınız yada habersizsiniz derim… Toprak reformunun hiçbir işe yaramayacağını düşünmek; kurulması hayal edilen ayrılıkçı bir devletin içinde de toprak ağalarının varlığının olacağının peşinen kabulü değil midir. Oysa bir milletin emek-kazanç noktasında en alt gelir seviyesi toprak değilmidir? Toprağı yani yeri yurdu olmayan insanlar göçmek zorundadır! Amaç zaten toprak ağalarının varlığını korumak, bu sayede göç yollarını açmak ve kurulması hayal edilen devletinde kürtsüz olmasını sağlamak değilmidir? Yoksa halkı katleden pekakaya gerek kalırmıydı? Eğer, kendi vatandaşını düşünen bir reçete elimizde olsaydı, olması gereken en başta talep toprak reformu ile GÖÇER haldeki insanı yerleşik hale getirmek ve toprağa kök sağlamasına imkan vermek olurdu… Bu konuda dünya örneklerini inceleyin isterseniz. En basit mantıkla İsrail in kuruluşu bile böyledir. Sürülen Filistinlilerin göçtükleri yerde çok kolay katledilmeleri ve savunmasız kalmaları da bundadır. Kusura bakmayın ama “halk için” düşünceler içinde değilsiniz… * * * Ortaya çıkan sonuç, yukarıdaki ayrılıkçı mantık ve hedefte olunca, elbette DTP de olacaktır pekaka da olacaktır! Değimli? Oysa pekakanın varlığı bile, kuruluşu bile, tamamen o bölge halkını disipline etmek ve göçe zorlamak değilmidir? İnatla soruyorum ama cevap alamıyorum! Ülke yönetimin ve memuriyetinin her kademesinde görev alan kürtler, nasıl bir mantıkla kendilerinin 2.sınıf olarak görebilmektedir. Neden talepler insan olma yolunda ekonomik şeyler değilde, olması mümkün olmayacak şeylerdir? Artvin Bölgesinde neredeyse %80 Gürcüler yaşamaktadır. Aynı şekilde anadilde eğitim talepleri neden olmamıştır? Oysa hala halk içinde Gürcü dili konuşulmaktadır. Keza içanadolu bölgesinde de oldukça fazla Tatar yaşamaktadır. Tamamen Tatarlardan oluşan köyler vardır. Bu insanların hiçmi kafası çalışmıyor da kalkıp anadilde eğitim istemiyorlar? Ve neden sürekli doğu insanı TALEPLER de bulunma alışkanlığındadır? Olaylar, sataşmalar, çatışmalar sürekli buradan çıkmaktadır! Sürekli bir şeyler isterler… Daima talepkardırlar… Ama sorsak “ne verdiniz” diye; buraya maddeler halinde yazabilirmisiniz? Bu durumda ya Tatarlar ve Gürcüler aptaldır; yada kürtler art niyetlidir! Ne dersiniz? * * * Taleplerin kasti olarak çıkmaza sürüklemek için ortaya atıldığına en büyük örnek; dünya üzerinde bu taleplerin yerine getirildiği 2.bir örneğin olmamasıdır… Saygılarımla Dip not: Türkiye de hali hazırda bulunan Gürcü sayısı 1 milyon, Tatar sayısı 3 milyon dur!!!
  22. SimalyildiziNet

    ABD'den Dünya'ya

    Hayır... Ne güneş, ne su, ne rüzgar, ne deniz dalgası, ne kömür, ne hidrojen, ne katı yakıt (her türü), ne bilinen sıvı yakıt (her türü)... enerjinin ana kaynağı çok çok basit; burnumuzun ucunda. İşleme başlarken, ilk başlarda böyle bir sonuç alacağımı hiç düşünmemiştim.. Şimdi daha büyüğünü yani en azından 15-20 kw elektrik üreten bir modelini yapmaya çalışıyorum... Umarım başarırım. Eğer başarırsam, elektriği bedava kullanmanın dışında, ısınma, soğutma gibi her türlü enerji ihtiyacımızı karşılamış oluruz... Tabi beni yaşatırlarsa!
  23. Deniz Feneri e. V davasının 192 sayfalık (Almancadan tasdikli tercüme) iddianamesinde bir bölüm eksik. İddianamenin 122’inci sayfasında şöyle bir paragraf var: “Feribot (Geminin) satın alınması için gereken paraların büyük bir kısmı, Deniz Feneri’nin banka hesaplarından çekilmiş ve Euro 7 GmbH’nın hesabına keş olarak yatırılmıştı (bununla ilgili g şıkkına bak)” İddianamede g şıkkı yok. Şık sıralaması f’den h’ye atlıyor. G ŞIKKINDA NE VAR İddianamedeki bölümleme hatası sehven yapılmış olabilir ama bu g şıkkı öyle bir yerdeki, hikaye inkitaya uğruyor. Söz konusu bölüm “Toplanan yardım paralarının kullanılması” başlığını taşıyor. Yani işin bam teli burası. (Bu arada Vakıfbank’ın Viyana’da Kurulu bankasının Frankfurt Şubesi Müdürü’nün neden Ankara’ya geldiği sorusunu da akıldan çıkarmayalım. Unutmadan not edelim; Müdür Beyin adı, Metin Özetçe.) VAKIF’TAN DENİZ FENERİ’NE KREDİ Alınan - verilen milyonlarca euronun hikayesine devam ediyoruz. Mesele biraz uzun ve karışık, bunun için özetlemek lazım. Yedi numaralı bölümün h şıkkındaki bir paragraf aynen şöyle: “Euro 7 GmbH şirketi, VakıfBank’tan bir kredi almış, daha doğrusu iki kredi mukavelesi yapmış ve bunların ikisi daha sonra birleştirilerek, bir kredi anlaşması haline getirilmiş. Bunun hacmi 1,7 Milyon Euro idi. VakıfBank’tan paranın gelmesinden sonra, bunun 150.000,00 €’su Weiss (Almanya Beyaz Holding’e işaret ediyor) GmbH’ya havale edilmiş, toplam 400.000,00 € da Haliç Ltd. şirketine havale edilmiş, 400. 000,00 €’ su da keş olarak bulundurulmuş.” Söz konusu kredi ile 2007 yılının Şubat ayında bir yolcu gemisi alınıyor. Gemiyi alan Deniz Feneri Derneği Başkanı Mehmet Taşkan. Bu gemi daha sonra Kanal 7 yöneticisi Zekeriya Karaman'ın oğluna ait Haliç Limited Şirketi'ne satılıyor. Geminin parasını Vakıfbank veriyor. İtirafçı sanık Ermiş de geminin parasının % 100’ünün Deniz Feneri’nin parasından ödendiğinden emin olduğunu, dışarıya bunu başka şekilde lanse edebilmek için de, geminin satın alınmasından hemen sonra Vakıfbank’tan kredi aldırıldığını söylüyor. VAKIFBANK KİLİT BANKA İddianamedeki bulgulara göre Vakıfbank Avusturya ve Almanya şubelerinden 53 kez para çekiliyor. Toplam miktar 8 milyon 868 bin Euro. Alman polisi Deniz Feneri e.V’yi bastıktan sonra Vakıfbank’tan da para hareketlerine ilişkin dökümler alıyor. Almanya’nın BDDK’sı BAFİN (Federal Bankacılık Denetleme Kurulu) Vakıfbank’taki yüksek miktarlı para transferlerinin bildirilmediğine dikkat çekiyor. Şansa bakın ki, krediyi veren Frankfurt Şubesi Metin Özetçe dava başlamadan kısa bir süre sonra Ankara’ya çekiliyor. Neden? Bu soruyu Vakıfbank yetkililerine de sorduk. Aldığımız yanıt aynen şöyle: “Konuyla ilgili bugün hiçbir açıklama yapmayacağız. Söz konusu personelin eşi memurdur ve eş durumundan dolayı Ankara’ya tayin olmuştur.” Müdür Metin Özetçe’nin bankadaki yeni görevi nedir? Tayininin Deniz Feneri davasından hemen önce gerçekleşmesi tesadüf müdür? Banka için herhangi bir soruşturma var mıdır? Bunların hiç birinin yanıtı yok, çünkü Vakıfbank “Bugün için hiçbir şekilde, hiçbir açıklama yapmayacağını” söylüyor. Oysa Vakıfbank ve/veya yöneticileri Deniz Feneri vakasının tam göbeğinde görünüyor. Vakıfbank sıradan bir banka değildir. Örneğin Genel Müdürü Bilal Karaman’ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la özel, derin ve geçmişe dayalı özel ilişkisi vardır. Başbakanın Deniz Feneri konusundaki hassasiyetini dikkate alınca Karaman ve diğer isimleri de irdelemek gerekiyor. Ama bu başka bir yazının konusu olacak. Ahmet Erhan Çelik
  24. Sahte belge düzenleyen noter AKP'li çıktı! Noterler Birliği, İstanbul 10. Noteri'nin suç işlediğini bildirdi KANAL 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’ın sahte vekaletname hazırlattığı İstanbul 10. Noteri İsmet Büyükkılıç da AKP’li çıktı. Deniz Feneri e.V davasında en yüksek cezayı alan Mehmet Gürhan adına Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’a hileli vekaletname hazırlatmakla suçlanan Büyükkılıç 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde AKP İstanbul 2. Bölge’den milletvekili aday adayı olmuştu. Ancak Büyükkılıç, aday olamamıştı. Büyükkılıç yaklaşık 4 yıldır KİPTAŞ’ın orta ve dar gelirli vatandaşlara sattığı dairelerin kura çekilişini yapıyor. Medyatik başkatibe de dava açılmıştı İstanbul 10. Noterliği’nin medyatik başkatibi Nihat Beyan hakkında da, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na muhalefetten dava açılmıştı. Televizyon’daki yarışma ve çekilişlerin değişmez ismi Nihat Beyan, Uzan Grubu firmalardan Neşriyat A.Ş.’ye ait 2000 yılı yevmiye defterlerinin, değiştirilen 6 sayfasını tasdik ederek vergi kaçakçılığına ortak olmakla suçlanmıştı. İddiaya göre Beşiktaş 12’nci Noterliği’nin mührüyle mühürlü, şirkete ait 2000 yılı yevmiye defterinin 113-118’inci arası sayfaları çıkartılarak, yerine 10’uncu Noterliği’nin mührüyle onaylanmış sayfalar eklenmişti. Sayfaları yok edip başka sayfalar koymakla suçlanan Turgay Güzeler ve Hasan Kalafat ile vergi kaçakçılığı suçuna katılmaktan suçlanan Nihat Beyan hakkında 10 yıla kadar hapis istenmişti. Güzeller ve Kalafat ceza alırken Beyan beraat etmişti. DİSİPLİN KURULUNA SEVK EDİLİYOR Olaya el koyan Noterler Birliği, İstanbul 10. Noteri'ni Disiplin Kurulu'na sevk etti. Birlik Noter'in yaptığı işlemin suç unsuru oluşturduğunu bildirdi.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.