Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Melekut:

-Semavî ya da Ethereal:

-Esir ya da gaib âlem/gayb âlemi.

 

Âlem-i Gayb:

""""""""""""""""

-Zâhir duygularımızla bilinemeyen ve ervah ve meleklere,

cinlere mahsus olan âlem.

-Mâzi ve müstakbeldeki mahlukatın mânevi hayatlarının âlemi.

 

**

Her şeyin bâtını zâhirinden daha âli, daha kâmil, daha lâtif, daha güzel,

daha müzeyyen olduğu gibi; hayatça daha kavi, şuurca daha tamdır.

 

Ve zâhirde görünen hayat, şuur, kemâl vesaire ancak bâtından zâhire

süzülen zaif bir tereşşuhdur.

 

Yoksa bâtın câmid, meyyit olup da ilim ve hayatı dışarıya vermiş

olduğuna zehaba ihtimâl yoktur.

 

Evet karnın "miden", evinden; cildin, gömleğinden;

ve kuvve-i hâfızan, senin kitabından nakş ve intizamca daha yüksek

ve daha gariptir.

Binâenaleyh, âlem-i melekut, âlem-i şehâdetten;

âlem-i gayb, dünya ve âhiretten daha âli ve daha yüksektir.

 

Maalesef nefs-i emmare, hevâ-i nefs ile baktığı için

zâhiri hayatlı, ünsiyetli bir perde gibi meyyit ve zulmetli

ve vahşetli zannettiği bâtın üstüne serilmiş olduğunu görüyor. M.N.)

 

..

Gönderi tarihi:

tubitak-francis-crick-sasirtan-varsayim-978975403069320111215160029.jpg

 

Algılama olayında beynin öğrendikleri genellikle

dış dünya ya da vücudun başka yerleri ile ilgilidir.

 

Bu nedenle gördüğümüz şeyler bize dışımızda

gibi geliyor, oysa görme işlemiyle ilgili nöronlar

kafamızın içinde.

 

Birçok kişiye bu çok tuhaf geliyor.

 

Dünya, vücutlarının dışında,

ama bir başka anlamda, dünyaya ilişkin bildikleri

tamamıyla kafalarının içinde.

 

Vücudunuz için de bu böyle.

Ona ilişkin bildikleriniz, kafanıza bitişik yerlerde değil,

kafanızın içinde!

 

Doğal olarak kafatasını açıp belli bir nöronun

gönderdiği işaretlere bakarken, o nöronun

yerini biliyoruz, oysa üzerinde çalıştığımız beyin

bu bilgiden yoksun.

 

Bu da normal olarak niçin algılarımızın ve

düşüncelerimizin tam olarak kafamızın neresinde

yer aldığını bilemediğimizi açıklıyor.

 

Ateşlemeleriyle bu bilgiyi temsil edebilecek

nöronlar yok ki!

 

Aristotales'in bu süreçlerin kalpte yer aldığına

inandığını anımsayınız.

Çünki kalbin nerede olduğunu biliyor ve aşık olmak

gibi ussal süreçlerin etkisiyle davranışındaki

değişimleri gözlemleyebiliyordu.

 

Bunu insan beynindeki nöronlar için özel aygıtlar

kullanmadan yapamayız.

 

Francis Crick

Tubitak

 

..

Gönderi tarihi:

libro0270100338.jpg

 

"kutsal ruhlar!

ölümlü maddelerin içine giriniz;

yeni bi hayata başlayacaksınız.

 

işte hayatın tüm kaderleri..

 

özgürce seçiniz;

sonra seçiminizden caysanız da kabul edilmez.

 

kötü çıkarsa bundan Tanrı'yı sorumlu tutmaya

kalkmayınız.."

 

..

Gönderi tarihi:

Aldım bağrıma bastım cancazım...wub.png

Gönderi tarihi:

..

yeni ve zor boyut yolculuğunuzda..

yaradan yardımcınız olsun..iyi.gif

 

..da..

iskelede üç çifte emrinizdedir..

ha rad-abad;

ha sa'd-abad..

ikisinin de gittiği yol..

ve umarım..

aynı menzile ulaşır..

dilerim..hug.gif

 

..

Gönderi tarihi:

Sizi seviyorum..flowers.gif

 

yolumu da seviyorum..wub.png

Gönderi tarihi:
Gönderi tarihi:

zamanında gençlerbirliğinden istedilerdi kürek takımına de annem göndermediydi, henüz genç olduğumu düşünmediğinden,

zamanında 4 tercihle girdiydim öys sınavına aklım fikrim istanbulda, anarşik olmaktaydı

zamanında bi çekirge yetiştirdiydim şimdi boyu uzundur benden muhtemel,

şimdi biri 0,75 biri 1,25 oldu göz ayarım bozuldu

acaba adımı mı değiştirsem?

  • Admin
Gönderi tarihi:

zamanında gençlerbirliğinden istedilerdi kürek takımına de annem göndermediydi, henüz genç olduğumu düşünmediğinden,

zamanında 4 tercihle girdiydim öys sınavına aklım fikrim istanbulda, anarşik olmaktaydı

zamanında bi çekirge yetiştirdiydim şimdi boyu uzundur benden muhtemel,

şimdi biri 0,75 biri 1,25 oldu göz ayarım bozuldu

acaba adımı mı değiştirsem?

 

Viva Zapata :)

Gönderi tarihi:

canım ustam gelmiş benim..wub.pngforgiveme.gifalkis.gif

 

oy oy perişan mı oldum nedir..

ellerinden öperim benim canım gurum..

her şeyim..

kalbimin en mutena köşesi..

 

yok hocam..

sen uzun boylusun halâ..

çekirgen ise git gide daha bi çekti..

ufaldı..sweatingbullets.gif

 

bu terler ustamın karşısında olmaktandır..

affola..

 

bebek nasıl..

yeni nesil..

minik ve esas çekirge..

o hep sıhhatli ve hiper-aktif olsun..

 

çekirgen..

en bi aşıkın..

birinci duacın..

öbür yanın..

 

hoş geldin..kalp.gif

 

..

Gönderi tarihi:

..

 

 

DÜNYA BENİM FİKRİMDİR.. SCHOPENHAUER

 

 

Felsefe yüksek bir dağ yoludur..

Issız bir yoldur ve yukarı çıktıkca daha da ıssızlaşır.

 

Bu yolu her kim izlerse hiç korkmamalı, her şeyi geride

bırakmalı ve kış karında güvenle ilerlemelidir..

Kısa süre içinde altındaki dünyayı görür; ****alları ve

bataklıkları gözünün önünden kaybolur, düzgün olmayan

noktaları düzelir, yırtıcı sesleri artık kulağına ulaşmaz..

Ve yuvarlaklığını da görür.

Kendisi her zaman saf, serin dağ havasındadır ve güneşi

görür.

 

Oysa aşağıdaki herkes gecenin karanlığıyla kuşatılmıştır.

 

***

En büyük bilgelik, içinde bulunduğumuz şu andan zevk

almayı hayatın en büyük amacı kılmaktır.

Çünkü tek gerçek budur ve başka her şey düşüncenin bir

oyunudur.

 

Ama en büyük budalalığımızın da bu oldugunu söyleyebiliz.

Çünkü yalnızca kısa bir süre için var olan ve bir rüya gibi

kaybolan ve de içinde bulunduğumuz bu an asla ciddi bir

çabaya değmez.

 

***

İleriyi önceden görebilseydik, çocukların ölüme değil,

fakat hayata mahkûm olan, ama henüz cezalarının ne

anlama geldiğini bilmeyecek kadar bilinçsiz ve masum

mahkûmlar olduğunu görebilirdik.

 

Yine de her insan ileri yaşlarda:

 

"Bugün kötü ve her gün daha da kötüleşecek,

ta ki en kötüsü olana kadar,"

 

denilebilecek bir hayat durumuna ulaşmak ister.

 

***

Her şey dinin yanında: vahiy, kehanetler, hükümetin

koruması, en yüksek değer ve tanınmışlık..

 

Ve hepsinden de öte, doktrinlerini çocukluğun körpe

çağında zihne kazıma, dolayısıyla neredeyse doğuştan

gelen fikirler gibi görülmelerini sağlamalar şeklindeki

paha biçilmez ayrıcalık..

 

***

Tüm sınırlamalar kişiyi mutlu kılar..

Görme, etki ve temas alanımız ne denli dar ise o denli

mutlu oluruz; ne denli geniş ise o denli sık kendimizi

azap içinde ya da ürkütülmüş duyumsarız..

Çünkü bu sınırlı alanla birlikte kaygılar, ürkünç şeyler,

istekler de çoğalır ve büyür.

 

***

Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz

ölüme doğru çeker..

Nihai olarak zafer ölümün olacaktır.

Çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz

olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca

kısa bir süre için oynar.

Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir

süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz, tıpkı

sonunda patlayacağından emin olsak da, olabildiğince

uzun ve büyük bir sabun köpüğü üflememiz gibi.

 

***

En tesadüfü bile uzak bir yoldan gelen gerekli olandır..

 

***

Nasıl gemide giderken ilerlememiz kıyıdaki nesnelerin geri

çekilmesiyle, dolayısıyla da küçülmesiyle kendini belli

ediyorsa, ihtiyarlamamız da büyük yaşlardaki insanların bize

genç görünmeleriyle kendini belli eder.

 

***

Büyük hayat düşünün..

Öznesinin bir olduğunu ve görüngülerin tüm çeşitliliğinin

zamana ve mekâna bağlı olduğunu kendimize hatırlatırsak,

o devasa düsünceye olan korkumuz azalacaktır.

Hepsi kocaman bir rüya ve onu her bir yaratık görür;

Ama hayatındaki bütün karakterler de onunla birlike o rüyayı

görür.

 

***

Başkalarının fikirlerine aşırı derecede önem vermek, herkeste

var olan bir manyaklık.

 

***

Çok insan kafaları olmadığı için kafayı bozmuyor.

 

 

Arthur Schopenhauer

 

..

Gönderi tarihi:

http://youtu.be/GdZ2JXCCSOI

 

maî kitabın betimsel kreşendosu

 

kaçınılması imkânsız olanın karşısında

enterne belli bi sona doğru

büyük denizde dolanmaktayım

avucumda gemim

kanal rotası belirlenmiş iknada koaksiyel

 

güvertede günlük işlerimi yapmaktayım

bu gün belki bi piyes yazarım

ya da küçük bi melodi mırıldanırım özgün

ve belki bi konuda karar veririm

olabildiğimce özgür

 

kuytuda isis ile buluşurum

çalıbülbüllerinin ülkesi üretim ünitelerinde

limana palamarlandığımızda

 

akşam düşünce leylâk bahçesine

pembe-beyaz çiçeklerinde

beklerim serafimleri

ürperir içim

 

ve aniden uğursuz bi çığ yuvarlanır

eflâtun bi toz getirir

ve tozun ardında rhea

çıkar gelir zuhalin mehtabından

sekizden tüm umursamazlığıyla

saçlarında yitirdiğim deniz feneri

 

..

Gönderi tarihi:

..

IXTLAN YOLCULUĞU..

 

51pljbizi9l._sl500_aa240__1253872986.jpg

 

"Dostunu yakaladığın zaman ne oldu, don Genaro?"

Diye sordum.

 

"Olanca gücümle ona sarıldım,"

dedi don Genaro bir anlık bir tereddütten sonra.

Düşüncelerini toparlamaya çalışır gibi bir hali vardı.

 

"O şekilde cereyan edeceğini asla tahmin edemezdim,"

diye sürdürdü.

 

"Öyle bir şeydi ki, öyle, öyle, öyle..Vallahi anlatılır gibi

değil ki. Onu yakalamamla dönmeye başlamamız bir oldu.

Dost beni fırıldak gibi çeviriyordu, ama onu bırakmadım

hiç. Havada öyle bir hızla dönmekteydik ki artık hiç bir

şey göremez olmuştum. Her şey sisli görünüyordu.

Dönmemiz sürdü, sürdü, sürdü. Birden tekrar yerde

durmakta olduğumu hissettim.

Kendime şöyle bir baktım Dost beni öldürmemişti.

Her bir yanım sağlamdı. Kendimdim ben!

Başardığımı anlamıştım.

Nihayet benim de bir dostum olmuştu.

Sevinçle zıplamaya başladım.

Ne güzel duyguydu o!

Ne görkemli bir duyguydu!."

 

***

"Sonra, neredeyim diye etrafıma bakındım.

Hiç bilmediğim bir yerdeydim.

Dost beni havaya kaldırmış ve dönmeye başladığımız

yerden uzakta bir yere fırlatıp atmıştı.

Yönümü bulmaya çalıştım. Evimin doğu istikametinde

bir yerlerde olmam gerek diye düşünerek, o yöne

doğru ilerledim.

Vakit daha erkendi.

Dostla karşılaşmamız pek uzun sürmemişti.

 

 

Çok geçmeden bir patika buldum ve birkaç adamla

kadının bana doğru gelmekte olduklarını gördüm.

Kızılderiliydiler. Çevremi sarıp nereye gitmekte olduğumu

sordular. Ben de:

"Yurduma, Ixtlan'a gidiyorum," dedim

onlara.

"Kayboldun mu?" diye sordu birisi.

"Evet," diye yanıtladım onu.

"Niçin? Ama Ixtlan o yönde değil. Tam tersi yönde.

Biz de oraya gidiyoruz," dedi bir başkası.

"Sen de katıl bize!" Dedi hepsi birden.

"Yiyeceğimiz de var."

 

"Sonra ne oldu?" Diye sordum. "Onlara katıldın mı?"

 

"Hayır, katılmadım," dedi don Genaro.

"Zira onlar gerçek değildi.

Onları görür görmez anlamıştım bunu.

Seslerinde, özellikle onlara katılmamı isterkenki dostça

davranışlarında onları ele veren bir şey vardı.

Onlardan kaçmaya başladım. Arkamdan çağırıp döneyim

diye yalvardılar. O tekinsiz yalvarışları giderek artıyordu,

ama koşmayı sürdürüp onlardan kaçtım."

 

"Kimdi onlar?" Diye sordum.

"İnsanlar!" diye yanıt verdi don Genaro uzatmaksızın.

"Ama gerçek insan değildiler."

"Hayalet gibi, yani," diye açıkladı don Juan.

"Görüntüden ibaret."

 

***

 

"Bir süre yürüdükten sonra," diye sürdürdü don Genaro,

"kendime güvenim arttı.

Ixtlan'ın benim gittiğim istikamette olduğunu biliyordum.

Sonra yolda, bana doğru iki adamın geldiğini gördüm.

Onlar da Mazatec Kızılderililerine benziyorlardı.

Yakacak odun yüklü bir eşekleri vardı.

Yanımdan geçerken, 'Merhaba,' diye mırıldandılar.

 

'Merhaba!' Diyerek yoluma devam ettim. Benimle pek

ilgilenmemişler, yanımdan geçip gitmişlerdi. Adımlarımı

yavaşlatarak şöyle bir dönüp onlara baktım. Benimle

ilgilenmeksizin yollarına devam etmekteydiler. Gerçek

insana benziyorlardı. Arkalarından koşarak bağırdım,

'Durun, durun!.'

 

"Eşeklerinin iki yanına geçip, sanki yükünü korur gibi

durdular.

'Bu dağlarda kayboldum.' dedim onlara.

'Ixtlan'a nasıl gidilir?'

Gitmekte oldukları istikameti gösterdiler.

'Sen oradan çok uzaktasın,' dedi içlerinden biri.

'Dağların öte tarafında kalır orası. Dört beş günde

varabilirsin oraya.'

Sonra dönüp yola revan oldular.

Onların gerçekten Kızılderili olduklarını sezmiştim,

onlara katılmama izin vermelerini istedim.

 

Bir süre yol aldıktan sonra adamdan biri torbasından

biraz yiyecek çıkardı ve bana da sundu.

Yerimde donup kalmıştım.

Yiyeceğini sunuş biçimi bana son derece yabansı

gelmişti. Bedenim korku hissine kapıldı, öyle ki irkilip

kaçmaya başladım.

İkisi de onlarla birlikte gitmezsem dağlarda ölüp

kalacağımı söylediler ve onlara katılmam için dil

döktüler.

Onların dil döküşleri de bana pek tekinsiz gelmişti,

onun için koşarak onlardan uzaklaştım.."

 

***

 

"Yürümeye devam ettim. Artık gerçekten Ixtlan

yolunda olduğumu ve o hayaletlerin beni yolumdan

çevirmeye çalıştıklarını anlamıştım."

 

"Sonra sekiz kişiye daha rasladım; benim kararımdan

dönmeyeceğimi anlamış olmalılardı. Yolun kenarında

durup, yakaran gözlerle bana baktılar. Çoğu bir söz

dahi etmemişti; ancak, aralarındaki kadınlar daha

cüretkâr davranıp bana yalvardılar. Hatta kimileri

pazarda satmaya götürdükleri yiyeceklerle öbür

eşyalarını bile, saf köylü satıcılar gibi önüme serdiler.

Ama hiç birine bakmadım ve yoluma devam ettim.."

 

"Akşama doğru aşina olduğum bir vadiye ulaştım.

Sanki daha önce orada bulunmuştum.

Ama o takdirde oranın Ixtlan'ın güney yöresi olması

lâzımdı. Hatırlayabileceğim daha başka işaretler arayıp

kendimi yönlendirmeye çalışıyordum ki, keçilerini güden

bir Kızılderili oğlan gördüm.

Aslında o çocuk bana babamın iki keçisini güden kendimi

anımsatmıştı.."

 

"Onu bir süre izledim; çocuk benim küçükken yaptığım

gibi kendi kendine konuşmaktaydı, sonra keçileriyle

konuşmaya başladı.

Keçi gütmekten anladığım için onun bu işi gayet iyi bir

şekilde yaptığını görmekteydim.

İşinin ehliydi çocuk. Keçileri şımartmıyor, ama onlara

gaddarca da davranmıyordu."

 

"Ona seslenmeye karar verdim. Yüksek sesle onu

çağırınca çocuk yerinden fırlayıp kayalık bir yere

kaçtı ve kayaların ardından beni gözetlemeye başladı.

Her an tabanları yağlamaya hazır gibi görünüyordu.

O çocuğu sevmiştim. Korkarak kaçmıştı ama keçilerini

benden ırak tutmayı da pekâlâ başarmıştı.."

 

"Onunla uzun bir süre konuştum; yolumu kaybettiğimi

ve Ixtlan'a nasıl gideceğimi bilemediğimi söyledim.

Bulunduğumuz yerin neresi olduğunu sordum, o da

oranın beni aradığım yer olduğunu söyledi. Bu yanıtı

beni çok mutlu kılmıştı. Demek ki artık yurdumdaydım

ve dostun tüm gövdemi göz açıp kapayana dek onca

uzak yerlere nasıl taşımış olduğunu hayretle düşündüm."

 

"Çocuğa teşekkür ederek yürümeye başladım.

Çocuk saklandığı yerden çıkarak keçilerini daha önce

dikkatimi çekmemiş olan başka bir keçiyoluna doğru

güttü.

O keçiyolu vadiye doğru uzanmaktaydı.

Çocuğa gene seslendim ama bu sefer kaçmadı.

Ona doğru yürüdüm;

ona epeyce yaklaştığım zaman çocuk koşarak çalıların

arasına gizlendi. Kendisini öyle iyi kolladığı için onu

övdüm ve ona kimi sorular sordum.

 

"Bu keçiyolu nereye çıkar?" diye sordum.

"Aşağıya," dedi çocuk.

"Nerede oturuyorsun?"

"Aşağıda,"

"Orada çok ev var mı?"

"Hayır, bir ev var,"

"Öbür evler nerede?"

 

Çocuk, o yaştaki oğlanlara özgü bir kayıtsızlıkla

parmağını öbür tarafa doğru uzattı.

 

"Dursana," dedim ona.

"Çok yorgunum ve açım. Beni ailene götürüver."

"Ailem yok ki benim," dedi çocuk ve bu beni oldukça

sarstı. Niçin, bilmiyorum, ama sesi beni duraksatmıştı.

Duraksadığımı gören çocuk durdu ve bana doğru döndü.

"Bizim evde kimse yok," dedi.

"Amcam gitti, karısı da tarlada. Evde yiyecek çok. Bol.

Benimle gel!"

 

"Epey üzülmüştüm. O çocuk ta bir hayaletti.

Sesinin tonuyla istekliliği onu ele vermişti.

Bütün hayaletler peşimdeydi demek;

ama benim korktuğum yoktu.

Dostla karşılaşmanın sersemletici etkisi hâlâ devam

etmekteydi. Dosta da hayaletlere de kızmak istiyordum,

ama bir türlü eskisi gibi öfkelenemiyordum, o yüzden

vazgeçtim ben de. Sonra kendimi üzüntüye kaptırmak

istedim, zira o küçük oğlanı sevmiştim, ama üzülmek te

gelmedi elimden, onun için ondan da vazgeçtim."

 

"Birden bir dostum olduğunu ve hayaletlarin bana

hiç bir şey yapamayacakları geldi aklıma.

Keçiyolunda çocuğu izledim.

Öbür hayaletler de derhal ortaya çıkıp beni uçurumdan

aşağıya yuvarlamaya çalıştılar, ama benim istencim

onlardan daha güçlüydü.

Onlar bunu hissetmiş olacaklar ki, beni taciz etmekten

vazgeçtiler. Çok geçmeden, sadece yolumun üzerinde

durmakla yetindiler; zaman zaman kimileri üzerime

doğru atlıyordu ama onları istencimle durdurabiliyordum.

Sonra hepsi de beni taciz etmekten vazgeçtiler."

 

Don Genaro uzun süre sessiz kaldı.

Don Juan bana bakmaktaydı.

 

"Ondan sonra ne oldu, Don Genaro?" Diye sordum.

"Yürümeye devam ettim." dedi düpedüz..

 

 

CARLOS CASTENADA

Don Juan Öğretileri

 

..

Gönderi tarihi:

..

MULHOLLAND DROVER / VALHALLA'NIN ÇOBANI..

 

Writer: David Lynch

Director: David Lynch

Stars: Naomi Watts, Laura Harring

2001-ABD

 

 

PART: THE COWBOY

 

-Kovboy!

 

-N'aber?

 

-Senden n'aber?

 

-Güzel bir akşam.

 

-Evet.

 

-Tüm bu yolu benimle görüşmeye şehir

merkezindeki o güzel otelden geldiğin

için teşekkür etmek isterim.

 

-Önemli değil.

Aklından neler geçiyor?

 

-Güzel, işte hemen asıl konuya geçmek

isteyen bir adam. Sadede gelmek için

çok istekli gibisin ha?

 

-Her neyse..

 

-Bir insanın tavrı.. bir insanın tavrı, yaptıkları,

gelecekteki hayatına yön verir.

Bu hemfikir olduğun bir şey mi?

 

-Elbette.

 

-Şimdi; duymak istediğim şeyin bu olduğunu

düşündüğün için mi, yoksa söylediklerim

hakkında düşünüp, gerçekten doğru olduğuna

inandığın için mi böyle cevapladın?

 

-Söylediklerine katılıyorum. Gerçekten.

 

-Ne söyledim?

 

-"Bir insanın yaptıkları, büyük ölçüde hayatının

kaderini tayin eder," dedin.

 

-Aynı fikirde olduğuna göre, rahat bir hayatı

umursamayan bir kişi olmalısın.

 

-Nasıl yani?

 

-Peki, bir saniye dur ve bunun hakkında düşün.

Bunu benim için yapabilir misin?

 

-Tamam, düşünüyorum.

 

-Hayır, düşünmüyorsun!

Ukala olmakla o kadar meşgulsün ki..

düşünmüyorsun!

Şimdi senden ukalalığını bir yana bırakıp

düşünmeni istiyorum.

Bunu benim için deneyebilir misin?

 

-Bak.. Bu konuşma nereye gidiyor?

Benden ne yapmamı istiyorsun?

 

-Bazen bir at arabası olur hani..

Bir at arabasının kaç sürücüsü vardır?

 

-Bir.

 

-O zaman, diyelim ki bu at arabasını ben

sürüyorum, ve eğer sen de tavrını düzeltirsen

benimle birlikte sürebilirsin.

 

-Tamam.

 

-Yarın işe geri dönmeni istiyorum.

Nasıl olsa filmin kadın başrol oyuncusunu

yeniden seçecektin.

Seçmelerde bir sürü kız olacak.

Bugün, önceden sana gösterilen kızı gördüğünde

şöyle diyeceksin:

"İşte kızımız bu!"

Diğer oyuncular kalabilir, bu sana kalmış,

ama başroldeki kız sana kalamaz..

 

Ve şimdi;

Eğer işi doğru yaparsan; beni bir kez daha göreceksin.

Fakat işi yanlış yaparsan; beni iki kez daha göreceksin.

İyi geceler..

 

..

Gönderi tarihi:

43968_2.jpg

 

ŞEKİL VE MADDE

 

Bay K, bazı eşyaları çok tuhaf bir yönden aksettiren

bir tabloyu seyrediyordu.

 

Şöyle dedi:

 

"Bazı sanatçılar dünyeyı gözden geçirirken çoğu

filozoflar gibidirler.

Şekil için girişilen çabada madde kaybolur.

 

Bir zamanlar bir bahçıvanın yanında çalışırdım.

Bana bir bahçe makası vermiş ve bir defne ağacını

budamamı emretmişti.

Ağaç bir saksının içinde büyütülmüştü.

Ve bayram dolayısı ile yöneticilere verilecekti.

Bir küre şeklini alması gerekli idi.

 

Hemen yabanî uzantıların kesimine başlamıştım.

Fakat bütün uğraşlarım boşa gidiyor, hedefime

ulaşamıyordum.

Her seferinde o yanını bu yanını uçurup duruyordum.

Nihayet bir küre şeklini aldığı zaman da çok ufak

olmuştu.

 

Sukûtu hayale uğrayan bahçıvan:

'Güzel, küre meydanda ama defne nereye gitti?'

demişti.."

 

Bertold Brecht

 

..

Gönderi tarihi:

..

 

KİRPİLER

 

Soğuk bir kış günü, bir araya toplanmış olan kirpiler,

birbirlerinin sıcaklığından istifade etmek düşüncesiyle

birbirlerine sokulurlar.

 

Ne yazık ki kısa bir süre sonra dikenlerinin batmasiyle

bir arada duramayacaklarını esefle fark ederler.

 

Fakat amansız soğuğun tesiriyle yeniden birbirlerine

yaklaştıklarında bir önceki sıkıntının tekrar başladığını

görerek aynı şekilde birbirlerinden uzaklaşmaya

başladıklarını, adeta bir top gibi oraya buraya fırladıklarını

fark ederek, birbirlerini bir daha rahatsız edemiyecekleri

bir mesafe bulurlar.

 

Nihayet bulabildikleri, birlikte oturabilmelerini mümkün

kılan mesafe; Nezaket ve inceliktir.

 

Bertold Brecht

 

..

Gönderi tarihi:

..

15896741-150x150.jpg

 

 

İNSANIN KENDİ KENDİSİNE YARDIM ETMESİ

 

Tu-su, Me-ti'ye karşılaştığı ruhsal bunalımlardan söz

ediyor ve büyük bir gezi yapmak istediğini söylüyordu.

Me-ti, ona şu öyküyü anlattı:

 

Mİ-ir, kendini iyi hissetmiyordu.

Peşpeşe kadın arkadaşını, uğraşını ve dinini değiştirdi.

Bütün bunları yaptıktan sonra kendini daha hasta hissedince,

bir dünya turu yaptı.

Bu geziden döndüğünde eskiden olduğundan çok daha hastaydı.

Yatağa yatıp sonunu beklemeye başladı..

 

Ama tam bu sırada-ki iç savaş vardı-

askerlerin evin arkasında gizlenen birkaç işçiyi öldürmek

için attıkları bir bomba, evini tutuşturdu.

Büyük bir öfkeyle yerinden fırlayan Mi-ir,

işçilerle birlikte yangını söndürdü ve askerlerin peşine

düştü.

İlerki yıllarda da kötü durumlara son veren iç savaşa

katıldı.

 

O günlerde Mi-ir'in kendini ruhen iyi hissettiğini

söylediğini hiç duyan olmadı;

bunun nedeni kuşkusuz kimsenin ona;

NASIL OLDUĞUNU SORMAMASIYDI..

 

 

me-ti'nin özdeyişler kitabı

Bertold Brecht

 

..

Gönderi tarihi:

..

 

MAARRÎ - EBÛL'ULÂ

 

maarrî hakkında araştırma yapıldığında bir çok

bilgi bulunabilinir.

burada, O'nun doğru bulduğu, inandığı fikirler

ile bazı kabullerini aktarmak istiyorum.

 

**

tur dağına çıkarak, orada musa peygamber

ile konuştuğu din kitaplarında anlatılan Allah'a

karşı;

 

"sen musa ile konuşmuşsun.

o pepe bir adamdı, iyi söz söyliyemezdi.

ersen benimle konuş.."

 

sözleri ile bağırmış ve tabiatile cevap alamayınca;

 

"var olsaydın cevap verirdin, fakat yoksun.

benim de çağırışım beyhudedir.."

 

demiştir..

...

 

evliliğe karşı idi. cinayet sayıyordu. evlenmedi..

bu konu ile ilgili olarak ve vasiyeti üzerine,

mezar taşına şu söz yazıldı;

 

"ben, babamın cinayetinin mahsulüyüm.

kendim bu cinayeti bir başkasına işlemedim!."

...

 

"şaşarım kisra'ya, ümmetine ve inek sidiği ile

yüzlerini yıkamalarına.

şaşarım yahudilere ki kan akıtılmasını ve yanık et

kokusunu seven bir ilâha taparlar.

şaşarım hıristiyanlara ki işkence altına konulmuş

ve hiç bir taraftan yardım görmeden diri diri

asılmış bir Allah'a inanırlar.

şaşarım müslümanlara ki çakıltaşı atmak ve bir

kaya parçasını (hacer-i esved) öpmek için uzak

memleketlerden mekke'ye gelirler.

 

bunlar ne acib itikadlardır?

bütün ben-i beşer,

hakikati görmek yolunda kör müdürler?."

...

 

"bana diyorsun ki birçok müddet mezarda yattıktan

sonra tekrar dirileceğim ve yine diyorsun ki

o zaman bir bahçede sâkin olacağım,

nefis yemekler yiyeceğim,

nefis şarab'lar içeceğim,

karagözlü hûriler ve dilber gulman'lar arasında

bulunacağım.

 

fakat zavallı adam, dimağına nasıl bir derd yapıştı ki

böyle deli saçmaları söylüyorsun?."

...

 

"hıristiyanlar şaşırdı.

müslümanlar doğru yolu bulamadı.

yahudiler hayrete düştü.

mecusiler dalâlette kaldı.

neticede insanlar ikiye ayrılmış oldu:

biri akıllılar ki; dinsizlerdir.

biri dindarlar ki: akılsızlardır.."

 

..

Gönderi tarihi:

..

 

otantiğinden/karşılıklı bağıntılı/dahi Vâizi bilinen/

bi "V for V-azife"/zor-koşulu-9;

 

evvelinden işlenmiş suçlardan hasta/konik-ram

kitabından muhtemel/bi esrarengiz yorumcunun

omuz olması düşünülebilinirmiydi/onun ve sekiz

sessiz gözlemcinin/sonunda üç embriyo transfer

oldu/zaten sistem mühendisinin de orijin görevi

buydu/önce kopyasını al/then novel çevreler aç

/çanak-yalayıcı asalak hekimlere ilaç yazdırma/

onlar tuzaklar içeren ve seri kopyalama işlemine

yönelik harcama yaparlar/seri trap transferlerini

resmi olarak tamamladı/after deyimcil yasalara

sığındı/dış dengeleyici unsurlar/totem figürler ile..

 

..

Gönderi tarihi:

..

MAARRÎ - EBÛL'ULÂ

 

MAARRI-DIVANINDAN-SECMELER__44535627_0.jpg

 

 

Hıristiyan, pazarı, milletinin bir bayramı olarak kabul

etmiştir.

Biz de, Cumayı kabul etmiş bulunuyoruz.

Ey Yahudi, senin de Cumartesin var.

İnsanlar, hakikatte, geçenlerle-gelenlerden ibarettir.

Nasıl ki yerden bitenler de, birbiri ardınca yetişir.

Eğer insan, din meselesini bir düşünecek olursa,

hakikati deviren bir haberle karşılaşır; kendisinde de

bir iç sıkıntısı başgösterir.

Acaba hakikaten dünyada şüphe sıkıntısını gidermiş,

Tanrısına bütün yüreğinden bağlanmış kimse var mıdır?..

 

...

 

Ey yıldızlar, sizler gökte pek eski zamandan beri varsınız.

Sizler alimlerde, müdekkıklarda nice nice fikirler, bilgiler

uyandırdınız.

Evet, siz müneccime, varlıkların bir ölümü, sonu olduğunu

da anlattınız.

Fakat şu tekrar dirilme keyfiyetini de söyler misiniz?..

 

..

 

Tesbih çek, namaz kıl, Mekke'yi ziyaret ve orada tavaf et.

Mübarek yerlerde, yahut Kabe'nin etrafında istersen, yedi

değil yetmiş defa dolaş; sen yine Allah adamı -dindar-

değilsin.

 

Bir kimse ki hırsa, doymazlığa kapılır, nefsini tutamaz,

o insanın asıl dinden haberi yok demektir; o dinin cahilidir.

 

Bilemem Rey şehrinin kadısı mı yapdığı yolsuzluklardan

dolayı daha günahkar, daha suçludur, yoksa sevgilisi

hakkında şiir söyleyen şair mi?!..

 

Nice fakıhların alimleri vardır ki şaşkınlık, sapkınlık içinde

yuvarlanırlar, sonra da sözlerini hep gökten inmiş kitaba

-Kur'ana- dayarlar.

Sizin Kur'an okuyanınız , onu nağmelerle okuyarak şarkı

söylemek hevesindedir.

Nasıl oluyor da tepenize belalar, musibetler yağmıyor;

nasıl oluyor da altınıza yer sarsıntıları uğramıyor!..

 

Ortada bir şeyler dolaşıyor.

Din, küfür -dinsizlik- rivayet edilen türlü türlü haberler,

ortaya çıkarılan Kur'an, Tevrat, İncil..

Her nesilde din olarak tanınan bir takım saçmalıklar vardır.

Hakikat yolunu gören acaba bir nesil çıkmış mıdır?..

Fazilet sahibi olanlar, daima küçük görülürler.

Bayağı kimseler ise, hürmet ve tazim görürler.

 

Bize dediniz ki:

Derin bilici bir yaradanımız vardır.

Biz de: Evet, doğru söylüyorsunuz; biz de öyle diyoruz

dedik.

Siz, onun ne zamanı, ne de mekanı vardır; o bunlardan

münezzehtir diyorsunuz.

Bu öyle esrarlı, anlaşılmaz bir sözdür ki bunun manası,

bizlerde akıl, anlayış yok demekdir.

 

Maarri

Divandan Seçmeler

A. Seni Yurtman

İnsel Kitabevi-İstanbul, Ankara Cad. 109

1942

 

..

Gönderi tarihi:

..

 

MAARRÎ - EBÛL'ULÂ

 

Müneccimle doktor dediler ki:

"Cesedler haşrolmayacak, tekrar dirilmeyecektir."

 

Ben de onlara dedim ki:

"Efendiler, durunuz.

Eğer sizin dedikleriniz doğru çıkarsa,

ben bir şey kaybetmem.

Ama ya benim dediğim doğru çıkarsa,

sizin vay olur halinize.

 

Ben namaza başlamadan elbisemi temizledim.

Ya siz cesedinizde -onun kalıpladığı ruhunuzda

taharet var mı?."

 

..

Gönderi tarihi:
Tesbih çek, namaz kıl, Mekke'yi ziyaret ve orada tavaf et.

.

.

.

o insanın asıl dinden haberi yok demektir; o dinin cahilidir.

 

Gönlünü yıkayıp arıtmamışsan, habire abdest alıp durmaktan fayda bekleme. Mevlana

Gönderi tarihi:

..

 

MAARRÎ - EBÛL'ULÂ

 

 

Biz insanların azgınları, büyüklerinin korkusundan

dindar gözüktüler.

 

Günün birinde o büyük, üzerlerinden çekilince,

onların dindarlığı da beraber çekildi, gitti.

 

Esasen bozuk, çürük olan bir derinin üzerine misk

sürmekten fayda gelir mi?

Misk onu ıslah eder mi?

 

Gülüyoruz.

Fakat bu gülüşümüz, hakikatte, bir yüzsüzlüktür.

Bu dünya evlâdına yakışan ağlamakdır.

Feleğin darbeleri bizi kırıp geçiriyor, kırılan bir cam

gibi bir daha birleşip pekişmemize imkân yoktur.

 

Eğer Aristo'nun dediği gibi, ölenler tekrar dirileceklerse,

felek onları bir araya toplayamaz.

 

Bence; şu mahluklar iki türlüdür.

Onlar beyaz ile siyah ayrılmışlardır.

Ham oğulları olan zenciler, bir suçlarının cezası olarak

kararmış değillerdir.

Bu Yaradan'ın koyduğu bir kanun icabının neticesidir.

 

Eğer gökte , yukarıda mahluklar yoksa, yeryüzünde

veya altında da melekler yoktur.

 

Madem ki burada vardır; orada da olmalıdır.

Akla danışacak olursan, sana geçmişlerden hiç bir şey

göstermez, bildirmez; yalnız onların gelip geçtiklerini

söyler.

 

..

Gönderi tarihi:

..

 

MAARRÎ - EBÛL'ULÂ

 

 

Senin bir başkasının bir akçelik hakkını yiyişin;

kılamadığın bir namazın, orucunu tutamadığın

bir günün günahından daha büyük bir suçtur.

 

Eğer benim dini vazifemde bir gün kusur edişimin

başkası ile bir ilişiği, başkalarına bir zararı yoksa,

ben o suçumun suç sayılmayacağını umabilirim.

 

Anlarsın ya?.

 

**

 

Kadıncağızım; -Sanal ikinci şahıs-

Sen Tanrı'dan iyilikler iste.

Eğer çok derin düşünürsen muzdarip olur, üzülürsün.

 

Benim inancım, yıldızların ebedi oldukları ya da hiç fani

olmayacakları değildir.

Mezhebimce - Kanımca- alemin eksikliğine de inanıyorum.

 

**

 

Ey şehir taciri!

Hiç insaf etmeyerek, alış-verişinde türlü türlü yalanlar

uydurursan, hile ediyorsan, sen, dağdaki yol kesicilerden

şikayet edemezsin.

Çünkü sen, çarşıda nice kimselerin haklarını kese-geliyorsun..

 

..

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.