Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ?... (''Ülkemiz şu anda hiç görmediğimiz büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Bir taftan bölücü terör, diğer taraftan irtica)


DİPNOT

  

115 üye oy verdi

  1. 1. SİZCE ÜLKEMİZİ EN ÇOK TEHDİT EDEN TEHLİKE NEDİR?

    • Bölücü Terör
      44
    • İrticai Faliyetler
      186
    • Numaracı Cumhuriyetçiler
      20
    • Yabancılara Toprak Satılması
      5
    • Misyoner Faliyetler
      8
    • Yukarıdakilerin Hepsi
      83


Önerilen İletiler

Forumdan bir arkadaşım geçenlerde konu başlığı ve Anket ile ilgili çok güzel bir soru sordu.

Soru 'Tehlikenin hala devam edip etmediği yönündeydi'...

Çok değerli ve saygın hanfendinin (nyx-fallen angel) sorduğu bu sorunun konuya derinlik katacak türden ve gerici ve dinci tehdidin dışında bu tehdide maruz kalabilecek kesimlerin neler olabileceği konusunu öne çıkardı....

 

Bu nedenle konuya hassasiyeti ve ilgisi açısından ve bizlerin dikkatini olumlu bir bilince doğru sürkleyen düşünsel katkılarından dolayı kendisine buradan yürekten teşekkürlerimi bir borç biliyorum... :clover:

 

Evet dinci ve gerici bir tehlike var...

Fakat bu tehlike karşısında tehlikeye maruz kalacak kesimler kimler...

Onları şimdilik kısaca belirtmekte fayda var..

 

- Sömürgeciliğe karşı çıkanlar, Atatürk devrimlerini savunanlar, Cumhuriyetçiler hedefte…

- Büyük Ortadoğu Projesi’ne hayır diyenler, Irak’ta insanları, Müslümanları öldürmeyin diyenler hedefte…

- Hukuktan, halktan, gerçek demokrasiden yana olanlar hedefte…

- İnsanlıktan, aydınlıktan, çağdaşlıktan yana olanlar hedefte…

- Halkımız, insanımız, Türkiyemiz, 70 milyonumuz hedefte, bölgemiz hedefte…

 

Evet sevgili arkadaşlar tehlikenin boyutları gün ve gün artmakta ve çanlar hepimiz için çalmakta...

 

TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ!...

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Reuters yorumu: Yaşlı adamların uyduruk örgütü

 

 

 

 

Türkiye’yi sarsan Ergenekon operasyonu kapsamında yapılan tutuklamaları değerlendiren İngiliz Reuters haber ajansı, söz konusu örgütlenmenin uyduruk olduğunu savundu.

 

Reuters ajansının güvenlik uzmanı İstanbul muhabiri Gareth Jenkins, konuyla ilgili olarak, "Ergenekon bir suç örgütü olabilir ve soruşturulmalıdır da. Ancak böylesine uyduruk bir örgütlenme ve başında da yaşlı adamlarla çok ciddi bir şey olarak görülmesi, hayli şüpheli bir durum yaratıyor" diye konuştu.

 

Türkiye’nin uzun bir süredir ideolojik ve dinsel çizgilerle bölündüğünü öne süren Reuters, modern Türkiye’yi Osmanlı’nın külleri üzerine kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün, din ile devlet işlerini ayırdığını hatırlattı. Ajans, "Laik elitler" diye adlandırdığı, generaller, yargıçlar ve profesörlerden oluştuğunu iddia ettiği kesimin, ülkenin laik yapısını korumayı görev edindiğini ve şimdi de AKP’yi, laik yapıyı bozmaya çalışmakla suçladığını yazdı.

 

’Stenti’ kontrol edildi

 

ERGENEKON soruşturması kapsamında tutuklanan ve geçen 21 Nisan’da kalbine stent takılan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, dün sabah Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne getirildi. Kardiyoloji Servisi’ne alınan Küçük, saat 10.30’da Kandıra F Tipi Cezaevi’ne götürüldü. Hastane yetkilileri, Veli Küçük’ün şu anda sağlık probleminin bulunmadığını, stentlerin periyodik kontrollerinin yapıldığını belirtti.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya ben yazacak başlık bulamadım boşuna da başlık açmayayım dedim.

 

Erdoğan , Rahmi Koç 'un sözlerini İLKEL ce bulmuş.

 

Kızmış ona.

 

İlkel insan Rahmi Koç fabrikalarında taştan tekerlek üretiyor .Ama Çağdaş Başbakan o fabrikalarda çene sakallı (ya da keçi sakallı) çalışanları göremiyor(İspatı FORD OTOSAN).Alıyorlar lafları saptıryorlar sonra da bir de üstüne hakaret.Rahmi Koç "kirli sakal"ı sevmem diyor.Kirli sakalla iş görüşmesine giderseniz ne olur.Hükmen yenik başlarsınız.Kişiden kişiye değişir tabiki ama geneli böyledir.

 

İETT şoförleri bayaa 1286M mekke-medine hattı şoförleri gibi :D çağdaşşşlar yanii

 

YAAAA BENDE ALIR BÖYLE SAPTIRIRIM. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu nedenle konuya hassasiyeti ve ilgisi açısından ve bizlerin dikkatini olumlu bir bilince doğru sürkleyen düşünsel katkılarından dolayı kendisine buradan yürekten teşekkürlerimi bir borç biliyorum... clover.gif

 

 

:clover:

 

 

Umarim Tehlikenin Farkina varmislardir..........

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.....

ABD’nin ünlü gazetelerinden Wall Street Journal’de çıkan bir yazının özeti dünkü Cumhuriyet’te yayımlandı...

Yazının başlığı:

Türkiye Türkiyeye karşı...”

Teşhis yerindedir...

Nasıl bu duruma düştük?..

Yanıt kesin ve açık:

Türkiye’de öğretim düzeni uzun yıllardan beri birbirine düşman sayılabilecek iki tür insan yetiştiriyor...

Şimdi bu iki insan karşı karşıya...

Harp Okulu ile imam okulu çıkışlı iki yurttaş, birbirine karşıt...

Peki, ne olacak?..

Wall Street Journal’de yazıldığına göre “...Türkiye laik, liberal, demokrat İtalya gibi değil, daha çok otoriter yarı laik Ürdün gibi olacak...”

Karmaşık gibi görünen kavganın, kafaları karıştıran keşmekeşin basit özü bu...

 

 

 

Ne yazık ki Cumhuriyet gazetesi yine haklı çıktı...

Cumhuriyet, yıllardan beri bu tehlikeyi açıklamaya çalışıyordu...

Öylesine ki, bu yolda bir de slogan oluşturmuş, uyarıyı manşetten çarpıcı bir grafik düzen içinde vermiştik:

Tehlikenin farkında mısınız?”

Keşke tehlike olmasaydı...

Keşke biz yanılmış olsaydık...

Keşke haksız çıksaydık...

Evet, ne yazık ki geleceğimizi geçmişimizde görmüşüz...

Bugün Amerika’nın Wall Street Journal’ında çıkan yazı ne anlam taşıyor?..

Bu yayın, çok gecikmiş bir teşhisin iş işten geçtikten sonra açıklanması mı?..

......

 

 

_________________________________________

İlhan Selçuk / Cumhuriyet

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ORDUEVİ'NDE KALIRKEN GÖZALTINA ALINAN BİR PAŞA'NIN SORGUDA YAŞADIKLARI!

 

 

Ergenekon Soruşturması'nın dünkü adı "Bomba Davası" idi. Aylarca süren soruşturmalar sonucunda, avukatlar, bürokratlar, öğrenciler, emekli askerler ve en sonunda Paşalar gözaltına alındı; işkenceli sorgulamalardan geçirildi. "Bomba Davası"nın hedefinde hangi komutanlar vardı? İktidar klikleri arasındaki çatışmanın temelinde ne yatıyordu? Emekli Tümgeneral Celil Gürkan gözaltına alınışını ve sorguda yaşadıklarını bakın nasıl anlatıyor...

 

 

 

"Gece yarısından sonra eşimle birlikte arabamızla Orduevi'ne döndük. Orduevinin lobisine girdik. Eşim asansöre doğru yöneldi. Ben de, odamızın anahtarını almak üzere resepsiyona yaklaştım. Lobide kollarında kırmızı 'As. İz./Askeri inzibat' kolluğu takılı bir deniz, bir hava subayı ile bir de sivil kişi bulunuyordu. Görevli ere oda numaramızı söyledim. Er anahtarlığa döndü, kutudan çekip aldığı anahtarı verirken, 'Komutanım bu beyler sizinle görüşmek istiyor' dedi.

 

Dönüp baktığımda, erin bana bu şekilde hitap etmesi üzerine yerlerinden kalkan ikisi subay, üç kişinin bana doğru yaklaştıklarını gördüm. İçlerinden deniz Yarbayı olan, 'komutanım. Siz emekli Tümgeneral Celil Gürkan'sınız değil mi?' diye sordu. Evet, dedim.

 

Bu yanıtım üzerine Yarbay, ' komutanım bir konu hakkında bilginize başvurmamız gerekiyor' dedi.

 

Benimle oracıkta oturup konuşacaklarını sanarak, 'Hay hay Yarbayım' dedim ve holdeki koltuklara doğru yöneldim.

 

Yarbay sıkılarak, 'komutanım burada değil Emniyet Müdürlüğü'ne kadar gideceğiz' dedi...

 

 

 

Emniyet Müdürlüğü'ne gittik. Yukarı çıktık ve bir odaya girdik. Çalışma masasının başında orta yaşlı sivil bir kişi oturuyordu. Biz odaya girince ayağa kalktı. Nöbetçi Emniyet Müdürü imiş.

 

Beraber geldiğimiz Yarbay, nöbetçi müdüre, 'Bizim işimiz kalmadı Müdür Bey, gidiyoruz' dedi ve bana veda ederek odadan ayrıldılar. Nöbetçi müdürle ben başbaşa kaldık.

 

'Paşam yarın sabah İstanbul'a oldukça uzun ve yorucu bir yolculuk yapacaksınız. İstirahat etseniz iyi olur. İçeride bir yatağımız var. Orada yatabilirsiniz' dedi. Vakit gece yarısını bir iki saat geçmişti.

Ellerim kelepçelendi gözlerim bağlandı

 

 

 

İzmir Emniyet Müdürlüğü'nden saat 09.00 gibi İstanbul'a hareket ettik. Ben kendi otomobilimi kullanıyorum. Yanımda dün gece beni teslim almaya gelen emniyet komiseri var. Önde bir polis trafik arabası, tepesindeki mavi sinyal lambası sürekli çalışıyor ve zaman zaman da sirenini çalıyor. Arkada sivil giysiler içindeki emniyet mensuplarını taşıyan resmi plakalı bir otomobil var. Gerçekten görkemli bir gidiş! Bana bir telefon açıp İstanbul'a gitmemi isteselerdi bunu derhal yerine getirirdim. Devlete bu denli külfet yüklememiş olurdum...

 

 

 

Saat 22.00 sıralarında Selimiye kışlasının nizamiye kapısı önüne vardık. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne ait binek otosundan inen iri yarı görevli yanıma gelerek, 'Paşam burada araba değiştireceksiniz. Şu arabaya geçin' dedi. İzmir'den beri bana eşlik eden Komiser ile vedalaştık.

 

Hareket ettik. Doğru Kadıköy İskele Meydanı'na. Emniyet Amirliği binası önünde tekrar araba değiştirdik. Dodge marka askeri bir kamyonete bindirildim. İçerisi karanlık. İçeri girmemle birlikte görüp seçemediğim biri elindeki bantla gözlerimi bağladı ve yan kanapeye oturttu. Bileklerime kelepçe taktı. Araç hareket etti...

 

 

 

Ziverbey Köşkü sorgu merkeziydi

 

Yavaşlaması ile bir bahçe kapısından girip yaptığı izlenimi veren araba, kırma taş dökülü bir zemin üzerinde biraz ilerledikten sonra durdu. Bu arada birkaç kez duyduğum köpek havlaması, girdiğimiz binanın koruyucu köpeklerle pekleşirilmiş bir güvenlik düzenine sahip olduğunu gösteriyordu. Koluma giren kişi, 'dikkat merdiven çıkacağız' dedi. Yanılmıyor isem helezon biçimi merdivenden bir kat çıktık, sola döndük. Biraz yürüdükten sonra bir kapı açıldı ve beni içeri soktular. Kapı kapandı ve asıl önemlisi gözümdeki silah bant çıkarıldı.

 

Gördüğüm manzara şu idi: Yaklaşık 4X4 metre boyutunda, tahta zeminli tahta tavanlı bir harap oda. Tavanda oldukça güçlü çıplak bir ampul. İki cephede pencere. Camları tamamıyle beyaz boya ile boyandığı için dışarıdan ışık alıyor ama dışarıyı görmeye olanak vermiyor. Köşede, her yönü ile hurdaya çıkmış izlenimi veren bir demir karyola. Eski bir tahta masa ve hurdaya çıkmış bir koltuk.

 

Odada iki sivil kişi ve bir üniformalı çavuş. İki kişiden yaşlıca olanının boynunda bir fotoğraf makinesi. Genç olanı, 'Üstünüzde ne varsa, saat dahil çıkarıp masanın üzerine koyun. Elbiselerinizi de çıkarın, şu pijamayı giyin' talimatını verdi.

 

Arkasından bana duvar önünde durmamı, cepheden ve yandan vesikalık fotoğrafımın çekileceğini söylediler. Bu arada da elime, üzerinde iki veya üç haneli bir numara yazılı bir tahta parçası vererek bu tahtayı göğsümün üstünde ve çenemin altında tutmamı tembihlediler. Eeee kolay mı? 'Büyük sapıkalı' ele geçirilmiş!

 

Pijamamı giydikten sonra genç adam çavuşa, 'tak zincirlerini' dedi.

 

Çavuş, paslı ve beygirleri ahırda bağlamak için kullanılan zincir ile iki bileğimi birbirine bağladı ve zincirin uçlarını da gene paslı bir kilitle kilitledi. Aynı işi ayak bileklerim içinde uyguladı.

 

Zincire bağlandıktan sonra şimdi sıra genç adamın talimat vermesine gelmişti: 'Odada dolaşmak yasak. Pencerelere sokulmak yasak. Elektriği gece gündüz söndürmeyeceksiniz. Yatakta yatmadığınız zaman en çok yatağın yanındaki masanın başında bulunan koltuğa oturabilirsiniz. Kapının açılış ve kapanışı sırasında kapıya arkanızı döneceksiniz.'

 

Görevli gence, yatarken zincirlerin çözülüp çözülmeyeceğini sordum. Sorum tuhafına gitti. 'Yok öyle şey, bu halinizle yatıp kalkacaksınız.'

 

 

 

31 Mayıs 1939 günü büyük umutlarla, büyük sevinçlerle, onur duyarak Harp Okulu'ndan mezun olmuş, kılıç kuşanmış, apolet takmıştım. Otuzdört yıl sonra 31 Mayıs 1973 günü, emekli bir Tümgeneral olarak, elli beş yaşında, pranga mahkumu gibi zincire vuruluyordum. Neydi başıma gelenler? Niçin getirilmiştim bu meçhul yere? Getirenler kimlerdi ve amaçları ne idi?.."

 

 

 

Sorgucuların hedefinde hangi komutanlar vardı

 

 

 

"Gözlerim bantlı, ellerim ve ayaklarım zincirli ve pijamalı halde sorgucunun karşısındayım. Sivil olmalarına rağmen herkes birbirine 'Albayım, Yarbayım' diyor, gerçek kimliklerini saklamak istiyorlar. Beni son derece şaşırtan bir soruyla başladık. 'Paşam siz son derece değerli bir subay idiniz, komutan idiniz, seviliyordunuz. Neden **** Gürler'e, **** Batur'a (burada yinelemek istemediğim bazı kaba sözcükler kullanarak) alet oldunuz, onların oyunlarına geldiniz?

 

Sorgucunun bu sözleri söylediği tarihte, (Faruk) Gürler Genelkurmay Başkanlığı'ndan yeni ayrılmış olmakla beraber Cumhurbaşkanlığı'na adaylığını koymuş fakat kazanamamıştı. (Muhsin) Batur ise fiilen Hava Kuvvetleri Komutanı bulunuyordu.

 

Sorgulama çok ilginç bir önsöz ile başlamıştı. Sözde 'Albay', benden Adapazarı'nda 2'inci Tümen komutanlığım dönemimden başlayarak son güne kadar geçen olayları anlatmamı istedi. Başladım anlatmaya. Araya giriyordu. 'Yoo Paşam öyle değil, gerçeği söyleyiniz. Biz herşeyi biliyoruz. Sonra külahları değiştiririz!' Ben anlatıyor o araya girip, 'Cuntaları anlatın cuntaları' diyordu.

 

Cunta falan yoktu. Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerindeki silah arkadaşlarımız, kendi aralarında olsun, komutanları ile beraber olsun, olağan görevleri gereği zaman zaman bir araya gelerek, 12 Mart öncesi tehlikeli gidiş üzerinde durmuşlar, Ordunun uyarıcı görev yapması üzerinde görüş alışverişinde bulunmuşlar, ne gibi önlemlerin alınabileceğinin değerlendirmesini yapmışlardır.

 

 

 

Kent Oteli'nde cunta toplantısı!

 

 

 

'Albay' (kimliği daha sonra ortaya çıktı: MİT görevlisi Eyüp Özalkuş idi. SY) sanırım elindeki yazılı bir metinden okuduğu izlenimi veren bir ton ile sordu: 'Paşam, siz emekli olduktan sonra, 16 Mart 1972 tarihinde emekliye sevkedilen 5 General/Amiral ve 8 Albay eşlerinizle birlikte Ankara Kent Oteli'nin meyhanesinde, daha doğrusu gece kulübünde toplanmışsınız. Aranızda bir de üniformalı Kurmay Albay varmış. Bu toplantıda sizi emekli ettikleri için Silahlı Kuvvetlerden intikam almaya yemin etmişsiniz. Bunu anlatın.'

 

Bu suçlama karşısında sarsıldığımı hissettim. Aklıma, vaktiyle bir yerde okuduğum ve beğendiğim şu söz geldi: Ben size insanım diyorum, oysa siz benden **** olmadığımı ispatlamamı istiyorsunuz!

 

Emekli olmuş, ellerinde hiçbir güç, kuvvet bulunmayan, sadece içinde yaşadıkları memleketin refahını isteyen 13 emekli subay adına benden, niçin Türk Silahlı Kuvvetleri'nden intikam alma andı içtiğimizi açıklamamı istiyorlardı?

 

'Albayım' dedim, size bu bilgileri veren kaynağın kim, neresi olduğunu bilmiyorum. Öğrenmek de istemiyorum. Şayet resmi bir kaynak ise, ülkemin güvenliği açısından üzülerek karşılarım. Herbirini çok yakından tanıdığım arkadaşlarımın, içinden yetiştiğimiz ve her türlü nimetlerini gördüğümüz aziz Silahlı Kuvvetlerimizden sırf emekli edildik diye intikam andı içecek derecede serseri, sağduyudan yoksun kişiler olmadıklarını biliyorum. Elhamdülillah sağduyumuzu, aklımızı yitirmiş değiliz. Bu suçlamayı nefretle reddederim. Kent Oteli'nin gece kulübü ya da meyhanesi, yerli yabancı, dost düşman, casus, istihbaratçı, hırlı hırsız her türlü insanın bulunduğu bir yer. Eğer cehalet bir andiçme sözkonusu olsaydı bunu herkesin gözü önünde yapmazdık.

 

 

Cuntanın içyüzünü anlatın

 

Sorgumun ikinci günü ifademi yazılı olarak vermem istendi. Beyaz kağıtlar verdiler. 12 Mart (1971 askeri darbesi) öncesi, Silahlı Kuvvetler içindeki örgütlenme çalışmalarını yazacaktım! Ne ilginçti. Eğer benim de içinde bulunduğum örgütlenme çalışmaları 'cuntacılık' sayılıyorsa, bu 'cuntaya' liderlik etmiş iki kişiden biri Silahlı Kuvvetleri'n hava gücünün başında idi. Öteki de daha düne kadar Silahlı Kuvvetlerin tümünün başındaydı. Eski Genelkurmay Başkanı ile fiilen hava gücüne komuta etmekte olan bir Hava Kuvvetleri Komutanını suçlayacak bir dosya hazırlanıyordu demek.

 

Sürekli soruyorlardı: Başınızda kimler var? Sizi kullananların içyüzünü açıklayın da bitsin bu iş.

 

Yazdıklarım beğenilmedi. Vaki olmayan bir cuntadan, ihtilal ya da darbe girişiminden ve cunta üyeliğinden sözetmemi istiyorlardı. 'Albay' sürekli tehdit ediyordu, 'Yoksa külahları değiştiririz...'

 

 

 

Yazdım beğenmediler, yazdım beğenmediler. İstediklerini alamadılar. 'Konforlu Köşk'teki konukluğumun altıncı günü saat 10.00 sıralarında gözlüklü bir Yüzbaşı geldi: 'Paşam bugün öğle yemeğinden sonra sizi serbest bırakacağız. Şimdi elbiselerinizi gönderiyorum, hazırlanın' dedi. Sevinmedim dersem yalan olur."

 

"Darbeci" olduğu iddiasıyla gözaltına alınan emekli tümgeneral Celil Gürkan'ın bu anlatımları, "12 Mart'a Beş Kala" (Tekin Yayınevi) kitabından özetlenerek alınmıştır.

 

 

 

 

Bugün adı Ergenekon Soruşturması dünkü adı Bomba Davası idi

 

Tarih 6 Mayıs 1972

 

Bombalı bir eylem sırasında elleri ve ayakları kopan İbrahim Çenet adlı öğrencinin ifadesiyle başlayan soruşturma bir anda bambaşka gelişmelere neden oldu.

 

Türkiye gündeminden aylarca düşmeyen ve adına 'Bomba davası' adı verilen soruşturma kapsamında eski polis müdürlerinden doktorlara, avukatlardan üniversite öğrencilerine, bürokratlardan emekli askerlere kadar 57 kişi gözaltına alınıp, anayasa düzeni yıkmak iddiasıyla tutuklandı.

 

 

 

Bomba Davası sanıkları yapılacak bir askeri ihtilal amacıyla, soygun ve bombalı saldırılar düzenlemek ve Boğaz Köprüsü'nü havaya uçurmak gibi uyduruk iddialarla İstanbul'daki Ziverbey Köşkü'nde işkenceli sorgulamalardan geçirildiler. "Kontgerilla" adı ilk kez bu köşkte dile getirildi. Sorgulamayı yapanlar kendilerini 'Kontrgerilla' diye tanımlıyordu.

 

 

 

Ziverbey Köşkü'nden çıkan ifadeler doğruymuş gibi gazete manşetlerine taşındı. Bu yalan haberlerle kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı. Örneğin, güya sanıklardan Orhan Kabibay, gemi batırmak için Bülent Ecevit'ten 4.500 lira almıştı!

 

 

 

Peki, soruşturma neden birden bire büyümüş ve başka kanallara doğru gitmişti? Talat Turhan mahkemede şöyle diyordu:

 

"Yapılmak istenen Atatürkçülerin ve 27 Mayısçıların tasfiyesidir. Huzurunuzdaki sanıkların çoğu ve ben, o tarihte kuvvet komutanı olan Orgeneral Gürler, Orgeneral Muhsin Batur ve Oramiral Kemal Kayacan'ı suçlanmaya zorlandık. Bunu yapanlar, bazı hallerde bu en değerli komutanların kendilerine ve ailelerine açıkça küfrediyorlardı. Çünkü bizi bir iktidar kavgasında kullanmak isteyen gayri meşru bir örgüt esir almıştı; tabir benim değil onlarındır. "

 

Bomba Davası büyük gürültülerle sürdü ama sessizce bitti. Yargısal süreç, beraat ya da mahkumiyetle son bulmadı. 1974 yılında çıkarılan afla dava düştü. Sanıklar davanın düşmesine itiraz ettiler; suçsuzluklarının mahkeme tarafından kabul edilmesini istediler. Dosya Askeri Yargıtay'a gitti ama karar değişmedi.

 

 

Peki, "Bomba Davası" siyasal amacı gerçekleşti mi? Evet, en önemlisi suçlanan Faruk Gürler Cumhurbaşkanı seçilemedi.

 

Bomba davası üzerine araştırmalar yapan rahmetli Uğur Mumcu şöyle diyordu. "Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay - Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Faik Türün üçlüsünde simgelenen emperyalistlerle bütünleşmiş işbirlikçi iç güçler, ulusalcı Faruk Gürler-Muhsin Batur- Kemal Kayacan üçlüsünü buna engel görüyorlar ve onları bertaraf etmek istiyorlardı."

 

 

Bugünü anlamak için fazla söze gerek var mı?

 

Soner Yalçın

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.....

 

Nasıl bu duruma düştük?..

 

Bugün Amerika’nın Wall Street Journal’ında çıkan yazı ne anlam taşıyor?..

Bu yayın, çok gecikmiş bir teşhisin iş işten geçtikten sonra açıklanması mı?..

......

 

 

_________________________________________

İlhan Selçuk / Cumhuriyet

 

 

Bende suana kadar nasil Turkiye bu duruma dustugunu anlamis degillim.

Aslinda Wall Street Journal'da yazan seyler ne anlam tasidigi onemli degil insan zamaninda gormiyorsa bir Tehlikeyi......

Insanlar genelde Tehlikeleri gormezden gelirler "is isten" gectikten sonra genelde 'aslinda zamanin da denildinde dinlemedik' olur.

Benim merak ettigim tek onemli yon Turkiye'nin sonu nedir ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bende suana kadar nasil Turkiye bu duruma dustugunu anlamis degillim.

Aslinda Wall Street Journal'da yazan seyler ne anlam tasidigi onemli degil insan zamaninda gormiyorsa bir Tehlikeyi......

Insanlar genelde Tehlikeleri gormezden gelirler "is isten" gectikten sonra genelde 'aslinda zamanin da denildinde dinlemedik' olur.

Benim merak ettigim tek onemli yon Turkiye'nin sonu nedir ?

oyun nedir???

 

Amac Türkiye'yi savunmayı suc haline getirmektir.

 

Büyük Ortadogu Projesi cercevesinde AKP'ye verilen görev budur....

 

Ama Cumhuriyet Yargısı ve yurtsever cumhuriyetci gücler, bu emperyalist saldırıyı boşa çıkaracaktır...

 

Cumhuriyet kazanacak, Amerika'nın BOP görevlileri kaybedecektir!

 

 

:shuriken:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Tehlikenin Farkında mısınız?..

 

Dinci faşizmin ayak seslerini Cumhuriyet 18 ay önce haber vermişti:

“Tehlikenin Farkında mısınız?

Özellikle Doğan Grubu’nun AKP ve Tayyip Bey’e destek veren yazarları Cumhuriyet’in tanıtım atağını sert bir dille eleştirmişlerdi...

Dün sabah gazeteye gelince arşive girdim... O dönemde yazılıp çizilenlere baktım...

Cumhuriyete yönelik en büyük eleştiri, Doğan Grubu’nun gazetelerindeki kimi yazarlardan geliyor.

Şimdi ben aynı yazarlara soruyorum:

Aydın Doğan tehlikenin farkına vardı, ya siz?

Almanyanın Frankfurt kentinde ortaya çıkan Deniz Feneri ve Kanal 7 INTvurgunu din tacirlerinin sıradan işlerinden biridir.

Bu soygunu Erbakan Hoca döneminde Milli Görüştakımı yapmıştı.

Yıl 1996’ydı ve Tayyip Bey İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’ydı...

Almanyanın belli başlı kentelerinde stadyumlar kiralanır, oralarda toplantılar düzenlenirdi. 50-60 bin kişinin katıldığı toplantılarda söz alan konuşmacılar, halkı kışkırtırdı.

O dönem Almanya’da milyonlarca mark toplandı. Kombassan, YİMPAŞ köşeyi döndü.

Konya merkezli tabela holdinglerin sayısı 50’yi buldu...

Toplanan para ise 5 milyar marktı...

Bugün Frankfurt’ta bir vurgun davası var...

İddianame ortada, üç sanık yaklaşık 18 aydır tutuklu.

İddianamede AKPnin üst düzey yöneticilerine değin uzanan bir hortumlama söz konusu.

İlişkiler zincirinde kimler yok ki?

***

Tayyip Beyi televizyonlarda izlerken yıllardır sorduğum soru geldi aklıma:

Türkiye nereye gidiyor?

Din bezirgânlarının ve tarikat şeylerinin çizdiği yol haritasını izliyor AKP:

İslam Devleti!

Tayyip Bey’i destekleyen yazarlar Doğan Medya Grubu’nda çoğunlukta...

CNN koşulsuz AKP hükümetini destekliyor, Taha Akyol kaptanlığında...

Radikal tam gaz Sabah, Star, Taraf, Zaman, Yeni Şafak’la aynı çizgide...

Tayyip Bey, öteden beri Hürriyet yazarlarından rahatsız... Sadece Hadi yetmiyor... Garibim neredeyse tek başına kaldı Hürriyet’te...

Tayyip Bey’i TVlerden izlerken şunu düşündüm:

Başbakan sanki poker masasında pazarlık yapıyor...

Aydın Bey’e dediği şu:

Sana bir hafta müsaade... Deniz Feneri ve Kanal 7 INTle ilgili yolsuzluk haberlerini ve yorumlarını durdur, yoksa ilçe kongrelerinde konuşmayı sürdürürüm!

Tayyip Bey, Doğan Grubu’na karşı doğrudan saldırıya geçti.

Tayyip Bey bundan sonra ne yapar?

Tayyip Bey, partisine muhalefet eden kesimi yıldırmak istiyor.

Amaç tek seslitoplum yaratmak...

Kendisini Ergenekon Savcısıolarak gören Başbakan bildiği yolda yürüyor. Yolsuzluk haberlerinin çıkmasını istemiyor, ihalelerden köşeyi dönen yandaş işadamlarına dokunanlara öfkeleniyor

Ankara, İstanbul ve İzmir’de Cumhuriyet Mitinglerine katılan milyonlarca yurtseveri faşist ve darbeci olarak niteleyen kimi Doğan Grubu yazarları şimdi ne yazacaklar çok merak ediyorum...

Aydın Doğan ne diyor:

Bunun sonu diktatörlük!

***

Her şey o denli iyi gidiyordu ki...

Komut verilmiş. Ankara Çankaya, İzmir ve Diyarbakır 2009 yerel seçimlerinde alınacaktı.

Dışişleri Bakanlığı hukuk müşavirliği sınavlarında sorular istedikleri gibiydi:

Ahrete inanınır mısınız?.. Haftada kaç kez Kuran okursunuz?.. Peygamberin gökyüzüne çıktığına inanır mısınız?..

Yolsuzluk hortumunu kesmekle ünlenen garip gurebasloganıyla camileri kışla , müminleri asker, minareleri süngü, kubbeleri miğfer yapan bir düşünce şimdilerde astığım astık, kestiğim kestikdiyerek racon kesiyor...

Basın özgürlüğünün geleceği karanlık.

Başbakan’ın tavrını kınıyorum.

Kaygılarım giderek artıyor...

Şimdi bir kez daha sorayım:

Tehlikenin farkına vardınız mı?”

 

 

 

[email protected]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Off of...burada toz duman ayağa kalkmış :blushing:

 

Bence siz yanlış ülkede yaşıyorsunuz. Son gurup sayfasında yazılanlar bu ülkede olmaz canım... Olsa olsa propagandadır...

 

Ekonomi düzeldi..

 

İnsan hakları konusunda AB yi solda sıfır bırakacak reformlar yapıldı...

 

Zam mam hak getire...

 

Milli kuruluşlar, ülkenin ekonomik lokomotifleri dünya ile yarışır hale geldi... Ortakları yabancı değil; AB li...

 

Okullarımızda milli tarihimiz anlatılıyor; Atatürk tesadüfen başa gelmiş, aslında Fevzi Çakmak başkumandan olacakmışmış...

 

Kubilay milli şehit değil, kürt teali cemiyeti özgürlü savaşçısıymış...

 

Hatta "Atatürk deccaldir" diyor ilkokul öğrencilerimiz...

 

Ve AB-D rovanşa oynuyor!

 

Montröyü Kraliçe, Lozan ı da AB-D deldi... Kaldı mı sana Sevr! Sevine sevine yaşa artık..

 

Ne Tehlikesi... tehlike mehlike yok artık! O tehlike 1980 lerde vardı... Şimdi geçmiş ola... CIA/MOSSAD eğitim kampı olmuş BOP un başkenti Türkiye de artık Cumhuriyet diye birşey yok... İç anadoluda paşa paşa yaşasın Türkler dendi ve bitti gitti... Artık farkedilecek bir tehlike kalmadı! Tren kaçtı.. Geçmiş ola.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Vaziyet...

 

Yılmaz ÖZDİL

 

Millet yoksul, aç.

 

Tarikatlar baş tacı.

 

Halkın din duygularını sömüren bezirgánlar, bir taraftan "Allah, Kitap" diyor, bir taraftan memleketi peşkeş çekiyor, bir taraftan küpünü dolduruyor. Ne liman kaldı, ne tarım arazisi... Ekonomi komple yabancının eline geçti... "Satmayın memleketi" diyen ulusalcılar, "vatan haini" ilan ediliyor. Generallere açıkça küfrediliyor; kıstırılan içeri atılıyor... Konsolosluk partilerinde fink atanlar, bizi ancak Avrupa'nın, olmadı ABD'nin kurtaracağını söylüyor. Ahaliye ***** muamelesi yapılıyor, gerçekleri görmesin, duymasın, okumasın, bilmesin isteniyor. Hükümet yanlısı gazeteler, tarumar olmuş ülkeyi, güllük gülistanlık gösteriyor. İktidar yalakaları "şahane yönetiliyoruz" manşetleri atıyor.

 

Namuslu gazeteciler, lanetleniyor.

 

İftiralar atılıyor.

 

Özellikle Sabah Gazetesi...

 

Mesleğin yüz karası.

 

Utanç verici yayınlar yapıyor.

 

*

 

Sonra?

 

Sonra, 9 Eylül oldu.

 

*

 

Bugün, yukarıdaki vahim tablodan

 

kurtuluşumuzun 86'ncı yıldönümü...

 

*

 

Rotasını kaybedip, takip ettiği "deniz feneri"yle kayalıklara bindiren bir milletin, eninde sonunda doğru yolu bulacağının kanıtıdır, 9 Eylül...

 

Umudun yaş günüdür. Kutlu olsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ihanet yönetımın basındadır,bunu hep yazdık yazdık dıye elestırıldık.

 

Iktıdar yolsuzluga batmıstır dedık dedık dıye hep elestırıldık benı AKP ye takmakla sucladılar...

 

*************

 

yandas medya dedıgımız dıncı ve völücü medya bu admalrın etrafında halka olmuslar 50 tane koruma yetmıyor bırde gazetecı sılahsörlerı var dedık dedık dıye elestırıldık...

 

Kanal 7,Türkıye gazetesı,yenı safak,DENIZ FENERI,CALIK bunlar yetım hakları ıle büyüdüler dedık dedık dıye elestırıldık....

 

Bunların amacı bu ülkeyı bölmektır,eger bır basbakan basbakanı oldugu ülkesı ıcın Türkıyede Kürt. ,sorunu var dıyorsa,Türk mılletını soykırımla suclayıp nobele konan bır ne ıdıügü belırsız adamı mahkeme kapısından kurtarıyorsa,AB ne gıdıp herseyı verelım yeterkı bızı aranıza alın dıyorsa bu adam tehlıkelıdır dedık dedık dıye eletırıldık....

 

Hakkında 70 tane yolsuzluk dosyası olan fakat dokubulmazlıgı nedenıyle sorusturma acılamayan bırısı bu ülkeye basbakan olamaz dedık dedık dıye elestırıldık...

 

PKK nın oylarına göz dıkmekle kalmayıp PKK nın sıyası uzantılarınıda meclıse tasıyan bu adamdan Türkıyeye hayır gelmez dedık dedık dıye elestırıldık...

 

Corap sökügü gıbı basladılar sökülmeye,meclıse hergün bır yolsuzluk ıhbarı yapılıyor.AKP lı beledıyelrın yaptıgı yolsuzlukları vatandas meclıse fakslıyor ve ıhbarda bulunuyor.

 

Ergenekonda savcıdan cok savcı kesılen sucsuz ınsanların seref ve haysıyetı ıle oynayan Genel Kurmaya alenen hakaret eden AKP yandası medyaya agzını acamayan bırbasbakan kendı yolsuzlukları mansetlere tasının,

ca aslan kesılmıs ve medyaya savas acmıstır hangı medyaya kendınden olmyan medyaya.

 

TEHLIKEYE DIKKAT EDIN

 

TÜRKIYE BIR DIKTAYA DOGRU GITMEKTEDIR...

 

 

saygılarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tufan TÜRENÇ

 

 

Bir üniversitede yaşanan olaylar

 

 

SİZİN için dış güçler karar veriyor, geleceğiniz için planlar yapıyorsa ülkeniz bir çaresizlik içinde demektir.

 

Ülkeniz iyi yönetilmiyor demektir.

 

Bugünkü durum budur. AKP iktidarı bunu değiştirecek güce sahip değil.

 

Kafkaslar'da işler karıştı. Rusya Gürcistan'ı üçe böldü. Tayyip Bey'in "istikrar paktı" önerisi fiyaskoyla sonuçlandı.

 

Olay, bir dünya sorunu haline geldi. Nasıl çözüleceği de belli değil.

 

İçeride de aynı durum söz konusu.

 

Toplum ikiye ayrıştı.

 

İktidar bunu önleyeceğine daha da körüklüyor.

 

Bu durum Türkiye üzerinde oyunlar oynamak isteyen iç ve dış güçlerin stratejilerini pervasızca yürütmelerini kolaylaştırıyor.

 

Türkiye'de iç ve dış gelişmeleri dikkatle izleyen insanlar, olağanüstü bir tedirginlik yaşıyor.

 

Türkiye hem siyasi, hem de ekonomik yönden zor günlere doğru sürükleniyor.

 

Başbakan Erdoğan bütün bu tatsız gelişmelerden habersiz gibi davranıyor.

 

* * *

 

Kimseyle uzlaşmak gereğini duymadığını ilan ediyor, "Biz milletle uzlaştık. Bu bize yeter" diyor.

 

Belli ki Anayasa Mahkemesi'nin kararını iyi okuyamamış.

 

Geçenlerde bir üniversiteli gençle yaptığımız söyleşiyi çok önemsediğim için yazmak istiyorum.

 

Karşımdaki cin gibi, bilgili, donanımlı, iç ve dış gelişmeleri dikkatle izlediği anlaşılan bir genç.

 

Üniversiteyi yeni bitirmiş, askere gitmeye hazırlanıyor. Bir yandan da kendisine bir gelecek çizmek için zemin yokluyor.

 

Genç, mezun olduğu üniversitedeki gariplikleri anlatıyor.

 

Bazı öğretim görevlilerinin derslerde kendilerini belli konularda şartlandırmak istediklerinden şikáyet ediyor.

 

Örneğin, bazı öğretim görevlileri şunları söylüyorlarmış:

 

"Bizim toplum olarak kendimizi sorgulamamız lazım. Kürtlere ve Ermenilere karşı yaptığımız tarihsel haksızlıkları kabul etmeliyiz."

 

Genç anlatıyor:

 

"Bu konularda araştırma yapmamız için görev veriyorlar. Ama bu araştırmada Türklerin yaptığı haksızlıkları irdelememizi, suçlu olduğumuzu vurgulamamızı istiyorlar."

 

Öğrenciler zor durumda kalmışlar. Hocalarına bu araştırmaları yapmak istemediklerini nasıl söyleyecekler?

 

Sınavda bir sorun yaşarlarsa ne olacak?

 

Sonunda öğrenciler, "Bu araştırmaları yapmak istemiyoruz. Bize yeni bir konu verin" diyorlar.

 

* * *

 

Bir gün de okulda bir olay oluyor. Bir grup öğrenci, toplantı salonundaki Türk bayrağını indiriyor.

 

Okulda bir hareketlenme oluyor. Doğal olarak öğrenciler tepki gösteriyorlar.

 

Aynı öğretim görevlileri onlara şöyle diyor:

 

"Yahu çocuklar, ne var bunda, alt tarafı küçük bir bez parçası. Bırakın, bunlarla uğraşmayın. Artık bunları aşın."

 

Bir profesör de derste sık sık, "Türk toplumu bu çağda hálá Atatürk'ün peşinden gidiyor. Bunlardan vazgeçmek gerekir" diyor.

 

Toplumsal değerlerin küçük görülmesinin ve önemsenmeme telkinlerinin kendilerini çok rahatsız ettiğini söylüyor genç ama yapabilecekleri bir şey olmadığını belirtiyor.

 

İşin en vahim yanı da Türkiye'ye dönük bu stratejinin ortakları... Dinciler, cumhuriyet karşıtları ve dış güçler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 7 ay sonra...

Medrese-mürit-militan üçgeninin yarattığı bağnaz güç,

Cumhuriyetin rövanşı için her geçen gün daha da pervasızlaşıyor!..

Tarikat ve cemaatler 1970’lerden itibaren “talebe yurtları” adı altında büyük kentlerde öğrenci avına çıktılar. Amaçları yükselen sola karşı, mürit-militanlar yaratmaktı... Turgut Özal’ın 1983’te iktidara gelmesi Nakşiler ve Nurcular’ın gençlik içindeki örgütlenmesine hız verdi. Gericiler “mümin gençlik” hedefini bir süre sonra “mürit bürokrat” çizgisine çektiler. Sayıları hızla artan tarikat yurtları ve öğrenci evleri rejimin yıkılma hesaplarının yapıldığı antrenman sahalarına dönüştürüldü. İşte Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) gibi dernekler bu sinsi hesabı gördükleri için yok edilmek isteniyor.

 

“Ergenekon” soruşturması medyayı, ordu mensuplarını, siyasi merkezleri ve sivil toplum kuruluşlarını hedef alıyor. Cumhuriyeti ayakta tutmak ve yaşatmak için çaba gösteren; gerici ve karanlık çevrelere karşı uyanık duran bu merkezler “terörist” damgası vurularak saf dışı bırakılmaya çalışılıyor. ÇYDD gibi kimi sivil toplum örgütlerinin hedef alınması ise operasyonun siyasi bir hesaplaşma olduğuna ilişkin inancı giderek güçlendiriyor.

 

Atatürk’ün Türkiye için şekillendirdiği çağdaş yaşam modeli, özellikle son 40 yılda sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan ciddi devinim geçiren tarikat ve cemaatlerin tehdidi altında kıvranıyor. Mahalle baskısını sosyal yaşamı cendereye alan kırmızı çizgilere dö- nüştüren zihniyet, bağnaz ideolojileri topluma enjekte etmek için her yolu deniyor.

 

Devletin istihbarat merkezlerine kadar sızan kimi cemaatler bir yandan siyaset ve bürokrasideki kolları diğer yandan da medyadaki güçlerini kullanarak Cumhuriyet’in dinamiklerine karşı taarruz ediyor! Bu odaklar “Ergenekon” soruşturmasındaki iddiaları, kendi karanlık beklentileri için saldırı gerekçesi yapmaktan kaçınmıyor! Aydınlar sistemli olarak ********* iftiralarla hedef gösterilerek yıpratılıyor, sonra da sindirilmeye çalışılıyor. Medrese-mürit-militan üçgeninin yarattığı bağnaz güç, Cumhuriyetin rövanşı için her geçen gün daha da pervasızlaşıyor!..

 

Medrese-mürit-şiddet!..

 

Mezar evlerin ortaya çıkartıldığı Hizbullah operasyonları ve 15-20 Kasım 2003’te bir ramazan günü İstanbul’un göbeğini cehenneme çeviren El Kaideciler, kaçak Kuran kurslarının, taşra medreselerinin, öğrenci evleri ve tarikat yurtlarının ürünleriydi. Toplum iki örgütün kanlı eylemleriyle din adına cinayet işleyen şebekelerin gerçek yüzünü görmüş, laikliğin önemini ve Atatürk Cumhuriyeti’nin nasıl vazgeçilmez olduğunu bir kez daha anlamıştı. Kitleler tarikat ve cemaatlere teslim ettikleri çocuklarının canlı bombalara ve şeriat tetikçilerine dönüştürüldüğünü görünce gaflet uykusundan uyanmaya başlamıştı.

 

Tarikat örgütlenmelerindeki militan erozyonun tek nedeni şiddeti yöntem olarak kullanan güçlerin toplumda yarattığı korku değildi. Nihai hedeflerinin deşifre olması da bu yapılanmaları gözden düşürmüştü!

 

Kemalist yurtseverlerin 1980 yılının sonlarından itibaren çağdaş yaşamın yok edilmesine yönelik takıyyeci oyunu fark etmeleri ise gerici çevreleri zaten endişelendiriyordu. Onların paniği bir grup yürekli kadının, körpe beyinlerin karanlık ellere teslim edilmesine isyan etmesiyle doruğa ulaşmıştı. O kadınlar yokluk içinde, “Ülkenin çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkması ülküsü için bilgi, beceri ve deneyim birikimiyle, gönüllü çalışan bir sivil toplum örgütü”nü yarattılar. ÇYDD, “Atatürk devrim ve ilkeleri ile gerçekleşmiş olan hakların korunması, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve çağdaş eğitim yolu ile çağdaş birey ve çağdaş topluma ulaşılması” için kuruldu.

 

Dernek 20 yılda 93 şube ve 17 bin üyeye ulaştı. “Orada Bir Okul Var”, “Baba Beni Okula Gönder”, “Çağdaş Türkiye’nin Çağdaş Kızları” gibi onlarca projenin tek amacı gençliğin bağnazların eline düşmesini önlemekti. Dernek son dönemde 100 bin kız çocuğunun okula gitmesini sağlamaya çalışıyordu. ÇYDD’nin 2009 yılı hedefleri arasında 5500 öğrenciye burs vermek de vardı.

 

Polis işte böylesine yürekli, böylesine Cumhuriyet yanlısı çabaları olan bu derneğin 33 şubesini bastı, çalışanlarını gözaltına aldı. Yaşam mücadelesi verirken tüm zamanını ÇYDD’nin başarısına adayan genel başkan Prof. Türkan Saylan’ın evinin basılması ise toplumun vicdanını ağır biçimde yaraladı.

 

Sinsi beklenti!..

 

Peki bu operasyonun ardındaki beklenti nedir?.. Yargının bu operasyonla neyi amaçladığı şimdilik net olarak bilinmiyor! Tüm olanlara karşın toplum Cumhuriyetin savcılarına olan inancını korumaya çalışıyor! Ancak tıpkı Atatürkçü Düşünce Derneği’ne (ADD) olduğu gibi ÇYDD’ye yönelik operasyonu da ellerini ovuşturarak izleyenlerin nasıl bir rant beklediği çok net görünüyor.

 

ADD, ÇYDD ve Çağdaş Eğitim Vakfı’na (ÇEV) yönelik operasyonlar ne yazık ki, laik Cumhuriyete sağlıklı bireyler yetiştirmeye çalışan kuruluşları terör merkezleri gibi gösterecektir! Gözaltılar bu örgütlerin yöneticileriyle ilgili “terörist” imajı yaratacaktır!..

 

İnsanlara bu tür operasyonlarla “ADD ve ÇYDD Ergenekoncudur, çocuklarınızı uzak tutun, bunlara destek vermeyin” mesajı verilmeye çalışılıyor!.. Gelecek kaygısındaki toplum çaresiz bırakılarak, genç beyinlerin yeniden tarikat evlerine mecbur bırakılması için zemin hazırlanıyor!..

 

AKP iktidarıyla birlikte Cumhuriyetçi güçlerin kıskaca alınması çabalarında ADD ve ÇYDD gibi kurumların iyice çaresiz, güçsüz, yalnız ve sahipsiz bırakılması hedefleniyor. Duyarlı kitlelerin bu kurumlardan olabildiğince uzaklaştırılması için psikolojik savaş giderek yoğunlaştırılıyor!.

 

Madalyonun arka yüzünde, cemaatlerle büyüyen siyasal gücün yönlendirdiği sinsi ve ürkütücü bir plan vardır. Şu gerçek unutulmamalıdır ki, bu planın merkezindeki mücadele gericilikle ilericiliğin, aydınlanma ile karanlığın, laiklikle dinciliğin kavgasına dö-nüştürülmüştür!..

 

Cumhuriyetin geleceğini düşünen kitleler bu oyunlara gelmemelidir. Toplum bu tuzağı görmeli ve operasyondan umutlanan çevrelerin ekmeğine yağ sürecek bir duyarsızlığa kapılmamalıdır!..

 

Kemalistler, Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler, sosyalistler, aydınlar, duyarlı yurtseverler; ADD, ÇYDD ve ÇEV gibi örgütlerle başta Cumhuriyet gazetesi olmak üzere laik Cumhuriyetin geleceği için mücadele eden medya kuruluşlarına ve aydınlara sonuna kadar sahip çıkmalıdır...

 

Artık meydanlarda, “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganlarının atılacağı bir süreçte değiliz!.. Sıra size gelmeden uyanın!.. Aydınlık tamamen karanlığa dönüşmeden bir şeyler yapın!..

 

 

 

 

Mehmet Faraç...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence en büyük tehlike anket şıklarının dışında. Emperyalist güçlerin AB bahanesiyle Serv'i gündeme geçirmek istemeleri ve bunun için de epey mesafe katetmiş olmalarıdır. Diğerleri de tabii ki önemli, ne ki herşeyin başında bu yatıyor.

 

Size katılıyorum sevgili NİCLENO...

Tabiki bahsettiğiniz konu diğer tehlikeler gibi en önemli tehlikelerden biri...

Saygılar...

DİPNOT...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir insan uyuyorsa uyandırmak kolaydır fakat uyumuyorda uyuyor taklidi yapıyorsa imkansız (Gandi)

 

Bu ülkede şuan üç tip insan grubu var birinci grup çeşitli siyasi görüş farkılıkları olsada ortak paydada bir araya gelebilenler, ortak paydaları Mustafa Kemal ilkeleri ve laik Cumhuriyet olanlar, okur yazar kesimin, düşünen, sorgulayan ve bağımsız yaşamak isteyenler bunlar ve hepsinin ortak görüşü ülkemizin bir uçuruma sürüklendiği gerçeği. Bu insanlar durum gereklilik arzettiğinde vazifeye atılmak için hiç bir şart gözetmezler, mevzu bahis olan vatandır...

 

Bir ikinci grup herşeyi izleyen fakat anlayamayanların grubu, bunlar genellikle hayatı hafife alırlar, günlük yaşantılarına devam ederler, kendileri ile ilgilenirler, olan bitene aldırmazlar, bazen yorum yaparlar, ki genelde bilgiye dayalı olmadığı için söyledikleri yanlıştır. sorunlardan kaçarlar, yüzleşemezler, sorunlardan bahsedenleride sevmezler, bunların ciddi idrak sorunları vardır...

 

Üçüncü grup tamamen kayıp vaka, nefret ve öfke ile dolular, amaçları var ve bu amaçlar belli gruplara yönelik, kendileri gibi olmayanları yok sayarlar, saplantılı inançları vardır ki çoğunun özgür düşüncesi yoktur, başkalarından icazet alırlar, kul olmak için yaratılmış gibidirler, din ve etnik ayrım gözetirler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 yıl sonra...

Bu ülkenin TEK Düşmanı var o da Darbeci, Balyozcu ve ETÖ cülerdir çünkü Silah ve GÜÇ onlardadır çünkü onlar 800BİN Mevcutlu ORDUYA Hükmediyorlar..pkk da dhkp-c de aczimendilerde ,mafyacılarda, çetecilerde onların PİYONLARIDIRLAR...

Silivride ki Generaller çıkarsa Milleti ve Ülkeyi KATLEDERLER Suriyeden BİN BETER hale getirirler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili omar123

 

bahsi geçen kelimeyi doğru çözümleyememişsiniz..

eh tabiî acemilik var.. açıklıyayım:

 

tehlike: "the like"

 

demek olup ve güzel bişidir.. kızmayınız reca ederim kimesnelere..

kalınız daim sevgilerimle..original.gif

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.