Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DEVİR DEVİR CUMHURİYET GAZETESİ VE ONA BİÇİLEN ROL


ANTİ ŞAHVELİ

Önerilen İletiler

ortadoğu okuyun gerçekleri öğrenin..diğer gazeteler mason

hel cumhuriyet jakoben yapısıyla masonluğun kralını yapmaktadır

 

Adını Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün koyduğu ve Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt bir gazeteyey böyle bir yakıştırma yapmak ciddiyetten uzak ve bu ülke açısından gerçek üzülünecek bir durum olarak algılıyorum...

Çağdaş, modern, demokrat, laik, uygar ve bölünmez bir Türkiyeyi savunan gazetemize ne düşüncede olduğunu bile bilmediğim birine ne cevap verilir bilmiyorum ama verebileceğim en doğru cevap şu olmalı bence.

Cumhuriyet gazetemizi ben ilkokuk 4'ncü sınıftan beri okuyorum ve şu handa yaşım 40'ın üzerinde.

Yani 28 yılılk okuru olduğum gazeteyi BEN KADAR MI BİLECEKSİN...

Yapmayın Lütfen...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 96
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

arkadaşım gazetenin ismiyle bir fikre varamazsın

bu ülkede vatan diye bir gazete var bence vatan hainliği yapan bir gazete

milliyet diye bir gazete var aydın doğan masonunu işlettiği milliyetçilikle alakası yok aksine abd cilik yapıyor

cumhuriyet gazeteside cumhuriyetimize değil komünizme ya da solculuğa hizmet etmektedir halka ve millete değil

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

arkadaşım gazetenin ismiyle bir fikre varamazsın

bu ülkede vatan diye bir gazete var bence vatan hainliği yapan bir gazete

milliyet diye bir gazete var aydın doğan masonunu işlettiği milliyetçilikle alakası yok aksine abd cilik yapıyor

cumhuriyet gazeteside cumhuriyetimize değil komünizme ya da solculuğa hizmet etmektedir halka ve millete değil

 

:D:lol::P sizi foruma sayıylamı gönderiyorlar. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

arkadaşım gazetenin ismiyle bir fikre varamazsın

bu ülkede vatan diye bir gazete var bence vatan hainliği yapan bir gazete

milliyet diye bir gazete var aydın doğan masonunu işlettiği milliyetçilikle alakası yok aksine abd cilik yapıyor

cumhuriyet gazeteside cumhuriyetimize değil komünizme ya da solculuğa hizmet etmektedir halka ve millete değil

Size göre;

Vatan gazetesi vatan ahini.

Milliyet gazetesi mason ve abd'cilik yapıyor..

Cumhuriyet gazetesi solculuğa hizmet eden bir gazeteymiş...

Evet iliklerimize kadar solcuyuz, sonuna kadar da solcu kalacağız ve bundanda gurur ve onur duyuyoruz...

Diğer taraftan yıllardır 60 yıldır sağcılar bu ülkeyi abd'ye satmadımı, emperyalizme hizmet etmedi mi, Milliyetçiler ise haraca bağlamadımı, Çete kurmadımı ve karanlık işlere bulanmadımı?

Pkk üzerinde yıllarca politika yaparak bir dönem iktidar ortağı oldunuz ve Apo denen o katili bile Abd bize elleriyle bırakmadımı..

Peki siz neler yapıyordunuz o zamanlar...

Karanlık işler, çete, mafya ayakları ile uğraşıyordunuz...

Yapmayın artık insanlar artık aptal değil ve karşınızda artık uyanmak üzere olan ve silkinen koskoca Türk toplumu var.

Üstelik bir bilim adamı dememişmidir..

Milliyetçilik gençlik hastalığı, çocukluk kızamığıdır diye...

Çok haklı...

Sevgiyle kalın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DİPNOT şöyle tutarlı mantıklı akıllı şeyler yaz canımı iste...Sana cevabını verelim..Solcuların hem içinde hem başında düşmanlarımıza çalışan adamlar geçti..Yazdık 50 x kez ama bakmıyorsunuz ki kardeşim..Sen iliğine kadar solcuyum diyorsun AMA ÇAKILI BİR ÇİVİ GÖSTEREMİYORSUN AMA BAK 1.SAYFADA DÖKDÜĞÜMÜZ YALANLARA , BAŞ YAZARININ İÇİNDE BULUNDUĞU OLUŞUMLARA , YAZILARINA , KÖKENİNE BİŞEY DEMİYORSUN ! Biraz geniş düşün Atatürk aşkı için..(sen evrim haberi , dindar insanın eksiğini gediğini araştırıp getirdiğinden böyle dedim , Allaha saygısı olmayana başka ne denir)

 

DİPNOT VE DİĞER ARKADAŞLARIMIZA NEDİM HAZAR'DAN TİRAJLAR HAKKINDA VE BAZI GERÇEKLER HAKKINDA 1 ADET OKUNMAMIŞ MESAJ VAR ! BUYRUNUZ

 

Yatsı bile olmadan!

 

Bu ülkenin en ilginç özelliklerinden biri; gündemden ne kadar uzak kalırsanız kalın, geri döndüğünüzde hiçbir şey kaybetmemiş olmanız. Belki de en büyük sıkıntımız bu.

 

 

Yani; değişmediğimiz gibi, en ufak bir değişim emaresini hissettiğimiz an, onu engellemek için elimizden geleni yapmamız, kurulu düzenimiz bozulacak diye gerekirse yorgan, cam, çam, çerçeve, çatı, bina dinlemeden yakmaya, yıkmaya kalkışmamız.

 

Uzun süredir elime almadığım günlük gazeteleri okumaya başladığımda hayretle gördüm ki, hâlâ bıraktığımız yerde akıl-fikir serdedenler var. Özellikle andıç ve ulak medyası bu konuda müthiş! Matbu fikirler, teksir akıllar köşe kadısı prototipinde ortalık yere boca edildikçe ediliyor. Bizim necip Türk matbuat yazarlarının Allah vergisi bir özellikleri var: Okumadan, bilmeden, dinlemeden herhangi bir konu hakkında fikir sahibi oldukları yetmiyormuş gibi, o mevzu ile ilgili vaaz verecek derecede ‘vâkıf’ rolü kesiyorlar. Tabii bu mesleki bir üstünlükten ziyade rol gücünün azametini gösterir ki, konu bizi aşıp dramaturgların ihtisas alanına girer… Yani al bunlardan birkaçını koy dizilere, yadırgamadan oynasınlar!

 

Zorunlu izne çıkmadan önce, gazetemizin tirajı konusunda esip gürleyen, her konuda olduğu gibi bu konuda da sadece fikir yazmayıp, bir de akıl verip uzman tripleri atanlar o bildik matbu nakaratlarını yine iliştirmişler köşelerine. ‘Efendim Zaman gazetesinin gerçek tirajı 48 bin’ imiş de, gerisi bedava dağıtılıyor. Yahu edep, insaf, iz’an... Hadi gözler ideolojik bir körlük yanılsaması içinde, basit bir matematik de mi bilmiyorsunuz? Günde 500 binin üzerine çıkmış bir gazeteyi hangi ekonomik güç bedava basıp dağıtabilir? Binlerce ton gazete kağıdını onların basım ve dağıtım masraflarını hiç mi hesaplamıyorsunuz? Banka ve ihalesever patronlarınızın bile buna gücü yetmez, bizlerinki nasıl yetsin?

 

Bu konuda gönüllü topa girenlerin başında Atıf Hoca (İskilipsiz olanı) gelir biliyorsunuz. Kendileri şu günlerde artisliğe de (demedim mi yadırgamadan yaparlar) başladığı için (malum bir dizide görev alıyor) zihinsel patinajın şirazesini de kaçırıyor habire. Olsun, özel bir hayranlığımız var Atıf Bir hocaya. Bir tanedir kendisi her konuda fikir üfleme dalında. Yalnız taşa vura vura artık körelttiği balta da işe yaramadığı için artık bodoslama dalıyor olaya. Bakınız şöyle yazabilecek malumat yoksunu olabiliyor: ‘BİAK’ ölçümlerindeki okur sayısı ve erkek okur ağırlığı Zaman’ın nasıl bir abonelik yapısına sahip olduğunu gösterir. Okur sayısının da söylenen tiraja denk gelmediğini. Ekrem Dumanlı “söylediklerim gerçek” diyorsa” bana abonelerinin tam listesini versin, aralarından on bin tesadüfi örnek seçeyim, tezlerimi sorgulayayım. Sonuçları da köşede yayınlayayım. Gerçekleri zamana bırakmayalım. Var mısınız Sayın Dumanlı?’ Tipik bir, ‘gel seni sınav yapacam’ ukalalığından başka bir şey değil bu satırlar… Adama ‘Sen de kimsin?’ diye sorarlar da… Şöyle bir durum var: Bu yazının yayınlandığı aynı gün Ekrem Dumanlı köşesinde Atıf Paşa’nın (Pardon Bir’in) bahsini ettiği BİAK ölçümlerini yayınladı. Yani Atıf Hoca’nın (İskilipsiz) yazısı yayınlandığı gün tekzip yedi. Üstelik gerçekler de Bir’in çarpıtmaya çalıştığı gibi de değil. Bakınız şöyle: Zaman gazetesi erkek okur oranı: Yüzde 69. Kadın oranı ise: Yüzde 31. Atıf Bir’in gazetesinin oranı ise şöyle: Erkek: Yüzde 65, Kadın: yüzde 35…

 

Şimdi güler misiniz, yoksa dizi saatine mi bırakırsınız bilemiyorum ama bu yüzde 4’lük fark Atıf ve Ertuğrul Paşa’nın gemisini kitle gazetesi yapıyor he mi?

 

Meselenin özünün ne olduğunu biliyor aslında herkes. Yıllardır Türk halkına gazete adı altında yedirmeye çalışılan gecekondu zihniyetli, Çingen çadırı misali, yamalı bohça mizanpajlı boyalı çapaçul kağıtların anlamsızlığı artık çok net ortaya çıkmıştır. Bu ülkede berber sırasını beklerken ‘içi açılsın diye’ takılan muhteremlerden başka kimse, manken ile rokçı elemanın otel macerasını sürmanşetten ‘haber’ diye yemiyor artık. Öyle BİAK çarpıtması filan için de yatsıyı beklemeye bile gerek yok!

 

Bir de Vatan gazetesinden gönüllü milis Mustafa Bey var ki, tafsil etmeye bile değmez. Mahkeme kararlarıyla sabıkalı gazeteci ve Basın Konseyi’nin kınadığı elemanı referans gösterip aklı sıra Zaman’a yüklenecek. Ama adama sormazlar mı, ‘Bilader sen önce, önceki patronun cumhuriyet tarihinin en büyük iç etme operasyonu yaparken, nasıl için rahat bir şekilde o gazetede yazı yazdın’ diye sorarlar?

 

Zaman’ın yükselişi devam ettikçe, paçaya ilişen el sayısı artacak, bunun bilincindeyiz… Ama muhataplar ve düzeyleri bu mu olmalı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zaman gazetesi fethullah tayfası tarafından abone olarak dağıtılan bir gazetedir. Zaman gazetesi diğer

medya gazetelerine nazaran daha düzeylidir.Ancak abone sistemini bıraktıkları anda 5 bini zor bulur.

Nedeniyse basit.Hitap ettikleri zümre zaten herşeyi hoca efendilerinden dinledikleri için birde gazeten

okumak gereği duymamaktadırlar. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sen nerden biliyorsun , kaç tane ZAMAN okuyan gördün hayatında..O gazetede sadece gerçekler yazar anlıyormusun ve her sokakta apartmanda yeri vardır ! Hem internet siteleride vardır , isteyen ordanda okuyabilir..Halkımızı yazdıkları ******* senaryolara inandırmamak için olayları araştırırlar.SDence bunlar ne için bi düşün bakalım.SONRADA ONLARA CUMHUR GAZETESİ OKUYANLAR GERÇEKLERE KOMPLO DERLER..İşte zaman okuyanlarla okumayanların farkı bu başlıktanda anlaşılıyor

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

dakt304loly8.gif

 

Tufan Türenç Hürriyet'teki köşesinde dinci gazetelirn durumunu sayılarla çarpıcı ve uyarıcı gerçeği sergiliyor:

 

''Zaman gazetesi tirajını 500 bin olarak ilan ediyor.

Ancak Zaman gazetesi bu satışın sadece 31 binini tezgâhta satıyor. Geri kalanını kendi yöntemleriyle abonelerine dağıtıyor.

Yeni Şafak da öyle. 105 binlik satışının 80 binini kendisi abonelerine ulaştırıyor. Tezgâh satışı ise 25 bin.

Vakit, 68 binlik satışının 50 binini abonelerine yolluyor, tezgâh satışı 18 bin.

Milli Gazete'nin tezgâh satışı 5 bin, abonesi 45 bin.''

 

''Gazetelerin tirajlarını belirleyen 'ABC Tiraj Denetim Kurulu' belgelendirilmeyen abone rakamlarını satış olarak kabul etmiyor.

 

Bu dört gazeteden sadece Zaman gazetesi ABC'ye üye olarak kabul edilmişti.. Ancak abone satışlarını belgeleyemediği için bu kuruldan çıkarıldı.''

Ve yazında sevgili Tufan Türenç soruyor:

''Bu gazeteler (...) milyarlarca lirayı nereden bulup bu kadar gazeteyi basıp dağıtıyorlar?''

 

Evet şimdi bizde soruyoruz; bu gazeteler milyarlarca lirayı neden buluyorlar...

 

Sen nerden biliyorsun , kaç tane ZAMAN okuyan gördün hayatında..O gazetede sadece gerçekler yazar anlıyormusun ve her sokakta apartmanda yeri vardır ! Hem internet siteleride vardır , isteyen ordanda okuyabilir..Halkımızı yazdıkları ******* senaryolara inandırmamak için olayları araştırırlar.SDence bunlar ne için bi düşün bakalım.SONRADA ONLARA CUMHUR GAZETESİ OKUYANLAR GERÇEKLERE KOMPLO DERLER..İşte zaman okuyanlarla okumayanların farkı bu başlıktanda anlaşılıyor

KMPaşalı...

Sevgili Asfalt'ın doğruluğu üsteki araştırmada gizli...

Okursan anlarsın..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DİPNOT o sorunun cevabı bak üstte yazıyor , yani ne olur bir kerede okusan şöyle baştan sonada ondan sonra diyeceğini desen ? Böyle diyeceğini tahmin ettiğimden koydum , oku lütfen onu !

 

Gazate trajları her pazartesi Zaman da çıkar (bazılarının ki 70 binlerde kaldığı için vermiyor olabilir :D ), günlük ortalama ne kadar satıldığı aboneye ulaştığı KAYNAKLI BİR ŞEKİLDE DİĞER DERGİLERLE BİRLİKTE VERİLİR ! O yüzden ne kendini ne başkasını kandır , kendine avutamzsın bu şekilde her sokakta bir çok apartmanda görürsün ZAMANI..

 

Hem ayrıca geçen aylarda bir araştırma sonucu daha ortaya bişey çıkmıştı..KARTELDEKİ HABERLERİN YARISINDAN FAZLASI KADIN HABERİ DİYE Bence 10 da 9 udurda neyse..İÇİNDE HÜRRÜYETTE DAHİLDİR BUNA..Hem hürriyetin ülkemizi batırmaya uğraşan gizli cemiyetin yayın organlarından biri olduğunu , yalan haberler ve iftiralar yazdığınıda biliyoruz unutmadık ! O uzun yazıyı üsttekini lütfen okuyunuz , var mı sizde böyle köşe yazarı bakayım

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DİPNOT ve DİĞERLER ; bize birazcıkta 9 Martçıların örgütünden , Cumhur cemaatin gazetesinin YALANLARINDAN ÇARPITMALARINDAN HANGİ DEVİRDE HANGİ İDELOLJİYİ SAVUNDUĞUNDAN , azınlıklara asıl Türklerdir - dünyadaki en doğru din aleviliktir - yurt dışındaki Türk okullarını kapatılmalıdır - yoldaş Stalinden vs bahseden takiyye ustası İlhan abinizin yazılarından , evrim masalının son versiyonlarından , danıştay saldırısının perde arkasındaki ULUSALCILARDAN , Türkiyemizde kurulmuş 150-200 tane terör örgütünede destek veren onlarla karışmış sol örgütlerin parasının silahının mühimmatının nerden geldiğindende vs BAHSEDERMİSİNİZ !

 

Bende size Cumhuriyet gazetesinin kapatıldığı , Dipnot marcus nicomedia gelincik polikritik gloria bilmeyimselci arkadaşlarımızın banlandığı (zira bunlar kızılcabaşlardan mı bizden mi belli değil) bir dünya diliyorum :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aziz Karaca

 

Ceddim, efendim, çilekeş ve muzdarip şair dedem Akif! Yoksa siz de mi:

 

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda

Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda

Derken, şehit kanı edebiyatı yaptınız?

 

Koca bir cihan devletinin dağılışına, haçlıların İslam coğrafyasına aç kurtlar, yırtıcı sırtlanlar gibi saldırmasına şahit olup feryad u figan koparırken, haçlı sürülerinin vatan topraklarından kovulması için Müslüman Türk milletini yüreklendirmek için diyar diyar dolaşıp, sabahlara kadar yazarken şehit kanı edebiyatı mı yapıyordunuz?

Hocaefendi’nin mahcup yazarı, Zaman gazetesinin köşe yazarı Etyen Mahcupyan öyle diyor da.

 

Ceddim, efendim, muzdarip dedem! Sizlerin ebedi aleme göçmesinden sonra acayip işler oldu. Sizin, “Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın” şeklindeki tenbihiniz kulak ardı edildi, unutuldu, unutturuldu ve alçakların yurda uğratılmaması bir yana niceleri yurdumuzda mal–mülk, arsa–arazi sahibi yapıldı. Nice alçaklar çantalarını gavur parası ile doldurup yurdumuzun yolunu tutarken niceleri de gavur silahlarını kuşanarak vatanımızı, vatandaşımızı koruyan askerimizin–polisimizin canlarına kasteyledi. İşte tam bu sırada, ne oluyoruz, biz neyiz ve bu hal neyin nesi, niçin bizim çocuklarımız öldürülüyor, öldüren hainler derhal cezalandırılmalıdır demeye çalışanları, Mahcupyan efendi, şehit kanı edebiyatı yapmakla suçladı.

 

Efendim sizin zamanınızda, vatanın darda, milletin zorda olduğu dönemlerde, hacılar hocalar, müftüler, müderrisler, milletin önüne düşerek, bütün imkanlarını seferber ederek vatan ve millet düşmanlarına karşı bütün güçleri ile mücadele ederlerdi, sizden sonra hocalar da çok değişti. Vatan ve millet, bayrak ve mukaddesat düşmanlarını cübbesinin altına saklayarak, milletten sağladıkları imkanları onların hizmetine sunarak millete küfrettiren hocalar türedi.

 

Ceddim, efendim, çilekeş dedem; sahi siz on kıtalık İstiklal Marşı’nı yazarken, şaheser Çanakkale şiirini yazarken, göz yaşlarınızla, iç yangınlarınızla koca bir Safahat’ı meydana getirirken şehit kanı edebiyatı mı yapmış oldunuz? Bu milletin şehidinin ardından olsun ağlama, ağıt yakma hakkı yok mu? En son şehit olan binbaşımızın ardından ağlayan milyonlar, yazı yazan, şiir yazan onlarca vatan evladı şimdi şehit kanı edebiyatı mı yapmış oldular?

Ceddim,efendim,muzdarip dedem! Siz dediniz ki:

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı

Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı

Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı

 

Bu hayati uyarınız da unutuldu, unutturuldu, ecnebilere toprak satmak çağdaşlığın, çağdaş dünya ile hareket etmenin bir gereği olarak lanse edildi. Dünyaları almak şöyle dursun, dünyaların belasını, musibetini yüklenmek pahasına ısrarla cennet vatandan topraklar satıldı ve satılıyor.

 

Bir taraftan topraklarımız parsel parsel gidiyor, diğer yandan gencecik civanlarımız, fidanlarımız üçer–beşer şehit ediliyor. Bütün bu kalleşliklere razı olmayanlar, kaşlarını çatanlar; ”vatan elden gidiyor edebiyatı ve şehit kanı edebiyatı” yapmakla suçlanıyorlar.

Ceddim, efendim, çilekeş dedem! Müsaade eder misin tükürelim mi milleti alçakça vuran darbelere ve onları alkışlayan khplr?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1924’ten bugüne 'Cumhuriyet'...

 

Cumhuriyet’i aynı yörüngede yaşatmak, Cumhuriyet Türkiyesi'ne, topluma ve Cumhuriyet Okurları'na karşı, bir ödev niteliğine dönüşmüştür.

 

Cumhuriyet Vakfı, bu amacı yerine getirmek için kurulmuştur.

 

Cumhuriyet Gazetesi’nin kurucusu, Yunus Nadi; Gazete'ye adını veren de, Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

 

Bugün Cumhuriyet Gazetesi’nin isim hakkı, Cumhuriyet Vakfı’nın elindedir.

 

7 Mayıs 1924 yılında ilk sayısını yayımlayan Cumhuriyet Gazetesi’nin bu ilk adımından, Cumhuriyet Vakfı’nın bugünkü durumuna kadar geçen sürecin öyküsünü özet olarak sunmakta yarar var.

 

-Yunus Nadi Kimdir?-

 

Öncelikle, gazeteyi kuran ve ilk başyazarı Yunus Nadi kimdir, bunun üzerinde duralım.

 

Yunus Nadi, 1879 yılında Fethiye’nin Seydiler köyünde doğdu. Abalızade Hacı Halil Efendi’nin oğludur. İlköğrenimini Fethiye’de yaptı; daha sonra Rodos Adası’nda Ahmet Mithat ve Ebuzziya Tevfik’in sürgün oldukları sırada kurdukları Süleymaniye okulunda okudu. İstanbul’a geldi, Galatasaray Sultanisi'nden mezun oldu; Hukuk Fakültesi'nde okudu.

 

21 yaşındayken, 1900 yılında, Malumat Gazetesi’nde çalışmaya başladı. 1901 yılında yazdığı bir yazı nedeniyle, üç yıl hapis ve sürgün cezasına mahkûm oldu. Henüz 22 yaşındaydı.

 

1908’de, İkinci Meşrutiyet'in ilânına kadar, Fethiye’ye çekildi; daha sonra, İstanbul’a döndü. İkdam ve Tasviri Efkâr'da gazeteciliğe

yeniden başladı.

 

1910 yılında, Yunus Nadi’yi Selanik’te görüyoruz. İttihat ve Terakki Fırkası’nın yayımladığı “Rumeli” gazetesinde başyazar oldu.

 

1912’de, 32 yaşında, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na Aydın milletvekili olarak girdi. 1914-1919 dönemi için yeniden Osmanlı Meclisi’ne

seçildi.

 

--Yeni Gün Yayınlanıyor--

 

1918 yılında, İstanbul’da 'Yeni Gün' gazetesini çıkarmaya başladı; İstanbul işgal edilmişti.

 

19 Mayıs 1919’da, Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçerek, direniş hareketinin meşalesini tutuşturmuştu. Yunus Nadi’nin İstanbul’da yayınlanan gazetesi Yeni Gün, sansür, baskılar ve zor koşullar altında ulusal direniş hareketini destekliyordu.

 

30 Ekim 1918’de, Birinci Dünya Savaşı sona erince, Osmanlı Devleti, galiplerle Mondros Ateşkes Anlaşması'nı imzalamıştı. Bu anlaşmanın imzalanmasından altı gün sonra, 1918’de, Çanakkale Savaşları'nda, Çanakkale Boğazı’ndan geçemeyen İngiliz ve müttefikleri, özgürce boğazlardan geçtiler. 12 Kasım 1918’de bir Fransız Tugayı, ertesi gün -13 Kasım 1918’de- ise altmış bir gemiden oluşan karma donanma, İstanbul limanına girdi. Bu karma donanma, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden oluşuyordu. Bir gün, işgal kuvvetlerinin askerleri Yunus Nadi’yi tutuklamak için Yeni Gün‘ü bastılar, arama yaptılar; Yunus Nadi atik davranmış, baskından çok kısa bir süre önce kaçarak, işgal güçlerinden kurtulmuştu.

 

İstanbul’dan ayrıldı, gizlice Ankara’ya geçti.

 

--Yeni Gün Ankara’da--

 

Yunus Nadi, Ankara’da Mustafa Kemal tarafından heyecanla karşılandı (2 Nisan 1920). Yunus Nadi, Ankara’daki durumunu şöyle dile getirir:

 

“Benim elimden gelen, gazetecilikti. Millî Mücadele'ye, bu yolla yararlı olabilirdim. İstanbul’da yayımladığım Yeni Gün gazetesini, bu kez 'Anadolu’da Yeni Gün' adıyla 9 Ağustos 1920 günü, Ankara’da çıkarmaya başladım.”

 

Bu yalın cümlenin içeriği, çok doludur; çünkü İstanbul’daki Yeni Gün matbaasının baskı makineleri sökülmüş, gizlice ve yavaş yavaş, parça parça, Anadolu’ya kaçırılmıştı. Ankara’da kurulan Yeni Gün matbaası, Karacaoğlan Meydanı’ndan Hacı Bayram’a giderken, ilk kavşağın kesiştiği yerdeydi. İki katlı, sıvaları yer yer dökülmüş bir Ankara eviydi. Binanın içine, ahırdan bozulmuş bir kısma, bir makine dairesi yerleştirilmişti; yukarıda bir sofa ve sağlı sollu iki oda vardı: İşte bütün matbaa ve gazete idaresi buydu!

 

Yunus Nadi’nin İstanbul’da gazetesini emanet ettiği oğlu Nadir Nadi, henüz 12-13 yaşlarındaydı. Matbaa, Ankara’ya gizlice taşınırken aile de Ankara’ya gelmişti. Nadir Nadi, yıllar sonra yazdığı anılarında, Anadolu’daki Yeni Gün’ü şöyle anlatır:

 

“Yeni Gün’ün kadrosu bir başyazar (Yunus Nadi), bir yazı işleri müdürü (Kemal Salih Sel), düzeltici, aynı zamanda fıkra yazarı. Bir idare müdürü, aynı zamanda baş bayii. Dört dizici ve bir makinist, aynı zamanda hamal. İşte Ankara’daki Yeni Gün’ün kadrosu... Büyük Millet meclisi koridorlarından sonra en çok politik tartışmalarının yapılan yer, başyazarın odasıydı. Duvarların dibinde, üzeri Anadolu kilimleriyle kaplı çepeçevre sedirleri vardı. Kalpaklı, poturlu milletvekilleri, bakanlar, yazarlar dolardı buraya öğleden sonraları...”

 

Ankara’da yayımlanan 'Anadolu’da Yeni Gün', ulusal kurtuluş hareketini bütün dünyaya yansıtan bir organ olmuştu. Yunus Nadi Ankara’da aynı zamanda İzmir milletvekili olarak Meclis’e devam ediyordu.

 

Halide Edip ile Anadolu Ajansı’nı kurdu; Anadolu Ajansı, bütün dünyaya Kuvay-ı Milliye hareketinin doğru haberlerini geçiriyordu.

 

Sakarya savaşı sırasında, Yunan birliklerinin Ankara’ya yaklaşmaları karşısında, Yunus Nadi bir önlem olarak yeni Gün Matbaası’nı Kayseri’ye taşıdı.

 

Tüm zor koşullara karşın, Ulusal Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanmıştı. Şimdi Ankara’da, Atatürk’ün Aydınlanma Devrimi'nin adımları birer birer gerçekleşiyordu.

 

--Yeni Anayasa--

 

Yeni anayasanın hazırlık çalışmalarının yapıldığı sırada, 1923 yılı yaz ayları sonunda, İstanbul gazeteleri Ankara’daki yönetime -özellikle cumhuriyetin ilânına karşı- şiddetli bir tutum içindeydi.

 

Mustafa Kemal, İstanbul gazetelerinin ılımlı gördüğü yazarlarıyla, İzmit’te bir toplantı düzenleyerek, onlarla bir diyalog kurmaya çalıştı (Ocak 1924).

 

Bu toplantıya rağmen, İstanbul basını Ankara’ya ilişkilerini yumuşatmak şöyle dursun, olumsuz yayınlarını yoğunlaştırmıştı. Bu arada, yeni anayasa taslağı Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu.

 

--Cumhuriyet İlân Ediliyor--

 

Yunus Nadi, Mustafa Kemal’in yanında, Meclis çalışmaları içinde çok faal olarak yer alıyordu; Birinci Meclis'te, Anayasa Komisyonu Başkanı idi.

 

29 Ekim 1923 günü Pazartesi sabahı, Büyük Millet Meclisi kürsüsünde, Cumhuriyet’in kuruluşunu şöyle açıklıyordu:

 

“Arkadaşlar;

 

Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi (kabul ettiği) anayasa ile, Doğu'da yeni ve önemli bir devlet kurmuştur.

 

Türk milleti 'Ben varım' ve 'Devlet benim' diye bütün dünyaya bunu ilan etti (...)

 

Anayasamızın 1. maddesine, bir fıkra ilave ediyoruz. Birinci madde şöyledir:

 

Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. İrade usulü, halkın yazgısını, bizzat ve kendi kendine yönetmesine dayalıdır.

 

Madde buydu. Zaten bu maddenin altında saklı olan şu cümleyi de ilave etmiş bulunuyoruz:

 

Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyettir.”

 

Anayasa Komisyonu Başkanı Yunus Nadi, böylece Cumhuriyet rejiminin, 1921 Anayasası’nda zaten vâr olduğunu, şimdi de bu devlet şeklinin bir cümle ile anayasamızda yerini aldığını açık ve net bir biçimde açıklıyordu.

 

29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet’in ilanı, bütün yurtta coşkuyla karşılandı. Cumhuriyet'in ilanından sonra, halifenin yanında yer alan İstanbul basını, sesini daha da yükseltti. İstanbul basınındaki kimi yazarlar hilafetin kaldırılacağını artık anlamışlar, bu nedenle âdeta saldırıya geçmişlerdi.

 

Tevhidi Efkar gazetesinde Velid Ebüziyya, “Hilafeti kaldırmakla, bütün İslâm elemini kaybedeceğimizi” yazıyordu.

 

Tanin’de Hüseyin Cahit Yalçın, sırf Mustafa Kemal’e karşı olmak için hilafeti savunuyordu. Vatan gazetesinde Ahmet Emin Yalman, Mustafa Kemal’e saldırıyor, O’nu diktatörlüğe doğru yol almakla suçluyordu.

 

--İzmir toplantısı--

 

Cumhuriyet’in ilanı üzerinden iki ay geçtiği halde, İstanbul basını ile Mustafa Kemal arasındaki soğukluk sürüyordu. Bu çatışmayı gidermek için Akşam gazetesinin başyazarı Necmettin Sadak’ın önerisi ve arabuluculuk girişimleriyle, İstanbul basını ile Mustafa Kemal arasında, 5 Ocak 1924 günü İzmir’de bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya, Tanin’den Hüseyin Cahit Yalçın, Vatan’dan Ahmet Emin, Tercüman-ı Hakikat’tan H. Şükrü Baban, Akşam’dan Necmettin Sadak, İkdam’dan Celal Nuri ve Ahmet Cevdet katıldılar.

 

Bu toplantıdaki uzun görüşmelere yaklaşım girişimlerine karşın, İstanbul basını, Ankara’daki yeni cumhuriyet rejimiyle sürtüşmesini sürdürüyordu; onlar, cumhuriyet rejiminin erdemlerini içlerine sindiremiyorlardı...

 

--Mustafa Kemal’in Modeli--

 

Bunun üzerine Mustafa Kemal, kafasındaki modeli yürürlüğe koymak istedi. Yunus Nadi’yi çağırdı ve şunları söyledi:

 

“Benim Hakimiyet-i Milliye (M.Kemal’in Ankara’da yayımladığı gazete) ve senin Yeni Gün, görevlerini hakkıyla yerine

getirdiler. Şimdi, İstanbul’da Babıali’nde, cumhuriyet düşmanlarına ve hilafet yanlılarına karşı mücadele verecek

bir gazete çıkaralım, adını da 'Cumhuriyet' koyalım” dedi. Mustafa Kemal’in bu önerisine Yunus Nadi, coşkuyla 'evet'

diyerek karşılık verdi.

 

--İstanbul’daki Cumhuriyet için hazırlıklar--

 

Yunus Nadi o sırada, Ankara’da Basın-Yayın Genel Müdürü olarak çalışan Zekeriya Sertel’e, İstanbul’da beraber çalışmayı önerdi. Zekeriya Sertel, ABD’de Columbia Üniversitesi’nde gazetecilik eğitimi görmüş, Kuvay-ı Milliye sırasında Ankara’ya gelerek, Kuvay-ı Milliye’nin Basın-Yayın Genel Müdürlüğü görevini yürütmüş genç bir yurtseverdi. Cumhuriyet ilkelerine bağlı olan Zekeriya Sertel, bu öneriyi duraksamadan kabul etti.

 

--Gazetenin Adını, Atatürk Verdi--

 

Gazeteye 'Cumhuriyet' adını Mustafa Kemal vermişti. Bu yeni yayın organının 'Cumhuriyet' adını taşıması ve cumhuriyet rejimini büyük bir özlemle savunması, halife yanlısı, karşı/devrimci Babıali basınını şaşkına çevirdi; çünkü Babıali, 'cumhuriyet' adı altında, Mustafa Kemal’in diktatörlüğe gideceğini yazıyor, kamuoyunu, Ankara’nın aleyhine çevirmek istiyordu.

 

Yunus Nadi ise yeni gazetesi Cumhuriyet’te çeşitli yönlerden hilafetin nasıl çökmüş bir kurum olduğunu kanıtlayan yazılar yazıyordu.

 

Yunus Nadi, Cumhuriyet ilkeleri için, Atatürk’ün aydınlanma devrimi için, yılmaz bir savaşçı olarak gece gündüz çalışıyordu.

 

Cumhuriyet Gazetesi’nin yayına hazırlanma hazırlıkları, Nisan 1924 sonunda tamamlanabildi ve ilk sayısı, 7 Mayıs 1924 günü çıktı.

 

Yunus Nadi ilk sayıda “Okuyuculara Sunuş” adlı baş yazısında, Cumhuriyet Gazetesi'nin ilkelerini de ortaya koymuştur. 76 yıldır uygulanan bu ilkeler, Yunus Nadi’nin ilk gün yazdığı sunuş yazısında aynen şöyledir:

 

“Cumhuriyet’in siyasî programı, isminde belli olduğu gibi, onu yayımlayanların siyasi hayatları da bellidir. Cumhuriyet, Türkiye’de büyük kavgalarla elde edilmiş tarihi bir sonuçtur. Biz (...) bu amaç uğrunda fiilen çalışmış insanlarız. Memlekette bu muzaffer ve galip fikrin çok kuvvetli tarafları vardır. Cumhuriyet, memlekete mal olmuş bir fikirdir. Biz onun temsilcisi ve koruyucusuyuz. Bu temel düşünce göz önünde tutulduktan sonra kesin olarak söyleriz ki, gazetemiz ne hükümet gazetesi, ne de parti gazetesidir. 'Cumhuriyet' sadece cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifadesiyle demokrasinin savunucusudur”

 

--Rüyada mıyım; Yoksa Gerçek mi?--

 

Yunus Nadi, Cumhuriyet Gazetesi’nin bu ilk sayısında “Yeni Gün’den Cumhuriyet’e” adlı bir anı dizisi de yayımladı. Bu dizide, anılarını şöyle dile getirir:

 

“Ben İstanbul’dan 1920 Nisanı’nın ikinci günü ayrılmıştım. O zaman burada Yeni Gün yayımlanıyordu. O zaman giderken, bir gün İstanbul’a yeniden ve zaferle geleceğimize inanıyordum. Demek ki arada büyük devrimler meydana gelmiştir. İtiraf etmeye mecburum ki, bu devrimlerin büyüklüğü ve yüceliğini kendim bile şimdi daha iyi anlamış ve daha çok hayrete düşmüş durumdayım. O kadar ki, zaman zaman kendimi gerçeğin ve hayalin büyük savaşına bırakmaktan alamıyorum. Özellikle, olayların içinde yüzmüş olmanın verdiği şaşkınlıkla, şu yakın geçmişin müthiş ve büyük safhalarına karşı, âdeta sudan çıkmış balık durumunda bulunuyorum. Bu kadar az bir zamana, bu kadar büyük devrimler sığabilir mi? Acaba, dört/beş yıl süren, baştan başa rüyalarla dolu bir uykudan mı uyandım; yoksa gerçekleşmiş rüyalar karşısında mı bulunuyorum?

 

Canım, daha dün şu İstanbul’un limanını yabancı ve düşman gemileri; sokaklarını, kışlalarını ve evlerini yabancı ve düşman askerleri doldurmuyor muydu? Canım, daha dün bu İstanbul değil miydi ki, sokaklarında İngiliz kırbaçlarından ve palikarya kabadayılarından geçilmiyordu? Canım, şu Cumhuriyet’e yönetim merkezi yaptığım bina bile daha dün Fransız ve İngiliz zabıtasının İstanbul’a zulüm yağdırdığı ve dayak altında Türk öldürdüğü yer değil miydi?

 

Bu pasaj, Yunus Nadi’yi bile şaşkına çeviren büyük devrimlerin oluşumunu ne kadar yalın bir biçimde ortaya koyuyor.

 

Yukarıda belirttiğimiz gibi, gazetenin adını bizzat Mustafa Kemal koydu; Cumhuriyet gazetesi işte böyle kuruldu.

 

--Cumhuriyet Vakfı--

 

Cumhuriyet Gazetesi dünyada pek az örneği olan, kendine özgü bir yönetim biçimiyle yaşamını sürdürüyor. Gazete'yi kurumlaştıran -Nadir Nadi’nin eşi- Berin Nadi tarafından kurulan Cumhuriyet Vakfı, gazetenin isim hakkının sahibidir. Bu Vakfa, yaşamları sırasında, Yunus Nadi’nin çocukları ve yaşayan tüm torunları büyük bir istekle katılarak, kendilerine dedelerinden kalan isim hakkını, Cumhuriyet Vakfı’na bağışladılar.

 

Cumhuriyet Vakfı, gazetenin kurucusu Yunus Nadi’nin ve gazeteyi kurumlaştıran Nadir Nadi’nin fikirlerinden ayrılmazlık ilkesine göre kurulmuştur.

 

Nitekim, mahkeme kararı ile onaylanan 'Vakıf Resmî Senedi'nin başlangıç ilkeleri, aynen şöyledir:

 

“Mayıs 1924’te yayımlanan ilk sayısında, kurucusu Yunus Nadi’nin kalemiyle belirlenmiştir. Cumhuriyet ne hükümet, ne parti gazetesidir; Cumhuriyet, yalnız 'cumhuriyetin', bilimsel ve yaygın anlatımıyla 'demokrasinin' savunucusudur. Cumhuriyet, demokrasinin fikir ve esaslarını yıkmaya çalışan her kuvvete karşı mücadele edecektir. Ülkemizde her anlamıyla gerçek bir demokrasi kurulması için, bütün varlığı ile çalışacaktır. Cumhuriyet, Atatürk devrim ve ilkelerin açtığı 'aydınlanma' yolunda, aklın bağnazlıktan, bilimin dinden bağımsızlaşması, laiklik ilkesinin toplumca benimsenmesi için çaba gösterecektir. 'İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Bildirgesi'ni, demokrasinin evrensel anayasası olarak benimseyen Cumhuriyet, amaçlarına ancak Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve bütünlüğü kapsamında ulaşılacağını temel ilke sayar. Cumhuriyet Gazetesi'ni, kuran Yunus Nadi, kurumlaştıran, Nadir Nadi’dir. Cumhuriyet Türkiyesi'nin temelleri atılırken kurulan Cumhuriyet Gazetesi'ni Yunus Nadi’nin ölümünden sonra her çeşit güçlüğe karşı, yarım yüzyıllık savaşımla, hiç ödün vermeden yöneten ve kurumlaştıran Nadir Nadi, 20 Ağustos 1991 günü gözlerini yaşama kapatmıştır. Kimliği, ilkeleri ve amaçları, bu uzun süre içinde belirlenip, toplumda kök salan Cumhuriyet’i aynı yörüngede yaşatmak, Cumhuriyet Türkiyesi'ne, topluma ve Cumhuriyet okurlarına karşı bir ödev niteliğine dönüşmüştür. Cumhuriyet Vakfı, bu amacı yerine getirmek için kurulmuştur.”

 

Cumhuriyet, hiçbir zaman ‘bir hükümet ya da parti” gazetesi olmadı; her zaman, siyasal iktidarın uygulamalarını eleştirel süzgeçten geçiren, bağımsız gazete kimliğini korudu. Bu nedenle, siyasal iktidarlar tarafından beş kez kapatıldı, tutucu hükümetler zamanında 'sakıncalı' sayıldı.

 

Cumhuriyet’in, kimi şaşkın çevrelerce 'resmî görüşü' yansıttığı savıyla eleştirilmesi, aslında büyük bir çelişkidir; Cumhuriyet, Yunus Nadi’nin, başyazısında belirttiği Cumhuriyet ilkelerinin, Atatürk’ün Aydınlanma Devrimi'nin ve demokrasinin yanındadır.

 

Cumhuriyet, bildiği, inandığı yönde, görevini ödünsüz olarak yerine getirmeye devam edecektir.

 

--Cumhuriyet Gazetesi'nin Kurumlaşması--

 

Cumhuriyet gazetesini Yunus Nadi kurdu, 'bilinçli Atatürkçü' Nadir Nadi kurumlaştırdı.

 

Cumhuriyet bir fikir gazetesi kimliğiyle, yayın yaşamına ayak atmıştır; bu kimliği, 78 yıldır sürmektedir ve sonsuza dek sürecektir.

 

Cumhuriyet o dönemde, Babıali’deki hilafet yanlısı pek çok gazeteye karşı, Cumhuriyet ilkelerini savunmak için yayın yaşamına girmişti. Cumhuriyet, Kuvay-ı Milliyeciler tarafından 'Misak-ı Milli' andıyla çizilmiş olan sınırlarımızı ve ülke bütünlüğünü savunmak için kurulmuştu; ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunma konusundaki görevi 78 yıldır sürmektedir ve sürecektir.

 

--Cumhuriyet Vakfı Yaşatılmalıdır--

 

Cumhuriyet Gazetesi’ni yaşama geçiren Yunus Nadi, gerçek bir gazeteci, mecliste Atatürk’ün yanında yer alan bir 'Ulusal Kurtuluş' devrimcisiydi.

 

Yunus Nadi, Cumhuriyet Gazetesi'ni kurduktan sonra ilk günden itibaren, Büyük Atatürk’ün çok yakın bir ideal arkadaşı olarak, büyük fikir savaşımlarına girdi. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında, basın alanında en önemli rolü oynadı. Ankara’da bir handa, matbaa kurdu; Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ve Kuvay-ı Milliye ideallerine kendini adadı. TBMM’de Anayasa Komisyonu başkanı olarak, daima Atatürk devrimlerinin yanında yer aldı.

 

Yunus Nadi, Atatürk'ün devrimlerini yürekten benimsemiş, Cumhuriyet ilkelerini içten özümsemiş, bu yöndeki yazılarıyla tanınmış bir düşünce savaşçısıdır.

 

--Nadir Nadi...--

 

Yunus Nadi’nin ölümünden sonra, Cumhuriyet’i yaşatan Nadir Nadi, Cumhuriyet’i kurumlaştırdı. En ufak bir ödün vermeden, laik Cumhuriyet ilkelerini ve Atatürk’ün Aydınlanma Devrimleri’ni savundu.

 

--Çalışanların Vakfı ve Çalışanların Gazetesi--

 

Nadir Nadi’nin 1991 yılında ölümünden sonra, Gazete çalışanları ve Gazete'nin okurları, büyük özveri göstererek Gazete'yi yaşattılar. Vakfımızın Kurucusu Sayın Berin Nadi’nin 5 Kasım 2001’de vefatından sonra, 'Vakıf Yönetim Kurulu' toplanarak, Vakıf başkanlığına, İlhan Selçuk’u, oybirliği ile seçmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aziz Karaca

 

Ceddim, efendim, çilekeş ve muzdarip şair dedem Akif! Yoksa siz de mi:

.

.

.

Bir taraftan topraklarımız parsel parsel gidiyor, diğer yandan gencecik civanlarımız, fidanlarımız üçer–beşer şehit ediliyor. Bütün bu kalleşliklere razı olmayanlar, kaşlarını çatanlar; ”vatan elden gidiyor edebiyatı ve şehit kanı edebiyatı” yapmakla suçlanıyorlar.

Ceddim, efendim, çilekeş dedem! Müsaade eder misin tükürelim mi milleti alçakça vuran darbelere ve onları alkışlayan khplr?

 

yabancılara toprak satmanın demek her partinin hükümetin zamanında olduğunu bilmiyorsunuz , yani o kadar ***** , bu ülkeyi düzlüğe çıkaracak AKP nin önünü kesmek için girmediğiniz kılıf bürünmediğiniz renk yoktu , şimdi burdan prim çıkarma derdine düşmüşler..Bir kere onlara toprak satılmasından hepimiz rahatsısız , AMA SİZDE BU KONUDA SAMİMİYET OLSAYDI GİDER O TOPRKLARINI SATANLARDAN YAKINIRDINIZ! BUNA ENGEL OLUN DERDİNİZ , AMA SİZDE O NE GEZER..Szide inanın kusura bakmayın ama akıl yok kardeşim yaa..Bunlar rahşan ın AKP nin önünü kesmek için çabaları , şimdi Mehmet Akif üstünden saf beyinleri döndürmeye çabalıyorlar..Rahşan ecevştte azınlık fakat etkili kesime çalışan biridir.Ülkeyi batırmasındanda belli zaten..Başka bişey savunsanız zaten garip olurdu! O ******* alkışlayan onlara çalışan falan yok , sizin anlaşılan örümcek ağlarına takılmadığınız bir gün görmek nasip olmayacak :)

 

Cumhuriyet vakfıymış , şuna yahudilerin milleti uyandırmadan egemenliklerine ülkeyi alma Atatürk üstünden milleti kandırma demiyorlarda , ilhan selçuku opy birliğiyle seçmişler..Şu azınlıkara asıl Türklerdir diyen , alevilik en doğru dindir diyen , cuntaları savunan eskinin kızıl ihtilal örgütlerinde bulunmuş olan , baş örtüsü insan hakkı değildir diyen , okurlarını halkı YALANLARLA DİN DÜŞMANI HALİNE GETİREN , soyu soğu sabetay olan vs vs İlhan selçuk..Kusura bakmayınız ama ÇOK ÖRÜMCEK AĞLARINA TAKILIYORSUNUZ..UYANIN UYANIN , SİYONİZM ÜLKÜSÜNDE ÜLKELERİN BULUNDUKLARI DEĞERLERE ADAMLAR SOKULUR..Anlayacağınıza inanmıyorum gerçi ÇÜNKÜ HEM 1.SAYFAYI HEM DİĞER YAZILANLARI GÖRMEZDEN GELİYORSUNUZ , devekuşları gibi..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1 nci sayfayı bırakmışlar her kesimden ortağı olmuş yalan makinesi gazeteyi bir başka anlatıyorlar...

savunsalarya yalan değil o haberler ama nerde o yürek çamur at izi kalsın felsefesi devam ediyor..

 

neyseki tirajı belli okuyucusu belli numunelik...

 

Ülkenin bugünkü konumuna bakıldığına,iktara getirilenler çoğunluk tarafından getirilmiştir.

Reel tabloyu ele aldığınızda çoğunluğun her zaman haklı olamayıcağı sonucuyla yüz yüze

gelebilirsiniz.Cumhuriyetin tirajından daha önemlisi okur kitlesidir.Bu kitle yaşadığı sürece

Cumhuriyetde gazeteside sağlam temeller üzerinde kurulu demektir. Tiraj derdi olanlar

bedava gazete dağıtanlardır.Evet emek harcanarak hazırlanan bir gazetedir şüphesiz buna

saygı duyulmalıdır.Ancak bir takım gazteler ne denli manüplasyon yaparsa yapsın cam silme

işlevinden öteye gidemez...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Temcit pilavı

 

Ramazan âdetlerinden hareketle türetilmiş bir terimdir temcit pilavı. Akşam iftarda bitirilemeyen pilavın, sahura kalması; dolayısıyla bayatlamış olmasından kinayedir.

 

 

Sahurda da bitmezse pilavın bu kez de iftara kalma riski bile vardır. Medyadaki Ramazan haberlerinden bir kısmı için cuk oturuyor bu tabir. Oruçla uzaktan yakından hiç ilgisi olmayan bir gazete daha ilk günden şöyle bir başlık atıyor: “Ramazan ayı olaylı başladı”. Haberi okuyunca karşınıza şu bilgi çıkıyor: İzmir’de Ramazan ayını kutlamak için havaya ateş açan gruptan bir kişinin silahından çıkan bir kurşun bir vatandaşın hayatını kaybetmesine sebep olmuş.

 

Çocukluğundan beri oruç tutan milyonlarca insan yaşıyor bu ülkede. Allah aşkına sorun; Ramazan kutlaması diye bir kavram daha önce hiç duymuşlar mı? Ramazan, teravih namazıyla karşılanır, sahurla idrak edilir; ancak herhangi bir tören ya da kutlama yapılmaz. Hele Ramazan’ı kutlamak amacıyla havaya ateş edilmesi duyulmuş, görülmüş bir şey değil. Üstelik Pravda özentisi gazeteye göre birileri böyle bir geleneğin yıllardır sürdüğünü ifade ediyormuş. İnanılır gibi değil. Şu ifade de tuhaf değil mi: “Öğle namazının ardından kılınan cuma namazı...” Fıkra gibi. İnanın, aynen böyle! “Bu sene de hac Kurban Bayramı’na denk geldi” diyebilen basın, Deniz Baykal’ın Kudüs’te kıldığı öğle namazını, o namazın sünnetini, o namaz için alınan abdesti bile karıştırmış; her cümlesiyle cehlini ortaya koymuştu.

 

Medyada dine karşı bir zümre mi var?

 

Temcit pilavı nevinden yazılan Ramazan haberlerinin önemli bir kısmı, bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Bunu giderecek çözüm yolları bulunabilir. Mesela her basın kuruluşu dinî konularda uzman sayılan kişiler çalıştırabilir ya da bu tip kişilerden danışmanlık hizmeti alabilir. Öyle ya; ekonomi, spor, siyaset gibi sayfalarda özel muhabir çalıştırılıyorsa, din gibi hassas bir konuda niçin uzman muhabir istihdam edilmesin? Uzman deyince aklıma geldi; bu öneriden kastım ilahiyatla tek ilgisi ilahiyat fakültelerinde çalışıyor olan medya maskaraları değil. Bu tiplerin arsızlığı işi iyice çığırından çıkarıyor çünkü. Uzman ilahiyatçı çalıştırılması fikrini ilk kez Sabah yazarı Emre Aköz (Sabah-4 Haziran 2004) dile getirmişti. Sosyal meselelere kafa yoran, objektif gazeteciliğe büyük önem veren Aköz’ün talebi, içeriden bir bakışın, sosyal bilimcilere mahsus bir dikkatin sonucu. Kulak vermekte fayda var.

 

Temcit pilavının asıl yanık kısmı bilgi eksikliğinden ziyade, rencide edici bir maksadı işaretliyor. Sanki hususi bir husumet var ortada. Sanki iftardan, sahurdan, teravihten; daha doğrusu dinden ve tabii ki dinin vecibelerinden rahatsız olan bir zümre var. İşte insanları asıl huzursuz eden bu! Acaba topyekûn dine karşı önyargıyla hatta büyük bir öfke ile bakan bir zümre mi var medyada? Ve bu topluluk arasında gizli bir dayanışma mı söz konusu? İnsanların bu tür şüphelere kapılması üzücü bir durum; ama ne yazık ki bu görüntüyü medyanın çifte standardı veriyor. Mesela dindar diye bilinen insanların yaptığı en küçük hata manşetlere taşınırken, bazı insanların kırdığı ceviz bini aşıyor ve bunlar görülmüyorsa şüpheler de artıyor. Mesela bir rektör kalktı: “Keşke Anadolu Müslüman olmasaydı.” deyiverdi. Bu konuşmayı ANKA haberleştirdi. Rektör “Ben böyle demedim.” açıklaması yapınca, ANKA ses kayıtlarını ortaya çıkardı. Bazı gazetelerde tek bir satır bile bahsedilmedi Rektör Bey’in konuşmasından. Papa’ya -haklı olarak- öfke ve isyan duygusuyla karşı çıkan, titizlenen genel medyamızda Rektör Bey’e karşı tık yok. Vatan Gazetesi istisna. Onlar meseleyi bütün vahametiyle sayfalarına taşıdı. Diğer gazeteler neden kayıtsız kaldı; anlamak imkânsız. Bazı gazeteler de olmasa insanlar böyle bir konuşmayı belki hiç duymayacak. Rektörün konuşmasının haber değeri mi yok; yoksa Sezer tarafından özellikle atanan beyefendi özel bir koruma altında mı? “Ramazan’da alkol dayağı” başlığıyla verilen haber, temcit pilavı haberciliğinin en ekşimiş örneklerinden biri. Haber külliyen yalan. Bara beraber gelip sonra kavga eden gençlerin nahoş durumu bilgi yanlışlarıyla verilince kime faydası dokunuyor? Kutuplaşmalar artıyor, öfke birikiyor, husumet çoğalıyor. Düşünün ki haberin aslını araştırmak için insanlar başka bir gazete okumamışsa yalan haberi hafızasına kaydediyor, değer mi?

 

Her neyse... Konumuz temcit pilavıydı. Her sene Ramazan ayı için buzdolaplarında saklanan haberlere artık kamuoyunun karnı tok. Kendini bilmez bir adam yobazlık yapıp, oruç tutmayan bir vatandaşımızı huzursuz ederse, herkesten önce karşısında dindar insanları bulacaktır; bulmalıdır. Oruç tutanları taciz atışlarıyla bîzar eden aşırı laikçiler de karşısında herkesten önce laik ve özgürlükçü insanları bulabilse keşke. Gerçek paylaşım ve diyalog böyle gerçekleştirilir ancak. Temcit pilavı artık sadece oruç tutanları değil, tutmayanları da rahatsız ediyor; çünkü toplum kavga istemiyor… Haksız da değiller hani…

 

 

 

O en üstteki paragraflarda anlatılan taraneyi bilin bakalım hanhi gazete uydurmuş :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Temcit pilavı

O en üstteki paragraflarda anlatılan taraneyi bilin bakalım hanhi gazete uydurmuş :D

Hangi gazete olduğunu bilemem ama.

 

Çok iyi bildiğim birşey var tabiki; Bu ülkede yaşayanlar her taşın altında din olgusu aramak gibi gereksiz, anlamsız ve gerçekçilikten uzak kaderci, herşeyi öbür dünyaya bırakmış ve kendi gücü ile problem ve sorunlarını halletme güçsüzlüğü ile sürekli Allaha havale eden bir halk istiyorlarsa bilinki hevesleri kursaklarında kalacaktır...

 

21. yüzyıl aklın egemen olduğu, bilimsel temelli ve geleceği planlayanlar ve gelecekte var olabilme hedefini sürdürenlerin olacaktır...

 

Ve yine gelecek geriye bakan, geride kalan ve gericilerin klavuzluğunda hiç olmayacak ve gelecekte de süretkli temcit plavı ile insanların karşısında çıkmak zorunda kalmayacaklardır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bırak dipnot bırak sen iyi bilirsin hangi gazete olduğunu , dinin ne olduğunu kim tarafından insanlara niye indirildiğine dahi akıl erdiremeyenlerin kalkıpta bunun üstünde yorum yapması çok abesle iştigal..Daha onu bilmeden hayatında belkide hiç okumadan bazı müslüman olmayan gizli ellerin destelediği eskinin sol cuntalarında bulunmuş hayatı yalanlarla dolu soyunda sabetay isimleri olan birinden duyduğu martavallara kanmak ancak ilerisini idrak edememek işte bu günümüz laikçilerinin işi..Bizim dinimiz öğrenmeyide emrediyor düşmana karşı nasıl davranılacağınıda sen bırak ilhan selçuku , insanlığın kainatın efendisi PEYGAMBER EFENDİMİZDEN ÖĞREN DİNİMİZİ..Bildiğini zannettiğiniz çok şeyi ama çook şey HEPSİ YALAN ÇARPITILMIŞ VE EKSİK , haliniz böyle oluncada böyle artık günah işlemekten din düşmanlığı yapmaktan kapleriniz hakikate kapanınca bizede ****************************

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Onu okuyanların yaptıkları şu : Aaaaa bu adam muhafazakar dinci (hemen paranoyak bakmaya başlar) , kusurlarını arar YOKSA UYDURUP KENDİNİ ÇOK BİLGİLİ GİBİ GÖSTERİR , onca yılın sonundada düşmanlarımızın içimize sızdırdığı onlara çalışan buykalemunların dostları destekçileri olur! Onlara taraf olur ama öbür planda bu ülkeye ve millete gerçek sevdalıları takiyye okumaktan zarar verecek öcü zanneder.AMA GERÇEKTE NE BİR GÜNAHLARI VARDIR NEDE İHANETLERİ , hakkında yapılan tüm iddaların iftira olduğunu DEFALARCA TC mahkemeleri söylemiştir ama BUNU BİLE YAYINLAMAZLAR ONLAR..Çünkü cumhuriyet gibi bir değere sızdırılmışlar! Düşmanlarımızın ne kadar esrarengiz fikirleri var oldu hep keşke bilseniz.

 

Son olarakta iyiki bir cumhuriyet okuru değilsin ama yinede ne yazikki kartel okuyucususun , onların patronlarının sanki ne çok farkı vardırya İlhan Selçuk abi den..

 

Sen müneccim misin ki ne okuduğumu şıppadak bilebiliyorsun?Ama herzamanki gibi yanıldın.Zira ben gazete okumayı 20 yıl önce bıraktım.

Senin mantığına göre Cumhuriyet yazarları okurlarını şartlayabilirler.

Hadiii yaaaaa buna kargalar değil ancak karga yavruları güler. :D

Okuyucu kitlesi özel bir kitledir.Sanat'tan ,edebiyattan anlayan,klasik müziği hava atmak için değil,hissettiği için dinleyen,özgür bir bakış açısı olan seçkin insanlardan oluşur.Elbetteki bu meziyetlere sahip olamayan insanlar gider magazin gazetelerini yada tabirince kartel gazetelerini okur.

Gelelim 70 binlik tiraja.

Seni ne kadar çok korkutmuş böyle?

Ama sana hak veriyorum.

Hücrelerinin tümü sanat-siyaset-yüksek kültür dolu,aydın ve ileriye umutla bakan tartışan 70 bin insan.Hepsi elit,hepsi eğitimli.

Zaten 70 milyonluk bir ülkede 70 bin yüksek kalitede insanın olması apayrı bir başarıdır.Ülkemizin başarısıdır.Bu bir tiraj değildir.

Dilerim ki Cumhuriyet gazetesinden çok daha ileri bir gazete çıkar ve onun tirajı da 70 bin olursa asıl o zaman kork sevgili dostum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sen müneccim misin ki ne okuduğumu şıppadak bilebiliyorsun?Ama herzamanki gibi yanıldın.Zira ben gazete okumayı 20 yıl önce bıraktım.

Senin mantığına göre Cumhuriyet yazarları okurlarını şartlayabilirler.

Hadiii yaaaaa buna kargalar değil ancak karga yavruları güler. :D

Okuyucu kitlesi özel bir kitledir.Sanat'tan ,edebiyattan anlayan,klasik müziği hava atmak için değil,hissettiği için dinleyen,özgür bir bakış açısı olan seçkin insanlardan oluşur.Elbetteki bu meziyetlere sahip olamayan insanlar gider magazin gazetelerini yada tabirince kartel gazetelerini okur.

Gelelim 70 binlik tiraja.

Seni ne kadar çok korkutmuş böyle?

Ama sana hak veriyorum.

Hücrelerinin tümü sanat-siyaset-yüksek kültür dolu,aydın ve ileriye umutla bakan tartışan 70 bin insan.Hepsi elit,hepsi eğitimli.

Zaten 70 milyonluk bir ülkede 70 bin yüksek kalitede insanın olması apayrı bir başarıdır.Ülkemizin başarısıdır.Bu bir tiraj değildir.

Dilerim ki Cumhuriyet gazetesinden çok daha ileri bir gazete çıkar ve onun tirajı da 70 bin olursa asıl o zaman kork sevgili dostum.

 

Sizi saygıyla alkışlıyorum sevgili gugukçuk...

Çünkü bugün artık buna yürekten inanan ve Atatürk'e yakışan, onun gösterdiği hedepleri yaşam biçimi haline getirmiş, ilkeli bir yurtaş bilincine sahip kişi ancak bu atılan çamur ve karalamalara ancak bu şekilde cevap verebilirdir...

Çok teşekkürler sevgili dostum..

 

Bugün artık Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda belirtilen Cumhuriyetin temel niteliklerini savunmak; Türkiye Cumhuriyeti'ni sahip olduğu bu niteliklerle yaşatmak, her kurum ve kuruluşun yanında her yurttaşın da görevidir.

Bu niteliklere karşı olanların eylem ve söylemlerinin engellenmesi de bu görevin içindedir ki bunu en iyi ve anlamlı sevgili gugukçuk gibi düşünen dostlarımız zaten gereken cevabı vermektedir...

İç içe geçmiş olan,

siyasal İslamın,

şeriatın,

irticanın yeşertilmesi ve yaşatılması için,

demokrasi ve özgürlük zeminini kullananların önünde duramayan bir Türkiye Cumhuriyeti'nin,

nasıl bir sonla karşılaşacağını görebilmek için geçmişten geleceğe yönelen bir bakışla bakmak yeterli olacaktır!..

Türkiye'nin 83 yılda geldiği bu nokta, onun gelecekte nereye götürülebileceğinin de açık bir göstergesidir. Türk ulusu,

varlığına yönelen ve artık tehdit boyutunu aşarak yaşam aşamasına geçen irticanın yok edilmesi için gerekli adımları atmalıdır.

Bu adımların neler olduğunu her kurum ve kuruluş, her yurttaş düşünüp bulmalı ve de ne yapacağını ona göre kararlaştırmalıdır...

Bize bu ışığı veren ve bizlere Atatürk gencinin üzerinde duracağı tehlikelere karşı uyanık olunması ve her türlü karalama ve yıpratmalara karşı güçlü olabilmemiz gerektiğini beynimizde oluşturan sevgili gugukçuk dostumuza yüreğimizden gelen derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum...

Sizler gibi gerçeği gören ve buna karşı dimdik durmasını bilen yürekli dostlarımız olduğu sürece bu ülkeyi karanlık güçler ve emperyalizmin piyonu haline gelmiş dinsel cemaatler heçbir zaman emellerine ulaşamayacaktır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Bazı arkadaşlarımıza cumhuriyet gazetesine kimlerin hakim olduğunu anlatmak için güzel bir yazı buldum , Tamer Kokrmaz'dan 2 yıl önce 9 mart tarihinin günlerinde yazmış

------------------------------------------

Otuz üç yıl önce, otuz üç yıl sonra...

 

Bugün 9 Mart: Gerçekleşmeyen bir darbenin otuz üçüncü yıldönümü!

 

 

Türkiye’de Baasçı bir sol diktatörlük kurmak isteyen Marksist cunta, darbenin saatini 9 Mart 1971 tarihine kurmuş, ancak evdeki hesap çarşıya uymayınca üç gün sonraki 12 Mart Muhtırası’nı müteakip paket edilivermişti...

 

Cuntanın fikri temelini 1961’de Yön dergisi çevresinde toplanan ‘radikal solcu aydınlar’ atmıştı. Teorisyenleri Doğan Avcıoğlu idi. Avcıoğlu, öfkelendiğinde yakın arkadaşlarına “Devrimci şiddet, devlet terörü neymiş biz iktidara gelince görürsünüz!” derdi. Cuntanın yayın organı Devrim’de Yazı İşleri Müdürü olan Hasan Cemal, 1999’daki ‘İtirafname’sinde o günleri anlatırken “İlhan Selçuk ortalık yerde konuşmazdı ama o da devrimci şiddet konusunda farklı düşünmezdi” diyor.

 

‘Devrim’, bir yandan gençliği ‘çengellerken’ diğer yandan da ‘irticaya dikkat çekerek’ askeri kışkırtıyordu. İlki Uluç Gürkan’ın ikincisi ise Hasan Cemal’in görev alanında idi. Onların üstündeki sütunda da İlhan Abi’leri darbe çağırıyordu. İlhan Selçuk, Cumhuriyet’te açıkça yazamadıklarını Devrim’de ‘döktürmekten’ pek memnundu. Cuntanın basındaki kanadı, tam gaz laiklik istismarı yaparken; Ordu’daki darbeci generallerle tandem oynayıp Laik-Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni bir sol darbe ile yıkmaya uğraşıyordu!

 

Neticede, sol darbe hesabı devletin daha güçlü olan diğer kanadından döndü ve 12 Mart Muhtırası ile birlikte 9 Martçılar avlandı; Baasçı hayaller güme gitti. Cuntanın yazar çizer takımı bir müddet sonra beraat etti. Hasan Cemal, “devrimci gençlere kıyasla” çok daha az acı çekmelerinin nedenini izah ederken “Cuntayı çok fazla kurcalasaydılar, işin içine Faruk Gürler, Muhsin Batur da karıştırılabilecekti. O nedenle bir yerden sonra bizi bıraktılar” diye yazıyordu.

 

Devleti yıkmaya çalışmışlardı ama ucuz kurtulmuşlardı. Bir süre sonra hepsi yazı hayatlarına geri döndüler; İlhan Selçuk da Cumhuriyet’teki köşesine. Olan “demir parmaklıklar ardından bakan devrimci gençler”e olmuştu...

 

Cuntanın mimarları, 12 Mart Muhtırası’nın kendi darbeleri olmadığını yani tasfiye edildiklerini anlayınca “demokrasi elden gitti” diye bağırmışlardı; o zamana kadar ‘cici demokrasi’ diye dalga geçtikleri-kötüledikleri ‘demokrasi’nin ardından...

 

***

 

Hasan Cemal, Cumhuriyet gemisinin kaptan köşkünde uzun bir süre seyahat ettiği İlhan Selçuk’un kendisine Aralık 1986’da “Seçime inanmam ama başka bir şey de yok” dediğini anlatıyor. “Hasan, devrim de yapamadık, demokrasi de!” diye de eklemiş, Selçuk! O vakitler, H.Cemal’in çoğulcu demokrasiyi savunan yazıları çıktığında, İlhan Abisi “Yine demokrasi havariliği yapmışsın” demeyi ihmal etmezmiş...

 

H.Cemal “İlhan Abi böyle işte. Demokrasiyi kabulleniyor ama gönülsüz. Amaç olarak görmüyor, yani” diyor, hatıratında...

 

İlhan Selçuk’un seçim ve demokrasi bandındaki yürüyüşü çok tutarlı, gerçekten. 1971’de ve 1986’da neyse günümüzde de aynı. Ocak ayının başında “Aytaç Yalman Paşa’nın doğruları belediye seçimlerinde sandıktan çıkacak doğrulardan daha doğrudur.” diye yazmıştı, İlhan Bey!

 

Aradan 33 yıl geçti, İlhan Selçuk ve cephesi hâlâ darbe çağırıyor. Gazetesi Cumhuriyet istisnasız her gün askeri kışkırtmak üzere ‘irtica kol geziyor’u vizyonda tutuyor. İftira kampanyasının hızı kesilmiyor. Laiklik istismarı yine tam gaz.

 

İlhan Selçuk, arada bir “Laiklikten sosyalizme giden yolun aydınlanmacıları birleşin!” çağrıları yaparak bilinçaltını ortaya koyuyor...

 

FİNAL: Cumhuriyet’in bugünkü nüshasına bakarsanız, eh yine ‘irtica muhabbeti’ göreceksiniz. “Bugün, 9 Mart’ın otuzüçüncü yıldönümü: Gazetemizin sahibi İlhan Selçuk ve yoldaşları o günlerde Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya çalışmış ama yıkmaya güçleri yetmemişti” yollu bir itirafı görmeniz ise elbette mümkün değil!

 

 

EEEE BUNA NE DİYORSUNUZ BAKALIM , KİMLERDEN SİZİN BU BAŞ YAZARINIZ SÖYLEYİN

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.