Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"DEVLET LAİK OLUR, BİREY LAİK OLMAZ" SAFSATASI


Canraşit

Önerilen İletiler

"DEVLET LAİK OLUR, BİREY LAİK OLMAZ" SAFSATASI

 

 

Toplumu "destabilize" mi etmek istiyorsunuz, önce dille oynayın.

 

Terimleri değiştirin, kavramların içini boşaltın, sonra onları, işinize geldiği gibi yeniden tanımlayın.

 

Kendini gizlemenin, akılları karıştırmanın ya da moda deyimi ile "takiyye yapmanın" en iyi yolu, toplumda genel geçer olan kavramlarla oynamak, onları alt-üst etmek, kendinize özgü değişik ve zıt tanımlar yapmak, sonra da bu tanımlara göre kendinizi anlatarak, değişik kesimlere farklı imajlar vermektir.

 

Örneğin, "temel hak ve özgürlüklerin güvencede olduğu çoğunluk yönetimi" anlamına gelen "demokrasiyi", "çoğunluk tahakkümü" olarak tanımlar, sonra da kurmak istediğiniz totaliter şeriat devleti yolunda çalıştığınız halde, kendinizi "demokrat" diye nitelersiniz.

 

Örneğin, "toprak ağalığının ve tarıma dayalı üretim biçiminin bir yansıması olan ve artık tarihin karanlıklarına gömülmüş bulunan din devletini geri getirmeyi istemek" anlamına gelen "irtica" kavramını, "Atatürk dönemine geri dönüş" olarak tanımlar ve kendiniz için "ben de irticaya karşıyım" dersiniz.

 

1990'lı yılların sonunda Türkiye, yukarda verdiğim her iki örneğe de fiilen tanık oldu.

 

Hem de kimlerin ağzından?

 

Türkiye'nin sorunlarını çözeceğini öne süren, ama zamanla bizzat kendisi sorun halini alan bir siyasal partinin yöneticileri tarafından.

 

Türkiye'nin 1990'lı yılları, Osmanlı'nın "fetret dönemi" gibi, tarihe bir "ibret dönemi" olarak geçecek: Bir yanda çeteler, tarikatlar, öte yanda yağma; ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de dilin en önemli ögeleri olan terim ve kavramların içlerinin boşaltılması, yozlaştırılması, saptırılması.

 

İnsanların da bütün bu aldatmacaya ve yağmaya, "zahir demokrasi buymuş diye" tahammül etmesi.

 

 

 

* * *

 

 

 

Şimdi bir de "laiklik devlete mahsustur, bireyler laik olamaz" safsatası savunuluyor.

 

Hem de de nasıl bir mantıkla?

 

Gerekçesi doğru, sonucu yanlış bir söylemle!

 

Önce deniyor ki, "laiklik din midir ki, müslümanlıkla karşı karşıya gelsin?"

 

Doğru. Hem de çok doğru.

 

Nitekim laiklik bir inanç, bir din olmadığı içindir ki, müslümanlıkla da öteki dinlerle de çelişmez ve karşı karşıya gelmez.

 

Yani insanlar hem laik hem de müslüman olabilir. Aynen hem laik hem hırıstiyan; hem laik hem de ateist olunabileceği gibi.

 

Ama insanlar hem müslüman hem hırıstiyan, ya da hem müslüman hem ateist veya hem hırıstiyan hem musevi olamaz.

 

Bu anlamda, dinlerin yasaklandığı Sovyetler Birliği laik değil, ateist bir devletti.

 

Türkiye Cumhuriyeti ise kurulduğundan beri, ateist değil, laiktir.

 

Tüm devlet mekanizması, müslüman bir toplumda, laik bir devlet modeline göre biçimlendirilmiştir.

 

Bugün de (bazı eksiklik ve fazlalıklarıyla) bu model, yani laik devlet modeli geçerlidir.

 

Laiklik, devletin, vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde, inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de egemen olan inancın, öteki inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir.

 

Bu son nokta, yani devletin dinsel baskıyı önlemesi, "laik ve demokratik devletin" en önemli görevleri arasındadır.

 

Çünkü her insanın inanç özgürlüğünün, özellikle de çoğunluğun inancına karşı korunması, demokratik bir devletin vatandaşlarına karşı olan görevlerinin başında gelir.

 

İşte devlet yapısındaki bu ilkeyi uygun bulan herkes "laiktir".

 

Aynen demokratik devleti destekleyenlerin "demokrat", aynen serbest piyasa ekonomisinden yana insanların "liberal", aynen sosyal devletten yana olanların "sosyal demokrat" olduğu gibi.

 

Demokratlık, liberallik, laiklik, din niteliği taşımadıkları için, bu kavramlar hiç bir inanç ile, hiç bir din ile çatışmaz.

 

Yani bir müslüman, bir hırıstiyan, bir musevi, hem dindar olabilir, hem demokrat, hem laik, hem de ekonomik düzen konusundaki yaklaşımına göre, liberal; sosyalist veya sosyal demokrat.

 

Bu çerçevede "Devlet laik olabilir, bireyler laik olamaz" demek, ancak, müslüman olanların, demokrat ve laik olamayacakları inancını yansıtan, şeriat devletinin müslümanlığın gereği olduğu konusundaki siyasal ve ideolojik yaklaşımı kamufle eden bir söylemdir.

 

Bunun doğal sonucu da, "ey müslümanlar, devletin laik ve demokratik niteliğinden yararlanarak, inancınızın gereğini yapın, şeriat devletini kurmak için çalışın" gibi, hem çağdaş inançlarımıza aykırı, hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin 75 yıllık deneyimini ve dolayısıyla bugünkü varlığını reddeden, yani irticayı besleyen bir söylemi gündemde tutmaktır.

 

Nitekim, "demokrasi amaç değil, araçtır" sözü de bu "anakronik (yani tarih içinde yerini şaşırmış) söylemin" özü değil mi?

 

EMRE KONGAR

 

-http://www.kongar.org/aydinlanma/1998/aydin114.php-

 

 

Ülkemizde, demokrasinin olmazsa olmaz koşulu ''laiklik ilkesi'ni dinsizlik olarak anlayan iki kesim vardır.

 

Biri malum Siyasal İslamcılar, diğeri de kendini '' çağdaş sayan '' fakat nitelik olarak Siyasal İslamcılardan çok farklı bir bakış açısı olmayan, gerçekte çağdaş değerleri irdelemeden, özümseyemeden adeta bir dogma olarak kabul etmiş, bir kısım sözde ''aydınlar ''dır.

 

Bu tablo, bize 12 Eylül sonrası ortaöğretim müfredatlarından '' Felsefe '' ve '' Mantık '' derslerinin hangi amaçla kaldırıldığını, '' Tarih '' ve '' Sosyoloji '' derslerinin neden ezberci bir yaklaşımla verildiğini, neden bu toplumun, adeta '' batının yalnızca ilim ve tekniğini alalım '' diyen İslamcıların düşünceleri doğrultusunda Matematik, Fen derslerinin daha önemli olduğuna inandırıldığını da çok net açıklar.

 

Oysa, batıdaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler, batının felsefi düşünsel gelişiminden soyutlanabilecek olgular değildir.

 

Bu bağlamda sosyoloji profesörü Emre Kongar'ın bu yazısını dikkatle okuyup anlamak, özümsemek, kavramları doğru kullanıp, batı tarafından bize dayatılan ( layık görülen ) yönetimleri, yine batı tipi oryantalist bir bakışla değil, gerçekten batılı bir anlayışla bertaraf etmek için önem arz etmektedir.

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

laiklik devletin kurallarının insan haklarına göre çıktığı bir sistemdir kurallar insan haklarına göre çıkar ve kurallarda adil olunmaya kimsenin hakkı çiğnenmemeye çalışılır ve her insanda öyle olmalıdır yani her hareketi insan haklarına göre ve insanların haklarını koruyacak şekilde kimseye haksızlık yapmayacak şekilde olmalıdır.

din insan haklarına bakmaz din inançlara bakar dini kurallar insan haklarına aykırı olabilir ama bu önemli değildir çünkü önemli olan saçma inançlardır.mesela recm cezası yetişkin her erkek ve kadın istediğiyle beraber olma hakkına sahiptir ama dine göre evlilik dışı cinsel ilişkiye giren vahşice taşlanarak öldürülür oysaki hukukta yani insan haklarına göre yetişkin bir insan istediğiyle beraber olabilir buna kimse mani olamaz çünkü insanın başkalarının hakkını çiğnemeden yada başklarına zarar vermeden hayatlarını istedikleri gibi yaşama hakkı vardır dolayısıyla istediğiyle cinsel ilişkiye girer ve istediği elbiseyi giyer hatta çıplak bile dolaşabilir çünkü beden kendi bedeninidir hayatta kendi hayatıdır ama dine göre kadın örtünmek zorundadır ayrıca insan istediğiyle cinsel ilişkiye girme hakkına sahip olduğu için eşcinsel yada travesti olabilir bu onun bileceği bişiydir ama din eşcinselliği yasaklar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Din aidiyeti tarihte tarım toplumlarında birleştirici rol oynamış, sanayi devriminden önce burjuvazinin ortaya çıkışı ile yerini Ulus aidiyetine bırakmıştır.

 

Laiklik fikri, Fransa'da burjuvazinin( kentsoyluluk ) ve ulus bilincinin gelişimine, soylular ve Kralla beraber yönetimde söz sahibi olan bir sömürü aracı olarak kurumsallaşmış-din olan Kilise kurumunun yetkisinin kentsoylular ve köylüler tarafından elinden alınmasına paralel olarak ve öncesinde, dünyevi işlere engel olmasının engellenmesi için dinin vicdanlara indirgenmesi gerekliliği üzerine düşünce üreten aydınlar sayesinde geliştirilmiştir.

 

Burada dinin kendisine karşı değil, bir sömürü ve devlet yönetimine kural koyma aracı olarak kullanılmasına karşı bir başkaldırıyı görüyoruz.

 

Çünkü, bir toplumda din aidiyeti birleştirici bir unsur olduğu zaman, ister istemez dini referans alan hukuk kurallarının da olması kaçınılmazdır.

 

Oysa, bir toplumda ulus aidiyeti birleştirici bir unsur olduğu zaman, din ortak bir payda olmaktan çıkar ve ister istemez din dışı yani insan düşüncesini referans alan hukuk kurallarının da olması kaçınılmaz hale gelir.

 

Böylece, ulus içerisindeki vatandaşların çoğunun mensup olduğu dinin, azınlıkta kalan ve din mensubiyetleri farklı olan diğer vatandaşların üzerinde baskı oluşturması önlenir.

 

Bu bağlamda, bir ulus devlette, kişi hem laik hem dindar olabilir. Devletin laik olmasını kabul etmesi laik olması için yeterlidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

laik ve dindar olmak deyimi aslında saçmadır çünkü din aslında bir saçmalık ve aslında insan haklarına aykırıdır çünkü din insanın hayatını başkalarına zarar vermeden.başkalarının hayatlarına karışmadan istediği gibi yaşama özgürlüğü olmadığını oysaki yukarda yaptığım tanım insanın en temel hakkı ve özgürlüğüdür mesela din eşcinselliğe kötü gözle bakar yasaklar örtünmeye önem verir oysaki insanın çıplak bile dolaşma hakkı vardır çünkü hayatını istediği gibi sürme hakkı vardır ve din insan haklarını önemsemez dinde aslolan din adamlarının ağzından çıkacak kelimelerdir ve bu kurallar insan haklarına aykırı olsalarda onlar en doğrudur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

laik ve dindar olmak deyimi aslında saçmadır çünkü din aslında bir saçmalık ve aslında insan haklarına aykırıdır çünkü din insanın hayatını başkalarına zarar vermeden.başkalarının hayatlarına karışmadan istediği gibi yaşama özgürlüğü olmadığını oysaki yukarda yaptığım tanım insanın en temel hakkı ve özgürlüğüdür mesela din eşcinselliğe kötü gözle bakar yasaklar örtünmeye önem verir oysaki insanın çıplak bile dolaşma hakkı vardır çünkü hayatını istediği gibi sürme hakkı vardır ve din insan haklarını önemsemez dinde aslolan din adamlarının ağzından çıkacak kelimelerdir ve bu kurallar insan haklarına aykırı olsalarda onlar en doğrudur.

 

sayın raif bey size bir soru : allah laikmidir bunun cevabını çok merak ediyorum cevaplarsanız sevinirim efendim saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

tabiki laiktir başka nasıl olması gerekebilirdki elbette din saçmalığıyla uğraşacak değil ama insanlara saçma dini aşılamakta mesela türkiye başta olmak üzere dünyayı şeriat saçmalığına gömmek istiyor bunun arkasında egosumu var bilmiyorum ama bu yaptığı bence doğru değil.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...
  • 1 ay sonra...

Laiklik bir yönetim şeklidir. Küçücük cocuga sorsanız laiklik nedir diye din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması der. Çünkü ilkokuldan beri bu şekilde öğretilmiştir. İnsan elbette laik olamaz devlet laik olur. Ama ne yazıkki laikliği hiç olmaması gereken alanlara sokup ülkeyi gereksiz konularla meşgul ediliyor. Aydın görünen bagnazlar yüzünden geride kalıyor ülkemiz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

E iyi ya, kişi de din ve devlet işlerini ayırırsa laik olur, niye olmasın? Camisine gider ayrı, mesaisine gelir işini yapar ayrı tutar, karıştırmaz. Öğretmense örneğin, din ayrımı yapmaz öğrencileri arasında, doktorsa hastaları, vergi memuruysa mükellefler, hakim savcıysa sanıklar üzerinde inanç ayrımı yapmaz. İlla devlette çalışmak da şart değil, esnafsa, tüccarsa da müşterilerine din, inanç ayrımı yapmaz. "Senin kılığını beğenmedim, sen galiba inançsızsın, sana mal satmam" demez.

 

Niye kişi laik olamaz diye bir zanna kapılındığının hiç bir açıklaması yok!

 

Bu emperyalist empozesidir. Laikliği kaldırıp ılımlı, güdümlü İslam yaratmaya karar vermişler, direk hedef almak yerine böyle aşamalı laikliği aşındırarak yok edecekler. Azot gazının azot, oksijen gazının oksijen atomlarından oluştuğunu biliyorlar, bireyleri de laik olmayan toplumun laik olmayacağını bildikleri için bu empozeyi topluma pompaladılar.

 

Amaç ulus bilincini yok etmek, ılımlı, itaat eden, güdümlü bir yarı teokratik "en çok oyu ben aldım" diktası yaratıp başına dini makyaj yapılmış birini koymak ve tüm emperyalist emellerine itiraz eden çıkmamasını sağlamaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Laiklik, insanların ve toplumların özgürleşmesidir.

Laikliği kavramış ve benimsemiş özgür birey ve toplumlarda, özgür düşünsel ve duygusal irade birincil olarak önemlidir.

Çünkü laiklik düşünsel ve duygusal iradeye sahip özgür bireye dayanır.

‘Laik kişi’ demek, insanın kul olmaktan çıkıp, özgür iradeye sahip bir birey olması demektir.”

 

“Birey laik olmaz, devlet laik olur” düşüncesi, laikliği reddedenlerin..,

laik düşünce ve yaklaşımları kavrayarak özgür bir iradeye sahip olanları köşeye sıkıştırmak için ortaya atılan bir söylemdir.

Bu iddiaya karşı akılcı gerekçeler ile bu ajitasyon etkisiz hale getirilmeden, Siyasal İslam’ın gücünü kırmak mümkün değildir.

 

Laiklik, insan ve toplumun özgürleşmesidir. İnsanların kul olmaktan çıkıp, birey olarak haklarını savunması demektir.

Laik birey kutsal kitapların kurallarına göre değil, özgür insan aklının ilkelerine göre kurulmuş devleti kabul eden insandır.

 

‘Birey laik olmaz, devlet laik olur’ düşüncesi, Siyasal İslam’ın bir tuzağıdır.

Ama ne yazık ki, bu ajitasyonun etkisi ile kafası karışmış entelektüellerin..,

Ve inançsal kaygılarla bu tuzağa düşen sade vatandaşların sayısı çok.

Bu durum Türkiye’de kafaların ne kadar az özgür olduğunun bir göstergesidir ne yazık ki...

 

“Birey laik olmaz, devlet laik olur” cümlesi, ilk bakışta doğru gözükür.

Ama özünde teolojinin gizlenmiş bir ifadesi ve laikliği reddeden bir anlayış yatar.

Bu düşünce, laik olmayan bireylerle laik devleti kuşatma stratejisidir.

Bu düşünce, laikliğin altını oymayı amaçlayan stratejik bir yaklaşımdır.

 

Eğer bir kişi, ‘Ben Laik değilim, Müslümanım’ diyorsa, bunun iki anlamı vardır.

Birincisi, bu kişi, aklı özgürleşmiş bir birey değil, aklını İslam dinine teslim eden bir kuldur.

İkinci anlamı, bu kişi, ‘Laik Devlet’i ve toplumu tanımayan bir kişidir.

 

Laikliği, devlet ve din işlerinin birbirinden ayrılması gibi dar açıdan tanımlamak, laikliği çok sınırlı bir şekilde ele almak demektir.

Laikliği, insanın dinsel doğmalardan özgürleşmesi olarak değil, siyasal bir sorun olarak kavramak,

laikliği yalnızca devletin tutumuna indirgemek, içinde bulunduğumuz kavram karışıklığını özetleyen bir durumdur...

 

***

 

Laiklik, Avrupa’nın aydınlanma döneminde aydınlanma felsefesi ve onun özgürlük anlayışı ile toplumsal yaşamda yerini alan kavramdır.

Ne demektir laiklik? Özgürleşmek demektir. Neden ve hangi şeyden özgürleşmek istemiştir birey ve toplum?

İnsan aklına sınır koyan, dinsel dogmalardan kurtulmak için.

Aydınlanma felsefesi, insanın tanrıya ve kiliseye kul olmaktan kurtulması için özgürlük istemiştir.

Bu bağlamda, ‘laiklik’ insan aklının dinden özgürleşmesi demektir.

Buna karşı birey Laik olmaz ifadesi bireyin aklının özgürleşmemesini,

Dogmaların etkisi altında din kuralları ile siyasi olarak yönetilebilmelerini amaçlar.

 

Oysa laiklik, hem bireyi hem de devleti ilgilendirir.

Çünkü esas olarak, insanın ve toplumun dinsel ideolojiden özgürleşmesidir.

Eğer birey laik değilse, devletin laik olması içi boş bir iddiadır.

Evet, ‘Devlet Laik olur’ düşünce doğrudur, ama ‘Birey laik olmaz’ düşüncesi yanlıştır.

 

Nasıl ki, demokrasiyi özümsememiş bireyler olmadan bir ‘Demokrasi’ düşünülemezse, laik bireyleri olmayan laik bir devlette düşünülemez.

Bir toplumun bireyleri, demokrat fikirlere sahip değilse, bu toplumda demokrasi gelişebilir mi?

Peki, bireyleri laik olmayan bir toplumda, gerçek anlamda Laik Devlet nasıl olabilir?..

 

Devlet, hem Laik, hem de bir dinden yana taraf olamaz.

‘Laik Devlet’, tüm dinsel inançlar karşısında tarafsız olmak ve tüm dinsel inançlara karşı eşit mesafede durmak zorundadır.

 

Oysa birey açısından durum farklıdır.

Birey hem laik, hem de (isterse) dinsel bir inanca sahip olabilir.

İsterse de hiçbir dinsel inancı olmayabilir.

Devlet ve birey arasındaki bu ince ayrıntıyı, farkı iyi kavramak gerekir.

Çünkü birey vatandaşı olduğu Laik Devletin bir parçasıdır.

Bu anlamda bir birey vatandaşı olduğu Laik Devleti benimsediği ölçüde Laiktir.

Birey özel bir kişi olarak, devlet ve toplumla ilişkilerinde Laik olmak zorundadır.

Aynı birey kendi özel alanında dinsel inanca sahip olmak yada olmamakta özgürdür.

Ve Laik devlet bireysel inançların özgürlüğünün güvencesidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Egitimsizlik veya yanlis egitim sonucu insanlar neyin dogru neyin yanlis oldugu konusunda büyük celiskilere düsüyorlar.

 

"Insan Laik olmaz devlet laik olur"söylemide bu celiskilerden biridir.Bunu iddia edenleri ben iki kisma ayiriyorum:Birinci kisimda,Laiklik karsiti gücler yani dinciler,ikinci kisimda da;bu dincilerin sözlerinin dogruluk ve yanlisligini arastirmadan,düsünmeden onlari desteklercesine ayni sözleri söyleyenler.

 

Evet Laiklik bir inanc degil,özgürlüktür.Daha ileri giderek,Laiklik insanlara saygidir.

 

Türbana özgürlük bekleyenlerin baskalarinin inanclarina saygili olmalari beklenemez.Laik olunca dinsiz olacaklarini sananlar icin Laik olmak kafirlikle es anlamlidir.

 

"insan hem laik hem müslüman olamaz"diyen basbakan Erdogandir.Simdi onun sözlerini ayet olarak kabul edenlerden insanin laik olabilecegini kabul etmeleri nasil beklenebilirki?

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

din ve devlet işlerini ayırmak o kadar kolay olmuyo işte

atatürkü iyi anlamak gerek

atatürk diyaneti kurmuş

çünkü tehlikenin farkında din ve devlet işlerini ayıramazsınız birbirinden

ayıralım tam laik olalım dersek şeriatı çağırmış oluruz

bırakın şehirlere bölünmeyi mahallelere kadar bölünürüz

devlet imamın maaşını vermek zorunda imamın atamalarını yapmak zorunda

hutbeleri hazırlamak zorunda imamları yetiştirmek zorunda ilmine ve bilmine göre

devlet bunları yapmazsa kim yapacak bu boşluğu kim dolduracak

dört gözle bunu bekliyolar zaten tarikatler ve cemeatler

tarikatlerın hutbeleri hazırladığını bi düşünün

kendi yetiştirdiği imamı camiye getirdiğini düşünün

para sıkıntılarıda yok zaten sağolsun cahil insanlarımız çok kandırılmaya müsait

her mahallede başka bi cemeat başka bi tarikat

ülkenin nereye gideceğini siz düşünün

din çok tehlikeli ve dini yalnız başına bırakmamalı devlet

mutlaka denetlemeli kontrol etmeli

bu yüzden türkiye tam laik bir ülke olamaz

atatürk bunu bildiği için kurmuş zaten diyaneti

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

din çok tehlikeli ve dini yalnız başına bırakmamalı devlet

mutlaka denetlemeli kontrol etmeli

bu yüzden türkiye tam laik bir ülke olamaz

atatürk bunu bildiği için kurmuş zaten diyaneti

Efendim, işte; doğru bilinen yanlışlardan bir tanesi:

 

'' Diyanet olduğu için Türkiye tam laik bir ülke değildir ''

 

Aslında, diyanetin olması, tam da laik bir ülkede olması gereken bir uygulama olmasına rağmen, insanımız laikliği ABD'den öğrendiği için, maalesef bu anlayış yerleşti.

 

Din ve devletin tamamen ayrı tutulduğu Seküler devletlerle, dinin devlet üzerinde denetiminin olduğu Laik ülkeler arasındaki dine toplumsal bakışın temel farklılıklarının bilinmemesinden kaynaklanan, Protestan insanların çoğunluğunu oluşturduğu bir ülke olan ABD'nin Laik değil '' Seküler '' bir devlet olduğunu bilmemekten ve Katolik insanların çoğunluğunu oluşturduğu Laik bir ülke olan Fransa'da, yakın zamana kadar, devletin kiliseyi kontrol altına aldığının bilinmemesinden kaynaklı bir yanlış anlayış.

 

Çünkü, Protestanlık'ta, devlet için din hakimiyetini zorunlu gören bir toplumsal bakış yoktur. Oysa, Katoliklik'te devlet için din hakimiyetini zorunlu gören bir toplumsal bakış vardır.

 

Sünni İslam anlayışına bağlı insanların çoğunluğunu oluşturduğu Türkiye gibi bir ülkede de, Diyanet benzeri kurumların olmasının Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nde zorunlu olmasının da, Seküler Devlet ile Laik Devlet arasındaki temel ayrımın da kaynağı budur.

 

Bu nedenle, Laikliğin tamı, yarımı, ılımlısı, serti, ortaya karışığı, pilav üstü azı falan olmaz. Laiklik ya vardır, ya da yoktur.

 

'' Hiç okunmuyor, okunsa da hiç anlaşılmıyor '' derken haksız değilmişim, değil mi? :)

 

 

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Birey özel bir kişi olarak, devlet ve toplumla ilişkilerinde Laik olmak zorundadır.

Sayın GeceKuşu, yazınızda o kadar çok Laiklik kelimesi geçmiş ki, aklıma Zekeriya Beyaz Hoca geldi.

 

Hani, DSP'den İstanbul Esenler Belediye Başkanı adayı olduğu dönemde, sürekli '' Esenler'de şu yoktur, Esenler'de bu yoktur '' diyerek TV'de bir programda seçim propoganda konuşması yaparken, yine aynı partiden aday olduğu halde Levent Kırca sonunda dayanamayıp, '' Esenler diye bir yer yoktur '' diye espriyi patlatmıştı ya, ben de yazınızı okurken neredeyse '' Laiklik diye bir şey yoktur '' diyesim geldi. :)

 

Elbette, bu hoşgörünüze sığınarak yaptığım bir latifedir. Ama İlahiyatçı Zekeriya Beyaz'ın ne kadar saf, temiz ve samimi bir insan olduğunu daha sonra Ergenekon'dan dolayı evi aranıp, ifade verdiğinde anlamıştım. Meğerse, kendisi gerçekten de Esenler'de ikamet ediyormuş. :)

 

Bunun gibi, yazınızda, Laiklik ve Sekülerliğin birbirine karıştırılmış olduğunu görünce, sizin de yazınızda Laiklik kelimesini sık kullanmanızı, Beyaz hoca'nın gerçekten Esenler'de oturması gibi, Laikliği samimi ama subjektif olarak yorumlamanıza bağladım.

 

------

 

Zira, Batı'da, Laiklik fikrinin kaynağı olan, aklı ön plana alan, rasyonalist ve amprist düşüncenin geliştiği Aydınlanma Çağı'nın genel anlayışı Kant gibi filozoflar, aydınlar tarafından geliştirilmiş, Laiklik düşüncesi, Fransızlar gibi Katolik toplumlarda burjuvazinin gelişmesine engel olan Ortaçağ'ın Skolastik anlayışından sıyrılmak için hem devlet için hem de birey için bir çözüm önermişti.

 

Oysa, yine Batı'da, Sekülerlik fikrinin kaynağı, Laikliğin tam tersi olarak, çıkış noktası Katoliklik'te reform arayışları ile, Papa'lık kurumuna, Kiliseye isyan olan, Luther gibi din adamları tarafından geliştirilmiş Sekülerlik düşüncesi, Aydınlanma Çağı'ndan önceki dönemde Kutsal Roma İmparatorluğuna bağlı Alman Prenslerin seçimiyle belirginleşen, Almanlar gibi mezhep ayrılıkları ile ayrışan Protestan toplumlarda önce birey için, daha sonra genişletilerek devlet için önerilen bir çözüm olmuştu.

 

------

 

O nedenle, bir kişinin Laik olması için, Emre Kongar'ın dediği gibi, devlet için geliştirilen Laiklik ilkesini kabul etmesi gerek ve yeter şarttır.

 

Yani; bir kişinin Laik olması için, devlet için geliştirilen Laiklik ilkesinin birey için felsefi yorumunu veya Seküler olmayı illaki kabul etmesi gerekli olmadığı gibi,

 

Laik bir devletin varlığı için de Laiklik ilkesinin felsefi yorumunu veya Seküler olmayı kabul eden insanların çoğunlukta olması da illa ki gerekli değildir.

 

Çünkü, Laik bir devletin varlığı, sayın demirefe'nin belirttiği gibi, Ulus bilincinin çoğunluk tarafından benimsenmesi ile mümkündür. Kişinin devlet için geliştirilen Laiklik ilkesini kabul etmesi için gerek ve yeter şart da budur.

 

Zira, Laiklik, yine aynı Aydınlanma Çağı aydın ve filozoflarının paralel olarak geliştirdiği Milliyetçilik ideolojisinin toplumları soktuğu Uluslaşma süreci içerisinde anlam kazanmıştır.

 

Çünkü; farklı Hristiyan mezheplerinden olanlar 30 yıl boyunca kıran kırana savaşmıştır Avrupa'da( bkz. 30 yıl savaşları ).

 

Katolik Fransa'nın, İtalya ve İspanya'nın başını çektiği Katolik cenaha destek vermeyip, Protestan cenahta savaşa dahil olmasıyla anlaşılmıştır ki, '' artık savaşlar dini sebeplerle değil, devletlerin çıkarları gözetilerek yapılmakta ''. Ve işte bu gerçeğin görülmesi, ülke içinde laikliğin gerekliliğinin ve dış politikada ise modern uluslararası ilişkiler mantığının geliştirilmesinin sebebi olmuştur.

------

 

Bu bağlamda, kişinin, devlet için dini hükümlerin geçerli olması gerektiği dogması da dahil, dogmalardan sıyrılması şart değildir. Hatta Ümmet fikrinin kendisinin de bir dogma olmasına rağmen, yeter ki o kişide Ulus Bilinci gelişmiş olsun ve Din ortaklığına bağlı olan Ümmet birliği yerine Ulus yani Millet birliğini kabul etsin ve doğal olarak devlet için geliştirilen Laiklik ilkesini de kabul etsin, o kişi laiktir ki, öyle ya da böyle Laik insanlar belli bir kritik değerin üstünde oldukça Laik devlet hep var olacaktır.

 

Ve tüm bu anlattıklarımdan dolayı, sayın Jön'ün de iddiasında olduğu gibi bilinenin tam tersine, Atatürk'ün Diyanet gibi özerk olan bir kurumu kurması da, Laiklik'e aykırı olmadığı gibi, kuruluş döneminde Diyanet bünyesinde, Osmanlı dönemindeki hakim anlayış olarak dogmayı öne alan itikadi Eşarilik yaklaşımı yerine, aklı öne alan Maturidilik yaklaşımının getirilmesi ve bu şekilde Kuran'ın çağdaş yorumlarının yapılabilmesine zemin oluşturulması, Seküler düşüncenin geliştirilmesi yönünden, en az çağdaş eğitim kurumları ile rasyonalist düşüncenin öğretilmesi, benimsetilmesi kadar devrimci bir adımdır.

 

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

Laiklik yani sistem ve sekularite yani birey farki;

 

http://www.turkish-media.com/forum/topic/292117-laik-sekuler-farki-uzerine/

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.