Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

CHP Lideri Deniz Baykal İstifa Etti


gloria

Önerilen İletiler

:) Güzel çevirmişsin de,

 

Nereden ?

 

mevcut kapitalist sistemde devlet satmayıp kiraya yada bedava verince mi düzelecek bütün o rüşvetler, kan dökmeler mafyalar ? Bu bakımdan toprağın ulusallaştırılmasının önceliğini mi kanıtlıyor yazdıkların ?

 

Gerçekten devletin dağın tepesindeki arazi ile şehrin göbeğindeki araziye aynı fiyat biçmesini mi bekliyorsun mevcut kapitalist düzende ?

 

Dünyada her şeyi bir anda düzeltecek bir düzenleme yoktur. Her sorunu ortadan kaldıracak bir düzenleme de yoktur. Dünyada toprakta kollektif ya da kooperatif mülkiyetine geçilmesi hem meşru ve mantıklı olan, hem de var olan sorunlarla mücadeleyi kolaylaştıran bir uygulama olur.

 

 

Bu arada seni bilmem ama ben de kentte bir arsa alabilmek için ömrü boyunca çalışan insanlardan biriyim.

 

E bir ileti önce bir üretim aracı olarak toprağın değerinin kalmadığından falan bahsediyordun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Toprağın ulusallaştırılması ise, senin bahsettiğin gibi tamamen kamulaştırılmasıdır. Devletin olmasıdır. Bu uygulama da sosyalist devrimin üretim aracı kamulaştırma uygulamalarından yalnızca biridir.

[/color][/size]

 

Özel mülkiyetin tek alternatifi kamulaştırma ve toplumsal mülkiyet değildir. Kısmi kollektif mülkiyet vardır, kooperatif mülkiyeti vardır.

 

Türkiye'de ilkel seviyede de olsa, işçi sendikalarının, meslek kooperatiflerinin mülkiyetinde olan araziler, konutlar, tesisler vardır. Kullanım hakkı, dönüşümlü olarak o kollektifin üyelerine aittir. Bazı ülkelerde bunun çok daha gelişmiş versiyonları vardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nereden ?

 

Marks tarımsal üretimin yapıldığı toprağın ulusallaştırmasının kapitalizmin yıkılması için öneminden bahsetmiş. Günümüzde geçerliliğini yitirdiği halde hala savunmak adına önceki iletinde ev, fabrika ilaveleri görünce, 19.yy'da Marks'ın o zamanın koşullarındaki ideolojik önerisini bir şekilde savunma ihtiyacı gördüm sende dostum. Özgün fikrin idiyse çevirmiş olmazsın tabii, o zaman sözümü geri alırım.

 

Dünyada her şeyi bir anda düzeltecek bir düzenleme yoktur. Her sorunu ortadan kaldıracak bir düzenleme de yoktur. Dünyada toprakta kollektif ya da kooperatif mülkiyetine geçilmesi hem meşru ve mantıklı olan, hem de var olan sorunlarla mücadeleyi kolaylaştıran bir uygulama olur.

 

Ona bakarsan ben tüm üretim araçlarının kollektifleştirilmesini tercih ederim ama toprağın önceliği konusunda ikna olmadım. Olabilir tabi, bir yerden başlamak gerek, bu konuda insanları ikna etmek daha kolay. Ama devlete ait orman arazilerinin talan edilmesi, denizlerdeki kanunsuz balık çiftliklerinin durumu falan da var bir yanda.

 

E bir ileti önce bir üretim aracı olarak toprağın değerinin kalmadığından falan bahsediyordun.

 

Fabrika kuracağımı söylememiştim farkındaysan. Oturmak için ev yapacak arazi almaktan bahsediyorum yada ev almaktan. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Özel mülkiyetin tek alternatifi kamulaştırma ve toplumsal mülkiyet değildir. Kısmi kollektif mülkiyet vardır, kooperatif mülkiyeti vardır.

 

Türkiye'de ilkel seviyede de olsa, işçi sendikalarının, meslek kooperatiflerinin mülkiyetinde olan araziler, konutlar, tesisler vardır. Kullanım hakkı, dönüşümlü olarak o kollektifin üyelerine aittir. Bazı ülkelerde bunun çok daha gelişmiş versiyonları vardır.

 

Evet.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Marks tarımsal üretimin yapıldığı toprağın ulusallaştırmasının kapitalizmin yıkılması için öneminden bahsetmiş. Günümüzde geçerliliğini yitirdiği halde hala savunmak adına önceki iletinde ev, fabrika ilaveleri görünce, 19.yy'da Marks'ın o zamanın koşullarındaki ideolojik önerisini bir şekilde savunma ihtiyacı gördüm sende dostum. Özgün fikrin idiyse çevirmiş olmazsın tabii, o zaman sözümü geri alırım.

 

Bence yeni katıldığın bir platformda fikirlerini, yaklaşımını, savunduklarını doğal olarak bilmediğin insanlar hakkında tahmin yürütmemelisin. Onun yerine arama bölümünden geçmiş tartışmalara göz atabilirsin.

 

Toprak tarım yokken de üretim aracı idi , tarım en önemli üretim biçimi iken de, sanayi toplumunda da.

 

 

Ona bakarsan ben tüm üretim araçlarının kollektifleştirilmesini tercih ederim ama toprağın önceliği konusunda ikna olmadım. Olabilir tabi, bir yerden başlamak gerek, bu konuda insanları ikna etmek daha kolay. Ama devlete ait orman arazilerinin talan edilmesi, denizlerdeki kanunsuz balık çiftliklerinin durumu falan da var bir yanda.

 

Dünyada sorun çözücü ara yollar hep olmuştur. Bunlar insanların tahayyül ettiği nihai çözümlere bir engel değildir. Ancak düşüncel bazda dahi olsa, nihai çözüm sonrasına ertelemek evrensel bir düşünsel tembelliktir.

 

Fabrika kuracağımı söylememiştim farkındaysan. Oturmak için ev yapacak arazi almaktan bahsediyorum yada ev almaktan. :)

 

Farketmez ki sonuçta yine bir üretim aracı. Senin sermayen olmadığı için alamıyorsun diyelim, yeterli sermayesi olan bir kişi, o tarlayı alır, proje çizdirir, malzeme alır, inşaat ustalarına yövmiye verir o evi yapar ve karla sana satar. Emlak. Dünyanın en büyük pazarlarından birisi. Ve emlak üretiminin en önemli, en hayati unsuru da toprak. Ve hatta ürünün fiyatını binlerce katına indirip çıkarabilen faktör.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence yeni katıldığın bir platformda fikirlerini, yaklaşımını, savunduklarını doğal olarak bilmediğin insanlar hakkında tahmin yürütmemelisin. Onun yerine arama bölümünden geçmiş tartışmalara göz atabilirsin.

 

Açık konuşmak daha pratik değil mi ? Marks'ın her görüşünü savunuyor musun yoksa farklı görüşlerin de var mı ?

 

Toprak tarım yokken de üretim aracı idi , tarım en önemli üretim biçimi iken de, sanayi toplumunda da.

 

Toprak üretim aracı değil dediğimi hatırlamıyorum. Nerede demişim böyle bir şey ?

Dünyada sorun çözücü ara yollar hep olmuştur. Bunlar insanların tahayyül ettiği nihai çözümlere bir engel değildir. Ancak düşüncel bazda dahi olsa, nihai çözüm sonrasına ertelemek evrensel bir düşünsel tembelliktir.

 

O çözümün olmayacağını söylemek başka çözümler için düşünemeyeceğimiz anlamına mı gelmeli ? Asıl her önerilen çözümü kabul etmek düşünsel tembellik olur.

 

Farketmez ki sonuçta yine bir üretim aracı. Senin sermayen olmadığı için alamıyorsun diyelim, yeterli sermayesi olan bir kişi, o tarlayı alır, proje çizdirir, malzeme alır, inşaat ustalarına yövmiye verir o evi yapar ve karla sana satar. Emlak. Dünyanın en büyük pazarlarından birisi. Ve emlak üretiminin en önemli, en hayati unsuru da toprak. Ve hatta ürünün fiyatını binlerce katına indirip çıkarabilen faktör.

 

O iletimde üretim aracı olarak toprağın değerinin kalmadığından söz ederken tarımı baz alarak konuştuğumu biliyorsun. Ne demek istediğimi tekrarlamayayım istersen.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Toprak reformu dediğimiz uygulama ile toprağın ulusallaştırılması farklı uygulamalardır dostum.

Ben ne toprak reformunun ne olduğunu, ne ulusallaştırmanın ne olduğunu, ne de aralarındaki farkları gündeme getirmeye çalışmadım ki böyle bir yanıt veriyorsun?

 

Benim söylediğim, toprak eğer mülkiyete konu bir meta olsaydı toprak reformunun bir hak gaspı ve yasa dışı bir işlem olacağı idi.

İşçi partisini tercih ederim, demirefe! B)

Tabii ki edebilirsin, hepimizin birtakım tercihlerimiz var.

 

Ben herkese şunu söylüyorum: AKP ve BDP ye oy vermeyin de, kime verirseniz verin. Ha, benim HEPAR'ı benimsememin nedeni, Atatürkçü bir parti oluşu, direktifle, payanda ile, ısmarlama kurulan bir parti olmayışı, halktan gelen bir ivme ile kurulmuş olması.

 

AB komiserinin AKP ye bu partiyi durdurması direktifi vermesi ve yandaş medtyanın da kendilerine iletilen bu direktif doğrultusunda bu partiyi yok sayması dikkat çeken başka bir konu...

 

Osman Pamukoğlu'nun söylemleri son derece isabetli. Bu kadar isabetli siyasi söylemleri olan bir lider daha ben şimdiye kadar görmedim. İnternetten parti sitesine erişmek ve vaadettiği siyasetin ana noktalarını görmek mümkün, son derece isabetli noktalar olduklarını herkes görecektir diye düşünüyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben ne toprak reformunun ne olduğunu, ne ulusallaştırmanın ne olduğunu, ne de aralarındaki farkları gündeme getirmeye çalışmadım ki böyle bir yanıt veriyorsun?

 

Benim söylediğim, toprak eğer mülkiyete konu bir meta olsaydı toprak reformunun bir hak gaspı ve yasa dışı bir işlem olacağı idi.

 

Ama toprak reformu sonucu marabalara verilen topraklar artı değer yaratacak kadar değil ancak kendisi ve ailesi için geçimlerini sağlayacak kadardır. Bu tür toprak sahipliği özel mülkiyete konu bir metadır. Yani artı değer yaratan bir üretim aracı olmadığından, özel mülkiyet sayılabileceğinden ulusallaştırılması da bir hak gaspı olarak görülebilir. Fakat buna karşılık kamulaştırılan bu toprak, sosyalist devlette planlı ekonomiye bağlı olarak kamu yararı için daha verimli kullanılıp, görünüşte hak gaspı olmasına rağmen, eski sahibi, üstelik vergi ile ilgili, pazarla ilgili kaygıları taşımadan yine emeğinin karşılığını alacağı için hak gaspı olarak görülmez.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Açık konuşmak daha pratik değil mi ? Marks'ın her görüşünü savunuyor musun yoksa farklı görüşlerin de var mı ?

 

Ben Marksist değilim ki, bana "Marks'ın her görüşünü savunuyor musun yoksa farklı görüşlerin de var mı" diye soruyorsun :)

 

Ben sen de şöyle bir tarz görüyorum dostum, sen zihninde belli düşünce kalıpları oluşturmuşsun ve tartıştığın kişileri onlardan bağımsız olarak kendi zihninde ki düşünce kalıplarına yerleştirip ona göre tartışmaya çalışıyorsun. Bu hatalı bir yöntem.

 

Karl Marks, sosyoloji, ekonomi ve felsefe alanında büyük katkılar sağlamış bir filozoftur. Her filozof gibi, doğru ve yanlış savları, tespitleri vardır. Diğer tüm filozoflar gibi doğru olduğunu düşündüğüm savlarını, düşüncelerini benimser, yanlış olduğunu düşündüklerimi yadsırım.

 

 

Toprak üretim aracı değil dediğimi hatırlamıyorum. Nerede demişim böyle bir şey ?

 

Onu sen böyle bir şey iddia ediyorsun diyerek yazmadım. Bana sormadan benim adıma fikir yürütüp cevap verdiğin için, toprağın ilkel ve modern üretim biçimlerindeki yerine ilişkin görüşümü yazdım.

 

O çözümün olmayacağını söylemek başka çözümler için düşünemeyeceğimiz anlamına mı gelmeli ? Asıl her önerilen çözümü kabul etmek düşünsel tembellik olur.

 

Sosyalistlerin önemli bir kısmi, kapitalist sistem içerisinde, özel mülkiyetin yarattığı tahribatı hafifletecek uygulamaları masaya yatırmayı "reformizm" diyerek yadsır. Oysa sadece düşünsel tembelliktir.

 

O iletimde üretim aracı olarak toprağın değerinin kalmadığından söz ederken tarımı baz alarak konuştuğumu biliyorsun. Ne demek istediğimi tekrarlamayayım istersen.

 

Onu diyorum, benim adıma mantık yürütmek yerine bana sorabilirdin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

 

Yoo kabul ederim hiç farketmez. Senin için de devletin Türkiye olması, milletin Türk milleti olması farketmemeli. Onun yada bunun arasında tercih yapmak ırkçılık olur. Ama tarih böyle gelişmiş ve çoğu insan böyle kabul ediyor. Bu durumda bu isimlerin değiştirilmesine kafayı takmak da ırkçılık olur.

 

 

 

Şimdi sen devletin yaptığı ırkçılık dediğin, Türkiye ve Türk adlarından başka somut bir örnek verebilir misin ? Hangi konuda devlet her ırka eşit davranmıyor ?

 

 

 

Dünya derin devleti olmasaydı kurulamayacak mıydı bu devlet ? Nasıl bir yardım yapmışlar, bildiğin bir şeyler varsa söyle bu konuda öğrenelim arkadaşım.

 

Sonra derin dünya devleti uzaylılara bağlı, onlar da direk Allaha bağlı diyorsun. Allah adaletli, insan haklarına saygılı ise, neden derin dünya devletine ırkçılık olarak gördüğün ulus devletleri kurdursun ?Bu haksızlık olmaz mı ? Allah haksızlık yapar mı ?

Zaten türkiye kelimesi bir ırkçılıktır. devlet halkı arasında ayrımcılık yapamaz onun için hiç bir ırksal milletin adı ön plana çıkmayacak şekilde eşit davranmalıdır yani adil olmalıdır ama devlete bakınca devletin adı türklerin devletidir buda devletin halkına ayrımcılık yaptığını türkleri ön planda tuttuğunu gösterir ama devlet hiç bir ırksal millete ayrımcılık yada ismini ön plana çıkarmaması lazımdır çünkü adaletin gereği budur.devletin adı türklerin devleti olunca kürtler ve diğer milletlerin bizim neden devlette ismimiz yok deme hakları vardır işte kimsenin haksızlığa uğramaması için devletin herkese eşit yaklaşması ve adil olması gerekmektedir.

 

derin dünya devleti dünyaya yön vermektedir ve tarih boyuncada yönvermiştir.benim söylemek istediğim böylesine yönverilen bir toplum olacağımıza aklımızı başımıza alıp doğruları görmemiz ve doğruları yapmamızdır yoksa derin dünya devleti kötüdür demiyorum sonuçta uzaylılarla beraber insanlığın evrimine önayak olmaktalar ama biz bu oyunlarla gelişeceğimizi doğruyu görüp o doğruyu yapmamız gerekmektedir yani insan tüm insanlığın huzuru için adil olmak gerektiğini ve tüm insalığın birleşmesi gerktiğini, barışın insanlığın mutluluğu için gerekli olduğunu,hogörünün insanlığın kültürü olması gerektiğinin bilincine varması gerekmektedir işte bu bilince sahip olmamaız gerekmektedir ama biz ne yapıyoruz ırkçılık yapıyoruz ve allahın hepimize verdiği şu doğayı kendi ırkımıza ait olduğunu söylüyoruz ve dünyayı paylaşamıyoruz oysaki dünya hepimizin ortak malı paylaşılmayacak bişiy yok.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Toprak reformu dediğimiz uygulama ile toprağın ulusallaştırılması farklı uygulamalardır dostum

 

Toprak reformu, toprağı, toprak ağaları ( derebeyi, lord, kont ) gibi feodallerin elinden alıp marabalarına ( serf ) bölüştürerek dağıtmaktır. Bu ilk olarak Fransa'da gerçekleştirilen bir burjuva devrimi uygulamasıdır. Atatürk'ün yapmaya çalıştığı buydu.

 

Toprak reformunun Fransız İhtilali menşeili olduğu da yaygın bir yanılgıdır. Aslında menşei ve miladı belirsizdir. Roma'da yazılı kararlarla uygulandığı bilinmektedir. Lex Sempronia Agraria'dan önce, biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar yasasını iyi bilen Romalı konsüller ve imparatorlar, toprak reformunu halkın öfkesini dindirmek için kullanmıştır. Bir bölgenin geniş topraklara sahip soylusunu öldürüp, topraklarını o bölgedeki yurttaşlara dağıtarak. Lex Sempronia Agraria'dan sonra ise yazılı karar ile uygulanmıştır.

 

Türkiye Cumhuriyeti'nde durum daha farklıydı. Çünkü toprak zaten devletindi. Osmanlı'da toprak üzerinde özel mülkiyet yoktu. Toprak üzerinde çeşitli hizmetler karşılığında tasarruf sahibi olan beyler, paşalar, mutasarrıflar vardı. Ama üstünde tasarruf yetkilerinin bulunduğu toprakların mülkiyeti onlara ait değildi. Miras olarak devredilemiyordu. O bey ölünce, ya da görevden alınınca Saray kimi atarsa yerine tasarruf yetkisi ona geçiyordu.

 

Toprağın ulusallaştırılması ise, senin bahsettiğin gibi tamamen kamulaştırılmasıdır. Devletin olmasıdır. Bu uygulama da sosyalist devrimin üretim aracı kamulaştırma uygulamalarından yalnızca biridir.

 

20. yüzyılda iki tür toprak reformu vardır. Birincisi, toprak mülkiyeti yeniden düzenlenirken toprakları üstünde yaşayan, tarım yapan yani zilliyet hakkı bulunan çiftçi bireylere mülkiyet vermek. İkinci tür uygulama, bu toprakları o bölgede yaşayan tüm köylülerin mensubu olduğu kooperatiflerin mülkiyetine vermek.

 

Zira, birinci tür toprak reformunun uygulamada sakınaları vardı. Köylüler mülkiyetini kazandıkları toprakları satıp, parasıyla şehirlere göç etme eğilimine girebiliyorlardı. Bu da kentlerin amenajmanını olumsuz yönde etkiliyor ve ülke içi nüfus dağılımında uçurumlar yaratıyordu. Reformun temel amacı olan feodalizmle mücadeleyi de işlevsiz kılabiliyordu. Çünkü topraklarını satma eğiliminde olan köylülerden bu toprakları eski feodaller topluyor ve yine eski güçlerine kavuşuyorlardı. Tabi, zorlama, tehdit, baskı yoluyla da köylüler topraklarını satmak durumunda bırakılabiliyordu.

 

İkincisinde ise, toprakların mülkiyeti kooperatiflerde olduğu için toplu göç tehlikesi olmaz.. Artı, birliğin mülkiyetindeki toprakları eski feodal unsurlar tekrar ele geçiremez. Çünkü kooperatif topraklarını satamaz. İşte bu ikinci tür toprak reformu ile, sosyalist ülkelerin tarım politikaları arasında fark yok denecek kadar azdır.

 

Sosyalist ülkelerde tarım alanları, kapsadığı bölgedeki tüm köylülerin üyesi olduğu kooperatiflerin tasarrufundadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir insanın karakterini, siyasi görüşünü beğenmeyebilirsin ama onun bu şekilde bir haksızlığa maruz kalmasına ve tecavüzcülerle bir tutulup linç edilmesine göz yummanın gerçek demokrat bir insana yakışacağını iddia edemezsin.

Bu basliktaki ilk yazimda görüsümü yazmisim. Benim bu yorumumu okumadiginiz belliki böyle bir cevap vermek zorunlulugu hissetmissiniz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kılıçdaroğlu adaylığını açıkladı

 

Grup başkanvekilliğinden istifa etti

 

CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.

 

Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

 

"Deniz Baykal'ın istifa etmesinden bu yana bir haftayı aşan süre geçti. Partimizin adaysız olması düşünülemez. Tüm CHP'lilerin sorumluluk içerisinde düşünmesi gerekir. Yolsuzluk yapanlardan hesap sormalıyız. Halka umut vermeliyiz. Halkımızın oylarıyla iktidara gelmek için hazırlıkları başlatmalıyız. Seçmeni ve örgütüyüle halkımızın desteğiyle CHP'nin genel başkanlığına aday olacağımı duyuruyorum. Herkesi parti sorumluluğu ile davranmaya davet ediyorum. Bu anlayışla grup başkanvekilliğinden istifa ediyorum.

 

Sayın Baykal'la yeni bir görüşme yapmadım. Parti bilinci, sorumluluğu içerisinde sadece Sayın Sav'ın değil bütün CHP'lilerin destek vereceğini düşünüyorum.

 

Sayın Baykal ile bir kırgınlık küskünlük söz konusu değil. Tavrımı açıkladım, aday olacağım."

(haberturk.com)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Baykal'ı bu kadar acımasızca suçlamak vicdana sığar mı?

 

Günlerdir son derece acımasız suçlamalar arka arkaya devam ediyor, hangi gazeteyi açsam, hangi televizyon kanalını açsam hep aynı konu: Baykal’ın istifası ve buna neden olan videodan bahsediliyor. Tüm basın adeta ölmek üzere olan birinin üzerine üşüşen akbabalar gibi saldırıyorlar. Hepsinin yüzünde sinsi bir gülümseme, bir insanı siyasetten silmenin verdiği derin heyecan var. Şimdi materyalist zihniyetin ne kadar acımasız olduğunu görüyorsunuz değil mi? Bir insanı nasıl da bir anda bitiriliyor görüyorsunuz değil mi? Ki bu insan yıllardır siyasette emek veriyor, yıllardır özveriyle çalışıyor. Ama materyalist zihniyet hiçbir zaman affetmeme, en ufak bir açık gördüğünde saldırma, kanıt olmasa da suçlama ve sonuna kadar baskı yapma ve yıldırma üzerine kuruludur. Son olarak Baykal’da yaşanan da bu acımasızlığın ne kadar ürkütücü boyutta olabileceğini tüm Türkiye’ye göstermiştir.

 

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki hiç kimse bir videoya bakarak Baykal’ı suçlama hakkına sahip değildir. Bir video bir insanın suçlu olduğunu hiçbir şekilde kanıtlamaz. O video tamamen farklı insanlar tarafından, çok farklı kasıtlarla hazırlanmış olabilir, bir Müslüman gözüyle görmediği hiçbir şeye inanmaz. Çünkü Kuran’a göre bir insanın zina yaptığını söylemek için tam olarak dört şahit gerekir. Dört kişinin böyle bir olayı gözleriyle görmüş olmaları şarttır. Üstelik bir insan hakkında zina iddiasında bulunan bu dört kişinin hiçbir şekilde yalan söylemeyen tam anlamıyla Allah’tan korkan mümin kimseler olması gerekir.

 

Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın müminlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür" demeleri gerekmez miydi? (Nur Suresi, 12)

 

Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridir. (Nur Suresi, 13)

 

O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu kolay sandınız; oysa o Allah Katında çok büyük (bir suç)tür. (Nur Suresi, 15)

 

Açıkça görüldüğü gibi Kuran’a göre bir insana zina iddiasında bulunulacaksa mutlaka dört şahit gerekir. Allah “hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz” diyerek bir insana iftira atmanın ne kadar büyük bir suç olduğunu bildirir. Bir Müslüman daima Kuran’la düşünür ve Kuran’la hüküm verir. Allah’tan korkar ve hiçbir şekilde gözüyle görmediği bir konuda peşin hüküm vermez ve konuşmaz. Materyalist insanların yaptığı gibi bir insanın zor duruma düşmesinden zevk almaz, bir köşeye çekilip onun sıkıntıya düşmesini seyretmez. Kuran’da daima şefkat ve merhamet esastır. Ayrıca bir insan günah işlemişse bile, her ne günah işlerse işlesin tövbe eder ve hayatına devam eder. Tekrar aynı hataya dönmedikçe, samimi bir kalple Allah’a yöneldikçe o insan tertemiz bir Müslüman’dır. Bir insanın daima son hali önemlidir. Baykal’a bu şekilde, toplumun her kesiminden son derece acımasızca saldırılması çok ama çok yanlıştır. Bir insanın tüm toplum tarafından bu kadar mağdur edilmesi vicdana yakışmaz. Dört şahit getirilmediği takdirde kimsenin bu sözlere ehemmiyet vermemesi, bu insanların konuşturulmaması gerekir. Baykal’da iddiaların tamamını görmezden gelip görevine devam etmelidir. Hiç kimsenin yıllarca verdiği emek böyle bir çırpıda yerle bir edilmemelidir…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi şöyle bir soru akla geliyor evlilik dışı cinsel ilişki suç mudur?

 

Bence insanlar birbirlerine hoşgörülü oldukları sürece ve sevgi temel alındığı sürece yani kimse kimseyi mağdur etmediği sürece cinsel ilişkide serbest olabilir ama evlilikte eşler birbirlerine güvenmedikleri için başka kişiyle cinsel ilişkiyi hoş karşılamazlar ama hoş görünün ve sevginin hakim olduğu bir dünyada cinsel ilişkiler o kadar önemli değildir. Önemli olan insanların birbirine sevgiyle bakması ve kimsenin asla mağdur edilmemesi prensibi vardır.

 

Evlilik bir anlaşmadır şayet iki taraf evlilikte başkalarıyla ilişki kurabileceklerini evlilik sözleşmesine eklerlerse bu anlaşma bu şekilde işleyebilir evliliği başkalarıyla cinsel ilişki kurulamayacak bişiy olarak değerlendirmek yanlış olur.

 

Evlilik hukuksal anlamda kişilerin miras vs.gibi yükümlülüklerini ortaya koyan bişiydir hukuki olarak zaruri olmasındaki gaye bu tür gerekçelerdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence evli kişilerin başklarıyla ilşkiye girmesi insan haklarına aykırı değildir çünkü insanın kendi hayatını başkalarına zarar vermeden istediği gibi yaşama hakkı vardır işte bu yüzdendirki insanların hayatlarına karışmak diye bişiy olamaz yani isteyen istediği kişiyle beraber olabilir ama insanların sorumluklarını yerine getirmesi gerekir mesela çocuk yapmışsa çift o çocuğun bakımını ve eğitimini üstlenmelidir yani çocuğu maduretmemelidir ama insanların istedikleriyle beraber olma hakları vardır diye düşünüyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben Marksist değilim ki, bana "Marks'ın her görüşünü savunuyor musun yoksa farklı görüşlerin de var mı" diye soruyorsun :)

 

Ben sen de şöyle bir tarz görüyorum dostum, sen zihninde belli düşünce kalıpları oluşturmuşsun ve tartıştığın kişileri onlardan bağımsız olarak kendi zihninde ki düşünce kalıplarına yerleştirip ona göre tartışmaya çalışıyorsun. Bu hatalı bir yöntem.

 

Karl Marks, sosyoloji, ekonomi ve felsefe alanında büyük katkılar sağlamış bir filozoftur. Her filozof gibi, doğru ve yanlış savları, tespitleri vardır. Diğer tüm filozoflar gibi doğru olduğunu düşündüğüm savlarını, düşüncelerini benimser, yanlış olduğunu düşündüklerimi yadsırım.

 

Yöntem hatalı olabilir ama ulusallaştırma açısından toprağı bir üretim aracı olarak bir fabrika ile eşdeğer tutuşuma, toprağın önceliğinin doğallığı gibi bir zorlama ile muhalefet etmen doğal olarak en azından Marks'ın bu konuda düşündükleri çerçevesinde böyle bir kalıba yerleştiriyor söylediklerini ki haksız da değilmişim, zira neticede yine söz dönüp dolaşıp tarıma gelmiş, emlak sektörü unutulmuş. :)

 

20. yüzyılda iki tür toprak reformu vardır. Birincisi, toprak mülkiyeti yeniden düzenlenirken toprakları üstünde yaşayan, tarım yapan yani zilliyet hakkı bulunan çiftçi bireylere mülkiyet vermek. İkinci tür uygulama, bu toprakları o bölgede yaşayan tüm köylülerin mensubu olduğu kooperatiflerin mülkiyetine vermek.

 

Zira, birinci tür toprak reformunun uygulamada sakınaları vardı. Köylüler mülkiyetini kazandıkları toprakları satıp, parasıyla şehirlere göç etme eğilimine girebiliyorlardı. Bu da kentlerin amenajmanını olumsuz yönde etkiliyor ve ülke içi nüfus dağılımında uçurumlar yaratıyordu. Reformun temel amacı olan feodalizmle mücadeleyi de işlevsiz kılabiliyordu. Çünkü topraklarını satma eğiliminde olan köylülerden bu toprakları eski feodaller topluyor ve yine eski güçlerine kavuşuyorlardı. Tabi, zorlama, tehdit, baskı yoluyla da köylüler topraklarını satmak durumunda bırakılabiliyordu.

 

İkincisinde ise, toprakların mülkiyeti kooperatiflerde olduğu için toplu göç tehlikesi olmaz.. Artı, birliğin mülkiyetindeki toprakları eski feodal unsurlar tekrar ele geçiremez. Çünkü kooperatif topraklarını satamaz. İşte bu ikinci tür toprak reformu ile, sosyalist ülkelerin tarım politikaları arasında fark yok denecek kadar azdır.

 

Sosyalist ülkelerde tarım alanları, kapsadığı bölgedeki tüm köylülerin üyesi olduğu kooperatiflerin tasarrufundadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkiye Cumhuriyeti'nde durum daha farklıydı. Çünkü toprak zaten devletindi. Osmanlı'da toprak üzerinde özel mülkiyet yoktu. Toprak üzerinde çeşitli hizmetler karşılığında tasarruf sahibi olan beyler, paşalar, mutasarrıflar vardı. Ama üstünde tasarruf yetkilerinin bulunduğu toprakların mülkiyeti onlara ait değildi. Miras olarak devredilemiyordu. O bey ölünce, ya da görevden alınınca Saray kimi atarsa yerine tasarruf yetkisi ona geçiyordu.

 

Evet 19.yy. a kadar böyle idi. Ama anlattığın Miri toprak sistemi, Tanzimat fermanı ile özel toprak mülkiyeti sistemine geçilmesiyle son buldu. Bu sürecin denetimsizliği yüzünden de zorbalıkla yada çeşitli yasa dışı yollarla eşraf veya nüfuzlu kişiler ilk toprak ağaları haline geldi. Böylece dirlik esasına göre kira, hizmet karşılığı bu toprakları elinde tutanlar sonrasında tapuları da ele geçirdiler. Güçlü aileler veya aşiretlerin zorbalıkla, şeyhlerin, şıhların inanç sömürücülüğüyle, tefecilerin yoksul köylüyü borçlandırarak ele geçirdiklerini, artı Ermeni tehciri sonrasında göç ettirilen Ermenilerden ve daha sonra Kurtuluş savaşı sırasında kaçan Rumlardan veya şehitlerden kalan topraklari, tarla yapılan çayır ve meraları, ormanları da sayarsak - ki bunlar da tapusuz olanlardır- ''Toprak Reform''unun, günümüzde ( 21.yy ) de, sağlıklı bir demokrasinin temininin ön koşulu Burjuva Devriminin tamamlanması için ne derece önemli mesele olduğu anlaşılır.

 

Cumhuriyet öncesinde, genel olarak batıda toprak ağalarına isyanlar sonucu topraklarını geri alabilen, o bölgelerde feodaliteyi hem fiili hemde yer yer düşünsel anlamda yıkan köylüler, doğuda tam tersine Cumhuriyetin toprak reformu çabalarını, toprak ağalarının yanında yer alıp devlete isyan ederek etkisiz kılmışlardır büyük ölçüde.

 

Daha önce söylediğim gibi, Atatürk'ün özellikle önem verdiği ama gerçekleştiremediği Toprak Reformu'nun sonraki donemlerde de yapılamayışı, bugün Türkiye'nin en önemli sorunlarının ana kaynağını oluşturmaktadır. Devrimin tamamlanmasi icin 1945 yılında çıkarılmaya çalışılan "Çiftçiyi Topraklandırma Yasası", mecliste cok tartisilip yine meclisteki toprak ağaları tarafından doğal olarak desteklenmemiş, bu girisim ve niyet 1950'de çoğunlukla CHP'den ayrılan bu toprak ağalarının oluşturduğu DP'nin iktidarına yol açan sürecin en önemli itici etkenlerinden biri olmuştur.

 

Bugün ise, batıda tamamen, doğuda ise yer yer fiili olarak yıkılmış görülen feodalite aslında bir cok yorede mentalite anlamında henüz yıkılmamıştır. Blok-oy deposu aşiretler, cemaatler, demokrasinin sağlıklı ilerlemesinin önündeki en önemli engeldir.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu basliktaki ilk yazimda görüsümü yazmisim. Benim bu yorumumu okumadiginiz belliki böyle bir cevap vermek zorunlulugu hissetmissiniz.

 

Onun için mi, Biji Tirkiye nickli arkadaşın başta senin gibi üzüldüğünü falan belirten yorum yazıp sonra Baykal'ı tecavüzcülerle bir tutarak eğlenen iletisine karşı yazdigim cevabıma cevap yazma geregini hissettin ?

:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zaten türkiye kelimesi bir ırkçılıktır. devlet halkı arasında ayrımcılık yapamaz onun için hiç bir ırksal milletin adı ön plana çıkmayacak şekilde eşit davranmalıdır yani adil olmalıdır ama devlete bakınca devletin adı türklerin devletidir buda devletin halkına ayrımcılık yaptığını türkleri ön planda tuttuğunu gösterir ama devlet hiç bir ırksal millete ayrımcılık yada ismini ön plana çıkarmaması lazımdır çünkü adaletin gereği budur.devletin adı türklerin devleti olunca kürtler ve diğer milletlerin bizim neden devlette ismimiz yok deme hakları vardır işte kimsenin haksızlığa uğramaması için devletin herkese eşit yaklaşması ve adil olması gerekmektedir.

 

Peki o zaman, Türkiye kelimesi ırkçılık ise, sen nasıl bir isim olmasını önerirsin ? Türkiye ismi değişince haksızlık ortadan kalkacaktir mı diyorsun yani?

 

derin dünya devleti dünyaya yön vermektedir ve tarih boyuncada yönvermiştir.benim söylemek istediğim böylesine yönverilen bir toplum olacağımıza aklımızı başımıza alıp doğruları görmemiz ve doğruları yapmamızdır yoksa derin dünya devleti kötüdür demiyorum sonuçta uzaylılarla beraber insanlığın evrimine önayak olmaktalar ama biz bu oyunlarla gelişeceğimizi doğruyu görüp o doğruyu yapmamız gerekmektedir yani insan tüm insanlığın huzuru için adil olmak gerektiğini ve tüm insalığın birleşmesi gerktiğini, barışın insanlığın mutluluğu için gerekli olduğunu,hogörünün insanlığın kültürü olması gerektiğinin bilincine varması gerekmektedir işte bu bilince sahip olmamaız gerekmektedir ama biz ne yapıyoruz ırkçılık yapıyoruz ve allahın hepimize verdiği şu doğayı kendi ırkımıza ait olduğunu söylüyoruz ve dünyayı paylaşamıyoruz oysaki dünya hepimizin ortak malı paylaşılmayacak bişiy yok.

 

Uzaylılar ve derin dünya devleti kötü diilse, bizi neden kötü bildiğin, tırnak içinde ırkçı devletlere bölüyor. Savası, huzursuzlugu körüklüyor, haksızlığa yol açıyor. Tamam biz bilinçli olalım oyuna gelmiyelim, bu tamam. Fakat bizi oyuna getirenler nasıl kötü olamaz, bunu anlamıyorum. Üstelik uzaylılar ve derin dünya devletini de yöneten Allah var diyorsun. Peki onlar haksızlığa yol açıyorlarsa, Allah da haksızlığa yol açmış olmuyor mu ? Allah haksızlık yapar mi ? Yapmaz diyorsan demek ki derin dunya devletinin ve uzaylilarin Allahla baglantisi yoktur yada savaslar ve haksizliklarin sebebi derin dunya devleti ve uzaylilar degildir baska biseydir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yöntem hatalı olabilir ama ulusallaştırma açısından toprağı bir üretim aracı olarak bir fabrika ile eşdeğer tutuşuma, toprağın önceliğinin doğallığı gibi bir zorlama ile muhalefet etmen doğal olarak en azından Marks'ın bu konuda düşündükleri çerçevesinde böyle bir kalıba yerleştiriyor söylediklerini

 

Paragraf her ne kadar anlaşılmaz olmuşsa da anlayabildiğim kadarına cevap vereyim ;

 

Tüm iktisadi görüş ve teorilerin ortak doğruları olan kalınlaştırdığım bilgileri zorlama ya da Marks'a özgü olarak sunmak sanırım yine ender karşılaşmadığımız, tek kaynaktan okuma sonucu elde edilen bilgileri o kaynağa özgü sanma yanılgısına denk düşüyor.

 

Dostum o kalınlaştırdıklarım bu ülkede, henüz birinci sınıfta öğrencilere öğretilen bilgilerdir.

 

 

 

ki haksız da değilmişim, zira neticede yine söz dönüp dolaşıp tarıma gelmiş, emlak sektörü unutulmuş. :)

 

Toprak reformundan bahsettiğimiz için olabilir mi ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet 19.yy. a kadar böyle idi. Ama anlattığın Miri toprak sistemi, Tanzimat fermanı ile özel toprak mülkiyeti sistemine geçilmesiyle son buldu.

 

 

Bu sürecin denetimsizliği yüzünden de zorbalıkla yada çeşitli yasa dışı yollarla eşraf veya nüfuzlu kişiler ilk toprak ağaları haline geldi. Böylece dirlik esasına göre kira, hizmet karşılığı bu toprakları elinde tutanlar sonrasında tapuları da ele geçirdiler. Güçlü aileler veya aşiretlerin zorbalıkla, şeyhlerin, şıhların inanç sömürücülüğüyle, tefecilerin yoksul köylüyü borçlandırarak ele geçirdiklerini, artı Ermeni tehciri sonrasında göç ettirilen Ermenilerden ve daha sonra Kurtuluş savaşı sırasında kaçan Rumlardan veya şehitlerden kalan topraklari, tarla yapılan çayır ve meraları, ormanları da sayarsak - ki bunlar da tapusuz olanlardır- ''Toprak Reform''unun, günümüzde ( 21.yy ) de, sağlıklı bir demokrasinin temininin ön koşulu Burjuva Devriminin tamamlanması için ne derece önemli mesele olduğu anlaşılır.

 

Tanzimat Fermanı'nda sadece ilke olarak toprak üzerinde özel mülkiyet olabileceği belirtilmiştir. Uygulama olarak ise sadece yabancılara mülkiyet hakkı tanınmıştır.

 

1858'de arazi kanunu ile , tebanın da toprak üzerinde mülk sahibi olabilmesi karar bağlanmış, 1875'de tapu uygulamasına geçilmiş, fakat tarım arazileri mülkiyete konu olma kapsamının dışında tutulmuştur. Arazi Kanunu, toprağı beş parçaya bölerek tanımlamıştır; Ölü topraklar, vakıf toprakları, ıssız topraklar, mülk toprakları ve miri topraklar. Uygulamada mülk topraklar yani üstünde ev, bark, mandıra, ahır vs bulunan toprakların mülkiyeti tapu senedi ile devredilmiş. Miri topraklar ise, mutasarrıflar ve diğer idareciler eliyle, daha sonra toprak ağalarına dönüşecek kimselere kiralanmış ya da ürün karşılığı kullanıma hakkı verilmiştir. 20. yy'da bu miri toprakların bir kısmı tapu senediyle dağıtılmaya başlansa da, savaş öncesinde elinde tapusu olan bir toprak ağasının olup olmadığı bile belli değildir. Muhtemelen Kurtuluş savaşından sonra Cumhuriyet'in ilk yıllarında doğan boşlukta bir kısım toprağa tapu yoluyla sahip olabilmişlerdir. Osmanlı mutasarrıfları ve diğer kamu görevlilerinden aldıkları miri topraklar üzerinde tasarruf yetkisi bildirir belgelerini tapuya çevirmişlerdir. İki devlet arasında yani.

 

 

Cumhuriyet döneminde tüm miri toprakların yani üzerinde tarım yapılan toprakların %10'u bile tapulu değildir. Zaten, Cumhuriyet'in hazırladığı toprak reformu projelerinin hiçbirisi şahsi tapulu topraklar üzerine değildir. Fiilen feodal unsurların elinde bulunan tapusuz miri toprakların, tapu senediyle çiftçi bireylere ya da kooperatiflere devri üzerinedir.

 

 

 

Cumhuriyet öncesinde, genel olarak batıda toprak ağalarına isyanlar sonucu topraklarını geri alabilen, o bölgelerde feodaliteyi hem fiili hemde yer yer düşünsel anlamda yıkan köylüler, doğuda tam tersine Cumhuriyetin toprak reformu çabalarını, toprak ağalarının yanında yer alıp devlete isyan ederek etkisiz kılmışlardır büyük ölçüde.

 

Daha önce söylediğim gibi, Atatürk'ün özellikle önem verdiği ama gerçekleştiremediği Toprak Reformu'nun sonraki donemlerde de yapılamayışı, bugün Türkiye'nin en önemli sorunlarının ana kaynağını oluşturmaktadır. Devrimin tamamlanmasi icin 1945 yılında çıkarılmaya çalışılan "Çiftçiyi Topraklandırma Yasası", mecliste cok tartisilip yine meclisteki toprak ağaları tarafından doğal olarak desteklenmemiş, bu girisim ve niyet 1950'de çoğunlukla CHP'den ayrılan bu toprak ağalarının oluşturduğu DP'nin iktidarına yol açan sürecin en önemli itici etkenlerinden biri olmuştur.

 

Bugün ise, batıda tamamen, doğuda ise yer yer fiili olarak yıkılmış görülen feodalite aslında bir cok yorede mentalite anlamında henüz yıkılmamıştır. Blok-oy deposu aşiretler, cemaatler, demokrasinin sağlıklı ilerlemesinin önündeki en önemli engeldir.

 

 

Hımmm ;

 

 

Cumhuriyetin, feodal yapıyı parçalamak için giriştiği mücadele. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bu yapıdan çıkarı olan, egemenliklerini bu yapıya borçlu olan ağa bey şeyh tayfasında dirençle karşılaşmıştır. Cumhuriyetin bu mücadelesine karşı bu tayfa ayaklanmış halkta onları desteklemiştir. Romantik edebiyat yerine, net olarak hayır efendim öyle olmadı şöyle oldu denilir. Bu kadar basittir.

 

......

 

Doğunun geri kalmışlığının baş sebebi budur. Zira geri kalmak için mücadele eden bir halkla karşı karşıya kalmıştır Cumhuriyet. Cumhuriyet Devrimleri nasıl olur ? Cumhuriyet o güne kadar halkı boyunduruk altında tutan feodal unsurları yok eder. Toprak reformu yapar, ve bir daha feodallerin güç kazanmasını engelleyecek önlemler alır. Ama, feodallerin yok edilmesini engellemek için Cumhuriyete karşı isyan eden bir halk başka hiçbir yerde bulunmaz. Toprak reformuna karşı ağasının yanında saf tutan bir halktan bahsediyoruz. bunu söyleyince neden kızdığını arkadaşlarımızında anlamıyorum. Bu olmuştur. Bu yaşanmıştır.

ir

 

 

....

 

Tabi doldurayım. Aslında sorman tuhaf. Zira, yörelerinin feodal unsurlarına karşı ayaklanıp, ege'de, akdeniz'de, karadeniz'de, trakya'da halkın büyük desteğini arkasına alan Atçalı Kel Ahmet'ler, Hekimoğlu'lar, Bayramoğlu'lar, Çarkıcalı'lar yüzlerce halk kahramanını kahraman yapan, adlarına türküler yazdıran ve halktan gördükleri büyük desteği sağlayan yerel feodal unsurlara karşı giriştikleri mücadelelerdir.

 

İnce Memed'den bahsediyordun. Ne kadar beğendiğinden. Evet benimde başucu eserlerimdendir. Ve ne kadar güzel anlatır halkın feodal unsurlara karşı besleği nefret ile onlara karşı savaşan İnce Memed gibi insanlara verdiği desteği. Abdi Ağa'nın, Ali Safa Bey'in çıkarlarını korumak için savaşacak bir halk kitlesi göremezsin.

 

Cumhuriyetin işini kolaylaştıranda bu olmuştur. Neler mi yapılmıştır ? İstiklal Mahkemelerinden başla.

 

Bir yandan feodal unsurların cumhuriyete karşı olan direncine güzelleme yapıp. bir yandan da neden cumhuriyet feodal yapıyı parçalamadı şeklindeki eleştiri çelişkidir. Cumhuriyet ülkede, ağa, bey tayfasını halkın desteklemediği bölgelerde bu işi bir kaç yıl içinde halletmiştir. Ki daha önce bahsettiğim gibi. Bu bölgelerde zaten cumhuriyetten öncede halkın kendiliğinden feodal yapıya karşı tepkisi vardır. Feodal yapıya karşı direnen eşkiyalar o bölgelerde halk kahramanıdır. Bu sebeple buralarda bu yapının dağıtılması zor olmamıştır. Doğu ve güneydoğu bölgelerinde ise durum tam tersidir.

 

 

Dersim olayı, tüm dünyada benzerleri yaşanan klasik bir olaydır. Seyid Rıza, ne bir özgürlük kahramanıdır, nede ona benzer bir şey. Cumhuriyet rejiminin getirdiklerinin Feodal hükümranlığına son vereceğinden korkan bir feodal unsurdur. Seyid Rıza ile aynı sınıftan ve aynı kategoride olan kimseler. Büyük Fransız İhtilali'nde hüm sürdükleri bölgenin halkı tarafından, devrim haberi duyulur duyulmaz, yakalanmış mallarına el konulmuş ve idam edilmeleri için Paris'e gönderilmiştir.

....

 

Dünyadaki tüm Cumhuriyet devrimlerine karşı, ayaklanan feodal beyler, ağalar olmuştur. Tüm Cumhuriyet devrimlerinde bu feodal ağalar ve beyler şiddetle bastırılmışlardır. Tıpkı bugün dünyada cumhuriyetin, demokrasinin yayılmasının miladı olan Büyük Fransız İhtilali'nde olduğu gibi.

 

Fakat benim bildiğim sadece Türkiye'de, kendilerini yüzyıllardır sömüren feodal beylerini korumak için Cumhuriyet devrimine karşı ayaklanan yerel halk olmuştur.

 

 

Şimdi ben de senin Cyrano'cu olduğun sonucuna varabilirim senin mantığınla :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Emniyet'in kaset raporu açıklandı

 

Deniz Baykal ile ilgili kaset iddiasında, Emniyet ve Jandarma raporunda, "Kişilerin gerçek olduğu tespiti yok" denildi.

 

Ankara Cumhuriyet Savcılığı'nın talebiyle internetteki CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'a ait olduğu iddia edilen görüntüleri inceleyen Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal uzmanları, "Görüntülerdeki kişilerin kimliğinin tespiti mümkün olamamıştır" yönünde rapor verdi.

 

Ankara Cumhuriyet Savcılığı'nın talebiyle internetteki CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'a ait olduğu iddia edilen görüntüleri inceleyen Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal uzmanları, "Görüntülerdeki kişilerin kimliğinin tespiti mümkün olamamıştır" yönünde rapor verdi.

 

CHP lideri Deniz Baykal'ın istifasına yol açan görüntüler, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Bilişim Suçları Savcısı Bülent Yücetürk'ün talebi üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Dairesi Başkanlığı'nca detaylı olarak incelendi. İnternet üzerinden yayınlann görüntülerin kaydü üzerinden yapılan araştırma sonucu rapor olarak hazırlanarak Savcı Yücetürk'e gönderildi. Savcıya gönderilen raporda, kamera görüntülerinin başlangıç ve sonuç bölümlerinde yapıştırma kısımlar olduğunun belirlendiği ve görüntülerdeki kişilerin Deniz Baykal, Nesrin Baytok ve eşi Can Baytok olduğuna dair netlik olmadığı da ifade edilerek, "İnternet ortamından elde edien görüntüler üzerinde yapılan inceleme sonucunda kimlik tespiti yapılması mümkün olamamıştır" denildi. Yapılan Kriminal incelemede, yaklaşık 9 dakikalık görüntünün başlangıç bölümünde birkaç yerde yapıştırma olduğu vurgulanırken, aynı yapıştırmanın görüntünün son bölümlerinde de yapıldığı ifade edildi. Raporda, görüntülerdeki üç kişinin Deniz Baykal, Nesrin Baytok ve eşi Can Baytok olduğunun "kesin olarak tespit edilemediği"nin altı çizilirken, ses kaydına ilişkin bir incelemenin "sesin silinmesin nedeniyle" yapılamadığı da kaydedildi.

 

(haberturk.com)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yöntem hatalı olabilir ama ulusallaştırma açısından toprağı bir üretim aracı olarak bir fabrika ile eşdeğer tutuşuma, toprağın önceliğinin doğallığı gibi bir zorlama ile muhalefet etmen doğal olarak en azından Marks'ın bu konuda düşündükleri çerçevesinde böyle bir kalıba yerleştiriyor söylediklerini

 

Paragraf her ne kadar anlaşılmaz olmuşsa da anlayabildiğim kadarına cevap vereyim ;

 

Tüm iktisadi görüş ve teorilerin ortak doğruları olan kalınlaştırdığım bilgileri zorlama ya da Marks'a özgü olarak sunmak sanırım yine ender karşılaşmadığımız, tek kaynaktan okuma sonucu elde edilen bilgileri o kaynağa özgü sanma yanılgısına denk düşüyor.

 

Dostum o kalınlaştırdıklarım bu ülkede, henüz birinci sınıfta öğrencilere öğretilen bilgilerdir.

 

 

Toprak reformundan bahsettiğimiz için olabilir mi ?

 

 

Evet cümlem anlaşılmadığı için, yanıt da ona göre olmuş. Kalınlaştırdığın ilk ifadem tabiiki tüm iktisadi görüş ve teorilerin ortak kavramı... Bunu bilmediğim varsayımı ile iletimi yanıtlamış olman senin tartışma yönteminin de, benim, bir ileti önceki eleştirdiğin tartışma yöntemimden farkının olmadığını gösterir. O zaman aynı şeyden ben de yakınayım şimdi; '' kafanda benim için oluşturduğun kalıplarla düşünmek yerine cümlemi anlamadıysan sorabilirdin en azından '' .

 

Kalınlaştırdığın ikinci ifadem ise asıl aramızdaki ihtilaf konusu olan ulusallaştırmada diğer üretim araçlarına göre toprağın önceliği olması zorunluluğunun olup olmaması idi.

 

Bu konuda öne sürdüğün argümanlar ve benim cevaplarımı özetlersem :

 

1- Toprağın imal edeni yok, emek harcanmadan ele geçirilmiş diyorsun. Ben de belli bir milada göre düşünmez isen, ilk çağlarda ormanlarla veya tarıma uygun olmayan arazilerle dolu olan toprakları ele geçiren kabilelerin onları tarım alanı haline getirmek için kaçınılmaz biçimde sarfettikleri emekleri öne sürüyorum. Ve neticede günümüze kadar uzanan feodal bir kabilenin egemenlerine ait olan toprağın serflere dağıtılması konusunda anlaşıyoruz. Fakat, neticede reform yada ulusallaştırılması açısından, bu toprakların tarım alanı olması için harcanan emeklerin 1000 yıl önce verilmiş olması, diğer bir üretim aracı olan örneğin bir fabrikaya göre önceliğini kanıtlamaz diyorum.

 

2- Toprak sadece tarım için değil tüm üretim faaliyetleri için de baş faktördür diyorsun. Tamam, ama toprağı ulusallaştırma dediğimizde sadece feodalizmin önlenmesi adına toprak reformu yani köylülerin tarım faaliyetleri için kullandığı topraklar söz konusu oluveriyor. Kentsel mülkiyet ( emlak ) yada fabrikalar gibi diğer üretim faaliyetleri için günümüzde kapitalist ülkelerden verilen bir örnek göremiyoruz.

 

Böyle olunca da ister istemez, önerdiğin bu sosyalist ülkelerin uygulamalarına yaklaşan gunumuz devletlerindeki toprak reformu uygulamalarının feodalizmle savaş konusundaki faydasının, kapitalizmin tahribatlarını önleme konusundaki faydasının yanında sosyalist devrime zemin hazırlama açısından önemli olduğu için savunduğunu düşünüyorum. Eğer toprağın ulusallaştırılmasının önceliğini kanıtlamak için öne sürdüğün çok daha büyük rantların döndüğü kentsel mülkiyetin sona erdirilmesini öne almış olsaydın yada dünyadan bu tür uygulamaların günümüzde yaygın olduğu konusunda örnek verebilseydin tabiiki böyle düşünmezdim.( Umarım bu kez anlaşılır cümleler kurmuşumdur :))

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.